Anadoluya ilk gelen Türkler in tamamı Müslüman değil evet. Bugünki islamiyet 16. Yüzyıldan sonra oturmuş. Tuğrul bey müslüman doğmamış mesela. |
16. Yüzyılın sonrasıda hikaye oturma falan yok, İslamiyet her zaman bize zor gelmiştir savaşçı bir millet'in her gün namaz kılması çok zor şeyler tabiatlarına aykırı kim bilir atalarımız nasıl zorlanmıştır. Ben siyaseten müslüman olduklarını ama gerçekte Tengrizme inandıklarını düşünüyorum. Mikail, Musa, Davut gibi isimlere bakarsak Selçuklular "Hazar Kağanlığıyla" alakalı çünkü Hazarlar din olarak "Museviliği" benimsemişti aslında kökenleri "Kuman-Kıpçak" belki de Oğuzlarla o yüzden kavga yapıp aşağıya indiler olay Oğuzların din değiştirmesi olmayabilir. |
16. yüzyıl da değiliz artık o zamanlar daha çok dini cemaatleri veya yerel bağlılıkları ifade eden bir kavram olan "millet" ile bugün anladığımız ya da Fransız ihtilali sonrası anlaşıldığı şekilde olan "millet" çok farklı. Bize Osmanlı güzellemesi yapan emperyal projecilere içimizden ağzı sulananlar var. 1800'ler de sorunlara ve değişimlere 1500'ler de ki gibi yaklaşan ve eylem alanların zihniyeti yüzünden 1920 de ülke aha bu hale geldi unutmayın. < Resime gitmek için tıklayın > |
Osmanlı millet sistemini anlamak için önce orta çağ dönemini kabaca bilmek gerekiyor.Zira bu sistem Orta Çağ koşullarda uygulanan ve başarılı olan bir sistemdi.Orta Çağ ise tüm Dünya'da Dinlerin egemen olduğu bir çağdır.Avrupada da milletler katolik ve ortodoks olarak bölünmüştü.Osmanlıların yükselişiyle beraber Ortodoks Dünyasının büyük bir kısmı (Rusya hariç) Osmanlı egemenliği altına girince Avrupa'da sadece Katolikler kaldı.Fakat bu durum 1500'lerde Rönesans ve Reform hareketleri ile değişti ve protestanlık gibi yeni bir mezhep Avrupa'da yayılmaya başladı.Protestanlarda bir süre sonra içlerinde çeşitli mezheplere ayrıldı ve ortaya Lutheranizm,Kalvinizm,Anglikanizm gibi 'protestan' mezhepler Avrupa'da geniş halk kitlelerine hitap eder oldu.Bunun sonucunda Avrupa'da mezhep savaşları yaşandı.Mesela otuz yıl savaşları Katolikler ve Protestan mezhebini benimseyenler arasında yaşanan bir savaştır.Bu savaşa Prusya prenslikleri (kabaca bugünkü Almanya),Avusturya,İspanya,İngiltere,İsveç,Hollanda,Danimarka,Norveç gibi bugünkü Avrupa'nın merkezinde yer alan devletler birbirleriyle kıyasıyla mücadele etti.Savaşın sonunda ise 'katolik' Kutsal Roma Germen İmparatorluğu dağıldı ve Protestan mezhebi hrıstiyanlıkta kabul edilen bir mezhep haline geldi. Rönesans ve Reform hareketleri ardından ortaya çıkan yeni mezhepler ve bu yeni mezheplerin getirdiği savaşlar neticesinde Avrupa'da kilise egemenliği büyük darbe aldı.Uluslar benimsedikleri mezheplere göre birbirinden ayrılmaya başladı.Mesela protestanlık Almanya'da egemen olan hrıstiyan bir mezhep haline geldi.Aynı şekilde Fransada yine protestan olan fakat Fransızlar tarafından kurulan Kalvinizm mezhebi egemen oldu.İngiltere'de de Kral VIII.Henry tarafından Roma katolik kilisesine karşı kurulan 'protestan' nitelikteki Anglikanizm mezhebi baskın hale geldi.Böylece Avrupa'da yeni dini görüşler ve mezhepler çerçevesinde 'millileşme' süreci başladı.1789'da yaşanılan Fransız ihtilaliyle bu milletleşme süreci hrıstiyanlığında önüne geçerek ulusları tanımlayan yegane unsur oldu.Evet,Avrupalılar hala daha hrıstiyanlardı fakat kendi mezhepleri ile kendi milli benliklerini birleştirmeyede başlamışlardı. Osmanlı ise tüm bu yaşanılanlardan uzak durdu ve Avrupa'nın birbirini yemesini keyifle izledi.Zira Avrupa'da yaşanılan dini tartışmalar ve katolik kilisesinin otoritesinin