G

General
02 Ocak 2001
Tarihinde Katıldı
Takip Ettikleri
560 üye
Görüntülenme (?)
10835 (Bu ay: 28)
Gönderiler Hakkında
G
6 gün
Quantum Dot sera camı: Bitkilere daha fazla kırmızı ışık, daha yüksek verim!

İnsanlığın bilgisi astronomik şekilde artarken yapabildiklerimiz her gün bizi şaşırtmaya devam ediyor. Güneş ışığını manipüle ederek bitkilerin sevdiği kırmızı ışık miktarını artıran “Quantum Dot sera camı”, tarım ürünlerinde en çok ihtiyacımız olan verim artışını sağlayacak. LCD televizyonlarda kullanılan kuantum partiküllerin tarıma uyarlanmış hali olan bu teknoloji, mavi ve UV dalga boylarını kırmızıya dönüştürerek fotosentez verimini ciddi oranda artırıyor.



Ayrıca Bkz.Jeotermal enerjiyi ikiye katlayan teknoloji: Karbondioksit ile iki kat verim!



Fotosentezin ana bileşenlerinden biri olan güneş ışığı, seraların ana ihtiyacını oluşturuyor. Kışın güneş az olduğunda üretimi arttıran bu teknoloji Türkiye’nin kuzey bölgelerinde seracılığı arttırabilir. Böylece daha taze, daha az yol yapmış ve karbon emisyonu yapmış sera ürünleri marketlerde yerlerini alabilir. ABD'li girişim UbiQD, şimdiye kadar dünya genelinde 51 farklı lokasyonda denemeler gerçekleştirdi.





Verim yaklaşık yüzde 40 arttı



Kaliforniya Üniversitesinde yapılan deneyde Quantum Dot sera camı altında yetişen marulların;




  • Taze biyokütle ağırlığı %37,8 arttı. Bitkiler yaklaşık %40 daha ağırdı, bu da önemli ölçüde daha fazla yenilebilir verime işaret ediyordu

  • Yaprak alanı %38 arttı. Daha fazla fotosentez ve kütle artışı sağlandı.

  • Kök derinliği %38 arttı. Bu da bitkinin sağlığını ve büyüme isteğini gösteriyor.

  • Kütle başına fotosentez gücü %41 arttı.

  • İnsanların ihtiyacı olan elementler (N, P, K, Mg, Zn, Cu) arttı.

  • Güneş ışığı kaybı yaşanmadan kırmızı ışık oranı %61 arttı.



Başka bir denemede ise bir lahana, biber ve horoz ibiği yetiştiricisi; hasatları 11 haftada bir yapmak yerine 10 gün daha erken yani 9,5 haftada yapmaya başlamış, bu sayede yıl boyunca  4 yerine 5 hasat alabilmiş.



[bkzdh=



Elektrik gerektirmeyen sistem iki farklı şekilde uygulanabiliyor: Sera camına lamine edilmiş şekilde entegre olarak, diğeri diğeri ise filmlerin seranın içinde çeşitli yerlere asılarak.



Cama entegre sistem daha yüksek verimlilik sunuyor. Bu sistemin, 2028 sonunda piyasaya sürülmesi bekleniyor. Asılma yöntemi ile kullanılan filmler ise hali hazırda satışta.



Seralarda kullanılan standart polietilen film fiyatlarına yakın fiyata satılan ürün şimdiden yok satıyor. Şirket, yakın zamanda aldığı 20 milyon dolarlık yatırım ile New Mexico’da yeni bir fabrika kurarak seri üretime geçecek. Bu sayede fiyatların daha da düşmesi planlanıyor.




Kaynak:https://cleantechnica.com/2025/10/07/new-solar-glass-cranks-up-lettuce-crop-yields-by-almost-40/
G
7 gün
Jeotermal enerjiyi ikiye katlayan teknoloji: Karbondioksit ile iki kat verim!

Jeotermal enerji, dünyanın derinliklerindeki ısıyı elektriğe dönüştüren en sürdürülebilir enerji kaynaklarından biri. Ancak bu potansiyelin büyük kısmı bugüne kadar teknik sınırlamalar nedeniyle kullanılamıyordu. Almanya merkezli Factor2 adlı girişim, geliştirdiği karbondioksit (CO₂) temelli jeotermal sistem ile bu tabloyu değiştirmeye hazırlanıyor.



Su yerine karbondioksit kullanılıyor



Geleneksel jeotermal santrallerde sıcak su, yerin altından pompalanarak yüzeye çıkarılıyor ve buhar türbinleri aracılığıyla elektrik üretiliyor. Ancak bu sistemde yüksek sıcaklık, geçirgen kaya ve suyun bir arada bulunması gerekiyor. Bu da çoğu sahayı ekonomik olarak verimsiz hale getiriyor.




