1. sayfa
Görürsem, konu açarım. Mesela ben, Bahçeli için bir konu açmıştım:http://forum.donanimhaber.com/m_110845535/f_//tm.htm |
adam Prof işte ![]() muhalefete gerek yok esasıında AKP kendi kendini bitiriyorda hala inadına inadına OY verenler var işte. bunları konuya ekliyecem bekliyorum nasıl olsa her gün PROF. yenilerini ekliyor. Sayın Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu - Kimse dinlemiyor !!!! http://forum.donanimhaber.com/m_106040911/f_//tm.htm#106040911 < Resime gitmek için tıklayın > < Resime gitmek için tıklayın > |
Güncel mevzularla ilgileniyoruz. Kılıçdaroğlu'nun lâkâbı "Çarkçı Kemal"di mesela ve gaflarıyla ünüydü ama artık yapmıyor. Bahçeli ile ilgili de konu açmıştım. Belli ki görmediğin için böyle peşin hüküm verdin. İşte konu:http://forum.donanimhaber.com/m_110845535/f_//tm.htm |
Kılıçdaroğlu ile ilgili SSK analizi de isteriz o zaman senden ![]() Anlayamadığınız konu şu bu adamların 3'ünden 1'i iyi değil hepsi kötü bir sizin ideolojinizi destekliyor diye o partiye oy vermeniz gerekmiyor.Bakınız AKP ilk çıktığında benim ideolojimi destekliyordu şu an tam tersi hareketler yapıyor oy vermeyi bıraktım bu kadar basit. |
bak bunu unutmuşum ekliyelim kendi adamları hemde ![]() Başbakan'ı kim yanıltıyor? 14.10.2015 Çarşamba 2 Ekim'de çıktığı bir televizyon yayınında, Murat Sancak'ın aracını kurşunlayanların yakalandığını söylemişti. Dili sürçtü sanıp üstünde durmamıştım. Fakat Başbakan, aynı şeyi Kılıçdaroğlu'na da söyleyince iş ciddiye bindi. Bunun bir dil sürçmesinden kaynaklanmadığı kesinleşti. Demek ki birileri kendisine, 'yakaladık ettik, canına okuyoruz efendim' diyor. Ne aslı var ne astarı oysa, hikâye. Soruşturmada ya milim ilerleme sağlanamadı. Ya da soruşturmayı yürütenler bir demokraside yaşadığımızı unutup kendilerini Başbakan'a karşı dürüstlüğe mecbur, kamuoyuna karşı sorumlu hissetmiyor. Soruları sessizce geçiştirerek, karartma uygulayarak, dışarıya belli etmeden kendi aralarında hallediyorlar işi. * * * Dünkü Hürriyet'te haberi görmüşsünüzdür. Arkadaşlarımız emniyetin, savcılığın, valiliğin kapısını aşındırıyor. Başbakan'ın verdiği bilgiyi teyit edecek bir soruşturma kırıntısına ulaşabilmek için. Ama kapılar duvar olup yüzlerine kapanıyor. En fazla öğrenebildikleri şu; Star Medya Grup Başkanı Murat Sancak'a saldırının faili olarak yakalanmış kimse yok polisin elinde. Bu bilgiyi ne emniyet müdürlüğü doğruluyor ne ilgili savcılık. Kısacası, Başbakan Davutoğlu'na göz göre göre yanlış bilgi veriliyor. Peki Başbakan'ı, ikidir yanıltan kim? Ve bunu korkmadan, çekinmeden nasıl yapıyor? Gerçeği Başbakan'dan niye kaçırıyor, neyi saklıyor, daha ne kadar saklayabileceğini düşünüyor? Bir suç dosyasını yalan dolanla manipüle etmenin başa açabileceği dertleri geçmiş örneklerden de mi görmüyor? Arapsaçına döndü bu oyalamaca ama bakalım altından ne çıkacak. http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/akif-beki_501/katil-devletse-pkk-ne_30306504 |
"Siz" diye genelleme yaparak yazman yanlış. Ben de zamanında bunlara oy veripte pişman olan kitlenin içindeyim çünkü.
