nutuk gerçektir. M.Kemal bu günleri görebilmiş bugün Asker NATO'nun ABD nin Elinde Polis , Gericilerin Elinde ve Yapılan Herşeye Atatürküçülük Kulpu takılıyor Atatürk Ülkesinin Emperyalistlerin kontrolü altında olmasını istemezdi çünkü onlarla savaştı onlarda normal savaşla yenemeceğini anladıalr İçten fethetmeye çalışıyor ülkeyi |
bende Bursalıyım ve bu konuyu bircok kaynaktan arastırdım sehir kütüphanesi dahil. Bu nutuk gercektir ancak bazı siyasi görüs mensupları bu nutuğun arkasına sığınarak eylemlerini yapıyorlar. |
Böyle DEHA bir liderden gelebilecek, dahice öngörüler barındıran bir NUTUK.. Bunun gerçekliğini tartışmaya açmaya çalışan grupla anayasanın ilk 4 maddesini tartışmaya açmak isteyen grup aynı zihniyetin ürünleridir! Çünkü ikiside işlerine gelmez. ![]() |
Olsa ne olur olmasa ne olur. De ki safsata. O zaman buyrun gençlik nutkunu inceleyin, Bursa nutku ile aynı mesajlar. ATATÜRK'ÜN GENÇLİĞE HİTABESİ Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni, bu hazineden, mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî, bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr u zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır! |
Atam Türk gencinin nasıl olması gerektiğini çok iyi tarif etmiş. Ancak Türk genci bugün ne kendi haklarını arıyor nede laik cumhuriyeti korumak için kendini hukukun önüne atıyor. Bence malesef Atam izindeyiz sözü laflarda kalıyor. Gencliin bir kısmı hacı hocaların peşinde birkısmı sağ sol kavgalarında. |
Zamanında bu Nutku Lenin Bulgaristanda yaptı diyolardı,yasaklıyolardı. Halbuki Lenin ömründe Bulgaristana gitmemişti bile.. |
Nutkun içeriğiyle inanın bir sorunum yok. Ancak konu, yıllardır çok saygın tarihçiler tarafından tartışılmasına karşın, henüz ortak bir paydada kesin olarak buluşulabilinmiş değildir. Ben, açıkcası Bursa Nutku'na ne gerçek diyebilirim ne de safsata... Lakin izninizle nutkun en azından günümüze kadar olan öyküsündeki gariplikleri, kafa kurcalayan karanlık noktaları yazalım. ---------------------- 1) Bursa'da Türkçe ezan okunmasına karşı, bir ayaklanma çıkmamıştır. Halk, İstanbul'da ezanların bazı camilerde Arapça okunmasına rağmen, neden Bursa'da Türkçe okunuyor sorusuna cevap bulabilmek için valiliğe gitmiştir. Cuma namazı sonrası oluşan kalabalık telaş yaratmış, M.Kemal'e 'ayaklanma' olarak aktarılmıştır bu durum. 2) M.Kemal Atatürk'ün özellikle savaş sonrasında söylediği, istisnasız her sözünün ve yazışmalarının toplandığı resmi eserlerin hiç birinde bu nutuk yoktur. Misal "Söylev ve Demeçler"de yahut "Nöbet Defteri"nde yoktur. 3) Bursa Nutku, 6 Şubat 1933'den tam 14 yıl sonra Rıza Ruşen Yücer'in "Atatürk'e ait bir kaç fıkra ve hatıra" isimli kitabında, ilk kez kamuoyuyla paylaşılmıştır. Peki böylesi önemli bir konuşma neden 1947'ye kadar hiç bir yerde yazılmamış, halka aktarılmamıştır? Ayrıca Rıza Yücer, kitabında herhangi bir kaynak da belirtmemiştir nutukla ilgili. 