zayıflaması Osmanlının lehine olan gelişmeler yarattı.Mesela Kanuni'nin Avrupa'da protestanlığın kurucusu olarak kabul edilen Lutheri Roma Katolik kilisesine karşı desteklediği bilinen bir durumdur.Fakat kilisenin zayıflamasının uluslarda milli bir şuur uyandırabileceği gerçeği görmezden gelindi.Zaten Osmanlıların tebaası olan hrıstiyanlar 'ortodoks' olduğu için katolik Dünyasında yaşanılan bu tartışmaların ortodoks tebaaya etki edebileceği düşünülmedi.Ayrıca Osmanlı 'müslüman' bir imparatorluktu.Dolayısıyla Avrupadaki yaşanılan hrıstiyan temelli mezhep çatışmaları ve sonuçları ile neredeyse hiç ilgilenilmedi. Fakat milli bilincin uyanması bir domino taşı etkisi yaratarak önce Katolikleri ardından Balkanlardaki ortodoks hrıstiyanları hareketlendirmeye başladı.Ortodoks olan Çarlık Rusyasıda özellikle 'Napolyon' savaşlarıyla beraber ister istemez ulusçulukla tanışmış ve işgalcilere karşı Slav milliyetçiliğini körüklemişti.Bu slav milliyetçiliğinin en çok harlandığı bölge ise Osmanlı egemenliğinde Balkanlar oldu.Burada müslüman Türklerden sonra hakim olan din ortodoksluktu ve ortodoks olanların geneli 'Slav' kökenliydi.Balkanlardaki bu ortodosk tebaa ister istemez Avrupadaki dindaşlarının yaşadığı rönesans ve reform hareketlerini yakından takip ediyor ve her ne kadar kendileri ortodoks olsalarda onlarda kendi içlerinde kendi kiliselerini kuruyorlardı.Mesela ortodoks olan Sırpların kendi ortodoks kiliseleri vardı ve Sırplar kendi Sırp ortodoks kilisesi dururken Yunan veya Bulgar Ortodoks kiliselerine itibar etmezdi.Aynı şekilde Yunan ve Bulgarlarda kendi ortodoks kiliselerine bağlıydılar.Tüm bunlar Osmanlı millet sisteminin adım adım çökmeye başladığını gösteriyordu. 1789 Fransız ihtilali dönemine gelindiğinde ise Osmanlılar bu ihtilali kendi çıkarlarına yarayacağını umma hatasına düştüler.O dönemki Osmanlı kayıtlarında Osmanlı devlet adamlarının yaşanılan ihtilalden gayet keyifli oldukları görülür.Evet,Fransa o dönem Osmanlı ile müttefikti fakat Fransız ihtilali dost Fransayı yıksada yaydığı fikirler özellikle milliyetçilik akımı önce Avrupa'daki krallıkları ve imparatorlukları tehdit etmeye başlamıştı.Fakat Avrupadaki krallıklar ve imparatorluklar mezhep savaşları döneminde inançlarınım millileştirdikleri ve kendi kiliselerini kurdukları için Fransız ihtilali bu krallıkları ve imparatorlukları ilk başta 'monarşi' açısından zor durumda bıraktı.Zira Fransız ihtilali sadece milliyetçiliği değil aynı zamanda halk egemenliği fikrinide (cumhuriyet) yaymaya başlamıştı.Bu nedenle Avusturya İmparatorluğunun başbakanı/dışişleri bakanı olan Metternich 1815 Viyana Kongresinde Avrupadaki düzenin Fransız ihtilaline karşı savunulması gerektiğini kongreye katılanlara kabul ettirdi.Bu kongreye Napolyonunda saldırdığı Osmanlı'da vardı.Metternich sistemi olarak bilinen bu sisteme göre Viyana kongresine katılan devletler birbirlerindeki milliyetçi akımlara ve Cumhuriyet yanlılarına karşı mücadele edecekler ve bunları desteklemeyeceklerdi.Fakat iş Osmanlıya gelince başta Metternich ve diğer Avrupalı devletler Osmanlıdaki çok uluslu yapıları kışkırtmaya devam ettiler ve kendilerinin imza attıkları bu sisteme ihanet ettiler.Bunun sonucunda ilk önce Yunanlılara 1829'da bağımsızlık verdirdiler.Aynı anlaşmayla Sırplarada Özerklik verdirdiler.Böylece Osmanlının 'millet sistemi' gerçek anlamda ilk darbesini almış oldu. Kavalalı Mehmet Ali Paşa isyanı ise Fransız ihtilalinin vermiş olduğu etkiden daha çok Osmanlı sarayının kendisine vermiş olduğu sözleri tutmaması üzerine gerçekleşti.Mısır milliyetçiliği