Arkadaşlar acil cevap bekliyorum lütfen. Geçen hafta mail hesabım hacklenmişti. WOW şifrem aynı değil ama benzer bir şifreydi. Oyuna girişte giriş ekranında mail hafızada, sadece şifreyi giriyordum. O günden beri oyuna girerken şifre sormuyor. Karakter sayfası direkt açılıyor. Acaba bir sorun mu var. Ne yapmalıyım sizce? Karakterde herhangi bir değişiklik ve oynama görmedim. |
Brüksel'de bir araya gelen Türkiye ve AB liderleri, Avrupa'ya mülteci akınının durdurulması için anlaşmaya vardı. AB, mültecilerin Türkiye sınırları içinde tutulması şartıyla Türk vatandaşlarına uygulanan vizeyi Ekim 2016'dan itibaren kaldırmayı vaat etti. Brüksel, Ankara'yı ikna için AB üyelik müzakerelerini yeniden canlandırmayı da taahhüt etti. 2 milyondan fazla mültecinin hayat şartlarının iyileştirilmesi için Ankara'ya 3 milyar Euro (yaklaşık 8,8 milyar lira) verilecek. Mültecilerin yaşam koşullarının iyileştirilmesi için verilecek 3 milyar Euro'yu peyderpey vermeyi vadeden AB, bu yardımın gelişen koşullar ışığında yeniden değerlendirilebileceğini vurguladı. Bunun karşılığında Türkiye ise “uluslararası korumaya muhtaç olmayan” göçmenlerin Avrupa'ya gidişlerini zorlaştırmanın yanı sıra bunlardan yine de Türkiye topraklarını aşarak Yunanistan ya da bir başka AB üyesine ulaşanlardan da iltica başvuruları olumlu neticelenmeyenleri Geri Kabul Anlaşması (GKA) çerçevesinde kendi ülkelerine göndermek üzere geri almayı kabul etti. Sonuç bildirgesinde, GKA'nın Haziran 2016 itibarıyla “tamamıyla uygulanabilir” olması istendi. Avrupa birliğine girmek üzere çıktığımız bu yolda sonunda Avrupanın tamponu olabildik. Artık ne kadar suriyeli, ıraklı, afgan, nijeryalı varsa bize gelecek. Cüzi bir para ve vize kolaylığı koklatarak hem de. Geleceğimiz ipotek altına alındı artık. |
Sizin bu olayla ilgili teorileriniz nedir: Önce olayın ne olduğunu Wikipediadan kopyalıyorum. Dyatlov Geçidi vakası ya da Dyatlov Geçidi kazası, 9 kayakçının Ural Dağları'nda tahminen 2 Şubat 1959 gecesinde gizemli ölümlerini belirtmek için kullanılır. Olay, Kholat Syakhl (Rusça: Холат-Сяхыл) dağının doğusunda bulunan ve bu olayın ardından grubun lideri olan Igor Alekseievich Dyatlov'un soyadını alan Dyatlov Geçidi'nde gerçekleşmiştir. Araştırmacılar, kayakçıların olay gecesi bilinmeyen bir nedenden dolayı çadırlarını yırtarak -30°C sıcaklıkta ve ağır kar yağışında yalın ayak çadırı terk ettiğini saptamıştır. Bulunan cesetlerden ikisinin kafatasında; diğer iki tanesinin ise kaburgalarında kırıklar bulunmuştur. Grup kuzey Ural dağlarının Otorten dağına bir kızak gezisi yapmayı düşünüyorlardı. Igor Dyatlov liderliğindeki grup, sekiz erkek ve iki kızdan oluşuyordu. Çoğu Ural Teknik Üniversitesi mezunuydu.[2] Igor Alekseieviç Dyatlov (Игорь Алексеевич Дятлов), grup lideri, d. 13 Ocak 1936 Zinaida Alekseevna Kolmogorova (Зинаида Алексеевна Колмогорова), d. 12 Ocak 1937 Lyudmila Alexandrovna Dubinina (Людмила Александровна Дубинина), d. 12 Mayıs 1938 Alexander Sergeieviç Kolevatov (Александр Сергеевич Колеватов), d. 16 Kasım 1934 Rüstem Vladimiroviç Slobodin (Рустем Владимирович Слободин), d. 11 Ocak 1936 Yuri (Georgiy) Alexeieviç Krivonişenko (Юрий (Георгий) Алексеевич Кривонищенко), d. 7 Şubat 1935 Yuri Nikolaieviç Doroşenko (Юрий Николаевич Дорошенко), d. 29 Ocak 1938 Nicolai Vladimiroviç Thibeaux-Brignolles (Николай Владимирович Тибо-Бриньоль), d. 5 Temmuz 1935 Semyon (Alexander) Alexandroviç Zolotarev (Семен (Александр) Александрович Золотарёв), d. 