Arama butonu
Bu konudaki kullanıcılar: 1 misafir, 1 mobil kullanıcı
48
Cevap
24941
Tıklama
0
Öne Çıkarma
Cevap: *** ZENCİ TÜRKLER *** (2. sayfa)
S
17 yıl
Binbaşı

Hepimiz Zenciyiz, hepimiz afroyuz



S
17 yıl
Binbaşı

quote:

Orjinalden alıntı: SMIRNOFF

quote:

Orjinalden alıntı: satoyama

valla osmanlıdaki köle anlayışı ingilizler gibi değil aynı evde kalıyolar aynı yemekten yiyolar bacı kalfaları hepimiz biliyoruz filmlerden


Dabi, dabi, Tarihteki " Zenci Odalıklar " kimdi acaba ? Bacı kalfalar da bir türlü KALFA SULTAN da olamadı ya her nedense ? Varmı tandığınız zenci bir paşa ? yada zenci bir osmanlı büyüğü ? Zenci bir iş adamı da olsa kabul ediyorum. Hanginiz kız kardeşinizin bir zenciyle evlenmesini kolay kolay kabul edebilir günümüzde bile ?

veya

http://images.habervitrini.com/haber_resim/sisko_zenci02.jpg



Çok güzel açıklamışsın, konu içinde teşekkürler ilginç bir konu olmuş;

Ayrıca zenci kelimesinin hakaret içerdiğini bende kabul etmiyorum yani zenci niye hakaret olsunki bir ırk cinsini başka nasıl tanımlarsın? bir kişi zenci olabilir yani zenci ise niye bir sorun olsunki? bu kardeşlerimizde artık yıllardır bu topraklarda yaşayan bizim bir parçamız olmuşlardır ve kendileri Türk Zencileridir, bunda bir problem görmüyorum..


Bu mesaja 1 cevap geldi.
S
17 yıl
Onbaşı
Konu Sahibi

quote:

Orjinalden alıntı: sight


quote:

Orjinalden alıntı: SMIRNOFF

quote:

Orjinalden alıntı: satoyama

valla osmanlıdaki köle anlayışı ingilizler gibi değil aynı evde kalıyolar aynı yemekten yiyolar bacı kalfaları hepimiz biliyoruz filmlerden


Dabi, dabi, Tarihteki " Zenci Odalıklar " kimdi acaba ? Bacı kalfalar da bir türlü KALFA SULTAN da olamadı ya her nedense ? Varmı tandığınız zenci bir paşa ? yada zenci bir osmanlı büyüğü ? Zenci bir iş adamı da olsa kabul ediyorum. Hanginiz kız kardeşinizin bir zenciyle evlenmesini kolay kolay kabul edebilir günümüzde bile ?

veya

http://images.habervitrini.com/haber_resim/sisko_zenci02.jpg



Çok güzel açıklamışsın, konu içinde teşekkürler ilginç bir konu olmuş;

Ayrıca zenci kelimesinin hakaret içerdiğini bende kabul etmiyorum yani zenci niye hakaret olsunki bir ırk cinsini başka nasıl tanımlarsın? bir kişi zenci olabilir yani zenci ise niye bir sorun olsunki? bu kardeşlerimizde artık yıllardır bu topraklarda yaşayan bizim bir parçamız olmuşlardır ve kendileri Türk Zencileridir, bunda bir problem görmüyorum..



Sağol kardeş, ilgine teşekkürler. İzlemeye devam edin, yakında daha ilginç konular devam edecek.



F
17 yıl
Yüzbaşı

quote:

Orjinalden alıntı: Vuudi

Biri bana ''TÜRK'' kelimesinin tanımını yapabilir mi?


Aldın mı cevabını?



