B

Binbaşı
16 Kasım 2007
Tarihinde Katıldı
Takip Ettikleri
3 üye
Görüntülenme (?)
122 (Bu ay: 0)
Gönderiler Hakkında
B
geçen yıl
smart tv de hdd den film oynatirken sadece ilk 32 altyazi gosteriliyor( turkce ileride)
tcl c635 serisi tv var evde. hdd den film oynatirken sadece ilk 32 altyazi gosteriliyor ama turkce daha ileri bir rakamda, bazi videolarda 50 lerde dolayisi ile turkce altyazi videoda olmasina ragmen acamiyorum.

video formati mp4, videodan altyaziyi cikarmayi da beceremedim. altyazi nette ayriyetten bulunmuyor arattim.

yardimci olabilirseniz sevinirim.

surada yardim bekleyen benzer bir teknik sorunum varhttps://forum.donanimhaber.com/smart-tv-de-turkce-karakter-sorunu--159060683
B
geçen yıl
Smart tv de turkce karakter sorunu
tcl c635 serisi tv var. Hdd den baglayip film izlemeye calistigimizda altyazidaki turkce karakterler duzgun gorunmuyor.
altyazilari pcden actigimda duzgun gorunuyor. pc de not defteri ile acinca yine duzgun gorunuyor (utf-8 ile kaydettim).
altyzilari pc de vlc den vlcsub ile indiriyorum.
filmi tv de kendi medya oynatici ile oynatiyorum.

Yardimci olabilirseniz sevinirim

surada yardim bekleyen benzer bir teknik sorunum varhttps://forum.donanimhaber.com/smart-tv-de-hdd-den-film-oynatirken-sadece-ilk-32-altyazi-gosteriliyor-turkce-ileride--159060724
B
5 yıl
windows pcden projektore goruntu yansitirken problem
windows pc den projektore goruntu yansitirken bir projektorde sadece ikinci ekran secenegi calisiyor digerleri calismiyor. baska bir projektorde ise sadece extend secenegi calisiyor(turkce windowsta uzat diye yazmis olabilirler emin degilim).
cozunurluk hz felan biraz ugrastim ama cozemedim

yardim edebilirseniz sevinirim, ayni soru baska yerde sorulduysa onu bulamadim ozur dilerim yonlendirebilirsiniz.
B
6 yıl
Türkiyeden yurtdışına vergisiz sıfır elektronik göndermek
Yurtdışında yaşıyorum bir yakınımdan rica ettim gelirken bana tablet getirecek.

1. Yurtdışında kullanılacak cihaz için vergisiz (tax-free) fatura kestirebilir miyiz. Bu cihazı herhangi bir pasaporta kaydettirmemiz lazım mı? Pasaport sahibinin sınırdan geçen (seyahat eden) kişi olması gerekli mi, yoksa yurtdışında ikamet eden kişi olabilir mi?

2. Cihazın pasaporta kaydettirilmesi gerekli ise bunu alıveriş yaptığımızda mağazada yada online yapabiliyor muyuz yoksa gümrükte mi kaydettirmek gerekiyor?

yardımcı olabilirseniz sevinirim Tesekkürler
B
8 yıl
USB DEN HDR 4K içerik oynamak
merhaba yurtdışında bir 3. dünya ülkesinde yaşıyorum ve netflix gibi online sistemler kullanılamıyor, bluray vs ürün satışı yok.
tek şansım internetten içerik indirip izlemek.

yeni tv alacağım ama 4k ve hdr içeriği tvde nasıl oynatabilirim, tv de hangi girişler olmalı ek aparata ihtiyacım var mı?
eğer bu konuyu netleştirebilirsem tv bakma safhasına geçebilirim.

teşekkürler
B
9 yıl
Virüse çözüm bulamadım yardım lütfen (resimli)
Normal laptopun içerisinde usb lerde değil yani. Klasör içindekiler İsimleri silinmiş şekilde duruyor tiklarsam açılmıyor masaüstüne dönüyor.cok şey denedim duzeltemedim yardım lutfen

yaa resim eklememe bile izin vermiyor özür dilerim bilgisayar sapıttı
mobilden yüklemeye calıştım oda olmuyor
B
12 yıl
oneswarm ve tor browser
son intenet yasasından sonra daha önce kullandığım bu iki proğramı tekrar kullanmayı düşünüyorum
sizce yerterli olur mu düşünceleriniz ve tavsiyeleriniz neler

oneswarm (torrent proğramı)
tor browser (browser işte bildiğin browser)
B
12 yıl
Gülen Hoca Efendi\u0027nin o sohbeti ve mektubu tam metin
önce yolsuzluk adını taşıyan sohbetini paylaşıyım
yazıya dökülmüş hali;

* İnsanlara saygının önemli bir yanı, onları hep Cenab-ı Hakk’ın rahmâniyet ve rahîmiyetinin bir tecellisi olarak görmek, kucaklamak, bağrına basmak, sineni onlara da açmak.. ve yaptığı kusurlar karşısında kendi evladına tavrın gibi, yani hafifçe belki kulağını tutup çekebilirsiniz, azıcık okşayabilirsiniz, “bismillah destur” deyip başına bir şey gelmesin diye elinizle itebilirsiniz; bunları yapmadan da edeceğiniz şeyi edebilirsiniz.. bunlar ayrı bir mesele.. fakat kendi evladınıza gösterdiğiniz aynı şefkati bütün mü’minlere karşı gösterme bir esas olmalı ve bunda kusur edilmemeli. Aynen öyle de -günümüzde de yaşandığı gibi- evladınızın bir meâsîsi, bir mesâvîsi karşısında -yani isyana müteallik bir mesele veya seyyiâta müteallik bir mesele karşısında- hemen vurma, kırma, dövme değil de “Acaba ne yapayım ki ben bunu bundan sıyırayım ve kuve-i maneviyesini kırmayayım, incitmeyeyim, kendime karşı da tepkiye ve reaksiyona sevketmeyeyim!” Bu da şefkatin gereği.

*Şefkat sizin mesleğinizde, hakkı ikame edenlerin mesleğinde, ruh abidelerini ikame etmeye kendini adamış insanların mesleğinde dört esas düsturdan biridir. İki de tâli düstur vardır. “Der tarik-i acz-i mendi lazım amed çâr-ı çîz / Acz-i mutlak, fakr-ı mutlak, şevk-i mutlak, şükr-ü mutlak ey aziz!.” Şefkat ve tefekkür tâli ama çok önemli.

* Şefkat yöntemiyle açılmayacak kapılar yoktur. Hiddetle, şiddetle ve fezâzetle hiçbir problem çözülmez. Şiddet, hiddet, öfke.. bütün bunlar muvakkat birer cinnettir. Cinnetle insanlar tedavi edilemez. Mecnunlar, insanları tedavi edemezler. Aklı başında olmak lazım; o da şiddetten, hiddetten, ğilzetten, fezâzetten, nefretten, kinden, gıybetten, iftiradan, riyadan, süm’adan, hüd’adan, mesaviden tecerrüde vabestedir. Bunlardan sıyrılmamış bir insanın kendi duygu ve düşünceleri çok âli bile olsa, Cibril-i Emin’in dudaklarından dökülmüş lal-ü güher gibi incilerden bile olsa, başkalarına bunları kabul ettirmesi mümkün değil. Şefkat, re’fet ve mülayemet mü’minde bir esas olmalı.

* Kim nasıl davranırsa davransın, başkalarınının muamelesi, dünya görüşü, hayat felsefesi ve konumunu ne şekilde olursa olsun, mü’mine düşen Kur’ânî olmak, Sahih Sünnet çizgisinde hareket etmek ve Raşid Halifelerin yolundan ayrılmamaktır. Bu cümleden olarak insanların ayıplarıyla meşgul olmak kat’iyen doğru değildir.

* “Mü’min kardeşini bir günahla ayıplayan, o iş başına gelmeden ölmez!..” buyuruyor İnsanlığın İftihar Tablosu. Şayet ayıp sadece ayıplamada kalmayıp -hafizanallah- gıybetlere giriliyorsa, bu istikamette bir de olmadık şeyler yapılıyorsa, iftiralarda bulunuluyorsa, nâsezâ, nâbecâ sözler söyleniyorsa.. bir de umum dünyaya yayarcasına, duyururcasına bu mesele icra ediliyorsa, bir de heyetler bu mevzuda gıybet tahtasına, iftira tahtasına raptediliyor, gez-göz-arpacık deyip onlar hedef alınıyorsa -hafizanallah- umumun hukuku söz konusu olması itibariyle âmme hakkıdır, Allah hakkıdır.. onca cemaat haklarını helal etmeyince -ben yine o tabiri kullanmak istemiyorum, başkalarının kullanmasına bağlayarak diyeceğim- eğer benim yerimde başka biri olsaydı, “Böyle densizce yaşayan insanlar, kat’iyen Cennet’e giremezler; başlarını yerden kaldırmasalar bile, İslam adına bazı şeyler yapsalar bile.”

