Arama butonu
Bu konudaki kullanıcılar: 1 misafir, 1 mobil kullanıcı
121
Cevap
5123
Tıklama
0
Öne Çıkarma
Cevap: TÜRKler nasıl müslüman oldu? (4. sayfa)
C
17 yıl
Yüzbaşı

quote:

Orjinalden alıntı: NovariX


quote:

Orjinalden alıntı: cetinkaya.

Allah aşkına özgürlüğüne bağımısızlığına düşkün bi toplum hiç zorla din değiştirirmi akılmantık alıyomu, arkadaşların yazdığı gibi öyle olsa bile sonradan dönerklerdi, -ki islama en çok sahip çıkan Şu ÇILGIN TÜRKLER olmuştur, Abbasiler saolsunlar bizim tarzımıza göre anlattılar, bizim atalarımızda üzerlerine düşeni yapmışlar, acaba şimdi yapabiliyomuyuz?


Ne yapmalıyız sizce..?


Anlatmalıyız, Yoksa böyle yanlış düşünceer ortaya çıkıyor.



E
17 yıl
Yüzbaşı

yukardaki tartışmaları harfiyyen okudum..Tabi Akın kardeşin paylaştığı birbirinden güzel kaynakları da..
ve kendisine ve onun gibi düşünenlere sevgilerimi sunuyorum ve ekliyorum "anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna az"..
ve kendimce "tamam peki zorla geçtik müslümanlığa ne olacak ki ?" ya da "dinde zorlama yoktur olmamıştır öyle şeyler" ya da "istiyorsan dinini değiştir" gibi yaklaşımlar sergileyen arkadaşlara bir açıklama yapmak zorunda hissediyorum kendimi..

Mesele İlköğretim ve Lise Tarih kitaplarında üstün körü geçiştirilen bazı (bence) gerçeklerin sizlerle paylaşılması ..Akın sanmıyorum ki "zorla müslüman yapıldık o zaman hadi vazgeçelim müslümanlıktan" desin..Demez çünkü bunun mümkün olmadığını bilecek bir arkadaş tanıdığım kadarı ile..
Sizlere anlatmaya çalıştığı herşey okullarda okutulduğu gibi gelişmemiş olabilir tarihte ..lütfen okul kitaplarında anlatılan masallara körü körüne inanmayın sadece biraz araştırmacı olmaya ve kafanızdaki "ecdad" tabularını yıkmaya çalışın..

Bu arada "istemiyorsan müslümanlıktan çık" gib yorum yapan arkadaşlara T.C.!de Nufus Cuzdanındaki müslüman ibaresini sildirdiği takdirde kimse iş bulamaz eş bulamaz askerde anasından emdiği süt burnundan getirilir ..Yani kolay birşey değildir..

Ateist insanlar dogmatik düşünmedikleri kadar geleceklerini de düşünürler...Yaşayacakları tek dünyanın burası olduğunu bildikleri için bu dünyada sürünmektense nüfus cüzdanlarındaki müslüman kelimesinden rahatsız olmamayı kendilerine öğretebilirler hatta aslında bilinçli oldukları için çevrelerindeki insanları mutlu etmek için "maşallah", "inşallah" gibi kelimeleri kullanmaktan da rahatsız olmazlar çünkü çevrelerindekileri mutsuz etmek gibi bir amaçları yoktur..

Çevrenizde kendisini afişe etmeden yaşamayı tercih etmiş o kadar çok ateist var ki...farkında bile değilsiniz..


rahat uyuyun bizler sizlere zarar vermeyiz..


Bu mesaja 2 cevap geldi.
T
17 yıl
Yarbay

bu konuyu baska bır arkadas daha yapıştırmıştı buraya ama kapatılmıştı tekrar gormek guzel umarım bu sefer kapatılmaz



G
17 yıl
Yüzbaşı

quote:

Orjinalden alıntı: EngineerInDefenceInd

yukardaki tartışmaları harfiyyen okudum..Tabi Akın kardeşin paylaştığı birbirinden güzel kaynakları da..
ve kendisine ve onun gibi düşünenlere sevgilerimi sunuyorum ve ekliyorum "anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna az"..
ve kendimce "tamam peki zorla geçtik müslümanlığa ne olacak ki ?" ya da "dinde zorlama yoktur olmamıştır öyle şeyler" ya da "istiyorsan dinini değiştir" gibi yaklaşımlar sergileyen arkadaşlara bir açıklama yapmak zorunda hissediyorum kendimi..

Mesele İlköğretim ve Lise Tarih kitaplarında üstün körü geçiştirilen bazı (bence) gerçeklerin sizlerle paylaşılması ..Akın sanmıyorum ki "zorla müslüman yapıldık o zaman hadi vazgeçelim müslümanlıktan" desin..Demez çünkü bunun mümkün olmadığını bilecek bir arkadaş tanıdığım kadarı ile..
Sizlere anlatmaya çalıştığı herşey okullarda okutulduğu gibi gelişmemiş olabilir tarihte ..lütfen okul kitaplarında anlatılan masallara körü körüne inanmayın sadece biraz araştırmacı olmaya ve kafanızdaki "ecdad" tabularını yıkmaya çalışın..

Bu arada "istemiyorsan müslümanlıktan çık" gib yorum yapan arkadaşlara T.C.!de Nufus Cuzdanındaki müslüman ibaresini sildirdiği takdirde kimse iş bulamaz eş bulamaz askerde anasından emdiği süt burnundan getirilir ..Yani kolay birşey değildir..

Ateist insanlar dogmatik düşünmedikleri kadar geleceklerini de düşünürler...Yaşayacakları tek dünyanın burası olduğunu bildikleri için bu dünyada sürünmektense nüfus cüzdanlarındaki müslüman kelimesinden rahatsız olmamayı kendilerine öğretebilirler hatta aslında bilinçli oldukları için çevrelerindeki insanları mutlu etmek için "maşallah", "inşallah" gibi kelimeleri kullanmaktan da rahatsız olmazlar çünkü çevrelerindekileri mutsuz etmek gibi bir amaçları yoktur..

Çevrenizde kendisini afişe etmeden yaşamayı tercih etmiş o kadar çok ateist var ki...farkında bile değilsiniz..


rahat uyuyun bizler sizlere zarar vermeyiz..


Şu tarih kitaplarında yazılı olup da, masal ve hikaye türüne girenlere örnekleri bir sunsanız da cümle alem görse...Gören de Türklerin başında kılıçla Müslüman ol yoksa kafanı keserim diye bekleyen arapları videoya çektiniz sanacak.Herkesin iddiası kağıt üstünde.O onu dedi bu bunu dedi,o öyle oldu,bu şunu kesti.Sen inanmak istediğine inanıp da niye başkalarını senin inanmak istediğine inandığın için gerçekleri görememekle suçluyorsun?Elde herkesin doğruluğuna tek kelam edemeyeceği kanıt yokken hele...


Bu mesaja 1 cevap geldi.
E
17 yıl
Yüzbaşı

gel şöyle yapalım..
Ben "masal" dedim..
Sen de değil diyorsun..


Demekki benden daha ehil görüyorsun kendini..O zaman mesela "müslümanlığı seve seve" kabul ettiğimize dair (yukarıda aksi "bilimsel yazı" formatında verilmiş olan ) masalın gerçekliğini kanıtlar mısın ???


