quote:



Uçakla New York'a vardıktan sonra Chicago'ya uçtuk. İlk 2 günü Chicago'ya ayırdık, fazlasıyla yetti. Amerika'nın 3. büyük şehri olmasına rağmen, fazla trafik yok ve şehirler hafta içi gerçekten boş.

Shedd Aquarium, The Field Museum, Adler Planetarium hepsi yanyana. Yürüyerek gezilebilecek mesafede. Navy Pier ve Skydect yine bir birine yakın mesafede. Hafta içi gezdiğimiz için fazla kalabalık değildi. Sadece Skydeck'te 15-20 dakika kadar beklemek zorunda kaldık.

Akvaryumdaki beyaz balina gösterisi ve amazon bölümünü mutlaka görmelisiniz. Adler Plenatarium'da uzay ile ilgili muhteşem bir gösteri var, mutlaka izleyin, çok etkileneceksiniz. Navy Pier göl kenarı yürüyüş yeri. Akşam üstleri çok şiddetli rüzgar olabiliyor. Şehir lakabını buradan almış zaten;"Windy City."

Salı günü Ditroit'e geçtik. Yaklaşık 400 km'lik bir mesafe var. Detroit Kanada sınırında sanayisi ile bilinen bir şehir. Pek turistik bir yönü yok. Akşam üzeri uğrayıp biraz gezdik. Lakabı "motor city" General Motors, Ford gibi büyük araba firmalarının üretim yeri. Şehirde neredeyse beyaz görmedik. Her yerde siyahi insanlar vardı. Amerika'da kalabalık kavramı pek yok gibi. Bu şehir de ABD'nin 11. büyük şehri olmasına rağmen her yer neredeyse bomboştu.

Çarşamba günü 275 km'lik bir yolculukla Cleveland'a geldik. Burası da göl kenarına kurulmuş küçük bir şehirdi. Göl kenarında bir yürüyüş yolu ve küçük bir şehir merkezi vardı.

Fazla zaman kaybetmeden New York'a gitmek üzere yola çıktık. Yaklaşık 750 km'lik bir yolculuktan sonra sağanak yağış eşliğinde New Jersey'e vardık. Yağıştan dolayı şehre girmeden şehir dışında konakladık. O kadar şiddetli yağıyordu ki, New York'u göremeden gideceğiz diye düşündük. Neyse ki ertesi sabah her yer günlük güneşlikti. Şehri gezmek için sadece 2,5 günümüz vardı, pek çok temel yerini gördük ama yetmedi gerçekten. Central Parka sadece 2 saat ayırabildik, ki çok rahat 1 gününüzü alabilecek kadar büyük bir yer. Times meydanı beklediğim gibi çıktı, sadece meydanın ortasından tırların geçtiğini görmek garipti. smile.gif Sanırım İstanbul'a en çok benzeyen şehir New York olmalı. Şehir içleriyle beraber 2000 km civarı yol katettik, sanırım en fazla 2 kez korna sesi duymuştum. İstanbul kadar olmasa da New York'ta kornalar da çalıyor, trafikte var, park problemi de.

Hiç jet lag tarzı bir problem çekmedim, sadece uçakta uyumayın, oranın yatma saatine kadar beklemeye çalışın. Dönüşte de uçakta uyumaya çalışın.

Seneye aynısını inşallah batı yakası içinde yapmayı düşünüyoruz. Miami'den California'ya. smile.gif İnşallah zaman buluruz.

Bir kaç tespitim;
*İnsanları beklediğimden kibar çıktı. Sürekli selam veriyorlar, hal hatır soruyorlar, yardımseverler.
*Trafikte inanılmaz saygılılar. 70 mil sınırı var, neredeyse kimse aşmıyor, çünkü cezası çok yüksekmiş ve her yerde uygulayabiliyorlar.
*Filmlerden daha güvenli bir yer. Neredeyse hiç polis görmedim.
*Hayat neredeyse bedava. Devasa poşetlerde yiyecekler, büyük boy içecekler 1-2 dolar. Türkiye'de yaşayan biri için bile ucuzken, orada yaşayanları düşünün.
*Neredeyse hiç çöp görmedim. Her yerde çöp kutusu var ve herkes çöpünü kendisi atıyor.
*Paranın üzerini kuruşu kuruşuna alıyorsun.
*1 dolara bile çok değer veriyorlar. Saygı duydum gerçekten.
*Bir depo benzin 40 dolara dolabiliyor.
*Aynı yere bırakacaksanız 150-200 dolara 1 hafta araba kiralayabiliyorsunuz.
*3-4 kişi 50-60 dolara otelde kalabiliyorsunuz. 1 hafta kalacaksanız 200 dolara kalabilirsiniz.
*İnsanlar her yerde selam veriyor, tuvalette bile. smile.gif
*Çok şişmanlar. Aynı fiyata aynı içecekler bizde olsa aynısı olurdu sanırım.
*Pek genç yok, yaşlılar ağırlıkta, her şey onlara göre uyarlanmış.
*Kadın tır şöförleri gördüm, bir tane tır kullanan rahibe gördüm.
*Sistem petrol üzerine kurulmuş sanki. Neden sürekli petrol üzerine savaş yaptıklarını daha iyi anladım.Şehirler yatay uzanıyor. Çok uzak mesafelerde müstakil evleri var. Bu evlerle iş yerleri arasında düzenin işlemesi için petrolün ve arabaların ucuz olması gerekiyor.

