| Çok geçmiş olsun; yazmayı boşverin, iyi olmaya bakın. Mutlu yıllar. | 
| Geçmiş olsun, tez şifalar. Bir an önce iyileşmesi ve yorumlarınızı yazabilmeniz, bizim de yorumlarınızı okuyabilmemiz dileğiyle. | 
| 
Konuya ilişkin yorumun gerçekten derinlikli ve benim aklıma gelmeyen ilişkisellikler içeriyor ve tabii felsefi bir tabanda şekillenmiş büyük ölçüde. Yorumuna bir şey diyemeyeceğim, subjektif unsurları zengin bir yorum olduğu için ne karşı çıkmam ne de onaylamam konusunda kendimi rahat hissetmiyorum. Öte yandan, evet, evrimsel gelişimin gereği olarak bizler zamanı kipli olarak algılıyoruz ancak fiziğin bir kaç istisnası hariç hemen tüm denklemlerinde zaman simetrisi vardır (yani kipli değildir) ve Genel Görelilik zamanın B serisi üzerine inşa edilmiştir. Bizler zamanı anlağımızın çizdiği çerçeve içinde algılayabiliyoruz ve zamanın A serisine denk düşen bir zaman idrakimiz ve hissimiz var. Bu nedenle geriye akan bir zaman bizim temporal lokasyon algımızın işlevsiz kalmasına yol açardı, zamandaki konumuzu anlayamazdık. Şu sıradan videoları izlemek bile neyi kast ettiğimi anlamak için yeterli: (6) Reversing Entropy and The Arrow Of Time - YouTube The Arrow of Time and How to Reverse It - YouTube (6) STUFF IN REVERSE! - YouTube Zaten zamanın geriye akması ne demek, bunu ayrıca bir tartışmak gerek. Eğer algıladığımız zamanın geriye akmasından söz ediliyorsa, algıladığımız zamanın yönünü belirleyen şeyin entropi olduğu büyük ölçüde kabul görmüş bir durum ve bu durumda yukarıda söylediklerim geçerlidir. Ancak "bu" zamandan değil de anlağımızdan a priori olarak soyutlanmış bir zaman imgesinden söz ediliyorsa, öyle bir zamanı insanın - bir kez içine düştüğünde - a posteriori olarak nasıl algılayacağı belirsizdir. Bugün zamanla ilgili bildiklerimizin çoğu Genel Görelilikten geliyor. Evrende, evrensel bir "şimdi" olmadığını, bizim şimdimizin çok uzaklarda bir yerlerde, bir karadelik yakınında veya ne bileyim 0,5C hızıyla giden bir uzay gemisinde olan varsayımsal başka varlıkların şimdisi ile aynı olmadığını, bizim şimdimizin onların geçmişi ya da geleceği olabileceğini Genel Görelilikten biliyoruz. Genel Görelilik geçmiş, şimdi ve geleceğin aynı anda var olduğunu koşutlar ama bizim sezgilerimiz bunu algılayacak şekilde evrilmemiştir. Zaten evrilemezdi de. Çünkü zamanı algıladığımız gibi algılayışımızın bir başka nedeni daha var: Nedensellik. Beynimiz belleğimizi nedenselliğe bağlı olarak düzenliyor ve yaşadığımız her an anlağımızda belleğimizden gelen bilgilerle ve duyularımızdan gelen enformasyonla harmanlanarak yorumlanıyor. Bu duoya entropiyi de katınca neden zamanı algıladığımız şekilde algıladığımızı daha iyi anlayabiliriz. Mikro dünyada nedensellik bir zorunluluk değil ama makro dünyada nedenselliğin olmayışı paradokslara yol açıyor ve bizler de makro dünyanın bir parçası olarak nedenselliğe mahkumuz. Dolayısıyla geyiği yedikten "sonra" (!) yakalayıp avlamayı anlayamayız. Nedensellik bize olayların sıralamasını yapmamıza ve anlamlandırmamıza vesile oluyor. Beyinlerimiz bu şekilde evrilmişken, birden zamanın geriye (entropinin tersi yönüne) akmaya (!) başlaması halinde, temporal kavrayışımızı yitiririz. Onun için insan algıladığımız zamanın birden geriye akmaya başlaması halinde anlağını çökmüş halde bulur.  | 
            
| Teşekkürler. Elim alçıdan çıkıp atele alındı. Şimdi daha rahatım. | 
Müjdeli haber geldi demek ki. Tekrardan hoşgeldin.   Bu arada ne oldu hocam, trafik kazası mı geçirdiniz?  | 
            
