| Geçenlerde adaya gittiğimde oranın yerlisi olan bir arkadaşım buranın dünyada ki en büyük ahşap bina olduğunu söylemişti. Enteresan gerçekten. |
| bir bir kül ederlerken ahşap binaları buranın sapa sağlam durması hayrett verici.. Aman nazar değmesin... |
Okurken tırsmadım değil.. |
Korkunçluğu kaybetmeden restore etseler birde duvarlara kan man yapsalar çok fena turist tutar |
| Çoçuk sesleri falan ilginç ... |
|
TeEnZİE diye bir eleman var. Youtube'tan videolarına bakabirsiniz tam sevdiği tarz da,burda olsaydı güzel bir video hazırlardı. Teşekkürler Elzemsin. Ekleme: Bir videosu. Videoyu izlemek için tıklayınız |
Birçok kaynakta Dünya'nın ilk çok katlı en büyük ahşap binası olarak geçiyor.. Doğruluk payı oldukça yüksek.. |
Gulyabani lerin yerleşkesi olmuştur kim bilir. |
| anladığım kadarıyla bina heybetli. |
| Hocam bunu Turizm bakanligina falan iletsek, restore etselerde Turistik bi mekan olsa, Avrupada cok yapiyorlar bunlari |
Restore edilemiyor. Restorasyon için maddi kaynak bulunamıyor. Ortodoks Rum Patrikhanesi, Büyükada Rum Yetimhanesi’yle ilgili olarak, Vakıflar Genel Müdürlüğü ile aralarında süren hukuk mücadelesinde, mahkemedeki savunmasını “Dünyanın en büyük ikinci ve Avrupa’ nın en büyük birinci ahşap yapısının çürümeye terk edilmesi” üzerine kurmuştu. Ancak dünyayı etkisi altına alan ekonomik kriz nedeniyle, 50 milyon dolara mal olması beklenen restorasyon için, Patrikhane de çaresiz kaldı.Restorasyonla ilgili görevlendirilen bir kimse de yok. Patrikhanenin bir mimarı var, ancak bu durum nedeniyle o da bu konuyla uğraşamıyor.Bu arada Türkiye’nin, yetimhane binasını, karşılıksız olarak restore etme teklifide bulunmakta. Ancak bu kabul edilmedi. |
Büyükadaya gitsek orayada gidebilirmiyiz acaba? |
| böyle yerleri nereden buluyorsunuz gerçekten merak ettim :) |
< Resime gitmek için tıklayın >
İstanbul’un Anadolu Yakası’ndan Fenerbahçe-Dragos arasında kalan sahil kesiminden Büyükada’ya bakıldığında büyük bir bina göze çarpar. Büyükada’nın Manastır Tepesi’ndeki bu heybetli bina 1898-1899 yılları arasında bir Fransız şirketi tarafından "Prinkipo Palas" adı altında Casino - Hotel olarak tamamen ahşap malzemeler kullanılarak inşa edilir.Binanın mimarı, dönemin ünlü mimarlarından Alexandre Vallaury'dir
< Resime gitmek için tıklayın >
Ancak devrin yöneticileri otelin Büyükada’nın ahlakını bozacağını ileri sürerler ve Osmanlı Padişahı İkinci Abdülhamid’i etkilemeyi başarırlar.Binanın güney Fransa’dakilerin benzeri bir Casino-Hotel olarak kullanılması öngörülüyordu. Ne var ki Casino-Hotel anlayışı Osmanlı yönetiminin örf ve adetlerine ters düştüğü için gerekli izin alınamadı ve bina satışa çıkarıldı. Büyükada’nın tepesindeki ahşap bina, yarım kalan haliyle Balıklı Rum yetimhanesinin kullanımı için dönemin en zengin Rum ailelerinden olan Andreas Syngros Vakfı tarafından 15 bin Osmanlı lirası karşılığında satın alındı.
< Resime gitmek için tıklayın >
Diğer zengin bir Rum ailesi olan Zarifis’lerin 3700 altın Osmanlı lirası da bu meblağa katılınca, aynı amaçla 1180 Osmanlı lirası bağışta bulunan Sultan Abdülhamit, kamu yararına olan durumlarda olduğu gibi bir ferman yayınlayarak bu binayı “Balıklı Rum hastanesinde barınan kimsesiz Rum çocuklarına hizmet vermesi için, Rum patrikhanesinin himayesine” verdi.
< Resime gitmek için tıklayın >
< Resime gitmek için tıklayın >
Bina, 21 Mayıs 1903’te Sultan Abdülhamit’in ve dönemin Patriki 3. İoakim’in de hazır bulunduğu bir törenle yetimhane olarak hizmete açıldı. 206 odadan, büyük bir mutfaktan, görkemli bir kütüphaneden ve 15 kişilik personelden oluşan yetimhane, yatakhaneden başka ilkokul ve çeşitli meslek okulları da barındırıyordu. İlkokulda 3 Rum, 2 Türk öğretmen ders veriyordu. Kimsesiz çocuklar ilkokulu bitirdikten sonra, aynı yetimhane içinde sanat okuluna gidiyor; piyasada kendisine bir iş bulacak kadar çeşitli meslekler öğreniyordu.
