Arama butonu
Bu konudaki kullanıcılar: 1 misafir
10
Cevap
1003
Tıklama
0
Öne Çıkarma
AZİZ NESİN KÖŞESİ
E
15 yıl
Yüzbaşı
Konu Sahibi

Merhaba arkadaşlar 1000.mesajımı Aziz NESİN üstada, şiirlerine,yazılarına açılacak bir kapı olması umudu ile konu açarak hazırlamak istedim.
Üstadın en sevdiğim şiirlerinden ikisini paylaşmak istiyorum..



AŞK ÜZRE

Sevişirken yılan bile dokunmaz
Tapınmakta aşktan saygın olamaz
Sevda üzre yıldırım olsa çarpmaz
İstiyorsan uzak kalmak ölümden
Hep aşk üzre olmalısın a caanım
Ki ölüm de sevişirken kıyamaz


Aziz NESİN





KENDİME ÖĞÜT

Uslanma hiç hep deli kal
Büyüme sakın çocuk kal
Es deli deli böyle kal
Son harmanında sevdanın
Tüken toz toz savrula kal
Suçüstü bulmalı ölüm
Ölürken de sevdalı kal ...


Aziz NESİN



G
15 yıl
Yüzbaşı

sonsuz abimi saygıyla anıyorum.bu güzel konuyu açtığın içinde sana teşekkür ederim defender kardeş


Bu mesaja 1 cevap geldi.
B
15 yıl
Yarbay

Güzel konu olmuş, ilgilenenlerin şu konuyu da gözardı etmemesini öneririm;

http://forum.donanimhaber.com/m_26767000/tm.htm


Bu mesaja 1 cevap geldi.
K
15 yıl
Binbaşı

Acının Duvarı Asılınca


Kendisi çatlamadan
Toprağı çatlatamaz tohum

Aşmışım sınırını mutsuzluğun
Ayrımsayamıyorum bile öyle mutsuzum

Acısını artık duyamıyorum
Ki kendim öyle bir acı olmuşum

Nasıl görmezse göz kendini
Kendimi arıyor bulamıyorum.





< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi K.MARX -- 2 Kasım 2008; 1:16:50 >

B
15 yıl
Binbaşı

"Sizin memlekette eşşek yok mu ? "
İsimli kitabı ve kitapla aynı ismi taşıyan hikayesi günümüz politikacılarına okutulması gereken hoş bir hikayedir. Özelleştirme veya yabancılara mülk edinme altında yapılan satışlar yabancılara aynı soruyu sormamızı gerktirir. Sizin memlekette eşşek yok mu ? Çok hoştur gerçekten bu kısa hikaye. Okuyun mutlaka...

(:


Bu mesaja 2 cevap geldi.
B
15 yıl
Binbaşı

SİZİN MEMLEKETTE EŞEK YOK MU?


