Arapça, Türkçeye kıyasla çok eski ve zengin bir dil olmasına karşın kullanıldığı bölgelerdeki okuryazar oranı aşağıdaki haritada görüldüğü gibidir. Bu mutlaka dil(Alfabe) ile ilgili olmalıdır diye düşünüyorum. < Resime gitmek için tıklayın > |
Arap alfabesinin okur yazarlığa engel olduğu herhangi bir sosyolojik araştırma ile desteklenmiş mi? Ben şahsen Arap harfleriyle okumanın da Latin harflerine göre zor olduğunu düşünmüyorum. Dediğim gibi eğer alfabenin bu kadar etkisi olsaydı Japonya okur yazarlık oranında dünyada bir numara olmazdı. Yukardaki haritayla eğitim seviyesi haritası büyük ihtimalle üst üste örtüşecektir. Eğitimi teşvik etmenin de alfabeyle varsa söyleyin. Batıyı örnek almak her zaman onları taklit etmek değildir. |
< Resime gitmek için tıklayın > Yukardaki harita kullanılan alfabeleri gösteriyor. Görüldüğü gibi gri olan ülkeler latin alfabesini kullanmakta. Afrikanın büyük bölümünün latin harfleri kullanmasına rağmen okur yazarlık oranlarının yerlerde sürünüyor olması da bu işin daha çok eğitimin insanlara ulaşması ile ilgili olduğunu gösteriyor. |
Arap harfleri ile okumak latin harflerine göre daha kolaydır. PÇT harflerini okuduğunuzda zaten peçete demiş olursunuz. Ama araya birde sesli harfler sokmanız gerekir. Bu ise öğrencilerin zorlandıkları bir nokta. Fakat zorluk bir alfabeyi terketmek için neden olamaz. Daha çok çalışmak için nedn olabilir. Her neyse bu geçmiş artık. Ama yine de tarihimizi okuyabilmemiz açısından her zaman öğretilmeye devam edilmiş olması gerekirdi. Şimdi bırakın o alfabe ile yazılmış yazıyı, o zamanlara ait birebir latin harfleri ile yazılmış bir yazıyı bile anlamaktan aciziz. Bu büyük eksiklik bence. Bu bölümde şiirlerimizi paylaştığımız konudaki her şiirin birde açıklaması olmazsa o muhteşem anlatımları anlamıyoruz. Bir insan edebiyatından kültüründen bu kadar mı kopar. Halbuki bir Fuzuli ile bugün bütün batı literatürü kıyaslanamaz edebi kuvvet açısından. Geçen inkişaf dergisinde eski islam eserlerinden birinin orjinal bir sayfasının resmine rastladım. Harekesiz olduğundan okumam zaten mümkün değil. Ama okuyabilecek bile olsam çok karmaşıkmış gibi. Adam çok güzel ve standart yazmış ( el yazması doğal olarak ) ama sıkışık gibi. Fakat işte adamlar onları sadece okumuyor ezberliyorlardı. Yine lüzumsuz tekrardan kaçınmak için şu konudaki yazıma da bakmanızı rica ederim. http://forum.donanimhaber.com/m_29288068/tm.htm |
Nutuk'a tarihi belge olarak bakmak da tartışılır bir durumdur.Nutuk,devrilen gruba verilen siyasi bir cevap metnidir.Bunu Yalçın Küçük'ün yazılarında da görebilirsiniz.Nutuk da Vahdettin'i övecek hali yoktu Atatürk'ün. |
Bu kadar basit bir eser yani he? Ne değersiz şeymiş ![]()
Atatürk'ün idamını isteyen kim? Vahdettin'i kötüleyecek elbette. http://www.biyotarih.com/?p=101 Şu sözü geldi aklıma:
|
"Vahdettin ne bazılarının iddia ettiği gibi hain,ne de onlara karşıt kesimlerin iddia ettiği gibi,Mustafa Kemal'e Anadolu'ya geçip Milli Mücadele'yi başlatması inisiyatifini kullanan perde arkasındaki gizli kahramandır.Doğrudur,Vahdettin,Mustafa Kemal'i Samsun'a gönderirken,Mustafa Kemal'in ne yapacağını iyi biliyordu.Ve bu projeye sadece onay vermekle kalmadı.Ancak,bunu saraya yakın çevrelerin telkin ve hatta tazyikiyle yaptı.Bir yerde bu işe zorlandı.Mustafa Kemal'in idamını onaylaması ise tamamen İngiliz baskısı iledir." Mim Kemal Öke Aşağıdaki linkte birçok tarihçinin Nutuk'la ve Vahdettin'le ilgili görüşleri mevcut. http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=75876 Edit:Nutuk'u dönemi içinde değerlendirmek lazım.Nutuk o dönem için yazılması gerekli bir kitaptı;fakat tamamen tarihi gerçekler içeren bir kitaptan çok siyasi bir kitaptı. Edit 2:Bu da Yalçın Küçük'ün Vahdettin'le ilgili Yeni Harman'da yayınlanan röportajı http://www.yalcinkucuk.net/haber_detay.asp?haberID=184 |
Vahdettin, Atatürk hakkında idam fermanı verirken "İngiliz baskısıyla" oluyor ama Atatürk, Vahdettin hakkında hain dediği zaman ise, "nutuk siyasi bir cevap metnidir" veya belge değil deniyor.
