Cevapların tamamını okuyamadım ama kader ile ilgili düşüncelerimi söylemek istedim. Amacım ortalığı karıştırmak veya olayları şiddetli tartışmalara çevirmek değil. Artık olumsuz tepki almaya alıştım bu gibi konularda. Ama yine de insaflı davranırsanız sevinirim :P :D Biraz uzun olacak sanırım şimiden kusura bakmayın. Öncelikle şuradan başlayayım; hiçbirimiz bu dünyaya kendi seçimimiz yani irademiz ile gelmedik, ailemizi, çevremizi, doğduğumuzda yaşayacağımız evi, ili seçmedik. Kimse bana sormadı Dünya diye bir gezegen var oraya gitmek ister misin diye. İsteğimizle gelmediğimiz bir yerde sınava tabi tutuluyoruz, sonra cezalandırıp veya ödüllendiriliyorz falan filan. Orası derin konu . Konuyu da fazlaca saptırmayayım. Kader basitçe insanın iradesi ile seçtiği yol deniliyor. En başta Dünyaya gelerek iradesiz olduğumuz kendi seçimimizi kendimiz yapamadığımız belli. Sonradan eğer varsa; irade verilmesi biraz saçma gibi geliyor şuan. Kaderde seçimimizi yapıyoruz fakat seçimi yaptığım yolları ben belirleyemiyorum en başında. Önüme birkaç yol sunuluyor ve ben onlardan bir tanesini seçmek durumundayım. Buna irade deniliyor. Seçilmiş yolları seçmek irade olmamalı bana göre. Gerekirse bir üçüncü, dördüncü yolu ben açabilmeliyim. Şimdi diyebilirsiniz başka yolları açmak da senin elindeydi. Ama o önceden seçilen yollar, durumlar öyle bir ayarlanmış ki insan onlardan birisini seçmek mecburiyetinde kalıyor ister istemez. Her şey sıfır ve birden ibaret. Ya varsındır ya yoksundur. Ortası veya başka bir seçeneği olmamıştır insanların. Bilemiyorum doğruluk payı ne kadar ama bir yerde Allah katındaki zaman mekan kavramı ile Dünyadaki kavramların çok farklı olduğu ve Allah ın bizim neler yaptığımızı, yapacağımızı önceden bildiğini okumuştum. Bu konu ile de şu örnek verilmişti: çölde giden bir kafileyi ele aldığımızda en sondaki kişi sadece önündeki birkaç kişiyi ve arkasını görebilir.En öndeki kişi ise birkaç kişi arkasını ve önünü görebilir. Eğer kuşbakışı bakılırsa bütün kafileyi, geldiği ve gideceği yolu görebilirz. Allah katındaki bilmeyi, görmeyi böyle anlaşılır kılmışlar. Durum eğer buysa Allah bizim her şeyimizi biliyor. Neler yapacağımızı, neler yaptığımızı ve seçimlerimizi. O zaman kaderimiz en başından bize verilmiş. Böylece seçme hakkımız da yok gibi duruyor. O halde kimlerin cennete kimlerin cehenneme gideceği belli olmuş olmuyor mu? Daha yazıalacak çok şey var da; neyse kalsınlar.. ![]() Düşüncelerimi elimden geldiğince özetlemeye çalıştım. ![]() |
“… Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.” (Bakara Suresi, 216) Vardır. |
Öyle bir şey yok ![]() |
Kaderini buyuk bir daire olarak dusun. Bu hayatta yaptigin ,yapacagin seyleride bu buyuk daire icindekiufak ufak daireolarak dusun. yolunu kendin cizersin ama o buyuk dairenin disina cikamazsin |
yapacağın her hareketin sonu önceden bellidir, önemli olan hangi yolu seçeceğindir, kader böyle birşeydir. |
