DonanımHaber Mini sürüm 2 Ocak 2026 tarihi itibariyle kullanımdan kalkacaktır. Bunun yerine daha hızlı bir deneyim için DH Android veya DH iOS uygulamalarını kullanabilirsiniz.
G

General
02 Ocak 2001
Tarihinde Katıldı
Takip Ettikleri
560 üye
Görüntülenme (?)
11034 (Bu ay: 41)
Gönderiler Hakkında
G
6 gün
Şehrin tamamına kışın atık gazdan, yazın nehirden ısı üreten ısı pompası

Isı pompası, evlerde kullanıldığı gibi son zamanlarda merkezi şehir ısıtma şebekelerinde de oldukça yaygın şekilde kullanılmaya başlandı. Kışları özellikle soğuk geçen Doğu Finlandiya’da bulunan Joensuu güç santrali hem elektrik hem de ısı sağlıyor. Şehrin 42.000 sakini, merkezi ısıtma sistemi sayesinde evlerini ısıtıyor ve sıcak su ihtiyacını karşılıyor.



Ayrıca Bkz.Karbon yayan değil, karbon depolayan otel: Negatif enerji santralleri yaygınlaşıyor



Bu santral, yıllık 450.000 m³ odun bazlı orman atığı yakarak 240 GWs elektrik ve 550 GWs ısı enerjisi üretiyor. Tesiste, Calefa Oy şirketi tarafından kurulan AmbiHeat ısı pompası, santral bacasındaki 30 °C sıcaklıktaki atık gazdan yararlanıyor. Bu sayede kış aylarında santrale 7 MW’lık ekstra termal enerji sağlanıyor. Yazın ise düşen ısı talebi nedeniyle santral kapatıldığından, ısı kaynağı olarak yanındaki nehir kullanılarak 4-5 MW gücünde ısı üretiliyor. Bu da yaz döneminde ihtiyaç duyulan 20-30 MW’lık ısı gereksiniminin önemli bir kısmını karşılıyor. Sisteme yakın zamanda kurulan 15.000 m³’lük ısı deposunun dengeleme gücü sayesinde, kazan yaz aylarında genellikle kapalı kalıyor ve ihtiyaç büyük ölçüde ısı pompası ile karşılanıyor.





Merkezi ısıtma sistemleri Avrupa’da oldukça yaygın ve bu sistemlerin yeşil enerjiyle çalışabilir hâle getirilmesi büyük önem taşıyor. Bu kapsamda geliştirilen çok kaynaklı ısı pompası projesi, Avrupa’da “Heat Pump City of the Year” (Yılın Isı Pompalı Şehri) ödülünü kazandı.





Isı pompası, özellikle kış aylarında sahip olduğu yüksek ısı kaynağı sayesinde 90 °C sıcaklıktaki merkezi ısıtma suyunu COP 5,0 verim değeriyle hazırlıyor. Bu değerin anlamı, harcanan her 1 MWs elektrik enerjisine karşılık 5 MWs’lik ısı enerjisi üretilebilmesi.



Tüm bu gelişmeler, Finlandiya’nın önemli enerji şirketlerinden biri olan Savon Voima’nın 2030 yeşil enerji politikasına önemli katkı sağlıyor ve dünyadaki diğer şehirlere de örnek teşkil ediyor.




Kaynak:https://calefa.fi/en/calefa-oys-heat-pump-plant-for-savon-voima-wins-heat-pump-city-of-the-year-award/
G
6 gün
Karbon yayan değil, karbon depolayan otel: Negatif enerji santralleri yaygınlaşıyor

Öyle bir kayak oteli düşünün ki dağda ısınmasını ve elektriğini kendi kendine sağlıyor. Üstelik bunu yaparken karbon yaymıyor, aksine karbonu yüzlerce yıl boyunca biyokömür içinde depoluyor. Bu depoladığı karbonu tarım gibi yerlerde tekrar atmosfere karışmadan kullanıyor. Ayrıca tekrar salınması önlenen CO₂ miktarı kadar karbon kredisi düzenlenip ilgili borsalarda satılıyor.



Avusturya merkezli Syncraft şirketi, bugüne kadar kurduğu 45’ten fazla negatif enerji santralinin sayısını her geçen gün artırıyor. Yapılan iş ise, dağlık bölgelerde ormancılık faaliyetleri sonrası oluşan orman atıklarının oksijensiz ortamda pirolize uğratılması. Bu süreçte ortaya çıkan tüm gazlar toplanarak elektrik ve ısı üretimi için yakılıyor ve türbinde tüketiliyor. Geriye kalan katı kısım, toplam girdi ağırlığının yaklaşık %30’unu oluşturuyor ve saf karbon içeriyor. Yüksek sayıda karbon zincirinin birbirine bağlanması sayesinde karbon, biyokömür içinde stabil bir şekilde hapsoluyor.




Böylece daha önce yalnızca yakılan ya da çürümeye bırakılan orman atıklarının tamamı yerine, %30’luk kısmı karbon olarak depolanabilir hâle geliyor. Bu karbon aşırı gözenekli yapıya sahip olduğu için topraktaki suyu ve besinleri depolayabiliyor; tarımda kullanıldığında ise bitkilerde ekstra büyümeye neden oluyor.



