Arama butonu
Bu konudaki kullanıcılar: 1 misafir
398
Cevap
91672
Tıklama
257
Öne Çıkarma
Cevap: Berat Albayrak açıkladı: Ekonominin yönetimi ABD'li şirket McKinsey'e verildi (22. sayfa)
C
6 yıl
Teğmen

quote:

Orijinalden alıntı: K.chaLi

Bak orada hakan korkmaz diye bir üye yorum atmış. Onu okusan bile yeter.



Ayrıca biz bu mckinsey'i ülkenin en büyük ekonomik kazanımlarını, Seka'yı, Tekel'i, Tüpraş'ı, sattıran olarak biliriz. Akp' nin babalar gibi sattığı dönemde özelleştirme idaresine danışmanlık yapıyordu.



Sen ülkeyi aile şirketi gibi yönet. En kritik makamlara liyakata göre değil eş dost kriterine göre atama yap. Sonra o mevkilerin çözmesi gereken iş için tonlarca para aktar şirkete.



Ana akım medyaya "çıkma" izni olan birinin videosunu buraya koyup gerçekte olanı başka algılayacağımızı düşünüyorsan yanılırsın. Imf'siz IMF programında da patron bunlardır.



Küçük bir not: Babalar gibi satarım diyenin canını yüce rabbim hemen almadı. Ölemedi bile herif. Son günleri muhtemelen bu acı yeter Allah'ım al canımı diye dua etmekle geçti.



Çok değil bu dönemlerde geçecek ama eski defterler açılınca haklı olmanın gururunu yine biz yaşayacağız. Tıpkı Silivri zindanlarında nöbette iken nasıl haklıysak o kadar haklıyız. Tarih bu sefer de bu konuda tekerrür edecek.

Alıntıları Göster
Esege altin semer de vursan esek, esektir.

Bunlara da 400 sayfa kitap yazsan gene ayni kalacaklar. Esekde bile bir degisim, evrim vs olabilir bunlarda yine olumlu bir degisim olmaz. RTE askiyla efsunlanmislar.


Bu mesaja 1 cevap geldi.
B
6 yıl
Yüzbaşı

Danışmanlık diyor danışmanlık anlamayimusun uşağum??



< Bu ileti DH mobil uygulamasından atıldı >

B
6 yıl
Yüzbaşı

Evrimde son hal, gelişim üstün düzeyde tebrikler.





< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi BlacK SeA StorM 61 -- 1 Ekim 2018; 7:46:43 >

< Bu ileti DH mobil uygulamasından atıldı >


Bu mesajda bahsedilenler: @Civitas Terrana
P
6 yıl
Yüzbaşı

iktidarın ülkeyi yönetemediği ortada
AKP seçmeni gitti AKP ye oy verdi.. oysa verdikleri oy Amerikan Şirketine gitmiş oldu..
seçime giderken bize oy verin ama biz yönetemeyeceğiz yetkileri ABD li bir şirkete vereceğiz deselerdi ne olurdu? yine oy veren çıkardı ama %20 yi aşamazlardı

yani yine kendi seçmenlerini kandırdılar.

Neden?

İktidar mesupları bu gücü bırakmaya korkuyorlar. haklarında bir çok dosya var ve aslında normal alnı açık biri dosyadan falan korkmaz.. çıkar mahkemeye delilleriyle hepsinin yalan olduğunu ispat eder..
alnında kara leke ile yaşayacağına babalar gibi temizler değil mi?

Bunlar bu yoldan çok korkuyorlar.. güç gittiği anda binlercesi hakim karşısına çıkacak.. dosyalar ve deliller onlar için hiç iç acıcı değil.. işte bu yüzden koltuğu kaybetmemek için çok açık görülüyor ki Ülkeyi kaybetmeyi göze almışlar..

peki oy verenlerin derdi ne?
Onlar iktidarı kaybettiğinde size ne olacak?

Bunca rezilliği yalanı dolanı görmenize rağmen ısrarla oy vermenizin bir açıklaması yok

Vatan elden gidiyor.. ee gitsin.. yeterki AKP kalsın..
Sizin korkunuz ne arkadaşım? yıllarca bu ülkede bir çok siyasetçi başbakan oldu..
yapamayan gitti.. sağ geldi sol geldi
korkacak birşey yok ki?
sağ görüşlümüsünüz.. alternatif var.. sol görüşlümüsünüz.. alternatif var

neredeyse 20 senede görüldü ki mevcut siyasi partilerimiz arasında hiç bir seçenek bu iktidardan daha kötü değil. TC nin başına AKP den daha başarısız beceriksiz bir hükümet bugüne kadar gelmedi..

yahu arkadaş 1 dönem, sadece 1 dönem bir başkasına yetki verseniz ne kaybedersiniz?

1 kez olsun önce vatan demeyi ne zaman öğreneceksiniz?



M
6 yıl
Yarbay

quote:

Orijinalden alıntı: Suppose27now

Middle East Amerika yazmışsınız böyle yazdığının kaynağını gösterir misiniz
baştan şunu belirteyim doğum yeri diye yazmışım yanlış olmuş,

buna kaynak gösteremem ama şöyle söyleyeyim adanada filan american askeri nin orda doğmuş çocuklarının kimliklerini görebilirseniz "etnik köken" karşılığı olarak ortadoğu amerika yazısını görebilirsiniz, yani adamlar bu toprakları amerikanın ortadoğu toprakları olarak görüyorlar





< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi McManamann -- 1 Ekim 2018; 12:3:47 >

M
6 yıl
Yüzbaşı

quote:

Türkiye'nin danışmanlık hizmeti aldığı McKinsey, Porto Riko'da çıkarlarını gizlemiş
Levent Gültekin
3-4 dakika

Türkiye’ye de danışmanlık hizmeti vereceği açıklanan McKinsey & Company şirketinin, hizmet verdiği Porto Riko’da çıkar çatışmasına neden olabilecek hazine bonosuna sahip olduğu ortaya çıktı.

Fotoğraf: Reuters

Euronews’ün haberine göre ekonomik sıkıntılarla boğuşan ve borçlarını ödeyemediği için temerrüde düşen Porto Riko’ya danışmanlık hizmeti veren McKinsey’in ülkede aynı zamanda hazine bonolarına sahip olması ama bunları kamuoyuna açıklamaması tartışmaya neden oldu. ABD’li şirketin, ülkenin borçlarının nasıl ve ne zaman ödeneceğinde söz sahibiyken devletin kendisine ödemelerinde de karar verici durumda bulunması gündeme oturdu.

