hado artık eskiye göre daha anlaşılır olsan da yine de bişey anlamadım ![]() |
Merhaba hocam. Mustafa Öztürk'e "takıl beri" mi deniyor? Bilmiyordum. Zaten kendisini pek izlediğim de söylenemez çünkü ben dindar biri değilim. O videoları sadece islamı cenahta herkesin aynı fikirde olmadığını göstermek için paylaştım. Caner Taslaman'a da topyekün karşı çıkmam ama sen de kabul edersin ki, Kurandaki ayetleri eğip-bükerek ondan günün fıtratına uygun anlamlar çıkarmaya çalışmak bu ve geçen yüzyılın modasıdır ve doğru da değildir çünkü bilimsel gelişmeler doğası gereği çokluk "volatile"dır. Bugün Big Bang deriz, yarın daha çok bulgu ve veriye ulaşınca kuramı değiştirir ya da güncelleriz. Bilimin "sabit" olmayan açıklamalarını Kuranda bulmaya çalışmak bu nedenle yersiz ve gereksiz bir çabadır ve arkasındaki güdüleri de ben ayrıca manidar buluyorum. İnsan neden böyle bir işe girişir ki? Mustafa Öztürk'ü de hakikaten tanımam. Kim olduğuna değil, ne dediğine baktım. Ayrıca orada bir başka ilahiyatçının daha videosu var. Mesele bu adamlar değil. Mesele konuya ilişkin ne söyledikleri. Bence gayet makul şeyler söylemişler konu hakkında. Ne dersin? |
Yok hocam Mustafa öztürk ile bir derdim yok. Attığınız son videoyu yükleyen kanalın adı "takil beri" ![]() ![]() Bence bilimsel tefsirin ortaya çıkış sebebi geçtiğimiz yüzyıllarda ortaya çıkan bilimcilik, pozitivizm gibi akımlara karşı Müslümanların dinlerini daha iyi temellendirme çabaları. Gerçi bilimsel bulguları kuranda aramak ilk kez modern dönemde yapılmış bir şey değil ama, popüler olması diyelim. Bence dine inanmak için bilimsel mucizelere gerek yok. Bilimsel mucizelere inananlar kendilerine sorsunlar: "Bu mucizeler olmasa ben inanmayı bırakır mıydım gerçekten?" Buradan anlaşılıyor ki bana göre kuranda bilim aramak ya da ille de ayetleri bilimsel yorumlamak biraz gereksiz bir şey, en azından şahsi açıdan öyle. Onun dışında kuranda bilimsel mucize var mıdır sorusu bana göre doğrudan dini metodolojiyle alakalı bir konudur. Caner taslaman kuranı çok sert bir evrensel çerçevede yorumluyor. Mustafa Öztürk ise tam tersi kuranı daha çok tarihsel çerçevede yorumluyor. Bu ikisi devamlı çatışıyor bu yüzden. Benim kuran evrensel mi yoksa temel olarak tarihsel mi sorusuna verebilecek net bir cevabım yok açıkçası. Yani iki taraftan birini tutmuyorum. Ama şunu söyleyebilirim ki, eğer Kuran %100 evrenseldir dersek, bilimsel tefsir kesinlikle yapılamaz diye bir şey denemez bence. Yani gerçekten bazı ayetler bana göre bazı bilimsel bulgulara işaret ediyor gibi gözüküyor 21. Yy aklıyla okuyunca. Ama gerek yok böyle yorumlamaya. |
Cevabını çok beğendim. Üzerine söyleyecek sözüm yok. Çok teşekkürler. Bu arada İslami konulardaki cehaletim de ortaya çıkmış oldu. Paylaştığım Youtube kanalının, değil M.Öztürk'ün takıl beri olduğunu sandım. |
Bilim evrensel midir ki tefsiri yapılabilsin diye sormak gerekir.Şahsen iki fikir sakıncalı yeterince kendinden emin olamamışların uydurmaları caner taslamanın fikrini çevresinden aldığı işaretleri kaynağa isnat eden kabalistlere benzetiyorum özünde vahiycilerle aynıdır kısacası |
bilimsel gelişmelerin herhangi bir kutsal metne dayandırılmasını o bulundıktan sonra bak işte bu yazıyordu denmesini doğru bulmuyorum. Öncelikle bu metinlerin sırlar barındırdığını düşünmüyorum bu kuranda geçen apaçık olma durumuna ters . Ayrıca bilim sabit birşey değil bugün kabul gören bir kuram yarın tamamen yanlış olursa bu metinlerde yazanların taca gitmesi olası |