Bio otel” olarak anılan Avusturya’daki Stanglwirt Oteli, 171 odasıyla 340 misafirin ve yaklaşık 300 çalışanın elektrik ihtiyacını bu sistemle karşılayacak. Ayrıca üretilen ısı enerjisi hem otelin ısıtılmasında kullanılıyor hem de orman atıklarının sisteme girmeden önce kurutulmasında değerlendiriliyor.




Sonuç olarak orman atıklarının içerdiği enerjinin yaklaşık üçte biri elektrik, üçte biri ısı, üçte biri ise hapsolmuş karbon olarak dağılıyor. Hapsolmuş karbon için “atmosferden çekilen karbon sertifikaları” oluşturulup satışa sunuluyor. Karbon emisyonlarını azaltmakta başarısız olan şirketler ise bu sertifikaları satın alarak negatif karbon santrallerine girdi sağlıyor. İşin ilginç tarafı, üretilen biyokömürün de ciddi bir gelir kaynağı olarak alıcı bulması. En büyük kullanım alanları tarım ve şehir peyzajındaki yeşil alanlar.



Ayrıca Bkz.Çinli uzmanlar, katı hal pillerin sanıldığı kadar güvenli olmadığını söylüyor



Otel için kullanılacak santral, 550 kW elektrik ve 740 kW ısı enerjisi üretiyor. Üretilen biyokömür miktarı ise yıllık yaklaşık 400 ton olacak. Bu biyokömür sayesinde atmosferden yaklaşık 1000 ton CO₂ çekilmiş olacak. Bu rakam biyokömür miktarından daha yüksek; çünkü biyokömür saf karbon içerirken, CO₂ oksijen de içerdiğinden tonaj olarak daha fazla kütleye sahip.





Benzer bir santral de Almanya’nın 90 bin nüfuslu Zwickau kentine kurulacak. 2027 yılı için planlanan bu negatif enerji santrali 2 MW elektrik ve bir miktar ısı üretecek. Üretilen ısı ise şehrin bölgesel ısıtma ağına verilecek. Katı ürün olarak yaklaşık 2000 ton biyoçar (biyokömür veya biochar) üretilecek. Ayrıca buradan yaklaşık 5000 ton karbon yakalama sertifikası elde edilecek.

Biyoçarın Avrupa’da ton başına en düşük 350 avrodan alıcı bulduğu görülürken, karbon yakalama kredileri genellikle ton başına 120 avrodan işlem görüyor. Elektrik ve ısı satış fiyatları ise bölgeden bölgeye değişiklik gösteriyor. Sistemin verimli çalışabilmesi için sabit kaynaklı tarım veya kerestecilik faaliyetlerinden düzenli atık temin edilmesi gerekiyor.




Kaynak:https://cleantechnica.com/2025/11/10/austrian-resort-inaugurates-its-climate-positive-syncraft-powerplant/
G
3 hafta
Dünyanın ilk geri dönüştürülen gökdeleni

Yaklaşık 50 yıl önce, 1976’da Avustralya’nın Sidney kentinde inşa edilen ve döneminin en yüksek yapılarından biri olan AMP Center, yıkılmadan tadilat edilerek iki katına yakın kapalı alana sahip modern bir yapıya dönüştürüldü.



Yaklaşık 2 kat daha fazla alana sahip



Eski binaların taşıyıcı sistemlerine kadar soyulup günümüz ihtiyaçlarına göre yeniden düzenlenmesi alışıldık bir yöntem olsa da, 185 metrelik bir gökdelenin kapalı alanının 45.000 m²’den 102.000 m²’ye çıkarılması ve üzerine 9 kat eklenmesi benzeri görülmemiş bir dönüşüm.



Ayrıca Bkz.Tarıma teknoloji getiren Dyson diğer teknoloji şirketlerini alt etti



Eski yapının yüzde 65'i korundu



Döneminin en iyi yapılarından biri olan AMP Center, aradan geçen yıllar içinde ihtiyaçlara cevap veremez hale gelmişti. Binada çalışan 4.500 kişinin daha modern bir komplekse geçmesi için yıkım seçeneği masadaydı. Ancak proje ekibi, yapıyı yıkmak yerine geri dönüştürerek 9.000 kişinin çalışabileceği çağdaş bir komplekse dönüştürdü. Bu süreçte binanın kolon ve kirişleri dahil eski yapının %65’i, çekirdeğin ise %98’i korundu.



Yıkıp yeniden yapmak yerine mevcut binayı dönüştürmenin pek çok avantajı bulunuyor. İnşaat süresi yaklaşık 12 ay kısaldı ve bu sayede kira gelirleri kesintiye uğramadı. Ayrıca 100 milyon dolarlık ek harcamanın önüne geçildi. Çevresel açıdan bakıldığında ise ilk inşa sırasında ortaya çıkan 12.000 tonluk CO₂ emisyonu binada gömülü kaldığından, yeniden yapım sürecinde ekstra karbon salımı gerçekleşmedi.




