L

Yüzbaşı
17 Mart 2016
Tarihinde Katıldı
Takip Ettikleri
4 üye
Görüntülenme (?)
31 (Bu ay: 0)
Gönderiler Hakkında
L
7 yıl
İcra kâtipliği sözlü sınavına katılmaya hak kazananlar
Sözlü sınav tarihini sorgulama ekranında TC noyu yazdığımda hatalı sorgu yazısı alıyorum, eğer deneyen varsa bir tek bende mi oluyor yoksa sizde de böyle sıkıntı var mı?
L
8 yıl
Bugün okuldan kaydımı sildirdim ama e-kayıt yaparken bir sıkıntı çıkıyor bi bakın
Evet bugün gittim kaydımı sildirdim diplomamı aldım geldim e-devlete girip yeni kazandığım üniversiteye kayıt yaptırmaya çalışıyorum fakat şöyle bir uyarı geliyor

quote:

Yükseköğretim Bilgi Sistemi'nde yerleştiğiniz programa denk (lisans-lisans veya önlisans-önlisans) örgün bir programda kaydınız bulunduğundan, e-kayıt işleminiz yapılamamaktadır. Kaydınızın bulunduğu üniversite ile irtibata geçip Yükseköğretim Bilgi Sistemi'nden kaydınızı sildirmeniz durumunda e-kayıt işlemini gerçekleştirebilirsiniz. Öğrencilik kaydınız olduğu sürece kayıt işleminiz yapılamayabilir. Yerleştiğiniz üniversiteden konu hakkında bilgi alabilirsiniz.


Kaydımı sildirdikten bir süre sonra mı YÖKSİS'e yansıyor ? Bu durumu yaşayan veya bu durum hakkında bilgisi olan varsa yardımcı olursanız sevinirim.
L
8 yıl
Kırıkkale Hukuk kazanan var mı?
L
8 yıl
Evi karınca bastı taktik verin
Evet , 4 farklı yerde delik açtıklarını gördüm . İlacı koycam ama kıyamadım da birileri limon falan koyun demiş onu da denedim gitmediler yine , pudra döktüm yine olmadı ne yapmam lazım taktik verin
L
8 yıl
Kitap satın almak için alternatif site
Kitapyurdu,d&r,babil bunlara alternatif olarak kitap alışverişi yaptığınız siteler var mı ?
L
8 yıl
Ekşisözlükten silinen yazı: fethullah gülen cemaati
EDİT(PN) : İsteyen en alttaki kaynağından okuyabilir . Yaziyi yazan ben değilim sadece paylaşiyorum
az kaldı az…

yıllar evvel bu adamlar yüzünden hayatım karardığında arkadaşlarım “sen merak etme hak yerini elbet bulur” falan derlerdi. harp okulu’ndan henüz ayrılmıştım o zaman, daha doğrusu ayrılmak zorunda kalmıştım. mal gibiydim lan, boş boş olanları anlamaya çalışıyordum. 10 yaşından beri hayalini kurduğum mesleği ellerimden aldılar. ne yapacağımı bilmiyordum…

eğitime çıkıyorsun, bir grup rap rap yürüyüş çalışırken adam 10 dakkada haşat ediyor seni. “noluyo lan burda” diyorsun ama anlamıyorsun. komutanına o kadar güveniyorsun ki; gerçekten art niyetli olduğuna inanmıyorsun, kendini düzeltmeye çalışıyorsun… daha hızlı sürünüyorsun, daha hızlı koşuyorsun, daha az uyu… ne daha azı neredeyse hiç uyumuyorsun, daha çok komando dansı, daha çok şınav, daha çok çök-kalk… yok arkadaş bir türlü olmuyor. o sıcağın alnında adam sana “isteksizsin!!” diye bağırıyor. ne isteksizi, hepimize birer kalorimetre taksalar tabur birincisi olacaksın, ama dağın başındasın, savcı da o, hakim de o, bir üst mahkeme bile o…

