1. sayfa
1950’lilerin başında Amerika’da yayımlanan bir gazete şöyle bir haber veriyordu: “Bilgisayar programcılarının yakalarına parlayan bir rozet takmalar›na böylece trafikte fark edilerek araba sürücülerinin bu kiflilere yol vermesine ve trafik kazalar›ndan korumalar›na karar verilmiştir.” Bu haberden hareketle günümüzdeki teknolojik geliflmeyi ve nereden nereye geldi¤imizi daha kolay anlayabiliriz herhalde. Eğer teknolojik geliflmenin nasıl baflladığını bilirsek ve bu ana kadar geçen zamanla bir kıyaslama yapabilirsek, bilgisayar teknolojisinin ne kadar sürede ne kadar yol katettiğ ini daha kolay görebiliriz. |
Zaman içerisinde bizim yolumuza ışık tutacak kişi ise hiç kuşkusuz Nuri Kaya Han KILAN olacaktı r. Yılların eskitemediği bilgisayar programcısı, bir dönem Türkiye Bilişim Derneği başkanlığı da yapan, KILAN, aynı zamanda Türkiye’ye getirilen ilk bilgisayarı da kullanan kişidir. Kaya KILAN Kimdir? ilk önce “Kaya KILAN kimdir?” Bir kişiyi en iyi kendisi anlatır herhalde. Biz de KILAN’ın hayatını yaşam öyküsünün bazı bölümlerini kaleme aldığı TBD’nin dergilerinden, kendi ağzından aktaralım: “Geçici olarak çalışmakta olduğum iş yerimden Nisan başında ayrıldığım günlerden bir gün, Kızı- lay Meydanından Kavaklıdere’ye gitmek üzere bindiğ im otobüste okul yıllarından tanıdığım bir arkadaşı mla karşılaştım. Bakanlıklarda Karayollarının bürosuna uğrayıp, iş başvurusu için girdiği sınavın sonucunu öğrendikten sonra beraberce gezebileceğ imizi söyledi. Kabul ettim. Arkadaşım binadan içeriği girdikten sonra bana “Sen burada bekle” diyerek bir odaya girdi. Diğer odanın kapısından çıkan uzun boylu orta yaşlı bir adam bana ingilizce adımı, kimi aradığımı, eğitim durumumu ve ingilizceyi nerede öğrendiğimi sordu. Konuşmamızın sonunda, “Biz bilgisayar programcısı yetiştirmek üzere matematikçi arıyoruz. Bu meslek Amerika Birleşik Devletlerinde matematikçiler için çok önemli ve gelecek vadeden bir meslektir. Eğer ilgilenirsen yarın gel ve eleme sınavına gir.” dedi. Sınava gireceğim gün 10 Nisan 1960 Cumartesi sabahıydı. Söz konusu meslek hakkında ise hiçbir bilgim yoktu. Mezun olduğum Ankara Üniversitesi Matematik Bölümü öğrencileri gibi matematik öğretmeni olmayı stemiyordum. Daha çok mühendislik alanında çalışmak istiyordum. Sınavdan bir gün önce “computer” ve “programcı lık” kelimelerinin anlamlarını araştırmak için Amerikan Kültür Derneği Kütüphanesinde ve Ankara Makine Mühendisleri Odasına gittim fakat açıklayıcı bir yanıt alamadım. Sınava girip en azından orada bir şeyler öğrenmeyi denemeye karar verdim. Belirtilen gün ve saatte sınavın yapılacağı yere gittim. Daha önce tanıştığım ve beni sınava davet eden Paul Yeager bana iki sınav olacağımı söyledi. ilk sınav analitik ve matematiksel düşünce, ikinci sınav ise ingilizce bilgisi ile ilgiydi. ilk sınav bazı şekillerden ve bilindik havuz problemlerinden oluşuyordu. ikinci sınav ise ingilizce bir metni Türkçe’ye çevirmek üzerineydi. Sınav sonucunu öğrenmeye gittiğim 12 Nisan 1960 Pazartesi günü bilgisayar dünyasına adım attığı m ilk gündü. Aldığım