Porto Riko’da 2016’da beri faaliyet gösterip 50 milyon dolar ücret alan McKinsey’nin elinde en az 20 milyon dolarlık hazine bonosu var.

Porto Riko hükümeti borçlarını en az zararla geri ödemeyi hedeflerken McKinsey’nin kendi yatırımlarındaki riskleri minimize etmeye çalışacağı gerçeği, ülke ile şirket arasında bir çıkar çatışması oluşturuyor.

Normal şartlarda bu çatışmanın ülkedeki mahkemelere ve kamuoyuna duyurulması gerekirken, McKinsey’nin danışman şirketler için yasalardaki istisnadan yararlanarak yatırımlarını gizli tuttuğu belli oldu.


Kriz sürecini yöneten denetim kurulu, iddialar üzerine inceleme başlatarak şirket hakkında bir rapor hazırlattı. Raporda şirket içerisindeki yatırım departmanı ile danışma departmanının birbirinden bağımsız hareket ettiği ifade edildi.

McKinsey sözcüsü ise tüm çalışmalarının yasal çerçeveye uygun olduğunu savundu.
Kime ne kadar borç ödeneceğini kararlaştırıyor

ABD merkezli McKinsey, Porto Riko’ya verdiği danışmanlık kapsamında ülkenin krizden çıkabilmesi için hazine borçlarının hangi sırayla ve hangi oranda geri ödeneceğini kararlaştırıyor. Şirket böylelikle, kendi sahip olduğu hazine bonolarının hangi oranda geri ödeneceği hakkında karar verme yetkisine sahip.

McKinsey hakkındaki çıkar çatışması iddiası ilk değil. ABD’de danışmanlık hizmeti verdiği 13 firma, sahip olduğu çıkar çatışmalarını açıklamadığı gerekçesiyle şirket hakkında mayıs ayında dava açmıştı.
Porto Riko’da ne olmuştu?

ABD’ye bağlı yarı özerk ada ülkesi Porto Riko, 2015’te kişi başına düşün borcun dünyada en yüksek olduğu yer konumuna gelmiş ve borçlarını geri ödeyemeyeceğini açıklamıştı. Ülkeyi kriz batağından kurtarmak isteyen ABD Kongresi, 2016 yılında Porto Riko hakkında yeniden yapılandırma yasası geçirmişti. ‘2016 yasası‘, bir denetim kurulu oluşturularak ülkedeki ekonomik altyapının yeniden şekillendirilmesi ve borçların ödenmesini hedefliyor. Bu süreçte görev alan ve denetim kuruluyla beraber çalışan McKinsey & Company, ada hükümetine danışmanlık hizmeti vererek alacaklılara hangi oranda geri ödeme yapılacağını kararlaştırıyor.

Şirket, önümüzdeki 10 yıl boyunca Porto Riko’da danışmanlık vermeye devam edecek.

http://www.diken.com.tr/turkiyenin-danismanlik-hizmeti-aldigi-mckinsey-porto-rikoda-cikarlarini-gizlemis/
https://www.evrensel.net/haber/362587/mckinsey-porto-rikoda-cikarlarini-gizledi



F
6 yıl
Yarbay

Bunun imf den farki yok.El mecbir.Kreditorlere birseyi gostermeleri gerekki faizlede olsa para alinsin.Yoksa cok daha yuksek rakamlarda verseler is zor.

C.b.ve etrafindakiler 3 gun once para manupulasyonuyla bizi kontrol edemezler diyordu simdi bununla ilgisi yok diyor.

Sozun ozu bir faiz arttirimi daha gerekecek.Fed arttirdi.Riskli bolge icin daha fazla risk pirimi isteniyor.



< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >

M
6 yıl
Yüzbaşı

< Resime gitmek için tıklayın >

quote:

Mc Kinsey'in ilk işi ne oldu
5-7 dakika

Ekonomist Uğur Gürses kendi internet sayfasında “McKinsey’in ilk işi bu muydu” başlıklı dikkat çeken bir yazı kaleme aldı.

Geçen hafta devlet bankaları olan Halkbank, Vakıfbank ve Eximbank’ın, bankacılarınların bile “bu ne yahu?” dediği bir işlem gerçekleştiğini yazan Uğur Gürses, bu üç devlet bankasının sermaye açığını kapatmak için iki günde 10.8 Milyar Türk Lirası değerinde tahvil sattığını yazdı.

10.8 Milyar TL karşılığındaki tahvillerin kim tarafından alındığı açıklanmazken, Uğur Gürses, işçilerin maaşından kesilen ücretlerle oluşturulan İşsizlik Fonu’nu işaret etti. Bu işlemin yaratacağı hukuki sorunlara da dikkat çeken Uğur Gürses, “Ankara’ya danışmanlık vermeye başlayan McKinsey’in ilk ele alıp mekanizmasını kurduğu iş bu mu oldu?” diye sordu.

Uğur Gürses’in dikkat çeken yazısı şöyle:

“Geçen haftanın su yüzüne çok çıkmayan ama bankacıların bile “bu ne yahu?” diye konuştukları bir gelişme kamu bankalarının tahvil ihraçları idi.

Hafta içinde birkaç gününün içine sığan bir hızda 3 kamu bankası; Halkbank, Vakıfbank ve Eximbank tahvil ihracını ilan edip, satışı tamamlalayıp 10.8 milyar TL sağladılar.

“Tahvil ihracı”nın amacı üç kamu bankasına sermaye konması. Neden bu hız? Çünkü 30 Eylül bilançosunda sermaye yeterliği oranını yüksek göstermek istiyorlardı.

Peki nasıl, ne için, ne kadar, hangi yöntemle, kime satmışlar?

Bu soruların bazılarını biliyoruz; bazıları bilinmiyor.

Tablo şöyle:

Üç banka kaşla-göz arasında neredeyse Hazine’nin bir ayda üç-beş ihalede topladığı borçlanma tutarı kadar bir borçlanmayı iki günde yapıverdiler; toplam 10.8 milyar TL.

Öyle bir hız ki en çarpıcısı Eximbank: 24 Eylül Genel Kurul kararı alınmış, 25 Eylül’de Yönetim Kurulu kararı ile SPK’ya gidiyor. Aynı gün onay alıyor. Umarım SPK bu hızı özel bankalara ve kurumlara da gösterir.