bunun üzerine gelişmeye başladı.Yanılmıyorsam Osmanlı sarayı yani II.Mahmut Kavalalıdan Yunan isyanını bastırmasını istemiş ve bunu başarması durumunda kendisine Mora yarımadasının valiliği sözünü vermişti.Fakat Yunanlılar bağımsız olunca Mora valiliği mümkün olmadı.Bunun üzerine Kavalalı Suriye ve Girit valiliğini istedi fakat II.Mahmut bunu kabul etmeyince Kavalalı isyan bayrağını çekti.II.Mahmut bu dönemde yeniçeri ocağını kaldırdığı için Osmanlının düzenli bir ordusu henüz tam anlamıyla kurulabilmiş değildi.Ayrıca Morada Osmanlı ağır darbe almış ve donanması Navarinde yakılmıştı.Bu nedenle Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın oğlu İbrahim Paşa Suriye'de Osmanlı kuvvetlerini yendi ve Suriye'ye egemen oldu.Kavalalı Mehmet Ali Paşa bununla yetinmeyerek oğlunun Anadolu içlerine ilerlemesine izin verdi ve İbrahim Paşa yönetimindeki Mısır ordusu Konya'ya kadar ilerlerdi ve burada Osmanlı ordusunu bir kere daha yendi.Bundan sonra Mısır ordusunun önü İstanbul'a kadar açıldı.İbrahim Paşa en son İstanbul'a çok yakın olan Kütahya'ya kadar geldi ve buraya kadarki tüm Anadolu'yu babası adına Mısır için ilhak ettiğini ilan etti.Böylece Osmanlılarda ilk defa hanedanın değişmesi ihtimali gündeme geldi.İbrahim Paşa Kütahya durmasa ve İstanbul'a girse Osmanlı hanedanı yönetimden uzaklaştırılacak ve yerine Kavalalı ailesi yeni 'hanedan' olabilecekti. Bundan dolayı II.Mahmut apar topar Çarlık Rusyası ile 'Hünkar İskelesi Anlaşması' imzalayarak Rus ordusunu resmen İstanbul'a davet etti.Rusların İstanbul'a geleceğini gören başta İngiltere ve Fransa hemen araya girerek Kavalalı Mehmet Ali Paşa'ya baskı uyguladılar ve eğer Anadoludan çekilmez ve İstanbul'da bir hanedan değişimine yeltenirse buna çok sert karşılık vereceklerini bildirdiler.Bunun üzerine Kavalalı Mısır,Girit ve Suriye valiliklerini üzerine almak ve oğlunada Cidde ve Adana vilayetlerinin valiliklerinin verilmesi şartıyla 'Kütahya Anlaşmasını' imzalayarak Anadoludan çekildi.Böylece Araplar arasında Osmanlıdan bağımsız bir milli devlet fikri oluşmaya başladı.İlerleyen zamanda Kavalalı Mehmet Paşa valiliğini 'hidivliğe' dönüştürdü. 1839 Tanzimat Fermanı ve 1856 Islahat Fermanları ile Osmanlılar ilk defa millet sisteminin artık imparatorluğu bir arada tutamayacağını ve dini ayrışmaların İmparatorluğu yıkılışa götürdüğünü görmeye başladılar.Böylece ortaya 'Osmanlıcılık' fikri atıldı.Osmanlıcığa göre Osmanlı imparatorluğundaki tüm dinler ve millet 'Osmanlılık' üst kimliği altında birleştiriliyordu.Yani Ermeniler,Rumlar,Sırplar,Bulgarlar,Rumlar,Arnavutlar, Karadağlılar,Romanyalılar,Araplar ve Türkler 'Osmanlı' olarak kabul ediliyordu.Gerek Tanzimat gerek Islahat Fermanlarıyla beraber bu Osmanlılık fikri temellendirilmeye çalışılmıştı.Mesela Osmanlı millet sisteminde hem askeriyede hem de devlet memurluklarında 'müslüman olma' şartı aranırken Osmanlıcılık fikriyle beraber bu ayrım kalktı.Hrıstiyanlarında asker ve memur olabilmelerine izin verildi.Şeriata göre Hristiyanlardan alınan 'Cizye' vergisi Islahat Fermanı ile kaldırıldı. Fakat bu reformlar hrıstiyan tebaa arasında ters tepti.Zira hrıstiyanlar artık Osmanlı yönetimine katılmak yerine kendi milli devletlerini kurmak istiyorlardı.Dahası Osmanlı müslümanları ile aynı vatandaşlık haklarına sahip olmayıda çıkarlarına aykırı gördüler zira büyük devletlerin koruması altında mevcut müslüman Osmanlılardan daha fazla haklara sahiplerdi.Yani Osmanlı vatandaşı olmak bu unsurlar için bir kazanç değil aksine yüktü.