| 
Hayır cam kettle vardı, kapağı yerinden çıktı, takmaya çalışırken biraz fazla zorlamışım. Sol elim Kettle içindeydi, kettle bomba gibi patladı. Sol elimin 3 parmağı kesildi. İkisi sadece kesikti ama baş parmakta tendon koptu, sinir kesildi, parmağın ana damarı kesildi. Micro cerrahi hastanesinde kopan siniri, damarı tendonu diktiler.  Maalesef tendon iyileşmesi uzun sürüyor. 6 ayda anca düzelir dediler, 2 ay alçı ve atel, sonra fizik tedavi. Yine de %100 eski haline dönmeyebilir. Şimdilik iyi gidiyor ama atel hareketlerimi kısıtlıyor çünkü parmaklardan dirseğe kadar uzanıyor. Hala serbestçe yazamıyorum, çoğunlukla tek parmak! :)  | 
            
| Of, fena olmuş! Geçmiş olsun. Umarım %100 eski hâline döner. Forum, yorumları bekleyebilir önce sağlık hocam. | 
| 
Kötü talih, çok geçmiş olsun. Yazabilecek kadar hem de yine şahane bir yazı ve videolarla gelebilecek kadar iyi olmanıza sevindim. Daha da iyi olursunuz, merak etmeyin. Yakınlarımdan gördüğüm kadarıyla başarılı fizik tedaviler bayağı etkili.  Konuya dönersek entropi ve göreliliğe fazla yer vermeden yorumlamamda günlük sağduyuya aykırı işleyen bir dünyadan yola çıkan kuantum fiziğine veya ontolojisine ilgimden dolayı ona biraz fazla ağırlık verdim; senin fizik yoğun okuman daha çok fiziğin temel entropi nosyonu (ki özellikle birinci videodaki saçılan iskambil kağıtları ve ikinci videoda küp evrende saçılan elektronlarla yapılan, giderek artan farklı oluş ihtimalleri ve enerji dağılımında giderek rastgeleleşmede dengelenme şeklinde entropi tasvirleriyle kuantum saçılımlar arasında ciddi bir bağ var) ve bildiğim kadarıyla epistemoloji ve ontolojisisinde henüz bilimsel düzlemde çözülememiş biçimde kuantum kuramıyla uyumsuz kalan genel görelilik teorisi üzerinden gidiyor, zamanın A ve B teorilerinin, öne gelen fizik denklemlerinin zamanın B teorisi - simetrisi üzerine kuruluşu veya en azından B teorisini desteklemesi, entropik bir bilişsel ürün olan temporal lokasyonun basit anlığının zaman okunun tersinde farazi bir varoluşta aposterior koşulda tamamen işlevsizleşeceği ve anlamını yitireceği fikrinin kısaca irdelenişiyle beraber. Tabii bu noktada belki daha bilimsel şekilde entropiye başvurulabilecekken hem "spontan transformasyon" kavramım hem de "anti-entropik örüntü" imgelemem (hem apriori hem de olası aposterior anlamda) fazla felsefi, soyut ve sezgisel kaldı. Ancak anti-entropik bir imgelemeyi en azından aprior anlamda veya bilişsel fonksiyonların insan şuuru ve algısını etkin biçimde ortadan kaldıracak şekilde tersine dönmeyeceği entropik bağlamda kalarak basitçe bir filmin geriye sarılarak tersine akışı gibi bir şeyin ötesinde anlamlandırılamaz bir imaj dizisi olarak tahayyül etmiştim. Bu da temporal dislokasyon varsayımına yakınsıyor ancak entropik niteliğini bir şekilde muhafaza etmeyi başarmış şuur ve algı sahibi ancak varsayımsal anti-entropik ortamda konumlanan varsayımsal bir felsefi özne üzerinden. Tamamen anti-entropik, "ters oka" kapılmış bir organizma - hani videoda gösterilen bir modele göre Big Bang'ın ters oklu ama simetrik kalan "öbür tarafında" yer aldığını farz edebileceğimiz bir şey - muhtemelen duyu algısız, renkli hayallerde boğulan bir sanrı içerisinde olacaktır ya da bilinç, hafıza ve duyuları basitçe entropisiz meydana gelemeyeceği için kısaca bayağı ölü veya zekasız canlılık benzeri bir örüntü seti olacaktır. Başka bir deyişle entropisiz veya ters zaman okuyla mimari bir sorun meydana geleceği için insan türevinde bilişsel öznesel varlıktan söz edilemeyecektir. Bu temporal dislokasyon argümanınla - belki %100 olmasa da - fazlasıyla paralel bence. Tabii bu yorumlarım kesinlikle bilimsel değil, bilimsel alınmamalılar, hatta bu tarz spekülasyonların üzerinde fazla durmak bence bilime zarar dahi verebilir. Empirik bağlamda test edilebilir köklerinden uzaklaştırarak bilimin bilim niteliğini yok edebilir.  | 
            
