Arama butonu
Bu konudaki kullanıcılar: 1 misafir, 1 mobil kullanıcı
10
Cevap
407
Tıklama
0
Öne Çıkarma
Bilgi Felsefesiyle ilgili Sorum var-Bilgi Dışardan mı gelir?
F
12 yıl
Yarbay
Konu Sahibi

Merhaba arkadaşlar.

Bir filozof vardı , onun şuna benzer çıkarımı vardı,

"Bilgi dışardan öğrenilmez. Öğrenilen yeni bilgiler aslında kafamızdaki eski bilgilerin birleşerek oluşturduğu şeylerdir. Dolayısıyla asla dışardan bilgi öğrenilemez. Herşey zihnimizdeki bilgilerdir "

Tam ifade edemedim biliyorum ama buna paralel bir düşünceydi.

Neydi bir türlü bulamıyorum 3-4 sene önce okumuştum derste ama hatırlayamyorum bir türlü.

DH forumlarında vakit geçirmekten keyif alıyor gibisin ancak giriş yapmadığını görüyoruz.

Üye olduğunda özel mesaj gönderebilir, beğendiğin konuları favorilerine ekleyip takibe alabilir ve daha önce gezdiğin konulara hızlıca erişebilirsin.

Üye Ol Şimdi Değil



I
12 yıl
Yüzbaşı

Sokrates söylemiştir,ancak felsefede kesin yargılar kullanılmaz,sonucta bir çok kabul gören ilke deneme yanılma yoluyla tarihsel bir süreç ile öğrenilmiştir.ancak insan doğası gereği sorgular,ve doğumdan ölümüne kadar yapabilecekleri az çok bellidir.Sorgulamak doğuştan gelen bir güdü oldugu icin,mantık kuralları cercevesinde bazı sorular cevaplanabilir.



< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
Bu mesaja 1 cevap geldi.
D
12 yıl
Yarbay

platonun yaklaşımı bu, tabi sokrat-platon-aristo üçlüsüyle zirveye çıkan rasyonel idealizm. saf ampirizmden mantıklı olduğu kesin, ama gerçekliği sınanamaz olduğu için havada kaldığını iddia ederler.

neyse, kant gelince hem bu görüşü temel fonksiyonlara indirgedi(bazı şeylerin öğrenilemeyecek olmasına rağmen biliniyor olması. -deney yapmak, sınamak, ruh, mükemmellik gibi kavram ve eylemler-), üzerine de doğadan öğrendiğimiz bilgileri yerleştirerek bilgi felesefesinin yolunu çizdi.


Bu mesaja 1 cevap geldi.
I
12 yıl
Yüzbaşı

quote:

Orijinalden alıntı: demonchild

platonun yaklaşımı bu, tabi sokrat-platon-aristo üçlüsüyle zirveye çıkan rasyonel idealizm. saf ampirizmden mantıklı olduğu kesin, ama gerçekliği sınanamaz olduğu için havada kaldığını iddia ederler.

neyse, kant gelince hem bu görüşü temel fonksiyonlara indirgedi(bazı şeylerin öğrenilemeyecek olmasına rağmen biliniyor olması. -deney yapmak, sınamak, ruh, mükemmellik gibi kavram ve eylemler-), üzerine de doğadan öğrendiğimiz bilgileri yerleştirerek bilgi felesefesinin yolunu çizdi.

Platonun yaklaşımı biraz daha farklı,platon iki evren oldugunu düşünür,idealar evreni ve görünüşler evreni,Asıl bilgi idealar evreninin bilgisidir,akıl yardımıyla bu evrenin bilgisine ulaşırız gibi bir düsüncedir.

Farabi, Descartes,Hegel gibi isimleride unutmamak lazım,Aslında madde mi ruh mu çatışmasıdır.


Bu mesaja 2 cevap geldi.
S
12 yıl
Yarbay

farklı bi bakış açısı sunayım..uzun zaman önce bi forumda yazmıştım aynı ile kopyalayım

quote:

30. Hani, Rabbin meleklere, "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" demişti. Onlar, "Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz." demişler, Allah da, "Ben sizin bilmediğinizi bilirim" demişti.

31. Allah Adem'e bütün varlıkların isimlerini öğretti. Sonra onları meleklere göstererek, "Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi bana bunların isimlerini bildirin" dedi.

32. Melekler, "Seni bütün eksikliklerden uzak tutarız. Senin bize öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz her şeyi hakkıyla bilen, her şeyi hikmetle yapan sensin" dediler.