Bu tahvillerin vadesi belli ama faiz oranı ve satışın kime yapıldığı belli değil.

“Nitelikli yatırımcı” olarak tanımlanan yatırımcı tipi kurumsal yatırımcıları işaret eder. Bankalar, sigorta şirketleri, yatırım fonları, varlık yönetim şirketleri bu tanım içine girer.

Amacın, bu bankalara sermaye benzeri bir fon girişi sağlayarak muhtemelen çok düşen sermaye yeterlik rasyolarını yukarı çekmek olduğu çok açık.

Anlaşılmayan tarafı şu: Zorunluluk olmasa da bu yaklaşık 11 milyar TL’yi masaya koyan “nitelikli yatırımcının” kimler olduğu şeffaf biçimde açıklanmalıydı.

Bu yapılmadığı için; bu ihraç edilen tahvillerin İşsizlik Sigortası Fonu’na satılmış olabileceği söylentisi yayıldı.

Böyle bir yol izlendi ise bunun nasıl yapıldığına dair soru ve sorunlar var demektir.

İŞSİZLİK FONU BUNU YAPABİLİYOR MU

“İşsizlik Sigortası Fonu Kaynaklarının Değerlendirilmesine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik” hükümlerine bakılırsa devlet tahvili, repo ve kamu bankalarında mevduat dışında yatırım yapılması olanaksız.

Fon ayrıca yatırımları nedeniyle elinde bulunan devlet tahvillerini borç verebiliyor. Fon’un elinde de epey tahvil var.

Bu durumda, İşsizlik Fonu’nun bankaların ihraç ettiği tahvilleri alması olanaksız. Ama diğer yollar kullanılmış olabilir.

Şeffaflık olmadığı için sorular soruları izliyor:
< Resime gitmek için tıklayın >

ilk olasılık; acaba İşsizlik Fonu elindeki tahvilleri Varlık Fonu’na borç vermiş olabilir mi? Varlık Fonu da bu tahvilleri repolayıp elde ettiği parayı kamu bankalarının sermaye açığını gideren bu tahvil ihraçlarına yatırmış ve kamu bankalarını sermayelendirmiş olabilir mi? İkinci olasılık; İşsizlik Fonu repoya para yatırabiliyor. Dolayısı ile yine kamu bankalarınca ya da Varlık Fonu aracılığı ile oluşturulan özel bir mekanizmayla, İşsizlik Fonu “özel mekanizmaya” parasını yatırıp repo yapar, “özel mekanizma” ise kamu bankalarınca ihraç edilen bu “sermaye benzeri tahvilleri” satın alır.

Dönüp dolaşıyoruz; Hazine’nin 2018’in ilk 8 ayında yaptığı 40 milyar TL’lik net borçlanmanın dörtte biri kadar büyüklükte üç kamu bankasının iki günde ihraç edip sattığı 10.8 milyar TL’lik tahvilleri kimin nasıl aldığı açıklanmaya ve şeffaflığına ihtiyaç duyulan bir durum.

Bu “muğlak” tahvil ihracı sır gibi saklanırsa getireceği daha olumsuz şayialar ve sorular piyasayı dört dönecektir.

Örneğin şunun gibi: İşsizlik Fonu’nun repoya nakit yatırma ya da tahvil borç verme, “özel bir mekanizma” yoksa acaba nihai fonlayıcı Merkez Bankası mı oldu?

İlk durumla bu son olasılık arasında epey fark var; birincisinde sistemde olan fon sistem içinde el değiştiriyor. İkincisinde ise “monetizasyon” benzeri bir etki yapıyor. Yani Merkez Bankası’nın nihai olarak İşsizlik Fonu’na repo yapması demek. Yani parasal büyüklükler açısından iç varlık genişlemesi demek.

Her halükarda yan yollardan geçerek İşsizlik Fonu’nun parası kullanılmışsa hem ücretlerinden kesildiği için, hem de nihai olarak bu fonların yararlanıcısı olarak işçilerin parasıyla devlet bankasına sermaye konmuş demektir. Onlara sormadan.

Kaptı-kaçtı gibi son dakikada şeffaflık içinde yapılmadığı için bu sorular birbirini izleyecek.

En doğrusu: Ankara’da ekonomi yönetiminin bir açıklama yapması.

Eğer Ankara İşsizlik Fonu’na da el atmışsa normalda Hazine kesesinden kamu borç stokunu artıracağı biçimde olması gereken bir işi de örtülü hale getirmiş demektir.

Güncel tartışmaların ışığında şu soru da akla gelmiyor değil:

Ankara’ya danışmanlık vermeye başlayan McKinsey’in ilk ele alıp mekanizmasını kurduğu iş bu mu oldu?

Kamu borç stokunu artırmadan yan cepten kamu bankalarına bu sermaye artırım modelini mi kurdu?”

https://odatv.com/mc-kinseyin-ilk-isi-ne-oldu-01101855.html



İ
6 yıl
Çavuş

Düşünsene bir kurtatıcı geliyor halbuki oda dış mihrakmış



M
6 yıl
Yüzbaşı

quote:

'Bu 16 yılın sonunda gelen itiraftır'

Soner Yalçın'ın "Kafanız Karışmasın" başlıklı yazısı:

"AKP iktidarı, McKinsey&Company adlı ABD'nin strateji-danışmanlık şirketiyle anlaşmasının meali şudur:
-“Kredi- borç verecekler ya da yatırım yapacaklar bizim iktidara güvenmiyor!
-“Bizde küresel piyasaların inanacağı bir ‘hakem' bulduk; tüm yaptıklarımızı onun gözetiminde yapacağız!
-“Keza onun yol göstericiliğine başvuracağız.
-“Bize olan güven sorununu McKinsey ile aşacağız!”
Bu aslında 16 yılın sonunda gelen itiraftır:

-“Biz beceremedik!”
-“Biz ülkeyi yönetemedik!”
-”Bize kimse güvenmiyor artık!”
2001 krizini anımsayınız:
-Hayat olağanüstü pahalanmıştı.
-Döviz olağanüstü artmıştı.
-İşsizlik rekor kırmıştı.
-İflaslar intiharlara sebep olmuştu.
Ve: Dünya Bankası'nın görevlendirdiği Kemal Derviş, IMF ile masaya oturdu, anlaştı. Sert ekonomik kararlar aldılar.
Bu zorlu yapısal reformların altına imza koyan DSP-ANAP-MHP koalisyon hükümeti seçimde baraj altında kaldı.
İktidara gelen AKP, “Derviş-IMF kararlarını” ilk yıllarda harfiyen uyguladı. Sonra…
“Yoldan” çıkıp, “kayırma ekonomisi” bataklığına saplandı! Merkez Bankası gibi 2001'de özerkleştirilen kurumları pasifize etti. Keza demokrasiyi-hukuku rafa kaldırdı. Sonuçta:
-Yabancı sermaye kaçtı.
-Türkiye inşaat dışında üretemez oldu.
-İktidar kamunun varını yoğunu satıp tüketime harcadı.
Bugün… Sıcak paraya bağımlı Türkiye 2001 krizinin benzerini yaşadı/yaşıyor.