| 
Ben de öyle umuyorum ancak doktorum, yaş sebebiyle, "%100 geriye dönüş olmazsa şaşırma, bu ihtimal dahilinde" dedi. Çocuklarda genelde %100 geriye dönüş oluyormuş ama orta yaştan itibaren bu ihtimal azalmaya başlıyormuş. Fakat bu çok önemli değil. Kopan tendon baş parmağımın üst boğumunu kontrol eden tendon ve zaten sağlam olanı bile 90 derece kıvrılmıyor, muhtemelen 70-75 derece kıvrılıyor. Fizyoterapistim 45 dereceden fazla kıvrılmasının pratikte çok işe yaramadığını, yaptığımız işlerin %90 kadarını en fazla 45 derece açıyla yaptığımızı söyledi ve zaten şu an  bile parmak 45 derece kadar kıvrılıyor. Fizik tedaviyle bunu 60 dereceye çıkarabilirsek bile yeter de artar. Evet, senin imgelediğin hayali varlığın negatif entropiye doğru bir zaman okunda yani ters zaman okunda bilişsel kapasitesi olmayan ve belki de ilkel etki-tepki mekanizmalarıyla sınırlı basit bir varlık olması ihtimali düşünülebilir. Bunlar gerçekten zihin zorlayıcı bir tasavvur fırtınası gerektiren senaryolar. Bir bilinmezliğin ve deneyimlenemezliğin çaresizliğinde ancak şöyle ya da böyle olabileceğini tasavvur edebiliyoruz. Dahası var, fizik için zaman nötral bir değişken yani büyük ölçüde olsa da olur olmasa da diyebileceğimiz zaman değişkenini içeren bir çok denklem var. Bu da haklı olarak bilim adamlarını zamanın aslında bizim zihinlerimizin ürünü olabileceği, zaman algımızın bir yanılsama olabileceği, daha doğrusu zamanı kipli olarak (geçmiş-şimdi-gelecek) algılamamızın bir yanılsama olabileceği fikrine sıcak bakmalarına yol açıyor. Teorik olarak bir foton için zaman diye bir şey yok. Fotonun referans çerçevesinden bakıldığında foton var olduğu an menziline ulaşmış oluyor ama bize aynı foton mesela Andromeda'dan 2,5 milyon yılda ulaşıyor. Böyle bir durumda zamanın gerçekliğinden söz etmek zorlaşıyor. Zaman da mekan gibi izafi ya da foton örneğinde olduğu gibi foton için zaman diye bir şey yok! Öte yandan Kuantum fiziği-Genel görelilik uyuşmazlığına dair bir kaç şey söylemek isterim. Bu ikisi aslında işin görelilik/izafiyet kısmında uzlaşıyor. Kuantum mekaniği rölativistiktir. Bir örnekle açıklamam gerekirse yüklü bir partikül - mesela elektron - durağan haldeyken (kendi referans çerçevesinde) manyetik alan üretmez, harekete geçince üretir ama hareket halindeki bir gözlemci o elektronun durağan haldeyken manyetik alan ürettiğini görür. Benzer şekilde farklı hızlarda 2 farklı gözlemci bir fotonun frekansını (veya kinetik enerjisini) farklı ölçerler (bir fotonun enerjisi frekansıyla doğru orantılıdır). Yani görelilik kuantum dünyasında da geçerli. Kuantum mekaniği veya kuantum alan teorisi ile genel görelilik arasında sorun kütleçekiminde ortaya çıkıyor. Bu iki temel kuram arasındaki çelişki Genel göreliliğin şu denkleminde mesela çok belirgin ortaya çıkıyor: < Resime gitmek için tıklayın > Bu denklem John Wheeler'in meşhur "uzay-zaman maddeye nasıl davranacağını söyler, madde de uzay-zamana nasıl davranacağını" dedirten denklem. Denklemin sol tarafı geometri, uzay zamanın geometrisini betimliyor. Sağ tarafı ise maddenin enerji-momentum stresini (enerji-momentum-stres tensörü) betimliyor. Kuantum mekaniğinden önce stres tensörü için Einsten sadece T değişkenini (ve A sabitini) kullanıyordu ve bu bir sayıydı. Kuantum fiziğinden sonra denklem modifiye edildi ve stresi bir sayı ile değil bir operatörle (şapkalı T) veya operatör değeri atanmış bir sayıyla tanımlanmaya başladılar. Operatör bir sayı olmadığı için denklemin sol tarafını (yani kütleçekim tarafını da operatörleştirmek gerekiyordu ama maalesef denklemin sağı kuantum fiziğine uygun hale getirilebilirken, sol tarafından kütleçekimi bir türlü kuantize edilemedi. Denklemin sağı kuantize edilmişti ama solu?.. Dolayısıyla denklem kuantum fiziğinin diline çevrilemedi çünkü kuantum fiziğinin matematiğinde klasik sayılardan ziyade operatörler veya operatör değeri atanmış sayılar kullanılıyor. Yani denklem şöyle oldu desek çok abartmış olmayız sayı değeri=alfanümerik değer. (aslında bu denklemi işler hale getirmeyi "hileli" bir şekilde başardılar ama oralara girmek istemiyorum , çok uzayacak. Tabii ben kuantum fiziğinin matematiğini anlamıyorum.) İşte bunun için hala ve ısrarla kütleçekimini geometri olmaktan kurtarıp quantize etmeye çalışılıyor. Loop Quantum Gravity gibi kuramlar hep bunun için ortaya çıktı. Sicim kuramı da bunu çözme iddiasında. Özetle sorunun temeli, kuantum fiziği için kütleçekimi bir muamma. Ama Kuantum fiziği Genel (veya daha doğrusu Özel) Göreliliğin izafiyet tarafıyla gayet uyumlu çalışıyor.  | 
            