Factor2’nin çözümü ise su yerine karbondioksit kullanmak. Yaklaşık 70°C’de süperkritik hale gelen karbondioksit, su buharına göre çok daha fazla enerji taşıyor. Ayrıca ısındığında doğal olarak yüzeye çıkabiliyor, yani pompa gereksinimi ortadan kalkıyor. Karbondioksitin yüksek akışkanlığı sayesinde, kayaçların arasından daha rahat hareket ediyor ve ısıl verim iki katına çıkıyor.



Ayrıca Bkz.Dünyanın en büyük güneş enerjili ısı bataryası faaliyete geçti



Negatif karbon emisyonu sağlıyor



Sistemin bir diğer çarpıcı yönü, karbonu atmosferden çekerek yer altında hapsetmesi. Bu sayede Factor2’nin jeotermal santralleri yalnızca temiz enerji üretmekle kalmıyor, aynı zamanda negatif karbon emisyonu da sağlıyor. Yani sistem, enerji üretirken karbon salmak yerine, karbonu depoluyor.



Siemens’ten doğan girişim



Factor2, 2019’dan bu yana Siemens Energy çatısı altında geliştirilen araştırmaların devamı olarak kuruldu. Şirket geçtiğimiz haftalarda 9,1 milyon dolarlık tohum yatırım turunu tamamladı ve ilk pilot santralini kurmak için hazırlıklara başladı.




Planlanan tesis, 7/24 sürekli üretim yaparak baz yük enerji sağlayacak ve aynı zamanda karbon yakalama ve depolama (CCS) özelliğini ticarileştirecek. Bu hibrit model sayesinde şirket, hem karbon kredisi satışı hem de sabit enerji üretimi üzerinden gelir elde etmeyi hedefliyor.



Türkiye için büyük fırsat



Türkiye, jeotermal enerji potansiyeli açısından dünyanın en şanslı ülkelerinden biri. Ancak birçok sahada sıcaklık elektrik üretimi için yeterli seviyeye ulaşamıyor. Firmanın özellikle düşük sıcaklıktan yaptığı üretimler, ülkemizde de bolca rastlanan ama elektrik üretimi için yeterli sıcaklığa ulaşamayan kuyular için yeni bir şans doğuruyor.




Kaynak:https://www.factor2-energy.com/press/factor2-energy-raises-us-9-1m-to-unlock-scalable-geothermal-power-from-geologically-stored-co2
G
2 hafta
Deep Fission, 1,6 kilometre derinliğe indirilecek nükleer reaktörünü tanıttı

ABD merkezli Deep Fission adlı girişim, geliştirdiği reaktörleri yüzeyde değil, 1,6 kilometre derinliğe yerleştirerek güvenlik ve maliyet açısından devrim yaratmayı hedefliyor. 70 santimetre genişliğinde bir kuyuya indirilen reaktör, su ile doldurulan basınçlı bir ortamda çalışacak. Bu su, hem soğutma hem de güvenlik ve basınç dengeleme görevini üstleniyor.



Maliyet Yüzde 80 Düşüyor



Klasik nükleer santrallerde en yüksek maliyet kalemi olan güvenlik altyapısı artık yüzeyde inşa edilmediğinden, yüzey inşaat giderlerinin %80 oranında azalması bekleniyor. Deep Fission’a göre üretim maliyeti kWh başına 5–7 dolar cent seviyesine düşecek.



Karşılaştırmak gerekirse; ABD’de mevcut nükleer santrallerde bu rakam 21 cent, Türkiye’deki Akkuyu Nükleer Santrali’nde ise 12 cent civarında. Yeni sistem, rüzgâr ve güneş kadar ucuz enerji sunarken kesintisiz üretim avantajına sahip olacak.





Kompakt Yapı, Şehirlere Yakın Kurulum



Her bir modüler kuyu reaktörü 15 MW güç üretiyor ve 100 adede kadar birleştirilerek 1,5 GW seviyesine ulaşabiliyor. Bu sistemin yüzeyde kapladığı alan yalnızca 12 bin metrekare; bu da şehir yakınlarında, hatta endüstriyel bölgelerde bile kurulabileceği anlamına geliyor.

Kaba bir hesapla, tek bir reaktör Antalya’nın yıllık elektrik ihtiyacını karşılayabiliyor.



6 Ayda Kurulum, 30 Milyon Dolar Yatırım



Reaktörler fabrikada üretilip mühürlendikten sonra sahaya taşınıyor; bu sayede radyoaktif maddeye dair güvenlik izinleri minimum seviyeye iniyor. Kurulum süresi, klasik nükleer santrallerin 10 yıllık inşaat süresine kıyasla sadece 6 ay.



Ayrıca Bkz.Dikey güneş panelleri ve yeşil çatı bir arada



Deep Fission, ilk aşamada 30 milyon dolar yatırım aldı. 12 reaktörden oluşacak ilk tesisin yeri bu yıl içinde belirlenecek, 2026’da lisans başvurusu, 2029’da ise 360 MW’lık santralin devreye alınması planlanıyor.





