Arama butonu
Bu konudaki kullanıcılar: 2 misafir, 2 mobil kullanıcı
53
Cevap
7560
Tıklama
1
Öne Çıkarma
'Hocam bu tasarımı hangi program yapıyor?'
O
11 yıl
Yüzbaşı
Konu Sahibi

"Bırak da; CS4 mi, CS5 mi; en fazla iki tuşa basınca tasarımı yapan hangisi sen onu söyle bir?!"

“Eli görmeyen kişi, yazıyı kalem yazdı sanır!”
(Mevlânâ)



http://www.johnlangdon.net/

Videoyu izlemek için tıklayınız

“Planlamanın ne kadar önemli olduğuna son noktayı koyacak bir öykü ile bitireyim yazımı. Shrek 2 için, Dreamworks 16 geleneksel animatörü, CG animasyon teknikerini ve PDI yazılımını öğrenmeleri için 2 aylığına PDI’a yollamıştı. Bazılarımız (ben de dahil) 1 sene öncesinden Maya eğitimi almıştık, bazılarımızın hiç CG deneyimi yoktu. Ben, bana göre hala çalışan en iyi animatör olan James Baxter’ın yanında oturuyordum. James bilgisayar konusunda tam bir acemiydi. E-mail atmayı bile bilmezdi, dalga geçmiyorum. James’e bir kaç geleneksel animasyon filminde asistanlık yapmıştım ve rolleri değişmemiz için can atıyordum.

İlk CG animasyon testimiz olan klasik bir top zıplaması üzerinde çalışırken, James’in ara sıra bana teknik konular hakkında soru sorması hoşuma gidiyordu. Ve arada göz ucuyla onun klavyedeki tuşları aramasını ve işaret parmağı ile onlara basmasını, her mouse tıklamasından önce düşünmesini izliyordum. Bilgisayar tecrübem onunkine kıyasla yüzlerce kat daha fazla olduğu için hava atıyormuş gibi gözükmek istemiyordum. Biraz daha fazla uğraşarak animasyonumun daha gösterişli olmasına çalışıyordum, ve animasyonumun 3′te 1′ini tamamlamıştım ki James’in ekranına bir göz attım. Şaşkınlıktan gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Topun çok zekice tasarlanmış bir set içinde bir o yöne bir bu yöne harika bir şekilde zıplayarak sonunda tatmin edici bir şekilde durduğu muhteşem bir sahne yapmıştı. Çıldırmış bir şekilde “Bunu nasıl yaptın?! Yani nasıl bu kadar hızlı? Mükemmel.” James her zamanki sakin tavrı ile, “Topun ne yapmasını istediğimi biliyordum, sadece bilgisayara onu nasıl yaptıracağımı çözmem gerekti.” Bu sözleri bugün hala kafamda yankılanır, özellikle 20. kere playblast almama rağman hala ne istediğimi net bir şekilde bilmediğim zamanlarda.”

http://www.animasyongastesi.com/?p=1943
http://livlily.blogspot.com.tr/2010/10/james-baxter.html
http://www.artofthetitle.com/title/kung-fu-panda/

Yine büyük ustalardan Sergio Pablos’un, sadece kağıt ve kalem kullanarak ortaya çıkardığı şu muhteşem animasyonu, bir takım komutlarla becerebilecek hiçbir yazılım ve operatör yoktur.
Hiç olmayacaktır:





https://www.linkedin.com/in/jorge-a-capote-a6121a51/





(6:08)
https://youtu.be/RRRTZEIPunE?t=367

(19:20)
http://www.youtube.com/watch?feature=player_detailpage&v=PE04g6bDpTY#t=1161

(16:15)
https://youtu.be/peTYlLpcrj4?t=975

DH forumlarında vakit geçirmekten keyif alıyor gibisin ancak giriş yapmadığını görüyoruz.

Üye olduğunda özel mesaj gönderebilir, beğendiğin konuları favorilerine ekleyip takibe alabilir ve daha önce gezdiğin konulara hızlıca erişebilirsin.

Üye Ol Şimdi Değil





< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi okuryazarcizer -- 26 Mart 2016; 21:36:27 >

O
11 yıl
Yüzbaşı
Konu Sahibi

Grafikerliğin, sadece Fotoşop ve "Korel"in menülerinin ne işe yaradığını öğrenmekten ibaret olduğu algısını, son onbeş yıldır iyice yayıp her tarafa bulaştıran, neredeyse bir ordu kadar "grafiker taklidi yapan" tipi piyasaya süren ve tasarım sektörünün nitelik ve fiyat dengelerini batırdıkça batıran -en kibar ifadeyle- kötü niyetli veya zırcâhil kişi:

Birkaç ayda öğrenebilecek kadar değersiz ve kolay bir işe, şu senin basit operatörlük hamlelerine; ödeme yapmayı zaten hiç sevmeyen şu çoğu namussuz işverenler, maaş olarak asgari ücretten bir kuruş fazlasını vermeye yanaşırlar mı bir an olsun düşündün mü hiç?

