yav atıyosun bari destekli at bi karış toprak kaybedilmedi abdülhamid han zamanında kulaktan dolma bilgilerle parazit yapma ![]() ![]() sanki robotu abdülhamid han yaptı olayı nereye çekiyorsunuz ![]() |
Ben hiçbir padişaha hayran değilim niye hayran olayım, bir kral veya padişaha hayran niye olayım? Benden üstün insanlar değil, nitekim ben onlardan üstün insanım, daha zeki daha kültürlü.. Babasından ötürü bir tahta oturup halka hükmeden bir zorbaya asla hayran olunmaz, ancak köleler hayran olur |
Dh konu dışında böyle güzel bir konuyu görmek çok hoş. Şahsen tarih bilgim okadar iyi olmadığı için bir yorumda bulanamam ama bugün bile bunu yapamamak utanç verici. |
Nasıl ses çıkarıyor onu anlayamadım ben? ![]() Hakaret mekanik açıdan açıklanabilir ama ses? |
![]() bu gerçek mi ![]() 93 harbi benim zamanımda mı yapıldı ![]() |
![]() |
Abdülhamid Han'ın yaptırmış olduğu 'ALÂMET' isimli robot; dünyada ezan okuyan ilk saat olma özelliğine sahiptir. Sultan, bu muhteşem özelliklere sahip saati Japonya'ya göndermiştir. Muhtemel ki Japonlar, bugünkü robot teknolojilerini, semâ yapan, ezan okuyan bu saatten almışlardır. 1887 yılında Japon İmparatoru'nun yeğeni Prens Komatsu bir savaş gemisiyle İstanbul'a gelir. Abdülhamid Han'a birtakım hediyeler takdim eder ve Sultan ile görüşmelerde bulunur. 1889 yılında ise; Japon İmparatoru Meiji, İstanbul'a özel elçiler gönderir. Bu elçilerle birlikte; Sultan Abdülhamid Han'a özel hediyeler ve bir de özel bir mektup gönderir. Gönderilen bu hediyeler içersinde; Japonya'nın en büyük nişanı olan, Büyük Krizantem Nişanı'nı da vardır. Bu Nişan, Sultan Abdülhamid Han'a takdim edilir. Özel mektupta ise Japon İmparatoru, Abdülhamid Han'dan; "İslâm dini, ilim ve teknolojik gelişmeler, vakıflar, hayır kurumlar vs. konuları ile ilgili olarak kendilerine Japonca veya Fransızca olarak bilgiler," gönderilmesini rica eder. Abdülhamid Han, konuyu Şeyhülislam Cemâleddin Efendi'ye açar. Osmanlı'nın bilgi ve teknolojisi hakkında bilgi isteyen, deniz aşırı bir ülkeye, eli boş elçiler gönderilemezdi. İlk etapta; tezhipli bir Kuran-ı Kerim ve daha bir çok hediye, elçilerle Japon İmparatoru'na gönderilir. Diğer bilgiler için de süre istenir. Bu süre zarfında Sultan Abdülhamid Han, Yeni Kapı Mevlihânesi saat sanatkârı, Musa Dede'yi Huzur'a çağırır. Musa Dede saat mekaniğini çok iyi bilen zattı. Sultan, Musa Dede'den; "çok iyi bir ekip kurarak, daha önce hiç yapılmamış, eşi benzeri olmayan, teknolojik bir saat yapmasını," ferman buyurur. Bunun üzerine Musa Dede, yedi kişilik bir ekip kurarak çalışmalara başlar. " Daha önce hiç yapılmamış, dengi olmayan nasıl bir saat yapmalı ?" Diye derin düşüncelere dalar. Birkaç gün sonra, Sultan Abdülhamid Han, çalışmalar hakkında bilgi almak için Musa Dede'yi Huzur'a çağırır. Musa Dede ve ekibinin çizdikleri projeleri inceler, ancak bunlardan tatmin olmaz. Çünkü Musa Dede'nin getirdiği çizimler, klasik saat örneklerinin değişik versiyonlarıdır. Huzur'da bulunan Derviş Dede'ye fikri sorulur. Derviş, kağıttaki çizimleri inceler ve şöyle der: "Bu saat Semâzen şeklinde olsun. Her saat başı, kollarını açıp semâ etsin ve gong çalsın." Sultan Abdülhamid Han projeyi eline alır, dikkatlice inceler, tefekküre dalar ve dahiyane şu fikri söyler: "Hayır gong çalmasın! Ezan okusun. Öyle bir tertip yapın ki, saat başı ezan okusun," der. Kağıda birkaç ayrıntı çizerek Musa Dede'ye verir. Musa Dede, "Ferman Sultanımındır," diyerek düşünceli bir şekilde huzurdan ayrılır. Guguklu, gonglu ve değişik melodili saatler mevcuttu. Bunlar; körük ve mekanik düzenlerle halledilebilirdi. Ama ezan sesi, insan sesiydi. Bu nasıl yapabilirdi? Sultan'a, ' Efendim bu nasıl olur?' Demeden Huzur'dan çıkmıştı. Musa Dede, bu düşüncelerde sahafları dolaşırken, Fakir Dede'ye rastlar. Fakir Dede Melâmi Mevlevî Meşreb bir zattı. Musa Dede, konuyu gizlice Fakir Dede'ye açar. Fakir Dede, Musa Dede'yi neşeye boğan şu bilgileri vermişti: Frenk icadı Gramofondan ilham alınabilir. Edison 1877 yılında fonograf cihazını bulmuştu. Ses kaydı yapan bu cihazı önerir. Gramofonun 1887 yılının 20 Eylülü'nde Emil Berliner tarafından patenti alınmıştı. Yani ezan okuyan saat yapmak mümkündü. Hemen çalışmalara başlandı. Kısa bir süre sonra, Semâzen şeklinde, normal bir insan boyuna yakın, saatli bir robot yapıldı. Robotun özellikleri şu şekilde idi: Kaideye oturtulmuş gövdesi; saat başı semâ ediyor, bu esnada kollarını açıyor, gümüş levhalardan yapılmış etekleri açılıyor ve aynı anda ezan okuyordu. Etek kısmının üstündeki mazgallardan ezan sesi geliyordu. Öyle bir mekanizma kurulmuştu ki, tüm bunları yaparken yarım metre yürüyor, hem dönüyor ve ezan bitince de tekrar yarım metre geri giderek yerine dönüyor; kollarını ve eteklerini indiriyordu. Robot'un tamamı gümüş ve altın kaplamadan yapılmıştı. Robot'un arka kısmında kurma yeri mevcuttu ve yedi günde bir kuruluyordu. Robot'u Sultan Abdülhamid Han'a gösterdiklerinde, Sultan çok beğenmiş ve biraz da şaşkınlıkla; " bunun ismi ALÂMET olsun. Bu tam bir ALÂMET," demişti. Alâmet'in, gövdesinin boyun kısmına yakın yerinde; altın işlemeli ay-yıldız, eteğindeki mazgalların altında ise, Osmanlı Devlet Arma'sı bulunuyordu. Sağ kolunun altında ise, bu projede yer alan ustaların baş harfleri yer almıştı.Sultan Abdülhamid Han; asrın harikası, sanat ve teknoloji eseri olan, ezan okuyan bu robotu, Ertuğrul Firkateyni ile Japon İmparatoru'na, özel bir mektup, başka hediyeler ve nişanlar ile beraber göndermişti. Firkateynin, kafile Başkanı Albay Osman Bey, gemi komutanı da Yarbay Ali Bey'di. Temmuz 1889 yılında İstanbul'dan yola çıkan gemi, 7 Haziran 1890 tarihinde Japonya'nın Yokohoma limanına varmış ve Japon Hanedanınca görkemli bir tören ile karşılanmıştır. Şimdi, bu Alâmet isimli ezan okuyan saatin varlığı bugüne kadar niye bilinmedi? Biraz bu konuyu irdeyelim: Japon elçiler İstanbul'a gelip, Sultan Abdülhamid Han'a Japonya'nın en büyük nişanı olan Krizantem'i verdiklerinde, mukabiliyet esasına göre, kendilerine Abdülhamid Han'ın da, Osmanlı Devlet'i adına Japon İmparatoru'na bir nişan verip vermeyeceği sorulur. Bunun üzerine Ertuğrul Firkateyni ile ; Osmanlı Özel Nişanı ve yanında diğer hediye ve nişanlar, Osman Bey tarafından Japon İmparatoru'na takdim edilir. Tarih kitapları ve Osmanlı arşivlerinde bu olaylar belgelerle sabittir. Fakat bilinmeyen konu şudur: Peki Alâmet isimli, ezan okuyan, saatli robottan neden hiç söz edilmez! Bu işin sırrı da şudur: Belgeler de şöyle der: "Osmanlı nişanları, hediyelerle beraber Japon İmparatoru'na takdim edilmiştir." Bu kısımlar Japonlara ait belgelerde ise şu şekilde mevcuttur: " Osmanlı Devleti adına, Sultan Abdülhamid Han'ın elçileri, Osmanlı nişan ve hediyelerini Japon İmparatoru'na sunmuşlardır." İşin püf noktası, Alamet'ten bahsedilmemesinin sırrı burada