Konuya katkım olmasını isterim. Şimdi bizim bir arkadaş birisi ile nişanlandı fakat bu adamın dedesi nişanlanma dedi senin kısmetin başkası diyerek. Adam nişanlandıktan 8 ay sonra ayrıldı ve 3 ay sonra tanıştığı birisi ile evlendi. Tam olarak işin gerçeğini bilmemiz mümkün değil ve olamazda, ancak anladığımızla yetinebiliriz. Hz Adem elmayı yedikten sonra, Hz Adem tövbe etti ve Allah Ademe şöyle seslendi; o elmayı ben yedirmiştim sana. Hz Adem de cevap verdi biliyordum zaten Allahım. Peki o zaman Allah hem elmayı yememesini emrediyor, hemde kendisi buna izin verdikten sonra tövbe etmesini bekliyor! Hz Adem ise bunu bilmesine veya hissetmesine karşın neden isyan etmiyorda tövbe diliyor? Burada çelişki var gibi fakat olayların çelişkili görünmesi sadece bizim aklımızın çok az olmasından dolayıdır. Zaten böyle olmasaydı dünya hep sorunlarla boğuşmazdı. Eskiden osmanlı zamanında padişahlar kendilerine hizmetçi seçerken, adaylı çağırarak su getirmelerini emrederlermiş, suyu alırken hizmetçinin gözünün içerisine bakarak dökerlermiş ve neden dikkat etmedin diye sorarlarmış. Hizmetçi eğer, hem siz döktünüz hemde bana iftira atıyorsun derse bu hizmetçi padişaha yakışır bir hizmette bulunamayacağı için göreve alınmazmış. Fakat özür dileyerek suç kabullenirse bu aday padişaha layık bir hizmetçi eri olup göreve başlarmış. Allahta kullarını ayırıyor sanırsam sınayarak, şöyle düşünebiliriz. Allah insanlara önce veriyor veriyor, insanları sınıyor; insanlar şükrediyor bazısıda nankör olduğu için şükretmiyor. Şükredeni bir daha deniyor bu sefer verdiğini geri alıyor, bakalım şükür etmeye devammı yoksa Allahı verdiği kadarmı sevebiliyor. Bizde çoğu zaman buna benzer şekillerde birbirimizi sınarız, çünkü o kişiye olan sevgimizi hak ediyormu yoksa sadece bir oyundanmı ibaret. Eğer oyundan ibaret ise, sınamadığımız vakit bunu genelde uzun yoldan ve ağzımız yanarak anlıyoruz. Fakat sınadığımız zaman çabuk öğreniyoruz ve yolumuzu ona göre belirliyoruz. Kuranda geçer; biz insanoğlunu isteseydik günahsız olarak yaratırdık. İnsanlar tövbe üzerine yaşamaktadırlar. İnsanların sınanması için gerekli olan budur, bu bir oyun değildir yada karkaşada değildir, kaosta değildir, bu amaca ulaşmanın gayesidir. Hayatı çok iyi gözlemleyin ve bir çözüme ulaşmaya hedefleyin her zaman, fakat hiç bir zaman anladığınızı sanmayın çünkü o zaman yanılgıya düşersiniz. Bunun bir sonu yoktur daima tepeye doğru yükselirsiniz. İnsanlar birbirlerine eziyetmi ediyorlar? Belki öyle belki değil. Size öyle görünsede öyle olduğunu anlayamazsınız. Okuduğum bir kitapta şu yazıyordu; insanlar çile çektikçe bir lamba gibi yanıp sönerler, çekilen çile ve bela arttıkça bu ışık dahada seri biçimde kendisini gösterir. Çile hali sabırla yoğrulunca insanlar bir güneş gibi parlamaya başlarlar. Bu güneş ise insanı kendi içindeki savaştan ve çelişkilerden kurtararak yaratıcıya giden kestirme yolu açar. İnsanlar devamlı bir savaş içindeler görmüyormusunuz? Arkadaşımızla, ailemizle, devletlerle hiç bir şey yoksa kendimizi eleştirerek bu amaca hizmet ediyoruz. Her ne kadar dışarıdan bakan birisi bunu lanetlesede işin özünde