eğitimler sonucu Türkiye’ye gelen ilk bilgisayarı kullanabilecek bir operatör oldum.” işte KILAN böyle anlatıyor bilgisayar dünyasına girişini. fiimdi dilerseniz biraz da Türkiye’ye gelen ilk bilgisayarın özelliklerini ve ne için kullanıldığından bahsedelim. Böylece bir nebzede olsun Türkiye’deki teknoloji gelişimine ışık tutmaya çalışalım. Türkiye’nin ilk Bilgisayarı 1946 yılında ENiAC’ın ortaya çıkmasının ardından tüm dünya ülkeleri bu yeni teknolojiye ilgi duymuş ve bu teknolojiden yararlanmak istemiştir. Türkiye ise bu teknolojiyle 1959 yılında imzaladığı IBM 650 Model-I Bilgi işlem Sistemi anlaşmasıyla tanı şmış. Bundan sonrasını yine Sayın KILAN’a bırakı yoruz: BYTE: Türkiye’ye gelen ilk bilgisayarın teslim anını ve bu bilgisayarı ilk gördüğünüzde neler hissettiğ inizi anlatabilir misiniz? KILAN: Geçtiğimiz 30 Eylül 2006 Türkiye’ye ilk bilgisayarın ayak basışının 46. yıldönümü idi. 46 yıl önce, o günlerde adı “Elektronik Beyin” ya da “Kompüter” olan Türkiye’nin ilk bilgisayarını Esenboğ a Hava alanında karşıladık. O hafta TC Karayolları “IBM Müdürlüğü” için hazırlanmış, Bayındırlık Bakanlığı arkasındaki tek katlı binaya kurulduğunda ilk kez Bilgisayar IBM 650 ile tanıştım. Bilgisayar düşündüğümden daha sevimli ve oldukça da küçük boyutlu görünmüştü. Konsolunda yanıp sönen daha çok lamba bekliyordum. Bu görünümü bana onunla arkadaş olabileceğim duygusunu vermiş, beklediğim korku kaybolmuştu. BYTE: ilk bilgisayarın büyüklüğü ne kadardı? Ayrı ca genel özelliklerinden biraz bahsedebilir misiniz? KILAN: Türkiye’ye gelen ilk bilgisayarın üretimi International Business Machines (IBM) Word Trade Coroparation tarafından 1953 Yılında başlatılmı ş ve ilk beş yılda 10 tane üretilmişti. O günlerde bilgisayarlar sipariş üzerine üretiliyor ve üretim süresi bir yıla yaklaşıyordu. Karayollarına getirilen ilk bilgisayar 1957 yılı sonunda sipariş edilmiş ve hazırlık işlemlerinin tamamlanmasından sonra, kurulumu gerçekleştirilmiştir. Kapladığı alandan söz etmek için o günlerdeki veri işleme sistemlerinin genel yapısından söz etmek gerekir. Veri ya da programın bilgisayar sistemince girdi olabilmesi, diğer bir değişle algılanıp okunabilmesi için iki aşama gerekli oluyordu. Veri ya da program komutları nın delikli kartlara işlenmesi ve bu işlem için gereken donanım: Kart Delgi (Punch Card) Makineleri, diğeri kart destelerinin sıra ve birleştirilme işlemleri için gereken çeşitli yardımcı makineler – Kart Sıralama (Sorter), Kart Birleştirme (Collator) makineleri ve sonra Bilgisayar donanımı. Ayrıca bilgisayar sistemin Ana işlem Birimi Radyo Lamba Devreleri ile donatıldığından, ısınma yüzdesi fazlaydı ve sistemi soğutmak için güçlü bir çevre soğutma donanımına da gereksiniminiz vardı. IBM 650 Sistemi üç ana parçadan oluşuyordu. 