Sen, dünya hayatında dahi birçok işte hata yapan, şaşıran, tökezleyen kendi akıl ve mantığına göre bir kıyas yapıp yaratmak kelimesi ile farklı kelime veya kelimeleri ( mesela büyük) yanyana koyup kıyas yapıyor, o öyle ise bu da böyledir gibi kendi kafana göre iş çeviriyorsun. İslam alimleri gerekli uyarıları yapmış; onların aldığı eğitim, ilim tahsili, senin yaşın kadar veya yaşından bile daha çoktur. Sen, idari amirlerin, mülkü amirlerin veya patronunun, yani kul olanların bile en basit kurallarına ve uyarılarına uyuyor, belki de sorgulamıyorsun. Ama yaratmak gibi çok hassas ve üzerinde tartışma götürmeyecek bir kelime konusunda sınırları zorluyor bu konuda haddini aşıyorsun. Benim gösterdiğim kaynaklardan tatmin olmadığın anlaşılıyor. Bu durumda o zaman kendi kafana göre bir kıyas yapıp kendini aklamak yerine, kaynağını göstermelisin. Bu kelimenin insanlar için de mecazi olarak kullanılacağını sen iddia ediyorsun, yasak olmadığı iddiasında olan sensin, dolayısıyla kaynağını da çıkıp açıklamalısın. Hiç kıvırma, direkt çık , kaynağım işte budur de. Kelimelerin birden fazla manaları vardır diyorsun ama bazı kelimelerin de mecazi dahi olsa insanlar ve diğer canlılar için de kullanılmayacağını bilmemen çok büyük bir kayıp ve tenakuz.. |
Verdiğim linkler içersinde gözden kaçırdığın nokta: Sual: Mecaz olarak, insanlar için yaratıcı demek, yaratmak kelimesini yapmak anlamında kullanmak uygun mu? CEVAP Yaratmak Allah’a mahsustur. Mecaz olarak da insanlar için yaratıcı demek yanlıştır. (Elektrik ampulünü Edison yarattı) diyenler oluyor. Fonograf, megafon, elektrik ampulü gibi aletleri ilk defa bulan Edison; bunları yaratmamış, sadece yapılmasına sebep olmuştur. Bunları yaratan, Allahü teâlâdır. Hadis-i şerifte, (Allah, her sanatkârın ve sanatının yaratıcısıdır) buyuruldu. (Buhari) Demek ki, Edison’u da, elektrik ampulünü de yaratan Allahü teâlâdır. Edison’un bunları yaratması şöyle dursun, mevcut maddeleri bir araya toplayıp, yeni aletlerin yaratılmasına sebep olurken, elinin, ayağının, gözünün, diğer duygularının, çeşitli hücrelerinin, kalbinin, ciğer, böbrek ve diğer organlarının işlemesinden ve kullandığı maddelerin, aletlerin yapısından, içlerindeki atom, proton kuvvetlerinden haberi yoktu. Böyle birine yaratıcı denilir mi? Yaratıcı; bunların en ufağını, en incesini, hepsini bilen, hepsini yapandır ki, bu da ancak Allahü teâlâdır. (Seadet-i Ebediyye) Forumda bu konuda sözkonusu üyenin, insan için yapay zeka konusunda "yarattı" kelimesini kullanması son derece yanlıştır. İnsanı da, yapay zeka konusundaki herşeyi de, o işin olup bitmesini de, işi de herşeyi de yaratan Allahü tealadır. Hadis-i şerifte, (Allah, her sanatkârın ve sanatının yaratıcısıdır) buyuruldu. (Buhari) Bu Hadis-i Şerif'i anlamaman benim değil, senin sorunun. Ayrıca dinde delil 4 tür. Sadece ayet ve hadis değildir. 4 tür. anladın mı? kendi kafana göre sayı veremezsin. 