1. sayfa
| butun "herkes ayni gezegenin insani" soylemi ciddi kazanc saglayan ilk kaynagin bulunmasiyla sona erer. su an karsilikli bariscil anlasmalarin olmasin tek nedeni erisimin cok kisitli olmasi ... |
| butun "herkes ayni gezegenin insani" soylemi ciddi kazanc saglayan ilk kaynagin bulunmasiyla sona erer. su an karsilikli bariscil anlasmalarin olmasin tek nedeni erisimin cok kisitli olmasi ve maddi kazanc saglayan bir kaynagin bulunmamasi. uzay madenciligi gibi gercek maddi getirisi olan faktorler isin icine girdiginde the expanse dizisine benzer gergin politik ortam hemen sekillenir, savaslar eksik olmaz. |
|
Nereye barış olacak, daha da kızışır nadir özel elementlerin keşifleri ile. Atatürk'ün "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" sözü birebir burada da geçerli olacak... |
|
Nereye barış olacak, daha da kızışır nadir özel elementlerin keşifleri ile. Atatürk'ün "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" sözü birebir burada da geçerli olacak. Genişletilmiş versiyonu, dünyada sulh, uzayda sulh olur. Onları oraya gönderen ülkeler milyarlarca dolar harcayacak, oraya en ufak ekstra lazımlı elementleri göndermek milyarlarca dolar olacak. Sonra orada işe yarar ama az miktarda element bulacaklar, diğer ülke ile paylaşacaklar. Dünyada sulh sağlanmadan mümkün değil. |
| butun "herkes ayni gezegenin insani" soylemi ciddi kazanc saglayan ilk kaynagin bulunmasiyla sona erer. su an karsilikli bariscil anlasmalarin olmasin tek nedeni erisimin cok kisitli olmasi ve maddi kazanc saglayan bir kaynagin bulunmamasi. uzay madenciligi gibi gercek maddi getirisi olan faktorler isin icine girdiginde the expanse dizisine benzer gergin politik ortam hemen sekillenir, savaslar eksik olmaz. |
|
Nereye barış olacak, daha da kızışır nadir özel elementlerin keşifleri ile. Atatürk'ün "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" sözü birebir burada da geçerli olacak. Genişletilmiş versiyonu, dünyada sulh, uzayda sulh olur. Onları oraya gönderen ülkeler milyarlarca dolar harcayacak, oraya en ufak ekstra lazımlı elementleri göndermek milyarlarca dolar olacak. Sonra orada işe yarar ama az miktarda element bulacaklar, diğer ülke ile paylaşacaklar. Dünyada sulh sağlanmadan mümkün değil. |
| Çok romantik bir bakış açısı olmuş ve bana kalırsa tüm insanlığın mülkiyeti olması kadar saçma bir durum yok -Afrika'da totosunda yaprak ile bile gezmeyen kabileler ile Ay ve Mars'a insanlı görevler yapmaya çalışan halkları eşit görme(uzayda mülkiyet açısından) de nasıl bir kafanın ürünüyse artık-; ona bakılırsa dünya da uzayda bir gezegen tüm insanlığın ortak mülkiyeti ama pratikte işler hiç de o şekil ilerlemiyor; çalışan ilerler, çalışmayan nalları diker, silinir gider; ister evrim deyin, ister Allah'ın adaleti... |
| Savaşların sebebi bulunduğumuz gezegen değil tamamen insanoğluyla ilgili. Ay’a da gitse Mars’a da gitse orada da kolonileşip, ayrışıp daha sonra savaşacak. İflah olmaz bir topluluk. |
