Öncelikle bahsettiğin yazım tarzlarına uygun kitaplar okuman lazım. Birinci şahıs dediğin şey karakterin ağzından anlatılan hikayedir. Hemen bir kurgu yapayım senin için.
"Akşam güneşi gözümü alırken, dışardan gelen çocuk sesleri eşliğinde yatağımdan kalktım. Zaman döngümü kaybettiğim ilk günleri hatırladım. Düzenli bir hayatımın olduğu, sabahları erken uyandığım ve işe gittiğim zamanları anımsamak bir yana, hafızamda canlandıramıyordum bile. O kadar çok zaman geçmişti ki, şimdi geçmişe dönebilme şansı verseler giderdim o zamanlara. Hayatı zamanında yaşayınca güzeldi, sonra değil. Camdan dışarıya top oynayan çocuklara baktım, bir zamanlar bu sokakta bizler vardık, sokağa baktığımda kendimi hayal edebiliyordum, yine kaleciydim ve hep kaleci kalmıştım. Hayat işte böyle."
Yazar tarafından anlatılan hikaye türüne bir örnek yazayım.
Xpressmusic34 sinirle yerinden kalktı. "Hayır! Bana istediğiniz her işi yaptıramazsınız! Ben sizin köleniz değilim!" dedi. Xpressmusic her haliyle tehlikeli gözüküyordu, bir cisime ihtiyac duymadan birini kolaylıkla yere serebilirdi.
donanımhaber forumuna girmek onun sevdiği şeylerden biriydi. Bundan keyif alıyordu. Masasına oturdu ve bilgisayarının düğmesine bastı. Fan uğuldayarak çalışmaya başladı.
Çok okumak gerek çok. Benim bile yüzlerce eksiğim var yukarıda örneklerde gözüktüğü üzere. Gerçi onları şimdi uydurdum üzerlerinde çalışmadım yani.
< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi XpressMusic34 -- 21 Mart 2014; 21:58:34 >
yahu iki roman okuyan ben yazar olucam diye çıkıyor hemen. Bırakın abi okumanın zevkine bakın. İlla yazmak zorunda değilsin. Sen bile yazamıyorum diyorsan zorlamanın manası nedirki yani ?
Bir arkadaşım, bir kitabı yirmi sayfa okumuş, hemen bende yazacağım anasını satayım diye ortalarda dolanmaya başlamıştı. Bir kaç ay geçti, aklıma gelip sormuştum, iki cümle kurup bırakmış, onlarda şöyle;
"Mehmet aşırı zeki bir adamdı, annesi ona aptal desede. Aşırı bir zekiliği vardı."
Hayatta çok olumsuzluklar yaşadım. Dolayısıyla benim için tecrübenin tanımı; yediğin kazıkların topluluğu oldu. Bunları bende bir çatı altında birleştirmek isterim.
Hocam aslına birinci ve üçüncü bakış açısı eksik tanımlama oluyor. Sıfır odaklayım, dış odaklayım ve iç odaklayım diye ayırmalıyız.
İç odaklayımda bir kişi üzerinde hakimiyet kurar yazar, bu kahramana o da diyebilir ben de diyebilir. Dış odaklayımda herkese eşit mesafededir, iç dünyalarını bilemez. Sıfır odaklayımda ise her karaktere tüm ayrıntılarına kadar hakimdir anlatıcı.
Başka bir deyişle: Sokakta kavga var diyelim. İç odaklayımda anlatıcı kavga edenlerde birinin penceresinden bakar. Dış odaklayımda anlatıcı sokakta kavgayı izleyen bir gözlemcidir, gördüğünü anlatır, iç dünyaya özgü tahminlerde bulunur. Sıfır odaklayımda ise kavgaya katılan tüm elemanların her şeyini bilir, her şeyine vakıftır.
Şu an okuduğum "Uykuda Çocuk Ölümleri" kitabı bir bölüm 3. şahıs olarak, diğer bölüm 1. şahıs olarak değişimli anlatıyor. Bu kitaptan örnek alabilirsiniz.
Bir arkadaşım, bir kitabı yirmi sayfa okumuş, hemen bende yazacağım anasını satayım diye ortalarda dolanmaya başlamıştı. Bir kaç ay geçti, aklıma gelip sormuştum, iki cümle kurup bırakmış, onlarda şöyle;
"Mehmet aşırı zeki bir adamdı, annesi ona aptal desede. Aşırı bir zekiliği vardı."