ilgili ayetlerin sizlere de çok ilginç gelecek açıklamaları için Oktan Keleş'in sitesini incelemenizi öneririm. http://www.onaltiyildiz.com birde bulabilirseniz onun çıkan son kitabını alın. Konuyla ilgili bir video var dı ama bulamadım. |
Bu hakında bu link herşeyi anlatıyor mükebrlhttps://www.google.com.tr/amp/s/www.hzmuhammedinhayati.gen.tr/amp/ |
dünyadaki zaman ve mekanın oluşmasında mobius eğrisinin kullanıldığı ve bunun değişik türevlerinin mevcudiyeti esas alınmışa benziyor. bir veya birden fazla şekilde olacak nitelikte yüzey kıvrılmaya tabi tutulmuş. arz denen öğenin bu kıvrılma esnasında sema denen öğe ile karşıtığı ve arz ile semanın esasen aynı, yapışık iki yüzeyin ayrımı olduğu görülüyor. anladığımız kadarıyla gök denen tabire uzay değil yerin kıvrılmış halinin üstte görüldüğü mekansal haller denk düşmüş. .................. yüzeyin kendi üstüne kıvırırsanız demir oluşmaz. ancak yüzeyi kendi üstüne iki kere kıvırırsanız hem bitişik yer ve gök argumanına hem de gök denen yerden inen bir şeye sahip olursunuz. ayetteki yazık şekline göre demir gökten inmiştir lafzı yüzeyin iki kere kıvrıldığına işaret etmektedir. ..................... mobius eğrisi dünyanın salt yuvarlak şekilde bir yüzey olmadığı aynı bir kadının kazak örmesi ya da tığ işçiliği gibi örüldüğünü göstermektedir. dünyanın zaman ve mekanının artığı bir zaman ve mekan oluşup buna dış uzay denmektedir. esasen dünya dışına gidip gelmek zorunda kalan her araç ya da canlı mobius eğrisinde hareket eder. iletişimi veya hayatiyeti koptuğunda bu eğrinin dışında kalır varsayılır. ......................... dünyanın zaman ve mekanını iki kere kıvırırsanız demir elementi ortaya çıkar. demiri kazarak çıkarıyoruz diyelim. demek ki kazma delme gibi hafriyat işleri yüzeyin ikinci kıvrılışı olmalıdır. yerden çıkan nesnenin gökten inmiş gibi olması hali ise yer ve gök bitişikti sözü ile anlamlı olmalı. ................................ önemli olan demir elementinin yüzey denen yerden gök denen yere (aynı yüzeyde oluyor bunlar) nakli denebilecek kıvrılmanının sağlanması olmalıdır. yani arz denen yerden yine arz olan ancak kıvrıldığı için sema denebilecek mevkiye yükseltilen materyalden bahsedilebilir. ............................ demirin bir şekilde seyreltik olarak yeryüzüne yağdığı ve abzorbe edildiği düşünülebilir. süper nova patlaması deniyorsa bu durum ise mobius eğrisinin dış uzayına işaret eder. yani demir mutlak manada bir süper nova ile olmuşsa dünya denen gezegenin zaman ve mekan artığı olan dış uzayının son noktası bir süper nova kalıntısıdır. kainatta bir bütünlük mevcut ise ve biz mobiusunun dış uzayının bizim zaman ve mekanımızla alakasını keşfetmiş isek bizim dış uzay sınırımız süper nova patlamasıdır. .............................. kaba bir tabirle zamanımızın başı ve sonu bu açıdan bellidir. bizim ulaşabileceğimiz son dış sınır bir süper nova patlamasıdır denebilir. ............................ bu esemede yer gök önce bitişikti sonra ayrıldı, gökten demiri indirdik ve bu bir süper nova patlaması idi denen 3 temel öğeye de dünyanın arz ve seması denen aynı yüzeyin iki kere kıvrıldığı gerçeği ile ulaşabiliyoruz. |
aynı evrim dini mensuplarının darwini ve arkasındandan gelen yalancılarını eğip büktükleri gibi ama bir fark var darwin hiçbir zaman diyememiştir gün gelecek açıklayacaklar diye ama Allah demiştir taaaaaaa baştan her yüzyılın başında bir din yenileyicisi gelecek diye |