| İnsan oğlunun genetik kodunda var ne yazık ki savaşmak ve bölgecilik ondan mümkün değil. Gün gelir her şey herkese yeter ne bileyim yemek içmek gezmek tozmak yeni bir şey edinmek mesele olmaz o zaman savaşlar bitter geriye haberlere mahale kavgası veya ev içi huzursuzluk haberleri kalır. O zaman kadar güçlü devletler güçsüzlüklere demokrasi götürmeye devam eder durur. |
|
Evet, Ay'da barış mümkün, kulağa mantıklı geliyor ama durum sanılandan biraz daha nüanslı ve daha kompleks olabilir. Ay'ın zorlu koşulları ve Ay yatırımlarının risk ve maliyetleri kesinlikle sıfır toplamlı bir oyundan ziyade pozitif toplamlı bir oyunu ve iş birliğini teşvik etmekte ama konuda söylendiği gibi olası değerli kaynaklar ve daha kıymetli alanlar konusu devreye girdi mi işler Ay'da olmasa bile Dünya'da değişiyor. Yani Ay'ın bölüşümü veya kaynaklarının kontrol kavgası/savaşı Ay'da değil de Ay'ın statüsünü masada belirlemek üzere Dünya gezegeninde - Dünya'daki anlaşmazlıkların yol açtığı çatışmalar ve pazarlıkların yanı sıra - vuku bulabilir! Fakat bir yandan oradaki potansiyel olarak değerli materyallerin yataklarına ve rezervlerine rağmen Dünya'ya yönelik bir Ay kaynak sömürüsünün pek de fizibil olmadığı gerçeği mevcut, bu da Ay üzerinde/üzerine çatışma ihtimalini zayıflatan bir faktör. Yatak ve rezerv bulunsa bile fizibilite hala çok ciddi bir sorun, kaynak bulunması da çok şey değiştirmiyor. Ay sömürüsü mevzusundaki fizibilite sorununun çözülmesi konusunda pek de iyimser olmadığımı söyleyeyim. Çözülmemesi Ay'da barışın garantisi olabilir ama zaten Antartika'da da benzer sebeplerden dolayı barış var ve savaş yok. Yani Antartika analojisinden yola çıkarsak Ay gibi insanlığın gelişimine düşman ve medeniyetin alışıldık merkezlerine ırak bir çoraklıkta "barışı elde etmek" büyük bir beceri ve başarı sayılabilir mi emin değilim. En azından bir Roma Barışı (Pax Romana) başarısı gibi addedemeyiz, ki Roma devleti ancak Akdeniz çehresinde uzun süreli bir barış sağlamıştı, Roma gücü sınırlarında ve sorunlu bölgelerinde devamlı savaşıyordu hatta buralarda - mesela Ren ötesi Germania'da - bir savaş ekonomisi ve savaş yoluyla askeri-siyasi kariyer/prestij alanı oluşturduğu için savaş daima sürsün istiyordu. Roma "barış getiren" emperyal varlığını vahşi "Barbaricum" ile meşrulaştırıyordu. Roma Barbaricum ile medeni - ekosisteminin merkezinde kentler bulunan içtimai olarak çok daha gelişmiş klasik Greko-Romen kültürlü - dünya adına daima savaşıyordu. Ay da Barbaricum gibi vahşi bir ortam ama orada ne savaşabileceğiniz bazı vahşiler, ne kolayca sömürülebilecek kaynaklar, ne de tek bir akarsuyu geçerek medeni dünyaya/ülkenize dönebileceğiniz görece kısa ve maliyetsiz bir güzergah var. Onun için haberde yapılan Ay'ın zamanında Amerika Birleşik Devleti'ne bağlı birbirini yiyen sömürü unsurlarının yayıldığı bakir Vahşi Batı (namı diğer "The Frontier") gibi olmadığı tespiti çok yerinde. Uzay bilimsel açıdan çok değerli ama bence ekonomik açıdan bir fırsatlar kapısı değil, bilakis çok düşmanca bir ortam. Konuya anlaşılabilirlik, biraz daha aşinalık kazandırmak için yaptığımız tüm "dünyevi" benzetmelerin ötesinde dış/derin uzay Dünya'dan çok farklı bir paradigma. Musk gibiler uzayı gerçekten çok yanlış okuyorlar. Günün birinde insanlığın bir kısmı Dünya'yı kalıcı olarak terk edip uzayda kalıcı biçimde yaşam