Arama butonu
Bu konudaki kullanıcılar: 1 misafir
1
Cevap
1614
Tıklama
0
Öne Çıkarma
Nüfus Planlaması ve ardındaki gerçekler
F
17 yıl
Teğmen
Konu Sahibi

....

Nüfus artışının doğal kaynakların tükenmesine ve ekonomik gelişmenin durmasına yol
açacağı savına karşı, nüfus artarken ekonomik gelişme ile birlikte teknolojik gelişmenin
olması, gelişen teknolojinin yeni doğal kaynakların bulunmasına yol açacağı ve uzun
dönemde bu kaynakları artıracağı ortaya atılmıştır. Ancak neo-Malthuscular, gelişmekte
olan ülkelerde, yüksek nüfus artışının doğal kaynaklar üzerinde yaratacağı olumsuz
baskıların sermaye birikimi ve teknolojik gelişme yoluyla telafi edilemediği taktirde, bu
kaynakların ekonomik gelişmeye sınırlamalar getireceğini ileri sürmektedirler.73
Buna karşın tarımdaki üretkenliğin artması sonucu bugün dünyada yeterli miktarda
hububat üretimi yapılmaktadır. Günde her bir kişi için 3000 kalorilik hububat
üretilmektedir. Günlük minimum kalori ihtiyacının 2200-2500 kalori olduğu göz önüne
alındığı zaman, neo-Malthuscuların ileri sürdüğü gibi doğal kaynakların yetersiz
olmasından dolayı kıtlık tehlikesi yoktur.74
Bugün dünya nüfusunun ihtiyaçlarını karşılayabilecek doğal ve ekonomik kaynaklar
vardır. Ancak milyonlarca insan açlık ve yoksulluk yaşamaktadır. Bunun sebebi
72 Asoka Bandarge, a.g.e, s.84.
73 Devlet Planlama Teşkilatı, VII. Beş Yıllık Kalkınma Planın Nüfus Özel İhtisas Komisyonu Raporu, (Ankara, DPT Yayınları,
2001), s:7
74 Betsy Hartmann, a.g.e, s. 15.
kaynakların sınırlı, insanların çok fazla olması değil, az sayıdaki insanın kaynakların
çoğunluğunu kontrol etmesidir.75
1990’lardan sonra neo-Malthuscular çevre kirliliğinin, doğanın tahrip edilmesinin ve
çarpık kentleşmenin nedeninin nüfusun fazla olmasından kaynaklandığını ileri sürdüler. Bu
bakış açısına göre, hızlı nüfus artışı ve yüksek tüketim talebi yalnızca sınırlı kaynakların
aşırı kullanımına yol açmakla kalmayıp, çevreye zararlı teknoloji atıklarına, kirletici çevre
kullanımına ve ticari istismarlara da yol açmaktadır. Öte yandan nüfus artışına bağlı olarak
hızlı kentleşme ile birlikte kentlerde daha yoğun bir çevre kirlenmesi ortaya çıktığı da ileri
sürülmektedir. Buna bağlı olarak tahrip edilmiş çevrenin yaşam kalitesini olumsuz
etkilediği ve bu olumsuz koşulların ortadan kaldırılması için yatırım maliyetlerinin
yükseldiği belirtilmektedir.76
Bu yaklaşımda, çevre kirliliğinin nedeni nüfusun fazla olmasına bağlanmaktadır. Oysa
dünya nüfusunun % 22’sini oluşturan endüstrileşmiş ülkeler, dünyadaki enerjinin % 70’ini,
metalin % 75’ini, odunun % 85’ini ve gıdanın % 60’ının tüketmektedir. Atmosferin
bozulmasına neden olan karbondioksit gazının oluşumunun dörtte üçünden bu ülkeler
sorumludur. Sonuçta neo-Malthuscuların ileri sürdüğü gibi çevre kirliliğinin nedeni yoksul
kadınların çok çocuk doğurması değildir.77
1992 yılında UNFPA, yok olan ormanların %79’unun yok olmasının sebebinin hızlı nüfus
artışı olduğunu açıklamıştır. Aynı dönemde bir başka Birleşmiş Milletler kuruluşu (United
Nations Research Institute for Social Development) ormanların yok olmasının
sorumlusunun, büyük kısmı göçle oraya yerleştirilmiş topraksız yoksul insanlar değil,
onları ormanlık bölgelerde yaşamaya zorlayan koşullar olduğunu açıkladı.78
75 a.g.e, s. 17.
76 Devlet Planlama Teşkilatı, a.g.e, (2001), s. 16.
77 Betsy Hartmann, a.g.e, s. 23.
78 a.g.e, s. 26-27.
Ayrıca Brezilya’da 1960’larda Birleşik Devletler Uluslararası kalkınma Ajansı (AID),
Dünya Bankası ve ABD ordusunun, Brezilya ordusuna verdiği maddi ve teknik yardımla
yapılan otobanlar Amazon yağmur ormanlarının yok olmasına neden olmuştur. 79
Çevre kirliliği, yoksulluk, azgelişmişlik gibi sorunları nüfus patlamasıyla açıklayan bu
yaklaşım, Batı ve Kuzey Amerika’daki ülkelerin III. Dünya ülkelerindeki hızlı nüfus
artışından duyduğu endişeyi yansıtmaktadır. Buna paralel olarak aynı dönemde gelişmiş
ülkelerde nüfus artış hızının düşük olması kaygı yaratıyordu. Bugün de bir yandan
Kuzeyde kadınların doğurması teşvik edilmekte, öte yandan Güneyde sınırlandırmalar
getirilmektedir. Örneğin Japon hükümeti Kahire konferansından sonra III. Dünya
ülkelerinde uyguladığı nüfus kontrol programlarına üç milyar dolar bağış yaparken
Japonya’da doğumları teşvik etmektedir.80



ABD’nin öncülüğünde III. Dünya ülkelerinde nüfus kontrol programlarının geliştirilmesi
ve uygulanması için kaynak aktarımı dahil her türlü destek sağlanarak dünyada güçlü bir
nüfus kontrol kültürü oluşturuldu. Bu kültür Batı merkezli, kar odaklı, ırkçı ve cinsiyetçi
bir bakış açısına sahiptir ve Batılı beyaz üst sınıf erkeğin, III. Dünya ülkelerindeki yoksul
kadınların bedenine saldırısıdır.