2 Şubat 1921 Yuri Yefimoviç Yudin (Юрий Ефимович Юдин), d. 19 Temmuz 1937 ö. 27 Nisan 2013 Grup 25 Ocak'ta Ivdel (Ивдель)'e trenle vardılar. Buradan Vizhai (Вижай)'ye giden bir otobüsle devam ettiler. Grubun onuncu üyesi Yuri Yudin, ayağını burktuğu ve hastalandığı için Vizhai'de yolculuğuna son verdi ve geri gönderildi. [3] 27 Ocak grubun son görüldüğü tarih oldu. Gruba ait kameralar ve günlükler kampta bulundu. Grubun son olarak kamplarını kurduğu yer ise Yuri Yudin tarafından Dyatlov'un ormandan dolayı zirveyi kaybetme korkusu olarak nitelendirildi. Nitekim kar fırtınasından korunmak için ormana yapılabilirdi, fakat kamp oldukça açık bir araziye kurulmuştu. Gezi planı dahilinde grubun 12 Şubat'ta Vizhai'ye dönmesi ve spor kulübüne telgraf çekmesi gerekiyordu. Fakat Dyatlov, Yudin'e gecikme olabileceğini söylediği için bundan sonraki birkaç gün içinde grup için kimse endişelenmedi. İlerleyen günlerde gruptan haber alınamaması sonucu gönüllüler ile başlatılan arama çalışmalarına polisler ve ordu da helikopterlerle katıldı. 26 Şubat'ta kurtarma ekibi terk edilmiş ve parçalanarak kullanılamaz hale gelmiş çadırı buldu. Çadırı bulan Mikhail Sharavin, çadırın parçalandığını ve karla kaplı olduğunu, fakat grubun eşyalarını ve ayakkabılarını burada bıraktığını belirtti. Araştırmacılar ise sonrasında çadır üzerinde yaptıkları araştırmalarda, çadırın içeriden yırtıldığını teyit ettiler.[4] Sekiz kişiye ait olduğu belirtilen ve sadece çorap (ve tek bir ayakkabı) izleri ormanlık alana yöneliyordu. 500 metre sonra ise izler karla örtülüyordu. Ormanın girişindeki sedir ağacının altında yanarak kül olmuş odunlar ve Yuri Krivonişenko ve Yuri Doroşenko'nun cesetleri bulundu. İkisi de yalnızca iç çamaşırı ve çorap giyiyorlardı.[5] Yakmaya çalıştıkları odunlar ise cesetlerinin bulunduğu sedir ağacının beş metre yukarısından kırılmıştı. Araştırmacılar bundan, ikilinin bir şeylere bakınmak (belki kamp veya grubun diğer üyeleri) için ağaca çıktığını çıkardı. Araştırmacılar sedir ağacı ile kamp arasında üç ceset daha buluyorlar. Igor Dyatlov, Zina Kolmogorova ve Rüstem Slobodin. Araştırmacılar birbirlerinden 150 metre uzaklık bulunan bu gençlerin kampa giderken öldüklerini düşünüyor. Cesetler ağaçtan sırasıyla 300, 480 ve 630 metre uzaklıkta bulunuyor. [6] Diğer dört gencin cesedine ulaşmak ise iki aydan fazla sürdü. 4 Mayıs'ta sedir ağacından 75 metre uzaklıkta bulunan cesetleri ise diğerlerinden daha iyi giyimliydi. Zolotaryov, Dubinina’nın kürklü montunu ve şapkasını, Dubinina ise ayağına Krivonişenko’nun yün pantolonunu giymişti Bulunan ilk beş cesetin, Yuri Krivonişenko, Yuri Doroşenko, Igor Dyatlov, Zina Kolmogorova ve Rüstem Slobodin'in hipotermi sonucu öldüğü belirtildi. Slobodin'in kafatasında bir kırık buluyordu.[8] Araştırmacılar bu kırığın onu bayıltacak ama öldürmeyecek bir hasara yol açtığını not düştüler. Slobodin'in muhtemelen nereden geldiği belirsiz darbeyi aldıktan sonra bayıldığı ve donarak öldüğü belirtiliyor.[9] Sonraki dört ceset ise anlaşıldığı kadarıyla travmatik şekilde ölmüşlerdi. Thibeaux-Brignollel’ın kafatası kırılmıştı.[10] Dubinina ve Zolotarev’in kaburga kemikleri kırıktı ve Dubinina’nın dili, gözleri ve dudağı yoktu. [11]Dört cesedin giysileri (2 pantolon ve bir hırka) üzerinde yapılan araştırmada normalinden yüksek oranda radyasyona rastlandı. 