* Koskocaman camiayı, kendini Allah’a adamış insanları.. dünden bugüne -dün belki sadece ehl-i ilhad yapıyordu şimdi asimetrik bir saldırganlık var- bir bitirme cehdi ve gayreti var. Fakat bütün bunlar karşısında sarsılmadan, belki sarsılabilir ama devrilmeden,

رَبَّنَا عَلَيْكَ تَوَكَّلْنَا وَإِلَيْكَ أَنَبْنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ

“Ey Yüce Rabbimiz, biz yalnız Sana güvenip Sana dayandık. Bütün ruh-u cânımızla Sana yöneldik ve sonunda Senin huzuruna varacağız” diyerek, Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in cedd-i emcedi Hazreti İbrahim (aleyhisselam) gibi Allah’a dayanıp, sa’ye sarılıp, hikmete râm olmak suretiyle bu dâhiyeleri aşmaya çalışmalı; “Bu da geçer Ya Hû!” demeli, onun geçeceği anı intizar etmelidir.

* Yakışıksız, münasebetsiz şeylere aynıyla mukabelede bulunmamalıdır. Mü’mine “alçak” dememelidir. Bir gün Allah (celle celaluhu) böyle diyeni, gerçekten realite planında alçaltır da tarihe öyle alçalmış olarak kaydedilir. Gelecek nesiller de onu alçalmış bir insan olarak yâd ederler.

* Ayıplarla uğraşmak mü’minin işi değildir. Hem Kur’anın temel disiplinleri, hem Sünnet-i Sahiha’dan çıkan esaslar, hukuk sistemi açısından, fertlerin kusurlarıyla hususi mahiyette meşgul olmanın doğru olmadığını Kıtmir değişik vesilelerle arz etmiştir.

*Nitekim yakın tarihte, Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) Hazreti Mâiz’i, huzurundan üç defa geriye çevirdiğini, dördüncü gelişinde ona şer’î ceza ne ise onu uyguladığını arz etmeye çalışmıştım. Keza arkadan gelen Gâmidiye’li kadını da Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) geriye göndermişti. Fakat onlar ısrarlıydılar. Ancak öyle bir had tatbik edildiğinde arınacaklarına inanıyorlardı. Oysa ki gizli yapılmış günahlarda, İnsanlığın İftihar Tablosu’nun mülahazası da bu istikamettedir; Cenâb-ı Hakk’a teveccüh edersin, tevbede bulunursun derecene göre, inâbede bulunursun derecene göre, evbede bulunursun derecene göre; istiğfar edersin, “Allah’ım bütün müstağfirlerin istiğfarı adedince Sana istiğfar ediyorum” dersin “ve Sana tevbede bulunuyorum, Sen Tevvâb’sın, tevbemi kabul eyle; Sen Münîbsin, inâbeme benim cevap ver; Sen Hazreti Evvâbsın, ne olur benim evbemi kabul buyur.” Bunlar “Zümrüt Tepeler”de geçen, Sofi telakkisiyle, çok farklı Cenâb-ı Hakk’a yönelmenin adları ve unvanlarıdır, erbabı için bunları burada tekrar etmek, açıklamak zaid olur. Şahsî günahlar karşısında yapılması gerekli olan şey, istiğfar, tevbe, evbe ve inabedir. Fert bunu yapar, Cenâb-ı Hakk’ın lütufuyla, keremiyle, rahmâniyetiyle, rahimiyetiyle arınmış olur onlardan. Tevbe bir arınma kurnasıdır. Böylece tertemiz olarak Cenâb-ı Hakk’ın Firdevs’iyle serfirâz olabilir.

* Fakat bazı cinayetler vardır ki bunlar umumun hukukuna tecavüzle oluşmuş günahlardır. Âmme hakkıdır. Âmme hakkı aynı zamanda Allah hakkıdır. İster İslam’ın Hukuk Sistemi, isterse Modern Hukuk Sistemi âmme hakkına taalluk eden meselelerde kat’iyen müsamahaya gitmezler. Umumun hukuku söz konusudur. Umuma ait şeyler çalınmış çırpılmışsa, bunu ne Mecelle kurallarıyla siz şöyle böyle yumuşatabilirsiniz, ne de başka demagojilerle ve diyalektiklerle. Âmme hakkıdır bu. Umumun hukukuna tecavüz edilmişse, bir tek arpa umum milletin hakkıysa, o yenmişse, o mevzuda birisi göz yumuyorsa, o da o haramîlerle müşterek demektir. İşte orada göz yumulamaz. Burada bu göz yummama mevzuunda esas budur, temel budur, usul budur.