Konusu var ama görmedin sanırım:http://forum.donanimhaber.com/fb.asp?m=111009032 |
Kılıçdaroğluyla ne alakası var hocam anlayamadım o verdiğiniz linkin mesela ben şunun açıklamasını bekliyorum örneğin bir oksijen makinesi ilk alındığı sene 300.000 tlden alınıyor önümüzdeki sene daha fazla miktarda daha uygun fiyatdan alınması gerekirden nereden baksanız atıyorum 1.200.000 TL'ye alınıyor şunun mesela açıklamasını öğrenmek istiyorum. |
bülent arnıç gitti Davutoğlu geldi sağolsun tek başına AKP yi dağıtıyor derleme yapmışlar youtube link yok daha. Davutoğlu’nun akıllara durgunluk verecek açıklamaları http://tv.sozcu.com.tr/2015/haber/video/davutoglunun-akillara-durgunluk-verecek-aciklamalari |
Başbakan Davutoğlu'nun “Stratejik derinlik” adlı kitabının analizi İsmet Miralay yazdı: Davutoğlu'nun kitabını okuduk bakın ne bulduk Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun “Stratejik Derinlik” adlı kitabının arka kapağına bir bakalım: “Türkiye'yi çevreleyen yakın kara, yakın deniz ve yakın kıta havzaları, coğrafi olarak dünya anakıtasının merkezini, tarihî olarak da insanlık tarihinin ana damarının şekillendiği alanları kapsamaktadır. Soğuk savaş sonrası dönemin getirdiği dinamik uluslararası ve bölgesel konjonktürde en yakın havzasından başlayarak dışa açılması kaçınılmaz olan Türkiye'nin stratejik derinliğinin yakın kara, yakın deniz ve yakın kıta bağlantıları ile yeniden tanımlanması ve bu derinliğin jeopolitik, jeoekonomik ve jeokültürel boyutlarının dış politika parametreleri olarak kapsamlı bir şekilde yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir. Modernite Avrupa-Merkezli bir tarihî sürecin eseriydi; küreselleşme ise kaçınılmaz bir şekilde başta Asya olmak üzere bütün insanlık birikimini tarihin akış seyrinde tekrar devreye sokacak unsurlar taşımaktadır. Tarihî birikimi etkin bir açılıma temel sağlayacak toplumların öne çıkacağı bu süreçte Türkiye Tarihî derinliği ile stratejik derinliği arasında yeni ve anlamlı bir bütün oluşturma ve bu bütünü coğrafî derinlik içinde hayata geçirme sorumluluğu ile karşı karşıyadır. Stratejik açıdan mihver bir ülke olan Türkiye, bu sorumluluklarının gereğini yerine getirmesi durumunda, yeni dengelerin oluşacağı daha istikrarlı uluslararası konjoktürlere daha uygun şartlarda giren merkez bir ülke konumu kazanacaktır.” Cümle cümle bu metni analiz edelim: 1. cümle: Merkez olan Türkiye değil, Türkiye'yi çevreleyen yakın kara, yakın deniz ve yakın kıta havzaları imiş. Tarihin ana damarı da bu bölgelermiş. Ayrıca, bir cümlede ne kadar çok konuya değinildiğini farkettiniz mi? 2. cümle: Bu cümlede de çok şeyden bahsedilmiş ve ne demek istendiğinin anlaşılması için birkaç kez okunması gerekiyor. Ama yine bir şey anlaşılmıyor. Ancak soğuk savaş döneminde Türkiye'nin dışa kapalı olduğunu öğreniyoruz. Artık açılamak gerekiyormuş. Bu açılmaya da en yakın havzadan başlayacakmışız. 2. kısmı tamam. Mantıklı bir şeyler var. 3. cümle: Modernite ve küreselleşme 'ise' kelimesinin kullanımı ile zıt şeyler olarak gösteriliyor. Oysa ikisi 'ise' ile karşılaştırılamayacak farklı kavramlardır. Cümlenin geri kalan kısmında yine kopuyoruz. Tekrar tekrar okuyup ve uzun süre düşündüğümüzde anlıyoruz ki küreselleşme ile Asya eskiyi ön plana alacak. Modernite kelimesi ile ancak bu şekilde ilgi kurulabilir. Davutoğlu burada çok haklı: Küreselleşme Asya'yı tüketecek ve eski günlerine döndürecek. Ancak bunu iyi bir şey gibi sunuyor. Ya da küreselleşme sayesinde ki artık bunun ABD yemi olduğunu herkes biliyor, Asya dini rejimle yönetilecek. Yani ABD bizi bu amaç doğrultusunda destekliyor. “Ben bunu direkman söylemiyorum, simgelerle ifade ediyorum.” demek istediğini uzun bir felsefeden sonra anlıyorsunuz. 4. cümle: Tarihi derinlik ve stratejik derinlik arasında bir bütünlük oluşturulacakmış. Ama coğrafi derinlik içinde bu bütün hayata geçecekmiş. Ama 1. paragraftan öğrenmiştik ki stratejik derinlik coğrafi konumu da içeriyor. Burada kavramlar arasında bir kısır döngü var. Yine çok karışık bir cümle. 5. cümle: 4. adımdaki iş olursa merkez ülke olacakmışız. Ancak yine birbiriyle ilgili olmayan cümleciklerin biraraya getirildiği ve bu nedenle çok karmaşık bir cümle. 2001 yılında basılmış kitabın arka kapağını okuduğunuzda kendinizi bir kase sıpagetti içinde buluyorsunuz. Cümleler özne, nesne, tümleç ve yüklem sırası gramer olarak doğru olduğu için düzgün gibi duruyor. Ancak bir cümlede çok sayıda noktaya değiniliyor ve bu unsurlar arasında bir anlam bütünlüğü yok. KILIÇDAROĞLU'NUN PROJESİNDE İSE... Birkaç gündür Davutoğlu, Kılıçdaroğlu'nu kitabını okumamakla ve projesini çalmakla suçluyor: 1. Kılıçdaroğlu bu kitabı okumamakta haklıdır. Arka kapağından da anlaşılacağı üzere içeriği dağınık bir kitaptır. 2. Arka kapakta “merkez ülke” ifadesinin kullanılmış olması Kılıçdaroğlu'nu hırsız durumuna düşürmüştür. Davutoğlu'nun merkez ülkesi stratejik sorumluluklarını yerine getirirse merkez ülke olacaktır. Arka kapakta merkez ülke olma şartı dile getirilmeye çalışılmıştır (4. cümle). Bu şart kısır döngü içeren bir şarttır ve bir yere ulaşılması mümkün değildir. Kılıçdaroğlu'nun projesinde ise karşımızda stratejik konumumuzdan yararlanan net bir taşımacılık-depolama-araişlem projesidir. İkisinde sadece “merkez ülke” terimi ortaktır. Ancak bu terimin ilgili olduğu kavramlar farklıdır. Davutoğlu, küreselleşme ile işbirliğine giderek tarihi günlere geri dönecektir. Bunu yaparken bir şekilde stratejik derinlikten faydalanacaktır ve sonunda merkez ülke olarak ortaya çıkacaktır. Arka kapağın tahlili budur. Davutoğlu'nun niçin doktorayı bitirince hiçbir üniversite tarafından öğretim üyeliğine kabul edilmediğini ve Malezya'ya gitmek zorunda kaldığını çok iyi anlıyorum: Öğrenciler Davutoğlu'nun söylemleri ve hazırladığı metinlerde bir anlam bütünlüğü kuramazlar. Bunlardan birşeyler çıkarabilmek için saatlerce kafa yormaları, Davutoğlu'nun bilinçaltına erişebilecek derecede felsefe yeteneğine sahip olmaları gerekmektedir. Çıkarılanlarsa birtakım bulanık ve kısır döngü içeren bulgular yanısıra Davutoğlu'nun haykırmak isteyip de içinde tutmak zorunda kaldığı gizli gündemi olacaktır... İsmet Miralay Odatv.com http://odatv.com/n.php?n=davutoglunun-kitabini-okuduk-bakin-ne-bulduk-2505151200 < Resime gitmek için tıklayın > |
Hoca, konuşma; meydanlara çıkma Çok samimi söylüyorum… Öyle siyasi karşıtlıkla, hasmane tutumla değil; bir yurttaş, bir insan olarak söylüyorum… Konuşma Hoca, kendini de, dinleyenleri de yorma… İnandıramıyor, konuyu toparlayamıyor, zor durumda kalıyorsun… Nokta Dergisi AKP günlüklerini yayınladı gördün mü? O notlarda parti kurmaylarından İbrahim Dalmış diyor ki; “Başbakan az miting yapmalı. Günde iki miting antipati yapıyor (itici oluyor). Ayrıca, Başbakan’ın konuşmaları kimseye hitap etmiyor…” Vallahi adam haklı; sen konuşurken ben yoruluyorum… Bazen de gülüyor, eğleniyorum ama farklı düşünsek bile sonuçta ülkenin Başbakanısın. Konuşmuş olmak için konuştuğunu, kürsüde zaman öldürdüğünü belli ediyorsun. Zorla görevlendirilmiş de görevini yapıp kaçmak istiyormuş gibisin... Ne dediğin, hangi konuyu işlediğin anlaşılmıyor. Bir çerçevesi, derinliği, mesajı yoktur. İstersen konuşmalarını bir de kendin dinle; öyle otur sakin sakin... Ne kadar zorlandığını, kimseleri inandıramadığını, sözlerin yürekten gelmediğini, inanmadan konuştuğunu göreceksin… Diksiyonun berbat; kelimenin sonunu “rrrr” sesiyle bitirmen gülünç! Yanlış anlama Hoca; beceriksizsin, birikimsizsin vb. demiyorum… Şunu söylemek istiyorum; “deniz bitti”, kara göründü. ‘Uzun Adamın’ tükenmişliği, artık iflah olmayacağı bir yana; senin “derinlikli” teorilerin de çöktü… Söyleyecek sözün, inandıracak malzemen kalmadı… Sen mesela; Başımızı öyle bir belaya soktun ki, kitaplara sığmaz! Durup dururken sırf mezhep ilkelliği-kepazeliği yüzünden bütün Ortadoğu’ya düşman ettin bizi! İnsanlar öldü senin “stratejik derinliğin” çocukları öksüz bıraktı, ocaklar söndü, onar-yüzer denizlerde boğuldu! Ne “stratejiymiş”, ne “derinlikmiş” ama… *** Vicdan azabı çekiyor musun? Gecenin birinde “ben ne günah işledim; neden bu işe bulaştım” diyerek bir gece vakti sıçrayıp kalktığın, üzüldüğün ağladığın oluyor mu? Söyler misin; ne alıp veremediğin vardı Mısır, Irak, Suriye halklarıyla; neden kıydın ülkemin barış politikalarına? Sakın beş para etmeyen “Esad yurttaşlarını öldürdü” bahanesine sarılma yine; sakın!!! Amerikalılar yıllardır Iraklıları, Afganistanlıları öldürmüyor mu? Saraylarda ağırladığın ve hiçbir eleştiri getirmediğin Ömer El-Beşir Sudan’da 500 bin yurttaşını katletmedi mi? Neden bunca zulme sessiz kaldın da, iş Suriye’ye gelince zıpladın Hoca? Üzerine vazife miydi? Suriyeliyi, ülkesinin meşru yönetimine karşı kışkırttınız… Toparlayıp organize ettiniz, binlerce TIR silah gönderdiniz… Sonra da “Esad yurttaşlarını öldürüyor” diye bağırarak feveran ettiniz! Senin ülken güllük gülistanlıkmış, her gün onlarca insan katledilmiyormuş gibi, dışarıya ayar vermeye, Ortadoğu jandarmalığına, Sünni eksen ihdas etmeye kalktınız… Mezhep, imam, türban! Ve bu ilkel politikanın doğal sonucu: açlık, ölüm, gözyaşı! Araştırmalar nüfusumuzun %4’ünün IŞİD’de yakınlık duyduğunu gösteriyor. Bu hesaba göre üç milyon IŞİD zihniyetli yurttaşımız var. IŞİD potansiyeli olan, onlar gibi kelle kesmeye hazır-nazır zihniyette üç milyon vahşi… Anladın mı şimdi aldığın vebalin, günahın büyüklüğünü? Günahkârsın hoca; bana inanmıyorsan vicdanına sor! Suçlusun! *** Kürsüye çıkıp AKP’nin hangi başarısını işleyeceksin; neyi konuşacaksın? “Ben Şii hattını delip, Suudlarla halvet olacaktım ama İran ve Rusya benim stratejik derinliğimi deldi"mi diyeceksin? “Kürtlerle çatışmasızlık halini devam ettirecektim ama 400 vekil vermediğiniz için bozduk” mu diyeceksin? “IŞİD’li militanları tanıyorduk, yerlerini, inlerinin biliyorduk ama bizden oldukları için, cici çocuk oldukları için yapmazlar demiştik, dinleme-takip etme gereği duymamıştık, canlı bomba olup, ülkeyi kan gölüne çevireceklerini düşünmemiştik; o yüzden dokunmamıştık” mı diyeceksin? “Bunca silah mermi, para vermiştik, hastanelerimizde tedavi edip geri göndermiştik, otellerimizde misafir edip faturalarını devlete ödetmiştik mi” diyeceksin? “Ah bu paralelciler; ne istediklerse verdik, devleti paylaştık, ‘askeri vesayeti’ kırıp, kendi vesayetimizi kurduk ama onlar paylarına düşenle yetinmediler, hep daha fazlasını istediler” mi diyeceksin? Söyle; itiraf et! Bunlar yetmezmiş gibi bir de partinizin “patronu” var. Haram-rüşvet havuzunun, havuzda kalem oynatan Ak müritlerin sahibi… Bütün bu iflas durumunun sorumlusu senmişsin gibi seni 24 saat gözetleyen, zılgıtlayan, azarlayan “büyük şef!” Konuşurken her şeyi birbirine karıştırıyor olmanın, sonuçta ne söylediğinin anlaşılmamasının bir nedeni de o… “Ne söylesem de ‘aferin alsam’ derken konuyu unutuyorsun. “İşte bu ahval ve şeraitlerde” inandıramıyor, olsa olsa güldürüyorsun… Neyi anlatacaksın, anlattıklarınla tutarlı olacaksın ki, dinleyenleri inandırasın Hoca? Günahını, yanlış hesabını, dış politikalarının bir palavradan, bir hayalden ibaret olduğunu mu itiraf edeceksin? Hoca; AKP bir din partisi; din bile değil, mezhep tacirliği üzerine kurulu bir parti. Demokrasi, insan hakları, laiklik gibi kavramlara kapalı; ilkel… Gardları, refleksleri, zihni alt yapısı çağdışı! Eh vallahi kusura bakma ama siz de öylesiniz… Demokrat değilsiniz… Değilsiniz hoca… Ağzınız “demokrasi”, kalbiniz ve pratiğiniz “mezhep” diyor. Mezhepçi, türbancı, cumhuriyet ve laiklik karşıtı adamdan demokrat olmaaaz… Siz, demokrasiyle sosladığınız makyaj dökülünce, ne olup-olmadığı cascavlak ortaya çıkan bir yapısınız. İnanç sömürüsüne dayanan, siyasi ikbalini aldatmaya, kandırmaya, vurguna, masalara ve kasalara endeksleyen bir şirketsiniz… Bu çağda bunca eğitimden, prof vb unvanlardan sonra çık dünyanın en ilkel işiyle haşır neşir ol… Bölgede mezhep savaşları çıkar, ülkeyi savaşın eşiğine getir! “İsrail’in politikalarına karşıyım” de, İsrail’in elini rahatlatacak ne varsa hepsini yerine getir… Pes… Vallahi pes! Akıl alır gibi değil; yazık! *** Hangi itirafınızı yazalım Hoca; “Hatamızı kabul edelim ve yüce Yaradan’dan af dileyelim. Biz maneviyatı siyasete alet etmekle düzeltilmesi zor bir hata yaptık” diyen Abdullah Gül’ü mü dinleyelim? “Eğer bir ülkede hükümeti rahatsız edecek konular medyada yayınlanamıyorsa, muhabirler hükümeti rahatsız edecek haberleri araştıramıyorsa, bu görevlerini yaparken işlerine son veriliyorsa o ülkede büyük felaket var demektir” diyen Abdullatif Şener’e mi kulak verelim? Ya da “Ankara’yı parsel parsel sattınız” diyen Bülent Arınç’a mı? 17-25 Aralık skandallarını mı? “Onun-bunun önüne yatan” adamlarınızı mı? “Bakara-makara; ha ha ha” diyen bakanlarınızı mı? Neyi konuşacaksın, iyi olan ne var ki neyi anlatacaksın Hoca… “O” iç barışı “sıfırladı” sen dış barışı! ‘Bu hastaya’ bir reçeten yoktur; olamaz da… Bu yırtık dikiş tutmaz Hoca; Bunca yolsuzluğun, hırsızlığın, tükenmişliğin, din sömürüsünün üzerine, ne barışı tesis edebilirsin ne de huzuru… Adam Beştepe’ye, mahdumlar İtalya’ya gitti… *** Şu bahtsız ülkeme bir iyilik yap Hoca… Bırak git… Murtaza Demir Odatv.com http://odatv.com/hoca-konusma-meydanlara-cikma-2110151200.html < Resime gitmek için tıklayın > |
Gün geçmiyor ki yeni bir gaf yapmasın. Allah söyletiyor bence artık. https://forum.donanimhaber.com/showTopic.asp?m=111235075 |
biri Davutoğlunu durdursun Akp yi tek başına bitiriyor ![]() ![]() ----------- DAVUTOĞLU ZALİM SHOW! -Zalimin yanında olacağız -Zalimin elinden tutacağız -Türkiye'de zalim bir rejim var https://twitter.com/SonVesayet/status/657560013880299520 < Resime gitmek için tıklayın > |
Davutoğlu, Akbulut’u da geçti Başbakan Ahmet Davutoğlu yaptı gafları ile eski Başbakan Yıldırım Akbulut’u da geçti. Başbakan Ahmet Davutoğlu seçim mitingleri ve TV konuşmalarında yaptığı gaflar ile bir dönem hakkında gafları nedeniyle fıkralar bile üretilen eski Başbakan Yıldırım Akbulut’u da geçti. Davutoğlu hemen her gün yeni bir gafa imza atıyor ver hem sosyal medyada hem de siyasi rakipleri tarafından alaya alınıyor. ‘’CANLI BOMBA YAKALANDI’’ Davutoğlu önce, Suruç’ta ‘’Kendini patlatarak öldüren canlı bomba Abdurrahman Alagöz’ü yakalayarak hukuka teslim ettiklerini’’ söyledi. Ardından ellerinde canlı bombacıların listesi olduğunu ancak eylem yapmadan onları tutuklayamayacaklarını söyledi ve ‘’Türkiye hukuk devleti’’ dedi. ARTTIRIMA GİTTİ Davutoğlu daha sonra Ankara’da 102 kişinin hayatını kaybettiği bombalama olayıyla ilgili açıklama yaptı ve saldırının arkasında hem IŞİD hem de PKK’nın olduğunu söyledi. Bir işki gün sonra ise örgütleri arttırdı. Katıldığı bir televizyon programında, saldırının arkasında IŞİD, PKK, DHKP-C ya da Suriye rejimi olduğunu savundu. 360 DERECE Davutoğlu’nun Türkiye’deki İslam anlayışı ile terör örgütü IŞİD’in İslam anlayışı arasında ‘’180 derece değil 360 derece fark olduğunu’’ söyledi. Bu da ayrı bir espri konusu oldu, 360 derece açı çizimleri yapıldı. Davutoğlu’na 1937 yılında Atatürk’ün yazdığı ve Kaynak yayınlarından piyasaya çıkan Geometri kitabı da PTT aracılığıyla gönderildi. ZALİMİN YANINDA Başbakan Davutoğlu 22 Ekim günü Ankara’daki Hak-İş Genel Kurulu’ndaki konuşmasında bir gaf daha yaptı ve “Hakkın, emeğin, adaletin konuşulduğu bu salondan dünyaya bir kez daha haykırıyorum. Nerede bir zalim varsa onun yanında olacağız ve Hz. Hüseyin’in bugünkü yürüyen öncüleri, takipçileri olmaya devam edeceğiz’’ dedi. EŞ BULACAK Davutoğlu önceki gün Şanlıurfa mitinginde yaptığı konuşmada da ‘’Biz bu toprakların insanlarının bereketlenmesini istiyoruz, çoğalmasını ama aynı zamanda iş güç sahibi olmasını da istiyoruz. Eş lazım dediğinizde önce annenize, babanıza gideceksiniz inşallah onlar size hayırlı bir eş bulacak. Bulamazsa bize başvuracaksınız’’ dedi. Davutoğlu’nun bu sözleri de alaya alındı. HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ‘’Sayın Başbakan siyaseti bıraksın, izdivaç programlarına katılsın, daha başarılı olur’’ dedi. CHP’li Fikri Sağlar da “Yakında muta nikahı da yapar” dedi. AKBULUT VE ÇİLLER Eski Başbakanlardan Tansu Çiller ve Yıldırım Akbulut da gafları ile hatırlanıyor. Akbulut hakkında gafları nedeniyle fıkra kitabı bile yazılmıştı. Çiller ise “Cenab-ı Allah’ı size emanet ediyorum’’ dedi. Dönemin Azerbaycan Devlet Başkanı Haydar Aliyev’e “Haydar Ali Bey’’ diye hitap etti. İstanbul Zeytinburnu konuşmasına ‘’Sevgili Zeytinburunlular’’ diye başladı. Çekiç Güç için “Çekici güç’’ Güvenoyu için “Güvenlik oyu’’ dedi. “Trabzon’u Akdeniz’in incisi yapacağım’’ sözünü verdi. Kendisini karşılayan postacılara “Merhaba asker” diye hitap etti. http://www.sozcu.com.tr/2015/gundem/davutoglu-akbulutu-da-gecti-968963/ |
Mesut Yılmaz geldi aklıma < Resime gitmek için tıklayın > < Resime gitmek için tıklayın > < Resime gitmek için tıklayın > < Resime gitmek için tıklayın > |
Besle kargayı oysun gözünü demeliydi ![]() |
eee USTAN kim derler adama ![]() Erdoğan’ın Amed çelişkisi Diyarbakır’a Amed denmesinden rahatsız olan Erdoğan’a, Davutoğlu’nun afişleri hatırlatıldı Diyarbakır’a Amed ismiyle seslenilmesinden rahatsız olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Diyarbakır’daki ‘Amed‘li seçim afişleri hatırlatıldı. “AMED NE YA?” Cumhurbaşkanı Erdoğan dün çıktığı televizyon programında Diyarbakır’a Amed denmesini de eleştirerek “Adam çıkmış ‘Amed’ diyor. Amed ne ya? Ne oluyoruz” dedi. Ancak iki gün önce Başbakan Ahmet Davutoğlu Diyarbakır’ı ziyaret etmiş, buradaki mitingi için şehre Kürtçe bilboardlar astırmış ve bu afişlerde Amed ifadesi kullanmıştı. AKP’nin Diyarbakır’a astırdığı afişler sosyal medyada gündem olurken, Erdoğan’ın ifadeleri hatırlatıldı. ERDOĞAN’IN DA AMED’Lİ PANKARTLARI VARDI Geçtiğimiz yerel seçimler öncesi Diyarbakır’da AKP Belediye Başkan adayları kentin birçok noktasına Kürtçe yazılı propaganda pankartları asmıştı. O günlerde dönemin Başbakanı olan Tayyip Erdoğan, bu pankartlara tepki göstermemişti. http://www.sozcu.com.tr/2015/gundem/erdoganin-amed-celiskisi-973827/ < Resime gitmek için tıklayın > < Resime gitmek için tıklayın > < Resime gitmek için tıklayın > |
DAVUTOĞLU, ZULME NEDEN SESSİZ KALDI? ENFES BİR ANALİZ… Türkiye’nin yetiştirdiği en yetenekli felsefecilerden Özgür Koca Davutoğlu’nun neden hukuksuzluğa ve zulme karşı sessiz kaldığını analiz etti. Bu sessizliğin ip uçlarını Davutoğlu’nun ideolojisinde bulan Koca’nın analiz Davutoğlu hakkına yazılmış en ufuk açıcı analiz. http://www.yeniyon.tv/davutoglu-zulme-neden-sessiz-kaldi-enfes-bir-analiz/ |
1. sayfa
< Resime gitmek için tıklayın >
Bazı çocukların okuyacağı bellidir. Kitaplarda onları çeken bir şey vardır. Küçük Ahmet de böyle bir çocuktur.
Annesini kaybetmesinin ardından içinde oluşan boşluk, zengin hayal gücü ve balık burcu olmanın verdiği duygusallık onu kitaplara iter. Okuma aşkını aynı zamanda iyi bir eğitimle birleştirir. İstanbul Erkek Lisesi ve ardından Boğaziçi Üniversitesi’ni bitirir.
Yıllar içinde kitapların dünyasında bir şey keşfetmiştir. Bu dünya ona gerçek dünyada da başarının kapılarını açmaktadır. Akademik başarıları, ün ve prestiji de beraberinde getirir. Ancak, kitapların dünyasının dikkatli bakmayanlardan sakladığı bir şey vardır. Kitapların dünyasında herşey siz nasıl isterseniz öyle olur ama gerçek dünya biraz farklıdır.
Ahmet Davutoğlu, Dışişleri Bakanı olduğu 2009 yılından itibaren kelimenin tam anlamıyla Türk dış politikasına damgasını vurur. 2001 yılında yayınlanan Stratejik Derinlik adlı eseriyle Türkiye’nin izlemesi gereken rotayı çizen Davutoğlu, bakanlığı sırasında kendi yaklaşımını hayata geçirir ve öncülüğünü yaptığı radikal dış politika dönüşümleriyle ülkenin bulunduğu noktaya gelmesinde önemli rol oynar.
‘Stratejik Derinlik’te bugünleri anlattı
Davutoğlu hakkında yapılabilecek ilk tespit çok “tutarlı” olduğudur, zira kendisi, ülkeyi nasıl bir bataklığa sürükleyeceğini 2001 yılında yayınladığı Stratejik Derinlik adlı eseriyle görmeyi bilenler için çok net biçimde ortaya koymuştur. Bu eser, ne yayınlandığında ne de Davutoğlu dış politikanın dümenine geçtiğinde esaslı bir kritiğe tabi tutulmamış, içeriği sorgulanmamış ve eseri hazırlayan zihnin ülkeye ne vadettiği üzerinde ciddi manada durulmamıştır.
Hakkında çok konuşulan ama kimsenin okumadığı diğer bütün eserler gibi “Stratejik Derinlik” de içeriğinden bağımsız olarak, sadece oluşturduğu algılar üzerinden değerlendirildi. Ancak, dikkatle incelendiğinde, “Stratejik Derinlik”in, Davutoğlu’nun didaktik, somut gerçeklerle test edilme ihtiyacını kesinlikle hissetmeyen, kendini ve muhataplarını tanımaktan uzak, hedeflere ulaşmada izlenecek metotlar üzerinde kafa yormayan, iyi niyet temennisi olmaktan öteye geçemeyen içi boş, kof söylemlerinin sistematik biçimde toplandığı bir eser olduğu görülüyor.
Yanlış önkabuller = Yanlış stratejiler
Ne kendini ne de muhataplarını bilen, sürekli kendi gücünü olduğundan çok, diğer ülkelerinkini ise olduğundan az gören Davutoğlu, 2010 sonrasında Ortadoğu’daki hiçbir gelişme hakkında doğru öngörüde bulunamamıştır.
Suriye’de Esad yönetiminin ne derece güçlü olduğunu, İran ve Rusya’nın Esad’ı desteklemek için neleleri göze alabileceklerini; Irak’taki dengelerin hangi yöne evrileceğini, mezhepsel ayrışmaların İran’ın Irak üzerindeki etkisini nasıl artıracağını; Mursi’nin izlediği politikaların Mısır’da doğuracağı tepkileri ve daha birçok gelişmeyi öngörememiş ve daha da acısı bunların hepsi olduktan sonra dahi tepki verememiştir.
Bu öngörüsüzlüğün temelinde Davutoğlu’nun tüm hareketlerini yanlış önkabullere dayandırması yatmaktadır. Davutoğlu hiçbir konuda ihtimalleri titizlikle değerlendirip, gelişmelerin seyrine göre revize edilebilecek planlamalara gitmemekte, hatta, hiçbir meselede “a” planının dışında bir “b” planına ihtiyaç duymamaktadır. Gerçekler önkabullerine uymadığında ise Davutoğlu başkalarını suçlama kolaycılığını seçmekte, yanlıştan dönmeyi ise asla bir seçenek olarak görmemektedir.
Davutoğlu’nun ben idraki
Davutoğlu’nun en bariz özelliklerinden birisi de aşırı derecede kendisiyle barışık olması. Her zaman gülümseyen Davutoğlu’nun yüzünde, ülkenin ağır sorunlarının sorumluluğunun üzerinde olduğuna dair herhangi bir emareye rastlamak, hatta kendisi hakkındaki diğer insanların algısı hakkında fikir sahibi olduğunu düşünmek oldukça zor. Eğer iddialı bir psikolojik çıkarım yapmak gerekirse Davutoğlu’nun kendi “gelecek imgelemi”nin esiri olduğu söylenebilir.
Davutoğlu şimdiden ziyade, gelecekte tarih kitaplarında kendisinin nasıl anılmasını istiyorsa öyle davranmaktadır. Örneğin içinden geçtiğimiz dönemde Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı yapan birisinin en çok şikayet etmesi gereken şey vakit yetersizliğiyken Davutoğlu kitap yazdığını, bu aralar hazırladığı kitapların basılacağını umduğunu filan söyleyebilmektedir.
Muhtemelen bunu söylerken kendisinin ileride tarih kitaplarında başbakan olduğu böyle bir dönemde bile vakit ayırıp ölümsüz eserler veren eşsiz bir düşünür olarak anılacağını düşünerek haz duymaktadır. Ya da görüşmelerinde uzun tarih söylevleri çektiği bir ABD ya da Rus Dışişleri Bakanının ileride yazacağı anılarında kendisinden ne çok şey öğrendiğini yazacağını hayal ederek karşısındakine uzun uzun akıl vermektedir. Aksi halde yaptıklarını kendisine nasıl izah ettiğinin, hareketlerinin içinde bulunduğu durumla oluşturduğu çelişkiden zihnini nasıl kaçırabildiğinin açıklamasını yapmak pek mümkün değildir.
Artık neredeyse hiçbir devletten muhatabının kendisiyle görüşmek istememesi, randevu alamaması da muhtemelen üslubunu değiştirmesi gerektiğini Davutoğlu’na düşündürtmemektedir.
Ne zaman duvara toslanacak?
Başbakan Davutoğlu’nun, hayat boyu savunduğu sığ İslamcı fikirlerini bu yaştan sonra değiştireceğini, birden makul bir insan haline geleceğini düşünmek gerçekçi değildir. Mesele dış politikada biriken, ötelenen sorunların ne zaman patlayacağı ve ülkenin çok büyük sınamalarla karşı karşıya kalacağıdır. Türk dış politikası kelimenin tam anlamıyla ölmüştür. Davutoğlu ve AKP bunu ne kadar inksar etse de ceset çürümeye başlamış ve yayılan koku artık tüm mahalle için dayanılmaz hale gelmiştir. Bu cesedin vakit kaybetmeden gömülmesi ve yeni bir başlangıç yapılması gerekmektedir.
Nokta Dergisi'nin sitesi değiştiği için link güncellendi.
Yazının tamamı için tıklayın
DH forumlarında vakit geçirmekten keyif alıyor gibisin ancak giriş yapmadığını görüyoruz.
Üye Ol Şimdi DeğilÜye olduğunda özel mesaj gönderebilir, beğendiğin konuları favorilerine ekleyip takibe alabilir ve daha önce gezdiğin konulara hızlıca erişebilirsin.
< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi bocekgrafik -- 11 Mayıs 2016; 23:26:58 >