tanrı anlayışımız çok farklı lacrima ancak mesela Hz. İbrahim as Allah a cc canlıları nasıl dirilttiğini sormuş ... |
tanrıya inanmıyorum ama bundan dörtyıl önce şu soruyu sormak isterdim bu sınavsa neden şartlar ve sorular herkese eşit deyil. |
dostum biz O na ne verdik ki bize şunu verdin veya vermedin gibi fantazilere kapılıyoruz.. Halbuki bu dünyaya gelmeden evvel insan olma ihtimalimiz milyonda bir gibi bir ihtimal üzerinde duruluyor. bir ağaç olabilirdin, bir böcek olabilirdin veya daha sayamayacağım tarzda türlerde bulunabilirdin. ama hiç olmazsa şunu unutmayalım o seni insan gibi yüce bir varlık yaptı.. yetmezmi O nun verdiği izzet sana ![]() |
Diyelim ki Tanrı var ve ben O'nunla konuşma imkanı buldum, biraz küstahca olabilir ama sorum şu olurdu; "Tanrım, varlığımın sebebi can sıkıntın mı?" ........... |
şartlardan kasıtını yazarmısın ? mesela herkezin mal varlığı eşit olsun herkez en fazla iki hastalığa yakalansın biri kanser olucaksa herkez olsun. yada biri annesini kaybetmişse diğerleride kaybetsin. ne bilim herkez tek dil konuşsun ve herkez müslüman bir aileden gelsin o. nedir şartlardan kasıtın, böle bir dünya hayal etmek zor gelmiyoda şartların neden farklı oldğunu anlamakmı zor geliyor? |
bak bunu bende zamanında çok düşündüm ama sonra şöle bir cevap buldum kendime eğer Allah tüm kusurlardan yoksun bir varlık ise ki Kuranda böyle anlatılıyor ve sıkılmakda bir olumsuzluk bir negatiflikse kesinlikle varoluşumuzun sebebi can sıkıntısı değil. |
Çok diken üstü bir topik. Kimin neden Allah'ı inkar ettiğini ortaya çıkarıyor gibi. Hatta bazı inanmadığını söyleyenlerin, aslında inandıklarını fakat alemindeki sorulara cevap bulamadığı için, inanmamayı tercih ettiklerini gösteriyor. Ayrıca burada sorulan sorulara cevapm vermek istiyor insan. Yukarıdaki @kargaşa ve @Redstorm un soruları gibi cevabı verilmiş soruların cevabını yinelemek istiyor insan. Ama konunun dışına geçilmiş olur. Bir de inanmak ile inanmamak arasında ne kadar ince bir hat olduğunu. Bir ayetin, mealen devamlı imanımızı yenilememizi ihtar etmesinin ne kadar yerinde olduğunu gösteriyor. Eğer Allah'a haşa bir soru sormak hakkım olsaydı, O'na Lebbeyk derdim. Yani ne istersin? Rızanı nasıl kazanabilirim. Şu an en güzel ne yaparsam rızanı kazanırım olurdu.... Ama bunlar olmaz. Zaten bu sorunun bile cevabı var aslında. |
Benim için ona soru sorabillmek yeterli. Ne soru soracağm hiç önemli değil. |
Görünüşte bu soruyu aptalca kılan sebep, cevabın hayır olması gerektiğinin sebebinin zaten biliniyor olması. Ancak soru bu kadar basit değil, ironik!!! Bahsettiğiniz sebebten dolayı inancımın tekrar oluşması imkan dahilinde değil. Dolayısıyla @mustafa_ogr'nin yaptığı tespit geçerli değil.