''Olmuyorsa yazmayın'' şeklinde bir tavrın anlamı yok. Herkes bestseller olacak ya da herkes yazdığını yayınlayacak diye bir şey de yok. Açarsın defteri yazarsın bir şeyler, dökersin hayal gücünü. İyi olursa değerlendirirsin olmazsa yaşlanınca bakar gülersin en azından. Bırakın da herkes kendisi karar versin ne yapacağına
''Hemen bir kitap yazmalıyım.'' diye işe aceleyle başlanırsa hiç yazılmaz, yazılsa da cümleler içten olmaz. Kitap yazmak sabır işi. Ama yazmamakta olmaz tabi içinden geçenleri yazacaksın ve çok kitap okumak lazım.
Bir arkadaşım, bir kitabı yirmi sayfa okumuş, hemen bende yazacağım anasını satayım diye ortalarda dolanmaya başlamıştı. Bir kaç ay geçti, aklıma gelip sormuştum, iki cümle kurup bırakmış, onlarda şöyle;
"Mehmet aşırı zeki bir adamdı, annesi ona aptal desede. Aşırı bir zekiliği vardı."
Hocam aslına birinci ve üçüncü bakış açısı eksik tanımlama oluyor. Sıfır odaklayım, dış odaklayım ve iç odaklayım diye ayırmalıyız.
İç odaklayımda bir kişi üzerinde hakimiyet kurar yazar, bu kahramana o da diyebilir ben de diyebilir. Dış odaklayımda herkese eşit mesafededir, iç dünyalarını bilemez. Sıfır odaklayımda ise her karaktere tüm ayrıntılarına kadar hakimdir anlatıcı.
Başka bir deyişle: Sokakta kavga var diyelim. İç odaklayımda anlatıcı kavga edenlerde birinin penceresinden bakar. Dış odaklayımda anlatıcı sokakta kavgayı izleyen bir gözlemcidir, gördüğünü anlatır, iç dünyaya özgü tahminlerde bulunur. Sıfır odaklayımda ise kavgaya katılan tüm elemanların her şeyini bilir, her şeyine vakıftır.
Bir arkadaşım, bir kitabı yirmi sayfa okumuş, hemen bende yazacağım anasını satayım diye ortalarda dolanmaya başlamıştı. Bir kaç ay geçti, aklıma gelip sormuştum, iki cümle kurup bırakmış, onlarda şöyle;
"Mehmet aşırı zeki bir adamdı, annesi ona aptal desede. Aşırı bir zekiliği vardı."
Kitabı sonra ben aldım okumak için, yirmi birinci sayfayı kıvırmış, yirmi sayfa okumuş yani sadece. Şimdi diyor otursam yazarım ama uğraşmak istemiyorum. Hayatında bitirdiği tek kitap nasrettin hoca fıkraları olan bir arkadaş. Kendisi itiraf ediyor yani.
Ya hu birinin bir şeyler yazması sizi neden bu kadar rahatsız ediyor? Size ne? Yorumları okudukça sinirim tepeme zıpladı. Adam buraya romandan bölüm yazsa da çok kötü olsa tamam hak vereceğim yorumlara ama karşınızda nasıl bir kişilik var, ne tür yazıyor biliyor musunuz? Herkes eleştirmen olmuş.
Birinci kişi ve üçüncü kişi anlatım için birçok taktik uydurabilirsiniz fakat bağlamak çok zor olacaktır. Şöyle ki, olayın içinde olan bir adam vardır yani kahraman dediğimiz kişi, bir de ondan bağımsız gelişen gibi görünen ama kahramanımızı bekleyen olaylar... İşte bu ikisini birleştirip son bölümlerde finali birinci kişi yapmanız gerekir yahut kahramanı ortadan kaldırıp(!) ( bu kaybolma yahut ölme olabilir) olayı ilahi anlatışla da bitirebilirsiniz. Eğer yazma yetiniz vara bu süreç kendiliğinden şekillenir zaten.
Kitabı sonra ben aldım okumak için, yirmi birinci sayfayı kıvırmış, yirmi sayfa okumuş yani sadece. Şimdi diyor otursam yazarım ama uğraşmak istemiyorum. Hayatında bitirdiği tek kitap nasrettin hoca fıkraları olan bir arkadaş. Kendisi itiraf ediyor yani.