| 
Zaman oku ve entropiyi evren bilime çok anlaşılır ve açık biçimde bağlamış. Tavsiye ederim: https://www.youtube.com/watch?v=HDQ-mxx34og&feature=youtu.be Buradan Fermi Paradoksu, karadelikler ve benzeri diğer konu başlıkları üzerine düşünceler de çıkarılabilir.  | 
            
| Zamanın algıdan ibaret olan bir olgu olduğunu düşüyorum. Zaman bazen yavaş geçer bazen hızlı. İşte tamamen algı ile alakalı bir durum olduğundan dolayı ileri veya geri gitmez. Ha ayrıca diyelim ki gerçekten bir saatin yelkovanını geriye iterek zamanı geri almayı başardık diyelim, bu seferde milyonlarca farklı ihtimal karşımıza çıkar. Bu da hayat tiyatrosunda doğaçlama senaryosunda oyuncu olduğumuz gerçeğini değiştiremeyeceğimizi apaçık ortaya koyuyor. Çünkü senarist değiliz ama aynı zamanda senaryo yazıyoruz. | 
| 
Ben algıdan ziyade evrenin işleyişiyle ilgili olduğunu düşünüyorum yani bizim zaman dediğimiz şey aslında zaman değil ama bu evrene özgü bir gerçeklik. Sadece bizim algımızla sınırlı olsaydı doğanın, şartların ve evrenin değişmemesi gerekirdi. Ama şu kısmı doğru bence hocam ''zaman algısal olarak bizim zihnimizde anlamlandırılıyor''. Yoksa tabiatta ve kainatta sadece bir olgu, hayvanların yaşayıp ölmesi, nehirlerin akması, devirlerin geçmesi  mesela pleistosenden kambriyene geçip (örnek veriyorum devir sıralaması doğru olmayabilir) şartların değişmesi sadece bir olgu. Bence bu bizim algımızın dışında bir gerçeklik. Hayvanlar ya da bitkiler ya da kainattaki cansız varlıklar zamanın farkında değil. Biz az bir miktar farkındayız gibi geliyor bana. Edit: Hayvanlar zamanın farkında olsa bile, bu bir kuş için göç yolu belirleme zamanı, karınca için yazın çalışma zamanı gibi farkındalar. Yani aslında uygun şartların oluştuğu bir süreci büyük oranda içgüdüsel az oranda bilgisel olarak biliyorlar. Yine de bu tartışmaya açık bir konu.  | 
            
