Arama butonu
Bu konudaki kullanıcılar: 1 misafir
1987
Cevap
75711
Tıklama
1
Öne Çıkarma
Cevap: Evrim Yoktur ! (11. sayfa)
K
15 yıl
Yarbay

quote:

Orijinalden alıntı: med_cezir197


quote:

Orijinalden alıntı: nanaka9

Uzaylılar bulundu
Sibirya'da Altay Dağları eteklerindeki Denisova mağarasında bulunan el parmağı fosiline DNA analizi yapıldı ve kafalar karıştı. X-Woman adı verilen kemik fosili, insansı özelliklere sahip ama bilinen bir türe ait değil.
http://www.haber7.com/haber/20100325/Yetinin-eli-mi-yoksa-bilinmeyen-tur-mu.php


fosilden dna testi yapılabiliyormuydu ya

Demekki yapılabiliyormuş.
ALINTI.
Paleoantropoli ve zooloji alanında uzman bilim adamlarının araştırması sırasında Altay Dağları'nda bulunan ve tahminen 30 bin yıllık olduğu belirlenen serçe parmağı kemiğinin DNA incelemesi ve hücre organeli mitokondri yapısı incelendi. Kas-sinir hücrelerinde enerji iletimini sağlayan Mitokondri yapısına bakıldığı zaman görüldü ki kemik insansı özelliklere sahip bir türe ait olduğu izlenimi uyandırıyor ama bilinen hiç bir canlı türüne ait değildi.


Bu mesaja 1 cevap geldi.
B
15 yıl
Yarbay

quote:

Orijinalden alıntı: Historia Calamitatum

Bethrezen

Bulabildiğim kaynaklar bunlar;

http://sci.waikato.ac.nz/evolution/plantEvolution.shtml
http://en.wikipedia.org/wiki/Timeline_of_plant_evolution
http://en.wikipedia.org/wiki/Evolution_of_plants
http://www.mansfield.ohio-state.edu/~sabedon/biol3060.htm


Kaynaklar icin tesekkurler, okunacak ve ogrenilecek bircok sey cikti



N
15 yıl
Yarbay

quote:

Orijinalden alıntı: nanaka9
quote:

Orijinalden alıntı: med_cezir197
quote:

Orijinalden alıntı: nanaka9
Uzaylılar bulundu
Sibirya'da Altay Dağları eteklerindeki Denisova mağarasında bulunan el parmağı fosiline DNA analizi yapıldı ve kafalar karıştı. X-Woman adı verilen kemik fosili, insansı özelliklere sahip ama bilinen bir türe ait değil.
http://www.haber7.com/haber/20100325/Yetinin-eli-mi-yoksa-bilinmeyen-tur-mu.php

fosilden dna testi yapılabiliyormuydu ya

Demekki yapılabiliyormuş.
ALINTI.
Paleoantropoli ve zooloji alanında uzman bilim adamlarının araştırması sırasında Altay Dağları'nda bulunan ve tahminen 30 bin yıllık olduğu belirlenen serçe parmağı kemiğinin DNA incelemesi ve hücre organeli mitokondri yapısı incelendi. Kas-sinir hücrelerinde enerji iletimini sağlayan Mitokondri yapısına bakıldığı zaman görüldü ki kemik insansı özelliklere sahip bir türe ait olduğu izlenimi uyandırıyor ama bilinen hiç bir canlı türüne ait değildi.


Teorik olarak yapılabiliyor olması gerekir, DNA Testleri herşeye yapılır, problem sağlam, bozulmamış DNA bulmaktır. Çok bozulmuş cesetlerde dahi genellikle DNA zincirleride bozulmasına ve analizlerinin yapılamamasına rağmen, vücudun korunaklı bölgelerinde, örneğin dişlerin orta kısımlarındaki boşlukta, büyük kemiklerin ilik oluşan orta kısımlarında bozulmamış DNA bulmak mümkündür. Örneğin mısır mumyalarına DNA analizi yapılabilmiştir. Bozulmamış DNA bulunursa bir fosilede yapılabilir bu testler.



L
15 yıl
Yarbay

quote:

Orijinalden alıntı: @lperen


quote:

Orijinalden alıntı: Bethrezen

Dikkat ettim de evrim tartismalarinda hep canlilarin (hayvan, hucre, vb) olusumu tartisiliyor ama dunyamiz sadece hayvanlardan ibaret degil.

Evrim bitkilerin evrimini de arastiriyor mu? Eger bu yonde bir arastirma var ise bitkilerin evrimi nasil olmustur?