DH forumlarında vakit geçirmekten keyif alıyor gibisin ancak giriş yapmadığını görüyoruz.

Üye olduğunda özel mesaj gönderebilir, beğendiğin konuları favorilerine ekleyip takibe alabilir ve daha önce gezdiğin konulara hızlıca erişebilirsin.

Üye Ol Şimdi Değil



F
17 yıl
Teğmen
Konu Sahibi

“Nüfus planlaması fertlerin istedikleri sayıda ve istedikleri zaman çocuk sahibi
olmaları demektir. Bu husus, gebeliği önleyici tedbirlerle sağlanır. Tıbbi zaruretler
dışında gebelik sona erdirilemez veya sterilizasyon veya kastrasyon ameliyatı
yapılamaz”.

Türkiye’nin Siyasi Yönleriyle Nüfus Politikaları

TBMM’de 1922 yılında Atatürk tarafından yapılan bir konuşmada politik
nedenlerden dolayı ülkenin nüfusunu artırma yönünden bir politika izlendiği görülmekte
ve bu politikanın dayanak noktalarını şunlar oluşturmaktadır;

• Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı nedeniyle erkek nüfus miktarının azalması,
• Avrupa ülkelerinin Birinci Dünya Savaşının insan kırımı üzerindeki olumsuz
etkilerini gidermek üzere hızlı nüfus artış politikaları izlemeleri,
• O tarihlerde Türkiye’de ölüm oranlarının yüksek olmaları nedeniyle nüfustaki
azalmanın doğumlardaki artışla önlenmeye çalışması,
• Fazla nüfusun bir ülke içindeki siyasi ve askeri güç sağladığı ve yeni kurulan
Türkiye Cumhuriyetinin özgürlüğünü devam ettirmesinin bir şartı olduğu
düşünceleri sayılabilir.
• Bu dönemde hızlı nüfus artışını sağlamak için bir takım önlemler alınmıştır;

İlk kez 1929 yılında beş çocuktan fazla ailelerin yol vergisinden muaf tutulduğunu
görüyoruz. Bundan başka, 1930 yılında altı veya daha fazla çocuklu ailelere bir madalya
verilmesi kabul edilmiştir. Ayrıca, ülkede çocuk kaybını önlemek amacıyla 1936 yılında
TC Kanunlarına çocuk aldırma işlemlerini ağır cezaya çarptıran müeyyideler getirilmiştir.
Türkiye’nin Nüfus Projeksiyonları ve Nüfus Politikaları 485
October 2003 Vol:11 No:2 Kastamonu Education Journal

Başlangıçtan 1950-60 yılları da dahil olmak üzere nüfus politikalarında bir
değişiklik olmamıştır. 1950 yılında iktidara yeni gelen hükümet nüfusun fazlalaşmasını
isteyen bir politik tutum izlemiş fakat artışı sağlayacak her hangi etkili politika
uygulamasına geçmemiştir.
1960’larda Türkiye’de nüfus politikası alanında önemli sayılabilecek bazı gelişmeler
olmuştur. 1963-67 yıllarında uygulamaya konulan I. Beş Yıllık Kalkınma Planında yeni
bir nüfus politikası oluşmaya başlamıştır. Bu yeni politika, ekonomik kalkınmaya
olumsuz olarak etkilemesini önlemeye yönelik bir amaç taşımaktadır. Bunun için
gebeliği önleyici araçların ithalini ve satılmasını önleyen kanunların değiştirilmesi,
isteyenlere bilgi verilmesini ve başlatılacak programları uygulayacak kişilerin eğitilmesi
düşünülmüştür. Nüfus planlaması alanındaki hizmetleri yürütmek için 1965 yılında
Sağlık Bakanlığına bağlı Nüfus Planlaması Genel Müdürlüğü kurulmuştur. Nüfus
Planlaması Kanunu ile “kişilere istediği zaman, istediği sayıda çocuk sahibi olma
özgürlüğü tanınmıştır. 1968’de uygulamasına geçilen II. Beş Yıllık Kalkınma Planında
politika “aile planlaması” olarak değişmiştir.
1973’ten sonra uygulanan III. Beş Yıllık Kalkınma Planında hızlı nüfus artışı uzun
dönemde çözümlenmesi gereken sorun olarak ele alınmakta, ancak konuya ilişkin her
hangi bir politika ve önleme rastlanmamaktadır. 1980 sonrası dönemlerde dış destek ile birlikte bu yönde zaman zaman politikalar ve uygulamalara rastlanmaktadır.



DH Mobil uygulaması ile devam edin. Mobil tarayıcınız ile mümkün olanların yanı sıra, birçok yeni ve faydalı özelliğe erişin. Gizle ve güncelleme çıkana kadar tekrar gösterme.