4) Bursa nutku, 13-16 (sayı net değil) kişilik bir içki sofrasında söylenildi denir. Peki farz edelim ki Rıza Ruşen Yücer, bu şanslı 16 kişi arasına girebildi ve sohbet sırasında not tuttu. M.Kemal Atatürk'ün bu gibi durumlarda, yazar çizer takımından gece sonunda tuttukları notları istettiği, kontrol edip onayladıktan sonra ertesi gün iade ettiği bilinmekte. Rıza Ruşen Yücer, neden böyle bir uygulamaya tabii tutulmadı? 5) Farz edelim ki Rıza Yücer'in notları da, kontrol edildi ve ertesi gün ona iade edildiler. Bunca süre beklemesi, tuhaf değil mi? Ayrıca M.Kemal'in tüm söylevleri, sözleri Anadolu Ajansı tarafından ertesi gün süratle kamuoyuyla paylaşılırdı. Neden AA, Bursa Nutku'nu senelerce kabul etmedi? 6) M.Kemal, içki sofralarında söylenenlerin orada kalmasını, birçok defalar emretmiştir. Halka duyurulmasını istediklerini ise az önce anlattığım gibi kontrol eder, onayladıktan sonra gerek Anadolu Ajansı aracılığıyla, gerek bazı katılımcıların kendi kalemlerinden aktarılmasına izin verirdi. Peki ama bu nutuk, nasıl oldu da tüm bu 'gelenekselleşen uygulamaların' aksi bir şekilde, tam 14 yıl sonra aktarıldı? 7) Ayrıca nutuk, Rıza Yücer kitabında yayınlandıktan sonra değil, Celal Bayar'ın İzmir'de yapılan 2. Demokrat Parti Büyük Kurultayı (1949) sırasında okuduktan sonra popüler olmuş, kitlelere ulaşmıştır. İlginçtir, CHP'yi sıkıştırmak için Demokrat Partililer tarafından kullanılan bu enstrüman, 9 yıl sonra Ulus Gazetesi'nde (1958) bu kez CHP'liler tarafından, Demokrat Parti iktidarına yüklenmek için basılmıştır. 8) Bu olaydan 2.5 ay kadar sonra Mayıs 1933'de, Bulgaristan'ın 'Razgrad' şehrinde bir Türk mezarlığına yapılan çirkin saldırı sonrasında, M.Kemal Atatürk anayasa, devlet düzenine, polise, orduya itaat etmenin önemini vurgulayan bir konuşma yapmıştır. Gerek şehirdeki gerek ülkedeki Türk gençliğini kanunlara uymaya ve sükûnete davet etmiştir. Mahmut Goloğlu'nun bu konuda güzel çalışmaları vardır. 9) Son olarak senelerce M.Kemal devrimlerini kalemiyle tüm gücüyle savumuş, Demokrat Parti iktidarına karşı büyük mücadele etmiş, Cumhuriyet Halk Fırkası için çok hizmetleri geçmiş yazar Falih Rıfkı Atay’ın 10 Nisan 1967 tarihli savcılık ifadesinden bir kesit sunmak isterim. Falih Rıfkı Atay: “Bursa Nutku diye Atatürk’ün söylediği bir nutuk yoktur… Bursa gazetecisinin yazdıkları kulak rivayetleridir. Atatürk son derece nizamcı ve devlet otoritecisi idi. Memlekette anarşi havası yaratmak kasdı vardır. Atatürk bu kasda alet edilmek istenmiştir.” ---------------------- Tüm bunlardan sonra, ben yine de nutuk safsatadır diyemem. Tüm bu görüşlerin ve tarihsel tutarsızlıkların aksi yönünde de görüşler vardır. Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, "Kemalizm, Laiklik ve Demokrasi" adlı kitabında şu yorumu yorumu yapar: "Tarihte bu sözleri söyleyebilen bir başka devrimci çıkmış mıdır? Başında bulunduğu devletin bile 'zaaf' içinde olabileceğini düşünen, geleceğin siyasal iktidarlardan kuşkulanabilen, ama gençliğe böylesine 'sınırsız' bir güven besleyen, böylesine 'çek' veren, gençliği böylesine 'son çare' olarak gören bir devrimci yoktur! Ve Atatürk, hem gelecek iktidarlar hem de gençlik konusunda yanılmamıştır." Aynı şekilde 1960’lı yıllarda Türk Devrim Tarihi Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Afet İnan , nutkun gerçek olduğunu söylemiştir. Vaziyet böyle... Sonuçta ortada bir mahkeme kararı var nutkun gerçek olduğuna dair. Ne diyelim, boynumuz kıldan ince mahkemenin takdirine karşın. |