Belki, "olmak için" çile çekmek ve bedel ödemek istemeyen "emmare nefsin", belki tedkik ve tahkike hiç yanaşmayan o "güzel kafa" konforun, belki güzel ve çirkini hiç ayırt edemeyen ve boş boş bakan eğitimsiz gözlerin ve belki 3. dünya ülke vatandaşlarında sıklıkla görülen ve babadan oğula devreden asırlık alışkanlıkların sayesinde burnunu soktuğun her mecrayı kendine benzetip durdun ama artık bu kadarı da biraz fazla değil mi artık?

Halbuki insanoğlu; iyi, doğru ve güzeli seven; kötü, yanlış ve çirkinden ise tiksinen bir fıtrat üzere yaratılmıştır... Öyleyse sen nesin ne?





< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi okuryazarcizer -- 10 Haziran 2016; 1:56:16 >
Bu mesaja 1 cevap geldi.
O
9 yıl
Yüzbaşı
Konu Sahibi

Güzel soru sormak, ilmin yarısıdır.
(Taberani)

Yanlış soruya doğru cevap verilemez.
(?)

Burada sürekli yazılım sorusu soranların hemen hepsinin öncelikli ve gerçek ihtiyacı yazılım mazılım değil halbuki...
İyi çizilmemiş, hiç çözülememiş, gerçekten berbat şekilleri bilmem hangi formata dönüştürsen ne olur, üç boyutlu hale dönüştürsen ne çıkar!
Önce gerçek tasarım nedir diye bir baksan ne kaybedersin?
http://forum.donanimhaber.com/m_116570805//tm.htm#116579059
http://forum.donanimhaber.com/m_113577029//tm.htm#117134151





< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi okuryazarcizer -- 13 Haziran 2016; 11:53:01 >
Bu mesaja 3 cevap geldi.
O
11 yıl
Yüzbaşı
Konu Sahibi

PM: Bire bir, kağıt üzerine kalemle mi çiziyorsunuz eskizlerinizi?
FY: Evet. Bulduğum her türlü malzemeyle, çivi de olabilir!:) Önemli olan logunun formu değil, fikir. Gerisi uygulamaya kalıyor. Anlaşılır bir kopyasını yaptıktan sonra, insanlar üzerinde deniyorum. Soruyorum, “Bu logodan ne hissediyorsun?”. Eğer kişi, ilk baktığında benim düşündüğümle aynı şeyi söylüyorsa, beni yönlendiriyor. Yoksa devam ediyorum. Gene de alternatifli çalışıyorum, çünkü benim de ikna etmem gereken kademeler var.

http://www.photoshopmagazin.com/dergi/2006/04/fevzi_yazici.html

Aslında formu da önemli; bazen bir eksik veya fazladan "nokta" bile logoyu berbat edebilir ve bazen şık bir kaligrafi emsalsiz bir logo olabilir pekâlâ:

< Resime gitmek için tıklayın >

http://selimtuncer.blogspot.com.tr/2007/03/gzellik-bizzat-mesajn-kendisi-olur.html

Bizzat ders aldığım hocalarımdandır:

Pm: Bilgisayarla aranız nasıl ?
GDE: Evde iki tane dizüstü var. Bilgisayar bizim hayatımıza girdi. Bilgisayarsız bir insanın olabileceğini zannetmiyorum. Bilgisayarla üretime gelince; logo yapıyorum, afiş yapıyorum. Bunları yapan bir operatörüm var. Ben bilgisayar öğrenmeye kalkarsam çok zaman harcamam lazım ama buna vaktim yok. Çünkü benim çok profesyonel bir alanım var. Tasarımın mantığını çok iyi kavramış durumdayım, zaten hocayım. Kullandığımız alet değil, tasarım çok önemli. Ama bilgisayar kullanamadığım için eksiklik duyduğum da olmuştur. Çok iyi kullanabilseydim her şeyi kendi başıma yapardım ve bunu tercih ederdim.

http://www.photoshopmagazin.com/dergi/2006/07/dunya_capinda_bir_buyuk_sanatci_gurbuz_dogan.html

Ben otuz küsur yıldan beri grafik bölümünde hocayım. Grafik tasarım herhangi bir olayı, duyguyu, düşünceyi görsel olarak ifade etme biçimidir. Mutlaka bir mesaj vermesi, bir sey anlatması, bir şeyi açıklaması gerekir; görsel iletişim alanıdır. Karikatür de grafik sanatların içindeki bir daldır. Grafikte formüller vardır; örneğin yaptığınız afişin sen haraket halindeyken bile, o hız içinde hemen algilanması lazımdır. Karikatür günlük gazetelerde, dergilerde yayınlandığı için hızlı üretilmesi, bakıldığında hemen anlaşılması, içinde mizah barındırması, mesaj vermesi ve çarpıcı olması gerekir.
http://lebriz.com/pages/lsd.aspx?lang=TR%C2%A7ionID=3&articleID=1012&bhcp=1
http://www.gurbuz-de.com/





< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi okuryazarcizer -- 10 Haziran 2016; 1:43:04 >
Bu mesaja 1 cevap geldi.
O
11 yıl
Yüzbaşı
Konu Sahibi

O
11 yıl
Yüzbaşı
Konu Sahibi

"Hocam bu animasyonlardaki oyunculukları hangi program yapıyor?"