hakikatı erdemliğe giden yol olarak görünür. İnsanlar aslında savaşıyorlar fakat kendi içlerindeki karmaşalığı yok etmek için uğraşıyorlar. Bu nedenle eğer bir insan kendi ile barışık ve mutlu değilse , kendi içindeki karmaşayı farketmediğinden dolayı düşmanı görünen bir yerde arayacağı için başka insanlarla bu savaşı sürdürürler. Bunu anlamanın yolları çoktur ve basittir. Bir örnekle açıklamaya çalışayım. Kimse kendi kusurunu görmez, kimse ben şöyleyim ben böyleyim, bugün şua hataları yaptım diye kendisini yargılamaz. Fakat bunun yerine insanlar birbirlerine ayna olurlar, ve senin hatan şudur, senin hatanda budur diye birbirimizin kusurlarını gün yüzüne çıkartarak elimine etmeye yok etmeye uğraşırız. |
zamanında bir kaç kez bu konuyla ilgili araştırma yapmıştım. Müftüye sormuştum kaderin gerçek mahiyeti nedir diye?O da demişti ki: Kader ALLAH ın bizim ne yapcağımız bildiği için bunu bizim alnımıza yazmasıdır. demişti.Kader elimizde mi midir sorusuna herkes değişik cevap veriyor? ama gerçek olan şudur. Kader önceden yazıldığı için değişmez vs diyorlar.Onun için kaderin güzel olması için sürekli ALLAH'a dua edip kötü kaderimizin değişmesi konusunda dua etmektir.Kısacası iNSAN KADERİNE MAHKUMDUR.BU KADERİN KÖTÜLÜĞÜNDEN ANCA DUA İLE KURTULUNUR. Konuyu açan arkadaşa ise çıkacağın kızlar yaşacayacağın olaylar yapacağın işler ALLAH tarafından önceden bilindiği için alnına yazılmıştır.Levhi mahus kitabına yazılmış önceden.ALLAH'ın yüceliği zaten olayları önceden bilmesidir. KISACASI KÜLLİ İRADEDEN ÖNCE YANİ SEÇİM YAPMAKTAN ÖNCE DUA ETMEK EN İYİSİDİR. |
saçma.neden mi?Biz asfaltlı yoluda seçsek çukurlu yoluda seçsek seçtiğimiz yol kaderimizde yazacaktır.Yani kendin belirlemiyorsun öyle yaptığını sanıyorsun.Sen önce çukurlu yoldan gitsen yok kaderimi ben çizerim diyip asfaltlı yola dönsen o da kaderinde yazacaktır.Yani sen sadece kaderini değiştirdiğini sanacaksın... çaktın ? ![]() |
İnsanlar nereden hangi aileden hangi zamanda geleceklerini belirleyerek gelirler. Kimse bana sormadı! Öyle değil işte seni kimse zorla yollamadı dersem daha mantıklı olur. Sen okula yazıldın, sonra derslere girdin ve sınavlara tabi tutuldun, hocana hiç isyan ettinmi? Ben buraya kendi isteğimle gelmedim ve bu sınav benim için değersizdir diyerek okulu terk ettinmi? Sınıfta kaldığında seni cezalandırıyorlarmı yoksa tekrar aynı dersleri vererek kendine bir şans daha vermenimi sağlıyorlar? Okulu başarısızlıkla bitiren bir öğrenci, alın teri dökmediği için kendinimi eleştirir yoksa bana iş vermiyorlar diye işverenlerimi? Unutmayın hayatta ne varsa gerçeğin yansımasıdır. Hiç bir şey oyun diye yaratılmadı , hiç bir şey şuan vakit geçirmek için gönül eğlemek için değil. Ne ekersek onu biçeriz. Kaderimizin olmadığını söylemek hata olacaktır çünkü çevrenize dikkatlice bakın kim istediği hayatı yaşayabiliyor? Olaylara ve sorunlara adeta bir mıknatıs tarafından bir anda çekilmemiz ve hayatımızın bir anda tepe takla olmamasını kim durdurabilir? O zaman anlayabileceğimiz şekilde olayın özü şudur, olayların içine kendimizi ne kadar sokarak derinlere girip kayboluyoruz, yada olaylardan kendimizi ne kadar soyutlayabilip olduğumuz gerçek özümüzden ödün vermeden dimdik ayakta durabiliyoruz. Hayatı bir engelli koşuya benzetebiliriz. Önemli olan engellere takılmamız değil, engellerin bizi amacımızdan uzaklaştırmamasıdır. Ama o engeller bizlerin bir sınavı olup engelsiz bir yarışı kazanmanın bir getirisi ve değeri olmayacaktır. Ne kadar çok engele takılırsak o kadar tecrübemiz artacak ve engeller bizleri yolumuzdan alıkoyamayacak kadar bizim için basitleşecektir. Bir heykele hayat verebilseydik, onu traş eden kimseye devamlı küfür edecektir fakat iş bittiğinde ise almış olduğu biçim ve güzellik ile ona sonsuz minnet duyacaktır. Evet bir seçim yapıyoruz aslında, bu seçimlerin sonucu bizleri cennete veya cehenneme götürmüyor, biz cenneti veya cehennemi seçiyoruz ve seçtiğimiz hedefe varmak üzere kaderimizi yaşıyoruz yada yaşamamız gerekeni yaşıyoruz. Yani bunları anlamak kolay değil ancak yaşayarak ve iyi seyrederek anlanacak türden bir konu. Bak bir kimse suç işler ve hapse atılır, hapse ise o suçu bir daha işlemesin diye atılır. Bir kimse eğer kendi içinde cehennemi yaşıyorsa o halden kurtulmak üzere kaderi doğrultusunda hareket ederek gerçekler ona gösterilmeye çalışılır. Yani bir insan kendisini cehenneme layık görmüşse onun kurtulması için yaşanması sağlanır fakat onu bu durumdan ancak kendisi kurtaracağı için yaşadıklarının fazla bir ehemmiyeti yoktur, yani onun önüne ne sunsanız o kişi kendi özünde cehennemdedir. Cenneti içinde barındıran ve kendisi ile mutlu olan birisi içinde olayların bir etkisi fazla yoktur çünkü o artık cennetedir ve cehennem onun seçmiş olduğu bir yol değildir. Olayı anlamak için olaylara takılmamak gerek. Aslında cennete veya cehenneme girmemiz , yaşadığımız olaylar neticesinde değil kendi seçimimiz olduğundan dolayıdır. Kendi seçimimize görede baştan kendi kaderimizi yazmış oluruz aslında, bundan dolayıda Allah beni kötü yaratmış ve kaderimde bu var demenin bir anlamı olmayacaktır. Allah şeytana Ademe secde etmesini emretti, şeytan ise Allahı görmesine rağmen ona karşı çıktı. Yani şeytan olaylar neticesinde kötü olmadı ve bu yüzden cehenneme atılmıyor. Şeytan Allaha karşı geldi, ben benim sende sensin dedi ve kendi kaderini çizmiş oldu. Şunu hepimiz iyi biliyoruz, Allah şöyle söylüyor, benim iznim olmadıkça hiç bir iş olmaz. Peki o zaman herkez kendi iradesi ile iş yapıyorsa Allahın izni nerede kalıyor? Bu demek oluyorki insanların iradeleri çok zayıftır, zayıf olan bu iradeyide ancak bir iş için kullanabiliriz o da Allahın iradesine sığınarak tövbe etmektir. |
İraden dışındaki herşey kaderdir diye biliyorum ben.Göz rengi,Saç şekli vs vs. kader ama tercihler senin elinde. |
Kader diye bişey yoktur herkes kendi geleceğini belirler diyen arkadaşlar zaten o yaptığımız seçimler ve aldığımız kararlar bizim kaderimizdir. Ayrıca müslüman olupta kadere inanmadığını söyleyen arkadaşlar kadere inanmak imanın şartlarından biridir.Yani bir kişi hem ben müslümanım deyip hemde kadere inanmıyorsa Allah korusun imanı sakata girer. |
kavram kargaşasını netleştirmemiz gerek 1- bir kere öldükten sonrasını yani öteki tarafı bir zaman kavramı içinde düşünmemek gerekir. orada öncesi sonrası yoktur. bir hiçtir hiçliktir. 2- evrenimiz fizik kimya gibi kural ve kanunlarla kurulmuştur. bizlere de bu kural ve işleyişi anlayabilme yetisi verilmiştir. bu kapasitesinin sınırları vardır, fani dünya çizgileridir bunlar. 3- bize verilen zeka ile "nerden geldim, ölünce ne olacak, herşey bu evren nereden geldi, başladı" gibi sorularla bizden daha büyük, kudretli ve herşeyin cevap kaynağı olan bir şeyi hissederiz. ancak kavrayamayız, anlayamayız. 4- bu yüzden "inanç" kavramı çıkar, inanırız. zaten anlayıp kavrasak inanmamıza gerek kalmaz, o bir bilgi olur, bilmiş oluruz. bu noktada bizdeki eksik ve sınırları olan bu kavrama yetisinin amacı da budur. sorgulayıp bulmak, iradene ve zekana göre de inanıp inanmamak. 5- öteki taraftaki işleyişi ve detayları bilmediğimizden, zekamız ile yaptığımız çıkarımların, bu evrandeki kurallar ve anlama yetimiz dahilindeki ifadesi, soruna karşılık olarak şöyledir kanımca: örnek: bir dağ ve yamacında virajla bir yol düşün. yoldan geçen bir araç, aracın içinde bir şöför. virajı ve dağı karşıdan gören bir cephede de yaratıcıyı, kaynağı düşün. senin hangi hızla geldiğini görür. hızlı gidersen virajı alamayıp uçuruma gideceğini, yavaş gidersen güvenli şekilde virajı geçeceğini görür. fakat hızlı veya yavaş gitmek senin iradene kalmıştır, direksiyon sendedir. kısaca: bu evrende sana verilen zeka ile öteki tarafı anlamaya ve kavramaya çalışma. oranın kural ve kavramları farklı boyutlarda. orada zaman var mı yok mu!!! sana verilen zekanın amacı sorgulamak, bulmak. bulduğunu kendi iraden ile anlamlandırarak inanmak. sana verilen zeka ile sorduğun sorulara, yine kendi zekan ile ancak tatmin olabilecek cevaplar verebilirsin. inanç bütünlüğü budur. tam ve net cevapları veremezsin. çünkü tam cevaplar için bilmen gerekir. bildiğin şey ise inanç değil bilgidir. inanmaz gerekmez çünkü öyledir zaten. örnek olarak, şu an önümde bir laptop olduğuna inanmıyorum. tam tersine olduğunu biliyorum, gerçek. anektod: inanç, kesinliği olmayan bir şey için çıkarımlarla kanaatte bulunmaktır. erdemakbıyık |
Belirli bir ailede doğman, sağlıklı veya sağlıksız doğman bunların hepsi bir kader. Bir de hayat sürecindeki kader vardır ki o da şöyledir; rastlantılar ve tesadüf dediğimiz olaylar... Tesadüf dediğimiz şey aslında bir kaderdir; tesadüf eseri x kişiyle tanışman ve bunun sayesinde zengin olman mesela. Allah'ın müdahalesi oldu ve x kişiyi karşına çıkarttı ki zengin oldun. Ama sen o x kişiyle kendin tanışmak isteyip tanışır ve zengin olursan, o zaman bu seçim olur kader olmaz. |
Sağolasınız beyler |
Sen 2'ye ayrılır demişsin, ben demedim.
Ben 2'ye ayırmıyorum, herşeye sen karar verirsin, bi başkası saksıyı atmaya karar verir, ama bunların hepsini Allah bilmiyle bilir.
Bu mesaja 1 cevap geldi. Cevapları Gizle