Dişi ağrıyor gibi bir eli yüzünde, başını sağa sola sallaya sallaya içeri girdi. Biyandan elini
yanağına vuruyor, biyandan da,
- Tuh rezil olduk, rezil olduk... diyip duruyordu.
Oysa çok kibar bir adamdır. Kapıdan girer girmez, daha selam bile vermeden "Tuh, rezil
olduk..." diye dövünmesine pek şaştım.
• Hoş geldiniz, dedim, buyrun... Oturun rica ederim...
• Rezil olduk, rezil...
• Nasılsınız?
• Daha nasıl olalım; nasıl olacağımız kaldı mı, rezil olduk işte...
Tuuu!....
Başına bir felaket geldi sandım, belki de ailesinden yana bir felaket.
• Yerin dibine geçtik, iki paralık, iki paralık olduk.
• Neden, ne oldu da?...
• Daha ne olsun, bir kart uyuz eşeği adama ikibinbeşyüz liraya
sattılar.
Biraz geri çekilip, dikkatle yüzüne baktım: Yoksa çıldırmış mıydı? Korktuğumu
saklayacak değilim. Karımı çağırmaya bahane olsun diye,
• Bir kahve içer misiniz? dedim.
• Bırak şimdi kahveyi, dedi, rezil olduk... Bir nalsız kart eşek ikibinbeşyüz
lira eder mi?
• Hiç eşek alıp satmadığımdan bilemeyeceğim...
• Canım, ben de eşek cambazı değilim ama, bir eşeğin ikibin
beşyüz lira etmeyeceğini bilirim...
• Sinirleriniz mi bozuk sizin?
• Bozuk ya... Benim sinirim bozulmasın da kimin bozulsun?
Siz hiç ikibinbeşyüz lira eden eşek gördünüz mü?
• Aşağı yukarı yirmi yıldan çok oldu, hiç eşek görmedim...
87
• Ben size bir eşeğin ikibinbeşyüz lira edip etmeyeceğini soru
yorum.
• Ne diyeyim bilmem ki... Marifetli bir eşekse, belki o kadar eder...
• Ne marifeti canım efendim, eşek bu.. Nutuk atacak değil ya...
Basbayağı eşek işte... Üstelik, hem uyuz, hem de kart.. . Adama ikibinbeşyüz
liraya sattılar. En kötüsü de ne biliyor musunuz, bu
satışa ben alet oldum.
• Yaaaa... Nasıl oldu bu iş?
• Ben de onu anlatmaya geldim... istanbul Üniversitesi'nden,
Amerika'nın davetlisi olarak karımla gitmiştik ya... Biliyorsunuz,
Amerika'da bir yıl kalmıştık.
• Biliyorum.
• Amerika'da bir profesörle tanıştım, dost olduk... Bana çok
yardım etti. Çok iyiliği oldu. Türkiye'ye dönünce de mektuplaş
maya devam ettik... Türk dostu, Türkler'i çok seven bir adam...
Bir mektubunda, bir arkadaşının Türkiye'ye geleceğini, bu arkada
şının antika halı uzmanı olduğunu, halı üzerine hazırlayacağı bir
kitap için Türkiye'de inceleme ve araştırmalarda bulunacağını yaz
dı ve bu mektubunda bu arkadaşına yardım edip edemeyeceğimi
soruyordu.
Ben de, halı uzmanı olan arkadaşı, üniversitenin tatil olduğu aylarda Türkiye'ye gelirse,
kendisine memnunlukla elimden gelen yardımı yapacağımı cevabımda bildirdim. Halı uzmanı
da önce Hindistan'a, İran'a gidip oralarda inceleme ve araştırmalar yaptıktan sonra Türkiye'ye
geleceği için, zaman bana da uygun düşüyordu.
Halı uzmanı temmuz ayında geldi. Amerikalı profesör arkadaşımdan, benim adresimi,
telefon numaramı almış gelirken. Kaldığı otelden bir gün bana telefon etti. Ben de kalkıp
otele gittim. Cin gibi bir adam. Alman asıllı bir Amerikalı. Galiba yahudilik de var, belki
Alman yahudisi de sonradan Amerikalı olmuş.
Daha önce dolaştığı yerlerden dört büyük bavul dolusu halı, kilim, heybe getirmiş.
Bavullarını açıp antikalarını gösterdi. Bunlar, çok eski hali, kilim, heybe parçalarıydı...
Topladığı parçalardan çok memnun görünüyordu. Bunların, değeri ölçülemeyecek bir hazine
olduğunu söylüyordu. Hele, ancak üç karış eninde, beş on ka-
88
nş boyunda bir eski halı parçası vardı, bunun en azından otuzbin dolar değeri olduğunu
söylüyordu. Ama o bunu, bir İranlı köylüden bir dolara satın aldığını övünerek anlatıyordu.
Üstelik İranlı yoksul köylü, bir dolar karşılığı olan dinarlarını eline alınca şaşırmış da,