* Belki üslupta hata yapılmış olabilir, usul vardır bu mevzuda. A’ya demek, B’ye demek, C’ye demek, bilmem H’ye demek de üsluptur. Fakat hiçbir zaman usul ve esas, üsluba feda edilmemelidir. O mesâvînin üzerinde durulmalı, nasıl yapılacaksa o pisliklerden insanlar arınmaya bakmalıdırlar.

* Suçluluk psikolojisiyle suçlar görünmezden gelinerek harâmîlik, kırk harâmîlik görmezlikten gelinerek, “Acaba bunu kime atfetsek?!.” (bu mevzuda), gündem değiştirerek “Halkın dikkat nazarını kimin üzerine çevirsek ki, bir yönüyle belki halk nazarında bu mesâvîden sıyrılmış olsak?!.” demek.. Bunlar dine karşı diyalektik yapma demektir. Dinin temel disiplinlerine karşı demagoji yapma demektir hafizanallah. Bu da günahı ikileştirme demektir. Bu aynı zamanda toplumun birbirine çok yakın olan parçalarını, moleküllerini birbirinden koparıp atıp işe yaramaz hale getirme demektir. Hafizanallah.

* Bu iki şeyi birbirine karıştırmamak lazım. Mâiz günahıyla, Gâmidiyeli kadın günahıyla, ferdî günahıyla karşınıza çıktığı zaman.. İmam Hâdimî’yle alakalı bir şeyi arz ettiğim zaman dediğim gibi, öyle üç defa dört defa gözlerinin kapağını silerek, “Acaba o mu, değil mi?” diye, hayır bakma! “Lâ havle ve la kuvvete illâ billâh” de. “Allah’ım beni de bunu da mağfiret buyur!” de, çek git arkana bakmadan. Üzerinde durma; fikrinde, korteksinde ona bir yer ayırma. Bir dosyaya yerleştirme onu. Ve gördüğün zaman da kardeşin gibi yine sımsıkı sarıl. Bu ferdî bir hatadır. Fakat öyle hatalar vardır ki, toplumu temelinden sarsar. Onlara karşı müsamahalı olursanız, onların yaygınlaşmasına, bütün bütün o denâetlerin bütün toplumu sarmasına sebebiyet vermiş olursunuz. Bu açıdan da ister İslâmî Hukuk Sistemi, isterse de Modern Hukuk Sistemi o mevzuda işleyerek, akı ak, karayı kara olarak ortaya koyması lazım.

* Bir şey olmuştur; ayetin ifadesiyle “Allah mü’mini aka çıkarır, temizler, paklar; bir yönüyle de öbürlerini eler, döker, onlar da elenmiş olurlar.” Hazreti Pir’in ifadesiyle, elmas ile kömür birbirinden ayrılmış olur. Elması, kömürü birbirinden ayırmadığınız zaman, elmasa bile onun yanında durduğundan dolayı, kömür nazarıyla bakılır.

* Önemli olan arınmadır. İçindeki o pislikleri atarak, “Aktım, ak olmaya çalışıyorum, inşaallah hep ak kalacağım!” mülahazasına bağlı daha farklı stratejilerle, daha insancıl tavır ve davranışlarla, daha şefkatli bir muameleyle!.. Başkalarını da boy hedefi göstererek toplum nazarında bir kısım karanlık kalemlerle onları karalamak suretiyle teselli olmak, bu dünyada bir şey olsa bile öbür tarafta hiçbir işe yaramaz. Çünkü mesâvîyi Allah biliyor, harâmîliği Allah biliyor, hırsızlığı Allah biliyor, rüşveti Allah biliyor. Öbür tarafta teker teker tek arpadan hesap sorma esprisine bağlı olarak hepsinin hesabını Allah sorar.