kurarsa bunu istediğinden dolayı değil, eli mahkum olduğu, Dünya tamamen yaşanmaz bir yer haline geldiği için yapacak (Güneş'in G-tipi bir yıldız olarak ömrünün ilerleyen sürecinde Kırmızı Dev faslına başkalaşmasından söz ediyorum). Geriye kalanlar itlaf olacak. Ama buna daha milyonlarca yıl var (tabii müthiş becerilerimizle Dünya'yı sonunda bir Venüs'e çevirip tüm süreci çok daha erkene almazsak ya da uzay veya jeoloji kaynaklı bir başka küresel felaketle yüzleşmezsek). Bizim için, hayat için, ekonomik-medeni yaşam için en iyi yer hala gezegenimiz olan Dünya. Onun için Dünya'ya iyi bakmalıyız. Ay, Mars vb birincil önemde olmamalı. |
| Bu mahlukatlar her yerde savaşır? |
|
Savaş ve barış derken aslında bu iki kavramı da biraz açmak gerekir. Esasında insandaki potansiyel ve gene çok yaygın şiddet, kavga ve cinayet eğilimlerini savaş mefhumundan ayırmakta fayda var çünkü antropoloji ve etnografi literatürü savaş kavramı ve olgusunu bilmeyen toplumlar kaydetmiştir. Gerçekten bazı toplumlar - farklı grupların şiddet ve maksat içeren birbiri arasındaki örgütlü çatışma tanımından hareketle - savaş nedir bilmemektedir; yani Kant gibi bir filozofa ihtiyaç duymadan varsayılan bir durum olarak/bilinçsiz şekilde ebedi bir barış halindedirler. Savaş nosyonunu bilen bir toplum onlara savaşı öğretmediği veya kendileri bir şekilde - şiddet ve saldırganlık potansiyelleriyle - savaşı icat etmedikleri sürece bu sadece kanıksanmış olan ve esasında zaten varolamayan savaş mefhumu gibi tanımlanmamış olan barışın bozulması imkansızdır. Bu toplumlarda şiddet vuku bulsa bile bunlar tamamen bireysel veya münferit vakalarla sınırlı ve sadece dayak, kavga, en kötü ihtimalle yaralama ve cinayet sınıfında. Dolayısıyla savaş şiddete yönelik insan eğilimlerinden ve insanın evrimsel saldırganlık kapasitesinden türese de, aslında tamamen sonradan icat edilmiş bir fenomen, insan doğasının ayrılmaz bir parçası veya kaçınılmaz bir özelliği değil. Savaş bu anlamda tıpkı bir mahkeme, meclis veya evlilik kurumu gibidir. İçinde bulunduğumuz ve etkileştiğimiz toplumlardaki kültürel-kavramsal varlığını kanıksadığımız ve bir takım biyolojik niteliklerimizle sinerji oluşturabildiği için bize kaçınılmaz gelen kültürel bir icattır savaş. Kısaca antropolojinin gösterdiği üzere dediğin gibi olmak zorunda değil. Savaş nedir bilmeyenler tamamen savaşın yokluğu/karşıtı olarak barışı nasıl bilebilir ki zaten, ancak "daimi bir barış" durumunda yaşarlar. :D Bu arada antropolojinin savaş hakkındaki bu nüanslı ve hakim icat görüşü savaşın icat edilmesi ve üretilmesinde ekolojiye (bulunulan çevreye) büyük bir vurgu yapmakta ve esasında ekolojinin savaş olgusunu ürettiği yaklaşımdan hareketle söylenebilir ki savaş olgusu icat edilmiş olup bilinse dahi Ay ortamı / ekolojisi bir savaşa hiç müsait değil. Afalladınız, değil mi? :) Bilim işte böyledir. İnsanı afallatır. Efesli diyalektik didaktik antik büyüğümüz Herakleitos'un deyişiyle "her yerde olan herkese yeten düşünceyi bilmektir" bilim. Güneş bile bilimden kaçamaz, hakikatin hizmetkarları onu kaçtığı yerden bulup çıkarırlar. |
|