"Akşam güneşi gözümü alırken, dışardan gelen çocuk sesleri eşliğinde yatağımdan kalktım. Zaman döngümü kaybettiğim ilk günleri hatırladım. Düzenli bir hayatımın olduğu, sabahları erken uyandığım ve işe gittiğim zamanları anımsamak bir yana, hafızamda canlandıramıyordum bile. O kadar çok zaman geçmişti ki, şimdi geçmişe dönebilme şansı verseler giderdim o zamanlara. Hayatı zamanında yaşayınca güzeldi, sonra değil. Camdan dışarıya top oynayan çocuklara baktım, bir zamanlar bu sokakta bizler vardık, sokağa baktığımda kendimi hayal edebiliyordum, yine kaleciydim ve hep kaleci kalmıştım. Hayat işte böyle."
Yazar tarafından anlatılan hikaye türüne bir örnek yazayım.
Xpressmusic34 sinirle yerinden kalktı.
"Hayır! Bana istediğiniz her işi yaptıramazsınız! Ben sizin köleniz değilim!" dedi. Xpressmusic her haliyle tehlikeli gözüküyordu, bir cisime ihtiyac duymadan birini kolaylıkla yere serebilirdi.
donanımhaber forumuna girmek onun sevdiği şeylerden biriydi. Bundan keyif alıyordu. Masasına oturdu ve bilgisayarının düğmesine bastı. Fan uğuldayarak çalışmaya başladı.
Çok okumak gerek çok. Benim bile yüzlerce eksiğim var yukarıda örneklerde gözüktüğü üzere. Gerçi onları şimdi uydurdum üzerlerinde çalışmadım yani.
< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi XpressMusic34 -- 21 Mart 2014; 21:58:34 >
Bu mesajda bahsedilenler: @umtcnmrt
Bu mesaja 2 cevap geldi. Cevapları Gizle
Zorlamaya lüzum yok ki.
"Mehmet aşırı zeki bir adamdı, annesi ona aptal desede. Aşırı bir zekiliği vardı."
Aklıma geldi yeniden güldüm şimdi.
Bu mesaja 4 cevap geldi. Cevapları Gizle
Bu mesajda bahsedilenler: @Ricky.McFloyd
İç odaklayımda bir kişi üzerinde hakimiyet kurar yazar, bu kahramana o da diyebilir ben de diyebilir.
Dış odaklayımda herkese eşit mesafededir, iç dünyalarını bilemez.
Sıfır odaklayımda ise her karaktere tüm ayrıntılarına kadar hakimdir anlatıcı.
Başka bir deyişle: Sokakta kavga var diyelim. İç odaklayımda anlatıcı kavga edenlerde birinin penceresinden bakar.
Dış odaklayımda anlatıcı sokakta kavgayı izleyen bir gözlemcidir, gördüğünü anlatır, iç dünyaya özgü tahminlerde bulunur.
Sıfır odaklayımda ise kavgaya katılan tüm elemanların her şeyini bilir, her şeyine vakıftır.
Bu mesaja 2 cevap geldi. Cevapları Gizle
Bu mesaja 1 cevap geldi. Cevapları Gizle
< Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı > Bu mesaja 1 cevap geldi. Cevapları Gizle
Yazma demiyorum hobi olarak gene yaz
Hahahha
Profesyonelce açıklamış adam .. :) Eline sağlık
20 sayfa derken cidden 20 sayfa mı? Yoksa lafın gelişi mi?
< Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı > Bu mesaja 1 cevap geldi. Cevapları Gizle
@Detective W.
Bu mesaja 1 cevap geldi. Cevapları Gizle
Bu mesajda bahsedilenler: @Dark7 , @Detective W.
Birinci kişi ve üçüncü kişi anlatım için birçok taktik uydurabilirsiniz fakat bağlamak çok zor olacaktır.
Şöyle ki, olayın içinde olan bir adam vardır yani kahraman dediğimiz kişi, bir de ondan bağımsız gelişen gibi görünen ama kahramanımızı bekleyen olaylar... İşte bu ikisini birleştirip son bölümlerde finali birinci kişi yapmanız gerekir yahut kahramanı ortadan kaldırıp(!) ( bu kaybolma yahut ölme olabilir) olayı ilahi anlatışla da bitirebilirsiniz. Eğer yazma yetiniz vara bu süreç kendiliğinden şekillenir zaten.
Bu mesajda bahsedilenler: @umtcnmrt
Bunu hayatımın sonuna kadar unutmayacağım
< Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >