| 
                                        Normalde bununla ilgili bir konu açılmış fakat uzun zamandır o konuya uğrayan olmamış. Bu yüzden cüretimi mazur görün.  Bi film vardı. Amerikanın eski zamanlarında geçiyordu. Bi adamla bi kadın sevgili. Adam kızı bırakıp askere veya öyle bir yere gidiyor. Sonra tekrar dönüyor. Arazilerde PETROL aramaya başlıyor. İlk zamanlar ne kadar uğraşsa da bulamıyor. Sonra bir yerden bir mühendis buluyor işe alıyor. Mühendisin yardımıyla en sonunda petrol buluyor ve gittikçe zenginleşiyor. Başroldeki adam sürekli kovboy şapkası takıyor. Beraber çalıştığı siyahi bi adam var. Bir zaman sonra bu siyahi adam yaralanıp hastanede yatıyor. Böyle bir filmdi. Ne kadar aradıysam da bulamadım. There will be blood veya deepwater horizon gibi filmler değil. Hiç bir yerde bulamadım. Eskiden tv de izlemiştim. Yardım edin. Kafayı yiycem.  | 
                                
| 
                                        Şimdi diyeceksiniz ki neden. Neden basit. Ben kimsenin adina söz söylemem. Ben roman  yazamam. Binler milyonlar satamam. Ben olani anlatacağim şimdi. Ben daha önce odama dadanan sineklere işkenceli bi ölüm tattiran adamim. Bunu forumda yazmiştim ve çok iyi feedback ler aldim. Bunun için teşekkür ederim.Ama bu bile ölümüme engel olamadi.  Niçin öldüğümü anlatayim size. Annemi taniyamaz oldum. En yakinlarimi bile, 20 yildir ayni evde yaşadiğim ailemi bile yeni görmüş gibi oldum. Öldüm. İçki parasi bulamadim, öldüm. Babam hep bildiğim babamdi. Ama ben ayni ben değildim, öldüm. Kesin olan bişey varsa onlar beni düşünmedi. Hiç bilmedi. Öldüm. Aslinda herşey lisede başladi. Eğer Lise Hayatiniz kötü geçiyorsa ölün. Arkadaş edinemiyorsaniz ve kendi kendinizi avutuyorsaniz ki şu şekilde: --- Bu okulu sevmiyorum. Bu insanlari sevmiyorum. Hayat çok farkli kapilar açacak ve benim dönemim asil o zaman başlayacak. Ölün. Çünkü sizin döneminizde insanlik şimdikinden daha beter olacak. Ve sizin döneminizde siz çok fazla şey hatirlayacaksiniz. Şunu dedim mi size? Hatirlamak beladir. Eğer hafizami kaybetseydim bigün, en çok nerede düzüşülüyorsa oraya giderdim. Çünkü en iyisi budur işte. Şimdiki aklim olsaydi, ya okuyabildiğim kadar çok kitap okurdum. Yada düzüşebildiğim kadar çok düzüşürdüm. Otobüse biner ulusa Kizilaya giderdim. Parklarda çimlerde yatar, Güzel bi kizla arkadaşlik kurardim. Bağirir, şarki söyler, dans ederdim. Gençler size bi tavsiye vereyim mi? Her gün kendime ben niye yaşiyorum diye soruyorum. Asil şunu demiş olmak isterdim. ''Ben niye ölmedim?'' Neden yaşiyorum diye sormak kadar bi insanin gururunu inciten onu günden güne kanatan başka bi şey yoktur. Zirvede birakmak gerekir bazen. Attiğiniz her adim kardir. İlerlediğiniz her kilometre ayri bir maceradir. Fakat olduğunuz yerde daireler çizmeyin. O zaman ölmeyin. Zaten ölmezsiniz. Öyleleri en şansli piçlerdir. Ve mutsuzdur. Eğer mutluysa karaktersizdir. Eğer karakterliyse yalancidir.. Hep şununl övündüm; Kimseye surat yapmadim. Daha önce tanişip selamlaştiğim hiç bi insana surat yapmadim. Ne sen değiştin, ne de ben değiştim. Demedim. Çünkü insan ben değiştim diyorsa bilin ki en büyük yalan budur.  | 
                                