SMIRNOFF, tebrikler:

quote:

Orjinalden alıntı: SMIRNOFF

" Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümid etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, sahne oldu. Bu sahne 7 bin senelik, en aşağı, bir Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgarları ile sallandı; beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurları ile yıkandı. O çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı; onları tabiatın babası tanıdı, onların oğlu oldu; Bir gün o tabiat çocuğu tabiat oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir. "
GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Başka soru varmıydı ? Varsa, aşağıda cevaplarını bulabilirsiniz sanıyorum.

http://www.ktunnel.com/index.php/1010110A/8c5fac9f2371c64cbb8017f7513cd0cba5b23694245e3fb1acdb62c42536cbc546e875c6becf1b2616375

Videoyu izlemek için tıklayınız







< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Fb100.Yil -- 5 Mayıs 2008; 18:23:30 >
Bu mesaja 2 cevap geldi.
D
17 yıl
Yarbay

Niggaaa

Zenci ırkçı bi kelime değildir aslında da sadece zenciler komplex yaptığından öyle zannediliyo.... NEGRO ,nigga diyince de kjızıyolarmış bunlar....


Bu mesaja 1 cevap geldi.
G
17 yıl
Yarbay

S
17 yıl
Onbaşı
Konu Sahibi

Burası harlem değil, Turkish, Turkish, speak Türkçe please !



K
17 yıl
Er

Porno bekliyodum. Bekledigim çıkmadı.


Bu mesaja 1 cevap geldi.
A
17 yıl
Yarbay

quote:

Orjinalden alıntı: kolerayaverim2

Porno bekliyodum. Bekledigim çıkmadı.



Bu mesaja 1 cevap geldi.
S
17 yıl
Onbaşı
Konu Sahibi

quote:

Orjinalden alıntı: stonegiant


quote:

Orjinalden alıntı: kolerayaverim2

Porno bekliyodum. Bekledigim çıkmadı.




Bu lafı için mi uzaklaştırıldı acaba ?



S
17 yıl
Onbaşı
Konu Sahibi

quote:

Orjinalden alıntı: Fb100.Yil

quote:

Orjinalden alıntı: Vuudi

Biri bana ''TÜRK'' kelimesinin tanımını yapabilir mi?


Aldın mı cevabını?



SMIRNOFF, tebrikler:

quote:

Orjinalden alıntı: SMIRNOFF

" Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümid etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, sahne oldu. Bu sahne 7 bin senelik, en aşağı, bir Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgarları ile sallandı; beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurları ile yıkandı. O çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı; onları tabiatın babası tanıdı, onların oğlu oldu; Bir gün o tabiat çocuğu tabiat oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir. "
GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Başka soru varmıydı ? Varsa, aşağıda cevaplarını bulabilirsiniz sanıyorum.

http://www.ktunnel.com/index.php/1010110A/8c5fac9f2371c64cbb8017f7513cd0cba5b23694245e3fb1acdb62c42536cbc546e875c6becf1b2616375

Videoyu izlemek için tıklayınız






Sağolasın.


Bu mesaja 1 cevap geldi.
K
17 yıl
Yüzbaşı

Köln sokaklarında Türkleri şaşırtan Türk

Köln sokaklarında rastlıyoruz Ahmet İhsan Temizel’e. Adres sormak için kendisine yaklaşıyoruz, Almanca sorumuza Türkçe cevap vermesi bizi afallatıyor. Çünkü tamamen koyu teninden dolayı onun Afrika veya Amerikalı bir turist veya bir göçmen olabileceğini düşünüyoruz. Üstelik kendisi Türk tabiyetine sonradan geçen biri de değil. Bir Osmanlı Türkü.