sevincinden dualar etmiş.
O eski halı parçasının neden bu kadar çok para ettiğini sordum. "Çünkü" dedi, "bu halının
her santimetrekaresinden seksen ilmik var. Bu bir şaheserdir." Adeta şehvetli bir istekle
durmadan halı üstüne bilgi veriyordu. Şimdiye kadar en çok, santimetrekaresinde yüz ilmik
olan bitek halı varmış yeryüzünde, o da bilmem hangi müzedeymiş, bir duvar halısıymış.
Bir keçe gösterdi, "Bunu elli sente aldım" dedi, keyfinden kurnaz kurnaz gülüyordu. "Bu
keçe de en az beşbin dolar eder" dedi.
"Nasıl bu kadar ucuza alabiliyorsunuz bu kıymetli eşyaları?" dedim.
"Kırk yıldır bu işle uğraşıyorum" dedi, "bizim de kendimize göre usullerimiz vardır."
Sonra öyle usuller anlattı ki, şaşkınlıktan ağzım açık kaldı. Halı albümüyle, halı üstüne üç
kitap yayınlamış. Dünyadaki en zengin bikaç halı koleksiyonundan birine de o sahipmiş.
Anadolu gezisine çıktık. İl il, ilçe ilçe dolaşıyorduk. Camilerdeki, kendince değerli
bulduğu halılann renkli fotoğraflarını çekiyor, durmadan notlar alıyordu. Bikaç kişiden eski
heybeler, halılar, keçeler, kilimler de satın aldı. Söylediğine göre burda aldıkları, Hindistan'da,
Afganistan'da, Çin Türkmenistan'ında, İran'da aldıklarının yanında hiç kalırmış.
"Çok değerli Türk halıları da vardır a-ma, hiç rastlamıyoruz" dedi.
Arkeolojik kazılar yapılan bir bölgeye geldiik. Bir Amerikan, bir de Alman arkeoloji
heyeti, beş on kilometre arayla kamp kurmuşlar, kazı yapıyorlar. Yerin altını üstüne
getirmişler, dağlan tepeleri hallaç pamuğu gibi atmışlar. Tepeler unufak olmuş, toprak tiftiği
atılmış.
Kazı yapılan yer, aşağı yukan bir kasaba genişliğinde. Biçok çadırlar kurulmuş. Buralarda,
İsa'dan önce onuncu yüzyıldan günümüze kadar bikaç uygarlık, toprağın altında üstüsteymiş.
Yerin altından bir değil, bikaç şehir çıkarmışlar, saraylar, mezarlar filan...
Çok ilginç bir yer olduğu için, tarihe ve arkeolojiye meraklı tu-
89
rist arabaları buralarda cirit atıyor. Her iki üç kilometrede bir, beş on turiste rastlanıyor.
Kazı yapılan yerlerin dolaylarındaki köylüler de buraya dolmuşlar, yeraltından bulup
çıkardıkları tarihi, arkeolojik çanak çömlek parçalarını turistlere satıyorlar. Turistler bunları
kapışıyor. Köylü çocuklar bile yol boylarına dizilmişler, turistlere, yeraltından çıkardıkları
halkaları, yazılı taşlan, kırık vazo parçalarını satıyorlar. Küçük küçük yalınayak kızlar
oğlanlar "Van dalır", "Tuu dalır..." diye çığrışarak turistlerin üstlerine koşuyorlar.
Nasıl olsa buralara kadar gelmişken, ben de hatıra olsun diye bişey alayım dedim. Ancak
on yaşında görünen sarı saçlı bir kızın elinde bir vazo kulpu, yanındaki oğlanın elinde de
adam kafası biçiminde küçük bir mavi taş vardı. Bu mavi taşın bir yüzük taşı olabileceğini
düşündüm.
- Kaça yavrum onlar?... dedim.
Kız vazo kulpuna kırk lira, oğlan da insan kafası biçimindeki mavi taşa onbeş lira istedi.
Bildiğimden değil ya, ucuz alayım diye,
- Pahalı... dedim.
Kızla oğlan, büyük bir adam gibi anlatmaya başladılar. Hiç pahalı olur muymuş!
Babası günlerce toprağı kazmış da, yerin beş metre altında bulmuşlar onları.
Alacaktım. Ama halı uzmanı Amerikalı arkadaşım, bunların ne tarihi, ne arkeolojik
değerleri olduğunu anlattıktan sonra Doğu'da gezip dolaştığı her yerde durumun aynı
olduğunu söyledi: "Oralarda da tıpkı böyle işte. Turistlerin uğrağı olan kazı yerlerinde köylüler,
kadını erkeği, çoluk çocuk turistlerin önlerini keserler. Ellerine ne geçmişse, antika diye
yuttururlar."
Bu kurnaz köylüler, eski eserleri öylesine ustalıkla taklit ederlermiş ki, ünlü arkeologlar
