Dil, din, kültür, tarih, örf, gelenek vs. vs. vs. sanırım yeterlidir. Evrenselleşme milli değerlerin yok olması mı demek? Kot giyen bir kişi dilinden ödün vermemişse tarihine sahip çıkmışsa vs. bu kişi şimdi milli benliğini yitirmiş midir? Şekilsellikten ziyade içsellik önemli sanırım. Kuzey Kore teknoloji alanında bir adım atarken bu teknolojiyi dış dünyadan almadı mı? O zaman onların da evrensellik içerisinde erimesi gerekmez miydi? |
bunlar çok genel kavramlar.
bazen
milli benliğin tanımına bağlı, sizin tanımınız nedir?
içsellik ne bilmiyorum ama türkiye cumhuriyeti en başından beri şeklen de batılı olmayı hedeflermiştir. giyim kuşamdan tut , sanata kadar.
evrensellik meselesi siyah beyaz değil, grinin tonları var. |
Biraz somut konuşmamı istemiştiniz somut olarak izah ettim. Genel olabilirler ama bunlar onların göz ardı edilebileceği anlamına gelmez. Sanırım yeteri kadar da somutlar. Kimlik, bir ferdin yahut toplumun tanınmasını sağlayan özelliklerini ifade eder. Bu özellikler onu diğerlerinden ayırır; diğerleri içinde farkedilmesini, bilinmesini sağlar. Milli kimlik dediğimiz zaman da, bir milleti tanımamızı sağlayan kültürel özellikleri anlarız. Milli kimlik, bir milli kültüre mensubiyetin ifadesidir. Nevzat KÖSEOĞLU Küreselleşme ve Milli Hayat Sayfa:135 Muasır medeniyet seviyesi Batıya ait değildir. Atatürk bizim muasır medeniyetler seviyesine ulaşmamızı arzulamıştır. |
muassırdan kasıt batıdır. söylendiği dönem için en azından. bkz. bizdeki tüm hukuki ve idari yapı. ,kanunlar vs. |
Devletlerin yapısını belirleyen anayasaların kaynağının halk olduğunu Atatürk 21 Aralık 1921 tarihli nutkunda şöyle açıklar: “Teşkilatı Esasiye Kanunumuzun maddelerini düşünecek olursak, bu kanun doğrudan doğruya yalnız bizim kafalarımızdan, bizim ilmimizden çıkmış bir kanun değildir. Bu kanun doğrudan doğruya milletin her ferdinin vicdanından, kendiliğinden doğmuş, böylece toplumun yüksek vicdanında canlanmış, ondan sonra uygulamaya geçmiştir. Hakiki kanun böyle olur. Taklitle kanun olmaz.” Atatürk'ün sözlerinden de anlaşılacağı üzere devletin temelini meydana getiren hukuk toplumdan, halktan kaynaklanır. Gerçekten hukukun kaynağı millettir, millî kültürdür. Açık deyimiyle, milletler, başka toplulukları, başka kıtaları örnek almak, başka toplulukları, başka kıtaları taklit etmek suretiyle değil, kendi güçleri, kendi kaynakları ve kendi millî kültürleri, millî medeniyetleriyle yaşamak ve gelişmek imkânını bulurlar. Bu konuda Atatürk şöyle der: “...her milletin kendine mahsus an'anesi, kendine mahsus adetleri, kendine göre millî hususiyetleri vardır. Hiçbir millet aynen diğer bir milletin mukallididi olmamalıdır. Çünkü böylelikle millet ne taklit ettiği milletin aynı olabilir, ne de kendi milliyeti dahilinde kalabilir. Bunun neticesi şüphesiz hüsrandır.” Muasırdan kasıt niçin Batı'dır bunu bana izah edebilir misiniz? |
kanunlarla ilgili bi inceleme yaparsanız olduğu gibi görürsünüz. büyük bi kısmı olduğu gibi alınmıştır. örneğin medeni kanun,ceza kanunu bi ülkenin temel kanunlarındandır. ve bunlar büyük ölçüde iktibas yoluyla oluşturulmuştur. türk idari yapısının da özellikle fransız idari yapısına benzediğini de idare hukukunu inceleyerek görebilirsiniz. bu biraz daha ayrıntılı irdeleme isteyen bi konu. ama ban göre fransa birebir örnek alınmıştır. sizce muassır dan kasıt nedir somutlayabilirmisiniz. o dönem örneğin hindistan midır ya da habeşistan? |