Özellikle ıslahatlarla beraber müslüman olmayanlarada 'zorunlu askerlik' sisteminin getirilmiş olması hrıstiyanlar arasında büyük tepkiye yol açmış ve Avrupalı devletlerde Osmanlıdaki hrıstiyan azınlıkların müslüman Osmanlılar gibi askere alınmaması gerektiği yönünde baskı yapmaya başlamışlardı.Nitekim bu ve benzeri baskılar ve çıkarlar neticesinde Osmanlıcılık akımı Türkler hariç kimse tarafından benimsenmedi ve kabul görmedi. 1914’ten itibaren Osmanlılarda egemen olan görüşler ‘Turancılık’ ve ‘Ümmetçilik’ oldu.Yani imparatorlukta hrıstiyan azınlıkların nüfusu azaldıkça devlet yönünü Türkistan ve Arap Coğrafyasına çevirdi.Fakat I.Dünya Savaşında ‘ümmetçilik’ politikasınında bir etkisi olmadığı anlaşıldı.1914’te cihat ilan edildiği halde İtilaf devletlerinin müslüman sömürgelerinde İtilaf devletlerine karşı ayaklanmalar yaşanmadığı gibi Arap coğrafyasında İtilaflarla ittifaklık kuran müslüman Arap aşiretleride oldu.Bunlardan en bilineni Şerif Hüseyin ve onun etrafında toplananların yaptığı büyük Arap isyanıdır.Yine I.Dünya Savaşında hem İngilizler hem de Fransızlar müslüman sömürgelerden topladıkları askerleri Türklere karşıda kullandılar ve müslüman sömürge askerleri arasında cihat emrine uyupta Osmanlılara katılanlar neredeyse hiç olmadı.Böylece 'Ümmet' fikrininde bir alıcısı olmadığı anlaşıldı. <p class="ql-align-justify"> </p>I.Dünya Savaşının yenilgiyle sonuçlanmasıyla beraber elimizde sadece Anadolu kaldı.Bu toprak parçasının nüfusuda baskın olarak Türklerden oluşuyordu.1915 Ermeni Tehciri ile Ermenilerin Anadoludan çıkartılmalarıyla beraber Doğu Anadolu büyük oranda Türkleşmişti.1923 Lozan Anlaşmasıyla hem Batı Anadolu hem de Karadenizdeki Rumların Yunanistana gönderilmesi ve Yunanistandaki Türklerinde Anadoluya getirilmesiyle beraber Anadoluda ilk defa Türkler tam anlamıyla baskın bir nüfus haline geldi.Doğal olarak bu devletin üniter ve milli olmaktan başka bir alternatifi kalmadı.Atatürk'ün 'Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti' diyerek durumu netleştirdi.Zira Anadoluda kurulan yeni devletin nüfusunun ekseriyeti Türklerden oluşuyorken azınlık etnik grupların kurucu olarak yer alması anlamsızdı. Üstelik 1923'te kurulan Türkiye Cumhuriyeti tarihinin hiçbir döneminde vatandaşların etnik kökenini ya da dini inancını yargılamamıştır.Özellikle müslüman inancına bağlı vatandaşların devlet ve askeriyede yer alması hususunda etnik ayrım yapmamıştı.Bir tek Ermeni ve Rumların devlet yönetiminde ve askeriyesinde yükselmelerinin önünü çeşitli yollarla engellemiştir.Mesela 100 yıllık Cumhuriyet tarihinde Ermeni ve Rum kökenli Vali,Kaymakam,General vs görülmemiştir.Görüldüyse bile bu çok nadir olmuştur.Kaldı ki bu da tuhaf bir durum değildir.Bugün hem Yunanistan hem de Ermenistanda Türklerin ve müslümanların devlet yönetiminde ve askeriyesinde yükselmelerine izin verilmez.Özellikle Ermenistanda Türk ve müslüman nüfus neredeyse yoktur. <p class="ql-align-justify"> </p>Bugün ise 2011’den beri sistematik olarak hem Türk nüfusu Anadoluda azaltılıyor hem de ülkeye milyonlarca yabancının alınmasına göz yumuluyor.Yani 1923’te Türk ve müslüman baskın nüfuslu olarak kurulan Türkiye’nin demografik yapısı Türklerin aleyhine olacak şekilde dönüştürülüyor.Bununla yetinilmiyor bir de PKK ile görüşülerek ona meşrululuk sağlanıyor ve PKK’lı olmayan Kürtleri bile ‘zan’ altına bırakılıyor.Durum bu olunca ABD Büyükelçisinin Türkiye’ye ‘millet sistemini’ önermesi normal zira onların nazarında artık Türkiye yani bu Anadolu toprakları birbirinden farklı milletlerin,dinlerin ve mezheplerin barındığı bir yer haline dönüştürüldü.Kısacası Lübnanlaştırıldı.Yugoslavya’ya dönüştürüldü.Durum bu olunca mevcut düzene uygun ‘eyalet’ ve ‘özerk’ sistemlerini destekleyecek bir yeni anayasa yapılmasını istemeleri kendi çıkarlarına olan bir durum. Fakat Türkiyenin çıkarına değil... |