Tamamen gerçek ama bazıları kabullenmek istemiyorlar olay bu. Ata'yı kendi kafalarında şekillendiriyorlar, ama ne yazık ki Atatürk o kadar küçük biri değildi. Devrimciliği bile artık vatan hainliği diye adlandıranlar fırladı. Ki Atatürk bugüne kadar görülmüş en büyük devrimcidir. Edit: İmla. |
keşke en azından öyle olsaydı. en azından dolu bir gençlik olurdu. Bence saman gibi boş bir gençliğe sahibiz. sağcılar da,solcular da dinciler de sahte. fikirsiz, ezberci gençlik işte. istisnalara neci olurlarsa olsunlar saygılar. |
'Bursa Nutku' not found.![]() Bugüne kadar Atamızın gizlenen bir çok yönünü ortaya çıkarmış, Zübeyde hanımın arşivlerde olup hiç incelenmeyen yönlerini araştırmış araştırmacı Mustafa Aramağan'ın güncel bir yazsına bakın. Armağan bey böyle iddia ediyor. Biraz uzun gibi, kusura bakmayın: http://www.mustafaarmagan.com.tr/yaziGoster.php?yaziNO=1020 -------------------------- Bir gizli irtica hayaleti olarak ‘Ata’nın Bursa Nutku’ 1966 yılı gazetelerinde bir hayalet gezinir: "Bornova Savcısı Asliye Ceza Mahkemesi'nde Nutuk'u okuyanların halkı, kanunlara karşı gelmeye teşvik ettiği iddiası ile dava açtı. Bu sırada Yargıtay Başkanı'nın 'Adalet Yılı' açış konuşmasında, 'Nurculuk' dolayısıyla Atatürk'ün Bursa Nutku'nu tekrar etmesi üzerine şiddetlenen tartışma halen devam etmektedir. Bu nutkun anarşiyi teşvik ettiği..." Atatürk'ün bir nutkunu okuyanlar aleyhine dava açılıyor, halkı kanunlara karşı gelmeye teşvik ettiği ileri sürülüyor. Yargıtay Başkanı ise irticanın o zamanki adresi olan Nurculuğa çatabilmek için nutku silah olarak kullandığı yetmezmiş gibi "herkesi göreve çağırıyor." Ne iş? Hayırdır inşaallah! Bir yurt gezisine çıkmış olan Atatürk'e İzmir'deyken acil bir telgraf ulaştırılır. Kâğıt, Bursa'da ezanın Arapça okunmasını isteyen bir grubun valiliği 'bastığı'nı haber vermektedir. Gezisini iptal eden Atatürk, Bursa'ya ulaşıp yetkililerden bilgi alınca anlar ki, heyecana gerek yoktur. Nitekim Anadolu Ajansı'na kamuoyunu yatıştırıcı bir demeç verir. Ulu Cami'deki cemaat, cuma namazından çıkışta topluca Evkaf Müdürlüğü'ne gidip, 'Niye İstanbul'da ezan Arapça okunuyor da Bursa'da okunmuyor?' diye sormuş, cevap alamayınca aynı niyetle vilayete yürümüştür. Halkın talebini mülki amirine bildirmesi ve izahat istemesinde ne tuhaflık olabilir? Ne var ki, heyecana kapılan vilayet görevlileri olayı garnizon komutanına, polise vs. bildirirler. Cemaatin 'elebaşıları' yakalanır. Buraya kadar her şey normal. Ancak 6 Şubat 1933 gecesi Atatürk'ün, şimdi müze yapılan Çelik Palas yakınındaki ahşap köşkte akşam yemeğini müteakip bir konuşma yaptığı iddia edilir. İşte meşhur Bursa Nutku bu konuşmada geçmiştir bir rivayete göre. Şüpheler de bu