Muasır, süreklilik ve devamlılık arz eden bir kavramdır bence. Belirli bir olgu üzerinde anlam kazanmıyor. Başlı başına, kendine has bir anlam ifade ediyor. Somutlaştırabilirim ama sadece bugün için somutluk söz konusu olur. İlerleyen yıllar bizim bu somutlaştırmamızı silip yok edebilir. Atatürk, o gün Batı'yı misal vermek isteseydi bunu alenen ifade ederdi. Ama tarih defterine sürekli yeni satırlar eklendiğini bildiği için araçtan ziyade amaca yönelmiştir bence. Batı bugün için muasır olabilir. Ama bu Batı'yı örnek almamız anlamına gelmemektedir. Bizim için model olan sadece muasır olduğu konulardır. Biz Batı’yı tüm yönleriyle örnek alırsak yok oluşumuz da eş zamanlı olur. Belki de biz daha önce yok olmuş oluruz... |
"devimsel" kelimesini ben de ilk kez duyuyorum.. "dynamic" e karşı -ehlikeyf- türetilmiş olmalı.. devinim ile devim in kökenleri de tutmuyor.. ses benzerliğine ilişkin mi türetilmiş bu kelime.. anlayamadım.. tdk aksırırsa cemaat neylesin.. ![]() ____________________________________________ oh kırmızıları da beşlemişiz.. allah c.c. razı olsun.. |
http://forum.donanimhaber.com/m_11054489/tm.htm Yararlı olabilir sanırım bu konu. Normalde sizin şu an hesabınızın kapanmış olması gerekirdi. ![]() |
Bir toplumun dinamiklerini kağıt üzerine dökmek imkansız olurdu doğrusu. Çünkü oldukça girift (bi kelime de benden ![]() Hal böyle olunca bir toplumun dinamikleri nasıl yok edilir sorusu biraz havada kalıyor. Neden? Çünkü bir ülkeyi o ülkeye has kılan tek bir öge yoktur. Bunlar oldukça fazladır. Tüm farklılıklarıyla bir ülke kendine haslığını korur. Ancak bir insanın kot pantolon giymesi, kola içmesi, fast food tüketmesi ülke dinamiklerine zarar verir mi? Bir ülkedeki insanların diğer ülkelerdeki insanlara benzemeye çalışması o ülkenin kendine haslığına bir zarar verir mi? Bu sorulara ne cevap verebilirdik? Varsayalım ki dünya üzerindeki tüm insanlar aynı geleneklere ve göreneklere sahip olsunlar, aynı davranış kalıplarını sergilesinler, kısacası baştan aşağıya her şeyleriyle ama herşeyleriyle birbirlerinin aynısı bir şekle bürünsünler ne olurdu? Türkiye'nin adı hala Türkiye olmaz mıydı? Küreselleşme sonucu sevginin ve barışın egemen olduğu toplumlar oluşacaksa bunun kimseye zararı olur mu? Ya da taklit yoluyla iyi yönde gelişen ülkelerin kötüye gittiği iddia edilebilir mi? Şu anda dünyada her şey etkileşim içerisinde. Dünya üzerindeki her ülke birbirlerinin ürünlerini kullanıyor, birbirlerinin kanunkarından esinleniyor. Yani dünya birbirinden besleniyor. Şu anda sizlere ulaşan bu yazı bilgisayarı ve interneti üreten ülkenin ya da ülkelerin bunu paylaşmasının bir sonucudur. Buna bezner pek ço örnek verilebilir. Peki biz asıl neyden korkmalıyız? Neyi yitirmekten korkmalıyız? Hangi değerimizi ya da değerlerimizi yitirdiğimizde --dünyanın bir numaralı ülkesi olsakta-- değersiz olmaya devam ederiz? |