pesitilin çıkmış bir halde gecenin bir yarısı çadırına dönüyorsun, millet 4 saat önce uyumaya başladığı için “ses yapmayayım da uyanmasınlar” diyorsun. kamuflaj delik deşik olmuş, yarına dikip temizlemek lazım. oturup sökük dikiyorsun gecenin bir yarısı. 10 dakka sonra ön çadır nöbetçisi geliyor, “kanka 15 dakka kaldı acele et giyin hemen diyor!”. “oha bugün nöbetim vardı de mi” diyorsun. zaten 3’e kadar uyumamışsın, bir de 3-5 nöbetini kitlemişler. e dün de uyumamıştın zaten??

ön çadır nöbeti önemli çünkü yola bakan tarafta. bir araba geçer, bir komutan geçer, seni orada göremezse ayvayı yedin demektir. verebileceğin ne kadar dikkat varsa verip nöbete başlıyorsun. ayakta beklerken gözlerin düşüyor. “ayakta uyuyabilir mi insan lan acaba?” diye geçiyor içinden. “atlar nasıl uyuyor acaba ayakta?” falan diyorsun. o zamanlar kendinle başbaşa kaldığın için kafa da çalışmaya başlıyor. “ne oluyo lan burda?” diyorsun. “ne istiyor bu adamlar benden?” ayrılan arkadaşlarını düşünüyorsun gece gece, askeri liseden en yakın arkadaşların ayrılmış, geriye bir avuç arkadaşın kalmış. onlar da sen gibi zaten, birini daha bu sabah hastaneye taşıdın, bayılmış çocuk eğitimde. “iyi mi acaba?” diye düşünüyorsun.

derken arkadan birisi bağırıyor: “nöbetçi! nerdesin nöbetçi!”. aha! koşup tekmil veriyorsun. yine “nerdesin” diye soruyor. burdayım kardeşim nerde olucam. “burdaydım komutanım, ön çadırı geziyordum” diyorsun. bir sürü soru soruyor, birini bile bilemezsen yarın ayvayı yedin. ama cevaplıyorsun. bu sefer üstüne başına bakmaya başlıyor, bot boyalı, eksik malzeme yok. sonra gözü söküklere takılıyor. “niye dikmedin bunları?” diyor. “a be insafsız! eğitimden gece 2:40’ta geldim zaten, 20 dakkada dikebildiğimi diktim sonra nöbetim başladı” diyemiyorsun. “a be insafsız”ı çıkarıyorsun cümleden, kalan kısmı da kibarca anlatıyorsun. umrunda değil zaten, “bana mazeret üretme” diyor. “yarın eğitim başlangıcında beni göreceksin” diyor. “aha ayvayı yedik” diyorsun. en iyi ihtimalle sabaha karşı 05:00’de nöbet başka vukuat olmadan bitiyor. yeni gün başladı zaten artık, gidip spor içtimasına çıkıyorsun.

spordan sonra eğitim başlıyor. gidip kamuflajları giyip eğitim sahasına çıkıyorsun. komutan geliyor. “dün uyardığım nöbetçi ayrılsın” diyor. gidip tekmil veriyorsun. üstüne başına bakıyor. “ben seni nöbette neden uyarmıştım?” diyor. “eğitim elbisemde sökük vardı komutanım” diyorsun. “eee neden dikmedin?” diyor. “arkadaş senin hiç utanman yok mu! ne ara dikeceğim! ne ara dikeceğim!!!!!” diye bağırıyorsun içinden. ama dışa vuramıyorsun. “vakit yoktu komutanım” diyorsun. “ya yeter bıktım senin mazeretlerinden!” diyor. tabura dönüyor. “işte arkadaşımızın üniformaya gösterdiği saygı bu kadar” diyor. askeri liseden arkadaşlarımla göz göze geliyorum. “kanka biz seni biliyoruz, sıkma canını” bakışı atıyorlar. sıkmıyorum zaten. ilk istirahat vaktinde onların yanına gitmek, dertleşmek istiyorum…