bile aldanır, ora köylülerinden yüksek fiyatla bunları satın alıp kazıklanırlarmış. Hatta bir
Amerikalı turiste, tüylerini tıraş ettikleri bir çoban köpeği leşini, kral mumyası diye
yuttururlarmış. Bu dalavereleri anlatırken kıh kıh diye sesler çıkararak kurnaz kurnaz
gülüyordu. Ama sahteci köylülerin yaptıkları bu taklit eşya da yabana atılır şeyler değilmiş
yani, büyük hüner, ustalık işiymiş. Mesela demin çocuğun elinde gördüğünüz,
90
insan kafası biçimindeki küçücük mavi taş... Kolay mı, böyle bir iş yapmak...
Kiraladığımız cipte gidiyorduk. Hava da çok sıcak... Yol üstünde iki üç kavak ağacı bir de
kuyu gördük. Gölgede yemeklerimizi yiyecektik. Kavağın gölgesine uzanmış yaşlı bir köylü
uyukluyordu. Köylünün az ötesinde de bir eşek oturuyordu.
Yaşlı köylüyle selamlaştık, konuşmaya başladık. Köylünün sözlerini Ingilizceye çevirip
Amerikalı'ya aktanyordum.
• Buradaki köylerde ne yetişir daha çok?
• Hiç de bişey yetişmez... dedi. Eskiden ekim biçim vardı, tahıl
yetişirdi. Ama bu kazılar başlayalı beri, var bir yirmi senedir, köy
lü iyice tembelleşti, hiçbişey ekmez oldu gayri...
Amerikalı,
• Aynen başka yerler de böyle, dedi.
Yaşlı adama,
• Peki neyle geçinir köylü? diye sordum.
- Yerin altından çanak çömlek kırığı, taş maş parçalan çıkart
mak moda olduğundan beri, köylüler işi boşladılar, kazmayı kapan
kazdı toprağı, ne bulduysa, ne çıkardıysa, buralara doluşan ecnebi
lere sattı boyuna...
Amerikalı,
- Aynen,başka yerlerde olduğu gibi... dedi.
Köylü,
- Bizim bura insanları çok bir alçaktırlar, dedi, memleketin bü
tün hazinelerini yok fiyatına sattılar ecnebiyeye... Toprakların al
tında öyle taş direkler, mezarlar çıktı ki, bunlan değerini bulup sataymışız,
daha böyle on Türkiye yeniden kurulurmuş. Bu senin ec
nebiye dediğin de kimler? Hepsi hırsız... Toprağın altından çıkan
antikaları çalıp çalıp kaçırdılar... Burdan kaçırdıklarını götürüp
kendi memleketlerine koca koca şehirler kurmuşlar yeniden onlar
la... Kimisi kendi kazıp çıkardı, kimisi köylünün çıkardığını, kandınp
elinden bedavaya aldı...
Amerikalı,
• Aynen, başka yerlerde de böyle olmuştur... dedi.
• Artık, dedi, toprağın altında da çıkaracak bir bok kalmadı...
Varsa da kulak asma, hükümet gözünü açtı gayrı, kimseye bişey
kaptırmıyor. Bu ecnebiye eğer gene çalıyorsa, hükümetten çahyor-
91
dur. Ula ki, hükümet kendisi satıyordur değer tıyatına... Amerikalı,
• Evet, dedi, aynen başka yerlerde de böyle olmuştur.
• Öyleyse köylüler şimdi nasıl geçiniyor?
• Sonra... Buralarda altı köy vardır. Evlerine git, bir çul çaput
parçası bile bulamazsın, ne bardak, ne desti, ne çanak... Hepsinin
evi tamtakır...
• Neden?
• Neden olacak, bu turistlere satıyorlar. Evlerde bir kıymık kal
madı. Her neleri varsa hepsini antikaya çevirip satıyorlar. Toprağın
altında çürütüp, paslandırıp, bozuk antikaya çeviriyorlar. Bizim
bura insanının ahlakı iyice bozuldu bey. Geçen gün, bacak kadar
bir oğlan, bir de baktım, benim eşeğin boynundan boncukları çalı
yor. Boncuklan çalıp da toprağa gömecek, anladın mı, sonra top
raktan çıkarıp antika diye yutturacak... Evlerde gelinlik kızlar hep
antikacı kesildi, parmak kadar bir taş eline geçiren, kesip oyup, ol
madık hüner çıkarıyor ortaya... Eşek nalından madalya, eski para
yapıyorlar.
Amerikalı,
- Ben size söylemiştim ya, dedi, başka yerlerde de aynen böyle
dir.
Yaşlı köylüye,
• Sen nasıl geçiniyorsun, ne iş yapıyorsun? dedim.
• Ben eşek alıp satarım... dedi.
Bunu söylerken de, kuyudan su çekip, kuyu yalağında eşeğine su verdi. Eşek su içerken
Amerikalı birden fırladı eşeğin yanına gitti. Biz köylüyle konuşuyorduk.