Bir toplumun dinamikleri nasıl yok edilebilir? burada toplumun dinamikleri derken,iyiye güzele doğru terakki ettirecek, toplumsal özveriye,çalışmaya,paylaşımcılığa,hoşgörüye,üretkenliğe vs.sevkedecek ve bu güzel hasletleri sekteye uğratabilecek zararlı etkilerede set olabilecek, topluma katkıyı besleyecek,birleştirici ortak tarih,ortak çileler,ortak dertler,ortak düşmanlar gibi çokta genelleştirilmesede dolaylı olarak onlarla beslenen tarihi,kültürel hareket dairesini anlıyorum ben. buna göre nedir bizim dinamiklerimiz? Bir toplum, deşiğim ile asimile olmak arasındaki ayrımı nasıl ayırt edebilir? toplumda bu ayırım sese dönmez.toplum bu ayırımı yapamaz,bu içeride çalışan bir dişlinin mekanizmaya tepeden bakmasının mümkün olmamasından.(tabi siz o dişliye bu imkanı verebilecek gözler mahiyetinde kameralar,aynalar,pencereler vermediğinizde.)ama yukarıdaki mana ile toplumsal dinamikler bu değişime yada asimileye giden yavaş adımlarda bile ani refleksler gösterebilir. bkz.sertab erener in ingilizce eurovision macerasındaki yine kutupluda olsa reaksiyon. Adapte olma sürecinde özünü nasıl koruyabilir? yukarıdaki mana kalıbındaki toplumsal dinamiklerle,çünkü bu adaptasyon dışarıdan gelen etkilerle olacak, dışarıdan herzaman yumuşak rüzgarlar gelmeyebilir, ki, pencereleri hep açık tutmayalım. son soruya verilen cevapla çok önemli bir konuma yükselen toplumsal dinamiklerimiz nedir? işte bizi güzel bir batı-doğu sentezi yapmaya sevkedecek,zararlıyı almayan faydalıyı kaçırmayan,zararlı ve faydalı sıfatlarına haiz değişim gelişim terakkiyi üretkenliği yaparak,önden giden olma yolunda adımlar attırabilecek dinamiklerimiz ortak akılla bulunup çıkarılmalı, basit paranoyalardan,komplo teorilerinden,istikrarsızlaştırma politikalarından yara bere almadan aynı havayı,aynı kaderi aynı coğrafyayı aynıları bitmez vu buralardaki değişiklikler itibari ile aynı geleceği paylaşacağımızı unutmayarak kişisel,fikirsel,grupsal,kutupsal uzaklaşmalardan kaçmalıyız. @akarahmet hocama selam olsun. japonlarla alakalı bir konu başlığında güzel bir anekdot aktarmıştı. biz her yıl talebeleri hiroşimaya nagazakiye götürürüz, görmeleri için milli ortaklığın önemini,dimağlarında kalıcı etkiyi yapması için ve bu etki ile çalışmaya,üretmeye,güçlü ve birlik olmaya sevk etmesi için. siz neden çanakkale nin bu destansı topraklarında birsürü ortaklığınızı dimağlara kazımıyorsunuz demiş.(japon) siz tutar toplumsal mutabakat sağlanamamış birleştiriciden ziyade ayırıcı olmaya namzet argümanlarla ortak akıl gerektiren içtimai,hukuksal düzenlemelerde,dış politika diplomasisinde vs.sloganvari militanlık yaparsanız sizin ne savunduğunuz doğrunuz yerinde kalır,nede yapılabilirliği,sürdürebilirliği,faydalı olabilirliği kesin bir ortak akıl a ulaşırsınız.kendikendinizle savaş yaparsınız haberiniz olmaz. bu bağlamda; ÇANAKKALE bizim toplumsal dinamiğimizdir... MEVLANA bizim toplumsal dinamiğimizdir... DİLİMİZ bizim toplumsal dinamiğimizdir. MÜZİĞİMİZ bizim toplumsal dinamiğimizdir. CİRİT bizim toplumsal dinamiğimizdir. KOMŞULUK bizim toplumsal dinamiğimizdir. İHTİYACI OLANA YARDIM bizim toplumsal dinamiğimizdir. SUYU ÖNCE BAŞKASINA İKRAM ETME bizim toplumsal dinamiğimizdir. EBRU,MİNYATÜR bizim toplumsal dinamiğimizdir. ÇEYİZ bizim toplumsal dinamiğimizdir. MİMARİ bizim toplumsal dinamiğimizdir. BÜYÜKLERE SAYGI bizim toplumsal dinamiğimizdir. KÜÇÜKLERE SEVGİ bizim toplumsal dinamiğimizdir. vs.vs.vs.
