İnsanlık tarihi boyunca "zaman", "sonsuzluk", "yaratılış" ve "hiçlik" gibi kavramlar filozofların, bilim insanlarının ve din alimlerinin zihnini meşgul etmiş; bu kavramlar üzerinden yüzlerce farklı teori geliştirilmiştir. Ancak tüm bu düşünce sistemlerinin ortak özelliği, insan aklının bu kavramları tam anlamıyla kavrayamaması olmuştur. İnsan, sınırlı bir varlık olarak, sınırsız olanı anlamakta zorlanır. Bu yazı, insanın zaman ve sonsuzluk anlayışındaki sınırlılıklarını, Tanrı'nın zamanla ilişkisini ve yaratılışın amacına dair özgün bir düşünce sistemini ortaya koymaktadır. 1. Zamanın Mahiyeti ve Başlangıcı Zaman, insan algısında geçmiş, şimdi ve gelecek olarak bölünmüş bir düzlemde işler. Ancak bu algı, yalnızca fiziksel evrende geçerli olan bir yapıdadır. Evrensel saat, Big Bang yani evrenin başlangıcı ile çalışmaya başlamıştır. Bilim insanlarına göre bu an, yaklaşık 13.8 milyar yıl önce gerçekleşmiştir. Bu an öncesine dair fiziksel anlamda bir veri yoktur. O yüzden bilim, Big Bang'den "önce" ne olduğunu açıklamakta yetersiz kalır. İşte bu noktada benim teorim devreye giriyor: "Zaman her zaman vardı ama bizim bildiğimiz gibi değil." Zaman, sadece saatle, günle veya hareketle ölçülen bir şey değil; aynı zamanda bir bilinç boyutudur. Evrenle birlikte başlayan zaman, yalnızca yaratılmış varlıkların işleyişine göre tanımlanabilir. Yaratıcı olan Tanrü için ise zaman yoktur. O, zamanın yaratıcısıdır. Bu bağlamda Tanrı için “önce” ya da “sonra” gibi kavramlar anlamsızdır. O, tüm zamanların dışında, hatta üstündedir. 2. Sonsuzluk: Akılla Kavranamayan Bir Gerçeklik İnsan zihni sınırlı olduğundan, sonsuzluğu kavrayamaz. Sonsuz, sonu olmayan bir yapı değil yalnızca — aynı zamanda "başlangıcı olmayan" bir düzendir. Bir şeye “sonsuza kadar” demek, insanın dilinde mümkündür; ancak gerçek anlamda bir sonsuzluk ancak sonsuz bir varlık tarafından bilinebilir. Benim teorime göre, bu durum felsefenin ve fiziğin duvara tosladığı noktadır. Ne bilim ne de felsefe, “sonsuz” kavramını tam anlamıyla açıklayamaz. Sonsuzluk, Tanrının yalnızca kendine ait olan bir niteliğidir. İnsana bu kavram dünyadayken yalnızca ipuçları halinde gösterilmiştir. Çünkü bu bilgi tamamen açığa çıkarsa, imtihan düzeni bozulur. Bu noktada, sonsuzluk bilgisinin insana ölümden sonra verileceği görüşü ortaya çıkmaktadır. Dünya hayatı sona erdiğinde, kişi ebedi bir yaşama geçecektir. Ve orada, insan artık sonsuzluk hakkında gerçek bilgiyle donatılacaktır. Çünkü sonsuz bir yaşama alınan insan, artık sonsuzluğu "tecrübe ederek" öğrenecektir. 3. Bilginin Sınırlılığı ve Sınavın Anlamı İnsan dünyaya sınırlı bir bilgiyle gönderilmiştir. Bu sınırlılık, Tanrı’nın eksikliğinden değil, sınav sisteminin adaletinden kaynaklanır. Tanrı, insanlara ölümden sonrasını, cenneti, cehennemi, mahşer gününü ve sonsuzluğu tam anlamıyla gösterseydi; inanç, özgür iradeye dayanan bir tercih olmaktan çıkardı. “Tanrı, kendisini bulmamızı istiyor. Eğer ölümden sonrası açıkça bilinseydi, sınavın ne anlamı kalırdı?” Bu bakış açısı, Kutsal kitapta geçen bir kavramla da örtüşür: Gayba iman. Yani görmeden, kanıtlamadan inanmak. Tanrı’nın varlığına, ölümden sonraya ve adalete olan inanç; bu sınırlı bilgiye rağmen geliştirilen bir tercihtir. Ve bu tercih, insanın yaratılışındaki en temel sınavdır. 4. Ebedi Hayatta Sonsuzluğu Anlamak Dünya hayatında “sonsuzluk” kavramı, yalnızca teorik bir fikir olarak var olabilir. Ancak ölüm sonrası hayat, bu teoriyi deneyime dönüştürecektir. Ebedi yaşam, sonsuzluk bilgisinin insan ruhuna “uyumlu” hale geldiği bir ortamda gerçekleşecektir. Orada “önce” ve “sonra” yoktur, zamanın yönü yoktur. Çünkü artık zaman, Tanrının ilmiyle kuşatılmıştır. İnsan, bu ilme ortak olmasa da onun içinde yaşayacak; ve böylece sonsuzluğu anlamayacak, hissedecektir. 5. Tanrının İnsanı Neden Yarattığı Meselesi Başka güçlü ve derin soru daha; “Tanrı zaten her şeyi biliyor ve sonsuz bir varlık. O halde bizi neden yarattı? Bizim imanımıza neden ihtiyacı var? Yoksa bizden zevk mi alıyor?” Bu sorunun felsefi ve teolojik anlamı büyüktür. Cevabı ise, Tanrının bizim imanımıza ihtiyacı olmadığı, ama insanın imanı sayesinde kendini gerçekleştirebildiği gerçeğidir Tanrı bizi, “kendi isteğimizle O’nu bulmamız için” yarattı. O'nun zevk almak, sıkılmak gibi insani duygulara ihtiyacı yoktur. Ancak rahmet ve lütuf sahibi bir yaratıcı olarak, varlıkları sevdiği için var etti. Ve bize de “iman ederek yücelme” imkanı verdi. Bizim imanımız, O’nu büyütmez; ama bizi büyütür. Çünkü bu evrende "kul olmak", aslında "kendi gerçekliğine ulaşmak" demektir. Sonuç ; Zamanın insan tarafından anlaşılamayacak kadar derin olduğunu, sonsuzluk kavramının dünya aklına göre değil, Tanrının ilmiyle kavranılır. İnsan, bu dünyada sınırlı bilgiyle yaşıyor ve bu sınırlılık, aslında sınavın adaletli olmasını sağlıyor. Buna göre, ölüm bir son değil; gerçekliğe açılan bir kapıdır. O kapının ardında insan, şimdi anlayamadığı sonsuzluğu ve zaman dışılığın hakikatini ilahi bir ilimle öğrenecek.
Güzel bir yazı olmuş.Gerçeği bilmeden birşeye körü körüne bağlanmanın adı inancdır.Olabilirde olmuyabilirde kimsenin elinde resmi bir kanıt yok o yüzden gerçeği sadece ölünce görebilecez buna inanıp inanmamak kişinin tercihidir.Ben şahsen inanmıyorum yani birşeyi korkarak yaşayarak hayatı kendime zindan edemem.Öldükden sonra düşünürüm öyle bir imkanım olursa.
öncelikle ön kabulleri bir kenara bırak ve objektif olarak sorgulama yap. yazının tamamını okumadım çünkü tanrı, imtihan gibi varsayımları gerçekmiş gibi yazmışsın. zaman dediğimiz şey hareketin sırasını ölçmek için uydurduğumuz soyut bir kavramdır, hareket yoksa zaman da yoktur. var olan her şey zamana (harekete) tabiidir, aksi durumda hiçliktir. varsayılan tanrı zamandan bağımsız olamaz çünkü yaratmak hareket demektir. örneğin evreni yaratmadan önce ve yarattıktan sonra var olan iki nokta arası tanrının zamanıdır. evren/kainat sonsuz mu, tanrı ile beraber ezelden beri var mıydı? bu nedenle tanrı zamandan bağımsızdır demek kendi içinde çelişir. benim teorim :) belki bizi yaratan/imal eden dünya dışı/evren dışı süper zekalı varlıklar vardır ama onlardan önce varlık her zaman vardı. yani en fazla var olan biçimlendirilmiştir. bunu yapmalarının sebebi ne olabilir? bence tecrübe kazanmak, kendi çıkarları için kurulmuş bir düzen. diğer ihtimal tanrı/süper zekalı varlıklar sadece bir hayal ürünü. imtihan zaten tam bir saçmalık :D sınav konusu çelişiyor, en fazla her şeyi bilemedikleri için test yapılabilir ve çürükleri elerler.
1. Zamanın Mahiyeti ve Başlangıcı
Zaman, insan algısında geçmiş, şimdi ve gelecek olarak bölünmüş bir düzlemde işler. Ancak bu algı, yalnızca fiziksel evrende geçerli olan bir yapıdadır. Evrensel saat, Big Bang yani evrenin başlangıcı ile çalışmaya başlamıştır. Bilim insanlarına göre bu an, yaklaşık 13.8 milyar yıl önce gerçekleşmiştir. Bu an öncesine dair fiziksel anlamda bir veri yoktur. O yüzden bilim, Big Bang'den "önce" ne olduğunu açıklamakta yetersiz kalır.
İşte bu noktada benim teorim devreye giriyor:
"Zaman her zaman vardı ama bizim bildiğimiz gibi değil."
Zaman, sadece saatle, günle veya hareketle ölçülen bir şey değil; aynı zamanda bir bilinç boyutudur. Evrenle birlikte başlayan zaman, yalnızca yaratılmış varlıkların işleyişine göre tanımlanabilir. Yaratıcı olan Tanrü için ise zaman yoktur. O, zamanın yaratıcısıdır. Bu bağlamda Tanrı için “önce” ya da “sonra” gibi kavramlar anlamsızdır. O, tüm zamanların dışında, hatta üstündedir.