2 dersen, bu cahilin teki, dini bilgisi zayıf deyip seni ezerler. Ayrıca küfre sebep olan, yani imanın gitmesine sebep olan haller anlatılırken; İbni Hacer-i Mekki hazretlerinin Zevacir isimli eseriyle, Hadika, Berika, Birgivi, Miftah-ül Cenne, Mektubat-ı Rabbani, Seadet-i Ebediyye, İbni Abidin’den alınan maddelerden 42. maddede şöyle buyruluyor: 42- İnsan için, yarattı, yaratıcı, yarattım, yaratıcıyım gibi sözler söylemek küfür olur. Allah’tan başkasına, yaratıcı denmez. Yaratıcı, yalnız Allahü teâlâdır. Mecaz anlamda yapmak, meydana getirmek manasında da söylememelidir. Bu da linki: https://dinimizislam.com/detay.asp?Aid=4019 Bu İslam alimleri kendi düşüncelerini söylemez, kendi kafalarına göre hüküm vermez. Din nakil dinidir. Bunların mürşitleri bellidir ve silsile yoluyla taaa Peygamber Efendimize Aleyhisselam gider. Yukarda Hadis-i Şerif var, iyi anla onu + Bir de İslam alimlerimizin uyarıları var. E bu kadar uyarıdan sonra sen gidip inat edip kendi bildiğini okursan, yarın toprağın altında bunun karşılığını görürsün.. Resmen seni aman ha, bak bu elektrik diğerinden yüksek voltaj geçiyor, çiti aşıp yasak alana geçme diye uyarırlarken, sen ise bana bişeycik olmaz deyip yasak alana girersen, kül olursun... Yav ben bi deneyim dersen, o zaman da o denemenin sonucunu acı şekilde tecrübe etmiş olursun... |
"İslam alimleri gerekli uyarıları yapmış" önermesiyle yaptığın şeye "argumentum ab auctoritate" deniyor, yani diyorsun ki "konu hakkındaki ehil kişiler böyle demiş", ama onu bile düzgün yapamıyorsun. Kim mesela bu ehil kişiler?" Yukardaki linkte küfre sebep olan haller anlatılırken, kaynakların ismi verildi ve bunların sahibi de bellidir. Ben kaynakları verdim ama bu dahi seni rahatsız etmişcesine bir de " kim bu ehil kişiler" diye sorarak konuyu farklı mecralara çekme gayretinde bulunuyorsun. Eğer tatmin olmuyorsan, gider o kaynakları araştırırsın. Süleymaniye kütüphanesine bakmanı tavsiye ederim. "Burada Saffat 96'ya atıf var. Ayetin DİB çevirisi şöyle: Oysa sizi de yaptıklarınızı da Allah yarattı. Şimdi bu mealde yaratmak kelimesinin mecazi kullanımına herhangi bir atıf var mı? Bu çeviriden bizi de yaptığımız şeyleri de Allah'ın yaratmış olduğunun haricinde, hele ki yaratmak kelimesinin herhangi bir mecazi kullanımına dair bir hüküm var mı? Bu ayet çevirisinden yaratmak kelimesinin o spesifik ayette geçen manası dışında herhangi bir şey nasıl çıkarabiliyorsun? https://dinimizislam.com/detay.asp?Aid=6487 " (Sizi de, yaptığınız işleri de yaratan Allah’tır.) [Saffat 96] İnsanı da, yapay zekanın meydana gelmesine sebep olan 1 den 1000 e, a da z ye, sağdan sola, yukardan aşağıya kısacası herşeyi de Allahü teala yaratmıştır. Ayetten bunu rahat şekilde anlıyor musun? Anlıyorsun. Bu kadar açık ve netken, seni insan için yaratmak kelimesini insan için kullandırmaya ve telaffuz etmeye sebep olan şeyi bana söyle. Zaten ayetin mealini okuduğunda otomatikman bu kelimenin insan için kullanılamayacağı anlaşılıyor. "Burada da sivri zekalının biri, başka bir kişi "edison ampülü yarattı" dedi diye (hayatımda hiç öyle diyen birini duymadım ben de demek ki varmış) bu kişinin edison'un ampulü yoktan var ettiğini söylediğini zannetmiş. Buhari'nin aktardığı hangi hadis olduğu belli olmayan bir hadis rivayeti kaynak olarak gösterilmiş (kitap, numara şeklinde kaynak gösterilir en kötü ki insanlar o gerçekte öyle bir rivayet var mı yoksa birileri hadis rivayeti mi uydurmuş kontrol edebilsin) ama o hadis de yaratmak kelimesinin mecazlı kullanımının İslam dinindeki durumuna dair herhangi bir nas içermiyor. Gene akıl yürütülmüş ve üstteki linklerden