acaba bizimkiler nasıl yok edilmiş? |
Adapte olma, adaptasyon veya uyum sağlama ile asimile olma, asimile etme ve asimilasyon konularına biraz açıklık getirmek istedim. Öncelikle şunu belirteyim ki bir ülkede egemen bir siyasi irade varsa o ülkenin toplumunun asimile edildiğinden bahsedemeyiz. Örneğin, Türkiye'yi kimse asimile ediyor değil. Çünkü asimilasyon kendi kültüründen koparma anlamına gelir. Ne Türkiye kendi kültüründen kopup bir başka kültürü benimseme yönünde bir tercih yapmıştır (gönüllü asimilasyon) ne de Türkiye üzerinde egemen konumda olan ve Türk toplumunu kültürel değerlerinden koparıp başka bir kültürü zorla benimseten (zoraki asimilasyon) bir siyasi otorite vardır. Bir ülkenin zoraki asimilasyona tabi tutulabilmesi için o ülkede egemen bir siyasi iradenin olmaması gerekir. Bu da ancak sömürge altındaki, boyunduruk altındaki ve manda rejimi altındaki ülkelerde olabilir. Türkiye'de olan nedir? Cumhuriyet reformlarının amacı batının siyasi, hukuki ve sosyal yapısına adapte olmaktı. Bu hedef bugün için de geçerlidir. AB uyum yasalarının amacı budur. Burada amaç kültürden kopma değil, bir arada yaşarlığı sağlamak için uyum sağlama, ortak normlar oluşturmadır. Yoksa kimse kültürünü kaybediyor filan değil. Avrupa'nın her yerinde geçerli ortak bir kültür olduğunu da düşünmüyorum. Malta ile Finlandiya'nın nesi birbirine benzemektedir? Asimilasyon Türk kültürü için hiç mi mümkün değildir? Mümkündür ama Türk kültürünün egemen konumda olmadığı ya da bu kültürün koruma altına alınmadığı bir siyasi otorite altında mümkündür. Örneğin Almanya'da yaşayan Türklerin asimilasyon sorunu olabilir. Eğer orada yaşayan Türk kökenli kişi Alman vatandaşı olsun ya da olmasın Türk kültüründen kendini soyutlar ve artık Alman kültürüne kendini daha yakın hisseder, bir Alman gibi yaşamaya başlarsa gönüllü asimilasyonu seçmiş demektir. Eğer Almanya'da yaşayan Türk, Türk kültüründen Alman devletinin politikaları ile koparılmaya çalışılıyorsa buna da zorunlu asimilasyon denir. Aynı kişi Almanya'da Almanlarla barış içinde yaşamanın ortak paydalarını arıyor, buluyor ve bu yaşama uyum sağlıyorsa, adı üzerinde kültürünü içinde yaşadığı topluma adapte ediyor/uyumlulaştırıyor deriz; eğer bu uyumlulaştırma Alman devletinin politikaları ile oluyorsa buna da uyumlulaştırma/entegrasyon/adaptasyon politikaları deniyor. Ya da en azından ben böyle denildiğini biliyorum ![]() |
Çok basit yok edilir. Onun özüne uymayan ve uygulandığında ters tepicek uygulama ve hayat yaşayışını, o topluma ileriye gitmenin olmazsa olmazı olarak lanse ettirirsin.. Özüne uygun davrananlarıda , diğer kesime uyarılarda bulunarak bak siz bunlar yüzünden geri kalıyorsunuz deyip taşlatırsınız ve toplumda kamplaşmalar oluşur.. Doğduğumuzdan itibaren nasıl yaşıyacağımız modern ,medeni, başarılı bir insan olmak için neler yapmamız gerektiği adeta beynimize programlanmaya çalışılıyor , bunun dışına çıkarsan bir şekilde toplum'un geneli tarafından taşlanırsın ya gerici olursun ya zibidi yada başka bir şey bunu aşamayan çoğu fert yanlışı uygulayan diğerlerine uyar.. |