| 
                                        Arkadaşlar yeni bir makine aldim. 200 lira verdim. Kahve kültürü edinmek istiyorum. Fakat bilen varsa sorularim olacak. Filtredeki kahve soğuk suyla demleniyor sanirim. Bu tadini etkiler mi? Yani iyi demlenir mi? İkincisi kağit filtreleri her demlemeden sonra çöpe atmamiz mi gerekiyo? Yikayip sonra kullansak olur mu?  | 
                                
| 
                                        Arkadaşlar yeni bir makine aldim. 200 lira verdim. Kahve kültürü edinmek istiyorum. Fakat bilen varsa sorularim olacak. Filtredeki kahve soğuk suyla demleniyor sanirim. Bu tadini etkiler mi? İkincisi kağit filtreleri her demlemeden sonra çöpe atmamiz mi gerekiyo? Yikayip sonra kullansak olur mu?  | 
                                
| 
                                        Gencim. Ben kabul etmesem de hala gencim. Hatta daha çocuğum. Hassaslığım ve kırılganlığım hep çocukluktan. Olmayacağını bile bile denemem; her denememde hep aynı şeyleri denemem; hep farklı şeyler umut edişim, olmadığında sinirlenişim, isyanlarım, hayata küsmem hep çocukluktan. Hala farklı bir dünya kalıbı aklımda... Hala ütopik. .Çılgınca. Hep gerçeğin üstüne örtüyorum onu. Sapık bir dünya. Nasıl? Karşımdaki düşman neye benziyor? O düşman ki şiirselliğim ve sapık vicdanım. Fesleğenlerle çevrili patika yol... Yarısına kadar boşalan kovalar... Görmek istiyorum göster kendini. Hatırlayamadığım rüyalarda saklısın. Uçkur tarafımdan gün be gün bana fısıldarsın. Seni çözsem herşeyi tamamlarım. Senden sonra herşey mümkün. Diyorum biraz yaşlansam. Hiç olmazsa ürkekliğim, acemiliğim, şaşkınlığım geçse... Kartlaşsam, kaşarlansam. İki dizenin mahremiyetinde geceyi bitirsem. Bir kutu puroya 2 bin Tl verebilecek yüzsüzlük... Viski içip sayıklayan tonton amca... Şimdi nerede ayakkabı bağcığım? Lanet gitsin yeniyıl. Bu yıl da yalnızım. Gerçi ben hep yalnızım. Şu içimdeki ağlayan çocuğu bi susturabilsem. Herşeyi içerim o zaman. En sert içkiler bana vız gelir. Yeniyıl yeniyıl yeniyıl... Eski eskide kaldı. İnadına kutlayacağım seni. İçi ölü dışı döküntü yobazlara inat.. Hayat gelsin bildiği gibi. Benim dengemi bozmayınız nolur!?..  | 
                                
| 
                                        Anlamadığım bir şey var. Fakat bunu gerçekten anlamıyorum. Yani nasıl katlanıyorsunuz bunca şeye.. İnsanları o kadar kıskanıyorum ki.. Geçenlerde bi konuda değinildiği gibi çalışma karşıtı felan değilim. Sistemin bi şekilde yürütülmesi gerek. Zaten benim konum da bu değil. Bu bir troll denemesi de değil. Prim peşinde de değilim. Yalnızca anlamak istiyorum. Çok anlamak istiyorum sizi.. Nolur bana anlatın.. Bugün Ankamall Avm ye gittim. Para harcayasım geldi. Zira çalışıyorum ve biraz dağıtıp üstüme başıma bi şeyle almak, bir askılı çanta, bir güzel parfüm, bir kemer.. Ne biliyim; pantolon kazak, ceket almak ister insan. Bunu ben de istiyorum. Fakat bu mağazalarrdaki kıyafet raflarının durumu nedir yahu.. Hiç bir kategoriye göre düzenlenmemiş.. Gelişigüzel, illaki biri beğernir kafasıyla, yani kapitalist kafayla bir kar çılgınlığı.. Yani bunlar insanı zorla komünist yaparlar.. Geçen haftalarda bi parfümcü bulmuştum. Sonra uğrarım dedim. Bu gidşimde ara ki bulasın.. Aradıkça başım dönüyor ve beynimin elektriksel sinyalleri şakaklarıma vuruyormuş gibi hissediyorum. Koca Avm de bi tane avm görevlisi olmaz mı? Ben nereden bilebilirim şu mağaza nerede, bu market nerede..? Artık iyice kaybolduktan sonra çıkışlara gidip güvenliklere sormak zorunda kalıyorum. Çok mu zor Avm yönetiminin (ki o da varsa) 5 - 10 eleman görevli alması????? Bir de Migros'a gireyim dedim ki orada bile bir tane görevli yok. Şu nerde diye sorabileceğin bir tane insan yok.. Parfüm alacağım, nerede olduğunu bilmiyorum. Yav ben izci miyim ayak izlerinden yol mu bulmam gerekiyor.. Bi kaç şey almak için bizim köy kadar marketi adım adım arşınlamam mı gerekiyor.. 6 ay kadar içki içmiyordum. Alabildiğim tek pantolonu da bir yerde unutup kaybedince artık nolacaksa olsun deyip içmeye karar verdim. Alt katta bahçede Newcastle diye bi yer var.. Oraya gittim. Viskileri ssordum. Adam Migrosta 300 liraya satılan viskinin bir kadehin 5 de 1'i kadarı için 48 tl dedi.. E dedim ben bunun şişesini 300 liraya alırım, niye bu kadar pahalı? Dedi bi adam: E burası Newcastle, mekan farkı.. Sokuyum mekana.. İki karı kahkasası, bi kaç tiki, bi kaç göt meme göreceğiz diye, masaya mum ışığı koyum plastik bitkilerle oluşturduğun sahte ortam için 3 katı fiyatı niye ödüyüyüm ki.. Ben de bi çay aldım. Çay 5 lira.. Yine bu alıştığım bi fiyat.. Çünkü tek numarası pis bi teras manzarası olan bi kafenin çayına 4 lira vermişliğim çok oldu.. Dün gece üşenmedim hesapladım.. 25 liraya alınan bi paket çayın bi yemek kaşığı 40 kuruşa denk geliyor. Hadi diyelim 10 kaşık çay koydun demliğe.. Etti sana 4 lira.. Sen bu demlikten yarım bardak çay dolduruyorsun ve bardak başına 4 lira alıyorsun. O kadar ayar oldum ki ilham geldi.. Fırsatını bulursam çaycı açacağım. Bardağını 1,5 liraya versem köşeyi dönerim.. Uzun lafın kısası ben bu kapitalist çılgınlığın adamı değilim. Bugüne kadar idare ettiğimi sanırdım ama hayır ben bu işi beceremiyorum. Bana köy olacak, dağ bayır ova olacak. Ben şehir insanı değilim. Sudan çıkmış balığa dönüyorum.. Uzun lafın kısası benim anlamadığım siz nasıl katlanıyorsunuz bu çılgınlığa, çürümüşlüğe.. Görmüyor musunuz.. İnsani gereklilikleri, en azından bir yol sorup bilgi almayı bile size çok gören, sizi değil,,, EVET SİZİ DEĞİL CÜZADNINIZDAKİ LİRALARI ÖNEMSEYEN BİR SİSTEM ŞU ANDA İYİ KÖTÜ BÜYÜYOR GELİŞİYOR. Her koyun kendi bacağından asılıyor ve asıldığı dal içinde para ödemek zorunda. Bana bir söyleseniz bu işin sırrını çok iyi olur DOSTLARIM.  | 
                                