Videoyu izlemek için tıklayınız

Videoyu izlemek için tıklayınız

http://www.youtube.com/watch?v=XM9Pvfq1KhE
http://www.youtube.com/watch?v=Km0QV9vGjnA

“Bana verilen sahnenin filmdeki amacını düşünürüm öncelikle. O sahneden yönetmenin beklediği nedir? Seyirciye verilmek istenen nedir? Karakterin daha önce seslendirilmiş repliğini tekrar tekrar dinlerim ve karakterin nasıl bir şekilde ve ne tempoda hareket edeceğini kafamda canlandırmaya çalışırım. Sonra o sahneyi çeşitli şekillerde canlandırarak, durumun parodisini yaparak kendimi video kamera ile kaydederim. Performansın nasıl olacağına karar verdikten sonra da animasyona başlarım. İlk başta kaba bir animasyon hazırlayıp yönetmene gösteririm. Yönetmenden gelen yoruma göre değişiklikleri yapıp sahneyi tamamlarım.”
http://www.turkishjournal.com/i.php?newsid=5101

"I love characters who have this burning desire inside that they believe the impossible is possible."
http://www.bigshinyrobot.com/25764/the-great-glen-keane-talks-about-tangled/

http://keaneart.tumblr.com/
Videoyu izlemek için tıklayınız

Videoyu izlemek için tıklayınız

Videoyu izlemek için tıklayınız





< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi okuryazarcizer -- 22 Eylül 2014; 16:03:32 >
Bu mesaja 2 cevap geldi.
O
11 yıl
Yüzbaşı
Konu Sahibi

O
11 yıl
Yüzbaşı
Konu Sahibi

O
11 yıl
Yüzbaşı
Konu Sahibi

"Hocam UV baskı mı bunlar?"

http://www.mimarizm.com/haberler/HaberDetay.aspx?id=51317

http://www.julianbeever.net

Videoyu izlemek için tıklayınız

< Resime gitmek için tıklayın >

< Resime gitmek için tıklayın >





< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi okuryazarcizer -- 27 Eylül 2014; 17:20:34 >

F
11 yıl
Binbaşı

İlk mesajınıza isterseniz tanıtıcı bir yazıda ekleyin



< Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
Bu mesaja 1 cevap geldi.
O
11 yıl
Yüzbaşı
Konu Sahibi

"Hocam bu esprileri bulması için benim PC ye ne kadar "bellek" lâzım?

http://erdilyasaroglu.com/
http://www.komikaze.net/

Videoyu izlemek için tıklayınız

< Resime gitmek için tıklayın >





< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi okuryazarcizer -- 2 Ekim 2015; 18:09:10 >
Bu mesaja 1 cevap geldi.
U
11 yıl
Çavuş

[size=6]Arkadaşlar bana da böyle bir tasarım yapacak olan var mı ?
< Resime gitmek için tıklayın >


Bu mesaja 1 cevap geldi.
O
11 yıl
Yüzbaşı
Konu Sahibi

O
11 yıl
Yüzbaşı
Konu Sahibi

quote:

Orijinalden alıntı: okuryazarcizer

(19:20)
http://www.youtube.com/watch?feature=player_detailpage&v=PE04g6bDpTY#t=1161

http://www.yigitkoroglu.com/

En başlarda Photoshop’a ve tablete yeterince hakim olmadığımdan, çalışmalarımı 50x35 veya 50x70 Schöller’de karakalemle çizer ve taramalarını yapar, sonra da ozalitçide bunları scan ettirip bilgisayarda renklendirmesini yapardım. Daha sonra bunun zahmetli ve uzun bir iş olduğunu aynı zamanda pek de pratik olmadığını anladım.Tabii bu yanlıştır demiyorum, aksine zahmetine rağmen daha sağlıklı ve doğal görünümü olan bir yöntemdir. İlk birkaç çalışmamı böyle yaptıktan sonra, sadece eskizleri kalem ve kağıtla çizip, Photoshop’ta bunların üzerinden lineart geçmeye başladım.Bir süre sonra bu yöntemin istediğim tarza uzak olduğunu anladım.Bunu da bir kenara bıraktıktan sonra, hala kullandığım A’dan Z’ye her şeyi Photoshop’ta çizip boyamakta karar kıldım. Bu arada kağıt ve kalemin kokusunu özlemiyor değilim. Bu yüzden elimin altında devamlı bir eskiz defterim ve birkaç yumuşaklıkta kalemlerim durur ve yatmadan önce bir sonraki konu hakkında çizimler yapıp notlar alırım. Birçok insan çizdiğim şeyler için günde 18 saat çalışmıyormuşum da, bunları sanki tabletin "auto-draw, auto-imagine, auto-illustrate" tuşları varmış, onlar yapıyor gibi yorumlarda bulunuyorlar. Evet tablet ve dijital ortam takdir edilecek yardımcılardır ancak asıl cevher beyninizdedir bence. Bu yüzden tableti yeni kullanmaya başlayan arkadaşlara bir öneri olarak, bu donanımın sadece araç olduğunu unutmamalarını ve amaçlarına yönelik daha da çok çalışmaları gerektiğini hatırlatmak isterim çünkü her gün bunu kendime hatırlatıyorum. Eğer kararlıysanız bir gün mutlaka hedefinize ulaşırsınız.
http://www.photoshopmagazin.com/dergi/2009/04/yigit_koroglu_illustrator.html





< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi okuryazarcizer -- 30 Eylül 2014; 16:49:51 >
Bu mesaja 1 cevap geldi.
O
11 yıl
Yüzbaşı
Konu Sahibi

http://emrahelmasli.com/

< Resime gitmek için tıklayın >

Bir tasarım yapmaya karar verdiğinizde, Öncelikle ne yaparsınız?
Öncelikle yaptığım, ön hazırlık ve araştırmadır. Hazırlayacağım tasarım için herhangi bir referans gerekiyorsa, elimin altında olan kitaplardan veya Internet’ten araştırmalar yaparım. Ardından topladığım referanslardan da aldığım destekle kâğıt üzerinde küçük eksizler yaparım. Bunlar genelde 5 – 6 Cm genişliğindeki tamamen lekesel ya da kısmen çizgisel siluet çalışmalarıdır.

Tasarımın ana hatlarını genellikle kâğıt üzerinde veririm. Sonrasında hoşuma giden eksizlerin üzerine biraz daha gidip detaylandırırım. Finalde de bu eksizleri tarayıcı aracılığıyla tarayıp, bilgisayara aktarırım. Boyamak için de Photoshop ya da Corel Painter kullanırım.

Kullandığınız araç ve ekipmanlar neler?
Temel malzemelerim tabii ki de kâğıt ve kalemdir. İşimin gereği çoğunlukla bilgisayar üzerine çalıştığım için PC ya da Mac, bir tarayıcı, dijital olarak çizim ve boyama yapmak için A4 ya da A3 boyutlarında dijital tablet (ben Wacom marka tabletleri tercih ediyorum) ve de Adobe Photoshop ile Corel Painter yazılımları… Bunların dışında genelde başka bir araca ihtiyaç duymuyorum.

http://www.merlininkazani.com/Fable_III__Emrah_Elmasli_Roportaji-oyun_roportaj-3576p1.html

Özellikle çizmeyi amaç edinen ve hayatını bu şekilde idame ettirmek isteyenler bilgisayarı, tableti bir köşeye koyup her gün doğru düzgün, kağıt kalemle çizip desen tekniklerini geliştirsinler. Direk dijital ortama dalıp hüsrana uğrayan çok kişi gördüm. Eninde sonunda boyamayı öğrenirsiniz ama çizginizi ve form algınızı yeteri kadar geliştirmediyseniz yanlış çizgileri ve formları boyarsınız. Geçen zaman bir daha geri gelmiyor. Bu bence akıllarının bir köşesinde bulunsun…
http://frpnet.net/roportajlar/emrah-elmasli-ile-roportaj



Videoyu izlemek için tıklayınız





< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi okuryazarcizer -- 16 Aralık 2014; 17:34:27 >
Bu mesaja 1 cevap geldi.
O
11 yıl
Yüzbaşı
Konu Sahibi

"Bugünlerde öğrencilerime sık sık şunu hatırlatıyorum; birçok kişi çok çok iyi çizim yapıyor ve rekabet daha da artıyor, ancak fark yaratacak olan şey yaratıcılığınızdır."
http://www.dijimecmua.com/flash/index.php?id=1003&page=96
http://www.hubert-tassin.com/

"Çizmeyi öğrenmek gerçekten uzun yıllar alıyor, çizimi düşünmeyi bırakıp tasarımı düşünmek. Ancak o zaman gerçekten fikirler üzerinde yoğunlaşılıyor. 'Nasıl çiziyorsunuz? Ne kullanıyorsunuz?' diye bir sürü e-mail alıyorum. Eğer güzel çizime odaklanırsanız tüm tasarımı unutursunuz. Bu tehlikelidir.”
http://www.haraldbelker.com/


Bu mesaja 1 cevap geldi.
O
11 yıl
Yüzbaşı
Konu Sahibi

http://www.ozguraydogdu.com/

Bu branşla ilgilenen genç arkadaşlara tavsiyelerin olur mu?