33. Allah şöyle dedi: "Ey Adem! Onlara bunların isimlerini söyle." Adem, meleklere onların isimlerini bildirince Allah, "Size, göklerin ve yerin gaybını şüphesiz ki ben bilirim, yine açığa vurduklarınızı da, gizli tuttuklarınızı da ben bilirim demedim mi?" dedi.


Ayetlerin gelişim sürecine bakıldığında özellikle 31. ayette "ortada bir sınav olduğu" ve meleklerin Adem nezdinde bu sınava tabi tutulduğu görülür. Zira meleklerden kaynaklanan bir görüş ortadadır. İdaa sahibi meleklere yaratılan Ademin kapasitesi ve fazileti sınav eşliğinde gösterilir.

Peki öğretilen nedir ve öğretilen isimler ne anlama gelmektedir .Bu konuda bir kaç görüş ortaya konmuştur.

Adem'e "Esma" yı öğreten, bizzat Allahtır. "Allame Ademe'l-esmae" "Adem'e isimleri öğretti".

Bu iş için öğretti fiili kullanılmıştır ki "tef'il" kalıbı bir işin tedricen ve zaman içerisinde yapıldığını gösterir. Esma'ya "kulleha" bedelinin getirilmesi, ona isimlerin tümünün öğretildiğine delalet eder.

Bir diğer durum ise, Allahın meleklere "Bunların isimlerini bana haber verin" derken "haulai" işaret zamirini kullanmasıdır ki bu zamir, haber verilmesi istenen şeyin orada göz önünde olduğu intibaını verir. Göz önünde bulunan şeyler nelerdir ?

Ayrıca "aradahum" ifadesindeki "hum" zamiri müzekker kullanılmış olup ayette geçen açık bir mercii de yoktur.

Bu işaretlerden arzedilen şeylerin, müsemmiyat olduğu ve bunları gören meleklerin, onların isimlerini bilemedikleri anlaşılmaktadır.

Onların "Senin bize öğrettiklerinden başka bizde bir ilim yoktur" demelerinden, bunun bilgiye ait ve Allah tarafından bildirilmesiyle bilinen şeylerden olduğu ortaya çıkıyor ki bu Esmayı öğrenmenin Adem için bir vahiy olabileceği ortadadır.

Burada akıl ve vahiy bilgisinin bir bileşkesini görmekteyiz. Şöyle ki varlıkların isimlerini bildirmek, ancak onları tanımak ile mümkündür.

Tanımak ise onları tanımlamaktır. Tanımın oluşması için önce zihinde tasavvur oluşmalıdır. Dolayısıyla duyu ve akıl vasıtasıyla zihinde oluşan tasavvurlar, varlıkların zihinsel formlarıdır. Buradan hareketle hangi formun hangi varlığa ait olduğu ve ne olduğu bilinmelidir.

Dolayısıyla akıl, bu varlık hakkında hükmünü verecek ve tanımını yapacaktır. Böylece varlığı belirleme, onu tanıma ve onu diğerlerinden ayırıcı olan isminin verilmesiyle mümkündür. Bu özellik kesin bilginin veya ilmin temelidir.

Zaten meleklerin cevabından onlarda bu hususun eksikliği görülmektedir. Onlar, varlığı tasavvur etseler de tanım yapamıyorlar.

Yani ilim üretme yeteneğine sahip değiller.

Akli ve vahyi kaynaklı bu husus sadece insana verilmiş olup, insan bu iki kaynakla ilmin ve teknolojinin yolunu açmış ve tabiata ve içindekilere hükmetme yetkisini kazanmaya yani halifeliğe layık olmuştur.

Sahib olunan liyakatin yani "ilim üretme yeteneğinin" zaman dilimlerine yayılması çevresel imkanlar ve etkenler ile etkileşimi doğal olarak kaçınılmazdır.

Bu zorunluluğu görmeyen yada kasıtlı olarak görmezden gelen insanın, "neden sahip olunan ilmin tümden yekpare halde ilk zamanlara yayılmadığını" "semerelerinin neden görülmediğini sorması " ya meseleye bakışındaki idrak eksikliğinden yada art niyetten kaynaklanır.

Art niyetli insana ne dense sonuç bellidir.Amaç anlamak araştırmak olmadığında "önüme ne konursa konsun umursamam sahip olduğum anlayışta diretirim" mantığı çalışmaktadır zira(...)