Bu derece karmaşık bir projeyi hayata geçirmek için mimarlar ve mühendisler yapının 4D dijital ikizini oluşturdu. Bu model üzerinde farklı senaryolar test edildi, riskler değerlendirildi ve proje boyunca yüzlerce sensörden gelen verilerle model sürekli güncellendi. Böylece inşaat sürecinde oluşabilecek beklenmedik sorunların önüne hızla geçildi.




Elbette eski bir gökdeleni çekirdeğine kadar soyup iki katına çıkarmanın getirdiği önemli sorunlardan biri bina içi trafik. 4.500 kişi için yeterli olan asansör sistemi, 9.000 kişi için yetersiz kalacaktı. Bu nedenle çözüm, çift katlı asansörlerde bulundu. Bu asansörler iki ayrı girişle hem tek hem çift numaralı katlara hizmet verebiliyor. Daha hızlı ve verimli sistemler oldukları için ekstra 9 asansör boşluğu açılmasına da gerek kalmadı.



< Resime gitmek için tıklayın >



Binanın artan oturma alanı ise ilginç bir izin süreciyle mümkün oldu. Binanın sahibi şirket, yakındaki bir parselde yeni bir kule inşa etmek istemiş ancak proje çevrede gölge oluşturacağı gerekçesiyle reddedilmişti. Belediye ise bu parselde kullanılamayan inşaat hakkını, mevcut gökdeleni yenileme ve büyütme sürecinde kullanılmasına izin verdi.





Bu özgün yapının çekirdeğinde yapılan güçlendirmeler ve kapsamlı kontroller sayesinde binanın ömrü 50-60 yıl daha uzatılmış oldu. Proje 2022’de tamamlanmış olsa da bugün bugün haber konusu olmasının nedeni, İngiltere tarafından verilen prestijli Earthshot Prize 2025 ödüllerinde “Atıktan Yoksun Bir Dünya Oluşturma” kategorisinde finale kalmayı başardı. Umarız bu projeden elde edilen kazanımlar, daha fazla yapının korunup ileri doğru dönüştürülmesine ilham verir.




Kaynak:https://3xn.com/project/quay-quarter-tower-2
Kaynak:https://earthshotprize.org/winners-finalists/quay-quarter-tower/
G
3 hafta
Tarıma teknoloji getiren Dyson diğer teknoloji şirketlerini alt etti

Tarım ve bununla gelen yiyecek güvenliği, dünyanın sürdürülebilir geleceği için için kritik öneme sahip. Bugüne kadar geliştirilen teknolojiler, tarımda mevcut sistemleri sadece kolaylaştırmaya yönelikti. Dyson ise daha yenilikçi bir yaklaşım benimseyerek sürdürülebilir bir tarım modeli oluşturmayı başardı.



Daha önce şehir içinde tamamen kapalı alanlarda topraksız ve dikey üretim tesisleri kurmaya çalışan şirketler ya iflas etti ya da yeniden yapılanma sürecine girdi. Bu başarısız olan şirketlerin sunduğu devasa teknolojik değişim çok şey vaat etse de, dünyamızın sunduğu doğal kaynakları ihmal etmesi nedeniyle hiçbir zaman rekabetçi olamadı.



LED ışıklar, özel ısıtıcılar ve besin solüsyonlarıyla büyüyen dikey tarım tesisleri; enerji krizleriyle çok büyük darbeler aldı. Dyson’ın tarım birimi ise sektörde yaşanan tüm bu sorunları farklı bir bakış açısıyla çözdü.




Şirket, önce hızlı getiri bekleyen ve ciddi kâr hedefleyen risk sermayelerinden uzak durup, kendi öz sermayesiyle 2013’ten beri toprak alıp işletmeye başlamış. Böylece 36.000 dönüm arazi ile ciddi anlamda geleneksel tarım yapan bir şirket hâline gelmiş. Ürettikleri arasında patates, şeker pancarı, bezelye, buğday, arpa, baklagiller yer alırken, hatta büyükbaş ve küçükbaş hayvancılık bile yapıyor.



Bu şekilde şirket önce tarım şirketi olup bunu öğrenmiş ve üzerine teknoloji eklemeye başlamış. Teknolojik ürün olarak, diğer şirketlerin marul gibi hızlı yetişen ürünleri seçtiği yerde, şirket çilek gibi değerli bir ürüne odaklanarak işe başlamış.



Kapalı bir sera ortamında dikey tarım yaparken, dönen silindirler (24 metre x 5,5 metre) içindeki çileklerin bedava güneş ışığından eşit şekilde yararlanması sağlanmış. Böylece aynı sera alanında 2,5 kat fazla yetiştirme alanı elde edilmiş. Güneş ışığının olmadığı karanlık kış günlerinde ise eksik kalan gün ışığı özel LED ışıklarla tamamlanmış.





Isıtma ve besin ise aslında seranın dışında bulunan ve enerji ile gübre merkezi gibi davranan Anaerobik Çürütücü tarafından sağlanıyor. Burası Dyson çiftliklerinin tarım artıklarıyla beslenirken elektrik, ısı, gübre ve hızlı gelişime katkıda bulunan karbondioksit üretmekte.