< Resime gitmek için tıklayın >

AHMET İHSAN TEMİZEL İlk baktığınızda onun Türk olduğuna ihtimal veremiyorsunuz. Bir de ona Almanya’da rastlamışsanız. Üstelik o sonradan Türk pasaportunu almış bir insan da değil, o bir Osmanlı Türkü. Dikakt çekici diğer bir nokta ise onun Almanya’ya gelen ilk Türk işçilerden biri olması. Köln sokaklarında rastlıyoruz Ahmet İhsan Temizel’e. Bir adres sormak için kendisine yaklaşıyoruz, Almanca sorumuza Türkçe cevap vermesi bizi afallatıyor. Çünkü tamamen koyu teninden dolayı onun Afrika veya Amerikalı bir turist veya bir göçmen olabileceğini düşünüyoruz. Sorduğumuz sorulara verdiği cevaplarla merakımız iyice artıyor. Ve dinliyoruz onun masallardakine benzer hayat hikayesini. Kendisi de Türkiye’de kendisi kadar koyu tenli insanın pek bulunmadığını söylüyor. Fakat Avrupa’da göçmenlere ayrımcılık yapan veya bu konuda zaman zaman Türkiye’yi suçlayan herkese ders olacak sözlerini de eklemeyi ihmal etmiyor. “Türkiye’de doğdum, büyüdüm. İzmir ve Eskişehir’de uzun yıllar okullara gittim. Ne bir arkadaştan ne de tanımadığım bir insandan olumsuz hiç bir şey duymadım, hiç bir güçlük yaşamadım” şeklindeki sözleriyle Türklerin hoşgörüsüne şahitlik ediyor.

Ancak hem Türkiye’de hem Almanya’da başına çok komik şeyler gelmiş Ahmet İhsan Temizel’in. Bir kaçını şöyle anlatıyor; “Bir gün paydostan sonra fabrikada bir Türk arkadaşla konuşuyoruz. Bir başka Türk geldi ve ‘Abi sen ne güzel Türkçe konuşuyorsun, Amerikalı mısın, nereden öğrendin? dedi. Ben de “Evet Amerikalıyım. Askerde NATO’daydım ben İzmir’de. Orada öğrettiler.” diye şaka yapınca arkadaşım gülmekten yerlere yattı. Bir keresinde de Kapıkule’den Tür kiye’ye giriş yapıyoruz. Gümrükte sırada bekliyoruz. Görevli odasında üç memur vardı. Yan taraftaki memur önümdeki memura, ‘Bak arkanda Freizer duruyor, hem de çok formda görünüyor. Dikkat et’ dedi. Bildiğiniz gibi Freizer o yılların meşhur Amerikalı boksörüydü. Benim de Türk olmadığımdan ve konuşulanı anlayamayacağımdan emin oldukları için böyle rahatça şakalaşmışlardı aralarında. Sonra sıra bana gelip pasaportu uzatıp Türkçe konuşunca şaşırdılar.

1927 İzmir doğumlu olan Temizel, Türkiye için Kore savaşında savaşmış bir Türk. Almanya’ya 31 Temmuz 1958’de İstanbul-Sirkeci’den hareket eden trende 30 işçi adayı arasında gelmiş. Münih’e 30-40 kilometre mesafedeki Rosenheim kentindeki Goethe Enstitüsü’ne götürülmüşler önce. Enstitüde önce iki ay Almanca dersi görmüşler. Ondan sonra başlamış Almanya’daki hayatı. Askerliğini Almanya’ya gelmesinden çok önce yapmış. O yıllarda Sanat Lisesi Mezunları yedek subay olarak yetiştirildiğinden Polatlı Topçu Yedek Subay Okulu’na gönderilmiş 29 Mayıs 1953 yılında, kendi ifadesiyle ‘İstanbul’un fethinin 500. yıldönümünde askere alınmış. Yedek subaylık eğitiminin bitimine bir hafta kala kuralar çekilmiş Kore’ye gönderilecek 12 kişinin belirlenmesi için. Bunlardan altısı iyi dil bilenler arasından tercüman olarak, diğer altısı ise cepheye gönderilecekmiş. O devrede 710 kişi imişler ve 120 gönüllü çıkmış Kore’de savaşmak için. Temizel, “Bana gelinceye kadar o altı kişiden üçü belirlenmişti kuradan ve benim ümidim kesilmişti artık. Ancak dördüncü olarak ben çıktım kuradan. Kağıdı açtığımda boş gördüm önce, tam yırtacaktım, test çevirdiğimde ‘Kore’ yazıyordu. Piyango imiş gibi fırladım havaya” diyor. Bir Osmanlı Türk’ü olan Temizel’in atalarının günümüz Türkiye’sine gelişi ise Libya’daki Trablusgarp’ın Osmanlı açısından kaybediliyor olmasıyla başlıyor. Babası küçük bir çocukmuş, İstanbul’a taşınırken. Onlar gibi Osmanlı’dan kopamayacaklarını bildiren akrabaları İstanbul’a yerleşmişler onlardan önce. Onlara ise İstanbul yerine Bursa’da mal ve yerleşecekleri ev temin edileceği belirtilmiş.
Babası Devlet Demir Yollarında makinistmiş. Bu nedenle Eskişehir’e yerleşmişler bir ara. 1941 - 42 yıllarında Eskişehir Demirspor Kulübü’nde atletizm sporuyla da uğraşan Temizel, 100 - 200 metre koşucusuymuş ve yüksek atlamada yarışıyormuş o zamanlar. 1948’de yapılan Londra Olimpiyatları’nda Türkiye’den atlet olarak sadece Eskişehir Ticaret Lisesi’nden bir arkadaşıyla ve kendisi aday seçilmiş ancak babasının ani şekilde hastalanması üzerine olimpiyatlara katılamamış. Önümüzdeki Aralık ayında 80. yaşına girecek olan Temizel çocuk ve torunlarıyla Almanya’nın Köln kentinde yaşıyor.