|
@redstorm ![]() Tanrım, bunca acının sebebi can sıkıntın mı? |
@redstorm, doğrusu, @ilteris'in yaklaşımı bana göre de yanlış. İnanmayan birisine delil olarak "Kur'an'da böyle diyor inanman lazım" denmez zaten. Veya Hadis böyle diyo alimler böyle demiş.... Bunlar inanmayan kişilere cevap olamaz. Benim kasdettiğim sorular bunlar değil. Mesela senin sorunun altında yatan ince bir sır var. Madem açıldı devam edeyim. Her cemal ve kemal sahibi, kendi cemal ve kemalini görmek ve göstermek ister. Bir ressam sahib olduğu güzelliği önce kendisi görmek ister. Sonra da onu anlayacak gözlerin görmesini ister. Allah insanı yaratmış ki iradesi ile kainattaki sanatı görsün (sadece bir hikmeti). İnsan görmese de en kafir insandaki sanat bile Allah'ın sanatıdır, Allah sanatına bakarak bundan lezzet alır. Fakat eğer insan o sanatı görürse Allah'ın daha çok hoşuna gider. (Bu tabirler benzetmedir, yoksa aynı telakki edilmesin). İnsan görmese de o sanat orada vardır. Fakat Sadece Allah'ın ilmindedir. Bu durumda insan kaybeder. Allah'ın sanatının değerini azaltmaz. Bu konu belki uzak gelebilir sana. Bence inanmayan kişiye bu da anlaşılmaz. İnanmayan kişiye Allah'ın varlığını izah etmek lazım. Hem ben fikrimde ısrarlıyım. İnanmayan kişi, Allah'ın varlığına yönelik sorulara kendi aleminde cevap bulamadığı için inanmamayı tercih etmişlerdir. Eğer mantıklı cevaplar verilse inanırlar. (Mantıken doğru olduğuna inansa bir insan, inanmamasının ne nedeni olabilir ki) |
Acı sandığımız şeylerin altındaki hikmeti göremiyor olamaz mıyız? |
dostum yanlış düşünüyorsun. tüm insanlarda (birazda olsa) aşağılık kompleksi vardır. bu sebepten dolayıdır ki yaptıkları, ürettikleri şeyleri görücüye çıkartırlar, diğerlerinin gözünde yücelmek için, kendi komplekslerini bastırmak için. sanırım islamın tanımladığı yaratıcı (allah) için böyle bir kompleks mevzu bahis değildir ve olamaz. benzetmedir demişsin, ama insanların düşüncesini yanlış bir örnek vererek yönlendiriyorsun. Saygılar |
Bence gerçek bir ressam resmini ilk olarak kendis sanatını görmek için içindeki güzelliği sanatına dökmeye çalışır, yapar, bakar, beğenir. Sonra insanların beğenisine sunar. Gerçek bir sanatkarın bence beğenilmek gibi bir kaygısı yoktur. Birçok meşhur sanatkarın zaten ölümünden sonra eserlerinin kıymeti anlaşılmıştır. Eğer o sanatkarlar çevresindekiler için sanat icra etmiş olsalardı, şu an adları bile bilinmezdi. |
Allah cc yü akıl anlamayacağından kendisini anlamamız için şu şekilde bildirilmiş; Allah cc vardır noksan sıfatlardan münezzehtir, kemal sıfatlarla muttasıftır. cevabı buradan çıkarabilirsin.. ![]()
herşeyin evveli olduğu düşüncesi içinde olan biri için cevap bulunmayabilir. evveli ve sonu olmayan varlığa bu soru yok.. evveli yok çünkü. kendinle kıyaslama. çocukluktan yetişkinliğe geçmek gibi değil, hep aynı.. ![]()
sorular herkese aynı! şartlarda kişiliğe göre..kimsenin kaldıramayacağı yükü yok. zaten herkese eşit düzeyde yaşam verilseydi! onun mükemmel bir yaratıcı olmasıyla çelişirdi!