* Burada bir şey demek aklıma geliyor. Şimdiye kadar hiç dememiştim. Eğer bu mevzuda bir kısım arkadaşlar kendilerine verilen imkanlarla.. Onlar nisbet yapıyorlar, falan filan diyorlar, f diyebilirler, g diyebilirler, ç diyebilirler, d diyebilirler.. diyorlar.. bulaştı bulaşmadı mülahazasıyla, belki cinayet sayılabilecek bir kısım icraatta bulunuyorlar. Şöyle demek geliyor yani içimden.. demeden kendimi alamayacağım. Hiçbir zamanda demek istemediğim bir şeyi demek geliyor içimden. Yoksa Doktor İkbal gibi, Hazreti Pir-i Muğan gibi, tel’ine, bedduaya “amin” dememek, onları etmemek genel şiarımızdır. Fakat eğer hakikaten bu olumsuz şeylerin üzerine giden arkadaşlar, kimse onlar tanımıyorum, binde birini bile tanımıyorum. Bu işin üzerine “Hukukun ve aynı zamanda sistemin, dinin ve aynı zamanda demokrasinin gerektirdiği şeyler bunlardır.” deyip arınma adına, yıkanma adına, temizlenme adına, kirlerin öbür tarafta kalmasına meydan vermemek adına bir şey yaparken dinin ruhuna aykırı bir şey yapmışlarsa… bize de nisbet ediyorlar, dolayısıyla ben bizi de onların içinde görerek diyorum, dinin ruhuna aykırı bir şey yapmışlarsa, yaptıkları şey Kur’an’ın temel disiplinlerine aykırıysa, Sünnet-i Sahiha’ya aykırıysa, İslam’ın hukukuna aykırıysa, modern hukuka aykırıysa, günümüz demokratik telakkilere aykırıysa.. Allah bizi de onları da yerlerin dibine batırsın, evlerine ateş salsın, yuvalarını başlarına yıksın. Ama öyle değilse, hırsızı görmeden hırsızı yakalayanın üzerine gidenler, cinayeti görmeyip de masum insanlara cürüm atmak suretiyle onları karalamaya çalışanlar.. Allah onların evlerine ateşler salsın, yuvalarını yıksın, birliklerini bozsun, duygularını sinelerinde bıraksın, önlerini kessin, bir şey olmaya imkan vermesin.

* Dememiştim, demeden edemedim. O kadar diş gösterildi, o kadar salya atıldı, o kadar kimse tahrik edildi, o kadar o twitterlerde o mel’un düşünceler bir yönüyle vizesiz rahat dolaştı ki, demeden edemedim. Şimdiye kadar demediğimi dedim.

* Allah her şeye nigehbân. Dünyada kıtmir gibi insanların bir dikili taşı olmadı. Altmış senedir değişik imkanlar onun da önüne geldi. Allah’a hep dua ettim, “Allahım, kardeşlerimi birilerinin iş yerinde, fabrikalarda çalışmadan halas eyleme. Allahım, beni onlarla utandırma.” dedim. İşçi olarak çalıştılar, işçi olarak emekli oldular ve hiçbir şeye sahip olmadılar. Çoğu kira evinde oturuyorlar. Kendi adıma da öyle düşündüm, onlar adına da öyle düşündüm. Cami penceresinde üç sene yatarken esasen, işte o dünyanın metaına temas etmemek için, altı sene bir tahta kulubede döşeksiz yatarken, dünya mal u menaline meyletmemek için aynı şeyleri yaptım. Allah buna şahit. Ama başka türlü harâmîlik yapıp, milletin malına menâline el uzattıkları halde hala müslüman olarak görünüyorlarsa öbür tarafta neyin ne olduğu belli olacaktır.

* Gönül çalabın tahtı / Çalab gönüle baktı / Kim gönül yıktıysa / O iki cihan bedbahtı. Bir sürü mü’minin gönlünü yıktılar. Kendimizi de istisna etmedim. Haksız kimse, o mutlaka cezasını bulacaktır.

http://www.herkul.org/bamteli/yolsuzluk/
link içerisinde hem mp3(ses dosyası) hemde video mevcut
B
12 yıl
ilk kadın subayımız ve başarıları
B
12 yıl
ABD, Ortadoğu’yu gözden mi çıkardı?
İHSAN IŞIK*
Türkiye'de bir çok kişi ve kurum Batı'yı, özellikle de Amerika'yı, Mısır ve Suriye'deki demokrasi ve insan hakları ihlalleri konusundaki ilgisizliğinden dolayı suçluyor.

Aslında, Ortadoğu'da herkes Amerika'dan şikâyetçi. Kahire'deki gösteriler sırasında hem Mursi karşıtı hem de Mursi yanlısı göstericilerin ABD karşıtı sloganlar atması bunun bir göstergesi. Başbakan Erdoğan da muhitteki her yangın sonrası “hani nerede Avrupa, hani nerede Amerika?” diye sık sık soruyor.