eğitim başlıyor. büyük grup yalandan bir süre “yat-kalk” yapıyor, sonra yürüyüşe devam ediyor. bizim manga ise çılgınlar gibi ordan oraya yardırıyor. çök kalk yaparak anadoluya giriyoruz(1071), cehennem gibi yanan asfaltta “el arabası” yapıyoruz, ellerim dün de su toplamıştı zaten asfalt artık elimi kavuruyor. yarım yamalak yaptığım dikişler daha eğitimin başında yeniden sökülüyor zaten. “şunu yapanı su içmeye göndereceğim, bunu yapanı suç içmeye göndereceğim” diye diye haşatımı çıkarıyor başımdaki, ama su içmeye de bir türlü göndermiyor. sonra “kalk!” diye bir komut geliyor. tam doğruluyorum ki gözler kararıyor…

bayılmışım. bir arkadaş, ağacın gölgesine taşımış beni, yüzüme su falan vuruyor. kendime geliyorum. başımdaki “ya siz ne zayıf adammışsınız be! burada bütün tabur eğitim yapıyor bir tek siz bayılıyorsunuz. yapamayacaksanız gidin arkadaş, uğraştırmayın bizi” diyor. içinden küfrü basıyorsun. “git ara öğününü ye, su iç gel” diyor. 2 saat önce yemen gereken helvayı açıp 2 ısırıkta mideye atıyorsun. zaten susamışsın, helva resmen apokaliptik bir etki yapıyor. deparla mangana geri dönüyorsun.

“içtin mi iyice suyunu?” diyor. “içtim komutanım” diyorsun. yok sen yeterince içmemişsindir. şimdi yine bayılma” diyor. elinde 1,5 litrelik su şişesi var. ben zaten o kadar çeşmeden içmişimdir. içmeye çalışıyorsun mide almıyor. “bitecek o şişe!” diyor. “emredersiniz” deyip dikiyorsun. mide balon gibi şişiyor. eğitime dönüyorsun. “yat! başla dönmeye, hadi hadi hadi” diye komut veriyor. dakikalarca yuvarlanıyorsun. kaldırıyor, 12. tüfeksiz hareketi yaptırıyor(jumping jacks’e benzer), komando dansı falan derken senin mide daha fazla dayanamıyor tabi, az önce ne içtiysen kusuyorsun…

“yaa gene mi sen yaa, oğlum ben bıktım senle uğraşmaktan” diyor. artık içinde öfke falan kalmıyor. ağlamak istiyorsun. annen gelsin istiyorsun. “şurda bir pause tuşu olsa” diyorsun. çaresizlikten başka bir şey hissedemiyorsun. hemen yanında askeri liseden arkadaşın eliyle sana dokunuyor. “kanka dayan biraz” der gibisinden. yarım saat sonra da o bayılıyor… bu sırada büyük grup geçmiş meydana esas duruş çalışıyor. “allah’ım ben niye burdayım, onlar niye orda?” diyorsun. sürünürken yerde böceklerle göz göze geliyorsun, kafka’yı güzelce anıp devam ediyorsun…

eğitim bitiyor. tabur yürüyerek, sense ellerin bilekte ördek adımıyla ilerlerken çadırlar bölgesinin önünde, üstünde t-shirt altında kot pantolon olan devreni görüyorsun. bütün gün görmemiştin zaten. ayrılmaya karar vermiş. “yapma yaaa” diyorsun. gitmeden vedalaşmak istemiş. sarılıyorsun, o ağlıyor, sen ağlıyorsun. sonra gidiyor. başımdaki geliyor yanıma, “nerde kalmıştın sen?” diyor. devrenle gözgöze geldiğin noktaya gidip kalan yolu bir daha bu sefer ördek adımıyla alıyorsun.