birinde kaynak olarak verilmiş bir ilmihal kaynak gösterilmiş, bu ilmihalin yazarı Allah veya Allah rasulü değil ama sizin çevrelerde bunun bir önemi zaten yok. https://dinimizislam.com/detay.asp?Aid=3874" "Bu iddiana kaynak olarak herhangi bir ayet veya hadis gösteremiyorsun." Bu cümle sana ait. (Allahü teâlâ, herkesin, her sanatkârın yaratıcısı olduğu gibi, onların sanatlarının da yaratıcısıdır.) [Buharî] Hadis-i Şerifi de yazdım. Bu sefer de nas içermiyor diye ters çiziyorsun. Hadis'e inanmıyorsan buyur gidip araştırabilirsin, bu senin sorunun. "Burada da sivri zekalının biri, başka bir kişi "edison ampülü yarattı" dedi diye (hayatımda hiç öyle diyen birini duymadım ben de demek ki varmış) bu kişinin edison'un ampulü yoktan var ettiğini söylediğini zannetmiş. Buhari'nin aktardığı hangi hadis olduğu belli olmayan bir hadis rivayeti kaynak olarak gösterilmiş (kitap, numara şeklinde kaynak gösterilir en kötü ki insanlar o gerçekte öyle bir rivayet var mı yoksa birileri hadis rivayeti mi uydurmuş kontrol edebilsin) ama o hadis de yaratmak kelimesinin mecazlı kullanımının İslam dinindeki durumuna dair herhangi bir nas içermiyor. Gene akıl yürütülmüş ve üstteki linklerden birinde kaynak olarak verilmiş bir ilmihal kaynak gösterilmiş, bu ilmihalin yazarı Allah veya Allah rasulü değil ama sizin çevrelerde bunun bir önemi zaten yok. Araf 54, Hicr 86, Zümer 62, Saffat 96 ayetlerinin çevirileri kaynak olarak gösterilmiş, fakat bunlarda geçen yaratmak kelimelerinin tamamı kelimenin gerçek manası ve bu ayet çevirilerinin herhangi birinde yaratmak kelimesinin mecazlı olarak Allah dışında bir varlığa nispetle kullanılamayacağı yönünde bir mana da yok. Hızını alamamış ingilizcedeki to create fiiline de girmiş. Özetle "yaratmak kelimesi Allah dışında bir varlık için mecazlı olarak kullanılamaz" diyebilmen için bu yönde bir nasa ihtiyacın var. Kaynak olarak gösterdiğin hiçbir yerde bu yönde tek bir nas yok. Senin, benim, onun, bunun veya şunun aklı dinin kaynağı değildir. Dinin kaynağı ayet ve hadistir. Kıyas ve icma ayet ve hadis ışığında çok dikkatli, çok idareli kullanılacak çok ciddi potansiyel sonuçları olan enstrümanlardır, birincil kaynak değillerdir. Doğruyu Allah bilir." Senin sorunun herşeyin açık ve net bir şekilde ayet de araman. Ayetlerde guslün farzları yazmıyor ama sana guslün farzlarını sorsam 3 dersin. Ben de sana hangi ayette 3 yazıyor diye sorsam bocalarsın. HERŞEY, HER AYRINTI AYETLERDE BULUNMAZ. Evvela bu mühim bilgiyi beynine yerleştirmelisin, ondan sonra konuya giriş yapacaksın. Ben sana tost orucu bozar mı diye sorsam, evet bozar dersin. Ama Kuranda, hiçbir ayetde tost yazmıyor, ha o zaman ayetlerde tost geçmediğine göre demek ki tost orucu bozmaz gibi bir mana ortaya çıkıyor ki yanlış bir mana. İşte senin şu anda yaptığın, ayetlerin hangisinde tost yazıyor diye sormakla aynı şey. Ayetlerde böyle bir mecazi anlam yaratmak kelimesi konusunda var mı demek, tost kelimesi orucu bozuyor mu diye ayet var mı şeklinde soru sormakla aynı kapıya çıkıyor.. |