Gerçekten de, bölge Moritanya'dan Pakistan'a yanarken Amerika meydanda yok. Bilindiği gibi, Obama yönetiminin bölgedeki ilk yaptığı icraatlardan birisi -hâlâ kan gövdeyi götürürken- yüz binlerce askerini Irak'tan çekmek olmuştu. Bugün Cezayir'den Mali'ye cirit atan El-Kaide militanlarının peşinde ABD değil Fransa koşmaktadır. Hakeza, Reagan'ın “yaramaz çocuğu” Kaddafi'yi tasfiye Avrupa'ya kalmış, ABD sadece arkadan destek vermiştir. ABD her şeye rağmen Suriye'deki sivil savaşa şimdiye kadar direkt müdahaleden kaçınmış, direnişçilere gerekli askeri ve mali yardımı dahi esirgemiştir. Hatta, Rusya'nın Akdeniz'de askeri tatbikatlar yapmasına ve Suriye'ye açıktan silah desteği vermesine seyirci kaldığı gibi, ülkeye sızan İranlı askerlere ve Hizbullah gerillalarına dahi göz yummuştur. Türkiye-Suriye sınırına NATO şemsiyesi altında yerleştirilen Patriot füzeleri ABD menşeli değil, Almanya ve Hollanda desteklidir. ABD bölgedeki donanmasını da kısmen Asya'ya sevk ederek küçültmeye başlamıştır. Perdeyi indirircesine, 2014'te Afganistan'dan tamamen çıkmayı hedefliyor. Bu gelişmeler alt alta toplandığında, Amerika'nın Ortadoğu'dan fiilen ve tedricen çekildiği anlamı çıkıyor. Dünya güçlerine asırlardır mücadele merkezi olmuş Ortadoğu şimdi neden kendi kaderine terk ediliyor?

İğneyi, düştüğü yerde aramak lazım. Enerji alanındaki radikal gelişmeler dünya barışını hep sarsmıştır. Dünyanın en büyük ekonomisi Amerika, ucuz enerji üzerine tasarlanmıştır. 1960'lara kadar enerji ihtiyacını kendi kendine karşılayabilen ABD, zenginleştikçe balina gibi arabalara, saray gibi evlere meyletmiş, bütün dünyanın enerji kaynaklarını, özellikle de Ortadoğu petrollerini, emmeye başlamıştır. Öyle ki, 2006 yılında Bush Amerikalıları “petrol bağımlısı” ilan etmiştir [bugün 1 Amerikalının enerji tüketimi 30 Kenyalının/4 Çinlinin tüketimine bedeldir]. Bu bağımlılık ABD'yi hep tasalandırmıştır; zira petrol fiyatlarındaki fırlamalar ekonomisinin sağlığını mütemadiyen tehdit etmekte, trilyonlarca doların pek de dostane olmayan ülkelere akmasına neden olmakta, petrol sevkiyatının güvenliği için ABD'yi sık sık pahalı çatışmaların içine çekmektedir (Irak'ın toplam maliyeti $6 trilyon). 1973 Yom Kippur savaşında İsrail yanında saf tutan ABD'ye, Araplar 6 ay ambargo uygulayınca, ilk alarm zilleri çalmıştır. 4 kat pahalanan petrol, Amerikan ekonomisini durma noktasına getirmiştir. İki dünya savaşı galibi koskoca Amerika'ya, Hitler ve Bolşeviklerin topla tüfekle yapamadığını şeyhler petrolle yapmıştır. Ticari ışıklandırmayı, hatta yılbaşı kutlamalarını dahi yasaklayan, karneyle kuyrukla tanışan ABD için bu kriz tarihî bir ders olmuştur. Bugünden sonra tüm Amerikan başkanları -Cumhuriyetçi, Demokrat- ABD'yi enerji bağımlılığından (bir diğer deyişle Ortadoğu'ya esaretten) azat etmeye ahdetmiştir. 11 Eylül saldırısı da Amerika'nın enerji bağımsızlığı politikasını kamçılamıştır. 19 korsanın Ortadoğu'dan, 15'inin ise Suudi Arabistan'dan çıkması ABD için değişik çağrışımlar yapmıştır. CIA eski direktörü Jim Woolsey “bizi sallandıran ipin parasını kendi cebimizden ödüyormuşuz?” itirafında bulunmuştur. Pulitzer ödüllü yazar Tom Friedman Amerika'nın enerjiye harcadığı trilyonlarca doların dünyanın en diktatör, en radikal, en yolsuz rejimlere akmasıyla küresel terörü beslediğine, hürriyetleri kısıtladığına, fakiri daha fakir, zengini daha zengin yaptığına, petrol dışı alternatif enerji kaynaklarının gelişmesini engelleyerek havayı kirlettiğine, küresel ısınmaya sebep olduğuna inanmaktadır. Amerikan halkı da yaşadıkları ekonomik krizde ve küresel itibarlarının sarsılmasında “petrol savaşlarının” önemli bir payı olduğuna ikna olmuş olacak ki, ülkenin dümenini “ultra aktivist” Bush tarzı yönetimden “ultra pasifist” Obama tarzı yönetime kırmıştır. Bu konudaki ısrarını da üst üste iki seçimde tekid ve teyit etmiştir. Petrol bağımlılığının Amerika'nın başına bela olduğunu arabalarına astıkları rozetlerle de devamlı birbirlerine hatırlatmaktadırlar: “Litre başına kaç asker harcıyorsun?”; “Cip kullananları ilk önce askere alın.”