12 yaşındaki Yury Kuntseviç, cesetlerin üzerinde kahverengi bronzlaşmış lekeler olduğunu söylüyor. Grubun 50 kilometre uzağındaki diğer kayakçılar olay gecesinde kuzeyde garip turuncu küreler gördüklerini rapor ettiler. Bu tip raporlar 1959 yılında Ocak ayından Mart ayına kadar alındı. Fakat bunların sonra R-7 Semyorka roket testi olduğu teyit edildi. Olay gecesi grubun çektiği son fotoğrafın garip turuncu küreleri gösterdiği iddia edilmektedir. Olay yerinde garip bir metal parçası bulunduğu rapor ediliyor. Bu metal parçası arama ekibi tarafından fotoğraflanmıştır. [12] Araştırmacılar Yuri Krivonişenko ve Yuri Doroşenko'nun kamp ateşini kuru odunlar yerine sedir ağacından kırdıkları yaş dallarla yaktıkları tespit etmişlerdir. Bundan dolayı gençlerin olay gecesi görme yetilerini kaybettikleri düşünülmektedir. Grubun son kamp yeri Baykonur Uzay Üssü'nden (R-7 roket testinin yapıldı alan) Novaya Zemlya'nın (Sovyet Rusya'nın nükleer araştırmalar yaptığı yer) arasında kuruluydu. Olay yerinde gruba ait ayak izlerinden başka yabancı ayak izi yok. Bu bulgu ise Mansi yerlileri veya başka yabancılar tarafından öldürüldükleri tezini çürütüyor. Cesetlerin kırıkları olmasına karşın dışarıdan darbe aldıkları görülmüyor. Rüstem Slobodin'in dudakları ve yüzünün sol yarısının şiş olduğu tespit edildi. Vücudunun değişik yerlerinde darp izleri görülüyor. Slobodin midesini kramp girmiş veya darbe almış gibi tutuyor. Cesedin bulunduğu pozisyona bakarak araştırmacılar Slobodin'in bir şeyle mücadele etmiş olabileceğini düşünüyorlar. Darp izleri, dudağının ve yüzünün sol yarısının şişik olması bu iddiayı doğrularken, çevrede yabancı ayak izi olmaması iddiayı çürütüyor. Dere yatağında suyun içinde bulunan dört cesedin giysileri üzerinde mor renkte lekeler görülüyor. Araştırmacılar bunların minerallerden kaynaklandığını düşünüyor. Grubun; Igor Dyatlov, Yuri Krivonişenko, Rüstem Slobodin, Semyon Zolotarev'a ait 4 kamerası olduğuna inanılıyor, fakat Dyatlov dışındaki diğer kameraların içinde ne olduğu bilinmiyor veya açıklanmıyor. Semyon Zolotarev olay gecesi çadırdan kaçarken kamerasını yanına alan tek kişi. Yuri Krivonişenko'nun burnunun bir kısmı yok. İddiaya göre Yuri Doroşenko'nın gruptan ayrı özel bir günlüğü var ve grubun günlüğü ile birlikte çadırda bulundu. Günlükte felaketin tam nedeninin yazdığı söyleniyor. |
Kuzey Kore'nin kapalı bir kutu olduğunu biliyoruz. Dünyanın en izole toplumu belki de. Adına komünist diktatörlük diyorlar. Ama adamlar uzaya uydu gönderebiliyorlar. nükleer ve uzun menzilli füzeleri var. Bu da teknoloji üretebildiklerini ya da en azından kullanabildiklerini gösteriyor. Okuma yazma oranı %100. Birçoğu 2 yabancı dil biliyor. Ve belgeselde gördüğüme göre de mutlular (dış dünyayı bilmediklerinden midir? ) Bu kadar kapalı olmalarına rağmen bunu nasıl yapabiliyorlar? Kuzey kore modeli bir ütopya mıdır? Daha sürdürebilirliği var mıdır? İlerde dünyaya açılabilirmi? Bu oranın halkı için iyi mi kötü mü olur? Görüşleriniz lütfen... Bu belgeseli nasıl çekmişler anlamadım. Kuzey korede fotoğraf çekmek bile yasaktır bildiğim kadarı ile. http://www.youtube.com/watch?v=5xs--To414I |
Sonbarda birkac arkadas brezilya, arjantin ve uruguaya 15gunluk bir tura cikagiz. Sao paulo ve buenos airese biletlerimizi aldik. Ama onun disinda gidecegimiz yerleri henuz kararlastirmadik. Sadece iguazu selaleleri konusunda hemfikiriz. Gidilmesi gereken yerleri ulasim ve konaklama bilgileri ile bilenleriniz yanitlarsa sevinirim. Tesekkurler simdiden. |
