Ümit Özdağ Zafer partisi olarak Mansur Yavaş 'ı göreve davet ediyor. https://www.youtube.com/watch?v=uZpyG1spe08&feature=youtu.be |
Cumhurbaşkanının "giderlerse gitsinler, yerine yen mezun doktorlar getiririz" açıklamasından sonra baya aklıma takıldı bu durum. Üzerinde en çok durmamız gereken meselelerden birisi olduğuna inanıyorum ama maalesef siyasi partiler bunu yeteri kadar gündeme getiremiyorlar. 21 YY dünyasında kendi teknolojisini geliştiremeyen, hızla gelişen dünyaya teknolojik olarak ayak uyduramayan ülkeler sömürge olmaya mahkumdur. Nedeni ise çok basit; teknoloji üreten firmalardan ürün almak zorunda yoksa dünyaya yetişme şansımız olmaz. Aynı zamanda halk hayatını daha da kolaylaştırmak için yeni teknolojilere sürekli ihtiyaç duyacaktır. Bu nedenle yurtdışı kaynaklı teknoloji firmalarının ülkemize olan ithalatı sürekli artacak. Sürekli yeni telefonlar, yeni televizyonlar, yeni bilgisayarlar çıkacak ve bunları üreten firmalar ülkemize satacaklar. Ama karşılığında ne vereceğiz? İşte toplumun büyük bir kesiminin farkında olmadığı biz bu ürünlerin karşılığını sömürülerek ödüyoruz. Sömürülmek Farkında olmasak da ülkemiz kaynakları sömürülüyor. İlk olarak emeğimiz sömürülüyor. Dolar bazında baktığınız zaman çok komik rakamlara çalışıyoruz. Çoğu zaman mesai gibi zorunlu durumlarla karşı karşıya kalıyoruz. Bazı iş grupları biraz daha fazla para kazanmak için köle misali insanları çalıştırıyor. Ama toplum bunu içine sindirmiş o kadar da ses çıkarmıyorlar, eşek gibi çalışıp insan muamelesi görmemek nedense bu insanlara hiç koymuyor. Ülkemizdeki kaynaklarımız sömürülüyor. Türkiye doğal zenginleri olan değerli bir ülke ama bundan kendi halkı ne yazık ki faydalanamıyor. Toprak mahsüllerimiz sömürülüyor (fındık, çay vs.) Tatil yerlerimiz sahillerimiz sömürülüyor (Antalya, Istanbul). Bunlar için sömürülme ifadesinin kullanma nedenim yurtdışından turistler geliyor diye değil. Haklımız bu imkanlardan faydalanamıyor diye. Bugün asgari ücretle çalışan bir Türk köyüne zor giderken Almanya'da asgari ücretle çalışan vatandaş ülkemize gelip tüm nimetlerinden faydalanıyor bizde izliyoruz. Ama bu da bize koymuyor çünkü biz yıllarca aynı köye gidip boş boş zaman geçirmeye alışmışız, vizyon desen yok her sene birbirinin aynısı köye git bir kaç hafta takıl sonra geri dön ... En son beyin göçüyle beraber zirveye tırmandı. Bizi bu bataklıktan çıkarabilecek tek şey yetenekli mühendis takımının üretim yaparak zenginleşmesi dolayısıyla halkı ayağa kaldırmasıyken bu insanların hepsi yurt dışına kaçmaya başladı. Öyle ki artık insanlar üniversite zamanından nasıl yurtdışına kaçarım hesabı yapmaya başladılar (özellikle mühendisler). Bunların üstüne pandemi gibi olağan üstü durumlarda en çok ihtiyaç duyduğumuz insanlar olan sağlık çalışanları da gitmeye başladılar. Bu vatanımız için çok ciddi bir yara ve bu sorunu çözemezsek çok ciddi sıkıntılarla karşılaşacağız. Tüm bunların üzerine cumhurbaşkanı bu insanların gitmesini engellemek