Haklı olabilirsiniz ama benim algısal olduğunu düşünmemin sebebi tam olarak bahsettiğiniz örneklere bakış açımın sizden farklı olmasından kaynaklanıyor. Mesela kuşlar için göç yolu belirleme zamanı; gerekli şartların oluşması, gerekli iklim koşullarının yerine gelmesi manasına gelmektedir. Zira ben susadıysam, bu benim için su içme zamanının gelmiş olması demektir. Ama aslında o saat geldiği için değil, suya ihtiyacım olduğu için böyle bir gerçeklik oluştu. Yani kısacası fiziki şartlar sonucunda oluşan bir gerçeklik var. Bu gerçekliği biz düzgün bir şekilde algılayabilmek için tasnifliyoruz ve bu tasnifi de zaman olarak adlandırıyoruz. Bu kanıya askerde vardım.   Gececi olduğum için geceleri uyumuyordum. Gündüzleri uyuyordum. Gündüz uyuyup uyanınca aynı güne uyandığım için sanki o göreve başladığım günden itibaren zaman algım yıkılmış gibiydi. Bir sayfa kapanıp yeni açılmıyordu. Çünkü aslında hayatın gerçeği bu lakin bizim durumları doğru düzgün algılayabilmemiz için tasniflemeye ihtiyacımız var. Tabi tüm bunlar benim düşüncem.                 | 
            
| Bilimsel açıdan böyle bir olay gerçekleşmemiştir; en azından, biz insanlar var olduğumuzdan bu yana. Fakat felsefi ve teolojik olarak mümkündür. Tanrı isterse zamanı değiştirebilir, fizik yasalarına anlık müdahale edebilir. Hatta biz, fizik yasalarının sürekli aynı şekilde çalıştığını zannederken aslında bu yasalar, bizim anlayamadığımız, bilimi aşan metafizik mucizeler içerir. Karanlık maddenin keşfi gibi olaylar buna bir örnektir. Yani, senin fantezin ancak evreni yaratan emrederse gerçekleşecek bir iştir. | 
| Yaşadığımız evren içerisinde zamanın geriye doğru akması pek mümkün görünmüyor, evrenin kendi yasaları dahil olmak üzere bu duruma engel oluyor. Ama farklı bir evrende belkide bu durum gerçek olabilir. Zaten zaman kavramı insanın en büyük korkusu değilmi ? Üç boyutlu varlıklar olduğumuz için sadece bu üç boyuta hükmedebiliriz. Dördüncü boyut zamanın kendisi olduğu için biz onu değil o bizi kontrol eder. Ancak beşinci boyuta ne zaman artık geçersek teknolojik atılım ve gelişim sayesinde, o zaman zamanın geriye akmasını mümkün hale getirebiliriz. -bkz.(Interstellar,Nolan,2014) | 
| Mümkün gibi görünmüyor ne şimdi neye yüzyıllar sonra . Geçip giden bir şey tekrarlanamaz . | 
| 3 boyuttan çıkarsak eğer o zaman madde boyutundan cikmisiz demektir . Yani pek mümkün görünmüyor . Eğer ki oldu diyelim o zaman algimiz değişecek yani suan algıladığımız gibi algılamıyor olacağız. | 
| Evet, aslında doğru söylüyorsun; üç boyuttan çıkmak demek maddenin sınırlarını aşmak, yani bildiğimiz fiziksel gerçeklikten farklı bir boyuta geçmek anlamına gelir. Ama zaten ben de bunu teknolojiyle mümkün olabilecek bir sıçrama olarak düşündüm. Bizim şu anki algımız, üç boyutlu dünyaya hapsolmuş durumda ama bu, sonsuza kadar böyle kalmak zorunda değil. Nasıl ki karınca için yukarıyı hayal etmek zor bir şeyse, bizim için de zamanın ters akması ya da beşinci boyut kavramı soyut geliyor. Ama bu, bunun imkansız olduğu anlamına gelmez. Interstellar’daki gibi bir gün zamanla etkileşime geçebilecek kadar gelişmiş bir uygarlık olursak, belki zaman algımız da bambaşka olacak. Yani senin dediğin gibi algımız değişecek evet, ama belki de o yeni algıyla artık bugünkü sınırlı bakış açımızı aşmış olacağız. | 
        
Bu mesajda bahsedilenler: @Nat Alianovna