Diyebilirsiniz ki:
2001 krizi IMF ile “halledildi.”
2018 krizi IMF ile değil de niçin McKinsey ile “çözülmeye” çalışılıyor?
Farkı ne?
Yazayım:

NE DEĞİŞTİ?
IMF konusunda kafa karışıklığı var.
Ülkeler IMF'den neden kredi almak ister; kredi faizleri düşük olduğu için mi? Hayır. Ki zaten IMF kredi miktarı bilinenin aksine çok azdır.
Mesele sadece IMF'nin para vermesi değildir!
Asıl mesele şudur:
IMF'nin bir ülkeye kredi vermesi demek, küresel piyasaların o ülkeye kredi açması demektir! Amacı Erdoğan'la aynıdır; piyasa ekonomisine güvenin sürmesini sağlamak!
IMF, “yeşil ışık” yakan kurumdur; güvenilirlik ölçüsüdür!
Bu nedenle -Türkiye'nin de içinde olduğu- 189 üyesi var. 80'e yakın ülkenin IMF'ye yaklaşık 50-60 milyar dolar borcu bulunuyor. Türkiye, IMF ile 19 kez stand-by anlaşması yaptı. Sonuncusu 4 Şubat 2005'te oldu: AKP hükümeti 6.6 milyar dolar aldı. IMF Raporu, bu paranın Türkiye'ye değil AKP'ye verildiğini açıkça yazdı: “Üç yıllık bir program… 2007 yılında yapılacak olan genel seçimler için bir çıpa sağlayacaktır.”
Peki…
AKP-IMF ilişkisi dün “kuzu sarması” iken, bugün AKP çevreleri IMF'yi neden “düşman” gösteriyor? Üstelik IMF'nin sermayesinde en büyük paya sahip ilk on ülke arasında Çin, Rusya, Brezilya, Hindistan gibi Türkiye'ye yakın ülkeler var! Keza… Çin'in oy oranı ve kota payı yüzde 3.8'den yüzde 6'ya yükseldi. Böylece Çin, yüzde 16.7 kota payına sahip ABD ve yüzde 6.2 kota payına sahip Japonya'nın ardından üçüncü sıraya yükseldi.
O halde…
Küresel finans sistemin iki oyuncusundan; para alınacak IMF ile değil de para verilecek McKinsey ile çalışmanın tercih sebebi ne?
Bu soru Türk ekonomisinin bugün neden kriz yaşadığını ortaya koyuyor…
Şöyle:

YOLSUZLUK MESELESİ
Bu yılın nisan ayında IMF, 61 sayfalık “Politika Belgesi”ni açıkladı:
“1 Temmuz 2018 tarihi itibarıyla, bizimle masaya oturmak isteyen ülkeleri/üyelerimizi öncelikle yolsuzluk açısından denetleyeceğiz!”
Dediler ki:
-Artık önceliğimiz yolsuzlukla mücadeledir.
–Yolsuzluk ekonomik büyümeyi baltalıyor.
-Yolsuzlukla elde edilen paralar, genellikle ülke dışında -çoğunlukla büyük başkentlerin- finans sektörlerinde saklanıyor. Vs.
IMF ne yapacağını (bu yılki Türkiye Raporu'nda belirttiği gibi) açıkladı:
-Kamu giderleri azaltılacak.
-Mali yönetim ve bütçeyle ilgili tüm kuruluşların kalitesine bakılacak.
-Merkez Bankası vb. kuruluşlar tekrar özerkliğe kavuşturulacak.
-Finans sektörü/bankacılık sağlamlaştırılacak.
-Hukukun üstünlüğü sağlanacak. Vs.

Yani…
IMF ile masaya oturmak kolay değil:
-Öyle kamu gelirleriyle har vurup harman savuramazsınız.
-Öyle istediğinize ihale veremezsiniz.
IMF işi sıkı tutar. Her icraatınızı gözetler. Ana Sözleşmesi (madde 4) gereği her yaptığınızı dünyaya rapor eder.
IMF, McKinsey gibi sırdaşınız değil!
McKinsey aldığı paraya bakar! Danışmanlık yaptığı -yıllık cirosu 100 milyar doları aşan- dünya devi Enron Corporation'un batması umurunda bile olmadı! (Özellikle gençler, -maaşı sebebiyle- McKinsey'e “kutsal mabet” gibi bakıyor, çalışmaya can atıyor. Küresel şirketler imaj-algı yönetimini iyi yapıyor. Oysa. McKinsey'i 1994-2003 arasında yöneten Rajat Gupta'nın dolandırıcılıktan hapis yattığını kaç kişi bilir!)
McKinsey'in, “ahbap çavuş icraatı” açısından AKP iktidarına sıkıntı vermeyeceği ortada!
IMF ile masaya oturmak için “alışkanlıklarınızdan” vazgeçmek zorundasınız. Fark budur…"

http://www.gercekgundem.com/siyaset/40178/bu-16-yilin-sonunda-gelen-itiraftir



M
6 yıl
Yüzbaşı

< Resime gitmek için tıklayın >

quote:

Suudilerin ılımlı İslam'ı McKinsey projesi çıktı
4-5 dakika

Suudi Arabistan Krallığı, "Vizyon 2030" olarak adlandırılan iddialı bir yeniden yapılanma ve kalkınma planı başlattı. Bu plan, Nisan 2016'da Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve Kral Selman tarafından duyurulmuştu.