Ben de merak ediyorum acaba bitkiler , neden birbirinden güzel yiyecekler veriyorlar bize , neden bize oksijen üretiyorlar , ne amaçla


Çok basit bir soru sormussunuz. Öncelikle sadece insana mahsus bir bitki varmidir?

Bitkilerin meyve vermelerinin amaci canlilari cekerek üremektir. Canlilar meyveyi yer çekirdek sindirilmez ve dışkıla atilir sonra ondan agaç çıkar. Yeterli midir?





< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi LeVeL -- 25 Mart 2010; 23:53:18 >
Bu mesaja 1 cevap geldi.
S
15 yıl
Binbaşı

quote:

Orijinalden alıntı: LeVeL

quote:

Orijinalden alıntı: @lperen


quote:

Orijinalden alıntı: Bethrezen

Dikkat ettim de evrim tartismalarinda hep canlilarin (hayvan, hucre, vb) olusumu tartisiliyor ama dunyamiz sadece hayvanlardan ibaret degil.

Evrim bitkilerin evrimini de arastiriyor mu? Eger bu yonde bir arastirma var ise bitkilerin evrimi nasil olmustur?


Ben de merak ediyorum acaba bitkiler , neden birbirinden güzel yiyecekler veriyorlar bize , neden bize oksijen üretiyorlar , ne amaçla


Çok basit bir soru sormussunuz. Öncelikle sadece insana mahsus bir bitki varmidir?

Bitkilerin meyve vermelerinin amaci canlilari cekerek üremektir. Canlilar meyveyi yer çekirdek sindirilmez ve dışkıla atilir sonra ondan agaç çıkar. Yeterli midir?



bu kadar "nankör" olmayın insaf..

binbir çeşit ve binbir ayrı lezzetteki meyve, sebze, kuruyemiş, bakliyat, baharatından hayvansal ürünler ve bunların yüzlerce çeşit türevlerini hergün afiyetle yiyorsunuz birde gelmiş "insana mahsus bitki varmı" diye sormuşsunuz..





< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi soho -- 26 Mart 2010; 0:28:28 >
Bu mesaja 1 cevap geldi.
L
15 yıl
Yarbay

quote:

Orijinalden alıntı: soho

quote:

Orijinalden alıntı: LeVeL

quote:

Orijinalden alıntı: @lperen


quote:

Orijinalden alıntı: Bethrezen

Dikkat ettim de evrim tartismalarinda hep canlilarin (hayvan, hucre, vb) olusumu tartisiliyor ama dunyamiz sadece hayvanlardan ibaret degil.

Evrim bitkilerin evrimini de arastiriyor mu? Eger bu yonde bir arastirma var ise bitkilerin evrimi nasil olmustur?


Ben de merak ediyorum acaba bitkiler , neden birbirinden güzel yiyecekler veriyorlar bize , neden bize oksijen üretiyorlar , ne amaçla


Çok basit bir soru sormussunuz. Öncelikle sadece insana mahsus bir bitki varmidir?

Bitkilerin meyve vermelerinin amaci canlilari cekerek üremektir. Canlilar meyveyi yer çekirdek sindirilmez ve dışkıla atilir sonra ondan agaç çıkar. Yeterli midir?



bu kadar "nankör" olmayın insaf..

binbir çeşit ve binbir ayrı lezzetteki meyve, sebze, kuruyemiş, bakliyat, baharatından hayvansal ürünler ve bunların yüzlerce çeşit türevlerini hergün afiyetle yiyorsunuz birde gelmiş "insana mahsus bitki varmı" diye sormuşsunuz..



Nankörlükle ilgisi yok. Bu saydiklarinizi başka canlilar kullanmiyor mu?





< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi LeVeL -- 26 Mart 2010; 0:46:52 >
Bu mesaja 2 cevap geldi.
N
15 yıl
Yüzbaşı

http://www.evrimteorisi.org/index.php?option=com_hwdvideoshare&task=viewvideo&Itemid=106&video_id=46
Çok güzel bir belgesel.Buyurun izleyin.Bazı bakterilerin hayvan hücresi bazı bakterilerin hayvan hücresi olarak değiştiği tahmin ediliyor.
Hatta bitkiler dünyayı istila ettiğinde.(o zamanlar amfibiler karaya çıkmadan önce) oksijen seviyesi dünyada %33seviyesindeydi.
Nereden biliyorsun demeyin.Yakalış 300-400milyon yıllık fosillerin içerdiği elementlerin %lerine bakılarak bu tahmin yapılıyor.


Bu mesaja 1 cevap geldi.
P
15 yıl
Yüzbaşı

Bulantı bundan sonra evrimle ilgili hangi konuyu açmayı düşünüyorsun?