AMERİKA’NIN PETROL BAĞIMLILIĞI

Ancak Amerika'nın 40 yıllık enerji bağımsızlığı rüyası, petrole olan büyük iştahından, güçlü petrol lobilerinin direnişinden, eski yakıtlara göre tasarlanmış ekonomiyi dönüştürme maliyetinden, alternatif enerji kaynaklarının henüz ekonomik olmamasından dolayı bir türlü gerçekleşememiştir. Nihayet, imdada teknoloji ve özel teşebbüs yetişmiştir. George Mitchell yönetimindeki bir KOBİ, 6 milyon dolarlık yatırımla ve 10 yıl çalışarak geliştirdiği buluşla, ABD'yi bir anda petro-gaz zengini yapmış, Ortadoğu'yu Amerika'ya taşımıştır. Öyle ki, Uluslararası Enerji Ajansı'na göre, ABD 2015'te doğalgazda dünya lideri Rusya'yı, 2017'de petrolde dünya birincisi Sudi Arabistan'ı sollayacak. Bu gidişle kendi kendine enerji konusunda yetmesi beklenen ABD, 2020 yılında dünyaya petrol ve gaz ihraç eder hale gelecek. Bu da enerjide “Suudi Arabistan” dünyasından “Suudi Amerika” dünyasına geçiş demek. Kimilerine göre, bu yeni bir çağın habercisi; hatta bir sürü çağrışımları olan jeo-politik bir deprem! “Zaruretler icatların anasıdır” derler. Büyük buluşların savaş veya kriz anlarında vuku bulması tevekkeli değil. Petrol fiyatları küresel kriz öncesi varil başına $150'ları görünce alternatif enerji kaynakları aramak kârlı hale geldi. Bu da, Mitchell gibi mucitleri olmadık yerlerde -buzullarda, okyanus diplerinde, sert kayaların aralarında, katran kumlarında- petrol ve gaz aramaya sevk etti. Nihayet Mitchell ilk önce dikeylemesine, daha sonra yataylamasına sert kayaları kimyasal madde ve basınçlı su tazyikiyle kırarak devasa doğalgaz rezervlerine ulaştı. Talih hazır olanlara güler. 2004'e kadar yeryüzünde esamesi okunmayan kaya gazı, şu an ABD piyasasının % 33'üne tekabül etmektedir. ABD'nin ilk petrolünün çıktığı Pennsylvania eyaleti, şimdi de dünyanın en büyük ikinci gaz yatağına ev sahipliği yaparak, ABD'yi gaz üretiminde dünya lideri yapmıştır. Rusya'nın komşularına $17/BTU'a dayattığı doğalgazı, Amerika $2'ın altına üretmektedir. Avrupa artık özgürdür. Soğuk Savaş döneminde ezeli hasmı Rusya'yı siyaseten bitiren ABD, bu kez de ekonomik olarak bitirmek üzeredir.