Suudi Arabistan, "Vizyon 2030" kapsamında "ekonomisini çeşitlendirmek, yaşam kalitesini artırmak ve sürdürülebilir kaynaklarını artırmak" istediğini belirtti. Yapılanma ve kalkınma planı çerçevesinde; "kadın haklarının ve kadınların ekonomiye katkılarının artırılması, eğitimde reforma gidilmesi, küçük işletmelere ve şirketlere yatırım, ülkeye gelen turist sayısını artırma" gibi hedefler yer aldı.

Kral Selman, yeni yapılanma planlarını ve "Vizyon 2030"u, "ilk hedefim, ülkemizin her alanda öncü ve başarılı hale getirmek, bunu başarmak için sizinle çalışacağım" ifadelerinde bulunmuştu.

PLANIN ARKASINDA KİM VAR

Peki, Suudi Arabistan'ın "Vizyon 2030" yeniden yapılanma ve kalkınma planının arkasında kim var?

Suudi Arabistan nüfusundaki artış, petrol fiyatlarının düşmesi, değişen küresel piyasalar ve kamu harcamalarının artması sonrasında, Suudi Arabistan'ın Cambridge Analytica'nın ana şirketi SCL Group'un yanı sıra McKinsey'le görüştüğü bildirilmişti.

İlerleyen zamanlarda Suudi Arabistan, McKinsey şirketine bir rapor hazırlatmıştı. McKinsey resmi sitesinde, Aralık 2016 tarihinde, "Suudi Arabistan ekonomisini petrolün ötesine taşımak" başlığıyla raporu yayımlamıştı.

McKinsey'in bu raporunda;

-2003'ten 2013'e kadar petrol fiyatlarındaki artışla Suudi Arabistan'ın dünyanın en büyük 19'uncu ekonomiye sahip ülkesi haline geldiği ve refah seviyesinin arttığı;

-Suudi Arabistan'ın, gelişen ekonomisinden sonra eğitim, sağlık ve altyapıya harcama yaptığı;

-2030 yılına kadar Suudi nüfusundaki artış, değişen küresel piyasalar ve kamu harcamaları petrol gelirleriyle karşılanamayabileceği kuşkusunu oluşturduğu belirtilmişti.

Suudi Arabistan'ın, üretime dayalı, petrole daha az bağımlı bir ekonomi modeli için dönüşüme ihtiyacı olduğu belirtilmişti.

SUUDİ KADINLARIN İŞ GÜCÜNE KATILIMI

McKinsey, hükümetin piyasa temelli ekonomi modeline geçmesi, Suudi kadınların iş gücüne katılımının artırılması, ticaretin artırılması ve rekabetçi bir piyasa oluşturulmasına değinmişti. Raporda, dönüşümün zor olacağı fakat ekonomik büyümenin ve çağdaş istihdamın petrol ekonomisinden daha sürdürülebilir olacağı ifade edilmişti.

Suudi Arabistan, McKinsey şirketinin raporuna göre çalışmalara başlamış, Suudi kadınlara ülke tarihinde "ilk olarak" nitelendirilen haklar tanımıştı. Kadınların iş gücüne katılımını artırmak ve sosyal haklarını artırmak için yeni kararlar alınmıştı. Suudi kadınlara, araç kullanma ve ehliyet alma, futbol karşılaşmalarını stadyumda izleme, 2015 yılında kısmen seçme ve seçilme hakkı tanınmıştı. Suudi kadınlar tarihlerinde ilk belediye başkan yardımcısı olmuş, ilk defa orduda görev yapmak için başvuruda bulunabilmiş, ilk defa devlet kanalında sunucu olabilmişti.

HACILAR DAHA FAZLA HARCAMA YAPMALI

Suudi Arabistan, Müslümanların Hac ibadetlerini gerçekleştirmek için Mekke'yi ziyaret etmelerini ekonomileri için bir fırsat olarak görmüş ve “Vizyon 2030” kapsamında Mekke'ye gelen hacı sayısını 7 milyondan, 2030 yılına kadar 30 milyona çıkarmayı hedeflediği belirtilmişti.

Bloomberg'in haberine göre; Ülkeye gelen hacıların, petrol harici, ekonominin yüzde 20'sini oluşturduğu ve Mekke'de, 2025 yılına kadar alışveriş merkezi alanının 8,7 milyon metrekareye ulaşmasının planlandığı ifade edilmişti.

Jabal Omar adlı şirketin, Mekke'de 9 milyar 600 milyon dolarlık yatırım projesi içerisinde; alışveriş merkezlerinin, evlerin ve 38 otelin yer alacağına değinilmişti. Kabe'nin çevresinde yer alan oteller ve AVM'ler tepki toplamıştı.

"MCKINSEY BAKANLIĞI"

Suudi Arabistan'ın, McKinsey tarafından hazırlanan rapora göre hareket etmesinin çeşitli dedikodulara yol açtığı belirtildi.

BBC Türkçe'den İrem Köker; Financial Times'ın 2016'da, Suudi iş adamlarının kendi aralarında, "Planlama Bakanlığı'nın adının McKinsey Bakanlığı olarak değiştirildiği" yönünde espriler yapıldığı ifadelerinin yer aldığı habere değindi. Financial Times aynı haberde, McKinsey'nin veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın ekonomi politikalarının gelişmesinde etkili bir güce dönüştüğünü belirtti. Prens Selman da "birçok alanda McKinsey ile birlikte çalışma yürüttüklerini" açıkladı.

https://odatv.com/suudilerin-ilimli-islami-mckinsey-projesi-cikti-02101819.html



S
6 yıl
Er

+1



< Bu ileti DH mobil uygulamasından atıldı >


Bu mesajda bahsedilenler: @ldr1907
U
6 yıl
Binbaşı

Tabi ki verdik diyecekler,ekonomi bakanlığımız işgal edildi diyecek halleri yok.Suç elbetteki bizlerin,haberlerde bas bas bağırdılar ekonomimiz saldırı altında diye ama bizler ayfon kırarak saldırıyı savuşturacağımızı zannettik.Bakanlığımızın çevresini güvene almamız gelen düşmanın kafasına ayfonla vurmamız gerekirken,bizler ayfonları yere vurduk.Kısaca baltayı taşa vurduk.İş işten geçti.Kimse yöneticilerimizi suçlamasın onlar gerekli uyarıyı zamanında yaptılar.



M
6 yıl
Yüzbaşı

http://www.gercekgundem.com/ekonomi/40582/emin-capadan-carpici-mckinsey-iddiasi

quote:

Emin Çapa'dan çarpıcı McKinsey iddiası!
2 dakika

Çapa, Yeni Ekonomi Programı kapsamında oluşturulan Kamu Maliyesi ve Dönüşüm Ofisi’ni denetlemesi için ABD’li danışmanlık şirketi McKinsey’le anlaşılması konusunda yeni bir iddia ortaya attı. Çapa, konuya dair şu aktarımda bulundu:

“Danışmanlık yapması için ilk gidilen (ve adını yazamayacağım) Amerikalı şirket bu talebi reddettiği için McKinsey ile anlaşıldı. Red gerekçelerinden biri: Tavsiyelerimiz uygulanmayacağı için başarı şansı düşük, dünyaya rezil oluruz.”

Ekonomist Emin Çapa, eylül ayında enflasyonun yüzde 6.3 artış göstererek yüzde 24.52’ye yükselmesiyle ilgili olarak, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın yaptığı “Beklentimizin üzerinde” yorumunu eleştirerek, “Enflasyon bir ev geçindirenleri bir de yalaka olmayanları şoka sokmadı. Onlar da hain zaten” dedi.

Bakan Albayrak’ın enflasyonun ekimden sonra düşeceği yönündeki açıklamalarının da gerçeği yansıtmadığı değerlendirmesini yapan eski CNN Türk Ekonomi Müdürü Çapa, “Ama veriler öyle göstermiyor ne yazık ki. Rakamlara müdahale olmadıkça yükseliş trendi bir süre daha devam edecek” ifadesini kullandı.

Açıklanan enflasyon verilerinin hükümete yakınlığıyla bilinen Sabah gazetesinin internet sitesinde saatlerce haberleştirilmemesine de dikkat çeken Çapa, “Enflasyon haberi yok, ama Sn Albayrak'ın ‘Ekim'den itibaren düşecek’ açıklaması ve ‘yüksek enflasyon nedeniyle emekli maaşlarına zam’ müjdesi var” eleştirisinde bulundu.





R
6 yıl
Yarbay

Bu olay ciddi bir olay fakat neden bu kadar şiddetle tartışılıyor anlamıyorum..

Ülkenin ekonomik durumu zaten istatistik kurumunun verdiği bilgiler doğrultusunda ortada!!

Bütçenin ne kadarı kime aktarılıyor belli değil mi? Devlet sırrını bu adamlara verecek halleri yok ya!

Resmen hükümet kırbaçlanıyor, ekonomi zaten darbe yemiş durumda, böyle yeri göğü inletmenin anlamı var mı?


Bütün mesele RTE'de toplanmış gibi duruyor, Acaba bıraksa ne olacak? Peki niye hiç bırakmayı düşünmüyor,AKP niye sürekli bütün halkı baskı altına alıp her şeyi sindirmeye çalışıyor yoksa kansere mi dönüştüler?

Aklımızda deli sorular!



M
6 yıl
Yüzbaşı

"YİYİN BİRBİRİNİZİ! DAHA ÇOK ZIRLAYACAKSINIZ! ADALET HUKUK SİZLEREDE LAZIM OLACAK!"

< Resime gitmek için tıklayın >

https://odatv.com/kac-kez-sildim-dudaklarimi-isirdim-elim-titredi-ofkelendim-diye-basladi-ve-yazdi-05101841.html

quote:

“Kaç kez sildim, dudaklarımı ısırdım, elim titredi, öfkelendim” diye başladı ve yazdı
8-11 dakika

Dinci Akit gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak, bugünkü köşesinde “Şikâyetname!” başlıklı dikkat çeken bir yazı kaleme aldı.

Yazısına, “Kaç kez sildim, yeniden yazdım, yumuşattım. Dudaklarımı ısırdım, elim titredi, utandım. Öfkelendim” diye başlayarak AKP’ye yönelik çok sert eleştiriler yönelten Dilipak, “Beni ya da benim gibi düşünenleri dışlayıp, Rothchild’leri McKinsey’gilleri dost edinenler, bir gün bazı gerçeklerin farkına vardıklarında çok geç olabilir” ifadelerini kullandı.

Abdurrahman Dilipak’ın yazısı şöyle:

“Bu benim için zor bir yazı oldu. Kaç kez sildim, yeniden yazdım, yumuşattım. Dudaklarımı ısırdım, elim titredi, utandım. Öfkelendim. Sonunda kuşa çevirdim. Buyurun sonuç bu:

Eba Müslim Horasani’nin o malum sözlerini tekrar hatırlatmak isterim: Onlar dostlarını uzaklaştırıp, düşmanlarını dost edindiler. Düşmanları dost olmadı, ama dostlarını geri kazanamadılar ve yıkılmaları mukadder oldu!

Beni ya da benim gibi düşünenleri dışlayıp, Rothchild’leri McKinsey’gilleri dost edinenler, bir gün bazı gerçeklerin farkına vardıklarında çok geç olabilir.

Hiç kimse la yüs’el değildir. Peygamberler dışında kimse masum da değildir. İstişare ayeti savaş şartlarında nazil oldu. Hem de Resulullah’ın ilk görüşü dışında bir görüş üzere karar verildiği halde. Kur’an-ı Kerim yapılan işi doğruladı.

Sahi ne oldu bize!. Siyasete soyunan kardeşler (Allah onları ve beni affetsin) siyasetin en temel “edeb”i olan, “düşman”a karşı “celadet” ve “cesaret”, “mazlum” ve “dost”lara, sıradan insanlara karşı “hilm” ve “tevazu” elbisesini giyinmeliler. Ne demişti Edeb-Alî, Osman Gazi’ye: “Ey Oğul! Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana. Güceniklik bize; gönül almak sana. Suçlamak bize; katlanmak sana. Acizlik bize, yanılgı bize; hüsnüzan sana. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana. Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana.” “Milli” ve “Yerli” olmak için önce bu “alîedeb” şart.

Bu ahlakla ahlaklanmayanların oralarda işi ne o zaman!

Kuraldır: “Basın mensupları, kanaat önderleri, sivil sözcülerin genişletilmiş eleştiri hakkı, siyasilerin ve bürokratların artırılmış tahammül yükümlülükleri vardır.”