Bu arada oradaki satırlarca yazıdan "masal" kelimesine takılman da ilginç geldi bana..

gel sana güzel bir yazı ile cevap vereyim..


quote:

Eğitim-öğretim kurumlarında “tarih bilimi” diye genç beyinlere öğretilen ve okullarda tarih dersi adı altında okutulan derslerde verilen bilgiler,insanoğlunun tarihsel gerçeğini yansıtıyor mu gerçekten? Küçük yaşlarda tümüyle doğruymuş gibi gördüğümüz olaylar, bunların nedenleri ve sonuçları, yaşanan “tarih” gerçeğiyle yüzleşince tuz buz oluyor elbette. İnsan, bunlardaki bilinçli yanlılığı, abartmaları zamanla görebiliyor.
Dünyanın neresinde olursa olsun öncelikle “devlet” ve “resmi ideoloji” gerçeği vardır bu gerçek, tarihin nesnelliğini ortadan kaldırmak için yeterlidir. Çünkü her devlet, kendi varlığını sürdürebilmek için kendi varlığını sürdürecek “haklı(!)” nedenlerle tarihe kendi damgasını vuracaktır. Bu gerçek, tarihin üzerinde daima bir sis perdesi olarak kendini gösterecektir.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde yazılmış olan pek çok tarih kitabı vardır ve bunlar Divan edebiyatı anlatılırken de Divan nesir örnekleri olarak öğrenciye aktarılmakta, Osmanlı tarihi anlatılırken de o dönemleri aydınlatan en önemli belgeler olarak kullanılmaktadır. Şimdi bunlar üzerinde tarafsız bir yorum yapmak istersek;
Bu tarih kitaplarını yazan kişilerin ezici bir çoğunluğunun “vakanüvis” (padişahın birer memuru olarak çalışan olay yazarı) olduğu bilinmektedir. Bunların savaşlarda genellikle padişahın yakınında bulunan ve çoğunlukla, olayları yaşandığı anda not eden insanlardır.Örneğin bunların yazdıkları tarihlerde padişahların savaşlardaki hatalarını, yanlışlarını açıkça ve tarafsızca belirtme şansları var mıdır? Doğal olarak padişahın gönlünü okşayacak şeyler yazması ve hiç olmazsa, padişahın aleyhine hiçbir ifadeye yönelmemesi beklenir. Böyle bir yazıda nesnellik beklenebilir mi?
Nihat Sami Banarlı’nın Resimli Türk Edebiyatı Tarihi adlı yapıtında “Tarih-i Ebu’l Feth”in yazarı Dursun Bey hakkında verdiği bilgilere bakalım:”Dursun Bey, ordu içinde yetişen bir ilim ve sanat adamıydı. Bursa’da veya Bursa çevresinde bir yerde doğmuştu. İstanbul fethinde, şehrin surlarına bugünkü Cibali Kapısı’ndan hücum ederek şehre bu kapıdan girdiği ve karargahını bu semtte kurduğu bilinen, Bursa subaşısı Cebe Ali Bey’in yeğeni idi.” Banarlı’nın Dursun Bey’in tarih kitabıyla ilgili değerlendirmesi daha da dikkat çekicidir: “ Bu eser, yazarının, bizzat içinde bulunduğu vakaları (1442-1448’e kadarki 46 yılllık Osmanlı tarihini) anlatır. (…) yazar, bilhassa maddi ve manevi kudretinin HAYRANI olduğu Fatih Sultan Mehmet’in seferlerini ve zaferlerini anlatırken çok samimi ve adeta HEYECAN DUYARAK ANLATTIĞI halde ifadede söze güzellik ve azamet verdiğini zannettiği külfetli üsluptan uzaklaşamamıştır.” (Nihat Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, C.1, sayfa 497-498 MEB Yayınevi, 1987)
Dursun Bey’in “heyecan ve hayranlık”la yazdığı tarih kitabında ne kadar nesnellik aranabilir? Aşık Paşazade Tarihi, Cevdet Paşa Tarihi, Oruç Bey Tarihi ya da Tevarih-i Al-i Osman’da bu tür anlayışlar egemenken bu eserler insanlık tarihini ne kadar gerçeğe uygun anlatabilir?
Şimdi olaya tersinden bakalım: Fatih Sultan Mehmet’le savaşan bir ülkenin tarih kitaplarında aynı olaya bakışı acaba bizim tarih kitaplarımızın bakışıyla benzeşir mi? Elbette benzeşmeyecektir. Hatta bizim olaya bakışımızdan çok farklı bir açıdan ve yalnızca kendilerine yontacak şekilde olayı süsledikleri açıktır. O zaman tarih biliminin “nesnel”liği nerede kalıyor ve onu nasıl “bilim” diye insanlara yutturuyoruz?
Bilimin en önemli ilkelerinden biri de “evrensellik”tir. Peki, aynı olay hakkında farklı ve birbiriyle çelişen iki farklı bakış varsa bu anlatım mantığı nasıl “evrensellik” taşıyabilir?
Osmanlı Tarihi üzerinde örneklendirdiğimiz bu tezimizin yalnızca Osmanlı tairihiyle ilgili olduğu sanılmamalıdır. Bütün tarih kitapları ve bütün ülkeler için geçerli bir tezdir bu. Örneğin bugün gözümüzün önünde yaşanan, Amerika’nın Irak’ı haksız işgali var. Birleşmiş Milletler’i yalanlarla yanıltarak ve kendi saldırgan gücünü dayatarak Amerika, Irak’ı emperyalist amaçları uğruna işgal etmiştir. Amerika açısından bunun adı “Irak’a demokrasi götürme” operasyonudur. Hatta Bush çılgınına sorarsanız, “Bush, Allah adına insanlığın yeryüzü kurtarıcısıdır.” Bunu dünya basını önünde utanmadan açıkça da ifade etmiş, kendisine “vahiy” geldiğini söyleyecek kadar da ileri gitmiştir. Amerika’nın Irak’a götürdüğü “demokrasi”, bugün Irak’ta kanla yazılmakta, her gün 80-100 kişinin canına mal olmaktadır. Amerika, bu rezilliğini ve insanlıkdışı uygulamalarını itiraf etmek zorunda kalmıştır. Fakat emin olunuz ki bütün bu olaylar, ilerde Amerika’nın tarih kitaplarında ya “masum birer hata” olarak geçiştirilecek ya da Conilerin "kahramanlık" masalı olarak aktarılacaktır. Aynı olaylar, Irak tarih kitaplarında ve okullarda nasıl anlatılacak siz düşünün. Şimdi insanlığın tarihsel gerçeği hangi kitaplarda yansır sizce? Amerika’nın yazdıracağı resmi tarih kitaplarında mı yoksa Irak devletinin okullarda okutacağı tarih kitaplarında mı? Amerika’nın Vietnam işgali, İsrail-Arap Savaşları, Türk_-Yunan Savaşları, Kıbrıs Çıkarması ve binlerce olayda aynı farklı bakış söz konusu değil mi?
Hatırlayalım, Rahmetli Turgut Özal döneminde Türk Dışişleri Bakanı ile Yunan Dışişleri Bakanı (sanırım o dönemin Dışişleri Bakanı Mesut Yılmaz'dı) bir araya gelip her iki ulusun tarih kitaplarındaki kimi abartmaları; tarihe ve bilime aykırı olup tarih kitaplarında yer alan kimi yanlışları ortak bir kurul oluşturarak düzeltme kararı almış ve bu olay basının gündeminde uzun süre tartışılmıştı. Türkiye ile Yunanistan diplomasisinin bahar mevsimini yaşadığı dönemleri herkes hatırlar.
Eğer iki ülkenin Dışişleri bakanlıkları düzeyinde bu konular gündeme gelmişse, tarihi anlatımda izlenen yolda hatalar olduğu resmen ilan edilmiş demektir. Ama bu, tek yanlı bir eksiklik ya da bir kabahat değildir. Yani Türkiye'yi suçlamak için kullanılabilecek bir olgu değildir ve olmamalıdır. Çünkü bütün ulusların ve ülkelerin tarihinde aynı yanlışlar, çarpıtmalar ve abartmalar vardır.
Bir savaş çıkıyorsa tarihte bunun elbette bir başlatıcısı ve asıl sebebi vardır. Fakat savaşa katılan uluslardan hangisi kendi tarihini yazarken "Biz suçluyuz, hatalıyız." diyor ki? Herkes kendine yontarak kendi milletini aldatıyor.
Örneğin, Pelopennes Savaşı -yanılmıyorsam- Atinalılarla Spartalılar arasında mö 5-4. yy'da ortaya çıktığında, dünyaca ünlü komedya şairi Aristophanes, Barış adlı oyununu yazıp devlet yöneticilerini vatan hainliğiyle suçlayacak, kendilerinin Spartalılarla on yıllarca kardeşçe yaşadıklarını ve aralarında hiçbir sorun olmadığını söyleyecektir. Bu savaşın, yalnızca devleti yönetenlerin kişisel çıkarlarını "ulusal çıkar" diye yutturararak insanları savaşa ve ölüme sürüklemelerinden kaynaklandığını ileri sürer. Tiyatro tarihi okuyanlar iyi bilir bunu. Çünkü tarihte bilinen ilk tiyatro sansürü Barış adlı oyuna uygulanmış ve bir iddiaya göre bu olay, antik Yunan tiyatrosunun sonunu hazırlamıştır.
Şimdiki Yunan tarihi, acaba bu olayı açıklarken "Suçlu bizdik." der mi? Sanmıyorum. Çünkü o tarih kitaplarında o dönemin ünlü sanatçısı olan Aristophanes'in değil, devlet yöneticilerinin görüşü egemendir. Bu nedenle resmi tarihler yalanlarla örülüdür.
Bu yönüyle tarih, bir ninni, bir masal değil mi sizce de? “Uyu yavrum ninni, avutayım seni…”