Yeraltında Doğal Güvenlik



Sistem, klasik basınçlı su reaktörleriyle aynı prensiple çalışıyor. Yerin altına gönderilen su, reaktörde buhara dönüşüyor; bu buhar yüzeyde türbinleri çalıştırıyor, ardından soğutulup yeniden reaktöre gönderiliyor. Bu sayede yüzeyde radyoaktif madde bulunmuyor ve sistem doğal olarak çok daha güvenli hale geliyor.



Reaktörlerin yerin derinliklerinde ve suyla izole biçimde bulunması, olası saldırı, sızıntı veya doğal afetlere karşı doğal koruma sağlıyor. Yakıt 2 yıl 3 ay boyunca kesintisiz enerji üretirken, süresi dolan yakıt yeraltında kalıcı olarak depolanıyor ve yenisi kuyudan indiriliyor.



Fikir, Atık Depolama Çalışmasından Doğdu



Deep Fission’ın kurucuları, geçmişte yer altında nükleer atık depolama üzerine çalışan mühendislerdi. Zamanla bu fikri tersine çevirerek, “Atığı neden enerjiye çevirmiyoruz?” sorusundan yola çıkarak yeni bir şirket kurdular.



Hatırlarsanız geçtiğimiz haftalarda devletimiz nükleer teknoloji geliştirme çağrısı yayınladı. Orada da modüler reaktör çağrısı yapıldı ve yabancı şirketler Türk ortakla ar-ge yapmak üzere davet edildi.



Yine geçen hafta ABD ile yapılan görüşmelerde sivil nükleer teknolojinin transferinin devlet izni çıktı izni çıktı. Kanımca böyle hazır ürünler kullanarak güvenli ve ucuz üretim yapabilecek bir teknolojiyi böyle bir çağrı için çok güzel bir aday umarım firmalarımız bunu değerlendir




Kaynak:https://newatlas.com/energy/mile-deep-nuclear-reactor-30-million/
G
3 hafta
İstanbul’da deprem oldu
4,5-5 civarında
G
4 hafta
Çift yönlü şarj ile yılda 14.000 km bedava yolculuk



Almanya’da BMW’nin yeni iX3 modeli ve elektrik şebekesi işletmecisi E.ON’un ortak çalışması, elektrikli araç sahiplerine yıllık 14.000 kilometreye denk gelen bedava şarj avantajı sağlıyor.

Elektrikli araçların henüz tam anlamıyla kullanılmayan büyük bir potansiyeli var. Bu potansiyel, hem yenilenebilir enerjinin verimli kullanımını artırıyor hem de elektrikli araçlara olan ilgiyi güçlendiriyor. Söz konusu teknoloji V2G (Vehicle to Grid), yani Araçtan Şebekeye olarak adlandırılıyor. Basitçe söylemek gerekirse, artık aracınız yalnızca şebekeden elektrik çekmiyor, ihtiyaç anında şebekeye de elektrik sağlayabiliyor.



Şebeke ve Yenilenebilir Enerji Dengesi



Yenilenebilir enerji kaynakları çevre için büyük fayda sağlasa da, şebeke dengeleri açısından bazı zorluklar yaratıyor. Güneş olmadığında elektrik üretimi düşerken, güneş ve rüzgârın fazla olduğu zamanlarda şebekede enerji fazlası oluşuyor. Bu dengesizlikler, şebekeleri çoğu zaman pahalı doğalgaz santrallerine bağımlı hale getiriyor.



Ayrıca Bkz.Otoparkınızdan evinizi ısıtıp soğutabilirsiniz



Bu nedenle şebekeler milyonlarca dolarlık batarya yatırımları yapıyor. Oysa çoğu evin önünde hali hazırda, devasa bataryalara sahip elektrikli araçlar bulunuyor. Örneğin BMW iX3’ün 108 kWh’lik bataryası, Türkiye’deki ortalama bir evin 6 günlük elektrik ihtiyacını karşılayacak kapasiteye sahip.





BMW ve E.ON İş Birliği



BMW, profesyonel duvar şarj cihazıyla birlikte E.ON’un geliştirdiği özel tarife sayesinde araç sahiplerine hem aracın bağlı kaldığı süre için bonus, hem de şebekeye sağladığı enerji için ek kazanç sağlıyor. Bu sistem, maksimum durumda yıllık 750 € indirim sunuyor. Bu da, bir iX3’ün yılda yaklaşık 14.000 km bedava yol alması anlamına geliyor.



Şebeke açısından ise bu teknoloji, hem pahalı acil durum elektriği ihtiyacını ortadan kaldırıyor hem de ek iletim hattı yatırımlarının önüne geçiyor.