Anaerobik Çürütücü’ye atılan tarım atıkları, havasız ortamda bakteriler tarafından parçalanarak yanıcı gazlar elde edilmekte. Bu gazlar yakılarak elektrik ve ısı üretimi sağlanmakta. Dyson burada kalan katı maddeleri gübre olarak kullanırken, yakım sonucu oluşan karbondioksiti seraya göndererek bitkilerin gelişimini hızlandırıyor. Yani genelde yakılan tarım artıklarıyla dört farklı değerli ürün elde edilmiş. Böylece diğer şirketlere ciddi yük olan doğalgaz, elektrik, gübre gibi önemli maliyetlerden tamamen kurtulmuş. Toplam 10 bin eve yetecek kadar enerji üreten bu tesis, tarım şirketini aynı zamanda ciddi bir enerji şirketi hâline de getirmiş. Üstelik bu enerji üretim tesisi o kadar büyük ki, ürettiği enerjinin sadece %10’unu kendisi kullanırken geri kalan %90’ı ise şebekeye satılıyor.





Hasat esnasında ise robotik kollar kullanılarak insan ihtiyacı azaltılmış. Bu kollar üzerlerindeki kameralarla her bir çileği en olgunlaştığı anda tespit edip, iz bırakmadan kibarca kopartıyor. Diğer otomatik sistemler sayesinde, dönüm başına 35 kişinin çalıştığı seralar yerine ayda 200 bin çilek üretimi sadece 3-4 kişiye düşürülmüş. Ayrıca küflerin gelişimini azaltan UV ışık saçan gezici robotlar ve gerekli yerlere zararlı böcekleri yok eden yararlı böcekleri salan robotlar geliştirilmiş. Yararlı böcekler sayesinde serada %90 oranında daha az pestisit (böcek ilacı) kullanılmış.

Bu teknolojilerin bulunduğu cam sera, toplam 26 dönüme yayılıp güneşin eksik olduğu ve kışın soğuğun fazla olduğu İngiltere’de yılda 1250 ton çilek üretmekte. Yılda 12 ay üretim yapılıyor ve yazınki kadar lezzetli çilekler kışın marketlere yüksek fiyattan sunuluyor.





Şirket bundan sonrası için arazi, biyogaz tesisi ve akıllı seraya dayanan üçlü sistemini yaygınlaştırmaya ve daha farklı ürünler ilave etmeye çalışan Ar-Ge’sine devam edecek. İleride biyogaz tesisinden çıkan, katı ama besince zengin atıkların balıklarda kullanıldığı hidroponik çilek üretiminde değerlendirilerek gübre ihtiyacının daha da azaltılması planlanıyor. Bu sistemde, bu atığı yiyen balıkların dışkıladığı su; bitkiler için zengin bir besin kaynağına sahip sıvı olarak çilek bitkilerinin köklerine verilmekte.




Kaynak:https://newatlas.com/environment/farming-dyson-strawberries/
G
4 hafta
Viyana\u0027dan öncü adım: Kendi enerjisini üreten dev spor kompleksi

Devasa bir spor kompleksini büyüterek tekrar inşa etmeyi planlayan ve binanın kullandığı enerjiyi kendi kendine üretmesini amaçlayan Viyana, diğer şehirlere de çok örnek olacak bir projeyi hayata geçirdi.



Avusturya'nın Viyane kentine kurulan Sport Arena Wien isimli spor kompleksinde toplam 20.000 m2’lik bir alanda toplam 3 farklı kapalı spor salonu bulunuyor, 110 milyon Euro'luk maliyetle hayata geçirilen spor merkezi, birbirinden farklı 20 spor türüne ev sahipliği yapabiliyor ve yıllık 38.000 saatlik kullanım imkanı sunuyor. İhtiyaç duyduğu tüm enerjiyi kendisi üreten bu yapı, Avusturya’nın en prestijli enerji verimliliği derecelendirmelerinden biri olan klimaaktiv Altın sertifikasını almayı başardı. 





Avrupa’nın En Büyük PVT Çatı Sistemi Kuruldu



Tesisin enerji bağımsızlığının temelini birden fazla yenilenebilir enerji teknolojisinin entegre edilmesi oluşturuyor. Çatıda bulunan 1.134 adet PVT güneş paneli, standart PV panellerden farklı olarak yalnızca elektrik üretmekle kalmıyor, aynı zamanda güneşin ısısını toplayarak binanın ısıtılmasında kullanılacak termal enerjiyi de sağlıyor. Bu kurulum, Avrupa’nın en büyük PVT çatı sistemi olma özelliğini taşıyor ve yılda 3 GWh elektrik ile 1.4 GWh termal enerji üretiyor.



Sistemin bir diğer önemli enerji kaynağı 75 adet 150 metrelik ısı kuyuları. Bu kuyulara bağlı ısı pompaları, kışın yerin doğal sıcaklığından, yazın ise yer altının soğukluğundan yararlanarak binayı ısıtıyor veya soğutuyor. Toplamda altı adet 90 kW gücünde ısı pompasının oluşturduğu sistem, 540 kW’lık bir kapasiteyle çalışıyor.