"Reductio ad absurdum denemen başarısız kardeş; tost orucu bozar mı diye sorsan evet derim çünkü yemek ve içmek orucu bozuyor; yemek yemek de tost yemeyi kapsayan bir fiil. Benim yaptığım şey kesinlikle buna benzeyen bir şey değil. Sen herhangi bir nassa dayandırmadan bir şeyin yasak olduğuna hükmediyorsun. Ben sana kaynak göster diyorum. Sen içerisinde yaratmak ifadesi geçen bulabildiğin her şeyi, ama her şeyi buraya yapıştırıyorsun ama tek bir tanesi bile senin iddianı kapsamıyor. Dolayısıyla tost orucu bozar mı analojin duruma uygun değil. " Böyle yazacağın belliydi zaten, sonunda kendini ele verdin, kendinle çeliştin işte ama farkında değilsin. Hakkaten sende ciddi bir anlama bozukluğu var: 1400 sene evvel tost var mıydı??? Ben sana tostun geçtiği bir ayet soruyorum, çünkü sen diyorsun ya tost orucu bozar. İşte, tost kelimesinin geçtiği ayeti bul da göster bana bakayım, bozar diyorsun ama tost kelimesinin geçtiği ayet yok... Burdaki tost = senin ısrarla sorduğun "yaratmak kelimesinin mecazi anlam olarak insan için kullanılması" durumuyla aynı: ben sana tostu soruyorum, zira tost 1400 evvel yoktu sen o yemek grubunda zaten deyip sıyrılmaya çalışıyorsun. İşte insan için yaratıcı denilemeyeceği de ayetten açıkça anlaşılıyor. Nasıl ki 1400 sene önce olmasa da bugün yenilse dahi tost orucu bozuyorsa, senin istediğin gibi direkt olarak ayet de yazmasa bile o anlama gelen ve o anlama geldiği anlaşılan ayet de bu kelimenin sadece Allahü teala ya mahsus olduğunu net olarak belirtiyor Ehl-i Sünnet alimlerine itibar etmeyip onları geri plana atma gayretlerini burdan takip ediyorum. Şunu bilmelisin ki Hadis-i şerifte; (Âlimler, Peygamberlerin vârisleridir) buyuruldu. Yukardaki alimlere ve kitaplarına itibar etmemen seni tehlikeli bir yola sürüklüyor. "Süleymaniye kütüphanesi ni tanımam ben. İddiada bulunuyorsan kaynakları vereceksin. Beni rahatsız eden şey işkembe-i kübradan fetva veren herkesin kim oldukları ne hikmetse her zaman muğlak olan alimlere atıfta bulunmaları." "İddiada bulunuyorsan kaynakları vereceksin"... verdim ya, kör müsün? Yukarda mesajlarımı okurken aklın bir karış havadaysa bu senin sorunun. Beni rahatsız eden şey işkembe-i kübradan fetva veren herkesin kim oldukları ne hikmetse her zaman muğlak olan alimlere atıfta bulunmaları." Yoo, ortada muğlaklık olmadığı gibi muğlak olan alimler de yok. Cahil olan herşey muğlak olduğu gibi muğlaklık da ona eşlik eder, bu kadar basit. "Eğer bu dediğin doğruysa ve istediğimiz her türlü ayeti istediğimiz her şey için delil olarak kullanabiliyorsak Bakara 62 de bugün ölen herhangi bir yahudi veya hristiyanı cennete sokar. Ama sokmuyor değil mi? Çünkü ayetlerin nuzül sebepleri falan var hani öyle kafamıza göre istediğimiz gibi tefsir edemiyoruz. Kur'an'da namaza yaklaşma yazıyor diyen bektaşiden bir farkımız olması gerekiyor değil mi?" Saffat sûresinin 96. âyetinde mealen, (Sizi de, yaptığınız işleri de yaratan Allah’tır) buyuruldu. Ehl-i sünnet âlimlerinden İmam-ı Beydavi hazretleri, bu âyetin tefsirinde, (Yaptığınız şeyler, insanın fiiliyle, hareketiyle olduğu için, insanın işi olur, fakat hareket kuvvetini veren, iş için lazım olan şeyleri yaratan, Allahü teâlâdır) demektedir. (Milel ve Nihal) Yapay zekayı ele alalım; Bir insan yapay zeka inşaasını sıfırdan başlayıp sonuçlanana kadar bu iş insanın fiiliyle, hareketiyle oluyor ama tüm bu süreçte lazım hareket kuvvetini veren, iş için lazım olan şeyleri yaratan, Allahü teâlâdır. Yaratan Allahü teala