Bulantı;
evrimi yok diyenlere bir başka kapak.


Bu mesaja 1 cevap geldi.
N
15 yıl
Yarbay

quote:

Orijinalden alıntı: paganra
Bulantı bundan sonra evrimle ilgili hangi konuyu açmayı düşünüyorsun?

Bulantı;
evrimi yok diyenlere bir başka kapak.




Aslında çok ters cevaplar için fena gıdıklanıyorum!
Neyse, forumdan uzaklaştırılmamak bende kalsın bu defalık!
Evrim temeldir, ve bilimlerden bu ülkede silinirse geriye ne Paganizm kalı ne de Ra'lık. Böyle demiş bulunayım! bende Bulantı gibi Evrim teorisinin detaylı tartışılmasını savunuyorum!





< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi neommy -- 26 Mart 2010; 3:25:41 >
Bu mesaja 1 cevap geldi.
İ
15 yıl
Yarbay

şimdi benim aklıma birşey takıldı.bebeklerde kemikler falan fazla gelişmemiştir biliyorsunuz hatta gelişmemiş olması daha avantajdır çünkü misal normalde onların yüzlerce kez düşüp kafasını kolunu çarpmalarında biz bir kez bu duruma maruz kalsak direkt ölürüz(diye düşünüyorum).ama bu kemikler daha sonra gelişir ve zekamız da geliştiği için kendimizi kolarız düşmemeye çalışırız dikkatli oluruz falan.ama bebeklerde bu bilinç gelişmediği için onları koruyan da bu kemiklerinin kafatasının fazla gelişmemiş olmasıdır.bu olayı evrim ile nasıl açıklayabilriz?yani bizim için en elverişli duruma getiriyor bizi evrim ama bebeklerde bunu nasıl biliyor da ayarlıyor?ve daha sonra kemik yapısı nasıl ve neden değişiyor elastiki kalsa öyle devam etse daha avantajlı olmaz mı organizma için?belki insan değil sadece diğer canlılarda da vardır bu olay fazla dikkat etmedim,bilmiyorum...anlatım bozuk olabilir ama sanırım anafikir anlaşıldı.şekil yapmayı fazla bilmiyoruz kusuruma bakmayın allayıp pullayıp anlatamadım...


Bu mesaja 1 cevap geldi.
M
15 yıl
Yarbay

ilkerinanç, bahsettiğiniz türden embriyonik-infantik değişiklikler bütün omurgalılarda birçok organ dahilinde gerçekleşmekte.

Örneğin balıklar pronefroz böbrek ile başlar ve bu mezonefroz böbreğe dönüşür.
Bizde de 22 günlük pronefrozun ardından mezonefroz ve metanefroz olur. (Aynısı sürüngenler, kuşlar ve kurbağalar için de geçerlidir.)

Bir ipucuydu...


Bu mesaja 1 cevap geldi.
İ
15 yıl
Yarbay

tamam da organizma nasıl bunu kendine uyarlıyor?nasıl biliyor,nasıl ayarlıyor? beni merak ettiğim bu... bebekken kemikleri esnek yapacağına misal 2 aylıkken kendini koruyacak aklı neden vermiyor ya da daha doğru bir deyimle geliştirmiyor?



S
15 yıl
Binbaşı

quote:

Orijinalden alıntı: LeVeL

quote:

Orijinalden alıntı: soho

quote:

Orijinalden alıntı: LeVeL

quote:

Orijinalden alıntı: @lperen


quote:

Orijinalden alıntı: Bethrezen

Dikkat ettim de evrim tartismalarinda hep canlilarin (hayvan, hucre, vb) olusumu tartisiliyor ama dunyamiz sadece hayvanlardan ibaret degil.

Evrim bitkilerin evrimini de arastiriyor mu? Eger bu yonde bir arastirma var ise bitkilerin evrimi nasil olmustur?


Ben de merak ediyorum acaba bitkiler , neden birbirinden güzel yiyecekler veriyorlar bize , neden bize oksijen üretiyorlar , ne amaçla


Çok basit bir soru sormussunuz. Öncelikle sadece insana mahsus bir bitki varmidir?

Bitkilerin meyve vermelerinin amaci canlilari cekerek üremektir. Canlilar meyveyi yer çekirdek sindirilmez ve dışkıla atilir sonra ondan agaç çıkar. Yeterli midir?



bu kadar "nankör" olmayın insaf..

binbir çeşit ve binbir ayrı lezzetteki meyve, sebze, kuruyemiş, bakliyat, baharatından hayvansal ürünler ve bunların yüzlerce çeşit türevlerini hergün afiyetle yiyorsunuz birde gelmiş "insana mahsus bitki varmı" diye sormuşsunuz..