Binanın en dikkat çekici özelliklerinden biri ise yapının beton kütlesinin bir ısı bataryası gibi çalışmas. Isı pompaları bu betona gerekli sıcaklıktaki ısıyı sağlayarak binanın kendisinin ısı değişimlerine karşı dayanıklı olmasını ve sıcaklığın sabit tutulmasını sağlıyor. Beton bloklar ihtiyaç halinde önceden ısıtılıyor ya da soğutuluyor ve bu sayede gündüz gece sıcaklık değişimlerine karşı dayanıklı oluyor.



Proje yalnızca enerji üretimi açısından değil, çevresel etki bakımından da örnek teşkil ediyor. Yıkılan eski spor salonundan çıkan 50.000 ton enkaz yeni yapıda tekrar kullanıldı. Böylece 40.000 litre dizel tüketimi önlendi ve atığın yüzde 80’i geri dönüştürüldü. Bu yaklaşım hem inşaat maliyetlerini azalttı hem de karbon ayak izini ciddi şekilde düşürdü.




Başlangıç maliyeti yüksek görünse de tesisin uzun vadeli enerji ekonomisi oldukça avantajlı bir yapıya sahip. Spor kompleksi enerji faturası ödemeden çalışacak şekilde tasarlandı ve yaşam döngüsü boyunca, bakım ve onarım masrafları da dahil olmak üzere enerji maliyetinin 6–8 euro-cent aralığında kalması bekleniyor. Bu değer sabit olduğu için ilerde fosil yakıt kaynaklı olabilecek fiyat dalgalanmalarından etkilenmeyecek.




Kaynak:https://solarthermalworld.org/news/europes-largest-pvt-system-heat-viennas-new-sport-arena/
G
4 hafta
Bataryalarda invertörsüz dönem başlıyor: Daha düşük maliyet, daha uzun ömür

Güneş ve rüzgar gibi yenilenebilir kaynakların payı arttıkça, çoğu ülke güneşin çok olduğu zamanlarda bedava elektrik vermesine rağmen tüketilmeyen elektriği çöp etmek zorunda kalıyor. Bu “gündüz bolluğu, gece kıtlığı” dengesi, şebeke üzerinde büyük yük oluşturuyor ve maliyetler tüketicilere yansıyor.



Halbuki evlerimizde bataryalar olursa, güneş paneli bile olmasına gerek olmadan şebekeye yardımcı olarak para kazanmak mümkün. Zira bu bataryalar fazla enerjinin olduğu zamanlarda bedavaya enerji şebekeden çekip pahalı vakitlerde geri vererek hem kendi ücretini çıkarıyor hem de acil durumlarda jeneratör olarak kullanılabiliyor.




Fakat bir bataryanın jeneratörün yerine alması için ucuzlaması ve ömrünün uzaması gerekiyor. Kimyasal gelişmeler pillerdeki ucuzlamanın önemli kısmını oluştururken Relectrify farklı bir yöntemle maliyeti düşürüyor. Bunun için bataryadaki her bir hücreyi ayrı kontrol eden PCB tabanlı bir mimari geliştirdi. Avustralyalı firma bu yönetim şekli ile invertör gereksinimi olmadan alternatif akım üretmeyi başarıyor. Böylece dünyanın ilk invertör gerektirmeyen bataryası geliştirildi.



Ayrıca Bkz.Çin’den 700 MW’lık dev basınçlı hava enerji depolama tesisi



Şirket, başlangıçta Nissan Leaf araçlardan çıkan eskimiş bataryaları yeniden kullanmak için kurulmuş. Öncelikle eskiyen pillerdeki hücrelerin şarj kapasitesini ve sağlığını kontrol etmeye odaklanılmış. Zira eskiyen bataryalardaki her bir hücre birbirinden farklı davranabiliyor. Bazısı erken yaşlanıyor, bazısı erken arıza veriyor. Şirket, tüm bunları takip etmek için bir pil demetini kontrol etmek yerine her pili kontrol edecek baskılı devre kartları (PCB) kullanmaya karar vermiş ve bu kartlarlada her bir pili farklı yönlerde açıp kapayarak bir alternatif akımın sinüs eğrisini oluşturabileceğini fark etmiş ve bu yönde ilerlemeye karar vermiş. Bu teknolojiye ise CellSwitch adını koymuş.





Relectrify, baskı devre kartları ve dünyanın en gelişmiş batarya yönetim şekli sayesinde batarya paketinin ömrünü %30 uzatmış. Pillerin her birini tek tel kontrol ettiği için bir pil demetindeki en zayıf halkaya dayanmayan sistemi ile ömrü boyunca %20 daha fazla enerji sağlamayı başarmış. Tahmini 20 yıllık ömrü sonunda orijinal kapasitesinin %40 daha fazlasını korumuş.



Elde edilen avantajlar şöyle:




  • Batarya ömrü %30 uzuyor.

  • Sistem, ömrü boyunca %20 daha fazla enerji sağlayabiliyor.

  • 20 yıl sonunda dahi kapasitesinin %40 fazlasını koruyabiliyor.

  • En zayıf hücreye göre değil, her hücrenin gerçek kapasitesine göre çalışıyor.