Kot pantalon giymek, Burger'e gidip karnını doyurmak, teknolojinin tüm imkanlarını kullanmak, hip-pop dinlemek gibi bazı giyim-kuşam, yeme-içme ya da eğlence alışkanlıklarına bakarak bir toplumun asimilasyona uğradığını söylemek bence mümkün değil. Hoşumuza gideni, çok sevdiğim bir tabirle fıtratımıza uygun olanı benimsemek, bunları hayatımıza katmak insanları zenginleştirir. Bu geçmişte böyleydi, şimdi de böyle. Tabi ben gidipte Antep ya da Adana kepap çeşitleri dururken KFC, MCDonalds ya da Burger King'teki bünyeyi semirtici ama adama doyma hissini vermeyen o garip şeylere elimi sürmem o ayrı mesele. (Tabi sürmüşlüğüm var ki bunu yazabiliyoum. ![]() Yanlış hatırlamıyorsam Burger king'te karnımı doyurduğumu zannettiğim bir günde, bir anne ve iki çocuğu gözüme takılmıştı. Aslında gözüme takılan, çocukların yaşlarına göre sahip oldukları cüsseydi. Fakat cüsselerine rağmen yüzlerinde kan yoktu. Renksiz, soluksuz şişirilmiş bir görünümleri vardı ki gerçekten üzüldüm buna. Anneleri her çocuğun önüne benim yediğimin belki de iki katını koydu. Ben yemeyi bitirip kalkacakken bir menü daha söyledi bunlara. O günden sonra özellikle de büyük alışveriş merkezlerinde yemek yedirilen çocuklara daha dikkatli bakar oldum. Hiçte iç açıcı bir durumun olmadığını söyleyebilirim. Obezlikleriyle dalga geçtiğimiz Amerikalılardan bir farkı olmayan insanlar yetişmeye başlıyor. Kadın belki de yemek yapmaktan aciz birisi, belki de bir statü göstergesi olarak yani çevresindeki insanlara "ben çocuklarımı burgerle besliyorum arkadaş" diyebilmek için gidiyordu oralara, belki de birkaç kez getirdiği çocukların bir burger bağımlısı haline geldiklerini farketti ama artık çok geç olduğundan bunu engelleyemiyordu. Ciddi ciddi bir bağımlılık yaptığı konusunda şüphelerim var. Sebebi ne olursa olsun şu bir gerçek ki geçici ihtiyacımızı gidermek üzere kurulan bu yerler, artık yemek kültürümüzün tam orta yerine oturmuş vaziyette. Gurur duyacağımız bir mutfak kültürümüz dururken, bu tarz bir yemek kültürsüzlüğünü merkeze almak değişimin ancak olumsuz bir yönü olabilir. Toplumdaki değişimlerin fıtratımıza aykırı olan yönlerinin de varolduğunu düşünüyorum ve bu olumsuz yönleri tespit edip derhal ayıklamamız gerektiğine inanıyorum.Tabi bu kapatarak, engelleyerek olacak birşey değil. ["Şişir Beni" filmini izletin yeter ![]() Bu küçük örnekten yola çıktığım husus değişimin sadece olumsuz boyutuydu. Gelişen gazete-dergi-kitap yayıncılığı, TV yayıncılığı ve İnternet sayesinde artık farklı kültürlerin müziklerine, filmlerine, edebi eserlerine kolaylıkla ulaşabiliyoruz. Bu ise değişimin belki de en mükemmel yönü. Anadolu türküleriyle büyüyen birisi olarak farklı kültürlerin birikimlerinin ürünlerini dinlemekten büyük bir haz alıyorum. Tabi, on gün listebaşı kalan ve sonra unutulan uçan balonlardan bahsetmiyorum. Onlar günlük oyalanma araçları. Eninde sonunda o geçici şeyler ayıklanarak güzel ürünler parlamaya devam ediyorlar. 