olduğu halde, hangi akıl, mantık ve edepsizlikle sen insan için yarattı kelimesini kullanabilirsin, bunu anlamamak için ahmak olmak lazım. Sana gerekli cevaplar kaynaklarıyla verildi, tost örneğinde de çelişkiye düştüğün ve kendi kendini yalanladığın ortaya çıktı. Bu süreç içersinde naklettiğim bilgilere karşı en ufak bir karşıt argüman veya kaynak da gösteremeyip habire yazıp durdun. Elinde hiçbir argüman yok ama sanki argüman varmış gibi kendine çok güveniyor hissiyle hareket ettin. Bu saatten sonra kaale alınmayacaksın. Bu saatten sonra hala daha birşeyleri anlamaman, benimle değil, senin anlama, idrak etme kapasite ve yeteneğinle alakalı bir durum olduğu için o kısma birşey yapamam... O kısım senin sorunun. |
Sana yukarda "guslün farzı kaçtır" diye sorsam "3 tür "dersin diye yazmıştım. Ses çıkarmadın. Bu da Hanefi Mezhebinin İmamı olan İmam-ı Azam Ebu Hanife hazretlerine "Rahmetullahi aleyh" tabi olduğun anlaşılıyor. Bu büyük alime tabisin ve onun bildirdiklerini kabul ediyorsun. Fakat yukardaki mesajlarımda "Küfre sebep olan söz ve işler" başlıklı konudaki 42. maddeye ittiba etmiyorsun, bu bilgiler İbni Hacer-i Mekki hazretlerinin Zevacir isimli eseriyle, Hadika, Berika, Birgivi, Miftah-ül Cenne, Mektubat-ı Rabbani, Seadet-i Ebediyye, İbni Abidin'den nakledilmişler. Bu büyük alimlere neden uymuyorsun? 42. madde olan " İnsan için, yarattı, yaratıcı, yarattım, yaratıcıyım gibi sözler söylemek küfür olur. Allah’tan başkasına, yaratıcı denmez. Yaratıcı, yalnız Allahü teâlâdır. Mecaz anlamda yapmak, meydana getirmek manasında da söylememelidir." maddesine neden karşı çıkıyorsun? En büyük fener derken, burda kastın Allahü tealadan daha yüce görmek ise küfür olur. Bu niyetle söylemezsen küfür olmaz. Fakat senin anlayamadığın nokta şu: yaratmak kelimesinin işte az önce örneğini verdiğin "büyük" kelimesinden farklı bir durumu var. Mecazi olarak kullanılması uygun olsaydı, ordaki 42. madde de bu belirtilirdi. Demek ki mecazi olarak dahi uygun değil ve küfre sebep oluyor. Ha bu durumda bu alimlere uyar kendini kurtarırsın, ya da aklına uyar cehenneme kütük olursun. Sana yukarda Edille-i şer'iyye 4 'dür diye ilk başta naklettik. Fakat sen hemen anında icma ile Kıyas'ı arkaya attın çünkü bunu yapmasan, hemen arkaya atmasan şöyle düşüncektin: "Ayet veya hadiste yoksa o zaman İcma veya kıyas ile müçtehidler bu hükme varmıştır". Ancak dini bilgiler konusunda altyapın zayıf olduğu için bu ikisini geri plana atınca bocalamaya başladın. Normalde senin gibilere birşey anlatmak deveye hendek anlatmaktan zor olduğu için hiç zamanımı harcamazdım. Yukarda isimleri geçen kitapların yazarı olan büyük alimler bu hükümleri kendi kafalarına göre yazmadılar. Müçtehidler kapalı olan naslardan bazı hükümleri çıkarıp kitaplarda bildirmiştir. Peki ya sen ne yapıyorsun? Sen şu anda Edille-i şer'iyye hâşâ 2 imiş gibi hareket ediyorsun ve İcma ile Kıyas'ı görmezden geliyorsun. "Ayet veya hadiste yoksa o zaman İcma veya kıyas ile müçtehidler bu hükme varmıştır" demiyorsun. Açıkça İcma ile Kıyas'ı yoklarmış gibi görmezden geliyorsun. Bocalamanın nedeni tam olarak işte budur. |