3D programlarını çok iyi öğrenmek, araçlara ve tekniklere hakim olmak, tutorial izlemek tabii ki çok önemli ama yaptığımız iş doğrudan görsel sanatlarla ilgili olduğundan, her animasyon sektörü emekçisi için bence en temel şey artistik gözümüzü sürekli geliştirmek. Bu yüzden hangi branş olursa olsun; renk teorisini, kompozisyonu bilmek, iyi olan bir işin neden iyi olduğunu anlamaya çalışmak, bol bol izlemek, takip etmek ve sürekli beslenmek görsel algımız için çok önemli. Günümüzde bütün sanat dalları birbirinin içine geçmiş durumda. Özellikle fotoğraf, sinema, heykel ve resimle çok şey paylaştığımızı düşünüyorum.

http://www.animasyongastesi.com/ozgur-aydogdu-ile-karakter-rigleme-uzerine/

Hareketli Grafik Tasarım alanında çalışmak isteyen ya da yeni başlayanlar için önerilerin neler?

Tavsiyem biraz genel olacak. Hareketli grafik tasarımı yada genel olarak “görsel efekt tasarımı” tercih edenler için öncelikle Sabırlı olmak gerekli, programları gerçekten öğrenmek, sizi en ufak şekilde sınırlamadıkları anda mümkün olabiliyor. Bu süreç yıllar sürebilir. Işık bilgisi, estetik vb. şeyler sonradan açılan 3.bir göz gibi ve bu göz her geçen gün daha fazla görmeye başlıyor. O gördükçe sizin dünyaya bakışınız değişiyor. Yani özetle bu alanda çalışmak isteyenlere bir tavsiyem yok. Bir şekilde 5-6 ayını program başında geçiren bir kişi zaten iş bulabiliyor ama gerçekten işin sanatına odaklanıp, yaptıklarınızla mutlu olmayı seçerseniz kendinize zaman vermek ve sürekli bir şeyler yapmayı deneyip, gelişmek başarı için en uygun yol.

http://www.barisatiker.com/9078/roportaj-tiber-ergur/
https://vimeo.com/tiber





< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi okuryazarcizer -- 17 Ağustos 2015; 22:33:28 >
Bu mesaja 2 cevap geldi.
O
11 yıl
Yüzbaşı
Konu Sahibi

Hemen herkesin sürekli yazılımlarla ilgili soru sorması; tasarım prensipleri, fikir, çözüm ve buluşla hiçbir derdinin olmaması kimsenin dikkatini çekmiyor mu?

Çekmiyor çünkü bunun çok derin kültürel nedenlerini ve "kollektif şuur"la yakın alakasını idrak edecek şuuru ara ki bulasın... Şimdi kimse kusura bakmasın:

1- Genelde zaten düşük olan IQ düzeylerinin düşünmeye düşünmeye iyice dibi bulması; bir nevi gerizekalılıkta irtifa kaybetme.
2- Okuma, düşünme ve merak gibi insanî özelliklerin "sefil kitle kültürü" içinde yitip gitmesi. Cep, maç, zararlı alışkanlıklar ve karı-kız lakırdılarıyla zavallı hayatlarını telef eden gençlerin bir satırlık olsun bir dünya görüşü ve hayat felsesinin olmaması. Şuursuzluk.
3- Çökmüş eğitim sistemi. "Hoca ....urursa" veya "kelin ilacı olsa başına sürer" hesabı, sadece KPSS'yi vererek kapağı bir okula atıp üç beş kuruşu cebe atmaktan başka derdi olmayan, yıllarca üç beş cümle ingilizce konuşmayı bile öğretemeyen sözümona "öğretmen sürüsü"ne emanet edilmiş zavallı çocuklar.
4- Teknolojiye tapınma: Batı ve modernleşme karşısındaki yüz küsür yıllık "yenilgi"nin izlerinin ta genlerimize kadar işlemesi. Dolaysıyla bir mütefekkirin ifadesiyle teknoloji karşısında tıpkı "yamyamsı" şaşkınlık hali: "Adam bi düğmeye basıyo aabi!..."

Evet, daha yazılacak pek çok şey var ama şimdilik bunlarla iktifa edelim:

Akif ne diyordu?
Alınız ilmini Garb'ın alınız san'atını
Veriniz mesainize hem de son sür'atını.

Akif, Garb'ın ilim ve sanatını (bilim ve teknolojisini), yine Garb'ın ahlâkının mümkün kıldığını dikkate almamıştı. Alamazdı da. Çünkü devrin bütün aydınları gibi o da hakim paradigmanın etkisinde düşünüyor ve yazıyordu. Devrin fikir cereyanları içerisinde, zannedildiği gibi, Batı'nın bilim ve teknolojisine muhalif kimse yoktu. Modernleşmenin öncüsü, başından itibaren "ulema" sınıfıydı.