Ben darbe dönemlerinde darbecilere karşı bu sözlerle kendimi ve toplumu savundum. Kadere bakar mısınız, bugün bu sözleri kime söylemek durumunda kalıyorum. Birileri bazı gerçekleri unutmuş olabilir mi? Beni bilen bilir, birilerine olan, bırakın eleştirimi, düşmanlığım bile beni onlar için inşallah adaletsizliğe sevketmez! Kızsam da doğru söz ve işlerini desteklerim. Hele hele öyle, kişiler üzerinden kurum ve topluluklara karşı adaletsizlikten Allah’a sığınırım. Ben yaklaşık 50 yıldır, Hakk’ın ve halkın, atanmamış ve seçilmemiş sözcüsüyüm, onların gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, haykıran sesi olmaya çalışıyorum. Biri benim ismimin üzerini çizmek istiyorsa, çizsin, umurumda değil, hiç olmadı, olmayacak da. Ben bu işe destek verirken ne siyasi bir talebim oldu, ne memuriyet istedim ve de menfaat kapısı olarak kullandım bu kapıyı.

Bazı AK Partili belediyelerde, bazı bakanlıklarda, kamu kuruluşlarında birilerinin adamı olmadığı, olanlara göz yummadığı için baskıya uğrayan, tehdit edilen, taciz edilen bir sürü eleman var. İftira ediyorlar. Tecrit uyguluyorlar. Hiçbir iş verilmeden bankamatik memura dönüştürülen personeller var. Kimi bakanla, kimi başkanla tanış diye kendini konumlandırıyor. Kiminin arkasında milletvekilleri var. Sırtını dayadıkları biri var işte. Birini orada istemiyorlarsa, ya da kendi cemaatlerinden birini getireceklerse, tıpkı FETÖ’cüler gibi sürekli soruşturma açarak caydırmaya, yıldırmaya çalışıyorlar. Sorumlusu olmadığı işlerden dolayı suçlanıyorlar, zimmet çıkartılıyor.Yargıya da gidemiyorlar. Niye, partiye zarar verirmiş.. Sendika da çaresiz, onlar da sorun çıkartmak istemiyor. Avukat kendi partisine karşı dava açmak istemiyor. CHP’li avukat mı tutsunlar. Bu tür haksızlıklara uğrayanlar artık MHP’li sendikalara gidiyorlar.

Mesai dışında TÜGVA’da çalışanı da var, annesi AK Parti Kadın Kollarında çalışanı da bunlardan. Ben de her şeye rağmen mücadele, sabır diyorum. “Urvetül Hasene / Güzel bir örnek” olmak zorundayız. Ankara’da bir yerlere haber veriyoruz, bir ilerleme olmuyor. Merkezdekiler de hayali, gerçek dışı suçlamalarla işi savsaklıyorlar.

Bunlar oluyor da, insanlar davasından vazgeçiyor mu? Bazıları dökülse de, genelde hayır. Üzülüyorlar ama hep bir umutla bekliyorlar. Sabırla direniyorlar. Bu gençler artık daha fazla kurda kuşa yem edilmese.

Bakın FETÖ hakkında bana bilgi getiren ve benim savcılıklara, Ankara’ya ulaştırdığım kaç kişi sudan bahanelerle görevlerinden uzaklaştırıldı, haklarında davalar açıldı. Hâlâ davası devam edenler var. Ama bunlardan hiç biri mahkûm olmadı.

Değil mi ki, sonunda Allah’ın dediği olacak, ne gam!. O bizi sabredenlerden, şükredenlerden ve direnenlerden bulacak. Herkes yaptıklarının hesabını verecek elbette bir gün! Kimse rızkından az ya da çok yiyemez. Ecelinden sonra ve önce de ölmez. Bu insanlar için olduğu gibi örgütler için de böyle.

Bizimkisi de dert mi, ben durumu daha beter olan Ankara’da CERN’de doktorasını yapmış atom fiziği uzmanı tanıyorum. Sorarsanız DDK Başkanında dosyası var.

Bizim Akit TV’de Tıbbı Nebevi programı yapan Dr. Muammer Yıldız bir-iki olay anlattı, utancımdan yerin dibine girdim. Bu birileri var ya, o birileri, “ısırıcı melikler”in torunları, Belam’ın, Şeddat’ın, Karun’un mirasçıları bunlar. Bunların itibar görüp, başkalarını ezip geçtikleri mekânlardan “rahmet melekleri” uzaklaşır ve “azab melekleri” gelir.

Reis be, biliyorum “yalnız” adamsınız, kalabalıklar içinde yapayalnız. Sizin güvendiklerinizden bazıları güveninizi kötüye kullandı ve sizin adınızı kullanarak çirkin işler yaptılar. Sizin için dua ediyorum ki, Allah sizi bunların şerrinden emin eylesin.. Bunların bazıları tam da, “Vay o namaz kılanların haline” diye başlayan ayetin muhatabı olan bir ahlak zafiyeti içinde. Bazıları tarikat iltisaklı görüntüde. Rivayet olunur ki; Karun, Hz. Musa ve Hz. Harun’dan sonra Tevrat’ı en iyi bilen kişi idi.

Biliyor musunuz, hani 28 Şubat’ta evim haczedilmişti ya, şu Güven Erkaya davasında. AİHM “dostane çözüm” için çağrı yapmıştı. Allah razı olsun, siz Davutoğlu’nu arayıp, “çözün bu işi” demiştiniz. Emine hanım da evimize gelip destek vermişti. Sonra ne oldu biliyor musunuz, Davutoğlu bizi AB işlerinden sorumlu bir daire başkanına yönlendirdi. (O zat yakın zamana kadar Güney Afrika’da büyükelçi idi.) Sembolik bir tazminatla davanın sonlandırılması konusunda bir belge imzalamamızı istedi. Avukatım Salih Döğücü ile “olmaz” dedik. O iş öyle kaldı. AİHM’den aldığımız kararla yargılamanın yenilenmesi yoluna gittik, Yargıtay, tashihi karar derken 2017 sonunda evimi geri alabildim. Yargılama gideri ve manevi tazminat için Adalet Bakanlığı da sembolik bir tazminat ödedi. 16 yıl sonra davam sonuçlanabildi. Bana verilen tazminatın, bu hatalı kararın sorumlularından tahsili için “rücu” talep ettik, ama o da gerçekleşmedi. Size tekrar tekrar bu konuyu iletmek istemedim, ama işler böyle oluyor..

Benim yaşadıklarım çok sıradan şeyler. Güler geçerim. Şimdi dert edindiğim için, ya da şikâyet babında değil, benim kendi ailemde yaşadıklarımdan sadece basit birkaç küçük örnek, misal olsun diye yazıyorum. Başka insanların dertlerini dinleyince aslında bunları yazıyor olmam bile bana ağır geliyor.