655- Güç kaynağı: 1,4 ton ağırlığında ve boyutları: 1,50 x 0,90 x 1,80 metre; 650-Ana işlem Birimi: 0,9 ton ve boyutları 1,60 x 0,90 x 1,80 metre ve 533-Kart Okuyucu/Delici: 0,6 ton ve boyutları 1,50 x 0,90 x 0,95 metre idi. Ayrıca yazıcı işlevi için 421- Hesaplayıcı/Yazıcı Birimi kullanılıyordu ki 0,7 ton olan bu birim 1,50 x 0,90 x 0,90 boyutlarında idi. Böylece toplam donanım yerleşimi için 300 m2 dolayında alan gerekiyordu. Özetleyecek olursak 1960 Ekiminde kurulan IBM 650 Model-I Bilgi işlem Sistemi iki parçalı bir ana işlem birimi, bir kart okuyucu/delici birim ile bir yazıcıdan oluşuyor. ilk yapımı Aralık 1954’te gerçekleştirilen IBM-650 birinci kuşak, radyo lamba devreli orta boy bir bilgisayar. ilk tasarımında 50 tane üretilmesi ön görülmüşken 1000’den çok üretilerek çeşitli ülkelerde değişik amaçlarla kullanılmış genel amaçlı bir bilgisayar. Avrupa’daki ilk temsilcisi TC Karayolları bilgi işlem merkezinde kurulan 650’dir. Aynı zamanda Balkanlar’ın ve Orta Doğunun ilk bilgisayarı olma gibi bir özellik de taşır. Bilgisayarın temel özellikleri; - Birinci nesil, lambalı olması, - Her biri 10 karakter ve 1 işaretten oluşan 2000 sözcüklük Tambur bellek bulunması, - Dakikada 78 bin toplama-çıkartma, 5 bin çarpma ve 138 bin mantıksal karar verebilme özelliği, - Delikli kart ile bilgi girişi yapılması, özel kablolarla bağlanan kontrol paneller ile delikli kart irtibatı, - Okuma 200, Delme/Yazma 100 kart/satır dakika hızında olması - Assembler ve Fortran'ın özel programlama dilleri kullanımı (SOAP-FORTRANSIT). BYTE: Bu bilgisayarın kullanım zorluklarından ve bilgisayarı kullanımdaki görevinizden bahsedebilir misiniz? KILAN: ilk bilgisayardaki görevim; Yol Mühendisliğ i Uygulamalarının bilgisayarla gerçekleştirilmesi ile görevli “Mühendislik Uygulamaları” birimindeuygulama çözümleme ve program geliştirmeydi. Yani kısa adı ile “Program Mühendisi” idi. O zamanlarda gerek çözümleme ve gerekse programlama konularında yazılı kaynak ya da eğitim programı bizde ve dünya da yoktu. Bu nedenle, yaparak öğrenme ve yaratma süreçli bir çalışma ortamı içindeydim. Yaparak öğrenmede yol gösterici ve bir okul olan çalışmayı: ABD’de Karayolları bilgi işlem merkezinden gelen uzman Mr. Yeager ile birlikte sabahları tasarım, öğleden sonra programlama çalışmaları yaparak öğrendim. Bunda en büyük yardımcım matematik bilgim ve ingilizce oldu. Dil ve donanım sistemi konularında IBM şirketinin oldukça yararlı kaynakları vardı. Assembly dilini öğrenmek çok zor olmadı fakat el-yöntemini uygun algoritmaya dönüştürmek ve yapıyı özgün dile çevirmekte saatler bazen de günler az geldi. O günlerde görevimiz dahilinde bir “editör-kelime işlemci” ve derleyici hatta işletim sistemi yazılımı yoktu. Yapılan bir yanlışlığı bulup düzeltmek için özgün emek ve iğneyle kuyu kazma çalışması yapmak gerekiyordu. Bu gün işletim sistemini ve derleyiciyi ortadan kaldırsanız, bir program yazıp işletecek bilgili bulmak ne kadar olanaklıdır? Elimizdeki olanaklar bundan bile azdı. Bilgisayarın kullanım zorluğ una örnek olarak ise bir anımı paylaşayım: Hiç unutmam, bin komut satı- rına varan bir program üzerinde çalışırken, program test koşullarının hepsi için doğru yanıt veriyor bir problem için yanılıyordu. Bu aksaklığı rüyalarıma giren günler sürecinde ve bir hafta sonunda yakalayabildim. Bir adreste sıfır yerine “O” harfi