İnsanoğlunun gelişim sürecini nitelikli şekilde takip eden her birey ilgili ayetten aslen ne anlaşılması gerektiğini farkeder etmesine de (...) Bu iş için yani öğretme olayı için öğretti fiili kullanılmıştır ki "tef'il" kalıbı bir işin tedricen ve zaman içerisinde yapıldığını gösterir.

Başlangıçtaki tedricen ve zamana yayılmış eğitimin sonuçlarını gerek Adem gerekse devam eden nesli söz konusu olduğunda elbette tedrici ve zamana yayılmış olarak görmekteyiz , bunun aksi aklen ve mantıken mümkünmüdür. Aktarılan ilmin devam eden nesli için miras olduğu , Ademe isimlerin öğretilmesi o'nun şahsında insana geniş ufuklar açmakta, sınırsız istidat ve kabiliyette, nice gelişme ve ilerlemeleri gerçekleştireceğine de, işaret olmaktadır.

İnsanoğlunun tarih boyunca meydana getirdiği medeniyetler ve dünyaya verdiği yeni şekiller, dünya üzerinde yaptığı tasarruf ve dünya ve dünyadakileri kullanışları yani, insanın kendi bilim, istek ve gücüyle gösterdiği yenilikler Allahın insanı, çok yönlü çok çeşitli ve sayısız istidat ve kabiliyette yarattığının somut delilidir.

Yani, insan tarih boyunca, Allahın kendisine öğrettiği isimlerin gereğini yapacak, icabını yerine getirecek imkan ve yeteneğe sahip olarak yaratılmıştır.

Ayrıca "Ademe bütün isimleri, öğretti." ayetiyle Adem nezdinde insanlığın sırtını sıvazlayarak teşvik parmağıyla, insanlığın bu zamandaki ilerleyişinde ulaşamadığı bir çok noktaları, en uç sınırları ve en yüksek mertebeleri göstererek "haydi ileri!" denmektedir aslında.

Adem'i "pc nin hard diski mesabesine indirip" yeryüzünde "önceden yüklendiği bilgiyi" icraate tümden ve birden dökmesini istemek "yeryüzündeki imkanları es geçmek " bunu göremeyince amiyane tabirle "ne ayak biladerrr" türünden göndermelerde bulunmak hangi kalıba sığar bunu okuyucunun değerlendirmesine bırakmak yerinde olur.




tabi vehbi bilgiyide anmak lazım gelir ya uzun mesele ..





< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi sinuhe.s -- 19 Kasım 2013; 21:20:06 >

D
12 yıl
Yarbay

tamam aynı şey :) idealar evreninin içinde özümüz var o yüzden bilgilerin özü var bizde. bilişsel olarak.


Bu mesaja 1 cevap geldi.

Bu mesajda bahsedilenler: @Interludium
I
12 yıl
Yüzbaşı

quote:

Orijinalden alıntı: demonchild

tamam aynı şey :) idealar evreninin içinde özümüz var o yüzden bilgilerin özü var bizde. bilişsel olarak.

Yok platonun yaklaşımı dedinde o yüzden söyledim,benim bildigim kadarıyla ilk sokrates tarafından ortaya atılmıştır :)



< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
Bu mesaja 2 cevap geldi.
T
12 yıl
Yarbay

genetik mirası ile aktarılan bilgi ve deneylere-gözlemlere dayalı üretilen bilgi. bilimin ışığında cevap bu kadar basit artık.



D
12 yıl
Yarbay

sokratın kitabı yok ki, hepsi platon'un kaleme alması. yoksa sokrat-platon-aristo üçlüsünün ortak noktası çok:)


Bu mesaja 1 cevap geldi.

Bu mesajda bahsedilenler: @Interludium
I
12 yıl
Yüzbaşı

quote:

Orijinalden alıntı: demonchild

sokratın kitabı yok ki, hepsi platon'un kaleme alması. yoksa sokrat-platon-aristo üçlüsünün ortak noktası çok:)

öyle söyleyince Mazhar-Fuat-Özkan geldi aklıma



< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
Bu mesaja 1 cevap geldi.
D
12 yıl
Yarbay

ahaha




Bu mesajda bahsedilenler: @Interludium
DH Mobil uygulaması ile devam edin. Mobil tarayıcınız ile mümkün olanların yanı sıra, birçok yeni ve faydalı özelliğe erişin. Gizle ve güncelleme çıkana kadar tekrar gösterme.