gece yastığa başını koyunca aklına hiçbir şey gelmiyor. çünkü yatay pozisyona geçer geçmez sızıyorsun. ama uykundan uyandırıyorlar. “komutan çağırıyor” diyor nöbetçi, hemen kamuflajları çıkarıyorsun, yatağını yapıyorsun, pijamalarını güzelce yerleştiriyorsun. koştura koştura gidiyorsun. kaldırımda oturuyor. bağıra bağıra tekmil veriyorsun. “ne bağırıyorsun lan! arkadaşların uyuyor” diyor. e kardeşim 3 gün önce de aynı sebepten bağırmadım diye fırçalamıştın. susup bekliyorsun. “sana dedim cevap versene!” diyor. soru mu sordun ki, neyi cevaplıyım? “emredersiniz komutanım!” diye patlatıyorum. “ben emir mi verdim?” diyor. “neyse belli sen yeterince almamışsın eğitimini” diyor. elinde bir düdük var; bir kere öttürünce depar, bir daha öttürürse yat. şimdi bakıyorum da, o yaptığımız hareketleri “benim” diyen cross-fit’çi yapamaz yemin ediyorum. 30-35 dakka kadar böyle gidiyor. pestilim çıkıyor haliyle. çin oturuşuna geçirtiyor beni ve “düşünmemi” istiyor. “sivil hayatı” düşünmemi. orada daha başarılı olacağımdan falan bahsediyor. “bak sana bir abin olarak konuşuyorum” diyor. anlatıyor da anlatıyor. ben “subay olmak istiyorum” dedikçe sinirleniyor. “tamam git” diyor. çadıra dönüyorum, botları temizliyorum, boyuyorum, kamuflajı temizliyorum, asıyorum, pijamaları giyiyorum, az önce yaptığım yatağı bozup tekrar yatıyorum…

20 dakika sonra nöbetçi tekrar geliyor. “komutan çağırıyor” diyor. “emin misin lan şimdi geldim yanından” diyorum. “kanka valla bu çadır” diyor. kalkıyorum, kamuflajı giyiyorum, botu giyiyorum, pijamaları düzgünce katlayıp, yatağı yapıp fırlıyorum. yanına gittiğimde “geç kaldın” diyor. ne geç kaldını amk süre mi verdin ki? susuyorum. bir süre eğitim yapıyoruz. “buraya gelirken çadırını düzelttin mi?” diyor. “düzelttim” diyorum. “bak gidip kontrol ederim, yalan söylüyorsan fena yaparım” diyor. “yaptım” diyorum sadece. inanmıyor, gidip bakıyor, her yerini didik didik ediyor. bulamıyor bir şey. “nasıl yaptın oğlum bu kadar kısa sürede? arkadaşına yaptırmışsın işte” diyor. “yaptım komutanım” diyorum. “ne yani ben sana iftira mı atıyorum şimdi?” diyor. “hayır komutanım” diyorum. “oğlum karar ver ya sen yalancısın ya ben iftiracıyım” diyor. susuyorum. “yarın eğitimde beni göreceksin sen, komutana iftira atmak neymiş göstericem sana” diyor. “emredersiniz komutanım” diyorum. sökükleri dikiyorum, botu yeniden boyuyorum, kamuflajımı temizleyip kaldırıyorum, yatağı o gün bilmem kaçıncı kez yeniden bozup yatıyorum(gece kontrol ediyorlar).