Ulema'nın modernleşme yanlısı tutumu nedense sığ kafalarca görmezden gelinir. Oysa ulema —bir sınıf olarak— hep gücün, yani devletin yanında hareket etmiştir, ve devleti güçlendirecek hususlarda sorun çıkardığı hiç ama hiç görülmemiştir. Sünnî geleneğin bilinen bir özelliğidir. Şimdi olduğu gibi o yıllarda da "zamanın ruhu" az veya çok hepsinin damarlarında akıyordu; ve günü kurtarmak, günü kurtaracak yorumlar üretmekle mümkün olabilirdi. Ulema ve aydınların vazifesi de iktidara bu lojistik (entelektüel) desteği sağlamaktan ibaretti.

http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/DucaneCundioglu/lavaboda-abdest-almak/9036

Bir kere Ar-Ge denilen Araştırma-Geliştirme bizde yaygın değil. Şirketler ve tabii devlet tek işi araştırma geliştirme olacak bir alana yeteri kadar bütçe ayırmıyor.
Milli Eğitim sistemi bir türlü yerli yerine oturtulamadığı için çocuklar ve gençler alttan sağlam yetişmiyor. Bilginin çok önemli bir değer olduğu öğretilemiyor. Hemen herkes çabuk zengin olmanın peşinde olduğu için okumak, araştırmak, merak duymak kimseye cazip gelmiyor.

http://www.haber7.com/yazarlar/cem-kucuk/808571-turkler-yaratici-degildir-cunku

BU devirde, bilhassa gençlerde, şu üç konuda büyük yetersizlik görülüyor: (1) Dikkat, (2) Merak, (3) Hafıza.

Dikkatler dağılmış vaziyette, dikkatin ne olduğunu bilmek için psikoloji okumuş olmak gerekir. Adam bakıyor, sanki görüyor ama aslında görmüyor... Hiçbir şeye dikkat edemiyor. Hafıza derseniz son derece silik ve dağınık.

Adamcağız bendenize "Şevki Bey, yazılarınızı yirmi yıldan beri takip ediyorum..." diyor. Sen yirmi yıl yazımı oku ve ismimin Şevket olduğunu bilme, olacak şey değil.

Galata köprüsünden şimdiye kadar binlerce defa geçmiş, geçmiş ama Süleymaniye Camiinin kaç minaresi olduğunu bilmiyor.

Millette merak diye bir şey kalmamış. Atina'ya turistik bir seyahat yapıyor, orada üç tam gün kalıyor ve Benaki Müzesini ziyaret etmiyor. Ya Rabbi bu ne korkunç meraksızlıktır.

İstanbul'un kıyı kenar bir semtinde Piyalepaşa Camii vardır. Mimar Sinan'ın bambaşka bir üslupla inşa ettiği harika bir sanat ve mimarlık eseridir. Türkiye Müslümanları yeteri kadar medeni olsalardı, her gün oraya gruplar halinde gider, seyrederlerdi.

Videoyu izlemek için tıklayınız

Mimarlık sanatı bakımından değerli ve üstün olan bir camiye, bir binaya, bir köprüye bakmanın onu doya doya, derin derin seyretmenin stres giderici, şifa verici bir tesiri olduğunu duymuş muydunuz? Böyle bir şifa herkese nasip olmaz. Değerini bilerek, anlayarak, idrak ederek seyredeceksiniz; bakışlarınız size zevk ve haz kazandıracak.

Bundan on beş sene kadar önce Dolmabahçe Sarayında bir tarihî hilyeler sergisi açılmıştı. Serginin tertipçisi Turgay Bey, üzüntülü ve şikâyetçiydi, "Müslüman kesimin kodamanlarından, üst tabakasından, güçlülerinden hiç kimse gelmedi" diyordu.

Çirkin bir bina insanın içini karartır, biz bunun da farkında değiliz.

İçindeki bilgiler faydalı, güzel bir kitap düşününüz. Kağıdı sanatlı bir kağıt, hurufat karakteri o da sanatlı, cildi bir harika, yan kağıdı nefis bir ebru, insan bu kitabı okurken hem muhteva (içerik) hem şekil dolayısıyla birkaç çeşit zevk duyar. Avrupa'da kitapseverler için böyle lüks ve orijinal baskılar yapılıyor, numaralanıp meraklılarına satılıyor. Bizde merak yok ki, böyle kitap basılsın, satılsın...

Hafızasızlık niçin bu kadar yaygın?

1. Harama çok bakılıyor, harama bakmak hafızasızlığa yol açar.

2. Çok haram yeniyor.

3. Toplum "şifahî toplum" oldu. İnsanlar unutmamak için bazı bilgileri defterlere yazmıyor. Medenî toplumlar aynı zamanda yazılı toplumdur. Yazılması gereken şeyi yazarlar, not ederler.

Dikkat, merak ve hafıza eğitimle güçlendirilir ve geliştirilir. Bizde böyle bir eğitim yok.

Türkçenin arı, duru, sade suya tirit, öz, yozlaşmış, erozyona uğramış bir dil haline gelmesi, kültürümüze, bu arada dikkatimize, merakımıza, hafızamıza büyük zararlar verdi.

Ali Emirî Efendi miydi acaba, kudemadan bir zatın Osmanlı edebiyatından 10 bin beyti ezbere bildiğini okumuş veya duymuştum.