| 
                                        10 yıldır temizlenmemiş gölde balıklar yosunların arasına saklanmış. Suyun yüzünde görünmüyorlar balıklar, göl o kadar pis işte. Derinliğini anlamak için sopayı daldırıyorum. Karaya oturmuşuz. Sopayı daldırdıkça çamur ve bataklık külü çıkıyor su yüzüne. Su kararıyor ve pis bir kokuyla kalıyoruz. Daha uzağa sürüyoruz kayığı; uzaklaşmak için.  Egenin berrak suları ve Akdenizin devasa alanı başka bir dünya bize göre. Burası Ankara; Ne kadar gidersek gidelim yine döne dolaşa aynı kıyıya oturuyoruz. Dışarıyla bağlantımız yok. Kapana kısılmışız. Birden içim sıkılıyor. Temiz, mavi sularımız olsa belki, mutlu olabiliriz bir ihtimal. Balıklarımız zehirlenip kıyıya vurmamış olsaydı umudumuzu beslemeye devam ederdik. Allah bizi nimetinden esirgemeseydi daha güler yüzlü olurduk birbirimize karşı. Her hafta bıçaklı kavga etmezdik köyün çarşısında. Polis karakolunda dayak yemezdi gençlerimiz. Acaba biz çok mu dedikodu ve gıybet yaptık? Birbirimizin arkasından mı konuştuk? Niçin bakmadık gölümüze? Başımızdakiler arıtma sistemi kurmadı, bizim de istemek aklımıza gelmedi. Dedemin baya bir toprağı varmış eskiden. Sonra devlet bu toprakları elimizden almış. Ben daha kendimi bilmezken, küçük bir çocukken fasulye ekerdik. Ne çıkarsa bahtımıza hesabı. Dedem çıkan ürünü satıyor muydu yoksa kendimiz mi yiyorduk bilmiyorum. Ama kılçığının boğazıma kaçtığını hatırlıyorum. Sonra eskiden gölümüz berraktı. Denizin mahsulu boldu. Çok bereketliydi. Evimizin önünde ki küçük havuz ıstakoz ve balıkla dolardı. Istakozu pişirmezdik, pahalıydı bu yüzden satardık. Balıkların birazını kızartır, çoğunu ise satardık. Bu sürekli hale gelirdi. Göl bereketliydi. Adeta bizim toprağımızdı. Ama sonra göl de gitti elimizden. Eskiden gölde yüzmeyi çok severdik. Şimdilerde ise yanına yaklaşılmaz. Bundan 1 hafta önce bi çocuk hastalık kapmış gölden. Boyunun yarısındaki suda zıplayıp oynamak için bir de su gözlüğü almış. Çocuk boyu palet bile takmış ayaklarına. Şehirdeki güzel havuzlar yerine bizim gölümüzü tercih etmiş. Gözlüğü bile çamur kaplamış, kir kaplamış. Serserilik yapıp dövüşmeye meraklı gençler köyde kalır. Köyde gölün kıyısında azıcık da olsa gelen deniz kokusunda bira içmek güzeldir. Çıkarsa 2 - 3 balık çıkar, o da kızartma yapılır. Babadan parası olan, içip serserilik yapmayı seçen gençler köyden ayrılmaz. Okuyanlar bile ilçeye gönderilir; 3 - 4 yıl sonra geri gelir. İyi okuyanlar ve para kazanmaya hevesli olanlar Ankara'ya iş bulmaya gider. Bazen bu aileler komple Ankara'ya göç eder. Köyde iş bulamayanın yolu Ankara'ya düşer. Bizim yolumuzda Ankara'ya düşmüş zamanında.. Altındağ'a yerleşmişiz ilk gittiğimizde. 