T
17 yıl
Çavuş

quote:

Orjinalden alıntı: sse

Bizim gibi adamlara zorla kim ne yaptırabilmiş tarihimize bakmak sanırım yeterli olur.
Ki olduda yapmışlarsa yapan elleri dert görmesin müslüman olduktan sonra en büyük imparatorlukları kurduk :)
Batılıların Türkiyeyi önemsemediği yanlış , tam tersi önemsiyorlar hatta bu coğrafyada tek korkulan biziz (aslında korkulacak bir durum görmüyorum ama anlaşılan bir önceki bedenimiz baya ürkütmüş :) )
Almanyadaki bir akrabam uykusu kaçtığında bir gece televizyonu açmış.Bir açık oturum ve konuklar ülkelerin eski dış işleri bakanları (Almanya İsrail ..)
Konu ortadoğu söz dönüp dolaşıp Türkiyeye geliyormuş.Ordaki açık oturumda sürekli potansiyel tehdit olarak görülüyoruz.Laf Ortasyadaki Türk cumhuriyetlerine geldiğinde Alman bakana soruyorlar bunlar problem olurmu diye.Adam biraz düşünüp bunların başına bir baş gelirse evet demiş.

Avrupalılar için Arap asıllılar ,Afrikalılar ve daha birçok müslüman topluluk zaten bitik.Kendi aralarında bile anlaşamıyorlar.
Hatta bu anlaşmazlık oldukça fazla.Öyleki avrupada yapılan camiler(duyduğum kişilerin kendi bildikleri) hep Türklerin cabaları ile olmuş.Türklerin sayıca azınlıkta olduğu yerlede bile bu böyle.Bir dünya müslüman bir cami yapımı için bile bir araya gelemiyor.İşin ilginci Türklerin yaptırdığı bu camiye gelen Arap asıllı Fas asıllıların sayısıda oldukça az.Üstelik çok komik mazeretleride var misal bir Faslının hutbenin fransızca olmamasını önesürmesi.

KulakMisafirini katılmamak mümkün değil.
Her kim yada her ne olursak olalım kibir sonun başlangıcıdır.



Aklı olan kimse zaten Türklerin savaşçı yeteneklerine, bağımsızlıklarına düşkünlüklerine laf edemez, edersede aklından zoru vardır.

Fakat bu o yıllarda arablarla din yüzünden savaşmadımız anlamına gelmez, bahsedilen tarihler müslüman arablarla, ganimet peşinde koşan çöl bedevilerinin birlik oldukları, biz Türklerin ise dağınık bulunduğumuz zamanlara denk gelmektedir. Ayrıca kalleş araplar Türk şehirlerine kaleşce bakınlarla saldırıp evlerdeki kadınlara, çocuklara ve yaşlılara katliam yapmışlardır çoğunlukla.

Tabiki katliamlar sonucu atalarımız birden bire islamiyeti seçmiş değillerdir, asıl seçim daha sonraları Türk birliğini sağlayan devlet kuran bazı hakanların baskılarıyla gelmiştir. Bunun burada kısaca açıklanamayacak bir sürü politik sebebi vardır, kaldıki zaten Türkler kendi yaşamlarına eski şaman kültürlerine uyarladıkları farklı bir islam anlayışına yani aleviliğe inanmışlardır.

Türklerin sünnileşmeside gene kendi hakanları eliyle olmuştur. Sadece Yavuz Sultan Selim mısırdan halifeliği alıp geldikten sonra tüm osmanlı topraklarında yaşayan alevi Türkmen çoğunluk kendi devletleri tarafından sünnilik lehinde asimile edilmişlerdir. Bir çok alevi Türkmen boyu, aşireti ordan oraya sürülerek parçalanarak çeşitli zulümler görmüşler, geçen yüzyıllar içerisinde anadoludaki Türkerin çoğunluğu sünnileşmiştir.

Kısacası islam konusunda atalarımızı asıl vuran yabancılar değil tarihin en güçlüsü olan kendi devletleri .............dır devletin ismini zaten hepiniz biliyorsunuz.



A
17 yıl
Binbaşı
Konu Sahibi

quote:

Orjinalden alıntı: vuslat06

demek sopalayarak müslüman yapmışlar bizi vaybe iykide pataklamışlar bizi teşekkür etmek gerek


Birde müslüman olmayan TÜRK ler var.

Ortodoks Hristiyanlik dinine inanan Türklerin nüfusu 10 milyondur. ( Gagavuz, Çuvas, Hakas, Altay, sar, Yakut, Urum, Dolgan, Karagas, Tatar / Kreysin, Ortodoks Türkmenler, Kerkük Türkmenlerinden 3 bin kadari da Hristiyandir. )

Musevilik dinine inanan Türklerin nüfusu 1 milyondur. ( Karaim ve Kirimçak Türkleri )

Budizm'e inanan Türklerin nüfusu 2,5 milyondur. ( Tuva ve Sari Uygur Türkleri )

Ak din/Burkanizm'e inanan Türklerin nüfusu 500 bindir. ( Altay, Hakas ve diger nüfusça az Türklerinin bir kismi)

Animist Türklerin nüfusu 150 bindir. ( Orta Asya'da daginik halde yasarlar.)

Ateist Türklerin nüfusu 100 bindir. ( Türk dünyasinin her bölgesinde )


Bu mesaja 1 cevap geldi.
E
17 yıl
Yüzbaşı

quote:

Orjinalden alıntı: akın48


quote:

Orjinalden alıntı: vuslat06

demek sopalayarak müslüman yapmışlar bizi vaybe iykide pataklamışlar bizi teşekkür etmek gerek


Birde müslüman olmayan TÜRK ler var.

Ortodoks Hristiyanlik dinine inanan Türklerin nüfusu 10 milyondur. ( Gagavuz, Çuvas, Hakas, Altay, sar, Yakut, Urum, Dolgan, Karagas, Tatar / Kreysin, Ortodoks Türkmenler, Kerkük Türkmenlerinden 3 bin kadari da Hristiyandir. )

Musevilik dinine inanan Türklerin nüfusu 1 milyondur. ( Karaim ve Kirimçak Türkleri )

Budizm'e inanan Türklerin nüfusu 2,5 milyondur. ( Tuva ve Sari Uygur Türkleri )

Ak din/Burkanizm'e inanan Türklerin nüfusu 500 bindir. ( Altay, Hakas ve diger nüfusça az Türklerinin bir kismi)

Animist Türklerin nüfusu 150 bindir. ( Orta Asya'da daginik halde yasarlar.)