yerine "giderlerse gitsinler" açıklaması yapması cidden çok üzücü. Bir ülke geleceğinden bu şekilde vazgeçmemeli. Aklı başında olan bir vatandaşın bu lafı duyduktan sonra bu insanları desteklemesi imkansız. Çünkü bu kalifiye insanlara en çok ihtiyaç duyan haklın kendisi, emeği sömürülen kendisi, hasta olana kadar çalışan kendisi, hayatı ev-iş olan hiç bir aktivitesi olmayan kendisi. Ama o kadar bilgisiz ki ne yazık ki bu gerçeklerin farkında bile değil. Karşıma geçip bu adamların söyledikleri argümanları savunuyorlar, gerçekten yazık. Bu insanlar bu kafada olduktan sonra yaşadıklarını hak ediyorlar. Bu konuda içim baya doldu, bu gidişle ya kafayı yiyeceğim yada bu ülkeyi terk edeceğim. |
Merhaba arkadaşlar, İngilizce konuşma pratiği için bilginiz siteler vs var mı cambly gibi? Cambly en popüler olanı ama biraz pahalı o yüzden diğer seçeneklere bakıyorum. |
İstanbul Bağcılar Belediye Başkanı Lokman Çağırıcı 28 Ocak 2021'de İşletme ve İştirakler Müdürlüğü'ne yaptığı ziyaret sonrasında çalışanlarla fotoğraf çektirmek istedi. Ama orada çalışan memur M.K belediye başkanı ile fotoğraf çektirmek istemeyince belediye başkanı memura ağır hakaretler etmeye başladı. Belediye başkanının memura söylediği sözlerden bazıları : "kim ulan bu g...zekalı ?" "bak canımı sıkma .... sana dokunmadığımız zaman, sürece böyle ukalalaşıp, ge...zekalı ! " "lan git! kapa çeneni ! ap..l !" "bir hafta süre! Defolup gideceksin buradan!" "Niye bunun siciliyle oynamıyorsunuz ?" Belediye başkanının fotoğraf çekilmek istemeyen memura gösterdiği tavır çok yanlış kimler belediye başkanlığı yapıyor görün istedim. https://www.youtube.com/watch?v=AwjhyThVqWE https://www.gazeteduvar.com.tr/ak-partili-baskanla-fotograf-cektirmeyen-memurun-basina-gelmeyen-kalmadi-haber-1549727 |
Memur-Sen Konfederasyonuna bağlı olan Diyanet-sen Başkanı ve Yargıtay Mescidinin eski imamı Mehmet Ali Güldemir’in alkollü araç kullanırken yakalandığı için imamlıktan ve memuriyetten atıldığı iddia edildi. kaynak : https://www.sozcu.com.tr/2022/yazarlar/yilmaz-ozdil/allahin-tokadi-yok-denilen-budur-6886696 https://www.istiklal.com.tr/haber/diyanet-sen-genel-baskani-alkollu-arac-kullanirken-yakalandi/666369 Peki Mehmet Ali Gürdemir daha önce alkol hakkında neler demiş ? “İçki satan marketlerden alışveriş uygun değildir” Diyanet-Sen Genel Başkanı Mehmet Ali Güldemir, Ramazan ayının mü’minler için ayrı bir öneme sahip olduğunun altını çizerek, “Ramazan boyunca gerek kendimiz için gerekse yardım amaçlı marketlerden alış veriş yapıyoruz. İçki biliyorsunuz dinimizin yasakladığı bir içecek ve Peygamber Efendimiz (SAV) tarafından ‘Bütün kötülüklerin anası olarak’ ifade edilmiştir. Hal böyle olunca yalnızca Ramazan ayında değil bütün yıl boyunca da içki satan yerlerden alışveriş yapmanın uygun olmadığını düşünüyoruz” dedi. Tüm kötülüklerin anası olan içkiyi nasıl temin ettiğini merak ediyorum. kaynak : https://www.yeniakit.com.tr/haber/alkol-satan-yerlerden-alisveris-yapmayin-1528591.html |