Su anki durumdan bağımsız olarak 20M+ nüfusu olan ve kendilerine ait farklı bir millet bilinci olan bir toplulugu başka bir millete tabi olduğuna ikna etmeye çalışmanın beyhude olduğunu anlamaniz gerekiyor. |
Millet kavramının tarihsel süreç içindeki değişimine vurgun çok doğru. Zaten Osmanlı aydınları , imparatorluklar çağının kapandığını ve millet sisteminin çalışmadığını görüp 3 tip siyaset geliştirdiler 1 - Türkçülük ( Turancılık ) 2- İslamcılık ( Ümmetçilik diyelim ) 3 - Batıcılık ( Ulusçuluk ) Ağırlığını koyup kazanan belli , rejimin niteliğini Batıcılar belirledi. Fakat bu mutlak bir galibiyet olmadı hiç bir zaman. Türkiyedeki siyasi tartışmalar ve bölünmenin sebebi işte böyle taa 150 yıl öncesine dayanır.. Yanlış anlaşılmasın , Bu kesimler biribirnden keskin şekilde de ayrılmaz ha. Batıcıların içinde Türkçülük, İslamcıların ve Türkçülerin içinde de Batıcılık sevdası olmuştur hep, 3 kesimin de gözü Batıdadır ama bu Batı sevdası son 10 yıldıa ciddi oranda hayal kırıklığına uğramıştır. Batı'nın foyaları döküldükçe içerdeki dinamikler de değişiyor haliyle.. |
Osmanlı'nın Millet nosyonu çok sonradan, ta 19.asırda Avrupa'ya bakarak reformlara yeltenen Osmanlılar tarafından eski Osmanlı uygulamalarına bakılarak uydurulmuş olup milliyetçiliğin yükselişiyle ters düşen bir düzen çünkü milletten ziyade dini ve mezhepsel kimliği baz alıyor ve esasında dini cemaatlerin otonom idaresine - kendi kendilerini kendi şeriatlarına göre özerk yönetmelerine - karşılık düşüyor. Millet düzeni günümüzle bağdaşan bir kavram değil. Üniform seküler hukuka da, etnisite temelli milliyetçiliğe de tamamen ters. Osmanlı'nın Millet düzeninden bahseden Amerikalıları ciddiye almayın. Yarı cahil adamlar onlar ve yarı cahillikleriyle bir şey bilmeden gerçekten cahil cahil konuşuyorlar. Önce onlar Trump'ın Cehalet Rejimi'nden kurtulsunlar ve ülkelerindeki avamının cahilliğini çözmenin yollarını arasınlar yoksa eyaletler bu gidişle sonunda birer birer bağımsızlığını ilan edebilir. ABD bu kafayla sonunda bir Osmanlı veya Sovyetler Birliği olacak zaten. Bu arada sistem kelimesi gereğinden fazla bir sistematik düzen nüansı veriyor, Osmanlı'daki Millet tertibi böyle değildi. Sonradan icat edilen şemsiye Millet terimi yalnızca Osmanlı'daki dini kimlik/mensupluk temelinde imparatorluk bünyesindeki toplulukların arasındaki hiyerarşiye, bunların birbirlerinden - pek de kusursuz veya sorunlardan azade olmayan biçimde - ayrıştırılmasına ve otonomisine gönderme yapıyor. Varoluş sebebi de gayet pratikti. Aksi takdirde imparatorluk istikrarlı kalamazdı; Osmanoğullarının mülkü bir imparatorluk - çok dinli ve çok milletli bir emperyal devlet - olarak kalamazdı. Buna karşılık Türkiye ne dini bir devlet, ne de hanedan mülkü çok oynak parçalı bir imparatorluk. Üniter ve seküler üniform bir ulus devlet. Tek bir hukuka ve tek bir hukuk sistemine dayanıyor. Demokratik olmayan yollarla seçilmiş dini liderler tarafından yönetilmiyor. Bulgar, Romen, Grek/Rum gibi alakasız etnisiteden ve birbiriyle anlaşamayan insanları "Rum" gibi başlıklar altında dinine/mezhebine göre kategorize etmiyor. Vatandaşı olan herkesi etnisitesinden veya dininden bağımsız Türk - Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı - olarak biliyor. Bazı haklar ve sorumluluklar yükleyip ilke bazında aynı adaleti ve seçimle iş başına gelen aynı merkezi ve yerel yönetimi uyguluyor. Hiyerarşik, ayrıştırıcı, bölücü, gayri demokratik, son derece keyfi Millet düzeni bir ortaçağ imparatorluk geleneği olup uzaktan yakından bu çağdaş sistemimizle bağdaşmıyor. |