kamp böyle geçiyor. okul dönemi de böyle geçiyor. bu sefer puanlı ceza da almaya başlıyorsun. adam “bu sabah koğuşlarınızı kontrol ettik senin yatağın bozuktu” diyor. nasıl savunacaksın kendini? iddia eden o, karar veren o. yalandan bir şeyler yazıp veriyorsun. anında cezayı patlatıyor. kamp dönemi yürüyüş çalışanların ise yatakları hep düzgün oluyor. onların hiç eksiği olmuyor. her izne çatır çatır çıkıyorlar. disiplin puanın giderek düşüyor. başındaki adam yalandan seni çağırıyor: “oğlum sen adam olmayacak mısın?” diyor. “kampta beceremiyorsun, burda beceremiyorsun, ne olacak bu iş?” diyor. ya sabır çekip çıkıyorsun odadan. bu sırada psikopat izni var, ona çıkmak zorundasın zaten. orada annenle konuşuyorsun; “geçen hafta falanca bir kadın geldi yanıma” diyor. “oğlunuz sohbetlere gelsin dedi” diyor, “inşallah düzelir o zaman durumu dedi” diyor. inanmıyorum, “ne alaka ya?” diyorum.

dayanarak gelinebilecek bir nokta var. o noktadan sonra işler senin elinden çıkıyor. okuldan ayrılmak zorunda kalıyorum. ayrılırken hiç unutamadığım bir anım var, arkadaşlarla vedalaşırken, benim durumumda olan ve 3 ay sonra ayrılmak zorunda kalacak olan bir devrem: “oğlum bize neden böyle davranıyorlar?” dedi. ben de bilmiyorum ki, neden böyle böyle davranıyorlar bilmiyorum. çocuğun yüzünde ne yaşama sevinci kalmış, ne umut kalmış, vatan, matan hepsi gitmiş, 19 yaşında çocuk neden bu halde olduğunu çözmeye çalışıyor.

biz ayrıldığımızda tüm kurumların kritik noktaları bunların elindeydi. kalanların da büyük çoğunluğu bunları karşısına almak istemiyordu. gidiyorsun derdini anlatamıyorsun. savcıya gidiyorsun, güveniyorsun adama. “sen boşver burdan bir şey çıkmaz” diyor(şimdi tutuklandı). gazeteciye gidiyorsun anlatıyorsun. yazıyor, dinliyor, “yaa, öyle mi, vah vah” yapıyor. sonra haber yapmıyorlar. sivilde iyi bir üniversite kazanıp devam ediyorum. şak! diye askeri okulun tazminat borcu çıkıyor: 45.000 tl. 5-6 sene de süresi var. ailem ödeyemez zaten, iş arıyorum. asgari ücret veriyorlar en fazla. yetmiyor part-time ikinci bir işe giriyorum. sınav zamanı ders notlarını güç bela birilerinden bulup, projeleri bir şekilde verip dersleri geçiyorum. sosyal hayat diye bir şey yok zaten. iş-okul, iş-okul. neyse sonra mecliste yalvar yakar bir araştırma komisyonu kuruluyor. bizimle ilgili yapılan haberlerin yorumlarına bakıyorum. adam “zor olduğunu bile bile niye girmişler o zaman cık cık” diyor, “dayanamamışlar, zor gelmiş, şimdi de borçlarını ödemek istemiyorlar” diyor. “şu haberi bir oku bakalım sayın okur, orda öyle mi diyor” diye sinirleniyorum. daha o zaman cemaat-akp savaşıbaşlamamış, askeri okul tazminatları, polis kolejleri seviyesine çekilip bırakılıyor. biraz daha azalıyor yani. bilirkişiler açık açık “burada bir sıkıntı var” demesine rağmen daha derine inilmiyor. “neyse buna da şükür” diyip devam ediyorum. bu arada haberler gelmeye devam ediyor.