Büyük konuşmamak gerekmiş. Hayatımı gözden geçirdiğimde ne kadar büyük konuştuğum şey varsa hepsini teker teker yapmaya başladım. Onca eleştirdiğim insan bu halimi görse bana neler derlerdi acaba? İnsanları eleştirmeyi ve yargılamayı iyi öğrenmişim ama insanları anlamayı öğrenememişim. Aynı şeyler başıma gelince anladım ki hiçbir şey söylendiği kadar kolay olmuyormuş. Çok acımasız bir insandım, çevremdeki insanlara yaptıkları hataları yüzlerine vurmaktan hiç çekinmez, onlara neyin doğru olduğundan bahseder dururdum. Şimdi ise geldiğim noktada o insanlardan pek bir farkım kalmadı. Belki de bu kadar ahkam kesmek yerine onları anlamaya çalışsam, davranışlarının nedenlerini düşünsem aynı hataları yapmazdım. Şimdi ise geri dönüş yolu kalmadı. İnsanları yalancılıkla suçlarken en büyük yalancı oldum, insanları kötü alışkanlıklara sahip olmakla kötülerken aynı şeyleri yapar oldum, doğru olduğuna şüphesiz olduğum değerleri insanlara dikte ederken ve bunları yapmadıkları için onları suçlarken, şimdi ise onlar gibi davranmadığım için pişmanlık duyar oldum. İnsanları cahillikle itham ederken asıl cahilin kendim olduğunun farklına varamadım. Bir şeyi yaşamadan nasıl bir deneyim olduğunu fark etmenin yolu var mı acaba? Neden hep sonradan aklım başıma gelir? Anladım ki bu dünyada mükemmellik diye bir şey yok. Her insan yalan söylemeye, kötülük yapmaya mahkum. Çok iyi, kusursuz bir insan gibi davranmak kendime yaptığım bir kötülük. Diğerlerinden üstün bir insan gibi davranmanın bir anlamı yok zira bende herkes gibiyim. Artık fark ediyorum ki insanları yargılamadan önce çok iyi düşünmek gerekiyor, belki de hiç yargılamamak gerek. Daha fazla tükürdüğümü yalamak istemiyorum. |
Arkadaşlar Cambly almayı düşünüyorum da indirim kodu bulamıyorum. Birde biraz pahalı, daha önce kullanan var mı ? |
Son zamanlarda okuduğum bir kitap hayata olan bakış açımı sorgulamama neden oldu. Kitabın adı "Şimdinin Gücü". Kitap kısaca yaşadığımız anın değerini fark etmemiz gerektiğini, tüm ıstırap, endişe ve korkularımızın dolayısıyla mutsuzluğumuzun gerçek kaynağını çarpıcı bir biçimde gösterip, onu şimdi ve burada nasıl aşabileceğimizi, huzur ve mutluluğa hemen şimdi nasıl kavuşabileceğimizi, bilincimizi hemen şimdi dönüşüme uğratıp nasıl aydınlanabileceğimizi anlatıyor. Kitap hakkında fazla ayrıntıya gerek yok isteyenler bakabilirler. Kitabı okuduktan sonra yaşadığım hayatın ne kadarında gerçek manada uyanık olduğumu sorgulamaya başladım. Gerçekten ne kadar şimdideyim? Ne kadar hissediyorum yaşadığımı? Ne kadar hayal dünyasında ne kadar içinde yaşamadığım bir hayatın hayali içerisinde yaşıyorum? Bu soruların cevabı beni ciddi manada etkiledi. Fark ettim ki zamanımın çoğunu içinde bulunduğum hayatta değil de kafamda kurduğum hayali dünyalarda, hayali duygular ve düşünceler içerisinde geçirdiğimi fark ettim. Bunda o kadar ustalaşmışım ki hayalini yaşadığım dünyada çok mutluydum. Otobüste yolculuk yaparken, müzik dinlerken, uyumadan