15 yıl bu semtte oturduk. Bir köyden başka köye. Burada da aynı manzara. Her şey zamanla yitip gitmeye programlı. Kaybolmaya yaşanıyor bu şehirlerde. Alışmak zor oldu. Çünkü her türden insan var. Orta hallisi de var, fakiri de. Köyden en büyük farkı yine öye benzemesine rağmen insanların kendini şehirli görmesi.. Yollar eninde sonunda merkeze, ordan da zengin semtlerine, hükümet binalarına yani kalbur üstü mekanlara bağlanıyor. Bunu bilmek bile her insanı farklı davranmaya zorluyor. İnsanlar kendini şehirli gibi hissettiğinde hemşerilik duygusu da yok oluyor. Aynı kaderi palaşma samimiyetinden çok, aynı kaderi başkalarına yaşatma hıncı ve öfke kaplıyor insanların içini... Hemşerilik kaybolduğu için kimse kimseyi tanımıyor ve kimsenin gözünün yaşına bakılmıyor. Tanımamak kötü insanın silahıdır. Kötüler kimseyi tanımaz. Tanımak da istemez. Siz size zarar veren kişinin gözlerine baksanız dahi ya görmezlikten gelir ya da işini tamamlamak için üstünüze atılır. Bir oyun daha oynar ve yahut sizi diğerleriyle birlikte görür. Kötü olmak en büyük bencilliktir. ''Siz iyisiniz ben kötüyüm'' bilinci' değildir bu. Ben avcıyım siz kurbansınız düşüncesiyle rahatlarlar. Kendilerini kalabıktan böyle ayırırlar. Kelebekle gezenler ''Ben başroldeyim ,siz ise seyircisiniz'' psikolojisiyle sallarlar bıçaklarını.. Beraber yürüdüğünüz insanlarla haşrolunursunuz. Bu bir bireyin kaderi değildir, bir grubun, zümrenin kaderidir.. Şehir dediğiniz banliyölere ayrılmıştır. Bölünmüştür ve kurtulmak için ne kadar çabaladığınız, veya nasıl farklı bir gelişim gösterdiğiniz önemli değildir. Yermek ve kendinizi ayırmak zamanı etkilemez fakat mekanınız değişir. Zaman ve mekan. Ne çok seviyorum bu ikisini. Bence hayattaki her şey bu iki öge ile açıklanabilir.. Dünyaya bu ikisi için düşmüşüz. Bu ikisi ; yani zaman ve mekan bizim evimiz. Bu ikisini aynı kutuya koyabilirseniz yaşadığınızı hissedersiniz. Mekan içinize sinerse zamanı da sindirirsiniz. Zamanı ve mekanı kollamanız dileğiyle. Dün bir göngül adamının ölüm yıl dönümüydü. Kendisine Allah'tan rahmet diliyorum...  | 
                                
| 
                                        Aslında benim düşündüğüm şey şu ki: Hayatımız uykusuz bir gencin; daha ömrünün baharında; ateşli, heyecanlı konuşmalara, cesurluklara, övünmelere ve kızlara ayıracağı enerjiyi hiç düşünmeden hiçe sayan geceler kadar zor olmadığı için şükretmeliyiz. (biraz uzun oldu sanırsam) Bence geceler günden tamamen farklı birer organizma. Sizinle konuşan, tavsiyeler veren fakat tek yaptığı şey size zaman kaybettirmek olan bir aile büyüğünden farksız. Gece uykusu çok önemlidir.Bu yüzden Zaman aynı zamanda yenilenmek ve tazelenmek için de vardır. Gün ışığında melatonin hormonu salgılanmaz. Melatonin ise bedenimiz için önemli bir hormondur. Vücudun kendini yenilemesine yardımcı olur. Melatonin karanlıkta salgılanır. Fakat geceleri bir şey daha salgılanır: Düşünceler... Buna hayalleri de ekleyebiliriz. Ben zaten normalde düşünmem. Düşünsem zaten matematik dahisi olurdum. Hayır, ben genellikle hayal kurarım. Planlamam, öyleymiş gibi tasarlarım. Olup