Korku-gerilim türündeki film, Fransız polisiye yazarı Thierry Jonquet'in "Tarantula" isimli 2005 tarihli romanından uyarlandı. Yönetmenin 20 yıl sonra Antonio Banderas'la tekrar bir araya geldiği 'The Skin That I Live In', kızına tecavüz eden bir adamdan intikam almaya çalışan psikolojik saplantılı bir plastik cerrahın merkezinde yaşanan olayları anlatacak.
Banderas dışında Elena Anaya, Marisa Paredes, Jan Cornet, Roberto Alamo, Blanca Suárez, Eduard Fernández, José Luis Gómez, Bárbara Lennie, Susi Sánchez, Fernando Cayo ve Teresa Manresa gibi pek çok önemli İspanyol oyuncunun rol aldığı film, yönetmenin daha önceki filmlerinde de görev alan besteci Alberto Iglesias ve kurgucu José Salcedo'yu da bir araya getiriyor.
Daha öncede bu filmin başlığı açılmıştı sanırım.Her neyse bence de enteresan bir yapım.
Kaplan kıyafetli elemanı American Horror Story deki latex adama benzettim :D Zaten filmin başından beri sapıkça bi hava vardı,son çeyrekle de bu pekişti.
Çok sayko bir film, mutlaka izleyin. Ailecek izlenecek bir film değil yalnız, sevişme ve tecavüz sahneleri bol.
Yalnız filmin son bölümünü beğenmedim:
Bir yere kadar Robert Ledgard'ın yaptıklarını anlayabiliyorsun. Motivasyonu belli, Vicente'yi kadına dönüştürmesinin makul sebepleri var. Tamam da sen neden kızına tecavüz eden ve -dolaylı yollardan olsa da- ölümüne sebep olan kişiyi ölen eşine benzetiyor ve zamanla ona aşık oluyorsun? Bunu evine gelen herhangi bir hastana da yapabilirsin, buna anlam veremedim. Yani adam gerçeklikten o kadar kopmuş ki, Vicente'yi tamamıyla aklından silmiş, sadece Vera'yı görüyor karşısında. Ledgard'ın psikolojik buhranını tam olarak yansıtamadılar. Aynı şekilde Norma'nın da. Film Thierry Jonquet'in yazdığı Tarantula kitabından uyarlanmış. Kitap daha farklı ve güzelmiş. En kısa sürede kitabını da okuyacağım.
Son olarak Elena Anaya ne kadar güzel bir kadın ya. Bu filmde 36 yaşında olduğunu da belirtelim, ek olarak kendisi lezbiyenmiş
Çok sayko bir film, mutlaka izleyin. Ailecek izlenecek bir film değil yalnız, sevişme ve tecavüz sahneleri bol.
Yalnız filmin son bölümünü beğenmedim:
Bir yere kadar Robert Ledgard'ın yaptıklarını anlayabiliyorsun. Motivasyonu belli, Vicente'yi kadına dönüştürmesinin makul sebepleri var. Tamam da sen neden kızına tecavüz eden ve -dolaylı yollardan olsa da- ölümüne sebep olan kişiyi ölen eşine benzetiyor ve zamanla ona aşık oluyorsun? Bunu evine gelen herhangi bir hastana da yapabilirsin, buna anlam veremedim. Yani adam gerçeklikten o kadar kopmuş ki, Vicente'yi tamamıyla aklından silmiş, sadece Vera'yı görüyor karşısında. Ledgard'ın psikolojik buhranını tam olarak yansıtamadılar. Aynı şekilde Norma'nın da. Film Thierry Jonquet'in yazdığı Tarantula kitabından uyarlanmış. Kitap daha farklı ve güzelmiş. En kısa sürede kitabını da okuyacağım.
Son olarak Elena Anaya ne kadar güzel bir kadın ya. Bu filmde 36 yaşında olduğunu da belirtelim, ek olarak kendisi lezbiyenmiş
Korku-gerilim türündeki film, Fransız polisiye yazarı Thierry Jonquet'in "Tarantula" isimli 2005 tarihli romanından uyarlandı. Yönetmenin 20 yıl sonra Antonio Banderas'la tekrar bir araya geldiği 'The Skin That I Live In', kızına tecavüz eden bir adamdan intikam almaya çalışan psikolojik saplantılı bir plastik cerrahın merkezinde yaşanan olayları anlatacak.
Banderas dışında Elena Anaya, Marisa Paredes, Jan Cornet, Roberto Alamo, Blanca Suárez, Eduard Fernández, José Luis Gómez, Bárbara Lennie, Susi Sánchez, Fernando Cayo ve Teresa Manresa gibi pek çok önemli İspanyol oyuncunun rol aldığı film, yönetmenin daha önceki filmlerinde de görev alan besteci Alberto Iglesias ve kurgucu José Salcedo'yu da bir araya getiriyor.
Fragman
< Bu mesaj bir yönetici tarafından değiştirilmiştir >