|
Şunları koyayım, yeterince detaylı olarak anlatıyor iki meseleyi de (hem de "kutsal dil" Arapça aracılığıyla): Videoyu izlemek için tıklayınız Videoyu izlemek için tıklayınız |
1.hz.muhammetin bilmesi mumkun degil ama allah ca ona bildirildi dolayisiyla allah bardir. Kuran kelamdir. +Muhammed bilmiyordu ama yizlerce hatta binlerce yil evvel ki medeniyetler biliyordu. 2.bilimsel gerceklerden kesin suretle bahsediyordu dolayisi ile allah vardir kuran kelamdir muhammed elcidir +bilim din hibi kesin boyledir demez ve dinkn aksine yanlislanabilen somut verilere dayanir. Dolayisi ile bilkmle ilgili sonuc uretirken boyledir diyenilirsinoz ama asla kesin boyledir diyeemzsiniz. Kuranda bilimsel veriler yaziyorsa bu onjn dolulugu degil boslugudur. Belki gulecrksinoz ama yercekiminin medenlerini teorihatta kanuni olarak matetmatige dokmis olsak bile 100 sene sonra daha akilli bir teriyle yanlislanmayacaginj kimse iddia edemez. Bilim kesin olanla degil akla en uygun olanla ilgilenir ol dedi oldularla kendink rezil etmez.. ![]() Daha once dedigim seyi yapistirip bitireyim Kaba etle uretilmeyen her sey bilimdir. Simsek tanrisi kaba ettir. Asfalta kirilanca pisen yumurta bilimdir.. ![]() |
Ağzınıza sağlık, bunu söylemekten dilimde tüy bitti ![]() Eğer bir şeyin bilimsel olduğu söyleniyorsa bu onun zamanla yanlışlanabileceğini ve değişebileceğini kabul etmek demektir. "Kutsal" kitapların mantığına ters bir kere. |
Bunlarin savunmaya gecislerini anliyorum. Dune kadar bizde koyu teisttik. Ama bu kadar fanatizmle savunmalarini cehalet disinda hic bi sey aciklayamaz. Bu apacik bir bilgi degil apacik bir cehalet. Yine de biz potansiyel isid ci mhmt disindaki tum fidelistleri seviyoruz.. Alayinin Mutlulugu bizim mutlulugumuzdur.. ![]() |
1- Galen'in formunda ilk olarak 2 meni vardır. Bu Kuranla alakasız bir bilgidir ve zaten yanlıştır. Kaldı ki Kuran'da meniden ziyade nutfe vurgusu vardır. Nutfe bir bardağın dibinde kalan tek damla gibi anlamlara gelir. Orjinal anlamını bilmiyorum belki zerre gibi en küçük birimi ifade ederken anlam kaymasına uğramış olabilir. Ancak bu haliyle aldığmızda bile Kuran'ın meni yerine onun tek bir damlasının yeterli olduğunu söylemesi ilgi çekicidir. Nutfeyi meni damlası yerine bahsettiğim en küçük yapı taşı olarak anlam verenler de var. Bu şekilde verildiğinde daha çok döllenmiş yumurta anlamı veriliyor. İnsanın en küçük yapısı olduğundan(Dehr 2). 2- Galen daha sonra kan aşamasından bahseder. Bu hem Kuranla hem de gerçekle ilişkisizdir. Kuran'da bahsedilen nutfeden sonra alaka olarak biçimlendirme olayıdır.(Muminun 14) Alaka yapışıp tutunan şey anlamına gelir. Alakanın diğer anlamları sülük ve kan pıhtısıdır. Ancak kelimenin kökeninin yapışıp tutunan şeyleri kapsadığı açıktır. Çünkü sonradan üretilen sülük ve kan pıhtısı da yapışıp tutunan şeylerdir. Kan akışkan olmasına rağmen pıhtılaştığı zaman bir bölgeye çöker ve oraya tutunur. Dolayısıyla alaka kelimesiyle kan değil yapışıp tutunan kast edilir. Kan pıhtısı şeklindeki tefsirler sonraki yüzyıllarda çıkmış ve onların eksikliğinden kaynaklanan bir sonuçtur. 