Türkiye'nin ilk seri katili: Kasımpaşa canavarı 1976 yılında İstanbul'da pek çok cinayet işlenmiş, özellikle evinde 20 bıçak darbesiyle öldürülen liseli Handan Otak günlerce konuşulmuştu. Ancak bu cinayetlerin hiçbiri Kasımpaşa'da işlenen "seri cinayetler" kadar dehşet yaratmadı. İnşaat işçisi Ali Bakırca 4 Eylül 1976 gecesi kafası bir demirle parçalanarak öldürülmüştü. Katil cesedin yüzüne tenekeyle kireç dökmüştü. Ancak bu sıradan bir cinayet olarak kabul edildi ve kimsenin dikkatini çekmedi. 20 Eylül günü yine Kasımpaşa'da bir karpuz sergisinde uyumakta olan Osman Periz kafası bir demirle parçalanarak öldürüldü. İkinci kurbanın kafası parçalandıktan sonra katil tarafından bir battaniyeye sarılmıştı. Üst üste gelen iki cinayeti gazeteler "Kasımpaşa'da bir cani dehşet saçıyor" diye duyurdu. Artık bütün İstanbul "Kasımpaşa Canavarı"ndan söz ediyordu. Katil ikinci cinayetten dokuz gün sonra, güzel bir sonbahar gecesi yeniden ortaya çıktı. Bir inşaatın gece bekçisi olan Hasan Kaya'nın kafası yine bir demir çubukla parçalandı. Cinayet artık gazetelerin manşetlerine tırmanmıştı. Ama küçük bir ipucu bile yoktu... DÖRDÜNCÜ CESET DENİZDEYDİ 10 Ekim günü öğleye doğru kum iskelesinde, denizdeCANAVARIN SON MEKTUBU MU? ... Mektubu meçhul Kasımpaşa Canavarı mı yoksa canavarı komşuları korkutmak için kullanan biri mi yazdı, bilinmiyor. Canavarın kendine Baltalı Adam dediği görülüyor.bir ceset bulunması paniği daha da artırdı. Dördüncü kurban bir aydan beri kayıp olan 20 yaşındaki Veli Özel'di. Kuştepe'de oturan Veli Özel Dolapdere'de bir düğme atölyesinde işçi olarak çalışıyordu. 7 Eylül sabahı evinde çıkmış ve bir daha kendisinden haber alınamamıştı. Cesedi tanınmaz haldeydi, ayrıca boynunda çiviyle açıldığı tahmin edilen iki delik vardı. Birinci Kısım'ın 35 dedektifi de bu işle uğraşıyordu, ancak hiçbir ipucu elde edilemedi. Kasımpaşa Canavar son kez sisli bir gecede, 4 Kasım günü ortaya çıktı. Sabaha karşı saat üçte Piyalepaşa'da lastiğini değiştirmekle uğraşan taksi şoförü Zekeriya Galipçi arkasını dönünce elindeki demir çubuğu havaya kaldırmış bir adamla karşı karşıya kaldı. Saldırganın ilk darbesini atlatan şoför "Elimdeki projektörü gözlerine tuttum. Mavi gözlerinde kelimelerle anlatılamayacak pırıltılar vardı. 'Yapma' diye haykırabildim..." diye anlatıyordu yaşadığını. "Kasımpaşa Canavarı" karanlığa karıştı ve sonrasında onu gören kimse olmadı. Ancak Kasımpaşa Canavarı ününü 80'li yıllara kadar korudu. Türkiye'nin bu meçhul kalan ilk seri katili filmlere, kitaplara ilham verdi... |
Hırtık; üst kısmının insan, alt kısmının hayvan şeklinde olduğuna inanılan, bedeni tüylerle kaplı, ayakları ters kötücül cin, yaratık. Akarsularda (Elazığ yöresinde özellikle Fırat Nehri'nde) yaşadığı kabul edilir. Bu yörelerde adına Çay hırtığı da denilmektedir. Hırtık insan kılığına girip, kılığına girdiği kişinin yakın arkadaşlarına veya akrabalarına gidip, onlarla konuşarak orman ya da akarsu kıyısına götürüp boğmakta, öldürmektedir. Özellikle karanlıkta ortaya çıkan hırtıktan korunmanın tek yolu ateş yakmaktır. Konuştukları kişinin hırtık olduğundan şüphelenen kişiler, vücutlarının çevresinden veya ayaklarının altından ateş geçirirler. Bu davranışı tekrarlayan hırtık, tüylerinin yanmasıyla kaçıp kendini suların içine bırakır ve gözden kaybolur. Yine