• Eşek ticaretiyle geçinebiliyor musun?
• Hamdolsun... Beş senedir bu işle geçinirim, şükürler olsun...
• Ne kazanırsın mesela?
• Hiç belli olmaz.. Eşeğine göre...
• Bir eşeği ne kadar zamanda satabilirsin?...
• Hiç belli olmaz... Bazı bakarsın, üç ay, beş ay eşek satılmaz,
elinde kalır... bazı da bakarsın bir günde beş eşek birden satılmış...
Amerikalı yanıma geldi. Pek heyecanlıydı.
- Aman, dedi, aman... Eşeğin üstünde bir halı parçası var, gör
dün mü?
ingilizce konuştuğu için köylü anlamıyordu. Eşeğin sırtında
eski püskü, çamurdan bir çul vardı...
• Şu pis bez mi? dedim.
• Aman, dedi, bu bir harika, bir şaheser... Demindenberi siz
burda konuşurken, ben o halıyı inceliyordum. Renkler de, desen de
harika, işçilik fevkalade.... Santimetrekaresinde tam yüzyirmi il
mik var. Dünyada böyle bişey görülmemiş, emsalsiz bişey...
• Satın alacak mısınız? dedim.
• Evet, ama... dedi, köylü halıyı alacağımı anlamasın... Ben
bunları çok iyi bilirim. Atacakları eski, yırtık çarığı satın almaya
kalksan, demek bunun kıymeti varmış, demek antikaymış diye
dünyanın parasını isterler. İstedikleri bişey değil, ne kadar para
versen gözleri doymaz, fiyatı yükseltirler boyuna... Onun için köy
lüye çaktırmayalım...
O sırada yaşlı köylü,
• Ne dangırdıyor gavur, fan fing ediyorsunuz... dedi.
• Hiç, dedim, buralarını çok sevmiş de...
- Sevilecek nesi var buralarının, kel kıraç tepeler işte...
Amerikalı,
• Ben size ucuza satın alma metodlanm var demiştim ya, bakın
şimdi bir metod kullanacağım., dedi.
• Nasıl?
• Halıya istekli olmayacağız, eşeği satın alacağız. Tabii bu köylü
halının kıymetini bilemediğinden, biz eşeği alınca eski çulu da eşe
ğin sırtında bırakacak... Biz sonra halıyı alır, az ilerde eşeği salıveri
riz. Siz şimdi benim eşeği satın almak istediğimi söyleyin köylüye...
Köylüye,
• Sen eşek satıyordun değil mi? dedim.
• Hee, eşek satıyorum... dedi.
• Mesela bu eşeği kaça satarsın?
• Alıcısına göre...
-Biz alıcı olsak...
Güldü.
• Benimle dalga mı geçiyorsunuz? Sizin gibi bey takımı eşeği
n'idecek?
• Ne yapacaksın sen canım... Alalım biz bu eşeği. Kaça vere
ceksin?
93
• Alıcısına göre, dedik ya... Sen mi alacaksın, yoksa bu gavur
mu?
• O alacak...
• Ne milletten o herif?
• Amerikalı...
• Hımmmm... Yabancı değelmiş, bizden sayılır... Yahu, bu ga
yetle kart bir eşektir, söyle ona, bu eşek işine yaramaz.
Amerikalıya söyledim.
• Aman çok iyi, demek ucuza verecek... dedi.
• Kart olsun, razı o...
• Amerikalı'ya ayıp olur canım, sonra herif memleketine gider
de Türkler beni kazıkladı, der.
Amerikalı'ya söyledim.
- Türk köylüsü çok saf, çok doğru insan... dedi, başka yerlerde
olsa hemen satarlardı. Madem ki o bu kadar iyi kalpli bir adam,
ben de ona çok para vereceğim.
Köylüye,
• Amerikalı razı... dedim.
• İyi ama Bey, bu eşek Amerika'ya varmadan yolda ölür. Hemi
de bu eşek uyuzdur gayetle, her bir yanı vıcık uyuz...
• Sana ne canım, istiyor adam...
• Allah Allah... Yahu, bu kancık eşek değel ki bir işine yara
sın.. Ne yapacak bu uyuz kart eşeği?
• Nene gerek senin? ... Sen alacağın paraya bak... Kaça veriyor
sun şimdi bu eşeği?
Köylü,
- Çok merak ettim, dedi, hele bir sor o Amerikalı efendiye, onun
memleketinde hiç eşek yok muymuş...
• Sizin memlekette eşek yok mu, diye soruyor.
Amerikalı biraz düşündükten sonra,
• Var ama, dedi, böylesi yokmuş, deyiniz...
Köylüye söyledim.
• Hımmmm.... Demek Amerikan eşeğini beğenmiyor da Türk
eşeğine meraklı. Eh ne yapalım, benden günah gitti... Ben eşeğir
herbi kusurunu saydım. Şimdi ecnebiyeden bir herifin hatırını kıra
cak değiliz ya, bir uyuz eşek için... Satalım öyleyse...