40 yıl sonraki gençliğin bile dinleyebileceği kaliteli şeyler mutlaka kendini gösteriyor. Bu araçların, bazı olumsuz şeyleri beraberinde getirse de güzel olanı da bize taşıması bakımından değerli olduğunu düşünüyorum. Ayrıca artık tek yönlü değil iki yönlü bir akışın da sözkonusu olduğu söylenebilir. Örneğin yine müzikten örnek vermek gerekirse; Erkan Oğur, Birol Yayla-Şenol Filiz (Yansımalar), Kudsi Ergüner, Kerem Görsev, Okay Temiz gibi artık uluslararası ve büyük bir ilgiyle takip edilen kaliteli sanatçılarımız var. Gelelim asimilasyon konusuna. Bu konu değişimin iyi ve kötü yönlerinden ayrı olarak ele alınabilir. Olumlu ve olumsuz değişimlerden farklı olarak asimiliasyon, birilerinin lehine olacak şekilde yani tek taraflı bir faydaya dönük olarak insanların dünyaya bakış açılarının değiştirilmesi, toplumun sahip olması gereken kararlı duruşun yerini birilerinin duruşuna benzer bir vaziyetin alınması olarak değerlendirilebilir. Bu açıdan gündelik yaşamımıza ait alışkanlıkların, geleneklerin değişmesinden öte bir anlam içermeli asimilasyon. Çok somut bir örnek vermek istiyorum. İkinci Irak savaşı sırasında yani 2003 yılı Mart-Nisan aylarında TV'lerde, gazetelerde konuşulan ve tartışılan belkide tek konu buydu. O dönem herkesin incilerini teker teker döktüğü bir dönemdi ve açıkçası asimilasyonun ne demek olduğunu bana gösteren mükemmel örneklerle doluydu. Bir güzide gazetemiz aynen şu başlığı atmıştı: "Amerika dolu dizgin Bağdat'a ilerliyor". Hemen altında da savaşa katılan Türk kökenli bir ABD'li askerin röportajı yeralıyordu. Uzun uzun bu özgürlük savaşında yer almanın kendisine nasıl bir gurur duygusu yaşattığından bahsediyordu. Bir TV kanalımız günlerce Amerikan bayrağını logo haline getirerek sağ alt köşeye oturtmuştu. Irak'ın Özgürleştirilmesi harekatının en fazla birkaç günlük bir iş olduğundan bahsedip duruyordu büyük bir heyecanla. İlk defa o dönemde öğrendim "embedded journalist" kavramını. Bağdattaki Filistin oteline yerleşip, savaşın korkunçluğunu gösteren gazeteciler kadar salak(!) olmadıklarından Amerikan tanklarına ilişivermişlerdi ve Türk TV'lerinden canlı yayın yapmışlardı. Türkiyedeki bir çok gazeteci, tezkerenin tartışıldığı ve İskenderuna 60 bin ABD askerinin yığıldığı dönemlerde şu lafları bolca kullanıyorlardı; "Efendim artık günümüz konjoktürü bu savaşta yer almamız, buna dahil olmamızı zorunlu kılıyor, biz olsakta olmasakta ABD bu işi