1950'li yıllarda gazetelerde köşe yazısı kaleme alan eski muharrirler, fıkralarını (o tarihlerde köşe yazısına fıkra denirdi) divan edebiyatından seçilmiş beyitler, mısralar, kıt'a veya rubailerle süslerlerdi. Çünkü onların hafızasında böyle yüzlerce beyit, mısra, kıt'a vardı.

Geçen sene bir İmam-Hatip talebesi gördüm, Ziya Paşa'nın terkib-i bend ve terci-i bendini ezberlemişti. Bu öğrencinin bir ikincisinin çıkacağını hiç sanmam.

(Mehmet Şevket Eygi)

Evet yedi üniversitemiz az zamanda 177'ye çıktı.

Bununla övünelim mi?

İsteyen övünsün.

Bir örnek vereyim de ondan sonra övünsün. Tarih hocası olan oğlum öğretmen odasında otururken yanında yeni mezun bir bayan tarihçi bilmece çözüyormuş. Bir ara oğluma dönüp "Hocam affedersiniz" "muhasara" ne demek? diye sormuş.

Bunu soran yeni mezun bir tarihçi.

Sekiz zayıf ile sınıf geçenlerden olmalı. Mutlaka dizüstü bilgisayarı da vardır.

http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/?t=21.09.2011&y=MustafaKutlu

Eski Türk filmlerinde Cüneyt Arkın’ın “Naayır! Benim oğlum nokuyacak, büyük adam olacak!” nidaları kulaklarınızda çınlayacaktır. “Okuyup adam olmak” düşüncesi Türk kültür kodları arasında sağlam bir yer teşkil eder. Bence burada, “okuma”nın niteliğinden çok sonuçları önemsenmektedir. Nitekim bugün de, okullarımızın niteliği pek tartışılmaz, ama üniversite kapılarında yığılma, yani “okuyamama” daha fazla gündemimizi işgal eder. Aslında “okumak” Türk toplumu için iş sahibi olmak demektir.

Osmanlı’nın son dönemlerinde modern okulların kurulması çeşitli pratik ihtiyaçlar sayesinde oldu. Osmanlı ordusu savaşlarda eski başarılarını sürdüremez duruma düşünce ordunun modernizasyonu ve güçlendirilmesi amacıyla Mekteb-i Harbiye, Tophâne, Mühendishâne-i Bahrî-i Hümâyûn, Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyûn gibi okulllar kuruldu. Ordunun hasta ve yaralı erlerine bakılmak için açılan Tıbhâne-i Âmire ve Cerrahhâne-i Mâmûre’nin adı sonradan Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye oldu. Kurulan Askerî Baytar Mektebi’nin işlevi ise, savaşlarda yaralanan atlara bakacak baytarlar yetiştirmekti. Tıp ve baytarlık okulları çok sonradan sivilleşmişlerdir.

Tam burada, ünlü tarihçimiz İlber Ortaylı’nın şu tespitlerine göz atmakta yarar var:

“Türk inkılâbı teknik eğitime daha eskiden başladığı için olsa gerek, mühendislik konusunda nihaî başarıya ulaşmıştır. Türk inkılâbı tababet konusunda da nihaî başarıya ulaşmıştır. Bugün Türkiye mühendislik ülkelerinden birisidir, çok yakında da tababet, hekimlik ülkelerinden birisi haline gelecektir. Fakat Türk inkılâbı; hukukçuluk, hukukşinaslık dalında yeterince parlak, başarılı bir icraat gösterememiştir ve bugüne kadar hukuk inkılâbımız tamamlanmamıştır. Gerçi bunu hukukçulara söylediğiniz zaman reddederler, ama benzer dallarda da böyle bir eksiklik söz konusudur, bunlardan biri de Türk inkılâbının, Türk toplumunun değişmesinin edebiyat sahasında kendini ifade edememesidir. Dahası Türk inkılâbı içtimaî ilimler ve tarih sahasında kendisini tamamlayamamıştır. Türkiye finans sahasında birtakım bürokratlar, birtakım uzmanlar yetiştirmiş olabilir ama, bu demek değildir ki, Türk inkılâbı iktisat ilmi sahasında kendini tamamlamıştır. O sahada da tamamlamamıştır.” (Avrupa ve Biz, İlber Ortaylı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 3. Baskı, 2007, Sayfa: 85-86)

“Fransa’da Flaubert Salambo’yu yazmış; Madam Bovarie’yi yazmış, Balzac var. Rusya’da Tolstoy çıkmış... Tolstoy’un Anna Karenina’yı yazdığı yıllarda, düşünün, bizim Şemseddin Sami: ‘Türk milletinin romanı yok.’ diyor ve Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnat diye iptidaî bir roman yazıyor. Karşı taraf, artık bütün klasik devri, modern romantik devri vs. bitirmiş, naturalist tiyatro devri başlamış, Çehov’lar, Ibsen’ler ortalığı tutmuş.” (a.g.e. Sayfa: 96)