Ateist Türklerin nüfusu 100 bindir. ( Türk dünyasinin her bölgesinde )



Ben sadece Türkiye Cumhuriyetinde en az 1-1.5 milyon Ateist ve bir o kadar da Deist olduğuna eminim...
Tabiki bu insanların büyük kısmı gerek meslek gerekse sosyal yaşamlarını riske atmamak için kendilerini afişe etmemektedirler..



T
17 yıl
Yarbay

quote:

Orjinalden alıntı: Malazgirt


quote:

Orjinalden alıntı: trimaxsahinabi

üniversiteye giden bir büyüğünden rica edip , üniversitenin tarih bölümündeki bir hocadan bu konuda bilgi alabilirsin...


Madem herhangi bir tarih hocasından bu konu hakkında bilgi alabiliyorsak kaynak bulmak da kolay. Hocaların görüşleri farklı olabilir ama senin iddia ettiğine göre bu konu hakkındaki görüşler ortak ise, o halde kaynak bulma konusunda sıkıntı çekmezsin. Ciddi kaynak rica ediyorum.
"pkk'nın masum insanları öldürdüğü görülmemiştir" sözün gibi bu da boş mu acaba? Kaynak belirt lütfen.


2 dir aynı cümlemi tekrarlamışsın...ona cevap vermiyorum bu forumda...ama benim evimin duvarlarına boyamaya gelen boyacının (kendisi doğulu olup ,yazın 2 ay istanbulda boyacılık , 1 ayda köyünde tarlasını biçiyor) anlattıklarını dinlesen senin o küçük dünyan baştan aşşağı değişir...hee benim gözlerim doldu onu dinlerken , sende nasıl bir etki yapar bilemem....ama senin hayalinde kurduğunu dünyanın tam tersini sen beynine benim yazacakalrımla kabul ettiremezsin...o yüzden yüz yüze o halkın insanları ile konuş...hiçbir şey senin kanal-d veya türevlerindeki gibi olduğunu düşünme...


Bu mesaja 1 cevap geldi.
C
17 yıl
Binbaşı

quote:

Orjinalden alıntı: M


quote:

Orjinalden alıntı: kommodor

Bence gayet sakin bir tartışma..Ayrıca yöneticinin bilimsel kanıt dediği kısım fazlasıyla tartışılır..


Bilimsel kanıt tartışılmaz.
Diyorum ki, ilk mesajda size bilimsel jargonda bir iddia ile gelinmiş.

Neden çıkıp, yok bu böyle değildir, alın ispatı diye bir argüman ile gelmiyorsunuz ki?

Hani herkes mantık yürütmeye çalışıyor da, bilgi sahibi olmadan mantık yürütmüş oluyoruz.
Umarım yanlış anlaşılmıyorumdur.

yani üstadım sayende yeni bir şey öğrendim

hele hele

tarih biliminde bilimsel kanıt diye bir şey varmış....

benim bildiğim tarihte belli kanıtlara dayanan yorumlar vardır. taki yeni bir kanıtla bu desteklenene veya silinene kadar.

bilimde, benim bildiğim, öyle kesinlik diye bir şey yoktur. farklı şartlar altında farklı sonuçlar verebilen değerler vardır. bu benim bildiğim kadarıyla bilim mantığının temel felsefesidir. zaten bir şey bu kesindri dediğiniz anda bilmi bitirmiş olursunuz.





< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi combaba -- 12 Ağustos 2008; 21:28:22 >
Bu mesaja 1 cevap geldi.
C
17 yıl
Binbaşı

gelelim sizin türklerin zorla islam dinine sokulma meselesine

ancak öncelikle şu meselenin bir başka boyutunu ortaya çıkaralım...

tamam bazı tarihçiler bizi eksik bilgilendirmiş olabilir. ancak bilgilendirildiğimiz başka bir olay daha var. türklerin yenilmez, hele hele orta asya zamanında, astığı astık kestiği kestik bir nesil olduğu. hatta öyleki sırf buna uydurulmak için, atillayada, cengiz han ada türk yakıştırması yaparlar. oooooo ne o öylei at üstünde uyumalar, at üstünde geçen bir ömür, savaştan savaşa koşmalar, bütün avrupa ki o zamalar bilinen dünyanı merkezi, tir tir titrer. annaler çocuklarını türkler geliyor diye korkutur.

eğer senin dediğin türkler iki tane arabın kılıcı ile yola gelmişlerse, demekki bize anlatılan orta asya türk efsanesi safsata, yok eğer türkler gerçekten güçlü bir ırk ise sizin söylediğiniz safsata.

hani aklımdan son zamanların meşhur konusu ergenekonda takılmadı değil. onların ağababalarıda (silahçıoğlu paşa namı diğer 1 no lu adam) oda senin düşündüğün şeyler savunuyordu. sonuç ortada. Milletine hiç bir düşmanın veremiyeceği kadar büyük belalar açan insanlar onlar. ergenekonmuş, sanki sende de aynı fikrin bilinçaltı propagandası var gibime geliyor bu arada onu üzerine basarak, ezerek belirteyim...

Eğer materyalist bir zihniyetle dediklerine bakacak olursam, vaaaauuuv araplar ne yapmışlar öyle.. ezmişler

parçalamışlar vaauvvv

Amaaaa iman gözüyle bakacak olursan, Allahın sünnetine uygun bir gelişme görürüz. Allah türk milletine islamın sancağı olma şerefini bahşetmiştir. bu şerefi kaldıramayacak asil olmayan unsurla ise, sünnete gereği uygun bir şekilde temizlenmiştir. Bu temizlenen veya senin dilince katl edilen insanlardan biri benim öz dedem de olsa durum budur. Türk milleti şerefli, bir millettir. şeref in asıl sahibi ise Allah tır. Allah kendine ait bir sıfatı taşıyacak nesli elbette paklar. onu taşıyacak ve yüceltecek nesiller yaratır.


Bu mesaja 2 cevap geldi.
G
17 yıl
Yarbay

quote:

Orjinalden alıntı: trimaxsahinabi


2 dir aynı cümlemi tekrarlamışsın...ona cevap vermiyorum bu forumda...


Senin kurduğun cümleyi tekrarlıyorum. Hiç de basit bir cümle değil.

quote:

ama benim evimin duvarlarına boyamaya gelen boyacının (kendisi doğulu olup ,yazın 2 ay istanbulda boyacılık , 1 ayda köyünde tarlasını biçiyor) anlattıklarını dinlesen senin o küçük dünyan baştan aşşağı değişir...hee benim gözlerim doldu onu dinlerken , sende nasıl bir etki yapar bilemem.


pkk lılarla Kürtleri bir mi tutuyorsun? Sen o gün Kürtler hakkında değil, "pkk'nın masum insanları öldürdüğü görülmemiştir" dedin. Şimdi niye bir doğulu vatandaşımızın dertlerini anlatma gereği duyuyorsun? Benim de doğulu komşum var merak etme.

quote:

...ama senin hayalinde kurduğunu dünyanın tam tersini sen beynine benim yazacakalrımla kabul ettiremezsin...o yüzden yüz yüze o halkın insanları ile konuş...hiçbir şey senin kanal-d veya türevlerindeki gibi olduğunu düşünme...


Sana birşey kabul etme gibi bir çabam yok.Konuya dönelim.
Bir iddian var, ben de kaynak belirt diyorum. Tarih hakkında birşeyler demişsin ama kaynağın yok. Kaynağın varsa lütfen göster. Sallamakla ben de çok iyi tarih yazarım.





< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-0FDA1336A -- 12 Ağustos 2008; 22:35:11 >

T
17 yıl
Çavuş

syn. combaba sadece yazı yazmak gibi niyetin olmassa önce yazılanları okur ondan sonra cvp verirdiniz.


quote:

Orjinalden alıntı: combaba

gelelim sizin türklerin zorla islam dinine sokulma meselesine

ancak öncelikle şu meselenin bir başka boyutunu ortaya çıkaralım...

tamam bazı tarihçiler bizi eksik bilgilendirmiş olabilir. ancak bilgilendirildiğimiz başka bir olay daha var. türklerin yenilmez, hele hele orta asya zamanında, astığı astık kestiği kestik bir nesil olduğu. hatta öyleki sırf buna uydurulmak için, atillayada, cengiz han ada türk yakıştırması yaparlar. oooooo ne o öylei at üstünde uyumalar, at üstünde geçen bir ömür, savaştan savaşa koşmalar, bütün avrupa ki o zamalar bilinen dünyanı merkezi, tir tir titrer. annaler çocuklarını türkler geliyor diye korkutur.

eğer senin dediğin türkler iki tane arabın kılıcı ile yola gelmişlerse, demekki bize anlatılan orta asya türk efsanesi safsata, yok eğer türkler gerçekten güçlü bir ırk ise sizin söylediğiniz safsata.

hani aklımdan son zamanların meşhur konusu ergenekonda takılmadı değil. onların ağababalarıda (silahçıoğlu paşa namı diğer 1 no lu adam) oda senin düşündüğün şeyler savunuyordu. sonuç ortada. Milletine hiç bir düşmanın veremiyeceği kadar büyük belalar açan insanlar onlar. ergenekonmuş, sanki sende de aynı fikrin bilinçaltı propagandası var gibime geliyor bu arada onu üzerine basarak, ezerek belirteyim...

Eğer materyalist bir zihniyetle dediklerine bakacak olursam, vaaaauuuv araplar ne yapmışlar öyle.. ezmişler

parçalamışlar vaauvvv

Amaaaa iman gözüyle bakacak olursan, Allahın sünnetine uygun bir gelişme görürüz. Allah türk milletine islamın sancağı olma şerefini bahşetmiştir. bu şerefi kaldıramayacak asil olmayan unsurla ise, sünnete gereği uygun bir şekilde temizlenmiştir. Bu temizlenen veya senin dilince katl edilen insanlardan biri benim öz dedem de olsa durum budur. Türk milleti şerefli, bir millettir. şeref in asıl sahibi ise Allah tır. Allah kendine ait bir sıfatı taşıyacak nesli elbette paklar. onu taşıyacak ve yüceltecek nesiller yaratır.




Aklı olan kimse zaten Türklerin savaşçı yeteneklerine, bağımsızlıklarına düşkünlüklerine laf edemez, edersede aklından zoru vardır.

Fakat bu o yıllarda arablarla din yüzünden savaşmadımız anlamına gelmez, bahsedilen tarihler müslüman arablarla, ganimet peşinde koşan çöl bedevilerinin birlik oldukları, biz Türklerin ise dağınık bulunduğumuz zamanlara denk gelmektedir. Ayrıca kalleş araplar Türk şehirlerine kaleşce bakınlarla saldırıp evlerdeki kadınlara, çocuklara ve yaşlılara katliam yapmışlardır çoğunlukla.

Tabiki katliamlar sonucu atalarımız birden bire islamiyeti seçmiş değillerdir, asıl seçim daha sonraları Türk birliğini sağlayan devlet kuran bazı hakanların baskılarıyla gelmiştir. Bunun burada kısaca açıklanamayacak bir sürü politik sebebi vardır, kaldıki zaten Türkler kendi yaşamlarına eski şaman kültürlerine uyarladıkları farklı bir islam anlayışına yani aleviliğe inanmışlardır.

Türklerin sünnileşmeside gene kendi hakanları eliyle olmuştur. Sadece Yavuz Sultan Selim mısırdan halifeliği alıp geldikten sonra tüm osmanlı topraklarında yaşayan alevi Türkmen çoğunluk kendi devletleri tarafından sünnilik lehinde asimile edilmişlerdir. Bir çok alevi Türkmen boyu, aşireti ordan oraya sürülerek parçalanarak çeşitli zulümler görmüşler, geçen yüzyıllar içerisinde anadoludaki Türkerin çoğunluğu sünnileşmiştir.

Kısacası islam konusunda atalarımızı asıl vuran yabancılar değil tarihin en güçlüsü olan kendi devletleri .............dır devletin ismini zaten hepiniz biliyorsunuz.



A
17 yıl
Binbaşı
Konu Sahibi

quote:

Orjinalden alıntı: combaba

gelelim sizin türklerin zorla islam dinine sokulma meselesine

ancak öncelikle şu meselenin bir başka boyutunu ortaya çıkaralım...

tamam bazı tarihçiler bizi eksik bilgilendirmiş olabilir. ancak bilgilendirildiğimiz başka bir olay daha var. türklerin yenilmez, hele hele orta asya zamanında, astığı astık kestiği kestik bir nesil olduğu. hatta öyleki sırf buna uydurulmak için, atillayada, cengiz han ada türk yakıştırması yaparlar. oooooo ne o öylei at üstünde uyumalar, at üstünde geçen bir ömür, savaştan savaşa koşmalar, bütün avrupa ki o zamalar bilinen dünyanı merkezi, tir tir titrer. annaler çocuklarını türkler geliyor diye korkutur.

eğer senin dediğin türkler iki tane arabın kılıcı ile yola gelmişlerse, demekki bize anlatılan orta asya türk efsanesi safsata, yok eğer türkler gerçekten güçlü bir ırk ise sizin söylediğiniz safsata.

hani aklımdan son zamanların meşhur konusu ergenekonda takılmadı değil. onların ağababalarıda (silahçıoğlu paşa namı diğer 1 no lu adam) oda senin düşündüğün şeyler savunuyordu. sonuç ortada. Milletine hiç bir düşmanın veremiyeceği kadar büyük belalar açan insanlar onlar. ergenekonmuş, sanki sende de aynı fikrin bilinçaltı propagandası var gibime geliyor bu arada onu üzerine basarak, ezerek belirteyim...

Eğer materyalist bir zihniyetle dediklerine bakacak olursam, vaaaauuuv araplar ne yapmışlar öyle.. ezmişler

parçalamışlar vaauvvv

Amaaaa iman gözüyle bakacak olursan, Allahın sünnetine uygun bir gelişme görürüz. Allah türk milletine islamın sancağı olma şerefini bahşetmiştir. bu şerefi kaldıramayacak asil olmayan unsurla ise, sünnete gereği uygun bir şekilde temizlenmiştir. Bu temizlenen veya senin dilince katl edilen insanlardan biri benim öz dedem de olsa durum budur. Türk milleti şerefli, bir millettir. şeref in asıl sahibi ise Allah tır. Allah kendine ait bir sıfatı taşıyacak nesli elbette paklar. onu taşıyacak ve yüceltecek nesiller yaratır.


Sizin gibi TÜRK olmayan biri TÜRK lüğü ağzına bile almısın.
Tarih, milletlerin hafızasıdır. Milletler, tarih içerisinde teşekkül ederler ve tarih şuuru sayesinde varlıklarını devam ettirirler. Tarih şuuru, tarihin akışı hakkında belli bir görüş sahibi olmak demektir. İnsan tarih olaylarını mânâlı bir bütün içindeki parçalar halinde gördüğü anda tarih şuuru kazanmış olur.[1] Bu şuurdan mahrum olan milletler, millî birlik ve beraberliğini de koruyamazlar. Millî birliğini tesis edememiş milletlerin yaşaması mümkün değildir.

Tarihe baktığımız zaman, tarih şuuru, dolayısıyla da millî şuurun zayıf olduğu dönemlerde hem siyasî hem de sosyal alanda meselelerin hat safhaya çıktığını görüyoruz. Tarih şuuru olmayan aydın ve devlet ricali varlık sebebi olan milletine yabancılaşmış, başka kültürlerin, dolayısıyla milletlerin etkisine girmiş, kendine güven duygusunu kaybetmiştir. Kendine güven duygusunu kaybeden aydının milletine hizmet etmesi, yol göstermesi mümkün değildir.