olmaması, uyup uymaması önemli değildir. Her zaman hayallerim bana yardımcıdır çünkü hayaller o an ne düşünüyorsanız onu yansıtır. Bu yüzden düşünmek karmaşık bir iştir. Hayal kurmak ise zevkli bir iştir. Fakat gün bitmiş. Stresli saatler geride kalmış, kavgalar gürültüler karanlık boyunca dinmiş. Kapınızın önündeki caddede son ses arabesk çalarak giden Şahin'le dalaşmayı planlamıyorsanız uyumak normal bir bünye için yapılacak en iyi şeydir. Fakat genelde stresli zamanlarda ortaya çıkan hayal kurma isteğim sık sık uyumaya hazırlandığım dakikalarda da akın ediyor. Hayal etmek başarının habercisidir derler fakat bence başarma ihtimaliniz olmayan şeyleri hayal etmek içgüdüseldir. Bir şey sürekli hayallerinizde canlanıyorsa o şeyi unutun. Asla olmayacak. Yani siz yapabileceğiniz en iyi şeyin uyumak olduğunu anlamalısınız. O aklınıza gelen ve yarın ilk iş bu işe başlıyorum dediğiniz şey, benliğinizden sıyrılma ve rüyalarla sevişme eylemine yani uykuya gösterdiğiniz bir dirençten başka bir şey değil. Yanınızda duran saate bakar durursunuz ki size zamanın geç olduğunu hatırlatsın. Şimdi uyursam bir ihtimal uykumu alırım deyişinizi duyuyor gibiyim. Ve zaman denilen şey de sizi duymuş olacak ki hiç olmadığı kadar hızlı akıyor. Hiç bir şey yapmadan öylece oturmak bazen sıkıcıdır fakat geceleri bu çok tatlı bir eyleme dönüşür. Zamanı hisedersiniz. Dünyayla hiç olmadığı kadar bütünleşirsiniz. Sizi rahatsız eden it havlamaları bu kez merakınızı uyandırır. Hala aktif ve dinamik oldukları için bu canlıları tebrik edersiniz. Hiç uyumadığı efsanesiyle ünlenen New York gibi şehirlere hayranlık duyarsınız ve bu kafayla oralarda çok rahat yaşayacağınızı tahayyül edersiniz... Ne yazık ki bunların hepsi kendini hoş sohbet sanan laubali bir aile büyüğünüzün sizi eve hapsedip kendi çocukluk anılarını anlatması gibidir. Zamanı geciktirir! Yarın iş vardır, stres vardır ve uyum sağlamak zorundasınızdır. Gel gör ki uykusuz bir bünyeye insalara uyum sağlamak çok zor gelir. Herkes hayatında hiç uykusuz kalmamış gibi dinç ve enerjiktir. Her gece başlarını koyar koymaz uyuyorlardır size göre. Yine bir gece, ben de öyle dinç olmak istiyorum yoksa her an birine dalabilirim der ve kendinizi uyumaya zorlarsınız; ama eskiden her gece kendiliğinden olan ve yaparken efor sarfetmeye gerek duymadığınız uyuma eylemi tam 300 şınav çekmek kadar zordur artık. Ne zaman şimdi uyuyorum deseniz aklınıza bir şey gelir. Ne zaman uyuyorum deseniz ''durum böyleyken nasıl uyuyabiliyorsun!!'' diye söylenen iç sesiniz sizi geceye ve ampulun sarı ışığına geri çeker. Hafta içi uyuyamadığım halde haftasonları tatlı tatlı uykumun gelmesini daha ben çözemedim, bilen varsa biraz anlatsın. Hem böylece varoluşçuluk teorisini biraz kurcalamış oluruz belki... ![]()  
                                     | 
                                
| 