delindiğinden gereken sapma gerçekleşemiyor ve sonuç hatalı oluyordu. Bu anım, kullanı m zorluğunu yeterince özetliyor sanırım. BYTE: Peki, bu bilgisayar ne amaçla Türkiye’ye getirilmişti ve kendisinden bekleneni verebildi mi? KILAN: 1957 yılı sonunda sipariş edilerek 1960 yılı sonunda kurulup işletilmeye başlanan ilk bilgisayar, ABD ve dünyada üniversite araştırma merkezleri dışında kullanılmaya başlandığı yıllardan üç beş yıl sonrasına rastlar. Bu rastlantı Cumhuriyet Türkiye’sinin yetiştirdiği çağdaş bilim ve teknolojiyi izleyen genç mühendislerinin bilinçli girişiminin bir sonucudur. ilk bilgisayar, karayolları uygulamaları nda verimlilik, standart ve ekonomik gelişmelere uyumluluk sağlanması ve geliştirilmesi amacı ile getirilmiştir. Makine-parkı, ikmal ve yedek parça, kimi trafik sayımları, yol ve köprü proje hesaplamaları ve yapımı öncelikli uygulamalarda kullanı lmıştır. ilk bilgisayar merkezinin de kurulmasına neden olan bu girişim, ülkede bilgisayar kullanımı- nın yolunu açmış ve burada yetişenler bilgisayar bilimlerinin ilk öğretmenleri olmuş, bu teknolojinin yayılıp kullanılmasında öncülük etmişlerdir. Bilenler bilir, halen kullanılmakta olan Ankara Balgat yolu üzerindeki yonca yaprağı yol düzenlemesi bu sistemin ürünüdür ve Türkiye’de ki ilk yonca sistemli yol çalışmasıdır. Bu proje üzerindeki çalışmalarım yaklaşık bir ayımı aldı ama ortaya gayet güzel bir netice çıktı. Ayrıca getirilen ilk bilgisayar kullanıldığı alanlarda fark yaratmış ve T.C. Karayollarının daha iyi projelere imza atmasını sağlamıştır. Bu sonuç verilen kararın doğrulunu, yani bilgisayar sistemlerinin kullanılmasının yarar sağlayacağı fikrinin doğrulunu göstermiştir. Bu gelişmeden etkilenen diğer kurumlar yavaş yavaş bilgisayar kullanımına başlamı şlardır ki bu da sistemin amacına ulaştığının açık bir göstergesidir. BYTE: Türkiye’ye gelen ilk Bilgisayarın yaklaşık fiyatı hakkında bilginiz var mı? KILAN: O zamanın koşulları bu güne göre farklı lıklar göstermekteydi. Aylık kira bedeli ile edinme, satın alma vaadi ile kiralama ve satın alma yöntemleri kullanılabiliyordu. Karayollarına alınan ilk bilgisayar için, çok iyi hatırlayamıyorum ama galiba yalnız sistemin satın alınma bedeli için 200–250 bin dolar dolayında bir ücret ödenmişti. Bu amaç için dış krediden de yararlanılmıştı. Bu bilgisayarın sözleşmesinde IBM fiirketi, dünyada ilk kez, “Kullanıldığı sürece bakım garantisi” vermiş ve sistem dünyada en uzun kullanılan 650 olarak 1978 yılında tarihe geçmiştir. Bu sistem halen Eskişehir yolundaki Karayolları Müzesinde bulunmaktadır. Bilgisayar Gelişiminde Askeriyenin Etkisi Röportajımız sırasında KILAN’ın yapmış olduğu ilginç tespitler de bilgisayar biliminin gelişmesi hakkı nda fikir vermesi bakımından oldukça önemli. Bilgisayar sistemlerinin gelişmesinde orduların büyük rolü olduğunu belirten KILAN, zamanında bilgisayar kullanımı için doküman ararken Amerikan ordusuna ve Paris’teki NATO komuta merkezine başvurdukları nı ve buradan gelen dokümanlar sayesinde, bilgisayar kullanımı hakkında bilmedikleri bazı bilgileri öğrendiklerinden de bahsetti. Bu bilgilerin 1970’lerin başında dallara ayrılarak şu anki bilgisayar bilimlerinin oluşturduklarını da belirten KILAN, yazılım, donanım, veri tabanı gibi alanların oluşması nın ve bu alanlarda uzmanlaşmaya başlanmasının bilgisayarın gelişimini hızlandırdığı söyledi. |