Gördüğünüz gibi Ortaylı, mühendislik ve tıp alanları dışındaki yetersizliklerimizi, tarihsel süreci analiz ederek çok anlaşılır biçimde ortaya koyuyor. Hukuk, iktisat, tarih ve içtimaî ilimlerde Türk inkılâbının tamamlanmamış olması, aslında toplum olarak tek kanatla uçmaya çalışmaktan farksızdır. Ortaylı’nın kısaca “içtimaî ilimler” olarak ifade ettiği sosyal bilimlerin altında hangi dallar olduğunu hatırlarsak, kanatsız uçmaya çalıştığımızı bile düşünebiliriz. Bazılarını sayalım: Antropoloji, iletişim bilimleri, ekonomi, eğitim bilimleri, uluslararası ilişkiler, dilbilim, siyasetbilim, psikoloji, sosyoloji, filoloji, işletme ve felsefe...

http://selimtuncer.blogspot.com.tr/2009/06/beni-ne-doktorlar-ne-muhendisler-ne.html





< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi okuryazarcizer -- 14 Mayıs 2015; 13:26:15 >
Bu mesaja 3 cevap geldi.
P
11 yıl
Binbaşı

sizden beklenildiği gibi yine harika bir konu,
lütfen güncellemeye devam edin


Bu mesaja 1 cevap geldi.
O
11 yıl
Yüzbaşı
Konu Sahibi

Eyvallah, ilginize teşekkür ederim.

PM: Ülkemizde grafik tasarıma ilgi gün geçtikçe artıyor. Özellikle kurslar insanları bu konuda yönlendiriyor. Sizce bugün grafik tasarımın ülkemizdeki yeri, durumu nedir?
FY: Ben çok iyi görmüyorum. Bir kere çok net şunu söylüyorum; ben kendime grafiker demiyorum. Benim departmanımda çalışan hiçbir arkadaşım kendine grafiker demiyor. Neden? Çünkü piyasada Photoshop öğrenen herkes gidiyor bir matbaaya, bir yere kapağı atıyor, ne iş yapıyorsun denilince “Ben grafikerlik yapıyorum” diyor. Eğer o grafikerlik yapıyorsa, ben başka bir şey yapıyorum. Gururdan değil, yanlış anlamayın. Ama ben temel sanat eğitimi aldım, dört yıl dirsek çürüttüm, üç bin yıllık sanat tarihinin süzülmüş, bugüne gelmiş şeklini takip ettim, algıladım, kabul ettim, öğrendim. Sonra yıllarca da uyguladım, sen grafiker, ben grafiker olmaz. Nasıl iki yıllık kursta iğne yapmasını öğrenen adam doktor olmuyorsa, bizde de grafiker olmuyor. Ben tasarımcılara, gelen stajyerlere, öğrencilere diyorum ki; “Arkadaşlar, sakın bilgisayar başına oturup dizayn yapmayın. Kağıtta çözün, fikri oluşturun, sonra kalemi, Photoshop’u elinize alırsınız, orada yaparsınız.” Gelen öğrencilere bakıyorum, temel sanat eğitimi aldınız mı diyorum; “O ne abi?” diyorlar. Ben akademide net bir yıl, full time temel sanat eğitimi aldım. Bize kompozisyonu, lekeyi öğrettiler, perspektifi, algıyı, fotoğrafı anlattılar. Biz belli başlı fontları elle yazdık kocaman kocaman. Afişler yazdık elle. Niye? Çünkü yazının anatomisi böyle. Bir kere Türkiye’de tipografi ustası yetişmiyor. Çünkü oturuyor bilgisayar başına, fontlar hazır. Dün konuşuyorduk, niye Türkiye’den font tasarımcısı çıkmıyor? Niye çıksın ki? Adam oturduğu yerde fontu buluyor ekranda, pata küte pata küte gidiyor.

http://www.photoshopmagazin.com/dergi/2006/04/fevzi_yazici.html

PM: Sizin kendinize ait tasarladığınız fontlar var mı?
AT: Evet. Kendi tasarladığım 6-7 adet font var. En beğendiğim TasciSerif. Fakat fontlarımın hiç biri metin fontu değil. Başlık veya az sayfalı özel işlerde kullanılmak üzere tasarlanmış fontlar. Çalışmalarım devam etmekte. Bu konudaki en büyük arzum bir adat serifsiz ve serifi metin fontu tasarlayabilmek.

http://www.photoshopmagazin.com/dergi/2007/02/kaligrafiye_ve_fontlara_adanmis_bir_omur_abdullah_tasci.html
https://www.myfonts.com/foundry/Abdullah_Tasci/

Videoyu izlemek için tıklayınız

E un var, yağ var, şeker var, tüm "CS"ler elimizin altında; öyleyse neden "metin fontu" tasarlayabilmiş bir tane bile Türk tasarımcı yok neden?

http://muratdorkip.com/

https://www.behance.net/gallery/1652202/Selva-Pasta-Logo-Packaging-and-Special-Font-Design

< Resime gitmek için tıklayın >

http://mustafakural.com/



http://spiekermann.com/

Videoyu izlemek için tıklayınız





< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi okuryazarcizer -- 7 Kasım 2014; 3:47:28 >