Bu mesaja 1 cevap geldi.
K
17 yıl
Yüzbaşı

Arap kızı artık camdan bakmıyor, tarihini arıyor

UNESCO bünyesinde, Avrupa ve Amerika'nın farklı ülkelerinde yaşayan Afrika kökenli insanlarla biraraya gelmek, kültürleri ve yaşantıları hakkında araştırmalar yapmak amacıyla başlatılan "Afrikana" programı, köle ticareti ile dünyanın dört bir yanına yayılan Afrikalıları biraraya getiriyor.


Türkiye'de yaşayan Afrika kökenli vatandaşları buluşturmak, Afrika tarihi ve kültürel değerler hakkında bilgi vermek üzere Türkiye'ye gelen "Afrikana" programı yürütücüleri, Ankara'dan sonra İzmir'de, Ege Üniversitesi Devlet Türk Musikisi Konservatuarı Amfisi'nde biraraya geldi. 2006 yılında Balıkesir'de kurulan Afrikalılar Kültür ve Dayanışma Derneği üyelerinin de katıldığı toplantıda Afrika kültüründen örnekler sergilendi. Afrika dualarının okunduğu ve kutsamalar ile ataların anıldığı toplantıda Tanya Price, Afrika'nın geleneksel müzik aleti "davul" ile şov yaptı. Şair Akousa Gyeaboa'nın "kutsal su ritüeli" sırasında duygusal anlar yaşandı. Batı Kentucky Üniversitesi'nden Jessica Lunsford ise Afrikalılar'ın milli marşını hep bir ağızdan söyletti. Törende konuşan Afrikalılar Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Mustafa Olpak, tarihin her döneminde Afrikalıların hakkının yendiğini ve siyah insanların ikinci plana atıldığını söyledi. "Camdan Bakan Arap Kızı"nın yüz yıllar sonra kendi tarihini arama çabasına girdiğinin altını çizen Olpak, "Köle ticareti ile dünyanın dört bir yanına dağılmış kardeşlerimizi arıyoruz. Bulabildiğimiz kadarıyla kültürümüzü yaşatacağız. Geç kalınmış bir çalışma olsa da tarihimizi araştırmaktan vazgeçmeyeceğiz" dedi.

http://www.ayrancilar.bel.tr/haberFoto/AFRİKA.JPG



R
17 yıl
Yarbay

Hayır zenci aksine hoşlarına gider diye biliyorum. Okan Bayülgen'in programına zenci bir tercüman katılmıştı. Okan da ayıp olmasın diye siyahi diyordu kadına kadın da dedi siyahi hoşumuza gitmez zenci daha iyi diye.