*Sıfır kilometre büyük bir arabayı 18.000-20.000.USD'ye alabiliyorsunuz.

*Her şeyi arabadan alıyorlar. Banka yanındaki bankamatiklere bile arabayla girilecek şekilde yapmışlar.

*Her yer ormanlık, evler bu ormanların içerisinde, yol kenarından tam bir ev fotoğrafı çekmek bile güç, o kadar orman içerisinde.

*Otoyolda yol çalışması varsa, abartısız uyarı levhaları 5 km öteden başlıyor. Uyarı levhaları da neredeyse insan boyunda. smile.gif O levhaları koymak bile rahat 2-3 kişinin bir günlük mesaisini alır. smile.gif

* Filmlerde bildiğimiz okul otobüslerinin solunda kırmızı bir stop levhası var. O levha açıldığında bütün trafik duruyor. Yine saygı duyduğum bir durumdu. smile.gif

*Her mahallede beyzbol sahası var, bizdeki halı sahalar kadar çok.

*Yollarda sürekli avukatlık ilanları var, mesaj aynı;"Sakatlandınız mı? İşten mi atıldınız? Doktorunuz yanlış teşhis mi koydu? Eski karınız her şeyinizi aldı mı? Bizi arayın!" gibisinden. İlginç geldi bana. smile.gif

*Filmlerdeki sarı rehberler otellerde hala mevcut. Bizdeki gibi "Abi tanıdığın bir tesisatçı var mı?" muhabbeti pek geçerli olmadığından sanırım, hala kullanıyorlar. smile.gif

*Yaşlı ve yalnız yaşayan nufüs çok fazla, özel şirketler bakımlarını üstleniyor. Sağlık problemi olduğunda telefona ulaşamamaları durumunda kullanabilecekleri kollarına bağlı cihaz var, bir sorun olduğunda basılınca hemen sağlık ekibi geliyormuş.

* Televizyon kanalları gece çekilmiyor. Her yer tele satış. Arkadaşın söylediğine göre, insanlar tv'den çok fazla alış veriş yapıyorlarmış.

*Duruşmaları canlı verebiliyor, mahkumlarla röportaj yapabiliyorlar. Keşke bizde de olsa.

*Reklamlarda karşı firmanın adı geçebiliyor, karşılaştırma yapabiliyorlar.

*Radyoları kötü, yol boyunca counrty müzik dinlemek zorunda kaldık, kaynağı o ülke olmasına rağmen pop ve techno yok gibiydi.

*Suları kötüydü, doğal kaynak suyu diye bir şey bulamadık. "Purify Drink Water" yazıyordu hepsinde. Sanırım işlenmiş şehir suyu oluyor.

*Girerken pasaport kontrolü ne kadar ciddiyse, çıkarken tam tersi, hiç bir şey sorulmuyor. Pasaport ve gümrük kontrolü yoktu. Bir an önce gidin der gibi. smile.gif Türkiye'ye girerken de gümrük kontrolü yapılmadı. Keşke arkadaşların istediği şeyleri alsaydım diye düşündüm.

Maliyet konusuna gelirsek, oldukça ekonomik oldu. Toplamda uçak bileti dahil 2000.-USD harcadım. Bileti 3 ay önceden 590.-USD'ye aldım. Ben aldıktan sonra kısa bir süre 500.-USD civarına düştü. Benim tecrübem uzun bir süre önce fiyat araştırırsanız, 800-900-USd gibi standart fiyatlar görürsünüz, talebe göre 2-3 ay kala en ekonomik fiyata geliyorlar, ancak her zaman böyle olmayabiliyor, bayramlar, tatiller gibi. Kaldığımız oteller genellikle yol kenarında olan, bize göre 2-3 yıldızlı otellerdi. Giriş yapmadan 1-2 saat önceden yerimizi online olarak ayırtıyorduk. 3 kişi en az verdiğimiz otel ücreti 55.USD, en çok 120.-USD oldu. Yeme-içme için günde ortalama 20-25 USD harcadık. Şehirleri ve müzeleri gezerken indirimli şehir kartlarını kullandık.

Bence yolculugun en maliyetli kısmı uçak bileti. Yukarıda da anlattığım gibi, hayat gerçekten ucuz orada. Biraz ingilizceniz de varsa hiçbirşeyden çekinmeyin, tek başınıza bile seyahat yapabilirsiniz. Kurallara uyduğunuz sürece başınıza bir sorun gelmeyecektir.İnşallah seneye Batı Yakasını da burada anlatmak nasip olur.

quote:

Orijinalden alıntı: ozgursum

kampanya çok olmaz bu tarihlerde , 600-800 dolar arsı fiyat iyidir gidiş dönüş. Aktarma sürelerine dikkat et , özellikle dönüşte . Çok uzun olmasın.