3- Kanla dolan ve şekilsiz etten bahsederken 3 büyük parçanın diğer parçalardan fark edilebilir olduğu ve bundan flesh(et) diye bahsedildiği ve organlarla açık bir ilişkiye konulduğu görülüyor. Kuran'daki mudga evresinden farklı bir evreden bahsetmiş Galen. Üstelik Kuran'daki mudga lahmdan farklı olarak bir çiğnemlik et diye çevrilir. Ancak daha sonra bahsedilen kemik üzerindeki et(lahm)ten farklı bir kelimeyle ortaya konur. Bu da embriyonun baş aşamalarından sonra kıkırdak yapıya sahip olduğu kısmı niteler. 4- Bilimsel olarak yanlış demiş. İfade yanlıştır. Keith Moore'un Developing Human eserine göre 6. haftada kıkırdaklaşmanın devamı olarak ilk kemikleşme köprücük kemiğinde ortaya çıkar. 7. hafta sonunda uzun kemiklerde de kemikleşme başlamıştır. Kemikler oluşmaya devam ederken kas hücreleri kemiği çevreleyen dokudan seçilerek kas kitlesini meydana getirirler. Kas dokusu bu şekilde kemiğin etrafında ön ve arka kas gruplarına ayrışır. Bu kişi kendisi bu konuda profesörmüş gibi Moore'un yanlış olduğunu ve Galen'den alıntılar yaptığını söylüyor. Üstelik bunu yaparken bir sonraki konuda değineceğim gibi salt varsayım yapıyor. Bu yüzden Moore'un yanlış olduğunu veya bilerek yanlış şeyler söylediğini düşünmemiz için hiçbir sebep yok ama yeterince tatmin olmayanlar için şu da var. Somitlerden gelişen skleretom kemik öncü yapısıdır. Kemik kıkırdak ve bağ dokusunu oluştururlar. Bu olay ilk kez 4. hafta da gerçekleşir. 4. hafta sonunda somitlerden myotomlar oluşur. Myotomlarda kasları oluştururlar. Bunun dışında skleretomun kemik öncü yapısı olduğu şu anki gördüğümüz anlamıyla kemiklerin 7-8. haftalar gibi oluştuğu söylenmekte. Bu aşamada kas kemik hangisi önce oluşuyor, bilmiyorum. 12. haftada kas çizgilenmeleri oluşuyor diye bir bilgi de var. Ayrıca kas ve kemikler aynı anda oluşuyor diyenler de var ama bunun hakkında da net bir şey yok. Yabancı embriyoloji sayfalarında buna hemen hemen hiç değinilmiyor. Ancak google'da what comes first in development of embryo, bones or flesh diye aratınca bazı sayfalar geliyor. Onlarda da bilimsellikten uzak bu forumun felsefe sayfası gibi millet birbiriyle sidik yarıştırma derdinde. Ayrıyetten şu kaynakta da embriyoda 7. haftada kemik ouluşumunun başladığı daha sonra kasların farklılaşmasının 8. haftada olduğu yazıyor. Myogenes rol alıyor ve kaslar kemiklerin etrafına yerleşiyor. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3068791/ Sonuç olarak bu konu üzerinde net bir şeye rastlamadım. Varsayımlarla buradan Kuran hakkında yanlış bilgiler içeriyor demenin hiçbir değeri yok. Bir diğer değinilmesi gereken şey ise fe edatı. http://dergipark.gov.tr/download/issue-file/2785 s 255. Manevi tertib kısmında fe edatının eş zamanlı olaylar olarak kullanıldığı yazıyor. Bunun dışında süreç gerektiren ama gecikmesiz yani biri bittikten sonra diğeri hemen başladı anlamına gelen anlamı da var. 272 ve 258. sayfalarda bu ayete atıf yapılarak fenin süreçli ve gecikmeli(diğer bir anlam) anlamıyla burada kullanıldığı yazıyor. Bu şekilde yorumlayan kişiler olduğu söyleniyor. Bana göre net bir şey koymaktan ziyade burada Kuran'ın belirttiği aşamaların yanında bunun oluşumuna vurgu yapılarak insan gelişimindeki tasarım argümanına atıf yapan ve bu gelişimi sağlayan genetik bilginin varlığına da dikkat çekmek gerekir. Kanımca embriyo gelişiminde ise 4. hafta skleretom ve ardından gelişen myotomun kas ve kemik olarak ele alınması doğrudur. Ayette kemik ve kas olarak ele alınan şeyin bugünkü yetişkin birisinin kas ve kemik yapısıyla aynı olmayacağı aşikar. Üstelik ayetin devamında insanın yaratılışının farklı bir aşamadan daha geçtiği ele alınıyor. Galen meselesine fazla değinmek istemiyorum. http://www.hamzatzortzis.com/was-al-harith-bin-kalada-the-source-of-the-prophets-medical-knowledge/ Burada değinilmiş. İngilizce ama bazı yerleri yazayım. 