Trump, o üyelerin enistesi çünkü. "Sarıların Trump" o. Sarışın Türk yani kendi köylüleri. |
Beyhude olsaydı, başka bölgelerde başka etnikler de sorun çıkartırdı. Burada "dış güç" denen bir şey gerçekten de yıllardır var. Komplo teorisi değil. |
osmanlı sistemi için olmazsa olmaz seçimlerin falan bir tarafa bırakılıp 1 kişinin kendini padişah ilan etmesi lazım |
< Resime gitmek için tıklayın > Barrack herhalde 1400 lere ve 1500 lere dönün diyor. çünkü 10. padişah yani 1566 dan sonra duraklama ve gerileme dönemi başlıyor |
neyin tartışması bu yav yıl olömuş 2025 osmanlı mı kaldı. ne çok meraklısınız tek adam yönetimine . |
Batılılar, Osmanlıyı patlatmak için 500 yıl uğraştı, simdi kendi elleriyle osmanlı mı getirirler? Sopanın ucuna havucu bağlamış Trump, bu üyeleri "Osmanlı olacağınız" diye kandırıyor. Trump cühela ve ondan önceki ABD'liler de hepsi cühelaydı. Tanımadıkları ülkeye olmayacak şeyler getirmeye çalışıyor bu ABD'liler. |
Osmanlı millet sistemi 500 sene bulgarları, 400 sene yunanlıları bir devlet kültürü içinde eritememiş bir sistem. Araplarda 400 senede osmanlı yönetiminden hiç etkilenmemiş. Birleştirip ortak bir bilinç, aidiyet oluşturabildiği kimse yok. Ermeniler bile millet-i sadıka iken isyan etti 100 seneden fazladır azılı düşman durumunda. Bir de sovyet sistemine bak 80 yılda orta asyanın içinden geçti. Hepsi rusça konuşuyor. Bu kadar milleti serbest bıraktın, hiçbir şeylerine karışmadın da ne oldu? Devlet zayıflayınca hepsi tespih taneleri gibi dağıldı. |
Hocam malesef Osmanlı bu mezhep savaşlarını kenarda oturup keyifle izledi demek çok olumlu bir bakış açısı. Avrupa'da 30 yıl savaşları sürerken tüm merkezi Almanya'nin nüfusunun 3te 2si bu savaşlarda yokolurken aynı devir Osmanlı'da köklü reform hareketlerine girişip Yeniçeri ocağını kaldırmayı düşünen Genç Osman'ı boğulduğu devre denk düşer. Yani aslında Avrupa'da süregelen bu mezhep savaşları Osmanlı'nın reform hareketlerine girisebilmesi için çok elverişli bir ortam yaratmıştı. Ancak Genç Osman'in hayatını kaybetmesi ve Osmanlı'nın kargaşaya sürüklenmesi bu fırsatın kaçmasına neden olmuştur . Ayrıca bu donemler, bu sürekli savaş devri Avrupa'da askeri organizasyon ve yenileşme konusunda bir devrim yasatmistir. Avrupa Ortacag savaş anlayışını terkedip Roma imparatorluğundan beri ilk defa piyadeye dayanan ve sıkı disiplin ve formasyonlara göre hareket eden askeri birimler inşa etmiştir. İsviçre'nin paralı askerleri tarafından getirilen yenilikler daha sonra geliştirilerek Alman Landsknecht daha sonra İspanyol Tercio'lar ve daha da sonra 30 yıl savaşlarında İsveç Kralı Gustavus Adophus'un yaptığı reformlarla askeri teknoloji , taktik ve tekniklerle görülmemiş bir ilerleme gerçekleşmiştir. Roma İmparatorluğunun çöküşünün ardından yıllarca Batı Avrupa'da esas teknik Iran'li Sasanilerin Romalılara karşı kazandığı zaferlerden sonra Romalilara ( Ve ilk dönem Bizans ) geçen ağır süvariler olan Katapracht'lara dayanan oradandan da yeni kurulan barbar devletlerce uygulanan sovalyelik yani ağır süvari taktigidir. Yüzyıllarca bu taktikler çok değişmeden devam etmiştir. Bu sistemde piyadeler sadece düşmanı belli bir süre belli alanlarda oyalayacak veya yavaşlatacak marabalardan ote değilken ordunun vuruş gücünü tamamen yıllardır eğitilmiş çok iyi zirhlandirilmis ağır süvari