Nankörlükle ilgisi yok. Bu saydiklarinizi başka canlilar kullanmiyor mu?



bu çeşitliliğe "nimet" adını verebilirmiyiz?
bence verebiliriz, bu tanım inananlar içinde kullanılabilir inanmayanlar için de..
bi madde öyle veya böyle işe yarıyorsa nimettir..ihtiyaç karşılar.

bu oksijenin suyun dünyadaki bu hayatın oluşmasının tesadüflüğünün üzerine birde "nimet" tesadüflüğünün de farkına varırsınız umarım..

"insana mahsus bir bitki varmı" önermesi kabul edin oldukça sığ bir önerme..dünyada sadece insana özgü nimet yok her canlıya ait nimetler var..insan aklı sayesinde bu nimetlerden en çok istifade eden canlı..
ineğe ait nimet olmasa inek yaşamaz süt oluşmaz peynir yoğurt vs. yapamayız..bunun gibi n tane örnek verebiliriz..hayvanların dışkısı olmasa gübre olmaz ürün yetişmez, hayvanın dışkısı bile aslında bir nimettir yeri gelince..

bu açıdan bakılınca da "insana mahsus bir bitki varmı" demek bizi hiçbir yere götürmez.


Bu mesaja 2 cevap geldi.
M
15 yıl
Yarbay

Canlılar bunu hizmet etmek adına yapmazlar soho.
Canlılar birbirlerinin her yönünden yararlanmak üzere gelişir.

Bütün canlılar protein metabolizması sonucunda amonyak üretir ve amonyak oldukça zehirli bir maddedir. Amonyağı değerlendiren bakteriler ise bunu canlılar amonyak ürettiği için yaparlar.
Doğadaki oluşum her şeyi ve en verimli şekilde değerlendirmeye çalışır.

Bütün canlılar yararlanılabilecek olanaklardan yararlanmaya çalışır, bu maddenin devamlılığını sağlama eğiliminin bir sonucudur sadece. Olaya yanlış bir açıdan bakıyorsunuz.

Yani bütün canlılardan olağanın dışında etkinlikler görebilirsiniz. Zaten günümüzdeki çeşitliliğin en temel nedenlerinden biri de budur.

Bitkilere gelince... Bitkilerin hiçbiri ÇEVRELERİNE yarar sağlamak üzere bir etkinlik yapmaz. Yaptıkları her şey kendileri içindir.
Tohumlarının uzaklara taşınıp, çeşitliliği artırabilmesi için etrafları çekici meyvelerle doldurulur. Hayvanlar tohumu sindiremezler ve dışkılarıyla birlikte atarlar. Taşınmış olan tohum, uygun ortam geldiğinde çimlenmeye başlar.
Eğer böyle bir olay olmasaydı etrafınızda bir tane bile meyve göremezdiniz.

Bazı bitkiler korunmak için tuzak hazırlarlar. Isırgan otu gibi...

Canlıların kendileri için yapmadıkları tek şey, soyları için YA DA canlının BÜTÜNLÜĞÜ için yaptıklarıdır. Bunun bir istisnası yok. Doğa oldukça bencil bir yapıya sahip. Aksi taktirde hiçbir canlının soyu tükenmezdi. Bugün kılıç dişli kaplanlar (smilodon fatalis, smilodon populator) bile yok. (Tabi dinozorlar gibi birden tarih sahnesinden silinmiş canlıların yok olma nedenleri biraz daha farklı, onları saymıyorum.)

Buna da örnek olarak, bazı dişi örümceklerin çiftleşmeden sonra erkeğini yemesini verebilirim.
Bütünlük örneği için de, en basitinden insanlardaki interferon mekanizmasını söyleyebilirim. Hücre kendini feda eder ve diğer hücrelere virüs bulaşmasını engellemeye çalışır. Salgılanan interferonun, salgıyı yapan hücreye bir faydası yoktur.


Bu mesaja 1 cevap geldi.
M
15 yıl
Yarbay

irish, bu sorunuzun ardından işin dini boyutu gelecektir.
Çünkü bahsettiğiniz iki insan adına var olan bilgilerin hepsi din kitaplarında mevcut. Başka bir kaynağımız yok. O yüzden iletinizi siliyorum.

Bilimsel olarak ise olay şöyle:

İlk insanlar dediğimiz canlılar sırasıyla, Australopithecus garhi, Homo habilis, Homo erectus, Homo neanderthalensis ve ardından Homo sapiens sapiens'tir.