Batarya Sağlığı ve Kontrol



Araçtan şebekeye verilen enerji 11 kW ile sınırlı. Bu da normal şarj gücüyle aynı seviyede. BMW, bu düşük güç aktarımının bataryayı yıpratmadığını belirtiyor. Kullanıcılar sistemi uzaktan yönetebiliyor, her zaman minimum menzil kalacak şekilde ayar yapabiliyor.



Gelecekte BMW, bu teknoloji ile fazla güneş enerjisinin gündüz depolanıp akşam evde kullanılmasını da mümkün kılacak. Yeni iX3 dahil “Neue Klasse” serisi, standart olarak 11 kW çift yönlü şarj desteğiyle gelecek. Bu sayede ayrı bir ev bataryasına ihtiyaç ortadan kalkabilir.



Ayrıca BMW, sistemin ısı pompalarıyla da entegre edilmesini planlıyor. Böylece kullanıcılar fazla güneş enerjisini evin ısıtma/soğutma sistemine veya aracın bataryasına yönlendirebilecek. Kısacası BMW, evin enerji yönetiminde merkez rol oynamaya hazırlanıyor.



Bu teknoloji yalnızca ev ve şebeke için değil, aynı zamanda kamp gibi açık alanlarda da avantaj sağlıyor. Araç, tüm elektrikli ekipmanlar için kesintisiz enerji kaynağına dönüşebiliyor.



E.ON, aracın şebekeye bağlı kaldığı her saat için 24 Euro cent ödeme yapıyor. Ancak aylık ödeme üst sınırı 60 € olarak belirlenmiş. Yani, aracın ayda 250 saat (günde ortalama 8,3 saat) bağlı kalması yeterli. Bu da pratikte oldukça kolay ulaşılabilir bir hedef.




Kaynak:https://www.press.bmwgroup.com/global/article/detail/T0452466EN/bmw-group-and-e-on-introduce-germany%E2%80%99s-first-customer-solution-enabling-electric-cars-to-actively-participate-in-the-energy-market?language=en
G
4 hafta
Otoparkınızdan evinizi ısıtıp soğutabilirsiniz

Kışın otoparkların dışarıya göre daha sıcak, yazın ise daha serin olduğunu mutlaka fark etmişsinizdir. Bunun nedeni, yer altındaki toprağın yıl boyunca görece sabit bir sıcaklığa sahip olmasıdır. Enerdrape’in geliştirdiği teknoloji, bu doğal ısı kaynağını enerjiye dönüştürüyor.



Yer altı ısısından yararlanmak için genellikle 70–150 metre derinliğe kadar inen sondaj kuyuları açılır ve bu kuyulara kapalı devre su dolaşım boruları yerleştirilir. Su, ısı pompası aracılığıyla yer altına gönderilir, burada ısınarak geri döner ve evin ısıtma ihtiyacına katkı sağlar. Ancak bu yöntem maliyetli ve her yerde uygulanabilir değil.




Enerdrape ise çok daha pratik bir çözüm sunuyor. Firma, ısı değiştirici görevi gören ince metal panelleri otopark veya sığınak duvarlarına monte ediyor. Bu panellerin içinden dolaşan su, ısı pompasıyla entegre çalışıyor. Kışın topraktan ısı çekiliyor, yazın ise fazla ısı toprağa aktarılıyor.



Paris’te başarılı uygulama



Enerdrape, geliştirdiği sistemle Avrupa’da dikkat çekici projelere imza attı. Paris Habitat’a ait 72 dairenin bulunduğu bir sosyal konut projesinde, otopark duvarlarına 145 panel yerleştirildi. Paneller 25 kW’lık bir ısı pompasına bağlandı ve yılda yaklaşık 75 MWh enerji üretildi. Bu da binaların yıllık sıcak su ihtiyacının %25’ini karşıladı. Projenin maliyeti 100.000 € olurken, yalnızca üç ayda tamamlandı.





Tüneller ve metro sistemleri için de uygun



Sistemin bence en güzel özelliklerinden birisi ise mevcut yapılara entegre edilebilmesi. Enerdrape panelleri, araç otoparklarının yanı sıra metro tünellerine de monte edilebiliyor. Örneğin İstanbul’daki metro istasyonlarına bu teknoloji uygulansa, çevredeki binaların enerji ihtiyacı önemli ölçüde karşılanabilir. Ancak bunun için merkezi ısıtma-soğutma altyapısının kurulması gerekiyor.



ABD’ye açılıyor



Enerdrape, Avrupa’daki projelerin ardından ABD’ye de adım attı. Şirket, Chicago’da ilk projesini hayata geçirmeye hazırlanıyor. Girişim, ilerleyen dönemde yatırım turlarıyla kapasitesini artırmayı ve maliyetleri daha da düşürmeyi hedefliyor.




Kaynak:https://www.thinkgeoenergy.com/enerdrape-to-deploy-geothermal-panel-technology-in-chicago-illinois/
G
geçen ay
New York’ta fosilsiz dönem: Yeni binalar tamamen elektrikli olacak

Amerika’nın en şehirleşmiş eyaletlerinden biri olan New York, hava kalitesini artırmak ve karbon emisyonunu azaltmak için önemli bir adım attı. Alınan karara göre, yeni yapılacak binalar tamamen elektrikli olacak ve hiçbir şekilde fosil yakıt kullanılmayacak. 2026 itibarıyla 7 kata kadar ve 9.300 m²’ye kadar olan binalar, 2029’dan itibaren ise büyük yapılar fosil yakıt kullanamayacak. 



2017’de yapılan bir araştırmaya göre şehirdeki hava kirliliği, yıllık 21,7 milyar dolarlık ek sağlık harcamasına yol açıyor ve çocukluk çağındaki astım vakalarının beşte birine neden oluyor.



Hane başına 5 bin dolar tasarruf sağlanacak



Başlangıçta maliyetlerin artması bekleniyor ancak düşük enerji faturaları sayesinde bu farkın 10 yıl içinde kapanacağı, 30 yılın sonunda ise hane başına yaklaşık 5.000 dolar tasarruf sağlanacağı öngörülüyor.



Bugün New York’un toplam emisyonlarının %30’u binalardan kaynaklanıyor. Bu kirliliğin temel sebepleri ise doğalgaz ve fuel oil kazanları ile gaz ocakları. Yeni yasa sayesinde bu sistemler; elektrikle çalışan ısı pompaları, indüksiyon ocakları ve benzeri teknolojilerle değiştirilecek.




Eyalet, bu dönüşümün avantajlarını anlatan bir web sitesi de hazırladı. Sitede; şebekenin ek yükü kaldırabileceği, güçlendirme çalışmalarının devam ettiği, ısı pompalarının -13 °C’de dahi çalışabildiği ve elektrik kesintilerinde kombilerin de çalışmadığı gibi bilgiler yer alıyor. Ayrıca hem eyalet hem de federal teşviklerden nasıl yararlanılabileceğine dair rehberler bulunuyor.



Bununla birlikte bazı istisnalar mevcut. Restoranlar, sağlık binaları, fabrikalar ve tarımsal yapılar bu yasa kapsamı dışında tutuldu. Öte yandan mevcut fosil yakıtlı binalar da yasadan etkilenmeyecek; yalnızca yeni yapılacak yapılar için geçerli olacak. Eğer elektrik şebekesi talebi karşılayamazsa, yeni binalara da istisna tanınabilecek.



Ayrıca Bkz.Su üstünde güneşi takip eden güneş panelleri ile yüzde 20 daha fazla elektrik üretiliyor



Bu kanunla birlikte, eyalet iklim krizine katkıda bulunan yapıların yapılmasını engellemeyi ve temiz enerji sektörünü, hatta mimarlık ofislerini daha yenilikçi çözümler üretmeye teşvik etmeyi amaçlıyor.




Yeni dönemle birlikte binaların daha az enerji tüketmesi, jeotermal ve güneş destekli ısı pompalarının yaygınlaşması bekleniyor. Ayrıca atık ısıyı değerlendiren merkezi sistemler sayesinde, marketlerdeki soğutma cihazlarının ürettiği fazla ısının evlerin ısınmasına katkı sağlaması gibi yenilikçi enerji ağları da gündeme gelebilir.



Uzun vadede bu dönüşüm temiz enerji şirketlerinin kapasitesini artıracak, maliyetleri düşürecek ve şehirde daha temiz bir hava sağlayacak. Başlangıçta elektrik şebekesi tamamen temiz olmasa da, onu karbonsuzlaştırmak, fosil yakıtla çalışan binaları dönüştürmekten çok daha kolay görülüyor.



Son olarak yasa, dolaylı olarak çatı ve bina cephelerinde güneş panelleri kurulmasını da teşvik ediyor. Çünkü doğalgaz üretmek mümkün değil ama kendi elektriğinizi üretip faturalarınızı düşürmek mümkün.




Kaynak:https://www.canarymedia.com/articles/carbon-free-buildings/new-york-finalizes-gas-ban
Kaynak:https://nyassembly.gov/all-electric-buildings/
G
geçen ay
Su üstünde güneşi takip eden güneş panelleri ile yüzde 20 daha fazla elektrik üretiliyor

Kuraklık ve enerji krizinin giderek büyüdüğü günümüzde, baraj gölleri ve su rezervuarları üzerine kurulan güneş panelleri iki sorunu aynı anda çözebilir. Bu sistemler bir yandan buharlaşma nedeniyle yaşanan su kaybını azaltırken, diğer yandan da elektrik üretimi sağlıyor.



ABD merkezli bir girişim, gün boyunca güneşin hareketlerini takip edebilen yeni nesil yüzer PV sistemi geliştirdi. Teknoloji, klasik dubaların altına yerleştirilen pervanelerle panellerin su üzerinde yön değiştirmesine dayanıyor. Bu sistem piyasadaki mevcut yüzer PV platformlarına da entegre edilebiliyor ve böylece paneller yatay eksende güneşi takip edebiliyor.