Yurtta, Dünyada ve Evrende Barış'ın olabilmesi için ön ve gerekli koşul: Eşitlik düşüncesinin hakim olması. Bunun için de; fizyolojik, düşünsel ve sayısal farklılıkların, kendileri gibi olmayanlara göre üstünlük olmadığının ve onlarla eşit haklara sahip olunduğunun içselleştirilnesi gerekiyor. Bu sağlanırsa; her türden faşizan zihniyetin ideolojik zemini yok edilmiş olunur. Tabi ki önce kendimize bakmamız gerekir. Eşitliğin olmadığı (dolayısıyla Hak, Hukuk ve Adaletin olmadığı) yerlerde, Barış'ın B'si bile olmaz. https://tr.wikipedia.org/wiki/E%C5%9Fitlik |
| aylı dünyalı savasi başlar |
| savaşlar doğaya özgü |
|
*altına hücum Devrinden *Aya hücum Devrine geçiyoruz, geçmiş olsun |
| Bizim imza atmamıza gerek yok. Bu gerici ve cahil halk ile Ay bize çooooooooook uzak. |
1. sayfa
1960’larda Frank Sinatra’nın “Fly Me to the Moon” şarkısı, insanlığın Ay’a uzanan umut dolu yolculuğunun simgesiydi. 1969’da Apollo 11 ekibinin Ay yüzeyine ayak basmasıyla bu şarkı gerçekliğe de dönüşmüş oldu. Ancak 21. yüzyılın Ay keşifleri, nostaljik bir bilimsel yarıştan ziyade jeopolitik, ekonomik ve stratejik çıkarların merkezine yerleşmiş durumda.
Ay'ın statüsü değişti
Bugün ABD, Çin ve çok sayıda uluslararası ortak, Ay’ın güney kutbunda kalıcı üsler kurmayı hedefliyor. Bu bölge, kalıcı gölgede kalan kraterlerde su buzu barındırması nedeniyle büyük stratejik öneme sahip. Bu buz, yaşam desteği için suya dönüştürülebileceği gibi roket yakıtı üretiminde de kullanılabilir. Ayrıca Ay’ın yüzeyinde nadir toprak elementleri ve diğer değerli minerallerin bulunduğu düşünülüyor.
Ancak hem kaynakların sınırlılığı hem de uygun iniş ve üs kurma bölgelerinin azlığı, uluslararası gerilim ihtimalini artırıyor.
Ayrıca Bkz.NASA, SpaceX'in Ay görevini iptal edebilir: Yeni yarış başlıyor
Buna karşılık, Birleşmiş Milletler’in 1979 tarihli Ay Anlaşması (Moon Treaty) da halen geçerli bir uluslararası çerçeve sunuyor. Bu anlaşma, şeffaflık, bilgi paylaşımı ve uluslararası kaynak yönetimi ilkelerini esas alıyor. Ancak ABD, Çin ve Rusya’nın imzacı olmaması, uygulamada anlaşmayı zayıflatıyor. Yine de birçok uzay hukuku uzmanına göre Ay Anlaşması küçük güncellemelerle en adil ve sürdürülebilir model haline gelebilir.
Yeni çağ başlıyor
Her iki süper gücün projeleri –NASA’nın Artemis Üs Kampı ve Çin’in ILRS programı– insanlığın Ay’daki kalıcı varlığının temellerini atıyor. Fakat asıl mesele, insanlığın yeryüzündeki rekabetini Ay’a taşıyıp taşımayacağı.
21. yüzyılda, “ilk gidenin sahip olduğu” Vahşi Batı anlayışını Ay’a taşımak mümkün değil. Oraya kim giderse gitsin, herkes aynı gezegenin insanı olacak. Uzay ve Ay, ekonomik gelişimden bilimsel ilerlemeye kadar pek çok alanda iş birliği için benzersiz fırsatlar sunuyor. Bu nedenle, insanlığın uzaydaki varlığını genişletmesi sadece bir hedef değil, bu yüzyılın en büyük zorunluluğu olarak görülmeli.
Kaynak:https://phys.org/news/2025-10-spacefaring-nations-conflict-moon.html
DH forumlarında vakit geçirmekten keyif alıyor gibisin ancak giriş yapmadığını görüyoruz.
Üye Ol Şimdi DeğilÜye olduğunda özel mesaj gönderebilir, beğendiğin konuları favorilerine ekleyip takibe alabilir ve daha önce gezdiğin konulara hızlıca erişebilirsin.
Haberi Portalda Gör