noktada toplanıyor zaten. Hadisenin cereyan ettiği günlerde basında tek kelimeyle olsun söz edilmeyen -ki o zamanlar Atatürk'ün her sözü anında zaptedilirdi- bu nutku, yaklaşık 15 kişi olduğunu bildiğimiz toplantıya katılan zevat da yalanlar (mesela Kılıç Ali ile Yusuf Hikmet Bayur). Katılanların yalanladıkları, nöbetçi defterinde kaydı bulunmayan, gazetelerde esamisi okunmayan, Anadolu Ajansı'ndaki beyanatta zikri geçmeyen bu nutkun Atatürk'e ait olması mümkün değildir. Hatta bazılarına göre, Stalin'in Komünist Gençliğe Hitabı'ndan alınıp Atatürk'e yamanmıştır. Sonradan Bursa Nutku adıyla meşhur olacak bu metin ilk kez 1947'de Rıza Rüşen Yücer'in Atatürk'e Ait Birkaç Fıkra ve Hatıra adlı kitabında görülürse de, Celal Bayar tarafından 1949'da İzmir'de yapılan II. DP Büyük Kongresi'nde okutulmasına kadar yine kimsenin ilgisini çekmez. Bayar'ın menfaatlerine bir eldiven gibi uymaktadır Nutuk'ta 'Madem gerici CHP'yi adalet durdurmuyor, o halde gençlik yönetime el koymalıdır' mesajı bağırmaktadır. Ne var ki, nutku alkışlayan DP'liler, hasımlarının eline ne denli tehlikeli bir silah uzattıklarının farkında değillerdir. 9 yıl sonra bu defa CHP yanlısı Ulus gazetesine basılmış olarak görürüz onu. Bu defa amaç, DP'yi tehdittir. 'Gençlik, iktidara rağmen kanun-nizam dinlemeden rejimi korumak adına idareye el koyacaktır' mesajı çınlar. Tartışma alevlenince Cumhuriyet Savcısı Ulus gazetesi hakkında soruşturma açar. DP'nin bu nutku daha önce okuttuğunun ortaya çıkması üzerine ise Menderes'in baskısıyla savcılık takipsizlik kararı verir ve hadise kapanmış görünür. Ancak bir kere kılıfından çıkan silah belden bele dolaşmaya kararlıdır. 1966'ya geldiğimizde nutkun doğrultulduğu irtica hedefinde yeni bir isim belirmiştir. Yargıtay Başkanı'nın Adalet Yılı açış konuşmasında Bursa Nutku'nu okuması üzerine hararetlenen tartışmalar karşısında Demirel, onun Atatürk'e aidiyetinin 'şüpheli' olduğunu söylemek zorunda kalır. "Karışıklıklara yol gösteren, devlet anlayışının, kanun hâkimiyetinin, asayiş ve inzibat fikrinin yıkılmasını tavsiye" eden bu metnin Atatürk'e aidiyeti ispatlanmalıdır. Bir bilirkişi heyeti kurularak konunun Senato'da araştırılması gündeme gelir. Türk Tarih Kurumu'ndan rapor istenir, Milli Eğitim Bakanı açıklama yapar. Ve aslı astarı olmayan bu nutuk etrafında koparılan irtica fırtınası günün birinde kendiliğinden diner. Ta ki müsait bir hava boşluğu bulup yeniden uğuldayana kadar. Nitekim onu, yaşadığımız günlerde de hararetli bir tartışmayı başlatmış bulacağız. Özetle Bursa Nutku, ne zaman irtica tartışmaları patlak verse çekmeceden çıkarılıp gündeme sürülen hikmetinden sual olunmaz bir belge olmuş, darbe, devrim, rejim muhafızlığı gibi açık (ve tehlikeli) göndermeleri, onun gerçekten Atatürk'e ait olup olmadığından daha önemli görülmüştür. Tabii 64 yıllık ömrüyle bir tür "irtica fezlekesi" olarak tarihe geçmeyi hak ettiğini de eklemek şarttır. İşte sözde Bursa Nutku! Türk genci, inkılâpların ve rejimin sahibi ve bekçisidir. Bunların