                                        3 - 4 kadeh viskiden sonra klozet yolu gözlüyorum kusmak için. Ben de 1 - 2 kadeh içiyodum. Chivas içiyodum kafam iyi oluyodu 1 - 2 kadehte. Kusma da yoktu. Ama dün paraya kıyıp malt iskoç viskisi aldım, 2 kadehte halıya kustum. Daha önce 3 birayla kusmuşluğum vardır. Bazende 6 şişe bira içsem bişey olmaz. Rakıyla zaten aram yok. Malt viskiye o kadar para verdim kusarsam boşa gidecek. Doğru düzgün kafam iyi olmadan midem error veriyo. Bi çaresi yok mu bunun. Bazı adamlar var 70 lik içiyolar gene de bişey olmuyo. Ben 2 kadehte kusuyorum. Midem niye böyle benim. Bi çaresi var mı bunun? Alkoliklerden yardım istiyorum. Nasihatçiler yazmasa da olur. Günah felan öğüt dinlemek istemiyorum.  | 
                                
Fakat gel gör ki Ronaldo'nun başı gerçekten dertte. Bunca suçlamadan milyon dolar, euro ödeyip hapis yatmadan kurtulabileceğini hiç sanmıyorum. Artık öyle bi çılgınlık yaşanıyo ki tecavüz suçlaması en son baktığımda 3 kişiyi bulmuştu. Benim anladığım, ya adam kiminle yattıysa kendine düşman etmeyi becermiş, intikam alıyorlar, YA DA adamın bariz bir kişilik bozukluğu var.
3 ayrı ülkeden suçlama geldi. Dünyanın en şirret ve paragöz kadınlarına denk gelmiş olmalı ki böyle bir koyun pazarı ortamı yaşansın. Yok öyle değilse adam bildiğin cinsel sapık ve sosyopat. Ne yaptığının, davranışlarının nereye varacağının hesabını yapmaktan aciz. Ve düşünün bu adam futbol medyası ve genç kızlar aracılığıyla göklere çıkarıldı. Ahlaklı, zeki ve ilkeli futbolcu olarak lanse edildi. Belki ALTYAPILARDAKİ binlerce genç çocuk kendine onu örnek aldı. Müslüman dünyasının desteğini dolaylı olarak aldı. Ve lakin Messi'ye öküz ruhlu diyenler, iş ahlakına sahip ve duyarlı futbolcu olarak Ronaldo'yu gösterdi.
Bu adam milyon dolarlık reklamlar yaptı. Sponsorlar bağladı kendine. Juventus'un itibarına itibar katmak ve Şl şampiyonluğu için gereken motivasyonu sağlamak için takıma dahil edildi. Hırsı, çabukluğu, fırsatçılığı elbette takdire layıktır. Real'deyken yanlışlıkla maçını açtığımda bile hemen kanal değiştiren biriyken, Juventus'a transferi sonrası Juventus'un son 4 maçını canlı izledim. Adam loser kelimesinin tam karşıtı ve kendini kabul ettirme gereği bile duymadan takımın dinaminiğini eline aldı gibi görünüyor.
Soruşturmalar sonucunda suçlu çıkarsa futbol aleminin kara lekesi olacaktır. Herkesin, bilhassa benim temennim iddiaların asılsız çıkması ve suçlamalardan aklanması yönünde. Çünkü Ronaldo'nun futbola kazandırdığı baskın forvet ve gizli kaptan imajının önemli olduğunu düşünüyorum. Ve azim ve çalışma dendiğinde örnek gösterilecek bir isim. Umarım o kadınların or***u olduğu tescillenir ve iftira ettikleri için cezalarını bulurlar. Aksi halde iddialar ispatlanırsa futbolcular tüm futbolseverlerin gözünde şımarık, davranış bozukluğu olan karaktersiz insan durumuna düşecekler. En azından hiç bir şey olmsa bile taraftarlar idol kabul ettikleri futbolculara artık şüpheyle bakmaya başlayacaklar. Mükemmel örnek insan imajları sarsılacak, bence.