2. Sonsuzluk: Akılla Kavranamayan Bir Gerçeklik
İnsan zihni sınırlı olduğundan, sonsuzluğu kavrayamaz. Sonsuz, sonu olmayan bir yapı değil yalnızca — aynı zamanda "başlangıcı olmayan" bir düzendir. Bir şeye “sonsuza kadar” demek, insanın dilinde mümkündür; ancak gerçek anlamda bir sonsuzluk ancak sonsuz bir varlık tarafından bilinebilir.
Benim teorime göre, bu durum felsefenin ve fiziğin duvara tosladığı noktadır. Ne bilim ne de felsefe, “sonsuz” kavramını tam anlamıyla açıklayamaz. Sonsuzluk, Tanrının yalnızca kendine ait olan bir niteliğidir. İnsana bu kavram dünyadayken yalnızca ipuçları halinde gösterilmiştir. Çünkü bu bilgi tamamen açığa çıkarsa, imtihan düzeni bozulur.
Bu noktada, sonsuzluk bilgisinin insana ölümden sonra verileceği görüşü ortaya çıkmaktadır. Dünya hayatı sona erdiğinde, kişi ebedi bir yaşama geçecektir. Ve orada, insan artık sonsuzluk hakkında gerçek bilgiyle donatılacaktır. Çünkü sonsuz bir yaşama alınan insan, artık sonsuzluğu "tecrübe ederek" öğrenecektir.
3. Bilginin Sınırlılığı ve Sınavın Anlamı
İnsan dünyaya sınırlı bir bilgiyle gönderilmiştir. Bu sınırlılık, Tanrı’nın eksikliğinden değil, sınav sisteminin adaletinden kaynaklanır. Tanrı, insanlara ölümden sonrasını, cenneti, cehennemi, mahşer gününü ve sonsuzluğu tam anlamıyla gösterseydi; inanç, özgür iradeye dayanan bir tercih olmaktan çıkardı.
“Tanrı, kendisini bulmamızı istiyor. Eğer ölümden sonrası açıkça bilinseydi, sınavın ne anlamı kalırdı?”
Bu bakış açısı, Kutsal kitapta geçen bir kavramla da örtüşür: Gayba iman. Yani görmeden, kanıtlamadan inanmak. Tanrı’nın varlığına, ölümden sonraya ve adalete olan inanç; bu sınırlı bilgiye rağmen geliştirilen bir tercihtir. Ve bu tercih, insanın yaratılışındaki en temel sınavdır.
4. Ebedi Hayatta Sonsuzluğu Anlamak
Dünya hayatında “sonsuzluk” kavramı, yalnızca teorik bir fikir olarak var olabilir. Ancak ölüm sonrası hayat, bu teoriyi deneyime dönüştürecektir. Ebedi yaşam, sonsuzluk bilgisinin insan ruhuna “uyumlu” hale geldiği bir ortamda gerçekleşecektir. Orada “önce” ve “sonra” yoktur, zamanın yönü yoktur.
Çünkü artık zaman, Tanrının ilmiyle kuşatılmıştır. İnsan, bu ilme ortak olmasa da onun içinde yaşayacak; ve böylece sonsuzluğu anlamayacak, hissedecektir.
5. Tanrının İnsanı Neden Yarattığı Meselesi
Başka güçlü ve derin soru daha;
“Tanrı zaten her şeyi biliyor ve sonsuz bir varlık. O halde bizi neden yarattı? Bizim imanımıza neden ihtiyacı var? Yoksa bizden zevk mi alıyor?”
Bu sorunun felsefi ve teolojik anlamı büyüktür. Cevabı ise, Tanrının bizim imanımıza ihtiyacı olmadığı, ama insanın imanı sayesinde kendini gerçekleştirebildiği gerçeğidir Tanrı bizi, “kendi isteğimizle O’nu bulmamız için” yarattı. O'nun zevk almak, sıkılmak gibi insani duygulara ihtiyacı yoktur. Ancak rahmet ve lütuf sahibi bir yaratıcı olarak, varlıkları sevdiği için var etti. Ve bize de “iman ederek yücelme” imkanı verdi.
Bizim imanımız, O’nu büyütmez; ama bizi büyütür.
Çünkü bu evrende "kul olmak", aslında "kendi gerçekliğine ulaşmak" demektir.
Sonuç
; Zamanın insan tarafından anlaşılamayacak kadar derin olduğunu, sonsuzluk kavramının dünya aklına göre değil, Tanrının ilmiyle kavranılır.
İnsan, bu dünyada sınırlı bilgiyle yaşıyor ve bu sınırlılık, aslında sınavın adaletli olmasını sağlıyor.
Buna göre, ölüm bir son değil; gerçekliğe açılan bir kapıdır. O kapının ardında insan, şimdi anlayamadığı sonsuzluğu ve zaman dışılığın hakikatini ilahi bir ilimle öğrenecek.
< Bu ileti Android uygulamasından atıldı >