< Resime gitmek için tıklayın >
Birinci Dünya Savaşı’nın çalkantılı yıllarında Kuleli Askeri Mektebi bu binaya yerleştirilir. Yetimhane de Heybeliada’ya taşınır. Daha sonra işgal kuvvetleri tarafından adaya yollanan Rum göçmenleri barındıran bina, bir dönem Rusya’daki Bolşevik Devrimi’nden kaçan Rus mültecilere ev sahipliği yapar.Soğuktan korunmak için Rus mülteciler, binanın ahşap kaplamalarını sökerek yakarlar. Binaya zarar verirler. 1960′lı yıllarda Kıbrıs’ta yaşanan gerginlik nedeniyle Patrikhane’nin elindeki binaya el konulur ve 65 yıl hizmet verdikten sonra tamamen kapatılır.
< Resime gitmek için tıklayın >
Görkemli ve etkileyici bir mimariye sahip olan Büyükada Rum Yetimhanesi ahşap sistemde inşa edilmiştir. Yapı yan bölümlerinde 6, diğer bölümlerinde 5 katlı. Binanın heybetine rağmen cephe mimarisi olabildiğince sade tasarlanmıştır.
< Resime gitmek için tıklayın >
Birbiri üzerine tekrarlanan çıkmalar ile cephelere hareketlilik getirilmeye çalışılmış. Tiyatro salonundaki iç mekan ahşap süsleme detaylarına karşılık, diğer iç mekanlarda sade bir mimari hakim.
< Resime gitmek için tıklayın >
Büyükada’nın tepesine bakıldığında hemen göze çarpan Büyükada Rum Yetimhanesi bahçesinde önceleri idare binası olarak inşa edilen, daha sonraları ise ilkokul olarak kullanılan bir yapıyla birlikte zamana direnmeyi sürdürüyor.
< Resime gitmek için tıklayın >
Yetimhane olarak kullanıldığı yıllarda binanın ön cephesinde küçük çaplı bir yangın çıkar.Bina yangında fazla zarar görmez.Ancak, bu yangında bazı çocukların yanarak can verdiği söylentisi yayılır.
< Resime gitmek için tıklayın >
< Resime gitmek için tıklayın >
Söylentiye göre, yangındaki panik sırasında çocuklardan biri bahçedeki kuyuya düşer. Ancak kimsenin oraya bakmak aklına gelmez.
< Resime gitmek için tıklayın >
< Resime gitmek için tıklayın >
Çocuk kuyuda ölüme terk edilir. Bu olaydan sonra kuyunun içinden çocuk sesi geldiği efsanesi kulaktan kulağa yayılır.
< Resime gitmek için tıklayın >
< Resime gitmek için tıklayın >
Adeta çürümeye terk edilen binadan çocuk sesleri geldiği efsanesi günümüze kadar ulaşır. Adada yaşayan ya da burayı ziyaret eden birçok kişi, gerçekten çocuk sesleri duyduklarını iddia eder. Kuyuya düşüp ölüme terk edilen çocuğun yardım isteyen sesinin hala binada yankılandığı söylenir.
< Resime gitmek için tıklayın >
< Resime gitmek için tıklayın >
Düştü düşecek ahşap merdivenlerdeki oymalı trabzan, zamanın tahrip ettiği salonun köşesinde kendi kendine çürüyen bir piyano, müdür odasındaki kırık dökük, ve çürümüş zeminde 1920, 30 ve 40’lı yıllardan kalma öğrenci kayıtları, karneler, öğrencilerin ders gördüğü sıraların üzerinde Rumca yazılı isimler ve tarihler ister istemez yıkılmaya yüz tutmuş bu güzel binanın yetimhane olduğu sıcak günleri hayal ettiriyor. Yetimhane adeta, 1912’lerden bu yana okyanusların dibinde yatan yaşıtı Titanic’in iskeletini andırıyor.
< Resime gitmek için tıklayın >
< Resime gitmek için tıklayın >
Bina 1964'den bu yana hiçbir şekilde onarım görmemesine rağmen, ayakta kalmaya devam ediyor.
< Resime gitmek için tıklayın >
DH forumlarında vakit geçirmekten keyif alıyor gibisin ancak giriş yapmadığını görüyoruz.
Üye Ol Şimdi DeğilÜye olduğunda özel mesaj gönderebilir, beğendiğin konuları favorilerine ekleyip takibe alabilir ve daha önce gezdiğin konulara hızlıca erişebilirsin.
< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi elzemsin -- 27 Temmuz 2013; 23:42:53 >