Australopithecus garhi, 2.6 milyon yıl önce dolaylarında yaşamıştır. Buz devrinin hakim olduğu dönemdir. Zaten buz devri ve en soğuk yaşandığı dönem, yontma taş dönemine kadar sürmüştür. 30-50 bin yıl önce sıcaklıkların günümüz şartlarına doğru gelmeye başladığı tahmin ediliyor.

Australopithecus garhi denilen canlı, ki adındaki garhi şaşırtıcı anlamına gelir, taşları kendine araç yapan, çok ilkel bir şekilde de olsa, taşları kesicilik için kullanan ilk canlıdır. Ağaç kovuklarında, mağaralarda barınır, göçebedir. Konuşma dili yoktur. Ateş yakmayı ve yiyeceklerini pişirmeyi bilmez. Leşçilik ve toplayıcılık ile geçinir. Tek amacı hayatta kalabilmektir. Bu dönemdeki bu canlının gününün oldukça büyük bir zamanı boş olmasına rağmen, herhangi bir sanatsal etkinlik de göstermemiş. Ayrıca çok önemli, ateş yakmayı bilmediği için geceleri zifiri karanlıkta hiçbir şey yapamaz. Büyük olasılıkla kendine güvenli olduğunu düşündüğü bir yer bulup bütün gece boyunca uyuyordu. Adını ise Homo habilisten önce taşları kullanan bir canlı olmadığı düşünülürken, yakın bir zamanda bulunan Australopithecus garhi fosilleriyle birlikte çıkan kesici taşlar sonucu almıştır. Bu yüzden şaşırtıcı anlamına gelir. Australopithecus garhi'nin Homo cinsi ile Australopithecus cinsi arasındaki geçişteki boşluğu doldurduğunu tahmin edebilirsiniz zaten. Yani aslında büyük bir buluştur evrim adına. Son olarak da bu canlının beyninin günümüz insanının beyninin %30-40 civarında olduğu bulunmuş. Bu canlı Afrika'yı terk etmemiştir.

Daha sonra ortaya çıkan Homo habilis de aynı özelliği gösteriyor. Yani Afrika'dan çıkamamış olan ikinci insanımız bu. 2 milyon yıl önce yaşadığı biliniyor. Homo habilis de herhangi bir sanatsal etkinlik gösterememiştir. Konuşma dili yoktur. Ancak taştan yaptığı araç gereçler daha karmaşık bir yapıda olması bir yana, çok daha fazla sayıdadır. Ancak yine de bu taşlar günümüz bıçak tipinde değil, yarım küre şeklinde olan ve küre kenarı kesici olan taşlardır. Homo habilis aynı zamanda ateş yakmayı ve yiyeceğini pişirerek yemeyi biliyordu. Yalnız yaşıyordu, göçebeydi... Leşçilik ve toplayıcılıkla yaşamını sürdürüyordu.

Homo erectus, Afrika'da ortaya çıktı ve Afrika'yı terk eden ilk insan oldu. 1,6 milyon yıl önce ortaya çıktı. Homo erectus ilk kez insanlar arasında gruplaşmayı başlatan canlıdır aynı zamanda. Homo erectus kendine ağaç dallarından barınak yapabiliyordu. Ayrıca mağaralara resim çizen, taştan boncuklar yapmayı beceren ilk canlıdır. Homo erectus ile birlikte konuşma dili gelişmeye başlamıştır. Ancak günümüzdeki gibi bir konuşma yalnızca bize ait. Homo erectus aynı zamanda Homo habilis'in ortaya koyduğu "Olduwan" kültürüne ait taş yapma endüstrisini geliştirmiş, Acheulean kültürünü ortaya koymuştur. Bu kültürle birlikte Homo erectus küçük taşlardan, küçük baltalar yapıyordu. Yaptığı taşlar simetriktir, bu dikkat çeker.

Ardından Homo neanderthalensis gelir. Homo neanderthalensis 500000 yıl önce ortaya çıkar. Günümüz insanına en çok benzeyen insan türüdür. Homo neanderthalensis ilk küçük yerleşim birimlerini inşa etmiştir. Bunlar kerpiçten yapılan küçük kulübe tipi evlerdir. 200-500 kişilik gruplar halinde ve işbölümlü yaşamı başlatmıştır. Sanatsal öğeler göze çarpar. Ayrıca Neanderthal mezarlarında bulunan çeşitli öğeler, Neanderthalensis'in bir öteki hayat inancına sahip olduğunu düşündürür. Yani dolayısıyla, din kavramını da ilk olarak ortaya Neanderthaller koymuştur. Neanderthalensis beyinleri bizim beynimizden daha büyüktür.

200 bin yıl önce ise Afrika'da Homo sapiens sapiens ortaya çıkar ve 100000 yıl önce Afrika'dan etrafa dağılmaya başlar. Anadolu'ya, Mezopotamya'ya, Mısır'a ve kafkasların yukarısına, karadeniz'in kuzeyine yerleşir. Tabi bunlar yoğunlukla yerleştiğimiz bölgeler. Uzak doğuya kadar gidenleri de var ki Çinlilerin çok eski bir kültüre sahip olduklarını biliyoruz. Ancak Karadeniz'in kuzeyine yerleşen topluluk bir süre sonra göç etmeye başlamış ve bugünkü Hint-Avrupa kökenli insanları, dilleri, kültürü tamamıyla beraberinde götürmüştür. Hindistan'dan Avrupa'ya kadar yayılan bir coğrafyada bu topluluğun izleri görülür. Zira Farsça bile Hint-Avrupa dil ailesine aittir.



S
15 yıl
Binbaşı

quote:

Orijinalden alıntı: M

Canlılar bunu hizmet etmek adına yapmazlar soho.
Canlılar birbirlerinin her yönünden yararlanmak üzere gelişir.




bu nokta sizin düşğnce boyutunuzu gösteriyor bence ve oldukça dikkat çekici..;

canlılar nasıl düşüp de birbirlerinin her yönden yararlanmak üzere gelişiyor biraz daha açarmısınız..
bu nasıl bir "bilinç" tir..?

mesela küçük balık "ben büyük balığa yem olmak için küçük gelişmem lazım ki beni yesin" şeklinde mi? söylediklerinizden bu anlam bu "biliç" çıkıyor dikkatlerinizi çekerim..

EK: Onun dışında anlattıkalrınız da bu çerçevedeki yaklaşımlar..





< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi soho -- 26 Mart 2010; 17:39:38 >
Bu mesaja 1 cevap geldi.
M
15 yıl
Yarbay

Bu soruyu soracağınızı tahmin etmiştim aslında. Evrimi yeni öğrenmeye başlayan herkesin kendisine ya da başkasına sorduğu klasik sorulardan biridir bu:

Ortada bir bilinç yok. Eğilim var.

Eğilim dediğimiz şey, maddenin standart var olma özelliği sürdürmeye çalışmasıdır. Şimdi bu sözümden yine bilinç anlamı çıkıyor ama değil. Örnekler vererek açıklamaya çalışayım:
Bu eğilim, fiziksel etkileşimlerden kaynaklanır özünde. Bu etkileşimler maddenin kendi varlığını koruyacak şekilde hareket etmesini sağlar. Doğal seçilimin temeli de budur.
Yani fiziksel etkileşimler, maddeyi günümüzde de test edip görebildiğimiz hareketleri yapmaya İTER.
Örneğin, bir atomdaki bir elektronun enerji aldığını ve atomun uyarılmış hale geçtiğini düşünün. Fiziksel etkileşim kanunlarına göre bu atom ışıma yapar ve fazla enerjiyi üzerinden atar. Böylece eski haline döner. Burada çok basit bir felsefi yorum yapıp, kanunlar maddenin hareketlerini belirler diyebiliriz. Fiziğin temelinde de zaten madde hareketlerini kanunlarla açıklamak vardır. Ama tabi, farklı bir felsefi düşünceye göre, biz maddenin hareketini ve devinimini yorumlamak için kanunları ortaya çıkarttık da diyebiliriz. Bu felsefesinin konusu...

Gördüğümüz bu eğilimden nasıl bir sonuç çıkartabiliriz? Şöyle: Kendi devamlılığını sağlayabilen maddeler kalır, diğer maddeler kalamaz. Biz de kalan maddeleri gördüğümüzde ve kalamayan maddeleri keşfettiğimizde, deriz ki, maddenin böyle bir eğilimi var çünkü fiziksel kanunlar, kalamayan maddeleri yok ediyor. Buradan maddenin herhangi bir bilinci olduğu sonucunu çıkartamayız.

Aynı olaya daha iyi bir örnek vereyim: Bir eleği düşünün. İrili ufaklı taşlar içeren bir karışım var elimizde. Eleğe koyduğumuzda büyük taşlar yukarıda kalır. Diğerleri düşer. Doğa da bunun gibidir. Doğada geçerli olan şey, maddenin sürekli eleğin üstünden altına doğru hareket ettiği gerçeği. Bu hareket hep var, hep devam edecek. Bizse eleğin içinde kalmış olan taşlardan biriyiz ve eleği, yukarısını ya da altını incelemeye çalışıyoruz. Ama görüyoruz ki elimizde elekten geçebilenler var, geçemeyenler var. Geçebilenler yok oluyor. Geçemeyenler bizimle birlikte... Aynı olaydır.

Canlılar için de bu geçerli. Var olan ilk canlıdan beri bu geçerlidir. Yaşamın başlangıcı için şu anda geçerli olan teori moleküler evrim teorisidir. Buna göre ilkel amtosferde var olan elementler ki yaşamın temelini oluşturan elementlerdir, şimşek, volkanik patlama gibi yoğun enerji saçılımı gerçekleşen olaylar sonucunda organik maddeleri oluşturmuştur. Bu maddeler uzunca bir süre boyunca oluşmaya devam etmiş, toprak üzerinde, suda birikmeye devam etmiştir. Bu maddelerin yoğun olduğu bir yerde ise, canlılığın ilk mekanizmalarından birisi ortaya çıkmıştır. İşte tam bu anda başlar bu eğilim. Çünkü içeride gerçekleşen tepkime kendini korumaya çalışır. Koruyamazsa yok olur.

Nitekim, kendini koruyabilen bu protein çorbaları, hücre zarı oluşabilmiş olan çorbalardır. Hücre zarının oluşmadığı birikintiler yok olmuştur. Hücre zarı oluştuktan sonra ilkel hücrelerimiz oluşur ve bu oluşum, yine yok olmamak için çoğalmaya başlar. Çünkü çoğalabilen oluşum sadece varlığını devam ettirebilmiştir. Diğerleri yok olmuştur. Çoğalmaya başladıktan sonra yayılmaya başlamıştır. Daha sonraları ise bu canlılık yarışı, artık canlılığın kesin olarak yerleştiği noktadan sonra, var olan enerjiyi ne kadar verimli kullanabildiği ile belirlenmeye başlar.

Çünkü savurgan bir yapı, daha gelişmiş verimli bir yapıdan daha az var olma şansına sahiptir.
Canlılar kullandıkları enerjiyle ölçülebilirler de diyebilirsiniz bu ilkeye. Ama kullandıkları ile... Boşa harcadıkları ile değil.

Şimdi buradan sizin sorularınızın cevabı çıkıyor.
Ama ben yine basit bir örnek vereyim:
Elimizde bir canlı olsun ve iklim şartlarının değiştiğini düşünün. Hava daha soğuk bir hal aldı. Elimizdeki canlılardan 100'ünün 10'u soğuğa dayanıklı, 10 tanesi dayanıksız, 80 tanesi de yaşama şansı olan ama az yaşayan canlılar olsun.
Dayanıksız olan 10 tane, 1 yılda 10 yavru versin ve ölsün. Dayanıklı olan 10 tane dayanıklı olduğu için 10 yıl yaşar ve bu süre boyunca 150 canlı verir. (Ortam koşullarına dayanıklı canlılar her zaman daha verimlidir, bu yüzden daha çok yavru verirler.) Diğer 80 tane ise, 4 yıl yaşar ve bu sürede 350 canlı verir.

Şimdi nüfusa bakarsanız, 10 tane dayanıksız, 150 dayanıklı, 350 eski tipte canlımız var.
Yüzde 10 olan soğuğa dayanıklı nüfus, birden %30a ulaştı.
Bir sonraki nesilde bu oran daha da artacaktır.
Ve aynı zamanda, soğuğa dayanıklı olmayı sağlayan yapı morfolojik farklılık sağlayan da bir yapıysa, canlının şeklinin değiştiğini görürsünüz. Bu gibi uzun sürelerde gerçekleşen BİRDEN çok değişiklik ise, canlının eski haliyle verimle döl verememesine sebep olur. Yani kısaca yeni bir tür oluşturur.

Şimdi, bu canlıyı evrim incelerken der ki, canlı soğuğa karşı bir önlem almıştır, şu şu şu yapılarını geliştirmiştir.
Anlattığım mekanizmada herhangi bir bilinç var mı? Canlı ne yaptığının farkında bile değil. Doğa şartlarıyla hayatta kalan canlılar şekillenmeye başlıyor. Olay bu...


Bu mesaja 1 cevap geldi.
A
15 yıl
Yarbay

quote:

Orijinalden alıntı: M
Nitekim, kendini koruyabilen bu protein çorbaları, hücre zarı oluşabilmiş olan çorbalardır. Hücre zarının oluşmadığı birikintiler yok olmuştur. Hücre zarı oluştuktan sonra ilkel hücrelerimiz oluşur ve bu oluşum, yine yok olmamak için çoğalmaya başlar. Çünkü çoğalabilen oluşum sadece varlığını devam ettirebilmiştir.


Hücre ve zarla ilgiliönceki sayfalarda yazmıştım. Sanırım okumadınız.