HACKER Argo Dosyası'nda pek çok üstat (“hacker”) tanımlaması bulunmaktadır. Bunlar genellikle kod üstatlarını teknik beceri sahibi, problem çözmeden zevk alan ve sınırları aşan kişiler olarak tanımlarlar. Eğer nasıl üstat olunacağını öğrenmek istiyorsanız, bu tanımlardan sadece iki tanesi ilgi sahamızda olacaktır. Uzman programcılar ve ağ sihirbazlarının, ilk zaman paylaşımlı mini bilgisayarlara ve en eski ARPAnet deneylerine kadar uzanan onlarca yıllık bir toplulukları ve ortak bir kültürleri vardır. “üstat” (“hacker”) kavramını bu kültürün üyeleri ortaya çıkarmışlardır. İnternet'i kuran, üstatlardır. Unix işletim sistemini bugünkü haline getirenler, üstatlardır. Halen Usenet'i çalışır halde tutanlar, üstatlardır. Webi ayakta tutanlar, üstatlardır. Eğer bu kültürün bir parçasıysanız, bu kültüre katkıda bulunduysanız ve insanlar sizin kim olduğunuzu biliyor ve size “üstat” diye hitap ediyorsa, siz bir üstatsınız. Üstatlık sadece yazılım konusu ile sınırlı değildir. Üstat düşünce yapısını elektronik veya müzik gibi diğer şeylere uygulayan insanlar vardır. Herhangi bir bilim veya sanat dalının en üst seviyelerinde de bunu görebilirsiniz. Yazılım üstatları farklı konularda çalışan bu yakın ruhları tanır ve onlara da üstat diyebilirler. Bazıları, üstatlık doğasının üstatların yaptığı işlerden bağımsız soyut bir kavram olduğunu iddia ederler. Ama bu belgede yazılım üstatlarının nitelikleri, yaklaşım tarzları ve üstat kavramını oluşturan kültürün gelenekleri üzerinde odaklanacağız. Kendilerine üstat (“hacker”) diyen ama gerçekte üstat olmayan bir grup daha vardır. Bunlar (genellikle genç erkeklerden oluşurlar) bilgisayar sistemlerini bozan ve telefon sistemini izinsiz kullanan insanlardır. Gerçek üstatlar bunlara “korsan” ("cracker") der ve onlarla muhatap bile olmak istemezler. Gerçek üstatlar, korsanların genellikle tembel, sorumsuz ve güvenilmez olduklarını ve çok da zeki olmadıklarını düşünürler. Nasıl arabaları düz kontakt ile çalıştırmak sizi otomotiv mühendisi yapmıyorsa, güvenlik sistemini kırmak da sizi üstat yapmaz. Maalesef birçok gazeteci ve yazar, “üstat” (“hacker”) kelimesini korsanları (“cracker”) da içine alacak şekilde kullanıyor ve büyük bir yanılgıya düşüyorlar. Temel fark şudur: üstat birşeyler yapar, korsanlar ise bunları bozar. Yazan: Eric Steven Raymond Çeviren: Yaşar ŞENTÜRK, Yalçın KOLUKISA Güncelleyen: Necdet Yücel Linuxçulara göre ''hacker''kavramı böyle ifade edilir.Bu konuda kafam çok karışıyor. Ben bir üstad(hacker)olmak istiyorum.(çünkü ben Linux'u seviyorum) Ama bu kavram herkes tarafından aynı ifade edilmiyor. Ortada kaldım :) |
yazılar için teşekkürler bir notta ben eklemek isterim free kelimesini özellikle yazılım için kullanırken bedava yerine ÖZGÜR olarak çevirirsek daha özüne uygun olur:) |