hırtığın zaman zaman çeşitli kişilerin kılığında, ata binip gezdiğine ve atları yorduğuna inanılmaktadır. Atlarını sabah yorgun ve terli bir şekilde bulan kişiler hayvanlarını hırtıkın götürüp götürmediğini anlamak için atların semerlerine veya sırtına yapıştırıcı maddeler sürmektedir. Bu sayede hırtıkın, bu hayvana binince tüylerinin yapışacağına ve tekrar binmeyeceğine inanılmaktadır. Karakoncolos Türk mitolojisinde, Karakoncolos, 'kara renkte ve çirkin olarak tasarımlanan bir umacı, bir kötülük cini'dir. Özellikle Kuzeydoğu Anadolu Türk kültüründe yer etmiş ve Bulgar folklorunde de rastlanan bir yaratıktır. Bir tür öcüyü andıran karakoncolos pek dehşetengiz sayılmaz ve zararsız olduğuna inanılır. Bununla birlikte zaman zaman gerçek anlamda şeytanî bir şekilde betimlendiği de olmuştur. Kürklü olduğuna inanılan bu yaratığın isminin Yunanca Kalikantzaris'den gelmiş olması olasıdır. Bulgar folklorunde yaratığa verilen Bulgarca isim ise Karakondjul'dur ve geceleri gezdiğine inanılır. Kamos, Harput yörelerinde görülen bir kötücül yaratıktır. Yalnız başına uyuyan insanların üzerine bütün ağırlığı ile çöker, onların çarpılmalarına bazen de ölmelerine sebep olabilirmiş. Geceleri dolaşan bu yaratık anlatımlara göre bazen iriyarı, bazen de cüce görünüşlüdür. Başında daima bir börk taşır. Bir insan bu börkü kapmayı başarırsa elinde börk büyüklüğünde altın kalacağına inanılır. Zaman zaman kara kedi şeklinde de görülebilen kamosun bastığı kişi, kanının çekilip damarlarının kuruduğunu sanır. Kamos sözcüğünün kabus kelimesinin anlamı ile benzeşmesi dikkat çekicidir Kara kırnak Türkmenlerin demonolojik görüşlerinde, ırmaklar ve bu anlamda suyla ilintili olan şeytanî bir karakter. Ancak onun hakkında inanışlar belli yerlerle sınırlıdır ve Türkmenlerin tamamında pek fazla yayılmamıştır. İnanışlara göre "Kara kırnak"; kadına benzeyen, bedeni baştan başa kıllarla örtülü bir varlıktır. Suda olan bir insanın üstüne gelip, zarar verebilir. Onun için en eski zamanlarda çocuklarının suda oynamasından ve boğulacaklarından korkan anneler, onları "Kara kırnak" ile korkuturlardı. Ondan söz edilirken, adına bazen "Su sahibi", bazen de cin denilir. Kara korşak; Türkmen kültüründe eşek, köpek, domuz, keçi kılığına girdiğine inandıkları kötücül ruh ya da cindir. Gece kapıları çalıp, ev sahibinin tanıdığı bir ses ve kılıkla onu kandırarak çağırıp kaçırırmış. Bu cinden korunmak için pantolonun düğmelerini açmak gerektiğine inanılır. Karakura, acıklı, kötücül bir ruhun adı. Bazı inanışlara göre yeni doğum yapmış lohusa kadınları korkutan ve ciğerlerini alıp götürdüğüne inanılan ruh, hayali yaratık. İnsanlara korkulu kabusları ve karabasanları gönderen odur. Adıyla çocuklar korkutulur. Bir başka görüşe göre biçimsiz (şekilsiz) düşünülen bir varlık. Eski çağlarda insanları uykuda yakalayıp korkuturmuş. Sonra nefes almalarını engelleyerek ses çıkarmalarını önler, ciğerlerini alıp götürürmüş. Bu varlıklar kedi gibi hafiften ve sakin sakin gezen canlı biçiminde betimleniyordu. Erzurum ve Erzincan yöresindeki inanışlara göre bu tabiat üstü güç, albastı gibi lohusalara musallat olan, onları korkutarak, ciğerlerini söküp götüren bir varlıktır. Konya civarında anlatıldığına göre, bu ruh, keçiye benzeyen fakat kedi büyüklüğünde olan, insanların üstüne çökerek onları