Kaynağa bakınca, hangi niyetle yazıldığı gayet net anlaşılıyor... Anlaşılan, sultanın sözleri pek dokunmuş bunlara.. Yarasın , üstüne bir bardak su için. ![]() |
En iyisi Hazar, Selçuklu, Moğol Tarihi araştırmak. Oh mis gibi. Tartışan yok, kapışan yok, karışan yok.![]() En önemlisi de kopyala yapıştırcılar yok. ![]() Bir de ne bileyim ''Kılıç Arslan'ın Kurtlarla Dansı'', ''Cengiz Han Yahudiler'i Huzurundan Nasıl Kovdu?'' falan diye kitap-makale yayınlanmıyor. ![]() |
Anlatıyoruz, inanmıyorlar... Hatta laubali şekilde bilmem hangi romancı tarihçinin öyküleri diyorlar. Kalkıp, kaynaklarıyla beraber geniş açıklamasını koyuyoruz, belki buna inanırlar diye... Onada kopyala-yapıştır diyorlar. Konunun kendisi zaten kopyala yapıştır keke... ![]() Kaynaklarıyla beraber tam metin açıklamaları burada paylaşıyoruz. Konuda geçen; düşencem o ki şöyle olmuş, görüşün budurki öyle olmuş gibi saçmalıkları paylaşmıyoruz. Kötülersen, küçük düşürürsen, dışlarsan, batıya öykünürsen; o zaman ancak inanıyorlar.. Ama işte onada tarih demiyorlar. Batı yalamacılığı diyorlar. ![]() Bırakın tarihi, siyasete bile girildi bu konu altında. Yahudi severleri de, şakşakçılığını yapanlarıda, o topraklar yahudilerin hakkıdır diyenleride gördük. Zaten bütün mesele bu değilmi? Çıkın rahat rahat konuşun, söyleyin. Kimden, neden çekiniyorsunuz? Zaten ne olduğunuzu, neyin yalakalığını, şakşakçılığını yaptığınızı bilmeyenmi var? |
Koskoca bir dilin her şeyini bilmek gibi bir durum söz konusu olabilir mi sence? Mesela sen de Türkçe'yi orta seviyede biliyorsun gibi geldi. Zira daha soru eklerinin ayrı yazıldığını bile bilmiyorsun. Her neyse. Biz şakşakçı olalım. Ama şunu da söyleyeyim. Burası Konu Dışı değil, Kültür Bilim. Bu tarz şeyler pek de buraya yakışmaz. Özellikle ''Yahudi şakşakçısı'' gibi, artık demode olmuş eski söylemler. Pilli bebek gibi salıyorlar sizi ya, neyse. Son olarak; < Resime gitmek için tıklayın > |
Bir bölgeyi kafasına göre abluka altına alıp, blokaj uyguluyor. İlaçdan, inşaat malzemesine kadar herşeyin giriş çıkışını yasaklıyor. Koca bir bölgeyi açık hava hapishanesine çeviriyor. Ortada savaş yok bir şey yok. Kafasına göre komple bir yerleşim yerini kaldırıp, kendi halkı için evler inşaa ediyor, abluka altına aldığı yerleri kocaman duvarlarla çevreliyor vs... O topraklarda, atalarından kalma hakkı varmışda bilmem neymişde... Yaptığı alenen işgaldir. Bu şımarık ve vurdum duymaz tavırlarıda, birleşmiş milletler kararlarını hiçe saymasıda, ABD ve İngiltere' nin şımarık, zengin .içi olmasından kaynaklanıyor. İsrail devleti gayri meşru bir çocuk gibidir. Korsan bir devlettir. Maalesef başta İnönü olmak üzere, ülkemiz ve çeşitli basiretsiz devletler tarafından tanınarak, yasal zeminler hazırlanmıştır. Ama bu, gayri meşru bir çocuk olduğu gerçeğini değiştirmez. Kaldıki filistinde benzer durumdadır. Suriye, lübnan, libya gibi çeşitli arap ülkeleride. Osmanlının yıkılmasından sonra, avrupanın peydahladığı devletlerdir bunlar. |
Abdülhamit bu adamları huzuruna kabul etmedi diye biliyorum koskoca imparatorun iki tane siyonisti pek sallayacağını sanmıyorum zaten |
Sultan II. Abdülhamit ve Theodor Herzl Tarihi gerçekler Osmanlı Padişahı II. Abdülhamit ile Yahudi milliyetçilerinin lideri (Modern Siyonizm’in babası denilebilir mi?) Theodor Herzl’in yaşantıları 19. yüzyılın çalkantılı sonlarına doğru kesişir. Dolaylı ve doğrudan yapılan temasların Siyonizm’in gelişimini derinden etkilediği bir gerçek… Peki, aynı görüşmeler Osmanlı Devleti’ni nasıl etkilemiş? Karşılıklı görüşmenin yıl dönümünde, Selim Aviyente, bu üstünde çokça durulan konuya ışık tutuyor Fransa’dan başlayarak yeşeren ulusalcı söylemler yeni ulus-devletlere yol açarken, Avrupalı Yahudi yazarlar beklenen Mesih’in artık geleceğini ve Yahudilerin kutsal topraklara dönme zamanının geldiğini ifade ediyorlardı. Bu bağlamda, modern Siyonist makaleler 1880’lerden itibaren Avrupa medyasında yer bulmaya başlamıştı. Moses Hess, 1862 yılında, ‘Roma ve Kudüs‘ adlı kitabında Yahudi sorununa çözüm olarak Filistin’de bir Yahudi sosyal birliği kurulmasını öneriyordu. Leo Pinsker, 1881 yılında “Auto-Emancipation” adlı kitabında antisemitizmin modern bir olgu olduğunu ve Yahudilerin kendi ulusal vatanlarını nerede olursa olsun kurmak için organize olmaları gerektiğini anlatıyordu. İşte bu fikirler, İbranice eğitim ve ulusal uyanışı organize etmeye çalışan Hibbat Zion’un (Siyon Âşıkları) dikkatini çekti. Yahudi sorununa çözüm teşkil etmek için Hayfa’da tarım kolonileri kurmaya başladılar. Dreyfüs olayından derinden etkilenen Theodor Herzl, genel anlamda Yahudi sorununa, özellikle de antisemitizme çözüm için Filistin’de bir Yahudi devleti kurma amacındaydı. Tarihte oynadığı bu rol ona siyasi Siyonizm’in kurucusu sıfatının verilmesine yol açtı. Herzl, Yahudilerin Filistin’de kutsal kitaplarda anlatıldığı şekli ile bir devlet kurma düşünü kaleme aldığı Der Judenstaat (Yahudi Devleti) adlı kitabını 1896 yılında yayınladı. Bu amacı gerçekleştirmek için gerekli toprak alanları bulmak maksadıyla Papayla, Alman Kaiser’i Wilhelm’le, Avrupa’nın çeşitli prensleri, politikacıları ve nihayet söz konusu bölgenin kontrolünü elinde tutan Osmanlı Sultanı II. Abdülhamit ile görüştü. Ortodoks Yahudiler ise Mesih gelmeden kurulacak bir Yahudi devletine karşıydılar. Bu hareketi laik /sosyalist ve Yahudi inancı ile geleneklerine aykırı bir sapkınlık olarak görmüşlerdi. Herzl, Sultan II. Abdülhamit’e bu konudaki ilk teklifi dostu olan Polonyalı aristokrat Phillip de Nevlinsky vasıtasıyla yaptı ama bir sonuç çıkmaması üzerine 1896’da İstanbul’a bizzat geldi. Başkente bu tarihten sonra dört defa daha gelecek ve 1902’ye kadar Yıldız Sarayı ile bağlantısını kesmeyecekti. Theodor Herzl, İstanbul’a 1896 ve 1898 yıllarında yaptığı ilk iki seyahatte, Sultan II. Abdülhamit’in yakın çevresi ile temas kurdu. Yıldız Sarayı’nda Padişah’ın huzuruna ise 1901’deki üçüncü seyahati sırasında, 19 Mayıs 1901 günü kabul edildi. II. Abdülhamit’in adı etrafında oluşan “Devlet-i Âliye’min satılık tek bir karış toprağı yoktur” söylemi, işte bu görüşmeden sonra ortaya çıktı ve Herzl’in Padişah’ın huzurundan kovulması gibi iç gıcıklayıcı bir mizansenle de süslendi. Herzl, Sultan Abdülhamit’e daha sonra, 16 Şubat 1902’de gönderdiği bir mektupta bu görüşmenin ayrıntılarını hatırlatıyordu. Herzl, “Majesteleri, memleketinde yaşayan Yahudilere gösterdiği âlicenaplığı mazlum ve mağdur durumda bulunan diğer Yahudilere de göstermekte, onları bir peder gibi himaye altına almakta ama toplu olarak bir yerde yaşamaları yerine, değişik bölgelerde bulunmalarına izin vermektedirler” diye yazdı. Herzl’in yapmış olduğu görüşmeler ve yazışmalar altı sene sürdü. Herzl’in ölümüyle sona erdi. Garip bir şekilde bu görüşmeler bazı kişiler tarafından tarihin kendi akışı dışında başka bir ideolojiye hizmet etmek için değiştirilmiştir. Dünyayı Yahudilerin yönettiği ve Osmanlı’yı dünya Yahudilerinin, Masonların, Dönmelerin yıktığı iddiaları aslında Sultan II. Abdülhamit ile Theodor Herzl arasında geçtiği söylenen bu konuşma üzerine temellendirilmiştir. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kurucu üyelerinin Balkan kökenli olması, merkezlerinin, Yahudilerin yoğun yaşadıkları bir şehir olan Selanik’te bulunması, II. Meşrutiyetle başlayan sürecin, laik ve ulusal bir devletin, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ile sonuçlanması, bu komplo teorisini güçlendirir. Dünya görüşü dinci ve hilafetçi olan bazı kesimlerin yeni kurulan Türkiye Devletine mesafeli durmaları ve bu siyasi oluşumda, Herzl’in kovulmasının intikamını almaya çalışan Yahudilerin parmağı olduğu iddialarına yol açar. Bu söylentilerin çıkma sebebi, Herzl’in 1901’de İsviçre’nin Basel şehrinde toplanan Siyonist Kongresi’nde ortaya attığı ve Yıldız Sarayı tarafından üç gün içinde yalanlanan bir iddiaya dayanmaktadır. Ancak, iş bizde dönüp dolaşmış ve “II. Abdülhamit, Filistin’de Yahudi vatanı kurmak isteyen Herzl’i huzurundan kovdu” şeklini aldı. Osmanlı arşivinden çıkan yeni belgeler Yukarıda anlatılan ve Prof. Vahdettin Engin’in Osmanlı arşivlerinden yaptığı araştırmalarda bulduğu yeni belgeler belli çevrelerde tarihin yeniden yazılımına yol açacak kadar sarsıcıdır. Huzurdan kovma hikâyesi Prof.Engin’in Osmalı arşivinde bulduğu belgeler ışığında çürütüldü. Prof. Engin’e göre altı sene süren görüşmeler esasında iki mektupla başlamıştı. Bu mektuplarda Herzl, Osmanlı’dan taleplerini ve Osmanlı borçlarının ödenmesi konusunda ne yapabileceklerini anlatmıştı. 1876’da Babıâli’nin İngiltere’ye olan 200 milyon sterlini geçen borçlarını ödeyememesi ile ortaya çıkan Duyun-u Umumiye İdaresi, kapitülasyonlar ve imtiyazlardan daha büyük bir sömürü aleti olmuştu. Zaten o borçlanmanın altında yatan da, imparatorluğun kendi sanayi hareketini kapitülasyonlar yüzünden kuramamasıydı. İstanbul’da, bir iki kişilik büro olarak ortaya çıkan Duyun-u Umumiye İdaresi ile kefil olmadan devletin dışarıdan borç bulması da artık mümkün değildi. Avrupa devletleri Duyun-u Umumiye’yi kullanarak faiz isteklerini de bir bir yaptırıyordu. II. Abdülhamit, Duyun-u Umumiye (Borçlar İdaresi) ile borçların yönetimi hakkında görüşme halindeydi. Bu görüşmelerin amacı Osmanlı borçlarının indirilmesi yönündeydi; en sonunda 75 milyon altın olan borcun 32 milyon altına indirilmesini başarmıştı. Herzl’in yaptığı teklif, 32 milyon altının % 80’inin, yani yaklaşık 25-26 milyon altının Avrupalı Yahudiler tarafından ödenmesini içeriyordu. Sultan II. Abdülhamit’le yapılan pazarlıkta Herzl’in yerleşim müsaadesi istediği Osmanlı toprağı Hayfa ve civarıydı. Hâlbuki Sultan II. Abdülhamit, Yahudi topluluklarının Mezopotamya (Kuzey Irak) üzerinde değişik bölgelere yerleştirilmeleri düşüncesindeydi. Burada olan “huzurdan kovulma” değil, son ana kadar görüşmeleri sıcak tutup Duyun-u Umumiye ile anlaşamama halinde, Herzl ile pazarlığın neticelendirilmesi olabilir. Nitekim Duyun-u Umumiye ile anlaşıldığı anda Herzl ve vekilleriyle bütün ilişkiler hemen kesildi. Herzl, 25 Temmuz 1902’de İstanbul Tarabya’dan Sultan II. Abdülhamit’e yazdığı mektuplarda Duyun-u Umumiye ile kendisinin de görüştüğünü anlatıp, ne yapılması gerektiği ile ilgili tavsiyelerde bulundu. Herzl’in parasal yardımların ötesinde, Sultan’ın Paris’te yaşayan muhalifi Jön Türk Liderlerinden Halit Ziya Bey’in ortadan kaldırılması teklifinde bile bulunduğu söylenir. 10 Mart 1902’de 40,000 Pound’luk, 15 Mart 1902’de 1,000,000 Franklık ve 800,000 Franklık teminat mektupları, Viyana Konsolosu Mahmut Nedim Bey vasıtasıyla Sultan II. Abdülhamit’e sunulmuştu. Bu teminat mektupları Credit Lyonais, Loyds Bank ve Dresner Bank’tan alınmıştı ve Duyun-u Umumiye ile pazarlıkların başarılı geçmesi halinde borç ödemesinde kullanılacaktı. Ancak hükümetin Duyunu Umumiye ile yaptığı görüşmeler sonucunda borç erteleme başarıya ulaşmış ve Herzl’in teminat mektuplarına ihtiyaç kalmamıştı. Dolayısı ile denilebilir ki, Osmanlı Sultanı II. Abdülhamit, hiçbir kozu vakti gelmeden elinin tersiyle itmeyen, peşin olarak reddetmeyen, gerçekçi ve öngörülü bir devlet adamıydı. http://www.siyasiforum.net/viewtopic.php?f=33&t=24470 http://arsiv.salom.com.tr/news/print/11 ... ekler.aspx Verdiğim kaynağın kaynağı Yahudi çıkışlı olduğu için her ne kadar Vahdettin Engin'in kitabını kaynak olarak almış olsada kırpma yapmış veya kendine göre yorumlamış olabilir, O yüzden Vahdettin Engin'in kitabını okumaya fırsatım olursa burayı güncellerim yeniden. ![]() |
DH forumlarında vakit geçirmekten keyif alıyor gibisin ancak giriş yapmadığını görüyoruz.
Üye olduğunda özel mesaj gönderebilir, beğendiğin konuları favorilerine ekleyip takibe alabilir ve daha önce gezdiğin konulara hızlıca erişebilirsin.
Arakdaş sen bu foruma ne içerek geliyorsun? ![]() http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=473731 |
Sen , ne içtiğini söylede önce... http://arsiv.salom.com.tr/news/print/11 Yani Şalom.. Şalom: Türk Yahudi toplumuna yönelik yayın yapan, tamamını gönüllü yazar, köşe yazarı ve çizerlerin oluşturduğu, İstanbul'da yayınlanan haftalık gazete. |
eee tama ben sana aksi bir iddaadamı bulundum? kitap koydum sana,kitabın yazarıda Yahudi değilmi...? Makalede sunulan benzeri şeyleri Vahdettin Engin canlı yayında anlattı ama tümünüde değil makaledekilerin. Videoyu izlemek için tıklayınız edit:Yanlış videoyu koymuş olabilirim,bir kaç defa konuk oluyor programa |
eee tamam Şalom işte.. Çok dokunmuş sultanın sözleri. Bende su içsinler dedim. Sen ne içersin? |
O akan suyun, suyundan içsin bi zahmet, iyi gelir. |
Adam tüm Osmanlı arşivinin suyundan içip öyle yazmış merak etme |
Konuyla ilgili tartışmalar daha öncede yapıldı. Bu yeni birşey değilki.. Altın buldum heyecanıyla atlıyorsunuz... Alın size bir örneği: Tarih araştırmacısı ve gazeteci sayın murat Bardakçı’nın HABERTÜRK Gazetesinde yer alan “Tarihin Arka Odası “ başlığı altında yayınladığı “İsrail Az Kalsın kuzey Irak’ta Kurulacaktı” görüşleri ve tarihi olaylara da yer verdiği “Ortadoğu’nun ve özellikle de İsrail’in tarihinin yeniden yazılmasını gerektiriyor. Belgeler Abdülhamit’in adı etrafındaki efsaneye de son veriyor. Ve hükümdarın Filistin’de Yahudi Devleti kurulmasını isteyenleri söyleyenlerin aksine huzurundan kovmadığını , aksine “Yahudiler Mezopotomya’da yerleşsinler” dediğini gösteriyor! Açıklamaları ile tarih biliminin ahlaki kurallarını bir yana bırakarak toplumu kendi görüşleri doğrultusunda yönlendirmeyi amaçlamaktadır. Ve sayın Bardakçı’nın Osmanlı Arşivinde Vahdettin Ergin’in bulduğu belgelere dayandırarak ileri sürdüğü görüşler Osmanlı Padişahı Vahdettin’in Yahudilerin Filistin topraklarına yerleşmeleri projesi veya bizzat Padişahın Yahudi göçünü Mezopotomyaya olabileceği yönünde görüş bildirdiği açıklamaları bahsi geçen Osmanlı Arşiv belgesini okuyamama ve anlayamama talihsizliğini de beraberinde getirmektedir. BARDAKÇI KALEMİNİ KIRMAYA VE ÖZÜR DİLEMEYE HAZIR MISIN! Murat Bardakçı’nın Haber Türk gazetesinde 15 Mart 2005 tarihli Abdülhamit ve Filistin’e Yahudi göçü ile ilgili yazısını dikkatle okudum. Sayın Bardakçı bahsi geçen yazı serisindeki bu sözler size mi ait: “ Yahudiler, 19.yüzyıl Avrupasında sefalet içinde içindeydiler. Sanayileşmiş ülkelerde gerçi zengin Yahudi aileler vardı ama özellikle Doğu Avrupa memleketlerinin ve Rusya’daki Yahudilerin hali perişandı”… Bu nasıl tarihsel bilgi! Yahudileri fakir, sefir, perişan, vatansız mazlum bir ulus gösterme çabaları tarihin gerçeği mi yoksa sizin ruhunuzun derinliklerinde var olan “Yahudi hayranlığınızın bir yansıması olmasın!”… Gelelim Bardakçı’nın kendi görüşlerine dayanak olarak sunduğu belgelere ve tarihin gerçeklerine: Osmanlı ülkesinde ve özellikle de Filistin’e Yahudi göçüne Osmanlı Padişahı II. Abdülhamit’in izin vermemesi ile ilgili olarak birinci elden belgeler Osmanlı Arşivi Hariciye Siyasi katalogları ve İsrail’in Devlet Arşivindeki Siyonist hareket belgeleri içinde yer alır. Abdülhamit’in Hatıra defteri de bu konuda özet bilgiler verir. Bir konu hakkında toplumu bilgilendirirken belgelerdeki bilgileri objektif olarak analiz yapmadan sunar ve belgede yer alan anlamları kırparsanız toplumu yanıltırsınız ki Haber Türk gazetesinde yer alan yazınız da konuya bu açıdan eğildiğiniz belli. Öncelikle Murat Bardakçı’nın şu sorulara cevap vermesini bekliyorum. -Osmanlı Devleti’nin yabancılara toprak satın alma yasası 1867 yılında çıkmış olsa da önceki yıllarda İngiliz uyruklulara Ege bölgesinde toprak satışı olduğu gerçek değil mi!-Siyonist hareketin lideri olan Teodor Herzl’in 1896 yılında başlattığı Dünya Siyonist hareketinin nihai amacının Filistin topraklarında Yahudilere serbest göç ve yerleşme ve Osmanlı borçlarının Yahudi Banker Rotschild ailesi fonlarından ödenmesi karşılığında özerklik haklarına kavuşma olduğu gerçek değil mi?-1902 yılı Şubat ayı içinde İstanbul’a kadar gelerek Osmanlı Sultanı Abdülhamit ile görüşme ve isteklerini kabul ettirmek isteyen Teodor Herzl’in manevraları ve sonuçları hakkındaki belge ve bilgi analizleri sizin görüşlerinizi doğrulamamaktadır. Abdülhamit, Yahudilerin Filistin’e göç ve yerleşimine kesin izin vermediği gibi isteyen Yahudi göçmenlerin uluslar arası teamüllere uygun olarak Filistin’in dışında Mezepotomya, Anadolu veya Osmanlı ülkesinin bir başka yerine yerleşebileceği ve bu uygulamanın da Hükümet ve Ordunun görüşleri alınarak yerine getirileceği bilgilerine yer veriliyor. Nitekim Yahudilerin Raab Belge Kolleksiyon arşivinde yer alan ve 4.500 dolara satılan 22 Şubat tarihli Teodor Herzl’in imzaladığı belgede Osmanlı Padişahının Yahudilerin Filistin veya bir başka Osmanlı ülkesinde Yahudi siyasi amaçlarına uygun çalışma yapamıyacakları bilgisi ve bu konudaki hayal kırıklıklarına yer veriliyor. 1902 yılı yaz aylarında Herzl’in projesi suya düşmüş ve Osmanlı ülkesinde özellikle Filistin’de Yahudi dini ve siyasi amaçlarının engellendiği görüşleri ve hayal kırıklığına yer verilmiştir. Sayın Bardakçı, İsrail’in emrindeki Siyonist Raab Arşivinde de yer alan belge ve tarihsel gelişim analiz raporunun örneğini burada sunuyorum. Lütfen tarihi kendi dar görüşleriniz açısından çarpıtmayın. Eğer bu konuda samimi iseniz tarih biliminin ahlaki kurallarına bağlı kalarak lütfen kaleminizi kırınız! Ve toplumdan özür dileyiniz. |
Banane Murat Bardakçıdan. Bir de Cezmi Yurtseverin yazısını koymuş. |
Avrupalı devletlerin kışkırtmaları ve yayılan milliyetçilik akımı sonucunda Yahudiler de bir gün Filistin’e dönerek burada bir Yahudi devleti kurma emeli olan Siyonizm uyanmaya başlamıştır. Bir Yahudi Devleti kurmak amacıyla Theodor Herzl, II. Abdülhamid ile görüşmüşse de II. Abdülhamid Herzl’in teklifini reddetmiştir. Bunun üzerine Yahudiler gizli olarak ve çeşitli yollardan gelip Filistin’e yerleşmeye başlamışlardır. Osmanlı Devleti Yahudilerin Filistin’e göçlerini ve mülk alımlarını engelleyici kanunlar çıkarmıştır. I.Dünya Savaşında ise Yahudiler İngilizlerin yanında yer alıp, kurdukları Yahudi Lejyoner kuvvetiyle onlar için savaşmışlardır. İngilizler de bu hizmete karşı Balfour deklarasyonunu yayınlamışlardır. Osmanlı savaştan yenilip, bölgeden çekilince İngiliz destek ve himayesinde kurulacak olan İsrail Devletinin temeli atılmıştır Bir Yahudi yurdu kurma fikrini ilk defa Theodore Herzl dile getirmiştir. 1896 yılında yayınladığı “Der Judentaat” adlı eserinde bu tasarının ayrıntılarından bahsetmiştir. Herzl, fikrini gerçekleştirmek amacıyla Avrupa ve Amerika’da yaşayan Yahudi ileri gelenleri ile görüşmeye başlamıştır 3 . Theodore Herzl nabız yoklamak amacıyla Haziran 1896 da İstanbul’a gelmiştir. Herzl’in II. Abdülhamid’e yapacağı teklifler arasında Filistin’in Yahudi göçlerine açılması ve buranın muhtar bir Yahudi yönetimine sahip olması karşılığı olarak, Osmanlının Avrupa devletlerine olan borçlarının ödenmesi ve Avrupa basınında padişah lehine propaganda yapmak gibi teklifler vardı. Anacak kendisi padişah ile görüşemeyip, tekliflerini yakın adamı Polonyalı Philip Newlinsky vasıtasıyla yapmıştır. Abdülhamid ise bu tekliflere kızarak şöyle demiştir: “Eğer Mr. Herzl senin bana arkadaşım olduğun gibi bir arkadaşın ise ona nasihat et, bu konuda bir diğer adım atmasın. Ben bir karış toprak bile olsa satamam. Benim milletim bu toprakları savaşta kanlarını dökerek kazanmışlar, onu kanları ile verimli kılmışlardır. Bu toprak bizden sökülüp alınmadan evvel, biz onu tekrar kanlarımız ile sularız. Benim Suriye ve Filistin alaylarımın efradı birer birer Plevne’de şehit düşmüşlerdir. Onlardan bir tanesi dahi dönmemek üzere muharebe meydanlarında canlarını vermişlerdir4 .” Bu sözlerle II. Abdülhamid, Türk örf ve geleneği ile devlet yöneticiliğinde toprak satmanın olmadığını vurguladıktan sonra toprağın milletin malı olduğunu, onun bir parçasını dahi veremeyeceğini ve devletin parçalanmasına kadar Yahudilerin bu emellerine izin vermeyeceğini açıkça ifade etmiştir. Bu cevap üzerine Herzl hayal kırıklığına uğrayarak ikamet ettiği Viyana’ya geri dönmüştür5 . 29 ve 30 Ağustos 1897’de İsviçre’nin Basel şehrinde bir Dünya Siyonist Kongresi toplanarak, Basel Proğramı dediğimiz ve Filistin’i bir “Yahudi Milli Yurdu” haline getirmeyi ihtiva eden bir kararı almıştır 6 . Bu kararı Siyonistler çok iyi karşılarken bunun aksini düşünen Yahudiler de vardı. 11 Eylül 1897’de Newyork’da düzenlenen bir mitingde rahip Favest bir konuşma yapmıştır. Konuşmasında özet olarak Filistin’de bir Yahudi yurdu kurmayı abes olarak niteleyip, Newyork Hükümeti dahilinde sosyalist bir Yahudi beldesi tesisi teşebbüsünde bulunulduğunu söylemiştir. Hon gazetesi de bu miting ile ilgili haberler vermiştir7 . Dünya Siyonist Kongresinin toplanmasını sağlayan Theodor Herzl, Filistin’i Yahudi milli yurdu haline getirecek olan komitenin de başkanlığına getirilmiştir8 . Bu kongreye Amerika’daki Yahudilerini temsilen kongreye Baltimore ve Huston şehirlerindeki Museviler, kırk yıldan beri Filistin’e Yahudilerin iskanı için faaliyet gösteren Haham Doktor Şebesfel Şefer katılmıştır. Kongreden döndükten sonra da Newyork’taki gazetelere Filistin’e Yahudilerin yerleşmesi ile ilgili haberler vermiştir. Kongre ile ilgili olarak da NewYork’da yayınlanan Evening Post gazetesinde Kudüs-i Şerife dair görülen “Oryantal Mistizim” başlıklı bir makale yayınlanmıştır. NewYork’taki Osmanlı şehbenderliğinden Osmanlı Hariciyesinin 2 Aralık 1897’de aldığı bir yazıda; Kudüs-i Şerif’te oturup da sonradan Amerika’ya dönen William H. Rudy, Kudüs’ün bir köyünde, bundan on altı yıl evvel kurulmuş olan bir Yahudi yerleşim yerinin şimdi 194 nüfusa ulaşmış olduğunu, buraya yerleşmenin nedeninin de Siyonizmi 4 .Mim Kemal Öke, Kutsal Topraklarda Siyonistler ve Masonlar, İstanbul, 1991, s.56. 5 . Abdülhamid, Abdülhamid’in Hatıra Defteri, (Haz: İsmet Bozdağ), İstanbul, 1975, s.70: Süleyman Kocabaş, “İsrail Devletine Giden Yolda Siyonizm-Osmanlı Devleti İlişkileri, Türk Dünyası Tarih Dergisi, S.56, İstanbul, Ağustos, 1991, s. 38. 6 . Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Yıldız Arşivi Sadaret Hususi Maruzat Evrakı (YA-HUS), Dosya No: 380, Vesika No: 18 7 |
Mesele M.Bardakçı değil... Bardakçı' nın, Vahdettin Ergin in iddiaları üzerine ortaya atılması ve hata yapması. Avrupalı devletlerin kışkırtmaları ve yayılan milliyetçilik akımı sonucunda Yahudiler de bir gün Filistin’e dönerek burada bir Yahudi devleti kurma emeli olan Siyonizm uyanmaya başlamıştır. Bir Yahudi Devleti kurmak amacıyla Theodor Herzl, II. Abdülhamid ile görüşmüşse de II. Abdülhamid Herzl’in teklifini reddetmiştir. Bunun üzerine Yahudiler gizli olarak ve çeşitli yollardan gelip Filistin’e yerleşmeye başlamışlardır. Osmanlı Devleti Yahudilerin Filistin’e göçlerini ve mülk alımlarını engelleyici kanunlar çıkarmıştır. I.Dünya Savaşında ise Yahudiler İngilizlerin yanında yer alıp, kurdukları Yahudi Lejyoner kuvvetiyle onlar için savaşmışlardır. İngilizler de bu hizmete karşı Balfour deklarasyonunu yayınlamışlardır. Osmanlı savaştan yenilip, bölgeden çekilince İngiliz destek ve himayesinde kurulacak olan İsrail Devletinin temeli atılmıştır Bir Yahudi yurdu kurma fikrini ilk defa Theodore Herzl dile getirmiştir. 1896 yılında yayınladığı “Der Judentaat” adlı eserinde bu tasarının ayrıntılarından bahsetmiştir. Herzl, fikrini gerçekleştirmek amacıyla Avrupa ve Amerika’da yaşayan Yahudi ileri gelenleri ile görüşmeye başlamıştır 3 . Theodore Herzl nabız yoklamak amacıyla Haziran 1896 da İstanbul’a gelmiştir. Herzl’in II. Abdülhamid’e yapacağı teklifler arasında Filistin’in Yahudi göçlerine açılması ve buranın muhtar bir Yahudi yönetimine sahip olması karşılığı olarak, Osmanlının Avrupa devletlerine olan borçlarının ödenmesi ve Avrupa basınında padişah lehine propaganda yapmak gibi teklifler vardı. Anacak kendisi padişah ile görüşemeyip, tekliflerini yakın adamı Polonyalı Philip Newlinsky vasıtasıyla yapmıştır. Abdülhamid ise bu tekliflere kızarak şöyle demiştir: “Eğer Mr. Herzl senin bana arkadaşım olduğun gibi bir arkadaşın ise ona nasihat et, bu konuda bir diğer adım atmasın. Ben bir karış toprak bile olsa satamam. Benim milletim bu toprakları savaşta kanlarını dökerek kazanmışlar, onu kanları ile verimli kılmışlardır. Bu toprak bizden sökülüp alınmadan evvel, biz onu tekrar kanlarımız ile sularız. Benim Suriye ve Filistin alaylarımın efradı birer birer Plevne’de şehit düşmüşlerdir. Onlardan bir tanesi dahi dönmemek üzere muharebe meydanlarında canlarını vermişlerdir4 .” Bu sözlerle II. Abdülhamid, Türk örf ve geleneği ile devlet yöneticiliğinde toprak satmanın olmadığını vurguladıktan sonra toprağın milletin malı olduğunu, onun bir parçasını dahi veremeyeceğini ve devletin parçalanmasına kadar Yahudilerin bu emellerine izin vermeyeceğini açıkça ifade etmiştir. Bu cevap üzerine Herzl hayal kırıklığına uğrayarak ikamet ettiği Viyana’ya geri dönmüştür5 . 29 ve 30 Ağustos 1897’de İsviçre’nin Basel şehrinde bir Dünya Siyonist Kongresi toplanarak, Basel Proğramı dediğimiz ve Filistin’i bir “Yahudi Milli Yurdu” haline getirmeyi ihtiva eden bir kararı almıştır 6 . Bu kararı Siyonistler çok iyi karşılarken bunun aksini düşünen Yahudiler de vardı. 11 Eylül 1897’de Newyork’da düzenlenen bir mitingde rahip Favest bir konuşma yapmıştır. Konuşmasında özet olarak Filistin’de bir Yahudi yurdu kurmayı abes olarak niteleyip, Newyork Hükümeti dahilinde sosyalist bir Yahudi beldesi tesisi teşebbüsünde bulunulduğunu söylemiştir. Hon gazetesi de bu miting ile ilgili haberler vermiştir7 . Dünya Siyonist Kongresinin toplanmasını sağlayan Theodor Herzl, Filistin’i Yahudi milli yurdu haline getirecek olan komitenin de başkanlığına getirilmiştir8 . Bu kongreye Amerika’daki Yahudilerini temsilen kongreye Baltimore ve Huston şehirlerindeki Museviler, kırk yıldan beri Filistin’e Yahudilerin iskanı için faaliyet gösteren Haham Doktor Şebesfel Şefer katılmıştır. Kongreden döndükten sonra da Newyork’taki gazetelere Filistin’e Yahudilerin yerleşmesi ile ilgili haberler vermiştir. Kongre ile ilgili olarak da NewYork’da yayınlanan Evening Post gazetesinde Kudüs-i Şerife dair görülen “Oryantal Mistizim” başlıklı bir makale yayınlanmıştır. NewYork’taki Osmanlı şehbenderliğinden Osmanlı Hariciyesinin 2 Aralık 1897’de aldığı bir yazıda; Kudüs-i Şerif’te oturup da sonradan Amerika’ya dönen William H. Rudy, Kudüs’ün bir köyünde, bundan on altı yıl evvel kurulmuş olan bir Yahudi yerleşim yerinin şimdi 194 nüfusa ulaşmış olduğunu, buraya yerleşmenin nedeninin de Siyonizmi 4 .Mim Kemal Öke, Kutsal Topraklarda Siyonistler ve Masonlar, İstanbul, 1991, s.56. 5 . Abdülhamid, Abdülhamid’in Hatıra Defteri, (Haz: İsmet Bozdağ), İstanbul, 1975, s.70: Süleyman Kocabaş, “İsrail Devletine Giden Yolda Siyonizm-Osmanlı Devleti İlişkileri, Türk Dünyası Tarih Dergisi, S.56, İstanbul, Ağustos, 1991, s. 38. 6 . Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Yıldız Arşivi Sadaret Hususi Maruzat Evrakı (YA-HUS), Dosya No: 380, Vesika No: 18 7 |
Sağdan soldan kopyala yapıştır ile hiç uğraşma. Son gönderdiğin yazıda kaynaklardan biri Abdülhamit'in hatıra defteri. O defterin palavra olduğu defalarca söylendi. Kırmızı ile yazdığın yerdeki belgede ne diyor onu bile bilmiyorsun. |
kopyala/yapıştır birilerinin bu konuda ne kadar fikir sahibi olduğunu gösteriyor. 2. Abdülhamit Osmanlı topraklarını satmamıştır. Hiç bir Osmanlı padişahı toprak satmamıştır. Yani Kanuni'de toprak satmamıştır veya Yavuz Sultan Selim'de toprak satmamıştır. Osmanlı devlet geleneğinde toprak verme yoktur. Mesela Roma devlet geleneğinde toprak verme vardı. |
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı > Bu mesaja 2 cevap geldi. Cevapları Gizle