işe başlamadan önce “Kim kimdir?” sorusunun cevabını verelim. Böylece bundan sonra hacker, lamer, cracker gibi tanımlamaların ne ifade ettiğini daha net görebiliriz. Lamer: Lamer’dan başlayalım. Kimdir bu lamer’lar? Lamer’ları kabaca meraklı- lar ve özentiler olarak tanımlayabiliriz. Onlar kod yazımı konusunda bir şey bilmezler. Aslında site çökertmek ya da hack etmek konularında da pek bilgili oldukları söylenemezler. Yine de çok tehlikeli olduklarının altını çizmek gerekir. “Lame” kelime anlamı olarak “eksik, kusurlu veya büyük hata” anlamlarına gelir. Buradan da anlayabileceğimiz gibi Lamer’lar kod bilgisi eksik ancak hacker’lığ a özenen kişilerdir. Akşama kadar internette kod kullanmadan siteleri, eposta adreslerini, şifreleri nasıl ele geçirebileceklerine dair kafa yorarlar. Kendileri için uzmanlar tarafından yazılmış programları bulmaya çalışırlar. Basit bir arayüz ve çift tıklamayla çalışan bütün programları hemen test ederler. Son dönemlerde bu gruba yönelik yazılan programların sayısı o kadar arttı ki, bu lamer’ları n kendilerini hacker sanmalarına bile neden oldu diyebiliriz. Ancak durum farklı. Biz Lamer’ları sadece hacker özentileri olarak tanımlıyoruz. Cracker: Bir de craker’lar var. Adından da anlayabileceğimizi gibi bu gruba giren kişilerin uzmanlık alanları yazılımlardır. Cracker’lar lisanslı satılan yazılımları ücretsiz olarak kullanabilmek ve bunu başkalarına da kullandırabilmek için çalışırlar. internette gezinirken kaşımıza çıkan warez ve crack sitelerindeki programları kıran aynı zamanda da dikkat edilmesi gereken kişilerdir. Çünkü bu sitelere girdiğinizde bile onlarca casus yazılım sisteminize sızmak için hazır beklemektedir. Zaten cracker’lar güvenlik alanıyla ilgilenen kişiler tarafı ndan “kötü hacker”lar olarak da tanımlanırlar. Bu da dikkatli olmamız için yeterli bir tanımlama. Phreaker: Adlarının okunması bile zor olan bu grubun uzmanlık alanları ise telekomünikasyon sistemleridir. Bu bakımdan kendilerine John Draper (Kaptan Crunch)’ı örnek aldıklarını söyleyebiliriz. Ancak bu gruba girenlerin amaçları sadece bedava telefon görüşmesi yapmak değil aynı zamanda santral üzerindeki tüm açıklardan yararlanmaya çalışmaktır. Telekomünikasyon sistemlerinin büyük oranda dijital altyapıya geçmesiyle birlikte sayıları azalmış olsa a bu grup eskisinden çok daha tehlikelidir. Script Kiddy: Script Kiddy’ler ise arada kalmış bir grup olarak tanımlanabilir. Bunlar lamer’lıktan hacker’lıa doğru terfi eden kişilerdir. Her ne kadar lamer’ları n zamanla işe hakim olup hacker olabilecekleri konusunda tartışmalar devam etse de, script canavarları yok diyemeyiz. Lamer’lar gibi kod üzerine pek bilgileri olmasa da web’de çok gezindikleri için yeni çıkan açıklardan haberdar olurlar ve açık yamanmadan siteleri çökertirler. Hacker: Gelelim bu işin erbaplarına. Hacker’lar konusunda farklı birçok tanı mlama yapılsa da bazı konularda ortak noktaya varabiliyoruz. Hacker’ları birbirinden ayıran en önemli nokta ise niyetleri. Artık bir grup hacker güvenlik açıklarını bularak ağları kırarken, diğer yandan bir grup hacker da kırılan ağları korumaya çalışıyor. Yani artık iki tarafta da hacker’lar birbirleriyle savaşı yor diyebiliriz. Ancak hangi tarafta olursa olsun, hacker’ların çok zeki ve yetenekli oldukları su götürmez bir gerçek. Sonuç olarak özenle yazılan binlerce kod arasında açık bulmak elbette bir yetenektir. Önemli olan ise bu açığı bulduktan sonra yapılanlar. Dileriz iyi hacker’lar kötülerinden daha fazladır. |