Obama, son ‘ulusa sesleniş'te, Amerika'nın 100 yıl kendine yetecek kadar gaz keşfettiğini resmen duyurmuştur. ABD'de gaz bolluğu bu sektörde fiyatları dip yaptırınca, aynı gaz arama teknolojisi, petrole yönlendirilmiş, bu kez de kaya petrolü üretiminde büyük bir patlama olmuştur. ABD'nin yakında petrolde Suudi Arabistan'ı ekarte etmesi beklenmektedir. Bu da Ortadoğu'nun Amerika (ve dünya) için önemini ve önceliğini büyük ölçüde yitirmesi demektir. Geçen seçimlerde Obama “yeni enerji kaynaklarının Amerika'yı Ortadoğu'da olup bitenlerden azade edeceğini”, Romney de “enerji bağımsızlığıyla ABD'nin artık kendini dünyanın öbür ucundaki istikrarsız ama petrol zengini bölgelere gebe olmaktan kurtaracağını” söyleyerek parti farkı gözetmeksizin Amerika'nın Ortadoğu'yu gözden çıkardığını bir yerde tescillemiştir. ABD “Pivot to Asia/Asya'ya Yöneliş” adlı yeni bir dış politikayla hem yeni hasmı Çin'i dizginlemek hem de daha vefalı ve istikrarlı gördüğü Asyalı müttefiklerine sahip çıkmak için direksiyonu Uzakdoğu'ya kırmıştır bile. Nitekim Obama ikinci döneminde ilk ziyaretini Gazze ateş altındayken Asya'ya yapmıştır. Ortadoğu artık yorgun Amerika için İsrail'in güvenliği nispetinde önemlidir (onu da uzaktan dronlarla/kubbelerle ve Mısır ordusuna ‘emaneti' koruması için gönderdiği askerî yardımla halletmektedir).

ABD POLİTİKALARINDAKİ DEĞİŞİM

Ekonomileri sadece petro-gaza bağlı ülkeler için ABD'nin bu keşfi kara bir haberdir. Zira, bu teknolojinin dünyaya yayılması sonucu petrol arzı küresel patlama yapacaktır. Dahası, sudan ucuz hale gelen doğalgazın sanayide, ulaşımda, konutlarda petrol yerine kullanılmaya başlamasıyla petrol fiyatları inecektir. Fiyatlar varil başına $120 altına düşerse, Rusya bütçesi SOS verecektir. Demir yumruklarına rağmen halklarını petro-dolarlarla teselli ve teskin eden bu rejimler için, bu yeni dünya kaos demek. Amerika ise “enerji rönesansı” dediği bu yeni çağı “sanayi rönesansına” dönüştürmeye çalışıyor. Bazıları bu yeni devri Amerika'nın “eve dönüşü” olarak adlandırıyor. Hem Amerikan askerleri hem de Amerikan şirketleri yavaş yavaş yurda dönüyor. Obama yönetimi gaz ihracatını yasaklayarak enerji fiyatlarını mümkün olduğunca düşürmeye, ABD'yi üretim için tekrar cazibe merkezi haline getirmeye çalışıyor. Şimdiden, enerji yoğun kimya, alüminyum, çelik, plastik, gübre ve diğer tarım ürünleri sektörlerinde önemli kıpırdanmalar ve geri dönüşler başlamış durumda. Efsanevi aktör ve aktivist Clint Eastwood, küresel kriz ve çöküş edebiyatından dolayı karalar bağlamış Amerikalıları geçen sene 130 milyon kişinin seyrettiği Super Bowl futbol karşılaşmasının devre arasında silkelemiştir: “Şimdi devre arası. Her iki takım da soyunma odasında ikinci yarıda maçı kazanmak için ne yapacaklarını tartışıyorlar. Amerika için de devre arası. Birçok kişi işsiz ve acı çekiyor. Hepsi nasıl geri döneceğini düşünüyor. Hepimiz korkuyoruz, çünkü bu bir oyun değil… Ancak hiçbir şey bitmedi. Bu ülke bir yumrukla nakavt olamaz. Düştüğümüz yerden kalkacağız ve dünya tekrar makinelerimizin homurtusuyla uyanacak. Evet, Amerika'da devre arası. Ve ikinci yarımız şimdi başlamak üzere!” Aslında bu herkesin ikinci yarısı. İkinci yarıda başarı maç öncesi hazırlıklara ve devre arasındaki taktiklere çok bağlı. Ayrıca, Mitchell gibi forvetler yetiştirmeye!

*Prof. Dr., Rowan Üniversitesi Öğretim Üyesi

http://www.zaman.com.tr/yorum_abd-ortadoguyu-gozden-mi-cikardi_2124860.html

dünya siyaseti adına tüm ezberlerimiz bozulacak bence
DH Mobil uygulaması ile devam edin. Mobil tarayıcınız ile mümkün olanların yanı sıra, birçok yeni ve faydalı özelliğe erişin. Gizle ve güncelleme çıkana kadar tekrar gösterme.