Türk tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. Ancak, Mustafa Kemal Atatürk’e kadar bu geniş ve köklü tarihimiz gerektiği gibi araştırılıp ortaya konulamamıştır. Osmanlı döneminde, diğer sosyal ilimlerde olduğu gibi tarih konusunda da yeterli gelişme sağlanamamıştır. Dolayısıyla, başta aydınlar olmak üzere insanımıza tarih şuuru verilememiştir. Bu ise hızla ilerleyen ve bu gelişmeyi geri kalmış toplumları ezmek için kullanan Batılı devletler karşısında bir eziklik, kendine güvensizlik yaratmıştır.

Batı dünyası, Türklerin Anadolu coğrafyasına girip burayı Türkiye haline getirmeye başladıkları tarihlerden itibaren, kendilerinin 1815 Viyana Kongresi’nde adını koydukları ve siyasî literatüre soktukları Şark Meselesi’ni uygulama alanına koymuştur. Burada hedef sadece devlet olmamıştır, bütün Türk varlığı olmuştur. Türk milleti ve vatanını hedef alan iftiralar yöneltilmiştir. Bu iddiaları şöyle sıralamak mümkündür :

1. Türklerin sarı ırktan oldukları, dolayısıyla Avrupalılara göre ikinci sınıf insan sayılmaları gerektiği,

2.Türklerin medenî kabiliyetten mahrum oldukları, dolayısıyla medeniyet düşmanı oldukları,

3.Türklerin yaşadıkları toprakların kendilerine ait olmadığı iddialarıdır. [2]

Bu iftiraların sahibi olan Batı dünyası, Türklerin önce Avrupa ve Balkanlar’dan, daha sonra da Türkiye’den tamamen atılmaları, yok edilmeleri gerektiğini düşünüyordu. İngiliz devlet adamlarından Gladston, Batının gerçek niyetini , Türkler’in kötülüklerini kaldırmanın tek bir çaresi vardır, o da yeryüzünden vücutlarının kaldırılmasıdır sözleriyle ortaya koymuştur. [3]

Mustafa Kemal Atatürk, Millî Mücadele ile sadece askerî zaferleri hedeflememiştir. Türk milletinin muasır medeniyet seviyesine çıkmasına engel olan ne kadar olumsuzluk, eksiklik varsa hepsiyle mücadele etmeyi amaçlamıştır. Eksikliklerimizden bir tanesi de köklü tarihimizi tam anlamıyla araştırıp, ortaya koyamamamızdır. Bugün, aynı inan ve katiyetle söylüyorum ki, milli ülküye, tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni âlem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır.

Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki inkişafı ile, âtinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır [4] diyen Atatürk, Türk tarihinin ilmî esaslara göre araştırılması, tarih şuurunun uyandırılması için çalışmaları bizzat başlatmıştır. Atatürk’ün bu çalışmaları üç noktaya yönelmiştir. Birincisi, Türk ve Dünya tarihini eski, yanlış, ideolojik yaklaşımlardan kurtarmak. İkincisi, dünya medeniyetine Türk medeniyetinin yapmış olduğu katkıları ortaya çıkarmak. Üçüncüsü ise, Türk tarihini ilmî metotlarla modern, orijinal bir tarih haline getirmektir.Bu üç hususu ise Atatürk “tarih, hakikatleri tahrif eden bir sanat değil, belirten bir ilim olmalıdır” şeklinde ifade etmiştir.[5]

Atatürk’ün, Türk Tarih Tezinde belirttiği hususları şöyle sıralayabiliriz :

1. Türkler, brakisefal ve beyaz ırktandır.Beyaz ırkın anayurdu Orta Asya’dır

2. Medeniyetin beşiği Türklerin anayurdu olan Orta Asya’dır.

3. Anayurtları olan Orta Asya’dan değişik sebeplerle göç eden Türkler böylece dünyaya medeniyeti yaymışlardır.

4. Anadolu’nun ilk yerli halkları da Türklerdir, dolayısıyla buranın ilk sahipleri Türklerdir.

5. Türklerin İslâm Medeniyetine katkıları araştırılmalıdır.

6. Osmanlı Devleti’nin kuruluşu ile ilgili iddialar araştırılmalı, gerçek ortaya çıkarılmalıdır.

Bütün bu konularda araştırma yapılması için direktifler vermiş, yapılan çalışmaları takip etmiş ve ortaya çıkan eserleri bizzat okuyarak incelemiştir.

Türk Tarih Kurumu da bu çalışmaları yürütmek üzere 15 Nisan 1931 tarihinde kurulmuştur. Türk Tarih Tezi’nin tartışıldığı I.Türk Tarih Kongresi, 2-11 1932 tarihinde Ankara’da yapılmıştır. 1935 yılında, tarihçi ve öğretmen yetiştirmek üzere Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi kurulmuştur.

Atatürk, Türk Tarihinin bir bütün olarak, ilmî usullerle araştırılmasını istiyordu. Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen gerçek, insanlığı şaşırtacak bir nitelik alır. [6]

Atatürk, Türk Tarihinin, dolayısıyla Türk medeniyetinin en ince ayrıntılarına kadar ortaya çıkarılması üzerinde durmuştur. Çünkü, Türk kabiliyet ve kudretinin tarihteki başarıları meydana çıktıkça, bütün Türk çocukları kendileri için lâzım olan atılım kaynağını tarihte bulabileceklerdir. Türk çocukları bu tarihten bağımsızlık fikrini kazanacaklar, o büyük başarıları düşünecekler, harikalar yaratan adamları öğrenecekler, kendilerinin aynı kandan olduklarını düşünecekler ve bu kabiliyetle kimseye boyun eğmeyeceklerdir.[7]

Sonuç olarak, Atatürk, Türk milletine millî bir heyecan verip onu haysiyet ve vakarına kavuştururken, uyguladığı, inkılâpların yanında, bir millî tarih şuuru da vermeyi bilmiştir.[8] Bugün de hepimize düşen görev, her Türk gencinin tarih şuuru ile yetişip, mensup olduğu milletine ve kendisine güven duymasını sağlamaktır.


Bu mesaja 1 cevap geldi.
B
17 yıl
Binbaşı

Milletine yabancı milliyetçilik (1)

Türkiye'mizin sosyal yapısına baktığımızda, bir alışkanlıkla adına "Türk" dediğimiz, hakikatte Türklerin Oğuz (Türkmen) boyundan olanların beraberinde; Abhaz, Boşnak, Çeçen, Çerkez, Kürt, Laz, Pomak gibi Müslüman gruplar görmekteyiz.

Diğer yandan; Ermeni, Rum, Yahudi gibi gayrimüslim gruplar da görmekteyiz. Şayet okullardaki resmî müfredatı hazırlayan sosyolog ve tarihçilerimiz de bu grupları görebilselerdi(?), Türk milletinin kültürü, tarihi, bugünü ve geleceği açısından o grupların konumunu da araştırırlardı. O araştırmalarla Müslüman grupların birbirleriyle hiçbir ayırım gözetmeden kız alıp verdikleri, iş, ibadethane ve bayramlarda beraber oldukları, bir savaş halinde de birlikte seve seve cepheye koştukları anlaşılırdı. Gayrimüslimlerin ise hayatın ticaret alanı haricinde bayram, düğün ve ibadetlerini her birinin kendine has kapalı cemaati içinde yaşadıkları fark edilirdi. Bu durumda nüfusun çoğunluğunu teşkil eden Müslüman kitleye millî devlet açısından "aslî unsur", yani Türk; gayrimüslim kitleye ise, "azınlık" denilecekti. Esasen Lozan Antlaşması sırasında savunup kabul ettirdiğimiz tez de bu olmuştur. Günümüzde Türkiye, uluslararası alanda "etnik gruplar" konusunda sıkıştırıldıkça kendisini Lozan Antlaşması'yla savunmakta, ama okul müfredatında sadece Oğuzlardan ibaret bir millî yapıdan bahsetmektedir. Bu çelişkili durumun içte ve dışta önemli sıkıntılara yol açtığı meydandadır.