Taha Akyol, Mehmet Altan, Murat Belge tarihçi değildir. Diğer tarihçilerin görüşlerine katılmıyorum. Sen katılırsın bir şey diyemem. Düşmanla işbirliği yapan benim gözümde haindir. Atatürk de hain diyor fakat dönemin siyasi olayları çerçevesine giriyor hemen. Vahdettin'in İşgal Orduları Başkumandanı General Harington'a yazdığı mektubu unuttum. < Resime gitmek için tıklayın > İstanbul'da hayatımı tehlikede gördüğümden, İngiltere devlet-i fahimesine iltica ve bir an evvel İstanbul'dan başka bir yere naklimi talep ederim efendim." Halife-i Müslimin Yalçın Küçük meselesine gelince: Atatürk'ü basitleştirmek için daha neler dedi, aktarayım. Turgut Özakman'ın Vahdettin M. Kemal Ve Milli Mücadele kitabından. Kitap hakkında bilgi için:http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=7470
Cevap: -M. kemal savaşa yarbay olarak başlamıştır ama beş hafta sonra, 1 haziran 1915’te albay olacaktır. -30 nisan’da gümüş imtiyaz madalyası alır, bunu altın ve gümüş liyakat madalyaları izleyecektir. -8 ağustos’ta Anafartalar grup komutanlığına getirilir. Bu görevi, Çanakkale’den ayrıldığı tarih olan 10 aralığa kadar sürdürecektir. Anafartalar grup komutanı olarak emri altında 3 kolordu (2., 16. ve 15. kolordular) toplanır. bu ordu komutanlığı niteliğinde bir komutanlık demektir. çanakkale savaşı boyunca, liman paşa dışında hiçbir komutan, bu kadar uzun zaman, bu kadar çok birliğe ve bu kadar geniş alana komuta etmemiştir.
Cevap: y. küçük diyor ki: “bu monografi de (a. moorhead’in çanakkale geçilmez adlı kitabı), daha önce geliştirdiğim düşünceleri destekliyor; sınırlı bir anzak kuvvetlerine karşı m. kemal’in nerede ise bütün 5. ordunun ihtiyatlarını izin almadan kullandığı ve bütün hareketi tehlikeye attığı, açıklıkla yazıyor.” (s. 95) anzak kuvvetlerinin sınırlı olduğu, y. küçük’ün yakıştırması. o sırada sahile 8 tabur çıkmış bulunuyordu ve yeni birlikler de çıktıkça savaşa katılıyorlardı. türkler ise beş taburdu. (ingiliz harp tarihine dayanarak, çanakkale cephesi, 2. kitap, s.111; düşman mevcudu ertesi günü de 15.000 kişiye çıkacaktır, 2. kitap, s.119) ayrıca a. moorhead’in yazdığı ile y. küçük’ün yaptığı özet arasında da ciddi fark var. moorhead diyor ki: “bir tümen komutanı olarak m. kemal’in, liman’ın elindeki bu yedek tümeni kullanmaya yetkisi yoktu. eğer ittifak güçleri, başka bir yerde, bir başka çıkarma planlamış olsalardı, durum umutsuz olurdu.” (y. küçük’ün a. moorhead’den aktardığı (s.95) uzunca bölümün doğru çevirisi için, çanakkale geçilmez, s.79) yani m. kemal’in, ‘bütün hareketi tehlikeye attığını’ değil daha durum tam aydınlanmamışken verdiği kararın önemini ve riskini belirtiyor. c. erikan’ın bu konudaki değerlendirmesini daha önce aktarmıştım. y. küçük, moorhead’in bu saptamasını, yeni bir yaklaşım sanarak heyecana kapılmış. kaldı ki moorhead de durumu abartıyor. çünkü m. kemal ilk aşamada sadece bir alayını ileri sürmüş, kalan iki alayını ise yeni bir duruma ya da ordu emrine göre kullanmak üzere harekete hazır tutmakla