Bu mesaja 1 cevap geldi.
K
17 yıl
Yüzbaşı

Balıkesir’in Ayvalık ilçesinde kurulan Afrikalılar Kültür ve Dayanışma Derneği’nin genel başkanı. Ataları, Osmanlı döneminde Afrika’dan köle olarak getirilen ve çoğunlukla İzmir yöresinde yaşayan Afrikalı topluluğun yaşamı üzerine Mustafa Olpak’la konuştuk.

Mustafa Olpak

Mustafa Olpak, gün görmüş kara derili bir adam. 55 yaşındaymış, çok daha genç gözüküyor. İstanbul’a, Kitle Örgütleri Koordinasyonu 8. toplantısına katılmak ve bazı dernek işlerini yürütmek için geçen hafta gelmişti. Basından ve Afrikalılara ilişkin yazdığı kitabından biliyoruz onu. Balıkesir’in Ayvalık ilçesinde kurulan Afrikalılar Kültür ve Dayanışma Derneği’nin genel başkanı. Ataları, Osmanlı döneminde Afrika’dan köle olarak getirilen ve çoğunlukla İzmir yöresinde yaşayan Afrikalı topluluğun yaşamı üzerine Olpak’la konuştuk.

Siz, Afrikalılar Kültür ve Dayanışma Derneği’nin başkanısınız. Derneğinizin amacından söz eder misiniz?

Derneğimizin amacı, yakın tarihte konuşulmayan, gelenek ve kültürleri unutulan; büyük bir kısmı imparatorluk döneminde köle ticareti yoluyla gelmiş olan ve bugün hâlâ on binlerce torunu yaşayan, o tarihten kalan insanlarla bir iletişim ve dostluk sağlamak, bir bağ oluşturmak. Elbette ki tüm bunlarla birlikte unutulmaya yüz tutmuş kültür ve gelenekleri bulmak, anlamak ve toplumla paylaşmak... Ana amaç bu.

Şu ana kadar ne kadar insana ulaşabildiniz?

İzmir ve yöresinde yaklaşık 3 binin üzerinde insana ulaştık.

Tahminen ne kadar Afrikalı var Türkiye’de?

Araştırmalarımız neticesinde henüz bir sayı verir aşamada olmasak da, tahmin ettiğimiz sayı, tüm Anadolu’da 3 milyona yakın Afrikalının yaşadığıdır. Derneğimizin önümüzdeki yıllarda yapacağı çalışmalar ile daha net sonuçlar ortaya çıkacaktır.

Derneğiniz kaç yıldır faaliyette?

Derneğimiz henüz bir yaşında. Genel merkezimiz Ayvalık’ta.

Neden Ayvalık’ta?

Ben Ayvalık’ta yaşıyorum. İlk orada başvuruyu yaptık. Üyelerimizin çoğu İzmir yöresinde olduğu için son birkaç aydır İzmir’de şube açmak için yoğunlaştım.

Atalarımın Girit’ten Anadolu topraklarına gizlice geldikleri ilk yer, Ayvalık’ın Cunda adasıdır. Burası ilk mübadele duraklarından birisidir.

Atalarınızın kölelik ve Anadolu’ya geliş serüvenini kısaca anlatır mısınız?

Bu aslında çok yakın bir tarih; 1890-95’li yıllarda yaşanıyor.

Kenya Köle Kıyısı denilen yerden, insan tacirlerinin baskınıyla kaçırılıp uzun bir deniz ve kara yolculuğuyla Girit’e getirilip topluca bir Osmanlı ailesine köle olarak satılıyorlar. Yaklaşık 40 yıl o çiftlikte köle olarak çalışıyorlar.

O aile, saray temsilcilerinden bir aile mi?

Hayır. Şuradan çıkartıyoruz ki ninem, yıllar sonra o çiftlikten sarayın içine satılıyor. Zaten ailem ilk olarak Girit’te dağılmaya başlamıştı. Önce ninemin ortanca kızı, yani teyzem Nuriye, sahiplerinin isteğiyle Girit Adası’ndan İngilizlere satılıyor. Daha sonra da ninem Tete Nuriye, yine sahiplerinin isteği üzerine saray içerisine satılıyor.