boğmaya çalışan bir yaratık şeklinde düşünülür. Gün ışığından korkar, güneş doğunca kımıldayamaz; ancak o zaman yakalanabilir. Ona yemin ettirdikten sonra köle gibi kullanmak mümkün olurmuş. Karakura yatağında ekmek kırıntısı olan insanları da çok severmiş. Böyle yataklarda uyuyanlar karakura tarafından bastırılır, kabus görür, sıkıntı çekerlermiş. Ayrıca bu yaratık Sivas yöresinde "Elkişave" olarak da adlandırılır. Sivas'ta da bu hikâye aynen bu şekilde anlatılır. Kuzu Kuzu Kuşu; Balıkesir'in Bigadiç ilçesinde ormanda yaşadığına inanılan bir kuştur. Bu kuşu Bigadiç'in köylerindeki herkes bilir. Kuşun hikâyesi şöyledir: Bir gün bir adam çobanın birini, kuzularına bakması için tutar. Çoban bu kuzulara bakarken bir gün dalgınlığına gelir ve kuzuları kaybeder. Kuzuları veren adamdan korkan çoban o gün Allah'a "-Allah'ım beni kuş yap da buradan uçup gideyim." der. Gerçekten de kuş olup uçar ve hala o yıllardan beri kuş çobanın "Kuzu Kuzu" diye seslenerek kuzularını aradığı varsayılmaktadır. Bigadiç'in ormanlarında sesinin duyulduğu iddia edilir. Rom rom ana Artvin dolaylarında dağda kalmış insanların ve hayvanların yardımcısı olduğuna inanılan, iyiliksever düşsel bir yaratıktır. Türklerin şamanlık dönemindeki Ak Anasına benzer. İnsanları korkutmak için kullanılan kötücül "Kaftar" memoratının karşıtıdır ![]() ![]() ![]() |
Van Gölü Canavarı Van ve Bitlis illeri arasında yer alan Van Gölü içinde yaşadığı ileri sürülen yabani bir yaratıktır. 1993 yılına dek adından hiç söz edilmeyen varlığı bugüne dek gördüğünü iddia eden 1000'in üzerinde kişi vardır. Varlığı gördüklerini söyleyen kişilerin belirttiklerine göre canavar 15 metre uzunluğunda, sırtında sivri çıkıntıları olan, Plesiosaur ya da Ichthyosaurus benzeri bir varlıktır. Zamanla bu varlığı gördüğünü iddia edenlerin sayısı artınca olay medyaya da yansımış ve bunun üzerine Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti bölgeye bir bilimsel araştıma ekibi göndermiştir. Ancak, yapılan araştırmalar sonucunda gölde olağandışı herhangi bir varlığın olduğuna ilişkin hiç bir iz bulunamamıştır. Bir kaç yıl sonra Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nde öğretim üyeliği yapan Ünal Kozak adlı kişi gölde yaptığı araştırmalar sırasında yaratık ile karşılaştığını ve kameraya almayı başardığını iddia ederek çekmiş olduğu videoyu analiz için ilgili kuruluşlara göndermiştir. Konu hakkında bir de kitap yazmış olmasına karşın video ile ilgili gösterilenler kabul görmemiştir. Bunun ile ilgili eleştiriler ise kamera açısının hiç sol yana kaymadığı bunun nedeninin bu tarafta yaratığı iple çeken bir tekne bulunduğu yönündedir. Cambridge Üniversitesi'nde de biyologlarca izlenen kayıtta yaratığın hiç bir yöne sapmadan dümdüz bir yol izlemesi de bunun, bir tekne tarafından çekilen bir maket olduğu kuşkularını uyandırmıştır. Bugün Van'ın Gevaş ilçesi merkezinde bu canavar anısına yaklaşık 4 metre yüksekliğinde bir heykel dikilmiştir. Bunun yanında pek çok kişi söylentinin bölge turizmini büyük ölçüde canlandırdığını ve ziyaretçilerden büyük ilgi gördüğünü belirtmiştir. |
Teşekkürler kaydediyorum lazım olabilir![]() |
![]() |
üçlemeci ![]() |
< Resime gitmek için tıklayın > |