olusturmaktaydi. Fakat bu taktikler Avrupa'daki mezhep savaşlarının prototipi olan ve Protestanlardan önceki protestanlar olan önderleri John Hus'un şehit edilmesi ( Kendiletine gire ) üzerine Çek Hussitler tarafından kliseye başlatılan ayaklanmada efsanevi Çek general Jan Ziska'nin yaptığı reformlarla bu taktikler ciddi oranda orselenmistir . John Ziska yeni yeni gelişmekte olan ateşli silahları etkin biçimde kullanmış, köylülerin elindeki basit çiftçi arabalarıni birbirine zincirleyerek mobil kaleler inşa etmis tüfekle askerleri bu arabalara bindirerek düşmanın en büyük gücü olan yıllarca eğitilmiş, ağır zırhlı süvarileri hem savaş arabaları sayesinde momentumunu kırmış hemde ateşli silahlari onceleyerek ağır zirhin önemini büyük oranda azaltmıştır. John Ziska'nin yuzyillar boyunca Avrupa'da hüküm sürmüş geleneksel savaş yöntemine karşı başarısı dikkat çekicidir. Osmanlı ise Varna savaşına katılan Çek paralı askerler aracılığı ile bu savaşta Hussit Savaş taktiklerini görmüşlerdir. Daha sonra anlatacağımızin aksine Osmanlı gördüğü bu Çek savaş taktiklerini kısa sürede benimseyerek Osmanlı savaş makinesine eklemlemeyi başarmıştır. Osmanlı'da Hussit taktiklerinin uygulansı Tabur Cengi olarak adlandirilmistir. Tabur Cenginin Osmanli'da en başarılı uygulaması Çaldıran Savaşında görülmüştür. Çaldıran savaşında dini bir coşku ile mest olmuş onbinlerce savaştan çok iyi anlayan yaşamın sertlestirdigi tehlikeli Türkmen Süvari gücünü Osmanlı Tabur Cengi taktikleri ile kırmayı başarmıştır. Genelde bu konu Osmanlı'da tüfek kullanımı denilerek gecisturilir ancak konunun aslı Tabur cengi ve Hussit taktiklerinin başarı ile uygulanmasıdır. Isin daha ilginç ve çok bilinmeyen yani ise şudur. Yavuz döneminde Osmanlı Şah İsmail ve Iranlilara karşı doğal bir müttefik olarak gördüğü Babur'e Osmanlı subayları göndererek ateşli silah , top ve Tabur cengi yöntemini Baburlulere öğretmiş. Babür bu taktikler sayesinde 1. Panipat savaşında kendisinden çok daha üstün ve Hintlilerce kahraman olarak görülen cesur bir lider tarafından yönetilen Hint ordusunu tarumar ederek Hindistan'ı fethederek Babür Devletini kurmuştur. 1. Panipat savaşında düşman o kadar güçlüdür ki Babür'un ordusunun savaşa girmekte isteksiz olduğu söylenir. Neyse efendim dediğim gibi ilk döneminde çok daha yeniliklere uyum sağlamakta başarılı olan Osmanlı'nın Hussit Savaşlarından 100 kusur yıl sonra Protestanlarin ortaya çıkışı , Ronesans ile beraber Avruoa'da meydana gelen askeri teknoloji , taktik ve stratejilerde ki gelişmelere duyarsız kalması son derece üzücüdür. Bu devirde Roma ve antik Yunan sadece sanat, bilim ve kültür alanında değil askeri taktikler konusunda da Avrupa'ya ilham kaynağı olmuş. Landsknecht, Tercio ve diğer formasyonlarin gelişip piyadenin öneminin artmasında Roma lejyonlari ve Yunan Phalankslarından ilham alinmistir. Osmanlı ise 1596'da olgunlasmis Landsknecht birlikleri ise Hacova'da karşılaşmış ve modern savaş formasyonlari , taktiklerini ve silahlari kullanan bu birimlere karşı Osmanlı savaş taktikleri son derece etkisiz kalmıştır. Bizde Hacova hep duygusal ve romantik biçimde anlatılır ancak Osmanlı'nın savaş taktiklerini ne kadar etkisiz kaldığı hep gözardı edilmiştir. Isin acı yanı 200 yıl önce gördüğü Hussit Savaş taktiklerini anında ordusuna monte eden Osmanlı 200 yıl sonra Hacova'da şansa bala zar zor kazandığı savaştan sonra bu taktikleri orduya katma konusunda hiçbir çaba göstermemistir. Daha doğrusu Genç Osman bu konuda çaba göstermiş ancak Avrupa 30 yıl savasları içinde kasilip kavrulurken bu