önce, uzun yürüyüşlerimde sürekli kafamda kurduğum alternatif dünyalarla kendime biçtiğim "kahraman" rolü oynuyorum. Bu durum beni çok yoruyor sanki 2 hayatı birden yaşıyor gibiyim ve hayallerim bittikçe yaşadığım hayatın gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kalıyorum. Ama dedim ya bu dünyaların hayaline daldığımda çok mutluyum. Madem öyle o zaman bu dünyalardan çıkmanın, gerçek hayata dönmenin ne anlamı var? Daha sonra fark ettim ki hayal ettiğim her şey hayal olarak kalmaya mahkum. Hayallerim hiç gerçekçi değil, uğruna hiç bir çaba sarf etmediğim şeyleri yaşadığımı hayal etmek çok manasız. Yaşadığım hayattan memnunsuzluğum beni hayallere süren temel nedenmiş. Bende bir karar aldım ve artık gerçek olmayacak hayallerde yaşamaktan vazgeçip içinde bulunduğum hayatı sonuna kadar hissederek anı yaşayacağım. Zihnimi düşüncelerin zincirlerinden kurtardığımda gerçekten huzura ermiş oldum. Sürekli bir şeyler düşünen ben, artık günde en az 1 saat hiç bir şey düşünmeden ana odaklanıyorum. Çevremdeki şeylerin güzelliği, hayvanların ve insanların seslerini dinliyorum. Benliğim ön plana çıktıkça hayattaki sıkıntılarım ve dertlerim aynı oranda azaldılar. Yaşadığım hayattan memnuniyetsizliğim gitti ve yaptığım her şeyden tat almaya başladım. Mutlu olmak için ihtiyacım olan her şeye zaten sahiptim ve hepte sahip oldum. Yaşadığımım hayatın tadına varmak , yediğim yemeklerin gerçekten tadını almak, yaşadığım güzellikleri fark etmek hayatıma daha fazla anlam kattı ve beni zihnimin esaretinden kurtardı. Sürekli bir şeyler düşünür, sürekli geçmişe takıntılı kalırken artık kendime daha fazla zaman ayırıp zihin gücümü gerçekleşmeyecek hayallerle harcamak yerine, kendi hayatımda gerçekleştirebileceğim hedeflere odaklanarak onları başarmak için harcıyorum. Hayal kurmak kötü değil tabii ki ama sürekli hayallerde yaşayıp gerçek hayattan kopmak kişinin kendine yapabileceği en büyük kötülüklerden biri ... |
.bu durumdan 2 şey düşünüyorum.
1 AKP Mansur'un aday olarak gösterilmeyeceğinin bir şekilde farklında yada bunun garantisini almış. Bunu düşünmemin nedeni en azından Ümit Özdağ açıklama yaptıktan sonra "Mansur aslında sandığınız kadar iyi değil" minvalinde haberler, açıklamalar falan bekliyordum ama yok daha çok muhalif kanattan ses geliyor.
2 Mansur Yavaş işini çok iyi yapıyor bu nedenle hiç açığını bulamıyorlar. Ama bu yine neden İmamoğlu'na yada KK' ya bu kadar yüklenirken Mansur'un adının bile geçmemesini açıklamıyor.
Bence 1. düşüncem daha doğru, bende Mansur'un seçilmesini isterim ama bu gidişle KK seçilecek gibi duruyor. Hem kendi partisindekilerin yaptığı açıklamalar, hem Meral Akşener'in KK ya borçlu olmasından ötürü sempatisi. Eğer isterse KK kesinlikle kendisini aday olarak gösterebilir diye düşünmekteyim. Ama bu doğru bir karar olur mu? Bu konuyu çok ciddi düşünüp tartmak lazım her 2 adayında kendine göre avantajları ve dezavantajları var.
Her şey KK' nin ellerinde bakalım ne yapacak, hep beraber göreceğiz.