saklıdır. Şimdi lütfen dikkat buyurun: Osmanlıca, Alâmet demek, nişan, işaret demektir.Yani ALÂMET kelimesinin Osmanlıca lügat karşılığı NİŞAN'dır. İşte sır budur. ALÂMETTEN; NİŞANLAR VE HEDİYELER olarak kayıtlarda bahsedildiğinden, Alâmet adeta kamufle olmuştur. Yani bilerek bir saklama yoktur. Bugüne kadar tarihin tozlu sayfalarında saklı kalmış bir hakikat böylece ilk defa gün yüzüne çıkmış oldu. Fakat yine de akıllara bazı soru işaretleri gelebilir? Meselâ, Japonlar niye bu robot (Alâmet) gerçeğini ifşa etmemişlerdir? Bu soruya şöyle yanıt bulunabilir: O dönemlerde Japon Hanedanlığı karışıklıklar yaşıyordu. Saraylar ve bazı özel hediye mekânları yağmalandı, soyuldu. Alâmet o karışık dönemde, bu soygunlar esnasında birinin eline geçmiş olabilir. Bir başka soru işareti ise; O dönemlerdeki saat firmaları acaba Alâmet'ten ilham almış olabilirler mi? Mesela, Seikosha saat fabrikası 1892 yılında kurulmuş, 1899 yılında ilk alarmlı saati piyasaya sürmüştür. 1881 yılında Kintaro Hattori tarafından Seiko Co limitet şirketi kurulmuştur. Soru şudur: Acaba Alâmet bu saatlere ilham olmuş mudur? Acaba Alâmet'in üzerinde bulunan 7 ustanın baş harfleri bir şeyler ifade ediyor mudur? Ezan okuyan saatlerin menşeinin Japonya olmasında acaba ne kadar Alâmet'in etkisi vardır? Bilinmez ama bilinen bir şey varsa; ilk ezan okuyan ve robot sayılabilecek saati dünyada ilk defa Sultan Abdülhamid Han sahneye çıkarmıştır. SIRDAŞ, Alâmetle ilgili olarak Sultan Abdülhamid Han'a tarihi bilgileri okur, ve Kara Kaplı'ya kaydeder. Sultan Abdülhamid Han'da; "bu teknolojinin daha da geliştirilmesi gerektiğini vurgular." Alâmet'in tek resmi; muhtemelen YILDIZ yağmasında yanmış olup, deforme olmuş haliyle geride kalkan parçasına baktığımızda; bu projede görev alan ustalardan biri elinde kurma kolu ile görülmekte, yanında ise Alâmet bulunmaktadır.Resmin üzerinde, silinmiş Osmanlıca yazılar ve bir köşesinde silinmiş Japonca harfler yer almaktadır. < Resime gitmek için tıklayın > Şunun bilinmesinde fayda vardır; robot teknolojisi çoğunun bildiği gibi, yeni bir teknoloji değildir. 1900 yılların başında yayınlanan Osmanlıca gazetelerin birinde: Robotları kullanarak dünyayı ele geçirilmeye çalışılacağı ve bu yönde çalışmaların olduğu yazılmaktadır.İslâm bilginleri, robot diye tabir edilen çalışmaları asırlar önce yapmıştır. Fakat bilinen ve işlevi olan ilk robot ALÂMETTİR. Robot terimi, önceden programlanmış komutları yerine getiren mekanik vs. cihaz demektir.Çok azı insana benzer. Bu vesile ile Ertuğrul Firkateyni şehitlerinin aziz ruhlarına El-Fatiha. |
böyle bir teknolojiye sahip olup sonra kaybettiysek gerçekten de saf bi milletmişiz... |
saçma saçma konuşma. İslamiyeti yozlaştırdılar sizde hep bu konu üzerinden İslamiyeti değerlendiriyorsunuz. Biraz insaflı olun dinimiz hiçbir zaman kadını ikinci planda tutmamıştır. |
youandmenin verdiği bilginin türkçesi; http://www.netpano.com/haber/3437/Abdülhamid/Han/Ve/Robot/Teknolojisi |
Biz Türkler Ata Binmeyi Nasıl Keşfettik O Zeka Bizde Nasıl Vardı Hala Anlamış Değilim. Ata Binmeyi Daha Yeni Öğreniyo Olmamız Lazım ![]() |
Ülke topraklarının kaybedilmesini sağlayanlar Abdülhamiti tahttan indiren terakkicilerdir.Sonra 1. Dünya harbine girdiler ve topraklarımızın YARISI (YADA DAHA FAZLASI) kaybedildi.biraz tarih bilginiz olsun |
@ottoman_power you and me olacaktı galiba ![]() merak ettim bakalım şuna bir.