Peygamber efendimiz, (Âlimlere tâbi olun! Âlimler benim vârislerimdir) buyuruyor. Vâris olan âlimler, Resulullah’ın " Aleyhisselam" bildirdiklerini söyler. Âlimleri dışlamak, Resulullah’ı dışlamak olur. Resulullah dışlanınca Kur’an-ı kerim inkâr edilmiş olur. Âlimlere tâbi olmak şarttır. Âlimleri ve hak mezhepleri kabul etmeyen sapıtır. Çok fazla soru soruyorsun, çok sorguluyorsun, alimlerin kendin gibi sanıyorsun; "onlar insansa ben de insanım canım, onlara ne uyacam" manasına gelen tehlikeli sözler sarfediyorsun. Ya aklını alıp bir kenara bırakıp bu alimlerin bildirdiklerine uyup kendini kurtarmaya bakacaksın, ya da kendi kafana göre hüküm verip sapıtıp cehenneme kütük olacaksın diye yukarda da uyarmıştım. Çok sorgulayıp işin içinden çıkamayanlar, kendi nefs ve aklına uyup sapıtanlar olduğu için 72 bozuk fırka meydana geldi. Ehl-i Sünnet vel cemaat ise tek doğru yoldur, buna fırkay-ı naciyye denir. Bu linkteki bilgileri sonuna insaflı, vicdanlı ve sorgulamadan sonuna kadar okumanı tavsiye ederim https://dinimizislam.com/detay.asp?Aid=723 |
Senin aklında birikmiş birçok sorular var ve bunların cevabını arıyorsun veya cevabını bildiğin sorularla beni sınamaya kalkışıyorsun. Ben ilk olasılığı ele alarak sana alıntılar yaptığım sözkonusu siteye girip arama kutusuna merak ettiğin şeyleri yazmanı tavsiye ediyorum: mesela bana sorduğun soruyu ilk soran sen değilmişsin; başkaları da aynı soruyu siteye sormuş ve cevaplarını almışlar: Enel Hak ateşi Sual: Vehhâbî zihniyetliler, Muhyiddin-i Arabî, Mevlana Celaleddin-i Rumî ve Hallac-ı Mansur gibi evliya zatlara neden kâfir diyorlar? CEVAP (Kişi, bilmediğinin düşmanıdır) derler. Tasavvufu, evliyalığı bilmedikleri ve onların hâllerine sahip olmadıkları için, hemen o büyük zatlara kâfir damgasını basıyorlar. Ehl-i sünnet itikadındaki Müslümanların, Vehhâbîliğe uymayan inanışlarına da şirk damgası vuruyorlar. Mesela, (“Allah göktedir” demeyen kâfirdir) diyorlar. Hâlbuki böyle diyenin kâfir olduğu Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında yazılıdır. Tarih boyunca gayrimüslimlerden evliya çıkmadığı gibi, Vehhâbîlerden, mezhepsizlerden ve İbni Sebecilerden de evliya çıkmamıştır ve çıkması da mümkün değildir. Çünkü Ehl-i sünnet olmayan evliya olamaz. Özellikle vahdet-i vücud sahibi evliya zatlar, Allah aşkıyla kendilerinden geçince, yadırganacak sözler söylemişlerdir. Bunların, o an aklı başlarında olmadığı için, mazur olduklarını Ehl-i sünnet âlimleri bildirmektedir. İmam-ı Rabbânî hazretleri buyurdu ki: Tasavvuf ehlindeki hâller ve marifetler, muhabbetin fazla olmasından hâsıl oluyor. Allahü teâlânın sevgisi, bu büyükleri o kadar kaplıyor ki, başka şeylerin ismi ve cismi hatırlarına gelmiyor. Başka bir şey görmüyorlar. İster istemez, sevgi sarhoşluğuyla, üzerlerini bu hâlin kaplamasıyla, Allah’tan başka şeyleri yok biliyorlar. [Hallac-ı Mansur’un “Enel-hak” demesi gibi] Allahü teâlâdan başka bir şey görmüyorlar. (2/42) Aşk sarhoşluğu içinde söylenen sözlerin en meşhurlarından biri, Hallac-ı Mansur’un (Enel Hak) sözüdür. (Enel Hak) ne demektir? İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki: Enel Hak, (Ben yokum, Hak teâlâ vardır) demektir. (2/44) Hallac-ı Mansur (Enel-Hak) sözünü, tasavvuf yolcusu iken söylemiştir. Vefatından sonra yükseldi. (3/75) Hallac-ı Mansur’un (Enel-Hak) sözü, (Var olan Hak’tır, ben değilim) demektir. (3/120) Hallac-ı Mansur’un