100 MWh'lik üretim hedefleniyor



Relectrify, Avustralya Yenilenebilir Enerji Ajansı (ARENA) tarafından desteklenen Ar-Ge sürecinin ardından 16 milyon dolarlık yeni yatırım aldı. Bu finansman, şirketin 100 MWh’lik üretim hedefini hayata geçirmesi için kullanılacak.




Piyasaya sürülen ilk ürünü ise 250 kW güç sağlayabilen 1 MWh kapasiteli AC1 adını verdiği paket oldu. Bu sistem özellikle üretim tesislerinin ve binaların elektrik yükünü karşılabileyecek güçte. Piyasadaki diğer ürünlerden ayrıldığı özellik ise çoğu batarya paketi standart olarak 2 saatde deşarj olurken bu sistem 4 saatte deşarj oluyor. Bu saat süresi güneş olduğu sürece şarj edilen bataryanın en pahalı elektrik saatlerinde boşaltılmasına bir engel değil zira güneşlenme süresi dünyada genelde 8 saat ortalama kabul ediliyor.



Avustralyalı girişim, şimdilik evlerde kişisel kullanıma yönelik herhangi bir ürünü piyasaya sürmedi ama teknolojinin yaygınlaşması ile böyle bir sistemin evlerimize gelmesi çok muhtemel. İlk teslimatlar Nisan 2026'da yapılacak ve 100 MWh üretimi Mayıs 2028’e kadar tamamlanacak. Firma teknolojiyi seri üretime geçirmeyi hedefliyor. Bu süreçte elde üretim maliyetlerini düşürecek geliştirmelerle birlikte gelecekte popüler bir ev bataryası sistemi olabilir. 


G
2 ay
Elektrikli araçları için üstü kapalı yeni tip şarj istasyonu

Elektrikli araç sayısı arttıkça şarj istasyonu sayısı da hızla artıyor. Dolayısıyla gelişim sürecindeki her şeyde olduğu gibi bir şarj istasyonlarında zaman içerisinde evrim yaşanıyor. İlk başlarda otoparklarda tek tük kurulan şarj istasyonları mekanda öncelik verilen yerlere kurulurken şimdiler de bu istasyonlar içten yanmalı araçların işgal etmesi nedeniyle uzaklara taşındı.



Sonraki süreçte ise boş şarj istasyonunun bulma şansının arttığı toplu istasyonlar açılmaya başlandı. İnsanlar gittikleri zaman sıra bekleme derdi olmayan bu istasyonları tercih ediyor. Son olarak şarj istasyonlarına yağmurdan ve güneşten koruyan gölgelikler eklendi.



Üstü kapalı şarj istasyonu




Şarj istasyonlarının bir sonraki adımı ise İskoçya'da atılıyor. İskoçya’nın Aberdeen kent merkezine kurulan yeni tipteki şarj istasyonları, tamamen kapalı yapısıyla elektrik araç sahiplerine büyük rahatlık sunmaya geliyor. İstasyon, kötü hava koşullarında konfor sağlamak üzere tasarlandı. Araçlar ortadaki şarj istasyonlarına sürerek yanaşıyor ve şarj işlemi bittikten sonra aynı yönde devam ederek dışarıya çıkıyor. Şarj merkezini içinde tuvalet, market ve dinlenme salonu da mevcut.



Ayrıca Bkz.Akıllı sokak lambasına Amazon’dan destek




12 adet 400 kW gücünde ultra hızlı şarj soketiyle donatılan istasyon, yüksek şarj hızının yanı sıra yağmur, güneş ve rüzgardan koruyan kapalı tasarımıyla da dikkat çekiyor. Çatısındaki güneş panelleriyle istasyonun enerji ihtiyacının bir kısmı karşılanacak.



Tamamen hızlı şarj odaklı olacak tesis, 5 dakikalık şarjla 160 kilometreye kadar menzil kazandırabilecek. Bu değer uzun yol için sınırlı olsa da şehir içi kullanımda oldukça avantajlı bir seviye sunuyor.



Avrupa genelinde 9 ülkede 300 noktada 6.000 şarj soketiyle faaliyet gösteren Fastned, 2030 yılına kadar bu sayıyı 1.000 istasyona çıkarmayı hedefliyor. Aberdeen’deki bu yeni istasyonun inşaatına gelecek yıl başlanacak ve 2026 kışında hizmete girmesi planlanıyor.




Kaynak:https://cleantechnica.com/2025/10/21/fastned-keeps-redefining-what-a-charging-station-can-look-like/
G
2 ay
Akıllı sokak lambasına Amazon’dan destek

Bundan yıllar önce 2013 yılında Portekiz’de kurulan Omniflow girişimi, sokaklardaki aydınlatma direklerinin elektrik tüketimini yüzde 90 oranında azalttı. Bugün ise direğe birçok ilginç yeni özellik kazandırarak, tam akıllı şehirlere dönüşümü destekler hale getirdi.



Bu akıllı sokak direkleri yalnızca aydınlatma yapmakla kalmıyor aynı zamanda baz istasyonu, Wi-Fi erişim noktası, trafik izleme sensörü ve akıllı yaya geçidi gibi birçok işlevi de bir araya getiriyor.