yetinmiştir. (çanakkale cephesi, 2. kitap, s. 107-108) y. küçük, a. moorhead’in, bu iki cümlesinin dayanağı olan cümlelerini de atlamış. okuyunca neden atladığını anlayacaksınız. moorhead diyor ki: “...m. kemal’in komutan olarak o hayrete değer mesleği, o andan itibaren başlamıştır...ittifak devletleri adına harekatın en kötü rastlantılarından biri, bu deha sahibi küçük rütbeli türk komutanının tam o anda, o noktada (conkbayırı) bulunmasıydı. çünkü aksi takdirde avustralyalılar ve yeni zelandalılar, pekala o sabah conkbayırı’nı ele geçirebilirler ve savaşın kaderi orada, o anda belli olurdu.”(s.178) bir bütünden yalnız işine gelen iki cümleyi al, onu da yanlış aktar, sonra da o iki yanlış aktarılmış cümleye dayanarak yorum yap yargıda bulun! ne derler buna? --------------------------------------------------------------------------------------------------------- |
Arap Alfabesi, M.Ö 2000 lere kadar uzaniyor iken, Biz Latin Alfabesini 1928 de kullanmaya başladık. Sadece 80 yılda 4.000 yıllık Arap Alfabesinin okuryazar oranını geçtik. Esasen okuryazarlığa çok geç geçmiş bir milletiz. İlk Türk yazılı belgeleri VI. yy da görülür. Orhun Kitabeleri ise VIII. yy'da yazılmıştır. Buna rağmen Arapları geride bırakmışsak bunda kullandığımız Alfabenin büyük payı olmalıdır. Osmanlıca büyük ölçüde Türkçe iken sadece kullandığı harfler(Elifba) Arapçadan alınmıştır. İlkokulda çocuklarımız bugünkü Alfabemizi bir kaç ayda öğrenirken üniversitelerimizde Osmanlıca gören gençlerimiz 5-6 yılda tam olarak öğrenememektedirler. Osmanlı'daki okuryazar oranlarının düşüklüğüde buna açık bir kanıttır. Buna ilişkin sosyolojik araştırma varmıdır bilmem ama buna hacet yok. Zira gerçek gün gibi ortada. |
Daha neler duyacağız, bir yalan ve ona inanmak isteyen insanlar...keyfiniz bilir Nutuk demek siyasi bir belge, aklı başında biri Tarihsel olayları anlatan bu kitaba nasıl siyasi diyebililr, neyse... Sayın kemalton, ingiliz belgeleri de siyasi mi? Ben size bizzat ingiliz kaynaklarından 30 kadar belge getirebilirim, ama onlara da siyasi demek yok yalnız! Muhteşem paranoyak Y. Küçük' ün yazıları Tarihsel metin, Atatürk'ün Nutku siyasi...olur Bu Tartışmayı daha da uzatmak istemiyorum İngiliz belgelerini İngilizler yazdı(doğal olarak), hani bizim tarihimizi beğenmiyorsanız, inandırıcı gelmiyorsa İngiliz belgelerine ne diyeceksiniz merak ediyorum...Dur tahmin ettim, siyasi! ps: imla |
Arzu edenler ve burada bu iddiaların sahipleri Vahdettin'inin 1923 de yazdığı beyannamesine ulaşırlarsa yazdığınız tarihsel çarpıtmaların bizzat Vahdettin tarafından yalanlandığını göreceksiniz Vahdettin'ni ondan daha iyi tanımıyorsanız tabii! |
Biz ne diyoruuz siz ne diyorsunuz. Anlamak lazım ama siz bilirsiiz. |