harp okulu’nda vedalaştığım arkadaşım ayrılmış arıyor “kanka ben ne yapıcam” diye ağlıyor telefonda. “ne yapıcaksın, yeniden kalkıp savaşacaksın” diyorum, moral veriyorum, destek oluyorum. sonra başka haberler de geliyor. “duydunuz mu şu cemaatçiymiş, bu cemaatçiymiş, şu hatta abiymiş” falan. bazıları artık eskisi kadar gizlemiyormuş bile. kimisi kendi de söylüyor. birinci ağızdan öyle şeyler anlatıyorlar ki vay anasını serhat neler dönmüş ya diyorum. bir bakıyorum herifler hakkaten kıçlarına motor takılmış gibi kariyer uçuşu yapıyorlar.her yerdelermiş lan! her yerde. biz mal gibi uyumuşuz etrafımızda kıyamet koparken. annemin yanına gelen kadın bize acımış da yapmış resmen o teklifi. bende de taşlar yerine oturmaya başlıyor. “hayırlısı” diyip devam ediyorum. darbe girişimi olana kadar da samimi düşüncem yaptıklarının bu adamların yanına kar kalacağıydı. çünkü askeri birlikler tamamen kapalı alanlar ve söylediğin her şey havada kalıyor.

darbe girişiminin ertesi günü haberleri okuyorum. benim zamanındaki komuta teşkilatından durumunu öğrenebildiğim 4 komutan da işin içinde, diğerlerinin durumunu da daha bilmiyorum. o adamları ters kelepçeli, kanter içinde ordan oraya götürürlerken gördüm ya, yemin ediyorum benden 2 kilo yağ falan eridi gitti o saniye. o “biz ne yaptık allahım” bakışları var ya suratlarındaki, bir ömre bedel. benim kampta anam ağlarken, kenarda selam çalışan arkadaşlardan da şimdiye kadar iki tanesini gördüm. kimsenin hakkını yemek istemiyorum, o yüzden mahkeme sonuçlanana kadar bekleyeceğim. itiraflar başladı zaten. eğer önemli itiraflarda bulunmazlarsa bir daha gün yüzü görmeleri zor. her akşam dua ediyorum, inşallah insafa gelirler de ne var ne yok dökülürler. mahkeme sonuçlandıktan sonra da bana yapılan işkencelerin hesabını çatır çatır sormazsam namerdim.

buraya kadar okuyabilmişlere şunu söylemek istiyorum: hakkınız olmayan hiçbir şeyi talep etmeyin kardeşim. inanın bunu; “karakterli olun, dürüst olun” anlamında söylemiyorum. bir şekilde çıkıyor ve çıkarken misliyle çıkıyor. o çocuklar belki kendi haklarıyla pilot olamayacaklardı, çiğ köfteci olacaklardı. ama kafaları rahat olacaktı. onları seven insanlarla bir arada yaşayıp gideceklerdi. şimdi yüzlerce kişinin kanı, binlerce kişinin hakkı ve milyonlarca kişinin ahı boyunlarında “bu işi buralara kadar nasıl geldi?” onu düşünüyorlar. anaları babaları nasıldır düşünmek bile istemiyorum. çocukları ne durumdadır. merak etmeyin açlıktan ölmüyor kimse, dürüst namuslu adamsanız, ekmeğinizi de bulursunuz bir şekilde. yeter ki; hırslanmayın, kendi durumunuzu başkasının insafına bırakmayın. bugün soruyu verirler, yarın sicilini şişirirler ama en sonunda bir yerden çıkar sevgili kardeşim. bence bu yaşananlardan çıkarılması gereken en büyük ders o.

bu cemaatçilerdeki kibri de midem kaldırmıyor artık. ülkede yüzlerce insan ölmüş, binlerce insanın hayatı mahvolmuş, adam hala “okullarımızı kıskandılar” diyor. “acaba?” bile demiyor. “varsa aramızda böyle bir grup en yüksek cezayı alsın” bile demiyor. yuh, yemin ediyorum yuh. size söylenecek laflar tükendi artık.

edit: hiç beklemediğim tepkiler aldım şimdiye kadar. desteğiniz için teşekkür ederim. sosyal medyada falan paylaşılmış sanırım. o nedenle küfürleri filtreledim.

edit2: (bkz: fetö darbesine karşı askeri öğrencilerden açıklama)

çok teşekkürler.