• Kaça?
94
• Sizin için onbine olur...
• Nee? Deli misin sen yahu, çıldırdın mı? En halis Arap cinsi
koşu atı iki üç bin lira...
- Öyleyse eşeği nidecek, koşu atı alsın en halisinden...
Amerikalı'ya adamın onbin lira istediğini söyleyince,
- Ben demedim mi, dedi, alıcı oldun mu, bunlar böyledir işte...
Demek kıymeti yüksekmiş diye çok para isterler. Ya halıyı almaya
kalksaydık, yüzbin lira isterdi. Şimdi ben bu eşeğe onbin lira veri
rim. Ama, vermeye kalksam, ellibin ister... Onun için sıkı pazarlık
etmeli..
Köylüye,
• Doğru söyle dedim, sen bu eşeği kaça aldın?
• Bende yalan yok, dedi, bak şimdi abdestliyim, yalan söyleye
cek değilim ya... Ben bu eşeği, derisinden çarıklık çıkarmak için
beş liraya aldım. Nasıl olsa bugün yarın geberir, ben de derisini
yüzerim... Başka da bir işe yaramaz...
• insaf yahu... Beş liraya aldığın eşeği, nasıl onbin liraya satma
ya kalkıyorsun?
• Canım biz satıcı olmadık, siz alıcı oldunuz.. Kart dedim, ol
sun diyor adam. Uyuz dedim, razı.. Kancık değil dedim, gene isti
yor. Yarına çıkmaz ölür dedim, iyi diyor gene... Hele az daha unu
tacaktım, topal da bu eşek, ard ayağı aksar bunun...
• Olsun..
• Gördün mü? Demek bir kıymeti, bir kerameti var bu eşeğin
benim anlayamadığım. Yoksa bu Amerikalı gavuru, ne diye uyuz
ve de kart ve de erkek ve de topal bir eşeği almaya kalksın... Değil
mi? Onbin... Aşağı kurtarmaz... Veremem...
Amerikalı'ya,
- Aşağı inmiyor, verelim mi onbini?... dedim.
İki saat pazarlık ettik. Arada bir vazgeçmiş gibi görünüp yürüdük. O hiç aldırmadı. Dönüp
geldik yanına...
• Döneceğinizi biliyordum ben sizin... dedi.
• Nerden biliyorsun? dedim.
- Bilinmez mi canım? Böyle bir kelepir eşek düşürmüşsünüz,
kaçıracak değilsiniz ya...
Cipin şoförüne, cipi götürüp, ilerde yol üstünde bizi beklemesini söyledim. Eşeği orda
başıboş bırakıp cipe binecektik.
95
Neyse efendim, çekişe çekişe pazarlıktan sonra ikibinbeşyüz liraya uyuştuk. Paralan
saydık eline. Köylü de, sırtındaki çulu alıp eşeğin yularını elimize verdi.
- Haydi hayrını görün! dedi.
Sonra da ekledi:
- Herhal ucuz gitti bizim kart uyuz eşek ya, neyse... Malın hayınm
görün.
Amerikalı'nın gözleri açılmış, köylünün elindeki halı parçasına bakıyordu. Şimdi ne
olacak?
- Aman belli etmeyelim, dedi, eşeği alıp biraz gidelim, sonra
hiç umursamazdan gelip dönelim, "Aman eşeğin beli üşür, şu çulu
ver de üstüne örtelim" diyelim... Adam, asıl halı parçasını istediği
mizi sakın anlamasın...
Eşeği ipinden tutup yürüdük. Yürüdük dedimse lafın gelişi, biraz zor yürüdük...
Amerikalı arkadan iter, en önden çekerim, eşek yine de yürümez bitürlü... Kart eşekte
yürüyecek derman kalmamış... Halıyı köylünün elinden kurtarsak bir, eşeği bırakıp
savuşacağız...
Eşeği ite kaka, yirmi otuz adım açıldık, köylü arkamızdan seslenerek seğirtti:
- Durun, durun, eşeğin şeyi kalmış...
Aman! Adam çulu kendiliğinden getiriyor diye bir sevindi ki... Adam koşup geldi,
tepeyi aştı:
- Yahu, dedi, eşeğin kazık demirini unuttunuz. Amerika'ya gö
türünce bu eşeğin bağını nereye çakacaksınız? Düşünmezsiniz:
Hiç kazıksız eşek alınır mı? Acemi olduğunuz nasıl da belli...
Ucu halkalı demir kazığı da aldık elinden... Amerikalı bana:
- Hadi sırası, şimdi de halıyı iste... Aman belli etme... "Şu pis
çulu da veriver" de...
Köylüye,
• Bu eşek çok zayıf, hastalıklı da... Üşüyecek yazık, dedim. Sen
hayvanın üstüne eski bir çul örtmüştün, o pis çulu ver de üstüne atalım...
• Yooo, dedi, çulu veremem... Siz benden eşeği aldınız, çulu de
ğil...
• Evet, eşeği aldık... Çulu da üstüne örtelim. Zaten eski, pis...
Para da etmez.

• Evet, eski ve de pis... Ve de para etmez... Ama veremem.
• Neye?
• Veremem beyim... Baba yadigarı bir çuldur, verilmez... Ata
dan dededen kalma bir hatıra... Veremem...
Amerikalı'ya "Vermiyor, babadan kalma yadigarmış" dedim. "Ne işine yararmış sanki, sor
bakalım" dedi.
- Bu pis çul parçası ne işe yarar sanki... dedim...
Köylü birden ciddileşti:
• Ne demek ne işime yarar, şimdi bir başka uyuz eşek alıp sırtı
na koyacağım. Kısmetim varsa, sizin gibi bir meraklısını bulur, Allahın
izniyle onu da satarım. Bu çul bana uğur getirir, uğur... Ben
size kazığı da üste bedavadan verdim. Ona bişey dedim mi?
• Canım çula da bikaç kuruş verip alalım, örtelim hayvana...
• Amma yaptın. Sonra ben eşekleri nasıl satacağım?... Beş yıl
dır kart uyuz eşekleri hep bu çul sayesinde satıyorum... Hadi güle
güle... Vann malın hayrını görün...
Amerikalı'nın yüreğine inecek diye korktum. Koluna girdim. Köylü bikaç adım açıldıktan
sonra uzaktan seslendi:
- Eşeği bırakacaksanız, zahmet edip uzağa götürüp bırakmayın
da hiç mi değil, yorulmayayım...
Eşeği orada bırakıp, cipin olduğu yere kadar yürüdük. Amerikalı halı uzmanı,
- Başka yerlerde işte bu yoktu, hiç başıma gelmemişti, dedi,
hepsi aynen, ama bu başka numara...
Cipe bindik. Kazık hâlâ elindeydi. Onu elinden atmıyordu.
• Ne yapacaksınız bu demir kazığı? dedim.
• Hatıra olarak bu kazığı, halı koleksiyonuma koyacağım, dedi,
kıymetli bir kazık, ikibinbeşyüze çok ucuz aldık...
• Yaaaa, rezil olduk âleme, rezil.... Tuuuh...
"Rezil olduk" diye diye elini başına vurup duruyordu.



S
15 yıl
Yarbay

quote:

Orjinalden alıntı: Ferfecir

"Sizin memlekette eşşek yok mu ? "
İsimli kitabı ve kitapla aynı ismi taşıyan hikayesi günümüz politikacılarına okutulması gereken hoş bir hikayedir. Özelleştirme veya yabancılara mülk edinme altında yapılan satışlar yabancılara aynı soruyu sormamızı gerktirir. Sizin memlekette eşşek yok mu ? Çok hoştur gerçekten bu kısa hikaye. Okuyun mutlaka...

(:

tüm kitap çok güzeldir.anadolunun kokusunu gerçekten çok güzel yansıtır.


Bu mesaja 1 cevap geldi.
E
15 yıl
Yüzbaşı
Konu Sahibi

haftanın ilk gününe "gülümseten hikayeler ve düşündüren şiirler" ile başlayalım.
AZİZ NESİN ustada günaydın :)


Bu mesaja 1 cevap geldi.
E
15 yıl
Yarbay

Ben yaşar yaşamazı okudum. Bitiremedim gerçi ama türkiyeyi gerçekten çok güzel yansıtan bi kitaptı.


Bu mesaja 1 cevap geldi.
K
15 yıl
Binbaşı

Sosyalizm Geliyor Savulun - Aziz NESİN


Niyazi bu adama,
-Bendeniz de bir miktar sosyalistimdir, dedi, ama buyurduğunuz gibi sosyalizmin de hududu var... Bir insan yüzde yirmi, yüzde otuz, hatta yüzde kırk sosyalist olabilir... Ama her şeyin fazlası haram...
Daha önce gittiklerimize de uğruyorduk. Onlar da gittikçe sosyalist oluyorlar ve sosyalist oldukça da bize verdikleri para azalıyordu. Son gittiğimiz büyük işadamı,
- Ben yüzde altmış sosyalistimdir... dediği gün, Niyazi kahvede bize,
- Arkadaşlar, artık bu iş tamam, bu herifler yüzde altmış sosyalist oldu mu, olmadı mı... Bize iş yok... dedi.
- Neden? diye sordum.
- İşadamları böyledir, dedi, bütün hisse senetlerini alıp şirkete sahip olmak isterler, görüyorsunuz ya heriflerin yüzdeleri gittikçe artıyor, yakında yüzde yüz sosyalist oldular mı, işte o zaman yandık! Baktılar ki, sosyalizmi başka türlü önleyemeyecekler, kendileri sosyalist olup sosyalizmi de bombok edecekleri...


Güzel Kitaptır


Bu mesaja 1 cevap geldi.
O
15 yıl
Yarbay

bitki olacaksam
çayır çimen olayım
aman baldıran değil

yol altında kalacaksam
gelin arabaları geçsin üstümden
çelik paletler değil

üstümde çocuklar koşuşsun
ne kaçan ne kovalayan
askerler değil

kerpiç yapacaksanız beni
okullarda kullanın
ceza evlerinde değil

soluğum tükenmez de kalırsa
ıslık öttürsünler
aman ha düdük değil

kalem yapın beni kalem
şiirler yazın sevgi üstüne
ölüm kararı değil

ölünce yaşamalıyım defne yapraklarında
sakın ola ki
silahlarda değil.



DH Mobil uygulaması ile devam edin. Mobil tarayıcınız ile mümkün olanların yanı sıra, birçok yeni ve faydalı özelliğe erişin. Gizle ve güncelleme çıkana kadar tekrar gösterme.