bitirecek. Öyle ya da böyle. Neden güçlü olanın yanında yer alıp kâr etmek varken kendi zararımıza olabilecek adımlar atıyoruz ki. Reel-Politik denen birşey var. Konuya reel bir şekilde yaklaşıp çıkarımız ne ise ona uygun hareket etmeliyiz. Bugün Kuzeyde bir Kürt devletini istemiyorsak bizde bu işgale katılmalıyız. Dengeler bunu gerektiriyor. Hem zaten Saddam dünya halklarının özgürlüğünü tehdit eden bir unsur. Bizim de bu onurlu mücadelede yer almamız lazım. Duygusal davranarak kaybederiz. Hem zaten Arapları neden düşünüyoruz ki! Vakti zamanında bunlar değilmiydi bizi sırtımızdan vuran." Evet bu cümleleri büyük bir hayret içerisinde dinledim birçok gazeteciden. Gücün önünde boyun eğmekten ve sadece kendi çıkarlarımızı gözetmekten başka bir laf etmiyorlardı. Kredilerden, alınacak yardımlardan falan bahsediyorlardı. Çok az sayıda gazeteci bunun son derece onursuzca, ahlaksızca, şereften, haysiyetten yoksun bir davranış olduğunu haykırmıştı. (Neyse ki o dönemde mecliste yanlış tahmin etmiyorsam büyük bir oyun oynandı ve bu işgale ortak olmadık. Tabi İncirlik belasını saymazsak.) İşte bu tavra sahip olan insanlar, belli bir duruşa sahip olmayan, dünyasını biçimlerdirdiği bir ahlaki yapıya / değerler bütününe sahip olmayan, kural ve sınır tanımayan ve asimilasyonun en uç halini gönüllüce kabullenmiş olan bir insan tipine örnektir arkadaşlar. Sonuç olarak dünyaya bakışınızı belirleyen değerler, sizi varolan değişimlerden istifade etmeye götürüyorsa, fıtratınıza aykırı şeyleri ayıklayıp iyi olanı bünyenize katabilecek bir seviyeye getirmişse, size değişim altında sunulan her şeyi kabullenmeyecek bir olgunluğa sahip kılıyorsa, birilerinin sizin üstünüzde hakimiyet kurma isteklerini reddecek bir tavrın ortaya çıkmasına vesile oluyorsa evet yaşamınızı kurduğunuz bu değerler sizin doğru yolda olduğunuzu gösterir. Aslında daha en başta sorulması gereken soru belki de budur: Korunması gereken ve sahiplenmesi gereken sizi doğrulara ulaştıran bir değerler bütünü söz konusu mudur? Yani aslında meselenin yiyecek,içecek, kılık kıyafet kısmından öte bir esprisi vardır ki bu nasıl tarif edeyim, hani matematiksel aksiyomları oturup ezberlemek ve buna göre denklemleri çözmek yerine düşünmeye ve sezgilere dayalı bir metodoloji sahibi olmak gibi birşeydir. Ayrıntılar hiç önemli değil. Önemli olan bir şeylerin farkında olabilecek sezgisel bir düşünce yapısına sahip olmaktır. |