Kaynak:http://cryptocode.net/cetin/archives/486
L
8 yıl
Mete Yarar \u0027 a karşı başlatılan linç kampanyası
Aman deyim sadece kendi dediğinize he diyen adamları yüceltin , zamanında fetocuların her yere sızmasına izin verenler belli sonra da dalga geçer gibi "fetocuların ilk çıkardıkları derginin adı sızıntı , mesajı ta orda vermişler" diyosunuz , geçen katıldıkları programda sabah gazetesinin bir öznesi ile tartıştığı için Mete Yarar hakkında linç kampanyası başlatmışlar , kendi kanallarına da çıkmasına rağmen aralardan cımbızlayıp çıkardıkları kanalları göstermişler . Böyle devam edin menfaatlerinize çalışan adamları kahraman gösterip , sizi eleştiren adamları itibarsızlaştırın.. sizin ettiğiniz çarkları bilmiyoruz sanki iki yüzlü sabah . Zaten şu şöyle olsun dediğinizde he paşam oldu paşam diyen adamlar lazım size , şöyle olsa olmaz mı diyen adamların ipini çekiyosunuz tek tek .

http://www.sabah.com.tr/gundem/2016/07/19/feto-kanallarinin-aranan-adami-mete-yarar-cark-etti
Edit :http://www.takvim.com.tr/guncel/2016/07/19/mete-yararin-derin-celiskisi
L
8 yıl
Ziraat – Tarım Programları , Su ürünleri Programları,Orman Programları YÖK BURSU
Öğrencilerimize “YÖK Bursu” Müjdesi...




Bu sene Yükseköğretim Kurulu olarak üniversitelerimizdeki su ürünleri, ziraat ve ormanla ilgili eğitimi gündemimize aldık.

Ziraat, Tarım, Su ve Orman, bu alanlar, ülkemizin elindeki en büyük değerleridir. Bu programlar aslında pek çok Avrupa ülkesinde ilgi odağı olan, iyi öğrencinin tercih ettiği programlardır.

Bu kapsamda bu programları tercih edecek başarılı öğrencileri desteklemek amacıyla ziraat, orman ve su ürünleri odaklı devlet üniversitesi programlarına yerleşecek ilk üç sıradaki öğrencilere eğitim süreleri boyunca "YÖK Bursu" verilmesi kararını aldık.

“Öğrenci dostu Yeni YÖK olarak” vereceğimiz YÖK Bursu miktarı aylık 600 TL olup 12 ay boyunca ödenecektir.

Burs verilecek programlarımız şunlardır:

Ziraat – Tarım Programları :

“Bahçe Bitkileri, Bitki Koruma, Bitkisel Üretim ve Teknolojileri, Biyosistem Mühendisliği, Gıda Teknolojisi, Hayvansal Üretim ve Teknolojileri, Kanatlı Hayvan Yetiştiriciliği, Organik Tarım İşletmeciliği, Süt Teknolojisi, Tarım Ekonomisi, Tarım Makineleri ve Teknolojileri Mühendisliği, Tarımsal Biyoteknoloji, Tarımsal Genetik Mühendisliği, Tarımsal Yapılar ve Sulama, Tarla Bitkileri, Toprak Bilimi ve Bitki Besleme, Zootekni.”

Su ürünleri Programları :

“Balıkçılık Teknolojisi, Balıkçılık Teknolojisi Mühendisliği, Su Ürünleri Mühendisliği.”

Orman Programları :

“Orman Endüstrisi Mühendisliği, Orman Mühendisliği, Yaban Hayatı Ekolojisi ve Yönetimi.”


YÖK BURSU öğrencilerimize hayırlı olsun…

Kaynak:
https://yokatlas.yok.gov.tr/yok-bursu.php
L
8 yıl
YOKATLAS TERCİH ROBOTU
https://yokatlas.yok.gov.tr burdaki tercih robotu harika olmuş , tercih döneminde yana yana dolaşmanıza gerek yok her şey elinizin altında . Görmeyen vardır diye açıyorum herkesin haberi olsun , ayrıca buradan Mezunların KPSS-1, KPSS-2, KPSS-3, TUS-1, TUS-2, TUS-KP, AP-AYB sınav başarılarını değerlendirebilirsiniz en çok da burası önemli , zaten çoğu kişi bunları soruşturacaktır önümüzde somut bir bilgi mevcut kolay gelsin herkese .

YÖK Başkanı Prof.Dr. Yekta Saraç'ın Mesajı
Sevgili üniversite adaylarımız,

Sizlerin bilinçli ve doğru tercih yapabilmelerini sağlamak için daha önce hiçbir dönemde sunulmayan bilgileri “Yükseköğretim Program Atlası” ile siz değerli öğrencilerimizin istifadesine sunduk.

Ayrıca “Yeni YÖK” olarak sizlerin bilinçli tercihler yaparak gerçekten istedikleri alanlara tercih hatası yapmadan yerleşmenizi sağlamak için birçok yeni kararlar da aldık.

Bu kararlardan bazılarını sizlere hatırlatmak isterim:

- Kılavuzda öğretim üyeleri sayılarını veriyoruz…
Yükseköğretim Programları ve Kontenjanları Kılavuzu’nda Lisans programlarındaki öğretim üyeleri sayısını cesaretle kamuoyu ile paylaşıyoruz. Tercih edeceğiniz programlardaki öğretim üyesi sayılarını yani akademik kadro durumunu öğrenme fırsatını bulacak ve üniversitelerimiz arasında karşılaştırma yapabileceksiniz.

- Kılavuzda akredite edilen programları belirtiyoruz
Bu seneki kılavuzda öğretim üyesi sayılarına ek olarak ilk kez programların ulusal ve uluslararası akreditasyon kurulu tarafından akredite edilen programları belirtiyoruz. Böylelikle programların bir tercih unsuru özelliği taşıyacak olan “Akredite olup olmadığı” hususunu görebileceksiniz. Bu kaliteyi önceleyen Yeni YÖK’ün sunduğu bir yeniliktir.

- Kılavuzda üniversitelerimizin merkezi sınavlardaki başarı oranlarını verdik…
Bu seneki kılavuzda üniversitelerimizin merkezi sınavlardaki başarı durumu da yer alacak. Üniversitelerimizin mezunlarının merkezi sınavlardaki (KPSS , TUS , DUS , YDS, Adli Yargı Sınavı vb...) başarı oranlarını da öğrenebileceksiniz. Dolayısıyla mezun başarı açısından üniversitelerimiz arasında karşılaştırma yapabileceksiniz.


Sevgili üniversite adaylarımız,

“Yükseköğretim Program Atlası” programımızda sizlere tercih hususunda fayda sağlayacak birçok veri ve bilgi mevcuttur.

Öğrenci dostu “Yeni YÖK” olarak başlatmış olduğumuz bu tarz ek bilgilendirmeler sayesinde tercih etmek istediğiniz programlar arasında bir karşılaştırma yapabilmenizi ve üniversitelerimizin karnelerini sizlere sunarak daha başarılı bir tercih dönemi geçirmenizi sağlamak istiyoruz.


Başarılar dileğimle…

Prof. Dr. M. A. Yekta Saraç
Yükseköğretim Kurulu Başkanı
L
8 yıl
Subay:Türk Silahlı Kuvvetleri Yönetime El koydu
DH Mobil uygulaması ile devam edin. Mobil tarayıcınız ile mümkün olanların yanı sıra, birçok yeni ve faydalı özelliğe erişin. Gizle ve güncelleme çıkana kadar tekrar gösterme.