can sıkıntısı bizim gibi aciz varlıklar için. "siz insanlar ne kadarda sabırsızsınız" gibi ayetler var! dolayısıyla kendisine noksanlık veren bir sıfatın yeri yok. varlığımızın sebebine gelince: kimin daha iyi ibadet edeceği.. seninde araba koleksiyonun olsa sende denerdin bunu! hangi arabam daha hızlı! sonra en iyisine daha fazla ihtimam gösterir, geride kalanların ve hele hiç gitmeyenlerin ![]() ![]()
yukarda can sıkıntısı diye bir kavramın yaratıcı da olamayacağını anlattım. kulluk maksatlı yaratıldığımızı da biliyorum. yaşam içinde yaratıcının çeşitli sıfatlarının tecellisi olacaktır. günahların affı sıfatının tecellisi mesela. sıkıntı vermesinin günahları affettiğine dair hadisler var. 3 gün hastalık vermesinin, kulunun doğduğu günkü gibi günahsız olmasına sebep olması. sanki Allah cc bize acı veriyormuş gibi gören gözde! ya mahiyeti, sabrın karşılığında ne hazırladığı? inanan için bundan güzel ne olabilir. diğer sıfatlarıda var. bunların tecellisinde küfrün büyümesi, bununla da inanmayanın azabını artırmak için onu yükseltmsi vs. nihayetinde 2 yerinde dolması lazım. amacı anlarsan, böyle bir sorunun Allah cc için yetersiz olduğunu göreceksin! ![]() |
“ALLAH’I BULAN NEYİ KAYBEDER.ONU KAYBEDEN NEYİ KAZANIR.” bütün forum sakinleri cevaplarını vicdanlarına sorsun.. zira vicdan yalan söylemez.. hiçkimsenin görmediği yerde yapayalnızken yaptığınız bir hatayı ,vicdanınıza sorduğunuzda, size yalan söylermi?hırsıza hırsızsın,katile katilsin diyen vicdanlarıdır.. ALLAH bütün noksan sıfatlardan münezzehdir.. aşağıyı okuyalım ve soralım tüm sorularımızı, bakalım vicdanlarımızın verdiği cevaplara ... Allah: Cenab-ı Hakk’ın bütün isim ve sıfatlarını kendinde toplayan Zatına delalet eden özel ismi. Rahmân: Bütün mahlukatına, inanana, inanmayana merhamet edip nimetlendiren. Rahîm: Allah’ın Rahman sıfatıyla lutfettiklerini imanla güzelce değerlendirenlere hususî rahmetini ifade eden ve “Çok merhametli” manasına gelen ismi. Melik: Varlığın gerçek hükümdarı. Kuddûs: Her türlü kusur ve noksanlıktan uzak, tahdid ve tasvire sığmayan, her özelliğinde mükemmel olan, tertemiz. Selâm: Her türlü selâmetin kaynağı, ayıptan, kusurdan, eksiklikten salim, kullarını selâmete çıkaran. Mü’min: İman, emniyet veren, şüphe ve tereddütleri kaldıran, kendisine sığınanlara iman, korkanlara eman verip onları koruyan. Müheymin: Görüp gözeten, her şeye şahid olan ve koruyup, sıyanet eden. Azîz: Üstün kudret sahibi, mutlak galip. Cebbar: Yaratıklarının hallerini ve işlerini düzelten, iradesi ile onları istediği şekilde yöneten ve hükmünün yerine gelmesine karşı konulamayan. Mütekebbir: Her şeyde ve her hâdisede büyüklüğünü gösteren, büyüklük, ululuk, azamet kendisine mahsus, kendisinin hakkı olan. Hâlik: Her şeyi yoktan yaratan. Bâri: Yaratıklarını düzgün ve âhenkli kılan. Musavvir: Bütün mahlûklarına özel sûretlerini veren. Gaffâr: Kullarının günahlarını affederek örten, mağfireti engin olan. Kahhâr: Galip gelen, hükmeden. Hâkimiyet ve kudretle mahlukata galebe eden, onları istediği şekilde yöneten ve yönlendiren, isyankârları kahreden. Vehhâb: Karşılıksız bol bol veren, lutfeden. Rezzâk: Mahlukatını rızıklandıran. Fettâh: Her bir müşkil ve hayır kapısını açan. Alîm: Her şeyi bilen. Kâbız: Hikmeti ve lütfu gereği sıkan, daraltan, ruhları alan. Bâsıt: Açan, genişleten, ömürleri uzatan. Hâfıd: Dilediğini al-aşağı eden, firavnları, cebbarları, kâfirleri hor ve hakir eyleyen. Râfi’: Dilediğini, yücelten, yükselten. Mu’iz: Dilediğini aziz kılan. Müzill: Dilediğini zelil eden. Semi’: Her şeyi işiten. Basîr: Her şeyi gören. Hakem: Hükmeden, iyiyi kötüden ayırt eden. Adl: Adalet sahibi. Latîf: Lutfeden ve her şeyi incelikleriyle bilen. Habîr: Her şeyden haberdar olan. Halîm: İsyankarları cezalandırmakta aceleci olmayan. Azîm: Ululuk ve azamet sahibi. Gafûr: Günahları, hataları, çok affedip örten. Şekûr: Kulların az amellerine karşı çok mükâfat veren, sevaplarını kat kat artıran. Aliyy: Yaratılanlar üzerinde kudretiyle yücelik sahibi. Kebîr: Büyük. Hafîz: Kendisinden hiçbir şey gizli kalmayan, kullarının yaptığı her şeyi kaydeden, kudretiyle gökleri ve yeri varlıkta tutan, insanları koruyup kollayan. Mukît: Her şey üzerinde kadir, her şeyi gözeten ve her yaratılmışın azığını veren. Hasîb: Kâfi gelen, hesab gören, hesaba çeken. Celîl: Karşısında hiçbir şey kendi kendine tutunamayacak, azamet ve celali ile her şeyi kahr ve yok edebilecek derecede büyüklük ve istiğnayı mutlak sahibi. Kerîm: Kerem ve ihsan sahibi. Rakîb: İnsanların bütün yaptıklarını kayd ve kontrol eden. Mücîb: Dua ve dilekleri kabul edip, icabet eden. Vâsi’: İlmi, rahmeti, gınası her şeyi kuşatan. Hakîm: Hikmet sahibi, her şeyi yerli yerinde yapan. Vedûd: Sevilmeye çok layık olan, kullarını çok seven. Mecîd: Şanı yüce olan, sınırsız kerem sahibi. Bâis: Öldükten sonra dirilten, peygamber gönderen. Şehîd: Kendisinden hiçbir şey saklanamayan, hiçbir şeyi unutmayan, her şeye şahit olan. Hak: Varlığı kendinden, inkârı mümkün olmayan. Vekîl: Her şeyi tedbir ve idare eden, gözeten, Kendisinden hiçbir şeyin bilgisi gizli kalmayan, varlıkların rızık ve idareleri kendisine ait olan. Kavî: Hiçbir halde Kendisine aczin yol bulamadığı, yegâne güç ve kuvvet sahibi. Metîn: Kâmil kuvvet ve tam iktidar sahibi. Velî: Kendisine inananların dost ve yardımcısı olan, kâinatın ve mahlukların işlerini tekeffül eden. Hamîd: Her türlü hamd ve övgüye lâyık olan. Muhsî: Her şeyi bir bir sayıp hıfz eden. Mübdi’: Mahlukatı örneksiz ve yoktan yaratan. Mu’îd: Mahlûkatı öldürdükten sonra tekrar yaratan. Muhyî: Hayat veren. Mümît: Öldüren. Hayy: Her zaman var olan, hayat sahibi. Kayyûm: Zevalsiz kaim olan ve her şeyin kıyam ve idaresini ayakta tutan. Vâcid: Zengin ve hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, dilediğini istediği anda meydana getiren. Mâcid: Şanı yüce olan. Vâhid: Tek ve eşsiz Samed: Tam, eksiği olmayan, her şey kendisine muhtaç olduğu halde, Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan. Kâdir: Tam kudret sahibi, kudretine hiçbir surette acz bulaşamayan. Muktedir: Kendisine hiçbir şey mümteni (imkânsız) olmayan, şiddet veya kuvvet ile hiç kimsenin Kendisine karşı çıkamayacağı tam kudret sahibi. Mukaddim: Dilediğini öne alan. Muahhir: Dilediğini geri bırakan. Evvel: Bütün varlıklardan önce var olan, Kendisine hiçbir şeyin sebkat etmediği Zat. Âhir: Sonu olmayan, varlıkların geçmesinden sonra bâki kalan. Zâhir: Her şeye galip her şeyin üstünde olan Yüce, delilleriyle, işleriyle aşikâr olan. Bâtın: Hiçbir gözün idrak edemeyeceği, hiçbir vehmin kuşatamayacağı her şeyin içine nüfuz eden, her şeye her şeyden