1- Jundishapur isimli yerde tıp okulunun ve bir revirin olduğuna dair bir kanıt yok. Sadece 9. yüzyıl başlarında İslami tıp öğretileri yer aldı. 2- Kalada ile ilgili kendisinin doktor seviyesinde tıp bilmesi efsanedir. Kalada ile ilgili belgelerde onun hakkında parça parça bilgiler yer almakta. Onun hakkında hayatı veya onun sağlık bilimiyle ilgisi hakkında az bilgiler var. 3- 6. veya 7. yüzyıllarda büyük bir tıp okulunun olduğuna dair bir kanıt yok. 4- Kalada'nın müslüman olmasından sonra eğer peygamber onun öğretilerini alsaydı bu Kalada gibi eğitimli biri tarafından fark edilirdi ya da şüpheye düşerdi. Bu maddede peygamberin Kalada'dan bu bilgileri almasının temelinde yatan irrasyonellik inceleniyor. Kaldı ki din yazıp kendi bulunduğu dönemde devrim yapacak kadar zeki birisinin İslama çok sonradan dahil olmuş birisinden bunları alıp yazması da mantıklı gözükmüyor. 5- Kalada'nın müslüman olduğu ve onun müslüman olduğuna dair bilgiler otantik değil 6- Kalada ve Helenistik bilgi ticareti tarihçilerle şüphelidir. 7- İslam'ın altın çağındaki helen ve İslam medeniyetlerinin kültür ticareti İslam öncesi döneme atfedilmiştir. Bu hatalıdır. Eğer böyle olsaydı Kalada üzerindeki yük bu kadar olmazdı. Yani peygamberin bu öğretileri helen uygarlığından aldığına dair tek varsayım Kalada olmazdı, başka tezler de öne sürülebilirdi ki bu da çok sakat temellere oturtulmuş bir şeydir. http://acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/32669/Doku-Organlarin_Gelisimi.pdfhttps://books.google.com.tr/books?id=w4wUDAAAQBAJ&pg=PA103&lpg=PA103&dq=kaslar%C4%B1n+kemiklere+giydirilmesi&source=bl&ots=TeCEOIOS2Y&sig=zOKH1rH1elHi-w_auuh0Rn84Gzs&hl=tr&sa=X&ved=2ahUKEwj2k52m6pvdAhUIKFAKHTMGBQEQ6AEwBHoECAYQAQ#v=onepage&q=kaslar%C4%B1n%20kemiklere%20giydirilmesi&f=falsehttp://staff.um.edu.mt/acus1/Limbs.pdf Videodaki elemanın bu bilgileri c/p yaptığı yer de şunlar galiba https://tr.scribd.com/doc/24665426/Islamic-Embryology-and-Galenhttps://www.councilofexmuslims.com/index.php?action=dlattach;topic=16315.0;attach=4422 Bu da hepsinden alıp Türkçeye çevirmiş. http://dinsizdeist.blogspot.com/2011/10/kurandaki-embriyoloji.html ![]() Dağ videosunu izledim. Komedi olmuş. İzostatik dengeyi bilen biri zaten dağların kökleri olduğu kazık gibi çakıldığını bilir. |
Dini meseleler konusunda artık tartışmaya girmememin sebebi bu. Olay dönüp dolaşıp Karl Popper'in söylediklerine geliyor. Ben ne yazsam da "hayır o öyle değil, aslında benim dediğim gibi", "o bilmez, benim söylediğim daha iyi bilir", "öyle bir şey yok, çünkü ben öyle söylüyorum" gibi durumlar oluşacak. Bu her türlü din tartışmasında (ister İslam olsun, ister Marksizm falan olsun) böyle olur. Karşı taraf sürekli hedef değiştirerek yanlışlamayı imkansız kılacağı için dinin de tanımını yapmış olacaktır. Ki bu da bir şeyin bilimle alakasız olduğunun göstergesidir. Dolayısıyla kendi içerisinde çelişiktir. Modern jeolojinin ortaya koydukları bellidir. Kusura bakılmasın ama bu çağda hala dağların "yerleştirildiğini" iddia eden varsa o kişi cahilin önde gidenidir. Ki dağların oluşumu ve yükselişi gözümüzün önünde cereyan ediyor. |
İsterse evrim dini olsun.. |
|
Bu mesaja 1 cevap geldi. Cevapları Gizle
Bu mesajda bahsedilenler: @Torlak Kemal