Rom rom anayı duymuştum, ama ismini bilmiyordum. Artvin'de bir tanıdığın kaldığı hastanedeki hemşire anlatmış ona, dere kenarında görmüş, yanında bir de çocuk varmış, hemşirenin yanından geçip gitmişler, sonra bunlar kimdi diye dönüp bakmış ki koca ağacın tepesinde belirmişler 1 saniyede. ![]() ![]() |
Al karısı ve Karakurayı küçüklüğümden beri çevremdeki büyüklerden dinlerim.. |
hitit efsanelerinde geçen ejderha İLLUYANKA anadolunun ilk canavarıdır. ama ben hakkında bilgi bulamadım. bulan biri varsa yazabilir mi acaba.? |
![]() ![]() |
süper bir konu kasımpaşa canavarı hakkında daha geniş bilgisi olan varmı |
Alkarısı, lohusa dönemindeki kadınlara ve atlara musallat olduğuna inanılan yaratıktır. Efsanenin temeli Şamanizm'e kadar uzanır.[kaynak belirtilmeli] İnanışa göre lohusaların ve yeni doğmuş çocukların ciğerleriyle beslenir.[kaynak belirtilmeli] Alkarısınden korunmak için çeşitli çarelerin olduğuna inanılır. lohusa kadını yanlız bırakmamak, ışıkları sürekli yakmak, başucuna Kuran koymak, yüzünü kırmızı örtüyle örtmek bunlardan bazılarıdır.
Çarşamba Karısı
Çarşamba gecesi işe başlanırsa, kızan ve o eve kötülük yapan kötücül çirkin bir kadın olarak tanımlanan Çarşamba Karısı, gelip -genelde- evin çocuğunu her kesin gözü önünde alıp götürür. ('Kaçırmak'ta, kaçırılan canlı ya da cansız nesnenin sahibinden korkma duygusu ile 'Aman bu çocuğun sahipleri gelmeden kendisini alıp kaçırayım' şeklinde tanımlanabilecek bir telaş gizlidir. Oysa Çarşamba Karısı hortlak veya hayalettir ki hortlak ve hayaletlerin de ne çocuğun anne babası, ne de bir başkasından herhangi bir korkusu bulunabilir ve bu nedenle de bahsini geçirdiğim Çarşamba Karısı'nın çocukları kaçırması değil, onları herkesin gözü önünde alıp gitmesi söz konusu edilmelidir) Yine anadolu inançlarında haftanın belirli bir günü, yarım kalan işlerin olduğu evlere gelerek işleri karıştıran, insanlara kötülük yapan dişi varlık olarak tanımlanır.
Demirkıynak;
Bigadiç dağlarında yaşayan, her kılığa girebilen, korkunç sesler çıkararak insanların delirmelerine sebep olan, çok pis kokulu kötücül bir yaratıktır. Sudan çok korkar. O göründüğü anda akarsu veya göle giren insanlara bir zarar veremeyeceğine inanılır.
Enkebit;
İç Anadoluda görüldüğü iddia edilen doğaüstü bir varlıktır. Anlatılara göre başında altın bir fesi vardır. Sağ elinin ortası deliktir. Enkebit; uyuyan insanların boğazlarını sıkarak onları boğmaya çalışır. Başından fesini kapan kişiye dokunmayacağına inanlılır.
Hınkır munkur; halk hikâyelerinde yer alan doğaüstü kötücül bir yaratık. Yakaladığı insanları önce boğarak öldüren sonra da yiyen bir canavar olarak tanımlanır. İnsana benzer, fakat göbeğinde bulunan bir torbanın içinde yavrusunu taşır. En korktuğu şey üzerine idrar yapılmasıdır. Böyle tehdit edilirse ortadan kaybolacağına inanılır.
İtbarak (ya da İt Barak);
eski Türk destanlarında sözü edilen, Türklerin sürekli savaşa tutuştukları, o zamanki Türklerin kuzeybatısında yaşayan "köpek başlı insana benzer yaratıklar". Efsanelere ilk defa "Çok tüylü köpek" manasında geçmiştir. Oğuz Kağan destanlarına göre, "Itbarak'ların yurdu, kuzey-batıya dogru uzanan, karanlık ülkeleri içindeydi. Oğuz Han, 'İtbarak'lara karşı bir akın yapmış; fakat yenik ayrılıp, dağlar arasındaki bir nehrin ortasında bulunan, küçük bir adacığa sığınmak zorunda kalmıştı.
< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi 1881 -- 25 Aralık 2009; 16:46:04 >