O aile 40 yıl sonra, 1925 yılındaki mübadelede Anadolu’ya geçmeden önce çiftlikteki köleleri azad ediyor. Ninem, dedem ve aileden geri kalanlar da azad edilen kölelerin içinde. Anadolu’da yeni kurulan cumhuriyet ve yapılanlar, adanın her tarafında duyulmuş durumda. Dedem de kararını Anadolu’ya geçmek üzere veriyor. Mübadele kafilesini taşıyan gemiye bir gece gizlice binip, geminin son durağı olan Ayvalık Cunda Adası’na geliyorlar.

Burada neler yapıyorlar?

Ailemin o günler açısından bildiği tek iş, hizmet etmek; onlar da bunu yapıyorlar. Ninem ev hizmetçiliğine giriyor, dedem ise hamallık yapıyor.

Sonra?..

Sonra, geçim sıkıntısı içinde büyük kızları Zeynep’i de evlatlık-besleme olarak veriyorlar. Ve ailem tamamen dağılmış oluyor.

Girit Adası’nda İngilizlere satılan teyzem Nuriye ile Ayvalık’ta evlatlık-besleme verilen teyzem Zeynep, yıllar sonra 1940’larda Büyükada’da, milyonda bir görülecek tesadüfle karşılaşıyorlar. Kardeş oldukları anlaşılıyor ve sahipleri, bu durumdan etkilenerek iki teyzemi de o gün serbest bırakıyor. Daha sonra teyzelerim, anneleri Tete Nuriye’yi de İstanbul’da buluyorlar. Tete Nuriye o zaman seksenine yakın ve iş göremez halde. Kötü anıları nedeniyle İstanbul’da kalmak istemediklerinden, İzmir Halil Rıfat Paşa’ya gidip yerleşiyorlar.

Ayvalık’taki anneme bir biçimde bunun haberi ulaşıyor. Annem de İzmir’e gelince, ailemden arda kalanlar burada buluşmuş oluyorlar.

Besleme ya da evlatlık denen ilişki biçimi köleliğe mi giriyor?

Evet. Bu ilişki biçimi evlatlık, besleme ya da Anadolu’nun çeşitli yerlerinde değişik isimlendirmelerle cumhuriyet döneminde devam ediyor. 1964 yılında Birleşmiş Milletler’in müdahalesiyle cumhuriyet, ‘Evlatlık Yasası’nı kaldırana kadar sürüyor.

Bütün bunlar şimdiye kadar görülmemiş, konuşulmamış konulardır. Osmanlı İmparatorluğu’nun birçok yönü tarihçiler ve toplum bilimciler tarafından araştırılmış, ancak her nedense kölelik konusu hep gözden kaçmış, eğilinmemiş, bakılmamıştır.

Biz derneğimizle birlikte, Osmanlı köle ticaretinin ne olup olmadığını değil ama onun sonuçlarından ötürü hâlâ bugün dağılmış on binlerce insana ulaşıp, o insanların o tarihlerde yaşattıkları kültür ve gelenekleri aramaya çalışıyoruz. Aslında tam anlamıyla, insan olma hakkımızı arıyoruz.
Birçok devlet, yakın tarihte yok olmaya yüz tutmuş kültürleri bulabilmek için trilyonlar sarf ediyor. Türkiye Cumhuriyeti bu anlamda şanslıdır, çünkü bu işi biz yapmaya çalışıyoruz.

Aslında devlet böyle bir şeyi istemiyor olabilir mi?

Çok kültürlülükten, mozaik bir toplum olmaktan söz ediyoruz, gerçekten de Anadolu çok kültürlü bir toplum olması anlamında çok zengindir. Ancak bu zenginliğinin bir ayağı göz göre göre yok oluyor. Sadece şu tekerlemeyle belki varlıklarından söz edilmiş oluyor: “Yağmur yağıyor, seller akıyor, Arap kızı camdan bakıyor.”

Fakat bu kez Arap kızı camdan farklı bakıyor. Önce kendi geçmişine; nereden gelip nereye gittiğine ve bunun yanında, Anadolu halklarının yakın tarihinde özgeçmişine bakıyor.
Ve bu bakışta Arap kızı aynen şunu diyor: “Bütün bunlarda utanacak taraf biz değiliz!”

Kara derili olduğunuz için Anadolu’da size Arap deniyor değil mi?

Arap denmesi, Anadolu halkının bir yanılgısıdır. Arap ırkı beyaz tenlidir. Bunu bilememekten kaynaklanıyor.

İstanbul’a bir toplantı için geldiniz galiba...

Evet, Kitle Örgütleri Koordinasyonu’nun 8. toplantısı için geldim. Ben ilk defa katıldım. Gerçekten çok olumlu; en geniş cephede birliktelik sağlanması için kitle örgütleri arasında dayanışma ve paylaşımı organize ediyorlar. Çok faydalı buldum. Ben, Sayın Milletvekili Sabahat Tuncel’in katıldığı toplantıda yer aldım. Ertesi gün de göçle ilgili bir panele konuşmacı olarak katıldım.

Sizin yayınlanmış kitaplarınız vardı, onlardan söz eder misiniz?

Afrikalılarla ilgili çalışmaya 2000 yılında başladım. Atalarımın öz geçmişini yazmaya çalıştım. Afrikalıların tüm dünyadaki anlatımları böyle, yani üçüncü kuşak tarafından olmuş. 1970-80’lerde televizyonda izlediğimiz ‘Kökler’ dizisini, Kunta Kinte’yi hatırlarsınız; onun yazarı da üçüncü kuşaktan bir Afrikalı. Bu kuşak “araştırmacı kuşak” olarak biliniyor. Birinci kuşak yaşıyor, ikinci kuşak -özellikle Türkiye’de- atalarının yaşadıklarından utanıp reddediyor, üçüncü kuşak ise dönüp kendi tarihine bakıyor.
Ben de bu kuşaktan biri olarak, kendi tarihimizle yüzleşmeye çalışıyorum. Önce kendi annemi; “Kölelikten Özgürlüğe Arap Kadın Kemale”yi yazdım. İkinci kitabım, atalarımın öz geçmişini anlatan “Kenya-Girit-İstanbul, Köle Kıyısından İnsan Biyografileri”. Bu kitabın basına yansıması sonrası TRT 2 yapımcıları ilgilendiler; bundan “Arap Kızı Camdan Bakıyor” adlı bir belgesel yapıldı. Özellikle bir devlet kanalının bunu yapmasını önemli görüyorum. İlk defa bir resmi kanal, Osmanlı köle ticaretinin ne olup olmadığını ve sonuçlarını gösterecek.

Şu anda bitmiş bir üçüncü kitap çalışmam da var. Bu da Afrikalılarla ilgili; sanırım “Şu Bizim Afrikalılar” adıyla çıkacak.

Bir mesleğiniz var mıydı?

Ben mermerciydim, SSK’dan emekli oldum. Şimdi dernek çalışmaları ve kitap yazmayla ilgileniyorum. 12 Eylül öncesi İzmir Tariş’te çalıştım. Türkiye işçi sınıfının tarihinde bir dönüm noktası olan o dönemi de yazdım. Ben görünmeyenleri, bilinmeyenleri yazdım.

bir afrikalı geleneği ‘dana bayramı’

Bizim Afrikalıların uzun yıllardır Anadolu topraklarında gelenek olarak yürüttükleri, İzmir’de ‘Dana Bayramı’ denen, İstanbul ve Anadolu halkının ‘Arap Düğünü’ dediği; her mayıs ayının ilk cumartesi günü kutlanan bir bayramımız var. Bu, İstanbul’da Veli Efendi Hipodromu’nda ve Çamlıca Tepesi’nde kutlanırmış.

Osmanlı’da, tarihçilerin deyişiyle açık kölelik sistemi vardı. Bir zorunluluk değil ama geleneksel olarak, siyah köleler 7 yıl, Gürcü ve Çerkes köleler ise 9 yıl sonra, adına itikname denen azadlık belgesi verilerek azad edilebiliyordu.