etusch, ilk yazdıkların 2003 yılında Hürriyet'in Web sitesinde çıkan bir yazıdan alıntı. Hatta o yazının yazarıyla "hacker" kavramı konusunda bir tartışmam dahi olmuştu. Özellikle Richard Stallman, Dennis Ritchie ve Ken Thomson hakkında yazdıkları oldukça komik. |
@etusch Linuxçulara göre ''hacker''kod açığı aramaz.(arasa bile bunu düzeltmekten başka birşey yapmaz) Size göre ise şu anda yaygınlaşan Siyah ve Beyaz şapkalı hackerlar tanımları.(yanılmıyorsam) İşte burda hangisinin doğru-hangisinin yanlış olduğunu anlayamıyorum. Hacker kod açığı arar ve bulduğu açığı kırarsa -------->Siyah Şapkalı Hacker Hacker kod açığı arar ve bulduğu açığı düzeltirse ------>Beyaz Şapkalı Hacker Siyah şapkalı hacker ve ''cracker''tanımlaması arasında şimdi bir benzeşme var. ''Lamer''tanımlamasını biliyordum fakat şimdi lamerlerin,hackerların sayısından çok daha fazla olduğu kavradım... |
Hacker aslında usta programcılara verilen isimdir. Sorunlara çözümler bulan, yeni buluşlar yapan programcılardır hackerlar. Misal Richard Stallman (GNU ekibinin başı ve Emacs'in geliştiricisi), Linus Torvalds (Linux' un geliştiricisi), Dave Cutler (VMS ve Windows NT çekirdeklerini tasarlayan ve geliştiren, halen Windows çekirdek ekibinin hatta Microsoft' un en değerli adamı) birer hackerdır. Peki hacker ismi nasıl oldu da ağ sistemlerine sızan ve onları bozan insanlara da verilmeye başladı? Cevap basit, usta programcıların ağ sistemleriyle ilgilenmesi ve bazılarının sistemlere sızmaya başlamasıyla. Bu yüzden hacker ismi anlam kaymasına uğradı. Asıl hackerlar usta programcılardır. Birşeyleri bozmakla değil, çözümler bulmakla ilgilenirler. |
Yazıları okuyanlar farketmişlerdir ki yazı byte dergisinden alıntı. Nasıl hacker olunur şeklinde bir yazı vardı. Bende okudum. Oldukça güzel bir yazı. Herkese hacker diyemeyeceğimiz gayet açık. Ama bir adam hacker diye hiç yanlış yapmayacağını da söyleyemeyiz. |
Evet bende okudum çok güzel bir yazı.Hatta o yazının tercümesini Challenger üstad yapmış. ![]() Karar veremediğim -----------> Hackeri nasıl tanımlayacağım ? O yazıya göre tanımlarsam karşımdaki beni anlayabilecek mi ? |
1. sayfa
ünlüleri” kavramını daha çok duyar olduk. Ancak daha çok duyuyor olmamız bu
kavramın yeni bir kavram olduğu anlamına gelmiyor. internette ünlü olmanın tarihi de en
az internet kadar eskiye dayanıyor. Tek fark eskiden internette ünlü olanların genellikle
hacker’lar olması. fiimdilerde ise internete yükledikleri bir videoyla bile ünlü olanlar var.
fiimdi dilerseniz yakın tarihimizde kısa bir yolculuğa çıkalım ve internetin ünlü hacker’ları
ndan birkaçını kısaca tanıyalım.
Gelmiş Geçmiş En Büyük Hacker Hacker denince akla ilk gelen
isimlerden birisi Kevin Mitnick. Condor takma adıyla tanınan hacker, ilk
suçunu 1978 yılında işledi. Amatör radyoculukla uğraşanKevin, bir yandan da telefon
sistemleriyle ilgileniyordu. Telefon sistemlerinde kimi zaman acil
yardım hattını bir savcının evine yönlendiriyorkimi zaman sevmediği kişilerin telefonunu
ulaşılamaz yapıyordu. 1981 yılında Kevin birarkadaşıyla birlikte ise Pasific Bell adlı Telekom
şirketinin merkezine girdi. Bu olay aynızamanda Kevin’ın ceza almaya başladığı ilk
olaydı. Bundan sonra Kevin sayısız suç nedeniylearandı sayısız ceza aldı. Son olarak 5 yıl
hapiste yattıktan sonra şartlı olarak bırakıldı.Dünyanın en büyük hacker’ı olarak bilinen
Kevin şimdi bilgisayar ve telefona dokunmamakşartıyla serbest. "The Lost Boy of
Cyberspace" olarak da tanınan ünlü hackeraynı zamanda FBI’ın arananlar listesine giren
ilk hacker unvanına sahip.
ilk Solucan Serbest Bırakıldı Robert Morris virüs ve hackerterimlerinin tüm dünyada
yaygınlaşmasını sağlayankişidir diyebiliriz. Bununnedeni ise tamamen kazara
gelişen bir olay. Babası,Amerikan Ulusal Güvenlik Bölümü'ne bağlı Bilgisayar
Güvenliği Merkezi'nde çalışan Morris,bilgisayarla evinde tanışma şansını yakaladı.
Bu şansı onu hem dünyaya tanıtacaktı ancakfarklı bir şekilde.Robert 1988 yılında ilk solucanı (worm) kazara
internet ortamında yaydı. Yayılan solucanbirçok bilgisayara ulaştı ve büyük zararlara
yol açtı. Bu olaydan iki yıl sonra polis tarafından, aynı zamanda bir hacker grubu üyesi
olan Erik Bloodaxe’in evinde yapılan baskında,Morris’in yazdığı ilk internet solucanının
kaynak kodlarına ulaşıldı.
GNU’nun Gelişiminde Bir HackerRMS olarak tanınan Richard Stallman’ın hikayesi
diğer hacker’lardan biraz daha farklı.GNU lisansının geliştirilmesi için çalışmalar
yapan Stallman, 1980 yılında GNU kod adlı işletimsistemini yazdı. 1971 yılında MIT (The
Massachusetts Institute of Technology)’deyapay zeka laboratuarında çalışmaya başlayan
Richard daha sonra Free Software Foundation'u(Bedava Yazılım Vakfı) kurdu. Geliştirdiğ
i yazılımın kişisel hakları ihlal ettiği kararı-na varılması sonucu bazı problemler yaşayan
Stallman, GNU’nun geliştirilmesi çalışmaları-na ise hiç ara vermedi. Ancak lisanslı satılanprogramların kodlarının çözülmesi konusunda çok daha hassas davranmaya başladı.
John Draper (Kaptan Crunch): Kaptan Crunch, interneti değil ama bugün onun bir
parçası olan telefon hatlarını ilk hack edenisim olarak tarihe geçti.
Kevin Poulsen (Dark Dante): Poulsen,1990 yılında Los Angeles’ta, o andan itibaren
kendilerini arayan 102. kişiye Porsche markabir araba vermeyi vaat eden bir yerel radyo
istasyonun telefon hatlarını kontrolü altına aldı.Başkalarının aramasına fırsat vermeden
kendisini 102. arayan kişi olarak gösteren Poulsen,emeğinin karşılığında gıcır gıcır bir
Porsche 955 S2 kazandı.
DH forumlarında vakit geçirmekten keyif alıyor gibisin ancak giriş yapmadığını görüyoruz.
Üye Ol Şimdi DeğilÜye olduğunda özel mesaj gönderebilir, beğendiğin konuları favorilerine ekleyip takibe alabilir ve daha önce gezdiğin konulara hızlıca erişebilirsin.