kelâmı, hâllerin galebe çalmasından dolayı olduğu için, mazurdur. (3/121) Hallac-ı Mansur, (Enel-Hak) demekle kendisinin bâtıl değil, hak olduğunu bildiriyor. (Ben ilahım, ben Allah’ım) demiyor. Ali Râmitenî hazretleri buyurdu ki: Hallac-ı Mansur zamanında Hâce Abdulhâlık-ı Goncdüvani’nin talebelerinden biri bulunsaydı, onu teveccühleriyle, içinde bulunduğu makamdan geçirirler ve idam edilmezdi. [Yani idam olmaya sebep olan, yanlış anlaşılan o sözleri söylemezdi.] (Seadet-i Ebediyye) Şair diyor ki: Bak Mansur’un işine, neler geldi başına, Düşen nasıl kurtulur “Enel Hak” ateşine? ---------------------------------------------------------------------------------------------------------- Sual: Hallac-ı Mansur, niçin Enel hak dedi? CEVAP Evliyadan bazıları Allahü teâlâyı zikrettiği zaman, Rabbinden gayrı her şeyi, hatta kendi nefsini bile unutur. Zikrettiği yani andığı mahbubun adını dilinden düşürmez. Hallac-ı Mansur hazretleri, La ilahe illallah demeyi o kadar çoğaltmıştı ki, anması kalbden ruha geldi. Orada ünsiyet peyda ederek ilahi aşka kavuştu. Dünyadaki her şeyi hatta kendi adını bile unuttu. Aşk sarhoşluğu kapladı. Buna sekr hali deniyor. Bu halde iken, (Sen kimsin?) diyenlere, (Enel-Hak) diye cevap verdi. Üzerinden sekr hali gidince, yani ayılınca (Enel-Hak) dediğini hatırlamadı. Fakat dine aykırı konuştuğu için şehit edildi. Yere dökülen kanları (Enel-Hak) şeklini aldı. Ali Ramiteni hazretleri buyurdu ki: Hallac-ı Mansur zamanında Hace Abdulhalık-ı Goncdüvaninin talebelerinden biri bulunsaydı, Mansur idam edilmezdi. Yani Hace hazretlerinin talebelerinden biri bulunsaydı, Hüseyn Mansuru teveccühleriyle, içinde bulunduğu makamdan tez geçirirdi. İdam edilmesi gerekmezdi. Hallac-ı Mansur hazretleri, içinde bulunduğu halden dolayı mazurdu. Onu şehit edenler de dinin emrini yerine getirdi. İki tarafa da bir şey söylenmez. Hallac-ı Mansur hazretlerinin (Enel-Hak) yani (Ben Hakkım) dediği gibi, Bayezid-i Bistami hazretleri de sekr halinde (Sübhani) yani (Ben Sübhanım) demiştir. Talebeleri, (Siz kendinizin sübhan, yani ilah olduğunu söylediniz) demeleri üzerine, (Bir daha öyle bir şey söylersem, beni kılıçla kesin) buyurdu. Sekr hali kaplayınca yine (Sübhani) dedi. Hemen hocalarının emri üzerine kılıçla vurdular. Fakat kılıç kesmedi. O hal üzerinden gidince, yine (Sübhani) dediğini söylediler. (Niye beni öldürmediniz?) buyurdu. (Kılıç kesmedi) dediler. O vakit, (Demek o sözü söyleyen, bu haldeki Bayezid değildi) buyurdu. Evliyayı böyle sekr halinde, yani şuursuz iken söyledikleri sözlerden dolayı kötülemek doğru değildir. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Evliya, sekr karışmayan hallerde böyle uygunsuz sözler söylemez. Sahv, yani uyanıklık halinde olanlarda sekr hiç bulunmaz sanmamalıdır. Sekrsiz olan sahv, noksanlıktır. Halis, karışıksız sahv, avamda bulunur. Cüneydi Bağdadi hazretleri, sahvın sekrden daha üstün olduğunu söylediği halde, sekr karışık olan o kadar sözleri vardır ki, saymakla bitmez. (Bilen de Odur. Bilinen de Odur) demiştir. Evliyanın gizli marifetleri açığa vurmaları, hep sekr karışık hallerde olmuştur. Sahv halinde biraz sekr bulunması, yemeğe lezzet vermek için tuz karıştırmaya benzer. Tuzsuz yemek, tatsız olur. Aşk olmasaydı, aşkın gammı