Bir toplumun dinamikleri nasıl yokedilir?Baskın dinamiklerle yokedilir.Baskın dinamikler genel kabul görmüş doğrular ve yaşayışlar dır.Sizin yokolmanıza ve küçülmenize sebep ; görece etkin dinamiklerinizin olmamasıdır.Siz bunun suçunu başkalrına yüklersiniz ben kendimize...Her ne şekilde olursa olsun doğanın kanunu yaşanması gereken yaşanır.Siz kendi dinamiklerinizi ne kadar etkili kılarsanız, sizin dinamikleriniz o derece hakim olur,Osmanlı da olduğu gibi.Sizin kendinizi geliştirememeniz, arslan karşısında Gnu(afrika antilobu) ların hayıflanmasına benzer.Yakalandığınızda kurtuluşunuz için çok az yolunuz vardır.En kolayı kaçmak tır.Bazıları cesurca savunmaya geçip boynuzlarını aslana geçirmeye çalışır.Her ne olursa olsun Gnu kaçsın veya yakalansın yem olmaya mahkumdur.Örneğim konuyla eşdeğer olmayabilir ama bağlantılıdır. Birilerinin uzayda cirit attığı dünyada! ben kendi dünyamda yaşamaya devam edersem, kim nereye çekerse oraya giderim.Herşeyden önce lokal dinamikler , yerellik arzeder.Oysa dünya dinamikleri geneldir.Kimsenin tekelinde değildir.Ben günümüz dünyasında oluşan yeni kültürün insanın dinamikleriyle alakadar olduğunu düşünüyorum.Her ne kadar hristiyan anlayışı hakim gibi görünse de zamanla etkinliğini yitirecektir.Her bir lokal alanın mutlaka ki kendi iç dinamikleri olacak ve dünya dinamiklerine etki edecektir.Günümüz dünyasının kültürünü kendi kültürümüzden ayırmaya çalışmak abesle iştigaldir.Zaten o kültür içinde bizden de parçalar vardır.Nasıl ki günümüz Türkiyesinde bölge ülkelerinin kültürlerinin çok etkinliği vardır,bizimde onlar üzerinde etkinliğimiz vardır.Yaşadığımız kültür bizim mi?bence tüm insanlığın ortak paylaşımıdır.Siz kendinizi başkalrından ayıran yönlerinizi yazınız bende sizin aynı konuda benzediğiniz ve alıntı yaptığınız yanları yazayım.Kültürümüzü yaşatalım ama dünya kültürünü inkar etmeyelim.Çünki dünya kültürü ortak yaşamla ilgilidir,bugün için bazıları baskındır, yarın biz baskın oluruz bilinmez.Başarının temel şartı çalışmaktır.Yan gelip yatmak, şikayet etmek, kendi basiretsizliğimizdir diye düşünüyorum.Siz bu dünya ya katkı sağlayın, dünya da sizi mükafatlandırsın...Biz bu dünya ya çok katkı sağlıyoruz diyeceklere; ne yaptınız? derim.Bilimsel açılımlarınız nelerdir?Şuan dünya da eğitimde kullanılan kitapların kaçında kaç biliminsanımızın adı var?Arabayı,uçağı,interneti kullanmak kolay...Nasıl osa size bir sunan var.Ya siz ne yaptınız? Saygılarımla, |
erol güngörü tanımıyorum, neyse geçelim bunları, biraz somut konuşun.
tam olarak öznitelik derken neyi kastediyorsunuz, neleri kaybetmek istemiyorsunuz?
neyse ya,
bunlar çok anlamsız tartışmalar,
"milli benliğimizi kaybetmeyelim!"
milli benliğin kaybolması tüm dünyayla pararlel yaşanan bir süreç,
tüm dünya içiçe geçiyor,
ayak direyerek bunu engelleyemezsiniz.
dünya etkileştikçede farklılıklar azalıyor.
Herkes blue Jean giyiyor, aynı tarz sit-com'a gülüyor, aynı müziği dinliyor...
bu engellenemez,
aslında engellenebilir. kuzey kore gibi kaparsınız sınırları, tüm dünya'dan koparsınız olur.
diyalektik nesne şeysi bunlar, aklımız ermez.
< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi vese -- 18 Aralık 2006; 3:31:32 >
Bu mesaja 1 cevap geldi. Cevapları Gizle