Yüzde 20 oranında daha fazla elektrik üretiyor




Güneşi takip eden bu mekanizma sayesinde panellerin enerji üretimi %10 ila %20 arasında artıyor. Şirket ilk uygulamasını ABD'nin Colorado eyaletinde bir su rezervuarında başlattı. Toplam 50 kW gücünde olan bu yüzer santral küçük gibi olsa da etkisi büyük olabilir. Eylül ayında devreye alınacak proje, rezervuarın su seviyesini kontrol eden pompalar için elektrik enerjisi sağlayacak.



Dünyada daha önce de güneşi takip eden yüzer güneş panelleri projeleri geliştirilmişti. Ancak Noria Energy’nin geliştirdiği sistem, mevcut yüzen PV modellerine entegre edilebilmesiyle fark yaratıyor.



Ayrıca Bkz.Çin, deniz üstü rüzgar türbinlerinde yeni bir rekora hazırlanıyor: Hedef 35MW



Bugüne kadar kullanılan yüzer sistemler genellikle dikey hareketle, yani güneşin yükselip alçalmasını takip ediyordu. Noria’nın geliştirdiği teknoloji ise yatay eksende çalışıyor ve güneşin doğudan batıya hareketini takip ediyor. Bu yöntem, genellikle dikey takipten daha yüksek verim sağlıyor.



Her iki ekseni aynı anda takip eden yüzer bir sistem ise henüz geliştirilebilmiş değil. Çünkü karada kullanılan bu tür sistemler dev kulelerle onlarca paneli aynı anda taşıyor. Yüzer dubalar üzerinde aynı işi yapmak ise rüzgar ve dalgalara karşı dayanıklılık açısından oldukça zor ve pratik değil.




Kaynak:https://cleantechnica.com/2025/08/28/why-is-a-tiny-floating-solar-project-making-such-big-waves/
G
geçen ay
PV’ye meydan okuyan yeni güneş enerjisi teknolojisi geliştirildi

PV devrimi sayesinde güneşten ciddi derecede elektrik üretir olduk ama sadece güneş varken yapılan üretim şebekeleri zora sokmaya başladı. Exowatt gibi firmalar PV’ye eşit yada daha ucuza 24 saat enerji sağlayacak sistem peşindeler.



Geliştirilen yeni sistem klasik PV ve lityum iyon batarya yerine lensler, ısı depolama ve Stirling motoru kullanıyor.



Tamamen mekanik olan yapı, karmaşık kimyasal süreçler yerine basit üretim yöntemleriyle geliştiriliyor. Bu sayede hem ucuz hem de kolay ölçeklenebilir bir çözüm sunuyor. Exowatt, şu anda 1 kWh elektrik üretim maliyetini 0,04 $ seviyesine çekmiş durumda ve hedefini 0,01 $’a indirmek olarak açıklıyor.



Ayrıca Bkz.Almanya’nın en büyük agrivoltaik projesi devreye girdi



Konteyner bloklar halinde sahaya getirilen sistem, gerektiğinde taşınabilir olacak şekilde tasarlanmış. Konteynerin içinde tüm bileşenler bulunuyor. Her bir konteyner günde yaklaşık 25 kWh enerji üretebiliyor.



Güneşi takip eden lensler, ısıyı depolama sistemine aktarıyor. Lensler güneşi takip etmesi sayesinde gün içerisinde sabit sisteme göre %10 civarı fazladan enerjiyi ısıyı kil yada seramik bazlı ısı depolarında saklıyor. Depolanan ısıdan elektrik üretilmek istendiğinde ise 200 yıllık eski bir teknoloji olan ama Stirling motoru sayesinde %35-40’lara varan verim ile elektrik üretiyor.




Güneşin tüm spektrumunun enerjisini kullandığı için PV’lerin %21 verimlilik değerinden çok daha üstünde verimlilik elde ediliyor. Depolama sistemi sayesinde gece dahil olmak üzere 24 saat elektrik üretebiliyor.



Günümüzde güneş enerjisininde verilen en düşük fiyatlar 3-4 dolar cent civarında iken bunu 8 saat depolamalı hale getirdiğinizde 11,6 dolar cent seviyesine çıkıyor. Exowatt ise bunu çok çok daha ucuza getirmeyi planlıyor. Her konteynır günde yaklaşık 25 kWh enerji üretecek. Benzer bir PV panel tarlası da benzer bir değerde elektrik üretmekte ve hiç hareketli parçası yok ama Exowatt bir sürü parça ile bunu yapacak. Tabii en büyük avantajı bu enerjiyi baz yük olarak yani saatte yaklaşık 1 KW güç üretecek halde, 24 saat boyunca yapacak olması.



Sistemin lens tarafının üretiminde sorun olacağını düşünmüyorum. Güneş takip sistemleri oldukça olgunlaştı, termal depolama sistemi yapmak da çok zor değil. Esas farklılık Stirling motorunda ortaya çıkıyor. Sistemde yaklaşık 1 kW güç üretebilen Stirling motoru olacak. Bunun çalışması ve güvenirliliği çok önemli zira bozulma olasılığı en yüksek parça ve yaygın üretimi kısıtlı. Dünyada 10 bin saat ile 100 bin saat arası bakımsız çalışan Stirling motorları mevcut ama ucuz değil. Tahminime göre en yüksek maliyetli kısımda burası olacaktır.




Bir taraf sıcak, diğer taraf ortam ısısı ile çalışan Stirling ısı motoru sistemi, tamamen kapalı yapısıyla oldukça güvenilir. Şimdiye kadar savunma sanayinde sessiz denizaltılarda kullanılan bu sistem bazı enerji santrallerinin atık ısısını elektriğe dönüştürmekte de kullanılıyor.



Sistemin ömrünün tahmini olarak 30 yıl olduğunu söyleyen firma bakım ve iyileştirmelerle 50 yıla çıkartmaya çalışıyor, sonuçta çoğu mekanik olan parçaların değişimi kolay gözüküyor. Depolamaya sahip olmanın ilginç faydalarından birisi de aşırı ucuz elektriğin olduğu zamanlarda (mesela aşırı rüzgar kaynaklı fiyat düşüşlerinde) içindeki elektrikli ısıtıcı ile sıcaklığın 1000 °C dereceye kadar yükseltilerek enerjiyi depolayabiliyor ve sonra kullanabiliyorsunuz. Böylece fazlaca güneşli olmayan kış aylarında bile elektriği ucuzdan alıp maliyetleri düşürmek mümkün.  



OpenAI kurucusu Sam Altman’dan yatırım alan şirket geçtiğimiz ay 70 milyon dolarlık Seri A yatırımı aldı ve şimdiden 90 GWh’lık sipariş aldıklarını söylüyorlar. Fiyatın ucuz olması bunda en büyük etken gibi gözüküyor zira bir konteynırı herşeyi ile beraber 7500$ gibi bir fiyata satıyorlar.




Kaynak:https://www.canarymedia.com/articles/clean-energy/startup-exowatt-taps-vintage-tech-to-supply-clean-energy-for-ai-boom
G
geçen ay
Elektrikli araçlarda batarya seçenekleri: Gelecekte bizi neler bekliyor?

Elektrikli araçlar artık sundukları konfor ve devamlı düşen fiyatları ile ciddi derecede hayatımıza girmiş durumda. Siz veya bir yakınınız belki de şimdiden sahip oldunuz veya ciddi ciddi değerlendiriyorsunuz. Aracın özelliklerini araştırmayı seviyorsanız batarya tipleri ile karşılaştınız. Bugün bir elektrikli araç satın almak istediğinizde "NMC mi, LFP mi daha iyi?” diye düşünürken, yakında sodyum iyon, yarı katı hal ve hatta tam katı hal bataryalar da seçenekler arasında olacak.



Bu seçenekler bir aracın farklı menzilleri, fiyat seviyeleri için size sunulacak ya da hibrit şekilde biraz ondan biraz bundan şeklinde tek paket içinde olacak. Geleceği tahmin etmek zor olsada şimdiden mevcut trendler ile size bir tahmin sunmaya çalışacağım.



Şimdiden aynı aracın hem NMC’li hemde LFP bataryalı hali satılabiliyor. İleride batarya tiplerinin iki seçenekten beş seçeneğe çıkması muhtemel. önümüzdeki yıllarda elektrikli araçlarda karşımıza çıkacak batarya türleri ve hangi kullanım alanlarına hitap edeceklerini değerlendirelim.



🔋 Sodyum İyon Bataryalar





Otomobil firmaları batarya seçimi yaparken en önemli kriter olarak uygun maliyete dikkat ediyor. Sodyum bataryalar, maliyet açısından en ucuz seçenek ama en yoğun enerji saklayanı kesinlikle değil. Bu nedenle şehir içi araçlarda 300 km sınıra kadar ya da 30-40 kWh aralığındaki araçlarda düşük güç yoğunluğuna rağmen sodyum batarya tercih edilebilir. Bu şekilde kullanımlarda batarya yoğunluğu düşük olsa da şehir içinde sık şarj imkanı sayesinde menzil, ağırlık ve verimlilik yerine uygun fiyatlı olmasıyla tercih edilecektir.