daha yakın olan Zat. Vâlî: Bütün varlığı idare ve tasarruf eden. Müteâli: Her şeyden aşkın ve yüce olan. Berr: Kullarına karşı çok şefkatli, iyiliği bol olan. Tevvâb: Kulların tevbelerinin her yenilenmesinde, onların tevbelerini kabul buyuran. Müntakim: Suçluları, adaletiyle hak ettikleri cezaya çarptıran. Afüvv: Cezalandırmaya kadir olduğu halde lutfedip bağışlayan, affeden. Raûf: Merhameti, şefkati, engin olan. Mâlikü’l-mülk: Mülkün gerçek sahibi, varlıklar üzerinde istediği gibi tasarruf eden. Zü’l-celâli ve’l-ikram: Ululuk ve ikram sahibi. Muksıt: Adil, bütün işlerini yerli yerinde, dengeli kılan. Câmi’: Dilediğini istediği anda ve istediği yerde toplayan. Ganiyy: Kimseye ihtiyacı bulunmayan ve her şeyin kendisine muhtaç olduğu zengin. Muğnî: Dilediğini zengin hale getiren. Mâni’: Dilediğine engel olan. Kullarından itaat edenleri kötülüklerden koruyan, yardım eden. Dârr: Elem ve zarar veren şeyleri yaratan ve dilediğini bunlarla imtihan eden. Nâfi’: Hayır ve yarar veren şeyleri yaratan ve dilediğini bunlardan yararlandıran. Nûr: Âlemleri ve gönülleri nurlandıran. Hâdî: Hidayet eden, her şeye varlıklarını sürdürme yollarını gösteren. Bedî’: Eşsiz bir biçimde yaratan. Bâkî: Varlığının nihayeti olmayan, dâimi var olan. Vâris: Her şey yokluğa döndükten sonra da varlığı ve saltanatı devam eden, bütün servetlerin hakiki sahibi. Reşîd: Her şeyi bir hikmet ve nizam üzere hedefine ulaştıran, yol gösteren. Sabûr: İsyankarları hemen cezalandırmayıp mühlet veren, çok sabırlı. Allah’ın isimleri doksan dokuz tane mi? Allah’ın isimleri, sadece bu isimlerden ibaret değildir. Hadis-i şerifte doksan dokuz sayısının zikredilmesi, bunlardan başka ilâhî isim yoktur anlamında bir sınırlama değildir. Bunlar en meşhur isimlerdir. Yoksa Allah’ın sayısız ismi vardır. |
![]() ![]() arkadaşlar şurası bir gerçek ki, Kur'an da da bildirdiği üzere Allah canlıları bir oyun, eğlence, sebepsiz bir imtihan gayesiyle yaratmadı. Allah can sıkıntısı çekmez ve eğlence, meşgale aramaktan uzaktır. ve Allah, kendisini göstermek için kullar yaratıp sonrada onları cezalandırma makamı değildir. sanıyormusunuz ki, annelerinizden doğarken ruhunuz yaratıldı ve imtihan kastıyla dünyaya gelmiş oldunuz? böyle zannedenler varsa hiç zannetmesin zira öyle değil. eğer öyle olsaydı, yaratış gayesi sıkıntı-eğlence mi acaba diye sorabilirdiniz. hepimizin çok çok eskilere dayanan mazilerimiz var. orada da burada olduğu gibi kamplaşan ve asi-muti olan ruhlara Allah adaletini bir kez daha tecelli ettirmiş, dünyayı son bir fırsat olarak yaratmıştır. bunun üzerine beni can sıkıntısından mı yarattın diye sormak olmaz. kimse Allah'ı şahsi kanaatlerine göre ve örnekler vererek tanımlamasın. çünkü yaratıklarına benzemeyen Allah, yaratıklarından verilen örneklerle tanımlanamaz. |
aslında inanmayan arkadaşların şunu sorması daha iyi olur; hem dehşet bir ateşin içinde yanmak hemde derinin yanıp yok olmaması nasıl oluyor? bizi hiç mi cehennemden çıkarmayacaksın? ![]() |
arkadaşlar olayı inanan-inanmayan meselesine getirmeyelim. kimse kendinden emin olmasın. kimin ne olacağı belli olmaz. bugün inanmayan yarın senden bende çok inanır, bugün inanan yarın inancını kaybedebilir. bu konularda her aklımıza geleni yazmayalım. yapıcı olalım yıkıcı olmayalım. |
tamam su*fi üns hakkında pm atarım