Bakın aminoasitle ilgili Mıller deneyi doğru diyelim HY çarpıttı Mıllerini söylediklerini, İhtimaller denk geldi aminoasit oluştu. Hadi protein tamam. İhtimalleri geçtik. Hücre zarının oluşması imkansız kendi kendine. Zar la beraber içeriğide olşmazsa zar kurur gider. Hepsi aymnı anda olmak zorunda. Ben böyle düşünüyorum. Kızdığınız HY de buna indirgenemezlik diyor. HY yi boşverin Hücre zarı bu kadar basit mi?


Bu mesaja 1 cevap geldi.
M
15 yıl
Yarbay

ar_tryk bilgisizce konuşuyorsunuz.

1) Harun Yahya denilen adam yalan yanlış ifadeler kullanan, evrim hakkında en ufak bir bilgisi olmayan, (gerçi bu kadar çarpıtma yapabilmek için öğrenmiştir herhalde), çarpıtmacı bir adamdır.

Miller deneyini bile öldüresiye çarpıtmıştır. Miller deneyden bir süre sonra, ilkel atmosferde, yalnızca kendi kullandığı maddelerin değil, daha başka farklı maddelerin de bulunduğunu söylemiş ve deneyinin bu haliyle eksik olduğunu itiraf etmiştir. Bunun ardından yapılan birçok deneyde, Miller deneyinde elde edilenlere ek olarak tahmin edemeyeceğiniz kadar çeşitte organik bileşik elde edilmiştir. Harun Yahya der ki, Miller deneyinin yanlış olduğunu itiraf etmiştir. Doğru, daha elde edilebilecek bir sürü bileşik varken o bunları ilk deneyinde elde edememiştir.

2) Hücre zarının oluşması neye göre imkansız? İmkansız olduğunu nereden biliyorsunuz?

3) Zarla beraber içerik olmazsa kurur gider ne demek yahu? Ayık mı yazıyorsunuz bunu? Hücre zarı diyoruz, soğan zarı değil.

4) Kızdığımız HY kendi aklı sıra indirgenemez komplekslik diye bir şeyi savunduğunu sanıyor. Böyle bir kavram yok.

5) Evet hücre zarı basittir. İlkel hücrelerin hücre zarlarında reseptörlere gerek olmadığından, zincir olarak birbirine bağlanmış yağlar bu yapıyı tamamlamaya yeterlidir. Reseptörler hücreler geliştikçe ortaya çıkar.


Bu mesaja 2 cevap geldi.
S
15 yıl
Binbaşı

@M çok şey yazmışsınız, bu yüzden uzun konular bizi başka başka konulara çekiyor doğal olarak..
konu yine başka yönlere kaydı mümkün olduğunca konudan çıkmamaya çalışacağım..

doğal seçilim demişsiniz, doğal seçilim binlerce canlının değişik özellikleri açıklamada çok yetersiz bir kaçış cümlesidir...bu iş bu kadar çocuk oyuncağı gibi değil,canlıların oluşumu bu kadar basit değil malesef..
bir canlı türü erkek ile dişi buluşmasını çıkardığı ışık ile sağlarken (ateşböceği) diğer canlı ışık çıartmayıp başka hareketler yapıyor..ateşböceği "aynı şartlarda" ışık çıkartmayı seçerken öteki canlı başka hareketler yaparak bunu sağlıyor..

mürekkep balığı düşmanından kaçarken özel sıvı salgılarken bazıları daha hızlı hareket ederek düşmanından kaçıyor veya vücudunda başka bir antienerji üretiyor..nerde doğal seleksiyon? şartlar aynı ama canlıalrın uyguladıkları yöntemler farklı..bu kadar basit olabilir mi, bu kadar binlerce canlı organizmalarının savunma mekanizmalarının apayı oluşu doğal seleksiyonla açıklanamaz..
bunun gibi size n tane örnek sayabilirm,hatta sizde sayabilirsiniz..bu kadar farklı örnek varken hala "doğal selection" demeniz oldukça basit ve çok yetersiz..

tekrar konuya u dönersem, nimet dediğimiz şey bu canlılığın devam etmesini sağlar ve kendi kendine oluşamaz..
elmanın elma olmasında belli bir tat almasının sebebi nedir..hadi kainatın oluşumu tesadüfi eğilimli evrimmiş, bitkilerin ayrı tatlarda olup binlerce çeşit ürün (nimet) vermeleri ve bu nimetlerinin hepsinin de vitamin protein mineraller kalsiyum vs.ihtiva etmesi de mi tesadüf..


Bu mesaja 1 cevap geldi.