Anlatılacak daha o kadar çok şey var ki! Bunları geçtim, benim için dert değil. Ben bu yola çıkarken bunların hepsini göze alıp çıktım. Sadece siz bilin istedim. Başkalarının yaşadıkları benim yaşadıklarımla kıyas bile edilemez.

Size ulaşamayan her seviyeden ve her yerden, her kesimden birçok insan beni hep size ulaşmak için bir “kapı” olarak gördü. Böyle bir “kapı” yoktu aslında. Bunu onlara söyledim. Yardımcı olabildiğim kadar olmaya çalıştım. Kimi zaman, doğrudan idareden birilerini aradım, kimi zaman Hasan Doğan, kimi zaman Yalçın Topçu, kimi zaman DDK üzerinden size mesajlar ulaştırmaya çalıştım.. Herkes çok yakın iletişim içinde olduğumuzu sansa da bir yıldır konuşmak için hiç fırsat olmadı. Oysa anlatmam gereken birçok olay vardı.

Derdim şu: Bir kişiye yapılan haksızlık, bütün bir topluma yöneltilmiş bir tehdittir. Benim katlanmak zorunda olduğum güçlükler bir başkası için baht kaynağı olsun, emsal ve örnek teşkil etsin diye bunları yazıyorum. AK Parti, içindeki AKP’lilerin sırtına yüklediği bu kamburdan kurtulmadan rahata kavuşmayacak. Bu etrafınızdaki menfaatperest, laf dinlemez siyaset ve bürokrasi bezirgânlarından yakanızı kurtarmazsanız, Allah’ın yardımı bize ulaşmaz. “İçimizdeki beyinsizler” yüzün bir helak gerçekleşebilir. “Allah o zaman işlerimizi sarp dağlara sardırır”.

Talut – Calud’u hatırlayın. İçimizden çoğu o “içme” denilen “zehirli su”dan kana kana içtiler. Şimdi tevbe zamanıdır. Şimdi Davud’un sapanını ele alma zamanı. Geç kalmadan.

Şikâyet değil, ama siyasette olması gerekenler üzerine yarın da yazmaya devam edeceğim. Daha yazacak çok şey var zira.”



M
6 yıl
Yüzbaşı

"ortalık karışmış beyler, mckensey ortaklığı tepkiler nedeni ile bitmiş veya başlamamış, yada bitecek!"

https://odatv.com/mc-kinsey-ile-kriz-mi-var-05101829.html

< Resime gitmek için tıklayın >

"Konu: McKinsey muamması.

Türk ekonomisinde danışmanlık ya da iddiaya göre denetleme yapacak şirket ile anlaşmanın içeriğinin açıklanması için, bu anlaşmaya karşı olanlar sürekli çağrılarda bulunuyor.

Üstelik bu isimler sadece muhalefettten değil.

Kimi iktidar destekçileri dahi bu anlaşmaya şüpheyle bakıyor.

Dedikodu o ki; şirket ile ilgili yaşanan bu krizden dolayı anlaşmanın imzalanması gecikti. Hatta bu krizin sürdüğü de gelen bilgiler arasında.

İddia o ki; kriz nedeniyle anlaşmanın içeriği kamuoyuna açıklanamıyor. Üstelik anlaşmaya tepki daha çok "içeriden" geliyor.

McKinsey krizinin büyüyeceğini, anlaşmanın daralacağını hatta iptal olacağını ya da başka şirketlerle de görüşmeler yapılacağını söyleyenler dahi var.

Bakalım McKinsey krizinin sonu ne olacak…

Şurası kesin ki; Hazine ve Maliye Bakanlığı resmen "anlaştık ve anlaşmanın içeriği bu" diyene kadar dedikodular sürecek."


***

< Resime gitmek için tıklayın >

https://odatv.com/mckinsey-evine-dondu-06101837.html

"Dün Odatv McKinsey hamlesinin iktidar kanadında tepki çektiğini yazmıştı. Kulis haberinde McKinsey krizinin büyüyeceğini, anlaşmanın daralacağını hatta iptal olacağını ya da başka şirketlerle de görüşmeler yapılacağını dair Ankara'da konuşulan iddiaları okuyuculara sunmuştu.

Bugün ise hükümete yakın Sabah gazetesi yazarı Dilek Güngör, McKinsey tartışmaları ile ilgili köşesinde dikkat çeken ifadeler kullandı.

Güngör yazısında, “McKinsey'le ne anlaşma yapıldı ne sözleşme... McKinsey çalışmasını sundu, sonra da evine döndü” dedi. Güngör McKinsey'in çalışmaları için para ödenmediğini belirtti.

Güngör köşesinde şunları aktardı:

“Biliyorsunuz, Yeni Ekonomi Programı'nda tasarrufları, etkin kayıt dışı mücadeleyi, gelir artırıcı tedbirleri tüm bakanlıklarla koordineli şekilde sağlayacak bir Kamu Maliyesi Dönüşüm ve Değişim Ofisi kurulacağı açıklandı. Şöyle düşünün: Bu ofis kamuda maliyetleri düşürüp, verimliliği artırmaya liderlik edecek önemli bir kurum... Ofis çalışmalarının nasıl olabileceği ve dünya örnekleriyle ilgili bir ön çalışma istendi. Hani, üniversitedeki araştırma raporları cinsinden...

***

Farklı danışmanlık firmalarından öneriler toplandı. McKinsey de yöntem önerilerini sundu. Bu önerilere para filan da ödenmedi. Yöntem önerilerini inceleyen Hazine ve Maliye Bakanlığı, kurgulanacak çalışmanın kendi insan kaynağıyla yapılacağını söyledi.

Anlayacağınız, McKinsey'le ne anlaşma yapıldı ne sözleşme... McKinsey çalışmasını sundu, sonra da evine döndü.

Açıkçası başından beri McKinsey'in Kamu Maliyesi Dönüşüm ve Değişim Ofisi'yle ilgili yaptığı, yapacağı zaten bundan ibaretti. O da oldu ve bitti.”"



DH Mobil uygulaması ile devam edin. Mobil tarayıcınız ile mümkün olanların yanı sıra, birçok yeni ve faydalı özelliğe erişin. Gizle ve güncelleme çıkana kadar tekrar gösterme.