Bu mükemmel yorumunuzu okuyunca acaba benim anlama kapasitem daraldı mı diye önceki sayfada yazdıklarınıza baktım “…Bu durumda zamanın padişahının da O'na bu görevi verdiğini kabul edip bu milletin kendi özgürlüğünü kurtardığnı söylemek daha doğru olur. Sanırım Atatürk'ünde düşüncesi bu yönde olsa gerektir…” Demişsiniz! Biz de Atatürk’ten, İngiliz Belgelerinden, Vahdettin’nin Beyannamesinden öyle olmadığını demişiz… Anlayamadığımız yer neresi? Yoksa şurası mı? @neverlate “…Padişahın vatan haini olması neyi değiştirir ki? Bağımsızlık mücadelesini, tüm devrimleri haklı kılan bu mudur? Hiç ilgisi yok... Bunları uydurmamıza da gerek yok eğer şüphe duymuyorsak...” Sanırım sizin gibi düşünürsek sorun kalmayacak, sıkılan bu palavralara inanmış gibi yapalım sorun kalmasın Alın size Alternatif Tarih! Pasta dilimi olayına bir daha tekrarlamamak üzere tekrar değiniyorum, tatlı diye insanın önüne sunulan gösterişliği ve albenili bir pastanın bir dilimi tuz basılı ise sanırım buna aklı başında herkes tepki verecektir! Tarihin yazılmasında yapılan abartılara ben de karşıyım, bu konuda yazdığıız şeyleri ben de savunurum ama araya düzmece bilgiler sunarsanız ehh ona da tepki verip, doğrusunu yazalım bırakırsanız! Yazmayacaktım ama sadece 1918 ve 1919 yılı belgelerinin yarısı… İngiliz Arşivinden Belgeler Ben anladım, umarım anlaşılır! 1918 • Vahdettin, 24 Kasım 1918’de, The Daily Mail muhabiri G. Ward Price’a şöyle der: “İngiliz milletine kuvvetli sevgi ve hayranlık duygularımı, babam Sultan Abdülmecit’ten miras aldım. Ermenilerin öldürülmeleri kalbimi yaralamıştır. Adalet çok geçmeden yerini bulacaktır” Jeschke, İngiliz Belgeleri sy.4 • İngiliz Yüksek Komiseri (Büyükelçisi) Amiral Calthorpe’un 4 Aralık 1918 günlü raporu: “Vahdettin, Britanya’ya tam bir sempati besliyor” sy.4 • Karadeniz Ordusu Başkomutanı General Milne’in 16 Aralık 1918 günlü raporu: “Padişah, Sami Beyi Ordu Karargahına göndererek, Osmanlının idaresini mümkün olduğu kadar çabuk ele alması için Britanya Hükümetinden istirhamda bulundu, barışın beklenilmesi halinde geç kalınmış olacağını söyledi, Britanya memurlarının kontrol maksadıyla memleket dahiline gönderilmesini ve…Britanya subaylarının iradeye yardımda bulunmalarını rica etti” sy4 Sina Akşin, İstanbul Hükümetleri sy 144 • Y. Komiser Yardımcısı Amiral Webb’in 30 Aralık 1918 günlü raporu: “Hariciye Nazırı (M.Reşit Paşa), ‘kendim, kabinedeki arkadaşlarım, Sultan ve geniş bir halk kitlesi adına katiyet ve ciddiyetle temin ederim ki, umumun arzusu, İngiltere tarafından idare edilmektir’ dedi” sy8 1919 • Y.Komiser Calthorpe’un İngiltere Dışişleri Bakanına yolladığı 10 Ocak 1919 günü mektubun özeti: “Padişahla uzun bir görüşme yapan bir İngiliz şahsiyetinin (Whittall ailesinden biri, ajan olma riski var) verdiği bilgiye göre, Padişah, ‘daima İngiliz dostu olduğunu, şimdi bütün ümidini İngiltere’ye bağladığını’, ‘İngilizlerin istediği her bir kişinin tutuklanıp cezasını sağlamaya hazır olduğunu’ söylemiş, şiddetle harekete geçildiği takdirde bir ihtilal çıkarsa, Müttefiklerin desteğine güvenip güvenemiyeceğini’ sormuş, ‘ingiliz Yüksek Komiserliğinden gelecek herhengi bir işarete göre davranmaya hazır olduğunu’ bildirmiş, ‘İngiliz hükümetinin, kendisini Halifelik Makamında desteklemeye niyetli olup