Ayrıca Bkz.CATL, sodyum bataryasıyla güvenlikte bir ilke imza attı: Seri üretime hazır



🔋 LFP Bataryalar





Orta büyüklükte ve standart menzil sunana araçlarda uzun süre LFP (Lityum Demir Fosfat) tipi bataryalar tercih edilecek gibi görünüyor. Sodyum iyon bataryalardan daha fazla enerji yoğunluğu sunması sayesinde batarya boyutu ve ağırlığı düşerken fiyat çok yükselmiyor. Böylece daha yüksek hızlarda, daha verimli ve uzun menzilli araçlar mümkün oluyor. LFP günümüzde 75-80 kWh batarya paketlerinde kullanılıyor. Keza yine LFP ile genelde piyasaya sürülen araçlar 500 km civarında kalacaktır.



🔋 NMC Bataryalar 



Eğer uzun menzilli bir araç istiyorsanız günümüzde tercih edilen batarya türü NMC (Nikel, Mangan ve Kobalt). LFP’ye göre daha pahalılar zira içindeki nadir elementler daha fazla. Ancak bu onun fiyatını yükseltilirken bir yandan enerji yoğunluğunu da arttırıyor.  Bu nedenle 75-80 kWh üstündeki batarya boyutlarında genelde NMC kullanılıyor. Bu araçlar günümüzde satılan araçların uzun menzil versiyonlarında kullanılıyor. Tahmini menzilleri ise 600-700 km civarı olabilir. NMC üretim maliyeti yüksek olsa da uzun bir süre daha LFP’den daha uzun menzil sunacak gibi gözüküyor.



🔋 Yarı Katı Hal Bataryalar



En yüksek güç ağırlık oranına sahip katı hal bataryalar olsa da o teknolojiden önce yarı katı hal bataryalar hayatımıza girecek gibi görünüyor. Katı hal bataryalarda hiç bir elektrolit sıvısı olmazken, yarı katı hal bataryalarda normal bataryalardaki %10 sıvı oranı %5’e düşüyor. Bu teknoloji şimdilik hem LFP hem de NMC tabanlı olarak ayrı ayrı geliştirilmiş durumda ve yaygınlaşacak gibi gözüküyor.




Şimdiden Nio’nun da kullandığı yüksek yoğunluklu yarı katı hal NMC tabanlı bataryalar oldukça iyi sonuçlar veriyor. Bu bataryalarda ulaşılan 360 kWh/kg sınırı o kadar iyi ki 100 kWh’lik 555 kg ağırlığındaki NMC tip bir bataryadan sadece 20 kg daha ağır olan yarı katı hal batarya 150 kWh güç barındırabiliyor. Fakat bu batarya türleri şimdilik pahalı olduğu için kısıtlı üretim söz konusu. Kısaca tahminim 100 kWh üzeri kapasitelerde yarı katı hal bataryalar kullanılacaktır. Yarı katı hal bataryalar ucuzlayana kadar öncelikle 800 km üstü menzil sunan NMC tabanlı araçlar yaygınlaşacak.



🔋 Tam katı hal bataryalar 



Yarı katı hal bataryalar yaygınlaştıktan birkaç sene sonra katı hal bataryaları içeren modeller üst segmente ve pahalı modellerde yer almaya başlayacak gibi gözüküyor. Bu bataryalar türünün ilk örnekleri olması ve üretiminin zahmetli olması nedeniyle epey pahalı olacak. Ancak zamanla çeşitlenip maliyetler düştükçe daha erişilebilir modellerde görebiliiz ama uzun bir süre yüksek fiyatlı modellerde kullanılacağı kesin.





Zamanla onlarca çeşit katı hal bataryadan bazıları ucuzladıkça, bizde daha erişilebilir modellerde göreceğizdir ama bir süre bu şekilde gideceği kesin. 



Bu pahalı ve özel araçlar 150 kWh üstü bataryalar ile piyasaya sürülecek ve 1000 km menzile nihayet ulaşılabilyor olacağız.. Şehir içinde bu kapasiteler gereksiz olduğundan özellikle yüksek hızlarda seyahat eden ve sık sık şarj için duraklamak istemeyen kullanıcılara hitap edecek. Şahsi fikrime göre aracını çoğu zamanı otoban hızı olan 140 km/s hızda kullanan ve şarj molası vermeden daha uzun mesafede sürüş yapmak isteyen kişiler bu araçların ilk alıcıları olacak.



Burada aktardıklarımız, mevcut teknolojiye dayalı öngörüler. Ancak gelişmeler her an değişebilir. Örneğin, sodyum iyon bataryaların enerji yoğunluğu beklenenden hızlı artabilir ya da lityum sülfür bataryalar seri üretime geçerek tüm dengeleri değiştirebilir. Kısacası elektrikli araçlarda batarya çeşitliliği artmaya devam edecek ve kullanıcıların önünde çok daha fazla seçenek olacak. Bu seçeneklerin cazibesini üretim maliyetleri belirleyecek.


DH Mobil uygulaması ile devam edin. Mobil tarayıcınız ile mümkün olanların yanı sıra, birçok yeni ve faydalı özelliğe erişin. Gizle ve güncelleme çıkana kadar tekrar gösterme.