olmasaydı, Tatlı sözleri kim söyler, kimler duyardı? Mecnuna adın ne diyorlar, Leyla diyor. Çünkü gönlü Leyla ile dolu. Leyla’dan başka kimseyi tanımıyor, bilmiyordu. Şehrin ortasında Leyla Leyla diye bağırarak geziyordu. Leyla diyerek feryat ederek ağlıyordu. Derdine deva olmak üzere Leyla gelip, kendisini tanıtmışsa da, (Ben seni tanımıyorum. Sen gerçek Leyla isen, ya bendeki Leyla kim) diye cevap vermiştir. Evliyanın sekr halinde söylediği sözlerden dolayı onları ayıplamak doğru değildir. Meczublar ve mecnunlar da mazurdur. Bu haldeki sözleri hüccet olmadığı gibi, ayıplamak da doğru değildir. Sual: Bayılan, deliren, sara tutan veya sarhoş olanın, şuursuz halde iken söylediği sözlerin dindeki yeri nedir? Şuursuz halde küfre düşücü söz söylese, evini birine hediye etse, birinden bir şey satın alsa, dinin hükmü nedir? Bu halde namaz kılmasa, kazası gerekir mi? Tasavvuf sarhoşlarının durumu bunlardan farklı mıdır? CEVAP Bayılmak, deli olmak ve sara tutmakla abdest bozulur. Yürürken sallanacak kadar şuursuz olmak da abdesti bozar. Deliren veya bayılan kimse, 24 saatte ayılmazsa, iyi olunca namazlarını kaza etmez. İçki, afyon, ilaç ile aklı giden her namazı kaza eder. Yani hastalık, bayılmak gibi elinde olmayan bir sebeple, beşten fazla namazını kılamazsa, hiç birini kaza etmez. Beşten az olursa kaza eder. Fakat içki, uyuşturucu madde, ilaç gibi bir şeyle bayılan, kılamadığı namazlar az da, çok da olsa hepsini kaza eder. Tasavvuf ehli, kendisini hal kaplayıp şuurunu kaybettiği zaman, dine uymayan sözlerinde mazur olur. Deli gibidir. Şuursuz iken, ibadetleri kaçırmaları günah olmaz ise de, akılları başlarına gelince, kaçırdıkları ibadetleri hemen kaza etmeleri gerekir. Bunların dine uymayan sözlerine başkalarının uymaları caiz değildir. Kendileri günaha girmezlerse de, bunlara uyan günaha girer. Alkollü ve uyuşturucu maddelerle sarhoş olanlar böyle değildir. Bu hale kendileri sebep oldukları için günaha girerler ve kaçırdıkları ibadetleri kaza etmeleri gerekir. (Seadet-i Ebediyye) Sual: Hallacı Mansur, Enelhak demekle ben bâtıl değilim, hakkım diyor diye tevil etmek caiz mi? CEVAP Evet. Bu linkte de, Hallac-ı Mansur hazretlerinin hayatı hakkında bilgiler mevcut https://dinimizislam.com/detay.asp?Aid=3166 |
Sana yukarda gerekli uyarıları yaptık; aklını bir kenara bırakıp bu büyüklere tabi olacaksın ki kurtuluşa ereceksin, ya da nefsinden güdümlü aklına tabi olup cehenneme kütük olacaksın diye... Orda büyüklerimizin sözlerini okumadın mı, haşa onlar bilmiyor, yanılıyor da senin çok basit dünya işleri ve matematik hesaplarında bile yanılan, şaşan, bocalayan kendi aklın mı çok bilecek? Senin gibiler, bu büyüklerin köpeklerinin bekçisi bile olamaz, onlar o kadar güzel ve büyük zatlar ki, türbeleri asırlar sonra bile insanlarla taşıp doluyor, ziyaretçileri heiç eksik olmuyor. Senin gibi aklına tabi olup bu büyüklerimize ittiba etmeyenlerin ise esamesi bile okunmuyor.. Bu büyüklere uymak yerine aklına uyup sapıtıp helak olma yolunda olanlara uyarı niteliğindeki şu linkteki bilgileri okumasını tavsiye eder, Allahü tealadan sana hidayet nasip etmesini dilerim. https://dinimizislam.com/detay.asp?Aid=6486 |
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
Bu mesajda bahsedilenler: @scientia