olmadığını’ öğrenmek istemiş ve bu meseleye çok büyük önem verdiğini belirtmiş…” (S.Akşin, İst. Hükümetleri, s.145-147, ilgili belge: 371/ 4172-13592, Jeschke, İngiliz Belgeleri sy4, mektubun orijinali; s.261 ve 274) • Y.Komiser Yardımcısı Amiral Webb’in, Dışişleri bakanlığından R.Graham’ a gönderdiği 19 Ocak 1919 günlü mektuptan: “Görünürde memleketi işgal etmediğimiz halde, şimdi valileri tayin ediyor veya görevlerinden uzaklaştırıyoruz; polisleri yönetiyor, basınlarını denetliyor, zindanlarına girerek Rum ve Ermeni tutukluları, işledikleri suça aldırmaksızın serbest bırakıyoruz…Demiryollarını sıkıca murakabemizde bulunduruyoruz ve istediğimiz her şeyi müsadere ediyoruz…Politikamız süngünün kelsin ucuna dayanıyor…Halife elimiz altında bulundukça, İslam dünyası üzerinde ek bir denetleme aracına sahibiz…Bildiğiniz gibi, Padişah bizi buraya yerleştirmek istiyor” (S.R.Sonyel, Dış Politika, 1C.,s.44: ilgili belge: FO 4164-19127) • Amiral Calthorpe’un 19 Ocak 1919 günlü yazısı: “Padişah, Türkiyede yerleşmemiz için pek arzulu” |
Anlamadığın noktayı sana söyleyeyim de devreleri yakma. ![]() |
Sizin tarih metodolojisi hakkında da bir gram bilginiz olmadığı gibi üslubunuz paçalarınızdan dökülüyor. Tarih belge demektir ve sayın as74 bunu çok güzel ortaya koyuyor. Sizin ortaya koyduğunuz ne bir belge nede hamaset dışında bir söylem var. Dediğim dedik çaldığım düdük diyen bekçi murtazadan öte değilsiniz. |
Sonuç olarak tarihten bir ders çıkarılması gerekir. Eğer ondan dersler alınmayacaksa hiç bir anlamı kalmaz. Bu durumda Türk milleti tarihten ders çıkarmalıdır. Cumhuriyetinin 1 asırı devirmek üzere olduğu şu günlerde hala böyle bir ders çıkarılmamış. Çıkarmaya çalışmıyor ve çıkarmasına yetecek donanımı da yok. Çıkarmaya kalktığında da karşısında tarihten çok hikaye çorbası bulacağından işi iyice zor. |
![]() ![]() ![]() Ben belgeler sahte diyorum adam daha ne diyor yaw. Gelde tartış bunlarla. |
Yanıt veremediğiniz yazılarıma, üslubunuzu bozarak ve sahte diyerek kimliğinizi gösterdiniz. Zaten bu da bilindik bir durumdur Tabii, İngiliz Arşivleri SAHTE Vahdettin’nin yabancı gazete röportajları SAHTE Vahdettin’nin açılamaları, anıları. Beyannamesi de SAHTE Türk arşivleri SAHTE Mustafa Kemal’ in açıklamaları SAHTE… Siz ne kadar engin bir tarih adamıymışsınız, her belgenin (görmedikleriniz dahil) sahte olduğunu, hiçbir delil olmadan sahte olduğuna kanaat getirmişsiniz! Siz gibi üslubumu bozmayacağım İnsanlar, tartışmayı yenme-yenilgi gibi algıladıkları zaman hırs yapıp böyle durumlara düşerler Zaten sayın lehrer35 gerekli yanıtı çok iyi vermiş imla düzeltmesi |
--------------------------------- Nerede yaşıyorsun? Uzayda mı, doğuda mı, batıda mı? Yoksa Türkiye Cumhuriyeti topraklarında mı? Bu toprağın ve insanlarının ürettiklerini yiyorsan, hiç değilse Nan etme. Cumhuriyeti kuran da, ilkelerini belirleyen de belli. Neden KUTSAL ANA? Neden Kutsal İsa/adam,erkek? |
Nutuk'tan:
http://www.atam.gov.tr/index.php?Page=Print&NutukIcerikNo=323&Yer=NutukIcerik