Konumuzun dışında olduğu için "azınlık" kavramının bizim kültürümüze yabancı olduğunu belirttikten sonra kısaca şu açıklamayı yapalım: İslam dininin bize kazandırdığı anlayışa göre, devletimizin içindeki gayrimüslimler, "ehl-i zimmet" olarak adlandırılır ve Müslümanlarla eşit haklara sahiptirler. Mal ve kanlarına bir zarar verilemez. Devletin fakirlere yaptığı yardımlarda da Müslim-gayrimüslim ayrımı yapılamaz. Abhaz, Boşnak, Çeçen, Çerkez, Kürt, Laz ve Pomak gibi gruplarımız ise gerçekten de azınlık değildirler, ama milletimizden de değillerse nedirler?

Şunu da kabullenmeliyiz ki, şayet Maslow'un dediği gibi aidiyet/mensubiyet duygusu, insanî bir ihtiyaçsa ve şayet insanların kendilerini ifade etme yönlerinden biri de milliyetse, bu sosyal grupların da bu ihtiyaçlarını giderme hakları vardır. Bu itibarla etnik milliyetçilik temelli bölücülükleri sorguladığımız kadar, kendi millet anlayışımızı da sorgulamalıyız. Aslında konu milliyet olunca, 18. ve 19. yüzyıllarda Batı'da doğmuş olan bütün tanımların Batılı milletler için de geçersiz olduğu görülmektedir. Nitekim Ernest Renan, Ernest Gellner, Eric J. Hobsbawm, Benedict Anderson gibi Batılı birçok düşünür, bu geçersizlikleri ifade etmiştir. Hele bütün milletler için genel-geçer bir tanım yapmak tamamen imkân dışı bulunmuştur.

Genel-geçer tanımın imkânsızlığı

Hugh Seton-Watson, milletler için genel-geçer bir tarif yapılamaz derken, Karl Popper daha ileri giderek bütün sosyo-politik alanlarda tarifler yapılamayacağını söyler. Genel-geçer tanımı imkânsız kılan başlıca sebepler; a) her bir milletin kendine özel (suigeneris) oluşumu, b) yapısal değişimin sürekliliği ve c) aydınları da etkileyen paradigma farklılıklarıdır.

a) Özel oluşumlar: Kabileler birleşimiyle Araplık, şehir (site) devletlerinin birleşiminden Yunanlılık, dinî hüviyetli Yahudilik, farklı kavimlerin kendi kimliğini unutarak yeni bir kimlik aldığı Fransızlık ve İngilizlik, farklı milletlerden insanların kökenlerini bilmelerine rağmen ortak bir kimlikle birleştiği İsviçrelilik ve Amerikalılık, farklı kavimlerden ayrı ayrı kastlar şeklinde yapılanan Hintlilik; milletlerin oluşum farklılıklarına verilebilecek örneklerdir. Bu özellikleriyle milletler, genellikle dar bir alanda ve yerleşik halde oluşmuşken; Türk milleti çok geniş bir alanda ve seferî halde oluşmuştur. Durum böyleyken, Türk milleti izahının göçlerden önceki Orta Asya için kurgulanmış sabit bir yapıya oturtulması anlaşılır gibi değildir.

b) Sürekli değişim: Efesli Herakleitos, her şey akar, sözüyle değişimin tabiatta esas olduğunu, hiçbir şeyin sabit kalmadığını anlatan ilk filozof olmuştur. Hz. Mevlânâ da ünlü, "Bugün yepyeni bir gündür, yepyeni şeyler söylemek lazım." mısralarıyla değişime işaret etmiştir. İbni Haldun da toplumsal değişmeyi, Allah'ın kulları arasında sürüp gelen bir yasası, diye tanımlamış ve bu değişimi görmemeyi ise "derinde ve gizli bir hastalık" diye nitelendirmiştir. Günümüzün sosyolojisi de sürekli değişme halinde olmayı cemiyetin özelliklerinden sayar. Türk milleti, Tarihsel Varlık-Alanı'nın maddî ve manevî sahalarında çok geniş açılımlar yapmış, aşırı etkileşimlerle, sosyo-kültürel değişikliği azamî derecede yaşamıştır.

c) Paradigma farklılıkları: Dinî inanç, ideolojiler, gelenekler gibi, insanı etkileyen değerler dizisine "paradigma" adı verilmektedir. Bu paradigmal etkenler toplumlara göre değişiklik göstermektedir. Bilim adamları için de bu etki söz konusu olduğu için bilimsel izahlarda da köklü değişiklikler yaşanmaktadır. Bu değişiklikler, çoğu zaman önceki bilimsel görüşü yanlışa sevk etme şeklindedir. Bu yüzden Karl Popper, yanlışlanmayı bilimin özelliklerinden sayar. Türk aydınları, kendi sosyal muhitlerindeki paradigmadan değil, Batı'nınkinden etkilenmişlerdir. "Batılı değerler" bir paradigma olarak aydınlarımızı kuşatmıştır. Bu durum, bizdeki siyaset ve sosyal bilimlerin topluma uygunluğu açısından önemli bir sorun olmuştur.

Avrupa'nın Aydınlanma Çağı'ndan sonra, tamamen onlara ait olan feodalite ve teokrasi çökertilmişti. Bundan sonra kimlik izahlarını, kilise ve derebeyine tabiiyet yerine, milliyetle ifade etmeye çalıştılar. Bu dönemin en önemli sorusu ise "Millet nedir?" şeklinde ortaya atılmıştı. Çoklarınca sanıldığının aksine bu soru, hâlâ bir cevap bulmuş değildir. O dönemde ön plana çıkan yeni paradigmadaki ethnos, pozitivizm ve materyalizm ölçekleri, bu sorunun cevapsız kalmasının en büyük etkenleri olmuştur. Birincisi etnisiteye, ikincisi dinî inançları redde, üçüncüsü ise mutlak bir maddeciliğe kilitlenen bu ölçeklerin, insanın bütün şahsî ve sosyal alanlarının izahında kullanılması tamamen yetersiz kalmıştır. Yeni doğan sosyoloji, psikoloji, dilbilim gibi disiplinler bile, bu anlayışla biyoloji ve fizik gibi fen bilimlerine benzetilerek sistemlendirilmiştir. Buna paralel olarak millet oluşumları da, "ilk-saf" bir başlangıçtan hareketle biyolojik üremeye dayandırılmıştır. Burada Batı felsefesinin ilk dönemlerindeki "arkhe" (zaten var olan) kavramının da bir paradigmal etken olarak tesiri görülmektedir. O yaklaşımlarla milletler, primordiyalist (evveliyatçı) ve üremeci bir anlayışla izah edilmektedir. Bu yaklaşımla görünüşte dil veya kültür temel alınmış olsa bile neticede soya dayandırılan ırkçı bir izah yapılmaktadır. Oysaki milletler, genellikle enstrumentalist (yardımlaşmacı) birleşmelerle oluşmuşlardır. Bugün Batı'da da birçok düşünür, etnik temelli izahların yanlışlığını söylemektedir.