Akıllı direğin öne çıkan özellikleri




  • Elektrikli araç için şarj istasyonları

  • 5G, Wi-Fi, Radio Link, LoRa gibi kablosuz ağ teknolojileri

  • Çift taraflı ekranlarla reklam ve bilgilendirme panelleri

  • Hava durumu ve hava kirliliği ölçüm sensörleri

  • 4 adet IP kamera ile güvenlik ve trafik takibi

  • Işık seviyesinin insan varlığına veya saat dilimine göre otomatik ayarlanması

  • Üzerindeki hoparlörlerle anons sistemi

  • Küçük cihazlar için kablosuz şarj ve usb üzerinden şarj hizmeti

  • Elektrikli bisiklet ve elektrikli scooter şarj istasyonu

  • Dronelar için kablosuz şarj noktası




Direk üzerindeki kameralar ile şehir güvenliği sağlarken, yine güvenlik için uçurulabilecek droneları üzerinde şarj edebiliyor. Yaya geçidinde bekleyen birisini sensörlerle fark ederse ışık seviyesini arttırıp yaya geçidini ekstra parlak hale getiriyor.



Tabii bütün bu özellikler her direkte olmak zorunda değil. İsteğinize göre şekillendirebiliyorsunuz. Mesela en son yapılan bir kurulumda 5 km boyunca kurulan ışıklandırma sistemi standart ve termal kameraları ile bisiklet ve yaya parkurunu korurken acil durum anons sistemlerini içeriyor ve ücretsiz Wi-Fi noktaları sunuyor. 



Ayrıca Bkz.Elon Musk, insan bilincini Optimus robotlarına aktarmak istiyor



Güneş ve rüzgardan ürettiği elektrik sayesinde hem tüketimi azaltıyor hem de şehri akıllı hale getirmek için güzel bir altyapı sunuyor. Dahili bataryası ile ürettiği elektriği gece kullanıyor veya elektrik kesintisi durumlarında hizmete devam edebiliyor. Ayrıca tasarımı ile direklere uyan ve güneş panelleri ile elektrik üreten bir oturma grubu da var. 



Şirketin son başarısı ise Amazon tarafından Sürdürülebilirlik Hızlandırma Programına seçilmiş olması. Toplam 550 başvuru içinden seçilen 11 proje içine giren girişim Amazon tarafından 4 haftalık bir eğitimden geçtikten sonra uygun görülürse Amazon Avrupa’da pilot program olarak finanse edilerek deneniyor. Eğer süreç başarılı geçerse  Amazon firmanın ciddi bir müşterisi haline geliyor. 




Kaynak:https://www.omniflow.io/omniflow-smart-pole
G
2 ay
Çin, yoğunlaştırılmış güneş enerjisi verimliliğini yüzde 25 artırdı

Fotovoltaik paneller ile güneşten direkt elektrik enerjisi üretmek çok kolay. Hatta bir kaç panelle evlerin çatısında 30 yıl bakım yapmadan çalıştırabiliyoruz ama bu sistemler sadece güneşin olduğu zamanlarda elektrik üretiyor. Bu sistemlerin bir sürü avantajı olsa da şebekenin düzgün çalışması için aşırı talep zamanı olan gece vakitlerinde elektrik üreten bir güneş enerji santraline ihtiyacımız var. Aksi taktirde bu yenilenebilir enerjiyi pahalı bataryalarda depolamamız veya fosil kullanan doğalgaz çevrim santrallerine başvurmamız gerek.



Yoğunlaştırılmış güneş enerjisi santralleri (CSP) işte da tam bu şekilde kesintisiz enerji sağlamak için geliştirildi. Bu tip santralde üretilen fazla enerji, yüksek sıcaklıkta eriyen tuz depolarında tutuluyor. Böylece gece gündüz üretilen enerjinin bir kısmı talebin roket hızıyla arttığı akşam saatlerinde şebekeye aktarılıyor. Böylece güneş enerjisi ilk kez gerçek anlamda kesintisiz hale geliyor.



Bu sistemlerde binlerce güneş takipli ayna (heliostat), güneş ışığını yüksek bir kulenin tepesindeki alıcıya yönlendiriyor. Işığı yüzde 94 oranında yansıtmayı başarıyar ve burada 600 °C’ye kadar ulaşan sıcaklık, erimiş sıvı haldeki tuzlara aktarılıyor. Bu sıcak tuzlar, enerji ihtiyacının arttığı akşam saatlerinde türbinlerde elektrik üretmek için kullanılıyor.




Bu teknoloji özellikle PV gelişmeden önce çok büyük gelecek vaad ediyordu. Fakat PV’nin yaygınlaşması ve CSP'deki yüksek maliyetler nedeniyle batı ülkeleri pek tercih etmedi. Çin bu maliyetleri PV’ye tekrar yaklaştıracak yatırımları yapıyor ve sistemi gece gündüz çalışacak hale getirerek verimi artırıyor.