ya vatandaş saçma sapan konuşma benimle. islamiyet yüzünden mi dedim? islamiyetin kabulünden önce dedik, yalan mı? islamiyet kötü din falan mı dedim? birilerine saldırmadan önce biraz da beyninizi çalıştırıp düşünmeyi deneyin. |
![]() ![]() ![]() |
Pardon ya. Hem FM oynayıp hem forumda takılınca karıştırmışım. ![]() |
ben bıraktım ya, tatile çıkmadan 2020 ye gelince bıkıyor insan ![]() @bingo, işte ben o noktada kimseyi aklamıyorum. kendisi zamanında çok büyük toprak kaybı olmuştur, benim memleketim de içindedir. |
aymazlığında bu kadarına pes doğrusu lozan ile vatanı satan adamlara ses yok ama mağdur hatta mazlum pozisyonundaki padişahlara tu kaka ![]() |
eğer bu söz banaysa, enver paşa ve arkadaşlarına karşı düşüncelerimi bilmeden yapılmış talihsiz bir yorum. 2.si, lozan ile vatan satılmamış, bağımsızlığa kavuşmuştur, demek istediğin mondros ile sevr herhalde. eklenecek birşey daha vardı da unuttum ![]() |
Makaleyi okudum şimdi.Çok üst bir teknoloji söz konusu değil.Tamamen mekanik ve buna bağlı analitik düzen söz konusu.Ses olayı aklımı karıştırmıştı ama makale onu da anlatmış.Obejenin kollarını açıp ses çıkarması mümkün geliyor bana,olmuş da olabilir ancak yürüme olayı beni şüphelere itiyor çünkü şu an bile yürüme olayında zorlanıyorlar bunun sebebiyse ağırlık merkezini sabit tutmanın zorması.Robot yürürken bacaklar bir çok pozisyona girer ve düşmemesi için her pozisyonda ağırlık merkezinin değişmemesi lazım.Cidden zor bir iş bu.Ama ohaaa yaz biz bunu yapmış olamayız denilecek kadar da kompleks bir şey değil ![]() ![]() |
Muhterem verdiğin linkleri, hani ispat adına gösterdiklerini, iyice okusaydın kendi tezini çürüttüklerini görürdün.
Pueblo kızılderilileri ve sonrasında diğer kızılderililer, ata binmeyi Avrupalılardan öğrenmiştir. Özellikle İspanyollardan.
Zaten yazında ve aşağıda yeniden koyduğum linkde bu, açıkca ortaya konmuş.
http://www.outdoororacle.com/doga-sporlari/kara/atli-doga-gezileri/bilmeniz-gerekenler/at-cinsleri-amerikan-mustang-ati.html
Aynı şekilde 'Mustang' sözcüğünün etimolojik arka planı, İspanyolcaya dayanır. Tüm bunlar ortadayken, nasıl Türk olabilirler?
Neydi ilk iddianız?
Türk olmadıklarından bu denli emin olmayın, çünkü onlar da tıpkı Türkler gibi ata binerlerdi.
Türkler gibi at, yaşayışlarının genelinde kullanılırdı.
Ancak bunu kanıtlamak için koyduğunuz kaynaklar dahi, bunu çürütmekte.
Yeni Dünya'ya giden İspanyolların getirdiği atları, önce köpek sanan sonrasında İspanyollar tarafından eğitilenler, nasıl Türk olabilir?
Kızılderili kültüründe -yineliyorum- ata binmek yoktu. 16. yüzyıl ve ilerleyen süreçte, beyaz adam öğretmiştir.
Bu mesaja 1 cevap geldi. Cevapları Gizle