lüzumuna, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır; rejimi ve inkılâpları benimsemiştir. Bunları zayıf düşürecek en küçük veya en büyük bir kıpırtı ve bir hareket duydu mu, 'Bu memleketin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır' demeyecektir. Hemen müdahale edecektir. Polis gelecektir; asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, 'Polis henüz inkılâp ve cumhuriyetinin polisi değildir' diye düşünecek, fakat asla yalvarmayacaktır. Mahkeme onu mahkûm edecektir. Yine düşünecek, 'Demek adliyeyi de ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım'. Onu hapse atacaklar. Kanun yolundan itirazlarını yapmakla beraber bana, İsmet Paşa'ya, Meclis'e telgraflar yağdırıp haksız ve suçsuz olduğu için tahliyesine çalışılmasını, kayırılmasını istemeyecek. Diyecek ki: 'Ben inanç ve kanaatimin icabını yaptım. Müdahale ve hareketimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı meydana getiren sebepleri ve amilleri düzeltmek de benim vazifemdir.' İşte benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği. Kaynak: Raşit Ülker, Tanıklar ve Belgelerle Ata'nın Bursa Nutku, İstanbul 1967, Okat Yayınevi, s. 6-7. ------------------------------ (holojen patates : Arkadaşım o alıntı yaptığınız 'Bursa Nutku' nun sözde orjinal hali bile değil. Az yukarıda 'olduğu iddia edilen' Bursa Nutku var. Günümüz Türkçesine çevrilerek sadeleştirilmiş ve hitabetteki kuvvetini kaybetmiş hali.) |
Soruyu doğru sormuşsunuz. Bursa Nutku gerçek mi? Normalde arşivlerde böyle bir kayıt yok. Sadece bazı çevreler 'Bursa Nutku gizli arşivlerde vardı' diye iddia ediyor. Yoktan bir şey var edilmeye çalışılıyor. Varsa gerçekten o günlere iat arşiv belgelerini ortaya koyun, gerekli incelemeler yapılsın ve o tarihten kalma belgeler mi değil mi teknik raporu verilsin değil mi? Hatta geçmişte Türk Tarih Kurumuna kadar gidip bununla ilgili bir araştırma yaptırıp mahkeme kararı bile aldırmışlar. Ama hangi gizli arşive dayanarak, hangi şekillerde, TTK'daki hangi insanlar bunu yanlı-yansız yaptı o bile muammadır. ![]() |
http://www.google.com.tr/search?q=Mustafa+Arama%C4%9Fan&ie=utf-8&oe=utf-8&aq=t&rls=org.mozilla:tr:official&client=firefox-a şimdi gelip bu adamıın bu OSMANLICI adamın "araştırma"sını (???) baz alıp BURSA NUTKU yoktur mu diyeceğiz ?? Hadi YOKTUR diyelim.. Gençliğe Hitabe'nin mesajı da yeterince AÇIK değil mi ? "İGENÇLİĞE HİTABE Ey Türk gençliği ! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet'i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur! " |
![]() Yine aynı hatalara düşüyoruz galiba: Büyük düşünüp fikirleri tartışmak yerine, küçük düşünüp bireyleri tartışıyorsunuz. 'Osmanlıcı' yaftası da iyi yakışmış tebrikler. Zaman reklamının hedef kitlesini girdiniz bile: YAFTALAMADAN DÜŞÜNÜN! Atamız orada nelerden bahsediyor dikkat edin. İktidardaki bazı keyfine düşkün, dini istismar eden, ya da kendini satma ihtimali olan insanları kast ediyordur diye düşünüyorum. Peki siz o sözlerden OSMANLICILARI nasıl çıkardınız? Bu ihtimal Darwin'in evreim teorisinin tutma ihtimali kadar düşüktür. Neyse konudan çıkmayalım. Ben Osmanlı torunuyum. Siz de öyle, köhneleşmiş ve yıkılmaya yüz tutmuş Osmanlı Devletini silah arkadaşlarıyla kurtarıp baştan aşağı değiştirip aynı milletle yoluna devam eden Atamız da öyle. Osmanlıyı reddeden tarihini reddeder. Nedir sizlerdeki bu Osmanlı düşmanlığı anlamam. Sizden iki kuşak sonra gelecek torunlarınız sizleri kabul etmeseler ve ardınızdan çeşitli ithamlarla suçlayıp 'o benim dedem değildi' deseler ne düşünürsünüz? Ne kadar komik değil mi? ![]() |
Zaman'ın yaptığı kendi hastalığını karşı tarafa yamamaktır. Bu ülkede yaftalama uzmanı cenah bellidir. Mason, Seçkin elit, Beyaz Türkler, Kemalist, Ulusalcı, Ergenekoncu, Komünist yaftalamalarının uzmanı ve patent sahibi zaman ve avanesidir. Ama şimdi reklam yaparak bu hastalıklarını karşı tarafa yamamaya çalışıyorlar. Ülke gerçekten çok garipleşti. Akıl alır gibi değil. |
Evet aynen öyle. Bence şunu yapmaya çalışıyorlar: Yıllarca kendilerini 'dinci, yobaz, Atatürk düşmanı, ordu karşıtı, nurcu, ümmetçi....' gibi ifadelerle yaftalayan bazı cenahları aynen geri bildirim yaparak yaftalıyorlar. Yıllarca tüm bu zararlı olduğu düşünülen cenahlar onları yani tek bir topluluğu yaftaladı, bugün de onlar tüm bu zararlı yapılanmalara gerçek etiketler atmışlar çok mu? Zamanla bu zararlı cenahların hepsi de ortaya çıkacak ben bundan ümitliyim. Hatta günümüzde bir bir ortaya çıkarılıyorlar. Ordumuz bile bunu fark etti, kendi içine sızanları temizliyor, temizledi. Her bir zararlı cenahtan size onlarca isim sayarım, delillerle ispat eden site linkleri de veririm. Ama bu konuyu başka yerlere kaydırır uygun olmaz yapamam. Bana da vakti zamanında 'kurtçu, bozkurt, köpekçi...' gibi yaftalar atanlar oldu. Hepsine de güldüm geçtim. Bir de kızarak karşımdaki akılsızı ne diye tatmin edeyim ki öyle değil mi? Ben ne olduğumu biliyorsam sorun yoktur. Tartışırken saygı ve terbiyeyi iyi ayarlamak çok önemli. |
ya yazdığımı okumuyorsun ya da okuduğunu yanlış anlıyorsun. o kadar basit cümleler ile anlatmaya çalıştığım halde "bu adam bu yazdıklarımı nasıl böyle anlıyor" diye kahroluyorum.. Benim mesajlarımı lütfen 2 kere oku sonra cevap yaz.. |
Gerçekten Bursa nutku ile çeşitli kaynaklar farklı ifadeler vermektedirler. Elimde şu an Reşit Ülker in Belgeleriyle ve Tanıklarıyla Bursa Nutku kitabı var. Kitap her iki kesimin görüşlerini dile getirmiş sonunda da nutkun olduğuna belgeleriyle karar vermiş. Benim şahsi kanım "Gençliğe Hitabe" olduktan sonra Bursa nutkunun olup olmmaasının çok önemi yoktur. Olsa da olur olmasa da. Atatürk ün bu nutku yayınlatmadığı söyleniyor. Ne derece doğrudur bilinmez. Yalnız Falih Rıfkı Atay mahkemedeki karşı ifadesi doğru ise 12 aralık 1966 da Dünya gazetesine yazdığı makalede "Atatürk ün misyonu ile Bursa nutku arasında bir aykırılık bulunmamaktadır diye yazması da ilginçtir. Kitabın son paragrafı ; Ek: 14 "Türk Tarih Kurumu nun Bursa Nutku Kararı ( kelimesi kelimesine) "Türk Tarih Kurumu Yönetim Kurulunun 24 Ekim 1966 tarihli toplantısında Bornova asliye Hukuk hakimliğinin 1966/338 sayılı yazısı ve bu yazıya ekli Atatürk ün Bursa nutku ile ilgili sözleri üzerine gerekli incelemeler yapılmıştır.Bu inceleme sonunda Atatürk ün 1933 Şubat ında Bursa da yaptığı konuşmadan mealen alınmak süretiyle çeşitli tarihlerde basılmış olduğu kanaatine oybirliği ile karar verilmiştir. Yukarıda da yazdığım gibi, olaki böyle bir konuşma yoksa da ne gam. "Ey Türk Gençliği" ile başlayan nutuk var ya!... yoksa bu nutuk ta olmayabilir mi? Bu arada konu dışı olsada ilgi duyan üyelere,faili meçhullerin ve darbecilerin kaynağı olarak gösterilen ergenekon çetesi ile ilgili olarak, ulusalcı "kahraman" Abdullah Çatlının, Gladio yapılanması olan ergenekonla bağlantılarını ayrıca Kanat Operasyonu ve rüşvetlerini araştırmalarını öneririm. |
zaman zaman "farklı düşüncelerimiz" olsa da bu yazınızı imzalıyorum EngineerInDefenceInd |
Şubat 1933'ün ilk günlerinde Bursa Ulucami'de toplanan 100 kadar kişi camilerde Türkçe ezan okunmasına karşı bir ayaklanma girişiminde bulunurlar. Ayaklanma kısa sürede bastırılır. Atatürk olayın hemen ardından Bursa'ya gider. Çekirge yolu üzerinde bulunan bir köşkte akşam yemeği yenildiği sırada bir kişi Atatürk’e ayaklanmayla ilgili olarak şöyle diyecek olur: "Bursa gençliği olayı hemen bastıracaktı, fakat zabıtaya ve adliyeye olan güveninden ötürü...". Atatürk'ün hemen konuşmakta olan kişinin sözünü kestiği ve günümüzde "Bursa Nutku" diye anılan konuşmayı yapmıştır.
Bu konuşmayla ilgili olarak Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, "Kemalizm, Laiklik ve Demokrasi" adlı kitabında şu yorumu yorumu yapar: "Tarihte bu sözleri söyleyebilen bir başka devrimci çıkmış mıdır? Başında bulunduğu devletin bile 'zaaf' içinde olabileceğini düşünen, geleceğin siyasal iktidarlardan kuşkulanabilen, ama gençliğe böylesine 'sınırsız' bir güven besleyen, böylesine 'çek' veren, gençliği böylesine 'son çare' olarak gören bir devrimci yoktur! Ve Atatürk, hem gelecek iktidarlar hem de gençlik konusunda yanılmamıştır."
İşte tam metin:
''Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir.Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, “Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır” demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır. Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, “Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir” diye düşünecek; ama hiçbir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, “demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek” Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haklı ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, “ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir. İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!''
-----
Siz neler biliyorsunuz/düşünüyorsunuz bu konu hakkında?
DH forumlarında vakit geçirmekten keyif alıyor gibisin ancak giriş yapmadığını görüyoruz.
Üye Ol Şimdi DeğilÜye olduğunda özel mesaj gönderebilir, beğendiğin konuları favorilerine ekleyip takibe alabilir ve daha önce gezdiğin konulara hızlıca erişebilirsin.