Bütün dünyadaki toplumları dağıtan, karıştıran, yeniden yapılandıran, asırlarca süren ve kalıcı olan büyük kitlesel göçler, köken birliğine bağlı ırkçı görüşü zaten geçersiz kılmaktadır. Üstelik bütün milletler için olduğu gibi, Oğuzlar dâhil, "Türk boyları" diye sayılan bütün gruplar için de çok değişik köken iddiaları ileri sürülmektedir. Aslında, kültür temelli benzerlikler, milletleşmede en önemli etkendir. Bu benzerlikler, sosyal grupların soyca da tabiî olarak birleşmelerini (entegrasyon) sağlamıştır. Farklılıklar üzerine yapılan sözde bilimsel tanımlamalar ise bitmek tükenmek bilmeyen sunî ayrışmalara (dezentegrasyon) yol açmaktadır. Immanuel Wallerstein'ın, 'millet' her gün kendisini yeniden tanımlamakta mıdır, diye sormasının sebebi bu ayrışmalardır. Aslında her gün yeniden tanımlamanın sebebi, yapılan tanımların sosyal realiteye uymayacak kadar kusurlu olmasındandır. Türk bilim camiası içinde değişik açılardan da olsa sosyoloji ve tarih bilimlerimizin kusurlarını dile getiren birkaç cesur şahıs olmuştur. Bunlara örnek olarak; Z. Fahri Fındıkoğlu, Beğlü Eke, Niyazi Berkes ve İlber Ortaylı'yı gösterebiliriz. Fındıkoğlu da Eke de, sosyologların, bütüncü bir teori kurarak köy köy dolaşıp sosyal yapımızı incelemediğinden dert yanmıştır. Niyazi Berkes, Türkoloji'yi Rus-İngiliz emperyalizmi rekabetlerinin dürttüğü "kavimcilik fikir planından yukarı çıkamamış "tarihimsi etnologluk" şeklinde "sözde bir bilim" olarak tanımlamış ve bu bilimin Türkleri Orta Asya'ya bir nomad ırk olarak hapsetmesinden yakınmıştır. İlber Ortaylı, hem sosyologlarımızın hem de tarihçilerimizin 18. yüzyılın Batılılarına ait normlara bağlı kalarak çalıştıklarını söylemiştir. Bilim camiamızdan gelen bu şikâyetler, bize önemli bir kavramı hatırlatmaktadır: Oryantalizm.

En başarılı eleştirisi Edward Said tarafından yapılan 'oryantalizm', Batılıların Doğu'yu yorumlamalarına verilen addır. Doğulular da bu yorumları aynen kabullenmişlerdir. Etienne Copeaux bu hususun bizimle ilgili yönü için, "Türk tarih yazımı ve dilbilimi, Batı oryantalizminin çocuklarıdır; onun birer ürünüdürler." demiştir.

Gerçekten de genel anlamda milleti tanımlamakla kalmayan Batılılar, Türk milletinin çerçevesini de çizmişlerdi. Bu çerçeve, Danimarkalı dilbilimci Wilhelm Thomsen'in 1893 yılında Orhun anıtlarını okumasıyla tespit edilmişti. Arminius Vambery, G. N. Potanin, Gyula Németh, J. R. Apselin, Julius Klaproth, M. A. Castréen, N. İ. İlminskiy, N. M. Yadrintsev, N. Y. Biçurin, P. S. Palas, Sandor Csoma, V. İ. Verbitskiy, Vilhelm Thomsen, Wilhelm Barthold, Wilhelm Radlof, vb. yazarlar Türk milleti tanımlamasını yapmışlardır.

Türkçülüğü başlatanlardan Abdülkadir İnan, Abdullah Battal Taymas, Ahmet Ağaoğlu, Ahmet Caferoğlu, İsmail Gaspıralı, Reşit Rahmeti Arat, Sadri Maksudi Arsal, Yahya Kemal Beyatlı, Yusuf Akçura, Zeki Velidî Togan ve Ziya Gökalp gibi düşünürlerin beslendiği ilmî(?) kaynak, işte bu Batılılardı. Nitekim Yahya Kemal Beyatlı, milliyetçilik konusunda kendisi ve Yusuf Akçura'nın, Paris Siyasal Bilimler Okulu'nun hocalarından Albert Sorel'den etkilendiklerini ifade etmiştir. Beyatlı, daha sonra bu etkiden kurtulup Türkiye gerçeklerine dönebilmiştir. Yusuf Akçura ve Sadri Maksudi Arsal, Joseph Halévy'den de Türklük hakkında ders almışlardır.

Buradan çıkan sonuç şudur: Türk milleti, kendisi tarafından tanımlanmış (self-defined) olmayıp, yabancı normlarla ve başkası tarafından tanımlanmış (other-defined) bulunmaktadır. Bu şekilde yabancılardan öğrenerek Türkçülüğü kuranlar, aslında samimi milliyetperver olmalarına rağmen; sırf "Batılı bilim" saplantısından dolayı, toplumumuza yabancı açıklamalar yapmakla kalmamış, kendileriyle de çelişkiye düşmüşlerdir. Bu çelişkilere en çok da resmî Türk tezinin kurucusu olan Ziya Gökalp'te rastlanır. Gökalp, Türk milletini bazen ırkla, bazen "hars"la, bazen dille, bazen de mezheple tanımlar. Tamamen İslamiyet öncesine ve Orta Asya'ya bağlı izahlar yapan Gökalp, başta Osmanlı olmak üzere İslamî dönemdeki sosyal ve kültürel katılımları Türklükten dışlar.

HÜSEYİN DAYI [ARAŞTIRMACI YAZAR]
12 Ağustos 2008, Salı


Bu mesaja 1 cevap geldi.
_
17 yıl
Yüzbaşı

Bana Göre En Büyük Nedeni Gök Tanrı İnancının İslam'a Çok Benzemesi


Bu mesaja 1 cevap geldi.
M
17 yıl
Teğmen

quote:

Orjinalden alıntı: vuslat06


quote:

Orjinalden alıntı: ist_eco


quote:

Orjinalden alıntı: vuslat06

demek sopalayarak müslüman yapmışlar bizi vaybe iykide pataklamışlar bizi teşekkür etmek gerek

burdanda anlıyoruz ki seni pataklamakla her yola getirebiliriz

yaw güldürmeyin insanı kim kimi zorla bir inanca sokabilir, kafana silah dayasam müslüman ol desem tamam dersin sonra bildiğini okursun, hem biz hiç arapların eğemenliğine girmişmiyiz aç biraz tarih oku

Peki hayatında hiç araba görmemiş putperest afrika kabileleri nasıl oluyor da kendilerini sömüren batılıların dinini kabul edip hristiyan oluyorlar hiç düşündün mü?
Demek ki olabiliyormuş..
Sence o insanlar "hmm bak bu hristiyanlık süper dinmiş ben bundan sonra hristiyanım" diyerek mi hristiyan olmuşlar zamanında??





< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi matters -- 13 Ağustos 2008; 16:21:30 >
Bu mesaja 2 cevap geldi.
E
17 yıl
Yüzbaşı

quote:

Orjinalden alıntı: matters

Peki hayatında hiç araba görmemiş putperest afrika kabileleri nasıl oluyor da kendilerini sömüren batılıların dinini kabul edip hristiyan oluyorlar hiç düşündün mü?
Demek ki olabiliyormuş..
Sence o insanlar "hmm bak bu hristiyanlık süper dinmiş ben bundan sonra hristiyanım" diyerek mi hristiyan olmuşlar zamanında??

ne güzel demişsin yahu
ağzına sağlık


Bu mesaja 1 cevap geldi.
A
17 yıl
Binbaşı
Konu Sahibi

syn. bahtiyar0011

Başbuğ Atatürk'ün hakkında "benim ruh bedenimin babası Ali Rıza Bey,fikirlerimin babası Ziya Gökalp,heyecanlarımın babası ise Namık Kemal'dir" sozunu soylediği yüce insan. Kimileri onu lekelemek için kürt,ateist gibi şeyler soylese de bunların gercekle uzaktan yakından bir alakası yoktur.Zaten "Türkçülüğün Esasları" isimli kitabını okuyanlar da bu iddiaların birer iftiradan ibaret olduğunu anlayacaklardır...


Bu mesaja 1 cevap geldi.
S
17 yıl
Yarbay

bu kafatascı milliyetçilik ne zaman ölecek merak ediyorum.nihal atsız öldü siz izinde gidin afferim.123ler yaşasın türkler...


Bu mesaja 2 cevap geldi.