Çocukluğumdan beri Olimpiyatları ve Atletizm şampiyonalarını dikkatle ve zevkle izlerim. Özellikle koşu dalında dikkatimi çeken bazı noktalar var: 1) Uzun ve kısa mesafe koşularını zenciler kazanıyor. Orta mesafe koşularını ise genelde uzak doğu veya doğu Avrupalılar kazanıyor. 2) Uzun mesafe koşularını kazanan doğu afrikalılar oluyor ve genelde sonradan iltica etmiş olanlar haricinde kendi ülkeleri adına yarışıyor. 3) Kısa mesafe koşularını kazananlar batı afrika kökenli olmasına rağmen doğum yerleri Amerika kanada veya jamaika oluyor. Esas memleketleri olan batı afrika ülkeleri adına yarışan kısa mesafe koşucusu yok. 4) 100 metreyi 10 sn altında koşan beyaz neredeyse yok. Bunların nedenleri hakkında yorumlarınızı merak ediyorum. |
Çeşitli efsanelere ve romanlara konu olmuş vahşi hayvanlar tarafından büyütülmüş çocuk hikayeleri mevcut. Aklıma gelen Roma'nın kuruluş hikayesindeki Romus ve Romulus kardeşler, Ergenekon destanı, Tarzan, Ormanın kitabı romanındaki Mogli vs. Ayrıca yaşanmış olaylar da var. Hindistanda bulunan Alama ve Kalama kardeşler gibi. Bir hayvanın kendi türünden olmayan bir bireyi besleyip büyütme ihtimali var mıdır ve şimdiye kadar belirlenen vakaların gerçeklik düzeyi nedir merak ediyorum. Bana vahşi doğa koşullarında pek mümkün değil gibi görünüyor. |
2 yıl önceydi. Köyümüzden bir komşumuz telefon etti bana. Annemin son günlerde hiç evden çıkmadığını, sürekli yattığını söyledi. Halbuki sık sık ziyaret ederdim ve telefonla konuşurdum bana hep iyi olduğunu söylerdi. Annem ortaokul yıllarımdan beri bana ve kardeşlerime hem annelik hem babalık yaparak bizi yetiştirmiş, beni doktor edip şark hizmetine göndermişti. Hasta olduğu zaman bile bizi üzmemek için bunu saklardı hep. Hemen annemi alıp hastaneye götürdüm. Tetkiklerinde o amansız hastalık ortaya çıktı. Kalın bağırsak kanseri... Ve yaşam mücadelesi başladı. İğne yaptırmaya bile korkan anneciğim birbiri ardına koskoca ameliyatlara girdi çıktı. Radyoterapi, kemoterapi aldı. Onu en güvendiğim hocalarıma emanet ettim. Ama olmadı bir türlü. Tam hastalığı yendik derken başka bir yerden nüksetti. Bir sevindirdi, bir üzdü. Annem 2 yıl direnebildi. Arefe günü kaybettik. 'Kardeşlerin arasında en güçlü sensin, onlara gözkulak ol, hiç kavga etmeyin' dedi onu son ameliyatına gönderirken. Acım çok büyük. Bir türlü unutamıyorum, kabullenemiyorum. 1 gün daha yaşasaydı neler vermezdim. Bu bayram gününü bana zehir etmeseydi. Ne yapmalıyım bilemiyorum. Hiçbir eşyasına dokunamıyorum. Bana herşey onu hatırlatıyor. Hep kapıdan girecek diye bekliyorum. Biliyorum ki bir daha gelmeyecek. Bu acıyı yaşayan vardır aranızda. Nasıl dayandınız, nasıl alıştınız. Söyleyeceğiniz her öneri bana teselli olacaktır. Şimdiden teşekkürler. |
Eski sevgilimin msn'si hacklenmiş sanırım. Mailden ve msn den değişik mesajlar alıp duruyorum. Yok Greencard mış, yok uzatıcı geciktirici ürünlermiş. Tam da artık unutmaya başlamışken, ayrılık küllenmeye başlamışken acısını tekrar alevlendirmeye, yüreğimi hoplatmaya ne hakkınız var. Vicdansız hackerler Bilgisayarımı çökeltseydiniz, kredi kartımı boşaltsaydınız da bana bunu yapmasaydınız. |
Linkleri okudum eline sağlık. Hacca uçakla gitmek konusunda şöyle bir ayet olduğu için o örneği verdim. Ama maksadım tabii ki konuyu saptırıp ayetler üzerine getirmek değil.
Hac Suresi 27. Ayet: 'İnsanları hacca çağır; yürüyerek veya incelmiş binekler üstünde her derin vadiyi aşarak sana gelsinler.' Elmalılı meali.
Bazı meallerde incelmiş yerine yorgun, bazılarında sadece binek diye geç