Ayrıca Bkz.Kullandığından fazla enerji üreten yüzer Safari oteli



Dünyanın en büyük barajını yapan China Three Gorges (CTG) şirketi, şimdi de dünyanın en büyük çöllerinden biri olan Gobi çölünde toplam 100 MW’lık iki kuleli CSP santralini hayata geçiriyor. Sistemde 200 metrelik iki kule ve 27 bin adet hareketli ayna kullanılıyor. Bu CSP projesi 400 MW’lık rüzgar türbini ve 200 MW’lık bir PV içeren toplam 700 MW kapasiteli büyük bir projenin içinde yer alıyor. Çok az yağmur yağan ve yıllık 3000 saat güneşlenme süresine sahip Gobi çölünde bu yenilenebilir enerji kompleksi 180 GWh elektrik üreterek, 177 bin evin ihtiyacını karşılayacak. Böyle farklı yenilebilir enerji kaynaklarını kullanmanın en iyi yanı yerleşim yerlerinden çok çok uzağa kurduğunuz tesise döşeyeceğiniz iletim hattını her daim yüksek verim ile kullanımda tutması. Yani güneşin az olduğu zamanlarda rüzgar devreye girerken, gece saatlerinde erimiş tuzlar devreye girecek.




Bu projeyi diğerlerinden ayıran en önemli yenilik, 100 MW’lık tek bir kule yerine 50 MW’lık iki kule kullanılması. İki kulenin arasında kalan aynalar ortak kullanılıyor. Böylece verim tek kuleli sisteme göre %25 artıyor. İki kuleden gelen enerji tek bir 100 MW’lık türbinde birleştiriliyor. Gündüz yakalanan fazla enerji tuz tankında depolanıyor. Bu depoların depolama kapasitesi ise 600 MWh.



Sabah saatlerinde doğu tarafındaki aynalar, akşamları ise batı tarafındakiler aktif çalışarak gün boyu maksimum enerji topluyor. İleride birden fazla kuleli bir sistem yaparak verimi daha da arttırmayı planlanıyorlar. 




G
2 ay
Kullandığından fazla enerji üreten yüzer Safari oteli

Afrika kıtasının güneyindeki Botsvana ülkesinde tüm elektrik ihtiyacını güneşten karşılayan Pangolin Voyager adındaki gemi, yüzen safari oteli olarak hizmet vermeye başladı.



Ayrıca Bkz.Elektrikli araçlar sadece 3 yıl içinde benzinlilerden daha çevreci oluyor



Geminin 200 metrekarelik çatısında 80 güneş paneli bulunuyor ve toplam 22 kW’lık güç sayesinde otel konseptindeki turistik gezinin tüm ihtiyaçlarını karşılanıyor ve hatta fazlasını bile üretiyor. İhtiyaç fazlası enerji ile arkasında çektiği küçük fotoğraf çekme teknelerini şarj ediyor.




Toplam 120 kWh’lik dev bataryaya ve 160 kW’lık motora sahip tekne, maksimum 35 km/s hıza ulaşabiliyor ancak safari deneyimini sessiz ve doğayla uyumlu hale getirmek için genellikle 8-9 saatlik düşük hızlarda gece yolculuğu yapıyor. Gündüzleri ise demirleyip turistleri küçük elektrikli botlara aktararak vahşi yaşam gözlemi ve fotoğraf turları düzenliyor.




35 metre uzunluğa, 10 metre genişliğe ve 68 ton ağırlığa sahip bu tekne, İngiltere merkezli Rad Propulsion tarafından geliştirilen dört adet RAD40 elektrikli motorla donatılmış. Bu motorlar, büyük pervaneleri, düşük devir torku ve geniş kanat yapısı sayesinde sessiz bir sürüş sağlarken hem de türbülanstan dolayı enerji kaybı azalıyor.




Oldukça lüks odaları, restoranı ve hatta fotoğraf editleme odası bulunan yüzen otel, 7 ila 10 günlük turlar sunuyor. Uzun zamandır bunu yapan şirket artık yabani hayata rahatsızlık ve zarar vermeden bu turu gerçekleştirme imkanı sunuyor. Pullu deriye sahip olan tek memeli karıncayiyenden (Pangolin) esinlenen tekne geleceğe dair çok etkileyici şeyler sunuyor.



Türkiye'de de buna benzer bazı projeler geliştirilebilir. Mesela görece büyük çatıya ve geniş yatay alana sahip İstanbul boğazında çalışan tekneler de ciddi miktarda elektrik üretebilirler. Güneş panelleriyle donatılan tekneler, hem kendi enerji ihtiyaçlarını karşılayabilir hem de düşük yoğunluklu saatlerde fazla elektriği şebekeye vererek gelir elde edebilir. Gece saatlerinde şarj olan bu tekneler, hem yakıt maliyetini düşürebilir hem de şebekenin enerji yükünü dengeleyebilir. Bu sayede dizel kullanmayan tekneler şebekeyi destelediği süre boyunca gelir elde ederler.




DH Mobil uygulaması ile devam edin. Mobil tarayıcınız ile mümkün olanların yanı sıra, birçok yeni ve faydalı özelliğe erişin. Gizle ve güncelleme çıkana kadar tekrar gösterme.