Tarihte, bu bir araya gelişler, Osmanlı’da kölelerin yılda bir gün izinli olmalarına dayanır. Dana Bayramı’nda tüm köleler bir meydanda toplanırlar. Ortada bir dana vardır ama kesilmez. Daha çok insanların kendi aile ve tanıdıklarını arayıp buldukları, kimin nereye götürüldüğünü öğrendikleri, sorunlarını paylaştıkları ve çeşitli eğlence gösterileri düzenledikleri bir gündür. Bu bayramı, adına Godya dediğimiz kişi düzenler. Godya genellikle bir kadındır. Erkekler de olabilir ama genellikle kadındır.

Godya özgür köledir, yani azadlıdır. Köleler içinde sözü dinlenen, önder ve saygın insandır. Hasta iyi edici meziyetleri, bayramlarda dans gösterilerinde bulunmak gibi yetenekleri de vardır. Dana Bayramı’nda kızgın fırının içinde dans eder örneğin.

Ayrıca mahkemelerde köle-efendi şikayatlerinde rol aldığı; yaşlı ve hasta kölelerin azad edilmesi konusunda girişimlerde bulunduğu biliniyor.

Dana olayına gelince; bu insanların Afrika’daki inançlarına göre dana, hem kutsal hem de maddi açıdan değerli bir hayvandır. Ailelerin zenginliği ve kültürü, kaç danaya sahip olduklarıyla ölçülür. Kaç danan var ya da buradaki “kaç kuruşluk” kavramına denk olarak, orada “Kaç danalık adamsın” deyişi vardır. Kutsallık açısından da, eğer dana bayramı yapılmazsa, yaşadıkları bölgeye kötü ruhların hastalık saçacağı inanışı vardır.

Bu gelenek, bizim araştırmalarımıza göre 1960’lara kadar İzmir’in kuytu yerleşim bölgelerinde küçük gruplarla kutlanarak sürdürülmüş. Bu tarihten sonra ilk defa biz, geçen yıl dernek olarak Torbalı Efeoğlu Piknik Sahası’nda 300’e yakın üye ve misafirlerimizle bu bayramı kutladık. Yasalarda resmi bir yasaklama yok. Nüfus kimlikleri 1936’da verilmiş olsa da cumhuriyetle birlikte kölelik, radikal bir şekilde kaldırıldığından bir açıdan ‘Dana Bayramı’na gerek de kalmamış olabilir.

Ancak biz bir kültür diyoruz Dana Bayramı’na. Bundan sonra da kutlamaya kararlıyız. Çok ilginçtir, bizim 2006 Mayısı’nda yaptığımız o kutlamada bile, bir kız halasını buldu. Düşünün, yıllar sonra... Bu insanlar cumhuriyetle birlikte sıfırdan başladılar, bugün hâlâ toplumun en yoksul kesimini oluşturuyorlar.
< Resime gitmek için tıklayın >





< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi kartopu2 -- 19 Ağustos 2008; 14:59:51 >

D
17 yıl
Yarbay

quote:

Orjinalden alıntı: E1965

Arkadaşlar ZENCİ hakaret içerikli bir kelimedir.''Siyahi'' daha doğru bir tabirdir.

Ayrıca paylaşım için teşekkürler.



O onların komplexi yoksa zencilerle problemim yok.. kendileri problemli old.u için hakaret olarak algılıyo


Bu mesaja 1 cevap geldi.
D
17 yıl
Yarbay

Hepimiz kardeşiz bu öfke ne diye


Bu mesaja 1 cevap geldi.
T
17 yıl
Teğmen

Türkiye'de zenci kelimesi ırkçılık anlamına gelirken Amerikada durum tam tersi siyahi dendiğinde ırkçılık kavramı ortaya çıkıyor.Bana göre ikisinde de sakınca yok.Kelimeyi kullanan kişinin vurgusu ve niyetidir önemli olan bence...



J
17 yıl
Yarbay

Zenci,s.x de birinci



T
17 yıl
Yüzbaşı

bu adamlarda uzun mu??