yenilikçi Padişah yeniçeriler ve bölgedeki gayrimüslim esnaf tarafından aşağılanarak katledilmiş ( Osmanlı'da ayaklanmacilar tarafından öldürülen ilk padişahtir,) . Osmanlı bu değerli zamanı iç kargaşa içerisinde boşa harcayarak geçirmiştir. Osmanlı'nın geri kalmış savaş taktikleri ise Avusturya Osmanlı sınırının kaleler ile dolu olması ve meydan savaşlarının çok nadir gerceklesmesi , savaşların ise aşırı pahalı olması nedeniyle bu üstün taktikleri kullanan birimlerin çok uzun süre sahada tutulamaması sonucu çok uzun bir süre değişmeden kalabilmiştir. Fakat yeniliğe karşı oluşmuş bu direnç yumurta biryerlerimize dayandığında değişiminde çok sancılı ve geç olmasina kolay kolay ozumsenememesine yol açmıştır. Sadece askeri alanda değil Avrupa'da modern devletlerin kuruluşu da çok geç takip edilmeye baslandigindan geçişin Avrupa'daki gibi kademeli değil bir anda oluşu Osmanlı'da bir kaos ve yeniliklerin kolay kolay ozumsenememesine ve bu süreçte devlet kaostayken bundan faydalanan dış ülkelerin büyük başarılar elde etmesi ile sonuçlanmıştır. |
Osmanlının bu mezhep savaşlarını keyifle izledi sözümün aslı bunu kendisi menfaatine olarak görmesinden kaynaklanıyordu.Yani Avrupalılar kendi kendileri ile savaşmaları Osmanlıların Avrupa'da ilerlemesini kolaylaştırıyordu.Mesela Kanuni Sultan Süleyman'ın katolik kilisesine karşı protestanları yani Martin Lutheri desteklemesinin nedeni buydu.Avrupa'da katolik kilisesine karşı yaşanılan bu mezhep savaşları Osmanlının lehine olan durumlardı. Fakat kendi yorumumda uzunca bahsettiğim üzere bu durum uzun vadede Osmanlıya zarar verdi ve Osmanlı bunu farkedemedi.Zira katolik kilisesinin zayıflaması,yeni mezheplerin doğması,rönesans ve reform hareketlerinin yaşanması Avrupalıları 'din' ekseninden çıkartıp milliyetçiliğe yöneltti.Hepsi hrıstiyan olsada kendi kiliselerine ve mezheplerine sadık kaldılar.1789 Fransız ihtilaliyle beraber hrıstiyanlık milliyetçiliğin arkasına düştü.Artık devir milliyetçilik devriydi.Bir Alman protestanın Fransız protestan kilisesine itibar etmesi mümkün değildi.Aynı şekilde bir Fransızın Alman protestan kilisesine itibar etmesi mümkün değildi.Benzer gelişmeler ortodoks Dünyasında da yaşanmıştı.Ortodoksların merkezi İstanbuldaki Fener Rum Kilisesi olmasına rağmen Bulgarlar,Sırplar vs kendi kiliselerini kurmuşlar ve kendi kiliselerine bağlı kalmaya başlamışlardı.Yani hrıstiyanlıkta 'milliyetçilik'ten nasibini almıştı. Sizin değindiğiniz konular ise bu süreçte yaşanılan savaşlarda gelişme gösteren askeri teknikler,stratejiler ve teknolojik gelişmelerdir ki bu konuda haklısınız.Ancak burada bir sistemden yani toplumların dönüşümüne,ideolojik değişimlerine değiniyoruz.Bu nedenle Osmanlı millet sisteminin iflasını sadece askeri açıdan yaşanılan değişikliklerde aramak yeterli olmayabilir. |
100K 200K sayisi olan ettikten bir şey olmaz. Araplar da sorun çıkaracak yakin gelecekte. |
Yani milyonlarca var etnik ama kripto takılıyorlar. Dış güçler başka etnikleri seçip onlara gazı verdiler. Adam şalvarındaki moh lekesiyle askere RPG 7 atıyor. Parayı nereden bulmuş, silahı nereden bulmuş? Hepsinin arkasında ABD ve AB var |
Çünkü bölge insanı hep aynı, uyanık ve kurnaz. Bu uyanıklık ve kurnazlık son hızıyla hala devam ediyor. Küfrettiği rakip partinin belediyesine, torpille yeğenini sokan bile duydum, bu topluluk adam olur mu ? Ülkemizdeki dini tarikatlar ve birbirlerine olan bakışları, osmanlı aile yönetimine ışık tutar, ipucu verir. |
Vergiyi fakirden al, rüşveti zenginden al…
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >