Arama butonu
Bu konudaki kullanıcılar: 2 misafir, 1 mobil kullanıcı
64
Cevap
5729
Tıklama
0
Öne Çıkarma
Cevap: Sultan II. Abdülhamit ve Theodor Herzl ve gerçekler. (2. sayfa)
N
11 yıl
Yarbay

quote:

Orijinalden alıntı: Sisyphus

Sitenin isminin bir önemi yok. Vahdettin Engin dendi mi akan sular durur, kendisi Abdülhamit dönemi konusunda en iyi tarihçidir. Ama Mustafa Armağanın yalanlarına inanmak isteyen varsa keyfi bilir.

Yok kardeş, peki Mustafa Armağan değilde İsmet Bozdağ'ın Abdül palavralarını buraya taşiyana ne ad verilir?

http://www.risaleajans.com/gundem/sultan-aldulhamidin-hatira-defteri-sahte-cikti

Ek: Pardon, cevabınızı görmemiştim yolladığımda!





< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi neommy -- 30 Mart 2014; 2:51:00 >
Bu mesaja 1 cevap geldi.
Ü
11 yıl
Yarbay
Konu Sahibi

Verdiğim kaynağın kaynağı Yahudi çıkışlı olduğu için her ne kadar Vahdettin Engin'in kitabını kaynak olarak almış olsada kırpma yapmış veya kendine göre yorumlamış olabilir,
O yüzden Vahdettin Engin'in kitabını okumaya fırsatım olursa burayı güncellerim yeniden.





< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi ürüng ayıg toyon -- 30 Mart 2014; 11:36:27 >
Bu mesaja 1 cevap geldi.
N
11 yıl
Yüzbaşı

Herzl saraydan hiç kovulmadığı gibi iki kez mecidiye nişanı ile ödüllendirilmiştir. İsrael devletinin temelleri II. Abdülhamit döneminde atılmış, 4 kutsal Alijah onun döneminde gerçekleştirilmiş, bir çok Yahudi yerleşim yeri onun zamanında kurulmuştur. Bu yerleşim yerlri bugünkü İsraelin büyük şehirleridir

Huzurdan kovulma masallarının, Davostaki "one minute" şovundan hiç bir farkı yoktur. Davostaki şov en azından yaşandı ama huzurdan kovulma masalı tümden hurafedir.


Bu mesaja 1 cevap geldi.
G
11 yıl
Binbaşı

2.Abdülhamit i tahtdan indirenler zaten masonlardı..

Atıyorsunuz, biraz destekli atın bari..

31 Mart ayaklanmasını İttihat Terakki, İngiltere ve Abdulhamid'e Filistin nedeniyle husumet besleyen Mason teşkilatları tertip ederek Abdulhamid'i tahttan indirmeyi amaçlamışlardır. Nitekim Abdulhamid'in tahttan inmesiyle Yahudiler Filistin'de toprak satın alma izni almışlardır.İttihad Terakki ise hiçbir etkisi olmayan padişah Mehmet Reşad sayesinde yönetime tamamen hakim olmuştur. Abdulhamid'ten sonra imparatorluk hızlı bir parçalanma sürecine giderek İngiltere de istediğini elde etmiş oldu.


Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın 27 Nisan 1909 Salı günü tahttan indirilmesinin ardından Yahudiler Filistin emelleriyle ilgili büyük hevese kapılmışlar. Yedikıta’da yer alan bilgiye göre; Yahudiler Sultan Beşinci Mehmed Reşad döneminde de benzeri bir teşebbüste bulunuyorlar. Filistin topraklarını satın almak maksadıyla Amerika’nın Los Angeles şehrinde yaşayan ve kuvvetle muhtemel ki Yahudi olan J. Jackson Smith, 1913 yılında Osmanlı Devleti’nin Hariciye Nezareti’ne müracaatta bulunmuştur. Onun, Filistin’in padişahın topraklarının bir cüzü olduğunu söylediği ve “padişah hazretleri işbu toprakları satmayı düşündüğü takdirde bedelinin tarafına bildirilmesini” isteme cüretinde bulunduğu Başbakanlık Osmanlı Arşivi, HR.TO, 544/18 numarasıyla kayıtlı belgede şu ayrıntılı bilgiler yer alıyor.

Theodor Herzl ne istedi?

Milattan önce 8. yüzyılda Asurluların yurtlarını istilasından sonra rahat yüzü görmeyen Yahudiler çareyi farklı topraklara yerleşmekte aradılar. Avrupa’dan Arabistan’a kadar dünyanın çeşitli bölgelerine yerleştiler. İspanya’dan kovulduklarında güçlü Osmanlı Devleti’nde huzur içinde yaşadılar. Fakat günün birinde Filistin’e geri dönüp devlet kurmak hülyalarından hiçbir zaman vazgeçmediler. Ondokuzuncu yüzyılda Osmanlı Devleti’nin zayıflaması Yahudileri cesaretlendirerek devlet kurmak konusunda faaliyetlerini hızlandırmalarına sebep oldu. Bunun yanında Batılı güçlerin de kışkırtmaları ile Yahudiler, bu amaca yönelik Siyonizm düşüncesi çerçevesinde daha pervasızca hareket etmeye başladılar. Bu düşüncenin kurucusu Theodor Herzl, Yahudi devletini tekrar kurmak için Sultan İkinci Abdülhamid Han’dan, Osmanlı dış borçlarının ödenmesi karşılığında Filistin topraklarını istemişse de şiddetle reddedilmiştir.

Teklifin Belgesi

Dışişleri Bakanlığı, Tercüme Odası, Numara 108, 16 Şubat sene 1328 [1 Mart 1913] Padişah hazretlerinin yüce eşiğine, 7 Şubat 1913 tarihli ve Amerika’da Kaliforniya Eyaleti’nde yer alan Los Angeles şehrinde ikamet eden J. Jackson Smith imzasıyla takdim olunan arzın tercümesidir: Kudüs-i Şerîf ve nam-ı diğer Filistin, padişah hazretlerinin Asya’da sahip oldukları memleketlerinin bir kısmını teşkil ediyor. Padişah hazretleri işbu toprakları satmayı düşündüğü takdirde bedelinin tarafıma bildirilmesini rica ederim.





< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-38C7E608-754C-4B4B-A9C2-5E5418594086 -- 30 Mart 2014; 11:38:49 >
Bu mesaja 2 cevap geldi.
G
11 yıl
Binbaşı

Sultan II. Abdülhamit, yahudilerin Filistin topraklarına yerleşme planlarının önüne geçen bir padişah olarak bilinir. Bu tutumundan dolayı da yahudilerin yönlendirdiği bütün fitne teşkilatlarının ana hedefi haline gelmişti.

Siyonizmin fikir babası olarak bilinen Teodor Hertzl, kendilerine Filistin'de toprak verilmesi için Sultan II. Abdülhamit'le görüşme yapmak istedi. Bazı kitaplarda II. Abdülhamit'in onlarla görüştüğü ancak tekliflerini reddettiği söyleniyor. Oysa gerçekte II. Abdülhamit onlarla görüşmeyi kabul etmemiştir. Bunun üzerine yahudi heyeti başbakan Tahsin Paşa yoluyla tekliflerini iletmişlerdir.

Yahudiler 1902 yılında Tahsin Paşa yoluyla padişaha ilettikleri tekliflerinde şunları bildiriyorlardı:

"Yahudiler aşağıda bulunan hususları taahhüt ederler:

1.Osmanlı devletinin otuz üç milyon İngiliz altınına ulaşan borçlarının tamamını ödemeyi,

2.İmparatorluğu korumak için 120 milyon altın franka mal olacak deniz filosu yaptırmayı,

3.Devletin mali durumunu canlandırmak için otuz beş milyon altın lira faizsiz borç vermeyi.

Bütün bunlar yahudilerin, yılın herhangi bir gününde Filistin'e ziyaret maksadıyla girmelerine müsaade edilmesine ve yahudilerin Kudüs-i Şerif'te kendi dinlerine mensup olanların ziyaretleri esnasında içinde kalabilecekleri bir müstemleke (kanton) kurmalarına izin vermesine karşılıktır".

Sultan II. Abdülhamid'e böyle bir teklifte bulunan heyetin başında siyonizmin babası Hertzl vardı. Yukarıda kendisinden söz ettiğimiz Emanuel Karaso da bu heyetin içinde bulunuyordu.

Yahudilerin bu teklifine Sultan II. Abdülhamid'in cevabı şu olmuştur:

"Tahsin! Onlara de ki:

Devletin borçları onun için bir ayıp değildir. Çünkü, Fransa gibi başka devletlerin de borçları vardır ve borçları onlara zarar vermemektedir.

Kudüs-i Şerif'i İslam'a ilk önce Hz. Ömer (r.a.) fethetmiştir. Burayı yahudilere satma kara lekesini ve Müslümanların korumam için bana tevdi ettikleri emanete ihanet etme suçunu yüklenemem.

Yahudiler, mallarını kendilerine saklasınlar. Devleti Aliye'nin İslam düşmanlarının mallarıyla yapılan kalelerin arkasına sığınması mümkün değildir.

Emret çıksınlar! Bir daha benimle görüşmeye veya buraya girmeye uğraşmasınlar".

Siyonist lider Teodor Hertzl de anılarında, Sultan II. Aldülhamid'in kendilerine şu cevabı verdiğini yazmaktadır: "Doktor Hertzl'e bu konuda yeni adımlar atmamasını öğütleyin. Çünkü ben bir karış toprak dahi veremem. Orası benim kendi mülküm değil milletimin mülküdür. Milletim bu yer için savaşmış ve orayı kanı ile sulamıştır. Yahudiler milyonlarını kendilerine saklasınlar. Bir gün gelir de İmparatorluğum parçalanırsa işte o zaman yahudiler, Filistin'i para ödemeden alabilirler. Fakat ben sağ olduğum müddetçe bedenimin neşterle yarılması Filistin'in İmparatorluğumdan koparılmasından benim için daha kolay bir hadisedir. Bu imkansız bir şeydir. Ben daha sağ iken bedenimizin üzerinde otopsi yapılmasına asla müsaade edemem."

Sultan II. Abdülhamit, hatıralarında da yahudilerin Filistin'e yerleşme fikirleri hakkında oldukça ilginç noktalara parmak basmaktadır. Şöyle diyor Sultan II. Abdülhamit:

"Yahudiler, Avrupa'da Doğu'da olduğundan daha fazla bir kudrete sahiptirler. Bu sebeple de birçok Avrupalı devlet çok artmış olan Semit (yahudi) ırkından kurtulabilmek için Yahudilerin Filistin'e muhaceretini iyi karşılayacaklardır. Fakat bizim memleketimizde kafi yahudi vardır. Eğer Filistin'de Müslüman Arap unsurunun faikiyetini (üstünlüğünü) muhafaza etmesini istiyorsak, Yahudilerin yerleştirilmesi fikrinden vazgeçmeliyiz. Aksi takdirde yerleştirildikleri yerde çok kısa zamanda bütün kudreti elde edeceklerinden dindaşlarımızın ölüm kararını imzalamış oluruz.... Siyonistler Filistin'de yalnız ziraat yapmak değil, orada hükümet kurmak, siyasi temsilcilerini seçmek gibi şeyler de arzuluyorlar." (13)

Sultan II. Abdülhamit, yukarıda sözünü ettiğimiz İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin çıkardığı ve tarihe 31 Mart Vak'ası diye geçen isyandan sonra tahttan indirilmiştir. Bu olayda ilginç olan bir şey şuydu: 31 Mart isyanını çıkaranlar ve kışkırtanlar İttihat ve Terakki Cemiyeti mensupları veya onların yönlendirdiği kimselerdi. Daha sonra padişahın tahttan indirilmesine de yine bu cemiyet karar verdi ve bu kararında padişahı 31 Mart isyanına sebep olmakla suçladı. Yani kendi suçlarını padişaha yükleyerek bunu onun tahttan indirilmesi için gerekçe olarak kullanmışlardı. Padişahın hal'ine (yani saltanattan indirilmesine) dair kararı ona tebliğ eden heyetin arasında yer alanlardan biri de yukarıda sözünü ettiğimiz Emanuel Karaso idi. Bu kararı tebliğ eden heyetin içinde bir tek Türk yoktu. Osmanlı ahalisini temsilen padişahın karşısına çıktığını iddia eden böyle bir heyette, ahalinin ana unsurunu teşkil eden ve devletin yönetimini resmiyette elinde tutan önemli bir etnik unsuru temsil eden bir tek kişinin bulunmaması dikkat çekiciydi. Padişah da bu durum karşısında şu ifadeyi kullanmıştı: "Bir Türk padişahına, 33 sene bu makamda bulunmuş İslam halifesine hal' kararını bildirmek için bir yahudi, bir Ermeni, bir Arnavut ve bir nankörden başkasını bulamadılar mı?" (14)

Ne yazık ki, Filistin topraklarının yahudilere satılması için rüşvet teklifinde bulunduğunda Sultan II. Abdülhamid tarafından kovulan yahudi Emanuel Karaso bu kez sultanın hal' kararını tebliğ için onun karşısına çıkmıştı. İşte bu ihanetin şartlarını hazırlayan teşkilat da İttihat ve Terakki Cemiyeti'ydi.

Bu arada İsrail'in ilk başbakanı Ben Gurion'un da II. Abdülhamid döneminde İstanbul Hukuk Fakültesi'nde okuduğunu ve İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin bünyesinde padişah aleyhine çalışmalara katıldığını hatırlatalım. Ben Gurion Birinci Dünya Harbi'nin patlak vermesinden sonra Kudüs'e döndü. (15)

İttihat ve Terakki Cemiyeti ve Filistin'e Yahudi Göçü

Yahudilerin ve masonların Sultan II. Abdülhamid'e son derece düşman olmalarının en önemli sebeplerinden biri onun yahudilerin Filistin topraklarına yerleşmelerine engel olmasıydı. II. Abdülhamid yahudilerin gizli yollardan gidip o topraklara yerleşmelerini engellemek için de çeşitli tedbirler almıştı. Bu tedbirlerden biri de Filistin topraklarındaki kutsal mekanları ziyaret etmek için oraya giren yahudilerin pasaportlarının gümrük kapılarında alınması ve dönüşte iade edilmesiydi. Yine yahudilerin Filistin'de herhangi bir şekilde toprak satın almaları da yasaklanmıştı.

İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin başını çeken Ahmet Rıza, Enver Paşa, Talat Bey ve Nazım Bey Filistin'e yahudi göçünün Osmanlı devletine yarar sağlayacağını iddia ediyorlardı. Oysa onların bu iddiaları mason localarından aldıkları telkinlere dayanıyordu. Zaten Selanik'teki mason localarının temel hedeflerinden biri Filistin topraklarına yahudilerin yerleştirilmesinin önündeki engelleri kaldırmaktı. En büyük engel ise Sultan II. Abdülhamit'ti. O tahttan indirilince yahudi göçünün önündeki bu en büyük engel kaldırılmış oldu.

İttihat ve Terakki Cemiyeti, sultan II. Abdülhamit'i tahttan indirince yerine Sultan Reşat'ı getirdi. Sultan Reşat, ittihatçıların karşısında genellikle pasif kalmıştır. Dolayısıyla devlet yönetiminin iplerini onlar almış oldular. Onlar da Filistin topraklarına yahudi göçünü kolaylaştırdılar. İttihatçılar, II. Abdülhamit'in yabancıların Filistin'den arazi almalarını yasaklayan kanunlarını uygulamadan kaldırarak, yahudilerin Filistin dahil memleketin her tarafından toprak satın almalarına imkan sağlayan kanunlar çıkardılar.

1909'da II. Abdülhamid'in hal'inden sonra iktidara gelen hükümette birkaç yahudi kökenli bakan bulunuyordu. Bu konuda Encylopedia Judaica'da şöyle denmektedir: "1909 Jön Türkler İnkılabından sonra iktidara gelen ilk hükümette, aralarında Baruchiah Russo ailesinin ahfadı (torunu) olan ve fırkanın liderlerinden biri olarak faaliyette bulunan Maliye Bakanı Cavit Bey'in de bulunduğu birkaç Dönme mevcuttu." (16)

Yahudilerin ve onların gizli kanadı durumundaki Dönmeler'in etkinliklerini gören ve siyonizm tehlikesinin memleketi uçuruma doğru sürüklediğini fark eden Gümülcine mebusu İsmail Hakkı Bey, ittihatçılara karşı 21 Şubat 1910'da Ahali Fırkası'nı kurarak muhalefete başlamıştır. İsmail Hakkı Bey, Şubat 1911'de Meclisi Mebusan'da yaptığı bir konuşmada siyonizm tehlikesine dikkat çekmiş ve siyonistlerle ilişki içinde olan ittihatçıların memleketi yahudilere sattıklarını dile getirmiştir. Bu gerçeği dile getirenlerden biri de Beyrut mebusu Rıza Salih Bey'di. Rıza Salih Bey, İsmail Hakkı Bey'in ardından Meclis kürsüsünden yaptığı konuşmada şunları söylemişti: "Yahudiler devletlere mahsus bayrak ve aralarında kullanılmak üzere pul çıkardılar ve para bastılar. Para ve bayrak için elimde şu anda vesika yok ise de pul örneğini Şükrü Bey göstermişti. Museviler Filistin'de bin kuruş demeyin tarlayı elli kuruşa alıyorlar. Birçok araziyi satın alıp koloniler haline getirmektedirler. İki yüz bin nüfusa yaklaştılar. Bu bölgenin ekonomisi tamamen ellerine geçmiştir." (17) Yahudilerin Filistin'de o zamanki nüfusları henüz iki yüz bine ulaşmamıştı. Ancak sanıyoruz Rıza Salih Bey bu sayıyı tahmini olarak söylemiştir.

Önceleri İttihatçılarla birlikte olan ancak onların siyonistlerle işbirliği içinde olduklarını yakinen görünce onlara karşı cephe alan Miralay (Albay) Sadık Bey de siyonizm tehlikesine şu şekilde dikkat çekiyordu: "Bugün siyonistler nazarında Osmanlı Devleti'nin çökmesi, hiç değilse Kudüs'ün ve Filistin'in bizden kopması istenmektedir. Masonlar da onlarla beraberdir. Buralarda bir yahudi hükümeti kurmak istiyorlar." Miralay Sadık Bey bu uyarıyı İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin kongresine sunduğu bir raporda yapmıştı. (18) Fakat İttihatçılar onun raporunu derhal ortadan kaldırmış ve kendisini de istenmeyen adam ilan etmişlerdir.

Bütün bu bilgiler İttihatçıların Osmanlı Devleti'nde ipleri ellerine almalarından ve Sultan II. Abdülhamid'i bertaraf etmelerinden sonra Filistin'e yahudi göçünün kolaylaştırıldığını gözler önüne sermektedir.



N
11 yıl
Yüzbaşı

quote:

Orijinalden alıntı: Dawinter

2.Abdülhamit i tahtdan indirenler zaten masonlardı..

Atıyorsunuz, biraz destekli atın bari..


He he aynen öyle! Bugünkü devletlüyü harcayan da zaten paralel devlet.

Yahudi öyle kurnazdır ki tepe tepe kullanır ve işi bittiğinde çöpe atar. Bu temel olguyu göremeyen birine tarihi anlatamazsınız.

Bak aşağıdaki İsrael şehirleri II. Abdülhamit döneminde kuruldular Buna bir açıklama yapılabilir mi?

Petach Tikwa,1878
Rischon leTzion 1882
Zichron Ja'akow.1882
Rechovot,1890
Chadera, 1891
Kfar Saba,1892


Bu mesaja 1 cevap geldi.
G
11 yıl
Binbaşı

Kurulmadılar, resmiyeti yok.. Onlar, o tarihe atfediyorlar. Çünkü yahudi nüfusun yerleşkesi o dönemlerde başlamış. Ama toprak ve resmiyeti Osmanlının elinde.
O isimlerde Osmanlıdan sonra verildi.
Bu şehirlere yerleştirilen yahudi ailelerin, bölgenin memurlarına verdikleri rüşvet, hatta başka şahıslar üzerinden dolaylı olarak satın aldıkları toprak ve mülklerde tartışma konusu olmuştu.
Büyük çoğunluğunu rus aileler oluşturur.
Herlz' in talebi ve beklentisinin dışında bir durumdur. Herlz' in resmi, bağımsız devlet talebinin aksine ; adı sonradan değiştirilen ve Osmanlı imparatorluğu içinde yer alan bu şehirler tamamen Osmanlı himayesindedir.
Bu şehirler resmen yahudi şehirleri veya bağımsız bir yahudi devletinin temeli değildir. Herzl' in fikri yada hedefiylede hiçbir bağlantısı yoktur. 1945 e kadarda yahudi isimleriyle anılmamıştır bu şehirler.
İstanbul, 1453 den sonra istanbul dur. Öncesi Costantinapole dür. Sapla samanı karıştırmayın..
Bahsettiğin yahudi şehirleri, zamanında köydü köy... Rusyadan göç eden ailelerin yerleşkesiydi. Yahudiler bu tarihde buralara geldiler, şehirler kurdular, 2.Abdülhamit han buna izin verdi demek, komikliktir...

2.Abdulhamit i tahtdan indirilenleri git bir araştır ondan sonra konuş, paralelini, düzünü, eğrisini... Tahtdan indirdiler ama gönüllerden indirmesi o kadar kolay olmuyor işte..



II. ABDÜLHAMİD FİLİSTİN'E YAHUDİ YERLEŞİMİNİ YASAKLAMIŞTI

Dünya tarihinde 1947 yılında ülke olarak var olan İsrail,Osmanlı zamanında da devletleşme ve alan kazanmak için bir çok çabaya girmişti. Osmanlı Tarihi'nde bu konuyla ilgili en dikkat çekici gelişmeler İkinci
Abdülhamid zamanında yaşandı. Öyle ki tahttan indirildikten sonra şeyhine bir mektup gönderen ikinci Abdülhamid, Filistin ve Kudüs'te Yahudilere yerleşim izni vermediği için tahttan indirildiğini yazdı.

Mektupta Sultan II. Abdülhamid, İttihatçıların ve
Yahudilerin tüm ısrarlarına ve 150 milyon altın tekliflerine rağmen Kudüs'ü
nasıl satmadığını kendi ağzıyla anlatıyor. Abdülhamid, mektubunda özellikle
Filistin'de Yahudilere toprak vermediği için tahttan indirildiğini dile
getiriyor.
BATI FİLİSTİN'DE NEDEN YAHUDİ DEVLETİ KURDURTTU

A Haber ekranlarındaki Deşifre programına katılan Selçuk Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Caner Arabacı, Birinci Dünya Savaşı
sonrası Alman Komutan'ın Yahudileri Filistin ve Kudüs'e yerleştirilmesi
projesinin perde arkasını anlattı. Arabacı, canlı yayında 'O dönemde Alman
komutan Ortadoğu'nun kapısının Filistin olduğunu, buraya da Yahudiler'in
yerleştirilerek hem İslam dünyasının frenleyeceğini hem de Batı'nın içindeki
safrayı atmış olacağını ifade eder' diye
konuştu.
ABDÜLHAMİD'İN O MEKTUBU

İşte 31 Mart olayıyla İttihatçılar tarafından tahttan
indirilip Selanik'e gönderilen Sultan II. Abdülhamid'in, bu dönemde Suriye'deki
şeyhi Mahmut Ebu Şamat'a yazdığı Filistin mektubundan dikkat çeken satırlar:

< Resime gitmek için tıklayın >



Ancak ve ancak 'Jön Türk' ismiyle maruf ve meşhur olan
İttihat Cemiyeti'nin rüesasının tazyik ve tehdidiyle Hilâfet-i İslâmiyeyi terke
mecbur edildim. Bu ittihatçılar, Arazi-i Mukaddese ve Filistin'de Yahudiler
için bir vatan-ı kavmî kabul ve tasdik etmediğim için ısrarlarında devam
ettiler.

Bu ısrarlarına ve tehditlerine rağmen ben de katiyen bu
teklifi kabul etmedim. Bilâhare yüz elli milyon altun İngiliz lirasi
vereceklerini vaat ettiler. Bu teklifi dahi katiyen reddettim ve kendilerine şu
sözle mukabelede bulundum: 'Değil yüz elli milyon İngiliz lirası , dünya dolusu
altın verseniz bu tekliflerinizi katiyen kabul etmem! Ben otuz seneden fazla
bir müddetle Millet-i İslâmiye'ye ve Ümmet-i Muhammediye'ye hizmet ettim. Bütün Müslümanların ve salatin ve Hulefa-i İslâmiyeden aba ve ecdadımın sahifelerini karartmam ve binaenaleyh bu tekliflerinizi mutlaka kabul etmem' diye kat''î cevap verdikten sonra hal'imde ittifak ettiler.

Ve beni Selanik'e göndereceklerini bildirdiler. Bu son
tekliflerini kabul ettim ve Allah Teâla'ya hamd ettim ki ve ederim ki; Devlet-i
Osmaniyye ve Alem-i İslâm'a ebedî bir leke olacak olan tekliflerini, yani
Arazi-i Mukaddese ve Filistin'de Yahudi devleti kurulmasını kabul etmedim. İşte
bundan sonra olan oldu. Ve bundan dolayı da Mevlâ-yı Müteal Hazretlerine hamd ederim.


Bu mesaja 1 cevap geldi.

Bu mesajda bahsedilenler: @Nürnberger
N
11 yıl
Yüzbaşı

quote:

Orijinalden alıntı: Dawinter

Kurulmadılar, resmiyeti yok.. Onlar, o tarihe atfediyorlar. Çünkü yahudi nüfusun yerleşkesi o dönemlerde başlamış. Ama toprak ve resmiyeti Osmanlının elinde.


Buz gibi var. Sen Abdülhamite kutsal bir paye biçtiğin için reddediyorsun. Şehirleri o kurdurmuş işte! Resmi adları da böyledir. Resmi olmayan tek şey İsrael devletidir ki o 1948 de kuruldu.

Korkmayın, işbirlikçilerin ipliğini ortaya dökmekle günahkar olunmaz ama Yahudi kuklalarını kutsamakla girilir. Sahi siz Yahudi dostu musunuz yoksa? Yanılmıyorsam şimdiki kuklaları da kutsuyorsunuz. Fena ofsayttasınız bilesiniz.


Bu mesaja 1 cevap geldi.
G
11 yıl
Binbaşı

Akka’nın eski Umumı Müdürü Nabluslu Muhammed Tevfik, Bihke’nin eski Reji Müdürü Muhammed Said ve Bihke’ye bağlı Bihar Nahiye Müdürü Beyrutlu Suphi Efendiler’in raporu, Filistin topraklarının rüşvet ve para hırsıyla Yahudiler’e gittiğini ispatlıyor.

Yahudilerin, Filistin'e yönelik yerleşme, yurt ve bağımsız ülke kurma operasyonları Temmuz 1882'lerde resmen başlamıştır. Önceleri Batılı Yahudi zenginlerin Filistin'den para ile Yahudiler için Osmanlı'dan toprak satın alma girişimleri ile başlayan bu operasyonlar, siyonizmin lideri Theodor Herzl'in 1896-1902 yılları arası tam beş defa İstanbul'u ziyaret ederek amacına ulaşmak için yaptığı girişimlerle yeni bir boyut kazanmıştı.1 II. Abdülhamid Theodor Herzl'in her teklifini -vaat ettiği para ve medya desteğine rağmen- kesin bir dille reddetmiş, padişah, arkadaşı Newlinski aracılığı ile Theodor Herzl'e şu ültimatomu göndermişti:

''Eğer Bay Herzl, senin arkadaşın ise ona söyle, bu meselede ikinci bir adım atmasın. Ben bir karış dahi olsa toprak satmam. Zira bu vatan bana değil, milletime aittir. Milletim bu vatanı kanlarıyla mahsüldar kılmışlardır. o bizden ayrılıp uzaklaşmadan, tekrar kanlarımızla örteriz. Benim, Suriye ve Filistin alaylarımın askerleri birer birer Plevne'de şehit düşmüşlerdir. Bir tanesi bile geri dönmemek üzere hepsi muharebe meydanında kalmışlardır. Devlet-i Aliyye bana ait değil, Türk milletinindir. Ben onun hiç bir parçasını veremem. Bırakalım Musevi'ler milyonlarını saklasınlar; benim imparatorluğum parçalandığı zaman Filistin 'i karşılıksız ele geçirebilirler.Fakat yalnız bizim cesetlerimiz parçalanarak, bu ülke taksim edilebilir. Ben, canlı bir beden üzerinde ameliyat yapılmasına asla müsaade edemem.” 2

“Filistin’i Satmayız.”

Fakat buna rağmen bugün 0lduğu gibi dün de Yahudiler Avrupa'da ''Ermeni Meselesi''nde Türkiye'yi destekleyecek, Osmanlı'nın Avrupa'daki borçlarını ödeme girişiminde bulunanacak, hatta 30 milyon sterlini bulan tüm Osmanlı borçlarını Filistin'e karşılık tasfiye etme ve ödeme girişiminde bulunacaklardı. Hiç 0lmazsa Hayfa dahil Akka sancağı kendilerine verilmeliydi. Fakat Osmanlı yetkilileri, buna karşılık, Yahudi girişimcilere ekonomik bazı imtiyazlar verebileceklerini, ama asla Filistin'i vermeyeceklerini söylüyorlardı.

Washington'daki Osmanlı Büyükelçisi Ali Ferruh Bey, 24 Nisan 1899'da bir Amerikan gazetesine verdiği demeçte "Ceplerimize milyonlarca altın doldursalar; hükümetimiz Arap memleketlerinin hiç bir bölümünü satmak niyetinde değildir'' diyordu. Ali Ferruh Bey aynı beyanatında, Filistin meselesinin ekonomik değil, siyasi bir mesele olduğunu, bu nedenle de Maliye Nezareti'ni ilgilendirmediğini söylemişti.3

Siyonistlere Tedbir

II. Abdülhamid, sadece Siyonistlerin teklifini reddetmekle kalmamış, onlara karşı Filistin'e yerleşmemeleri için etkin önlemler de almıştı. Bu nedenle de büyük güçler nezdinde diplomatik girişimlerde bulunulmuş, Musevilerin Siyonistleşmesini engellemeye çalışmış, Duhuliye Nizamları hazırlatmış, Siyonistlerin yabancı himaye elde etmelerini önlemek için çaba harcamış ve Filistin'den Yahudilerin arazi satın almalarını yasaklamıştı.

Önce Alman İmparatoru II. Wilhelm ile görüşerek ona Herzl'in tasarısının (Siyonizmin) ''Osmanlı'nın toprak bütünlüğü ve egemenliği'' prensibiyle bağdaşmadığı anlatılmış, daha önce Siyonizme destek veren Almanya 1900'lerde bu tavrından vazgeçmişti. Ağustos 1903'de Rus İçişleri Bakanı Plehve, Dr. Herzl'e bir mektup yazarak, “Amacı Filistin'de bağımsız bir devlet kurmak olduğu sürece Rus Hükümeti olarak Siyonizm'in arkasındayız'' diyordu. Ancak kısa bir süre sonra Rusya bu vaadini unutarak Siyonizmi desteklemekten vazgeçmemişti. Fransa Hükümeti, Filistin'i asırlardır göz diktiği Suriye'nin içinde mütalaa ettiğinden Siyonizme zaten karşı idi. Ancak İngiltere ve ABD'de Siyonistlere büyük bir destek vardı.

II. Abdülhamid, Amerika'da çok etkin olan Yahudi lobisini Siyonizmden vazgeçirebilmek için 1898'de Amerikalı Müslümanların lideri Muhammed Webb aracılığı ile Amerikan Yahudilerinin lideri Richard Gottheil'e ulaşmayı başarmış, ona, ''Filistin'e Yahudi iskanı'' emelinden vazgeçme çağrısı yapmıştı, Osmanlı devleti, özellikle Amerika ve Rusya'daki dindar ve reformcu Yahudi gruplarla temas kurmuş, özellikle onlara, Filistin'de bağımsız bir devlet kurulursa vatandaşı oldukları ve müreffeh yaşadıkları ABD ve Rusya gibi ülkelerde herşeylerine el konulacağını, kendilerinin hiç bir maddi imkanı olmayan Filistin'e sürüleceklerini anlatmıştı, Özellikle ABD'de Siyonist Federasyonu'nun üye kaybetmesi bu girişimlerin etkili olduğunu göstermektedir.

Bu arada hususan Filistin'e yerleşmek isteyen Musevilerle ilgili de, Osmanlı ülkesine girişleri ve, yerleşmelerini engelleyici ciddi önlemler alınmıştı. Önce; yurtdışındaki Osmanlı temsilciliklerine bir yazı göndererek, şüpheli Musevilerin pasaportlarının vize edilmemesi istenmişti, Avrupa'daki Siyonist faaliyetler yakından izlendiği için özellikle Hayfa ve Yafa limanlarında Osmanlı ülkesine giren kaçak Museviler kendilerini bekleyen Türk güvenlik güçlerince sınırdışı ediliyordu, Ekim 1882'de Osmanlı yönetimi, hac yapacaklar dışında tüm Musevilerin Filistin'e girmesini yasaklamıştı, Ancak bazı Siyonistler, kendilerine hacı süsü vererek Filistin'e yerleşmeyi başarmışlardı.

Dahiliye Nezareti, 1884'de hacı dahi olsalar vizesiz Yahudilerin Filistin'e girmesini yasaklamıştı. 1887 ilkbaharında Filistin'i ziyaret edecek Yahudi hacıların süresi de bir ayla sınırlanmış, Musevi ziyaretçilerin ülkeyi terk etmeleri için girişte oldukça yüksek bir depozito alınmıştır. Museviler bu kez bir büyük ülkenin vatandaşı olarak Osmanlı ülkesine yerleşmeye çalışmışlar, Ağustos 1898'de Filistin kapıları hangi ülkenin vatandaşı olduğuna bakılmaksızın tüm Yahudilere kapatılmıştır.

Kırmızı Pasaport

21 Kasım 1900'de yayınlanan Duhul Şartları Nizamnamesi ile Siyonistlerin Filistin'e yerleşmesini önlemek için ''Kırmızı Pasaport'' uygulaması başlatılmıştı. Bu arada Osmanlı ülkesinde yaşadığı halde ABD ve İngiliz vatandaşı olup bazı haklar kazanmak isteyen Museviler de, tabiiyetine girdikleri ülkelerde yaşamak zorunda bırakılmışlardı.

1867 tarihli Osmanlı Arazi Kanunnamesi Musevilerin Kutsal Topraklarda arazi almalarını engellemiyordu. 5 Mart 1883'de çıkarılan yeni kanun yabancı Siyonistlerin Osmanlı ülkesinde taşınmaz mal satın almalarını yasakladığı halde, Osmanlı vatandaşı olan Yahudilere herhangi bir yasak getirmiyor, bu nedenle de yerli Yahudilere Siyonist örgütlerce para verilerek bölgede önemli bir toprak parçasının Siyonistlerce satın alınması sağlanıyordu.

Böylece bazı Siyonist koloniler kurulmuştu.4 İleride nakledeceğimiz önemli bir belgede de görüleceği gibi, bir çok yerli halk ve bürokrat, bu işten para kazanma arzusuyla, bu yıllarda Filistin'in önemli bir bölümünün Yahudilere satılmasında aracılık yapmışlardı.

II. Abdülhamid yönetimi, bu konuda bölgeden gelen şikayetleri de göz önünde bulundurarak, 1892 sonbaharında bir dizi yeni önlem almak zorunda kalmıştır. Yerli ve yabancı kim olursa olsun Yahudilerin taşınmaz mal almalarını yasaklanması, mahalli kadastro ve halka bildirilmişti.5 Bu yıllarda Osmanlı ülkesinde yabancılara toprak satmak
“hem vatan hainliği hem de ahiret azabının” nedeni olarak görülüyor, Padişahın (II. Abdülhamid'in) özel izni olmadan yabancılara toprak satma ve okul, hastane açma gibi misyonerlik kurumlarıyla ilgili haklar kesinlikle verilmiyordu.6 Sultan II. Abdülhamid, toprağını satmak zorunda kalan Filistinli Arapların topraklarını “Hazine-i Hassa” adına kendisi satın alıyordu.

Filistin'i Satanlar

15 Ağustos 1893'de üç Filistinli yöneticinin gönderdiği bir rapor, Filistin'de yaşananları, ihanet ve gafletleri bir bir ortaya koyuyordu. Raporu, Akka'nın eski Umumi Müdürü Nabluslu Muhammed Tevfik, Bihke'nin eski Reji Müdürü Muhammed Said ve Bihke'ye bağlı Bihar Nahiye Müdürü Beyrutlu Suphi Efendiler hazırlamışlardı. Bu iki sayfalık önemli raporu sadeleştirerek ve kısaltarak Filistin'i kimlerin sattığını merak edenlerin dikkatlerine sunmak istiyoruz. 7

''Romanya ve Rusya göçmeni Yahudilerin Osmanlı ülkesinde, özellikle Filistin'de iskanları, Filistin’e girmeleri ve burada arazi satın almalarının padişahın yüce emri ile yasaklandığı herkesçe bilindiği halde bazıları özel çıkar ve menfaatleri, bazıları da bozguncu, zararlı fikir ve düşüncelerinin etkisiyle bu emre uymamışlardır. 1890 senesinde Yafa ve Hayfa kasabalarında Baron Hirsch’in adamları Mösyö Henger ve Mayer Zelyan aracılığı ile Yahudiler için toprak satın alınmış, Rus tebaası 140 aile Hayfa havalisine yerleştirilmişti.

Bu işte onlara Akka mutasarrıfı Sadık Paşa, eski Hayfa Kaymakamı Mustafa Efendi Kanavetti, Yeni Hayfa Kaymakamı Ahmed Şükrü, Akka Müftüsü Ali, Hayfa Belediye Reisi Mustafa ve Hayfa İdare Meclisi Azasından Necip Efendi aracılık yapmışlardı. Bu ekip düzenledikleri sahte mukavele ve belgelerle eski Adana Mutasarrıfı Şakir Paşa ve Cebel-i Lübnan ahalisinden Selim Ve Nasrullahi’l-Havari’nin vaktiyle 800 liraya aldıkları Hayfa yakınlarındaki mülkleri; Hazire, Dordore ve Nefbate çiftliklerini 18.000 liraya satmış, ayrıca kendileri de 2000 lira aracılık parası almıştır. Bu satış sonrası bir gece içinde Hayfa Polis Memuru Aziz ve Zabıta Memuru Yüzbaşı Ali Ağaların marifetiyle Rus göçmeni 140 aile Hayfa sahillerindeki bu araziye yerleştirilmişlerdi. Padişah idaresi (emri) nedeniyle arazi satışının yasak olduğunu çok iyi bilen Hayfa Belediye Başkanı Mustafa Efendi, salahiyetini kullanarak sahte ve kadim (çok eski) tarihli bir ruhsatname ile burada 140 haneli yeni bir Yahudi köyü kurmuş, onlardan bir de vergi alarak yıllardır Osmanlı vatandaşı olduklarını belgelemeye çalışmıştır. Bununla da yetinmeyen Mustafa Efendi güya bunların yıllarca Safed ve Taberiyye kazaları arasında bulunan “Mizrate'l-Hafize” köyünde asırlardır, yaşadıklarını, ama nüfuslarının unutularak kaydedilmediklerini ileri sürerek onları Osmanlı nüfusuna kaydetmiş, 140 fakir Yahudi ailesinin altısından, birer mecidiye, toplam altı mecidiye, “nüfusa geç kaydolma” cezası almıştı. Böylece bir gecede 140 Yahudi aile Osmanlı vatandaşı olarak Osmanlı fakirlik ve ilmühaberi verilerek bir çok devlet hizmetinden bedava yararlanmaları sağlanmıştı.''

Şikayetçilere göre Hayfa ve Akka'da bu yolla Yahudilerin iskanı sürekli hale getirilmiştir. Bundan başka Baron Bilavaroş'un vefatıyla sahipsiz kalan Zemarin köyüne Yahudi koloniciler el koymuş, Baron Roşeyle yönetimindeki 700 hane Yahudi bu köye yerleştirilmişti. Daha sonra da her ne yapılmışsa yapılmış bu arazi Yahudilere Padişahın emrine aykırı olarak satılmıştı, Bu köyün çevresindeki Eşfiya, Emma'l-Altun ve Emma'l-Cemal adlı üç köy de bu arazinin içinde gösterilmiştir. 2-3 bin kuruş kıymetinde harap bir arazi, Akka Mutasarrıfı Sadık Paşa tarafından 2.000 liraya Yahudilere satılmıştır, Hayfa ve Yafa arasında bulunan Hazine-i Hassa ile bitişik, dönümü bir kuruştan alınan Haşmezrezzake adlı 30 bin dönüm arazi, 30 bin liraya Yahudilere satılmıştı, Yine dönümü 3 kuruşa alınan beş bin dönümlük arazi de 15.000 liraya Yahudilere satılmıştı, Bu, şebekenin faaliyetlerini bütün bütün ortaya çıkarmıştı.

Raporun bir başka bölümünde ise misyoner örgütlerin bölgede nasıl mülk sahibi olduklarını göstermesi açısından çok önemliydi:

''Bunlara ilaveten devletçe o havalide çok önem verilen Cebel-i Kermil adıyla meşhur bir yerin büyük bir bölümü -15 bin dönümden fazlası Belediye Reisi Mustafa Efendi el-Halil ve İdare Meclisi Azası Necip Efendi İlyas’ın girişimleri ve aracılığı ile Fransız rahiplerine satılmıştı.

Bunun üzerine onlarla rekabet eden ve onları kıskanan Alman rahiplerin girişimi başlamış, onlara da çok ucuz bir fiyatla on bin dönüm toprak satılmıştır. Bunun üzerinden çok zaman geçmeden , üçüncü bir güç olarak İngilizler ortaya çıkmıştı. Elsten İngiliziyye adlı kadın misyoner ve Hayfa İngiltere Konsolosu Mösyö Smith'in mesaisiyle beşbin dönüm arazi de sus payı olarak İngilizlere verilmişti. Bu uygunsuzluklara tahammülü olmayan Akka mutasarrıfı merhum Zeyyur Paşa; Hayfa Bidayet Mahkemesi'nde Trabluslu Muhyiddin Efendi Selhim'in reisliği döneminde dava açtırmıştır. Davayı Hükümet-i Seniyye'nin vekili olarak eski Nasıra Kaymakamı açmıştı Dava hüküm safhasına gelmişken o sırada Sadaretten gelen bir telgrafla dava tatil edilmiş ve Zeyyur Paşa Kale-i Sultaniye (Çanakkale) Mutasarrıflığına tayinle bölgeden gönderilmişti.

Yıllar önce yaşanan bu gelişme nedeniyle ''her parçası cana bedel olan bu münbit vatan toprağı, Şeria kıyıları ve Kermil dağı mürur-i zaman gerekçesiyle yabancılara (Batılı emperyalistlere) peşkeş çekilmişti.”

Bahailer'in Rolü

Raporun son bölümünde ise bir başka ihanetin belgeleri ile karşılaşıyoruz. İnanç ve düşünceleri nedeniyle idam edileceği İran'dan Osmanlı ülkesine sığınan, gönderildikleri Edirne'de ayrı fraksiyonlara ayrılarak birbirlerine saldıran ve bu yüzden bir bölümü Akka 'ya sürülen Bahailer de 8 bu işte Yahudilere aracılık yapmakta ve bu iş ten para kazanmakta idiler. Raporun son bölümünde de konu anlatılırken Akka'da sürgün bulunan Bahailerin lideri Abbas (Abdülbaha) Efendi'nin bu işteki rolü de şöyle anlatılır:

“Ve el an Akka'da menfa (sürgün) ve sahip olduğu servet ü saman ve nüfuz sayesinde her istediğini icraya muktedir bulunan İranlı Abbas Efendi ile hem-efkarı (fikirdaşı) Hayfa Belediye Başkanı Mustafa ve şimdi mahkeme azası olan eski idare Meclisi Azası Necip Efendi ittihat ve ittifak ile bazı fakir ahalinin arazilerini ellerinden ucuz ucuz alarak tahliye ve daha sonra da Yahudi ve ecnebilere satarak menfaatlenmekten kaçınmamışlardır.”

Yahudilerin maddi fedakarlıkları sonucu onlarla iyi geçinen yerel yöneticiler genelde onlara itibar etmiş, Müslümanlara fazla yakınlık göstermemişlerdir, Bunlardan biri olan Maykeri Nahiyesi Müdürü Çerkes Ali Ağa, Yahudilerin kalp akça bastıkları ihbarı üzerine Yahudi köylerine gidip soruşturma yapmak isteyince tahkir ve saldırıya uğramış, daha sonra da onların girişimleriyle azledilmişti. Onun gönderilmesinden cesaret alan Yahudiler bir takım silah ve mühimmat depolamaya, gizli eğitim kurumları açmaya ve kendilerini engelleyebilecek kişileri hapis ve işkence ile yıldırmaya başlamışlardı. 9

Daha önce de vurguladığımız gibi II. Abdülhamid bu ve benzeri raporları çok iyi değerlendirmiş, yeni uygulama ve kararlarla Siyonizmin en azından kendi döneminde Ortadoğu'da yerleşip yeşermesini önlemeye çalışmıştır.


1 Mim Kemal Öke, Kutsal Topraklarda Siyonistler ve Masonlar, İstanbul 1991, 3. Baskı, Çağ Yayınları, s. 53-55
2 Yaşar Kutluay, Türkiye ve Siyonizm, İstanbul, 1973, s.108-109
3 Mim Kemal Öke, A.g.e., s. 91
4 Mim Kemal Öke, A.g.e., s. 83-98
5 Mim Kemal Öke, A.g.e., s. 97
6 Başbakanlık Osmanlı Arşivi, İrade Dahiliye, 30 Ca. 1311, nr:40
7 Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Y.PRK.AZJ 27/39
8 Ahmet Fettahoğlu, “Yüce Adalet Evi’nin Sakinleri:Bahailer”, Tarih ve Düşünce Dergisi, Şubat 2001, sayı:16, s. 12-23
9 Başbakanlık Osmanlı Arşivi Y.PRK.AZJ 27/39


Bu mesaja 1 cevap geldi.

Bu mesajda bahsedilenler: @Nürnberger
G
11 yıl
Binbaşı

Siyonistlerin söz konusu iddiaları ortaya atmalarının temel amacı Müslüman halkların Filistin davasına ilgilerini zayıflatmak ve Filistin halkının mağduriyetine bigane kalmalarına sebep olmaktır.

Yahudi işbirlikçisi ve kuklalarına duyurulur... Güneş, balçıkla sıvanmaz.


Bu mesaja 1 cevap geldi.
V
11 yıl
Yarbay

Sahsen Israil'in bolgede var olma hakkini savunuyorum.O bolgede binlerce yillik bir Musevi varligi var.Yahudi kralligi var.

Filistinliler ise zamaninda Mavera-i Urdun Emirligi ve Misir'dan getirilen Araplarin bugun yasadiklari yerlere verdikleri isim.Osmanli tenezzul edip vilayet bile yapmamis burayi.1920 yilina kadar isimleri bile yok.Antik caglarda bolgede Ingilizce ismi '' Philistines '' olan bir kavim yasamis.Filistin ismi de buradan geliyor.Bu adamlarin Araplarla ilgileri filan da yok.Ne dinleri ne dilleri.


Bu mesaja 1 cevap geldi.
G
11 yıl
Binbaşı

Şahsen yunanistanın istanbul da var olma hakkını savunuyorum.. Bildiğiniz gibi burada ve egenin büyük bir kesiminde yunan varlığı mevcuttu. Tarihi yapıları, eserleri ve hatta şehirler ve bazı bölgelere verdikleri isimler bile günümüzde hala kullanılmakta. Evet, yunanlılara verelim.. Tövbe bismillah



V
11 yıl
Yarbay

Yunanlilar almaya calistilar ama alamadilar.Aradaki fark bu.Araplar biraraya gelip kac kere savas actilar İsrail'e.Her defasinda da maglup oldular



< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
Bu mesaja 1 cevap geldi.
G
11 yıl
Binbaşı

Arada fark mark yok.... Sen demişsinki; eskiden bu coğrafya yahudilerin memleketiydi. Şimdi onların orada olmaya hakkı var diye.. Eee bende diyorumki; eskiden yunanlılarda sahipti ege ve marmaraya.. Verelimmi ne dersin?
Almaya çalışmışlarda, alamamışlarda.. Yukarıda söylediğin şeyle bunun ne alakası var?
Yunanlılarda savaş açtılar mağlup oldular.
Neyse , eminim sende hatanı anlamışsındır. Yok anlamadıysan, yapacak birşeyde yok..


Bu mesaja 1 cevap geldi.

Bu mesajda bahsedilenler: @VirgilSollozzo
V
11 yıl
Yarbay

quote:

Orijinalden alıntı: Dawinter

Arada fark mark yok.... Sen demişsinki; eskiden bu coğrafya yahudilerin memleketiydi. Şimdi onların orada olmaya hakkı var diye.. Eee bende diyorumki; eskiden yunanlılarda sahipti ege ve marmaraya.. Verelimmi ne dersin?
Almaya çalışmışlarda, alamamışlarda.. Yukarıda söylediğin şeyle bunun ne alakası var?
Yunanlılarda savaş açtılar mağlup oldular.
Neyse , eminim sende hatanı anlamışsındır. Yok anlamadıysan, yapacak birşeyde yok..

Sen nasil anlamak istiyorsan oyle anliyorsun

Benim demek istedigim su;Bugun Filistin denen yerde Antik caglarda kurulmus bir Yahudi kralligi vardi,degil mi ? Yoktu deme cunku Incil - Eski Yeni Ahit vs. tum dini metinlerde bahsi gecer.Demek ki Yahudiler bu bolgede binlerce yildir yasiyorlarmis zaten.Dolayisiyla Antik Yehuda Kralligi topraklarinda kurulmus olan bir Israil devleti'nin mesruiyetini tartisma konusu yapmak bence abesle istigaldir.

Ama bu bolgede gunumuz sartlari baz alindiginda kimsenin inkar edemeyecegi bir Arap gercegi de var.Onlarin da bu bolgede var olma haklari var elbette.Ama bu Filistin devletinin kurulmasini hakli cikarir mi ? Bilemiyorum.Yom Kippur savasi,6 gun savasi sadece benim bildiklerim.Bunlarin tamaminda Araplar maglup olmuslar.Sayet bu savaslari kazansalardi ve Israil devletini yiksalardi kimse niye yiktilar demezdi.Cunku bu bolgede zaten uzun sureden beri yasayan buyuk Arap topluluklari var.Israil devletinin Yahudi unsurlari ise temelde Avrupa ve Rusya'dan gelen Mizrahi Yahudileri idi.

Yine ayni sekilde,binlerce yil boyunca bir Greko - Roman yurdu olmus Anadolu topraklarinda muhtemel bir Yunan zaferi karsisinda (Milli mucadele doneminden bahsediyorum) kimse sesini cikartmazdi.Zaten Avrupa'nin destegi ile isgal edilmisti ulkemiz.Onlar kazanamadilar,biz kazandik ve dolayisiyla Anadolu bir Turk yurdu olmaya devam etti.Araplar ise Israil'i maglup edemediler ve artik etme sanslari da yok.O yuzden Israil - Filistin meselesine realist acidan bakmak gerekiyor.


Bu mesaja 1 cevap geldi.
G
11 yıl
Binbaşı

Bak şimdi güzel kardeşim.... Bundan bin yıl önce atalarım bu coğrafyada yaşamış, kültürüm buradan gelmekte diye hiçbir millet, hiçbir toprak üzerinde hak iddia edemez. Kurduğu devletede meşrutiyet kazandırmaz...
Kılıç hakkı dediğimiz, bugün savaş yada siyasi üstünlüklerle (Kırım meselesi gibi) bazı topraklar alınır, el değiştirir, devlet kurulur, BM tanır yada tanımaz... vs.. Bu işlerin bir usulü, şekli vardır. Dedemgil burada yaşardı, eskiden buralar dutluktu diye hak iddia edilmez. Yahudilerde bir şekilde burada tartışılır, tartışılmaz nüfuslanmışlar. 2.dünya savaşı sonrasında da ingiltere ve ABD nin desteğiyle filistin topraklarında resmi bir israil devletini kurmuşlardır. İlk tanıyanlardan biriside İsmet inönü liderliğindeki Türkiye devletidir.
Bu saatden sonra, kimse çıkıpta israil devleti diye birşey yoktur diyemez. Kitabını uydurup bir şekilde yerleşmişler artık.. Ama kimsede çıkıp; bunların ataları bu topraklarda yaşıyordu, o yüzden bunlara haktır diyemez... Bu işin tabiri caizse raconu bu değildir. Dünyanın düzenine aykırı zaten. Koskoca ABD kıtası var orada..

< Resime gitmek için tıklayın >

Bu işler, siyaset işidir... Filistin, hıristiyan bir ülke olsaydı... Yukarıdaki haritanın ne kadarı gerçekleşirdi?
Ama mazlum ve fakir diyede, dışlamak, bunlara müstehaktır demek yakışık kalmaz. Batı aleminin israil desteği ve bununla mücadele etmeye çalışan Filistin yalnızlığı ortadadır.





< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-38C7E608-754C-4B4B-A9C2-5E5418594086 -- 31 Mart 2014; 21:58:43 >
Bu mesaja 1 cevap geldi.

Bu mesajda bahsedilenler: @VirgilSollozzo
O
11 yıl
Yarbay

quote:

Orijinalden alıntı: Dawinter

Bak şimdi güzel kardeşim.... Bundan bin yıl önce atalarım bu coğrafyada yaşamış, kültürüm buradan gelmekte diye hiçbir millet, hiçbir toprak üzerinde hak iddia edemez. Kurduğu devletede meşrutiyet kazandırmaz...
Kılıç hakkı dediğimiz, bugün savaş yada siyasi üstünlüklerle (Kırım meselesi gibi) bazı topraklar alınır, el değiştirir, devlet kurulur, BM tanır yada tanımaz... vs.. Bu işlerin bir usulü, şekli vardır. Dedemgil burada yaşardı, eskiden buralar dutluktu diye hak iddia edilmez. Yahudilerde bir şekilde burada tartışılır, tartışılmaz nüfuslanmışlar. 2.dünya savaşı sonrasında da ingiltere ve ABD nin desteğiyle filistin topraklarında resmi bir israil devletini kurmuşlardır. İlk tanıyanlardan biriside İsmet inönü liderliğindeki Türkiye devletidir.
Bu saatden sonra, kimse çıkıpta israil devleti diye birşey yoktur diyemez. Kitabını uydurup bir şekilde yerleşmişler artık.. Ama kimsede çıkıp; bunların ataları bu topraklarda yaşıyordu, o yüzden bunlara haktır diyemez... Bu işin tabiri caizse raconu bu değildir. Dünyanın düzenine aykırı zaten. Koskoca ABD kıtası var orada..

< Resime gitmek için tıklayın >

Bu işler, siyaset işidir... Filistin, hıristiyan bir ülke olsaydı... Yukarıdaki haritanın ne kadarı gerçekleşirdi?
Ama mazlum ve fakir diyede, dışlamak, bunlara müstehaktır demek yakışık kalmaz. Batı aleminin israil desteği ve bununla mücadele etmeye çalışan Filistin yalnızlığı ortadadır.


Filistinliler de buraya deniz kavimlerinin göç dalgaları dahilinde gelmemişler miydi ben mi yanlış biliyorum? Yahudileri savunduğumdan filan değil açıkçası ama böyle ana yurdu olan kavimler bellidir zaten. Herkesin başlangıç yaptığı ve o başladığı coğrafyayı sahiplenme hakları vardır. Çinliler ya da biz Türklerin Türkistan durumu gibi ama Yahudiler ya da Filistinlilerin ana yurtları değil buralar sadece ana yurt ediniyorlar diye biliyorum. Tıpkı bizim Karadeniz'in kuzeyinde, İran-Hindistan-Ortadoğu-Anadolu-Balkan-Doğu Avrupa vs. yaptığımız gibi. Oralar kutsal kitaplarında Yahudilere vaad edildi ve Hz. Musa ile oraya göçtüler diye biliyorum ben. Onlar açısından o bölgede yaşamak onların hakkıdır ve kendilerine göre doğrudur bu. Şahsen ben müslüman ve Türk kimliğimle onların varlığını istemiyorum ama bu o kişinin doğrularını ortadan kaldırmaz. II. Abdülhamid ile bu işi alakadar etmek istemiyorum yani.


Bu mesaja 1 cevap geldi.
G
11 yıl
Binbaşı

Yahu bırakın kavimler göçünü, göç dalgalarını... Biz anadoluya nasıl sonradan gelmiş ve sahipleniyorsak... filistinlilerinde aynı şekilde sahiplenmeye hakkı vardır.
Yahudiler buralara başta İngiltere ve ABD nin desteğiyle girdiler. Yukarıda işgal haritası var. Bütün dünya da buna sessiz kaldı.
Filistin halkı hıristiyan olsaydı, sessiz kalırmıydı dünya?


Bu mesaja 2 cevap geldi.

Bu mesajda bahsedilenler: @Ottoman_PoweR
G
11 yıl
Binbaşı

Konuyla ilgili hadiseler ve kaynaklar aşağıdadır. Özet olarak geçmektense, olduğu gibi kaynaklarıyla birlikte buraya aktarmak daha faydalı olacaktır.
Biliyorum, birilerinin zoruna gidiyor ama dünya sizin gibi yahudi şakşakçılarından ibaret değil, kusura bakmayın.


Osmanlı Devleti başta olmak üzere bütün müslüman Türkler'in ezer düşmanları, daima lehimize olan ve iftihar vesilesi kabul edilmesi gereken tarihî hakikatlari ters çevirerek aleyhimize kullanmışlar ve tarihi maalesef tahrif etmişlerdir. Osmanlı Devleti'nin Filistin'le olan alâkaları da bunlardan biridir. Osmanlı Devleti'nin Filistin topraklarında uyguladığı, hukukî ve siyasî nizamı bilmeyenler, Arap dünyasının üzerine çökmüş olan bütün felâketlerin Osmanlı hakimiyetinin kötü bir yadigârı olduğunu savunmaktadırlar. Halbuki vak'a tam tersidir. Kuvvetle Filistin topraklarına yerleşmenin imkânsızlığını gören Yahudiler, Osmanlı'ya karşı para silâhını kullanırlarsa da, Padişah'tan aldıkları cevap bu silâhın da teptiğini göstermektedir:

"Ben bir karış dahi olsa toprak satmam; zira bu vatan bana değil Osmanlı milletine aittir. Milletim bu toprakları kanlarını dökerek kazanmışlardır. Ne ile aldıysak onunla geri veririz[2].

Osmanlı Devleti, Yahudiler'in bu topraklara yerleşme arzusuna karşı çok önemli hukukî tedbirler almıştır. Biz bunları kısaca zikredecek ve özellikle Il. Abdülhamid'in bir iradesi üzerinde duracağız.

Birincisi: Osmanlı Devleti Yahudiler'in bu topraklara sığınmaması için evvelâ Filistin topraklarının hukukî statüsünü 18 Recep 1287/ 1871 tarihli İrade-i Seniyye ile bu araziyi belirleyip mîrî yani devlet arazisi haline getirmiştir[3]. Ancak % 20'si yine mülk arazi şeklinde devam ettiği için Yahudiler bu. kısımdan koparabildiklerine yerleşebiliyorlardı. İkinci Abdülhamid tahta geçer geçmez 25 Rebiülâhir 1308/1883 tarihli iradesini neşretti: Bu hukukî düzenleme ile Filistin Arazisi hakkındaki muhtemel kanunî boşlukları doldurarak Yahudiler'e mülk satışını dolaylı olarak engellemiş bulunuyordu[4]. Bir taraftan da hazine-i hâssadaki şahsî mal varlığıyla Filistin'de mümkün olduğu kadar çok toprak satın alarak bu kapıyı kapamaya gayret gösteriyordu[5].

İkincisi: Alınan tedbirlere rağmen Filistin arazisine olan Yahudi akını tam önlenemeyince II. Abdülhamid Sadaret'in ve Meclis-i Mahsûs'un basiretsiz ve ileriyi göremeyen rapor ve mazbatalarına rağmen Yahudi meselesini önemli ölçüde çözecek bir İrâde-i Seniyye neşretmiştir. Bu "İrâde-i Seniyye”yi aynen nakledecek ve kısa bir tahlilini yapacağız.

İçlerinde Ahmed Cevdet Paşa'nın da bulunduğu Sadrazam Muhammed Sâlih Kâmil paşa başkanlığındaki Meclis-i Mahsus, Filistin topraklarındaki Safed kazasına turist olarak gelen 400 ve Hayfa'ya gelen 40 Yahudi'nin Osmanlı tâbiiyyetine alınması yolundaki mazbatalannı 20 Zilhicce l308/l4,Temmuz 1307/1891 tarihinde Sadaret'e arz ederler[6]. Sadaret de bu mazbatayı aynı tarihli ve Kâmil Paşa imzalı bir Tezkere ile Padişah'a takdim eder[7]. padişah Abdülhamid ise fevkalâde bir ba­siret ve ileri görüşlülükle konuyu şu iradesiyle vuzuha kavuşturur:

“Yıldız Sarayı Hümâyûnu Baş Kitâbet Dairesi,

Beyrut Vilâyeti dahilinde Safed Kasabasında bulunan ve Hayfa'ya 440 (Dört yüz kırk) ecnebî Musevinin istidâları vechile Tâbi'iyyet-i Devlet-i Aliyye'ye kabulleri istîzânın hâvi resîde-i dest-i ta'zim olan 20 Zilhicce 1308 tarihli tezkere-i Sâmiye-i sadâret-penâhileri manzur-i alî oldu. Musevîlerin Kudüs civa­rında içtima' ve iskân etmeleri, ileride orada bir Musevî hükümetin teşekkülünü intâc edebileceği müâbesesiyle kat'â câ'iz olmaktan başka; zaten Memâlik-i Şâhâne arâzi-i hâliyeden ma'­dûd olmadığına ve medenî Avrupalıların memleketlerinden tardetdikleri eşhâsın Memalik-i Şahâneye kabulüne bir sebep olmayıp, hususuyla ortada bir Ermeni Fesâdı mevcûd iken bu suret aslâ câiz olmayacağına nazaran ne merkûmenin ne de sair Musevilerin kabûl olunmayarak Amerika'da iskân etmek üzere geri gönderilmeleri zımnında ba'demâ ayrı ayrı ma'ruzâta hâcet kalmayacak sûrette Meclis-i Vükelâca umumî bir karâr ittihâzıyla bâ-mazbata "arz ve istizân-ı keyfiyyet olunması muktezâ-ı irâde-i Seniyye-i Cenâb-ı Hilâfet-penâhî'den bulunmuş ve bi­naenaleyh Tezkere-i Sâmiye-i Vekâlet-penâhîleri takımıyla iâde edilmiş olduğundan ol bâbda emir ve fermân Hazret-i Men Lehü'l emrindir.

21 Zilhicce 1308 (15 Temmuz 1307 (1891))

Ser-kâtib-i Hazret-i Şehriyârî Süreyyâ"[8].



Bu tarihî belgede, Filistin topraklarına yerleşmek isteyen Yahudiler'e şu gerçeklerle karşı çıkıldığı anlaşılmaktadır:

a) Yahudiler'in Kudüs başta olmak üzere Filistin topraklarına toplanmaları ve orada yerleşmek istemeleri, bir Yahudi Devleti kurma amacını gütmektedir. Buna engel olmak kesinlikle şarttır. Zaman, Osmanlı Devletini ve onun basiretli Padişahını haklı çıkarmıştır.

b) Osmanlı toprakları her isteyenin yerleşebileceği boş topraklar değildir. Ya özel mülkiyet konusudur ya vakıf arazidir ya da devlet arazisidir. 1278 tarihli irade bu noktadan önem taşımaktadır.

c) Kendilerini bütün âleme medenî milletler olarak ilân eden Avrupa'lıların memleketlerinden kovdukları Yahudiler'i Osmanlı ülkesine almanın haklı bir gerekçesi ve mânâsı yoktur. Hiçbir hukuk kaidesi ve insanlık da bunu gerektirmez.

d) Osmanlı ülkesinde asırlar boyu gözetlenen Ermeniler Devletin başına belâ olmuştur. Ortada bir Ermeni fesadı varken, bir de Yahudiler'i kabul etmek devletin geleceği açısından tehlikelidir. Gerçekten l. Dünya Savaşı ve onu takip eden tarihlerde Yahudiler, en az Ermeniler kadar fesada sebep olmuşlar ve Ulu Hakan Abdülhamid'i bu sözünde haklı çıkarmışlardır.

Bütün bu sebeplerle artık hiç bir Musevî Osmanlı vatandaşlığına alınmayacak ve Yahudiler'in Osmanlı ülkesine yerleşmelerine asla müsaade edilmeyecektir.

Üçüncüsü: II. Abdülhamit bununla da yetinmeyerek başta Filistin toprakları olmak üzere bütün Osmanlı Devleti topraklarında Yahudiler'e toprak ve mülk satışını yasaklamıştır.

Dördüncüsü: İttihat ve Terakki hükümeti tarafından çok zor anlaşılan II. Abdülhamid'in haklı siyaseti kısmen devam ettirilerek, 29 Şevval 1332/7 Eylül 1330 tarihinde (1911 Tari­hinde) "teb'a-i ecnebiyye"nin Arazi Kanunu'nun hakk-ı karâr ve ihya'-ı mevâtı (ölü toprakların ihyası)na ait 78. ve 103. mad­deleri hükümlerinden yararlanamamalarına dair "Şûrâ-yı Dev­let Kararı" yayınlanmıştır. Böylece Yahudiler'in bu yolla da olsa Filistin topraklarına sığınmaları engellenmek istenmiştir[9].

Özetle, Filistin'i devlet garantisi ile koruyan Osmanlı Devleti, İttihat ve Terakki ile zayıflayınca, Filistin davası da zayıflamış ve Osmanlı Devleti yıkılınca o dava da yıkılmıştır. Yahudiler de maalesef çirkin emellerine kavuştular. İslâm âleminin kendilerini birbirine bağlayan manevî bağları yeniden canlandırıp bir araya gelmeleri ve gerçek tarihi öğrenmeleriyle meseleler hâl yoluna girer kanaatindeyiz.


[2] Öke, Mim Kemal, Il. Abdülhamit, Siyonistler ve Filistin Meselesi, İstanbul, 1981, s. 76 vd.
[3] Başbakanlık Osmanlı Arşivi, İrade-Meclis-i Vâlâ, N 20714/1-4.
[4] Başbakanlık Osmanlı Arşivi, a.g.e., No, 33356.
[5] Öke, a.g.e., s. 141-143.
[6] Başbakanlık Osmanlı Arşivi, a.g.e., N. 5276.
[7] Başbakanlık Osmanlı Arşivi, a.g.e., N. 5276.
[8] Başbakanlık Osmanlı Arşivi, a.g.e., N. 5276.
[9] Karakoç, Serkiz, Tahşiyeli Kavanin, 1/270-271.


Bu mesaja 1 cevap geldi.
N
11 yıl
Yüzbaşı

Düşe düşe masonların azamına düştün ha!

Meraklısına Rotshild'in 1882-1899 Yahudi Kolonizasyonu. Ahmaklara, "sümme haşa satmadı" diye yutturduğu işbirlikçinin ipliğini pazara çıkarıyor.
Le baron Edmond de Rothschild et la colonisation juive en Palestine
http://books.google.com.tr den ulaşılabilir.


Bu mesaja 1 cevap geldi.