Bence güzellik algısı ihtiyaçlar ve amaçlar dolayısıyla gelişiyor. Simetri ve ten. Açık ten, temiz görünüyor, üstünde bir kusur bile yok ve güzelliğe +1 olarak yansıyor. Renkli gözler pek sıradan olmadığından dolayı biraz ulaşılmaz olarak algılanıyor ve insan her zaman en iyisini, en ulaşılmazı ister; güzelliğe +1. Saçlar, ten rengiyle ahenk ile dans eder, parıldar; Güzelliğe +1. Ses, ince ses, dişilik göstergesi, güzelliğe +1. Dişilik, kalça ve göğüslerin bir dişiye göre şekillenmesi, dolgun ve şekilli kalça, doğurganlığa işaret ve güzelliğe +1. Hareketler, eğer zeki ise, insanın türünü devam ettirmesi için kafasındaki en iyiyi seçer, güzelliğe +1. Eller, temiz ve kadınsı eller, güzelliğe +1. Toplumsal statü, gene en iyisi, güzelliğe +1.
Hayalimizdeki kıza göre gerçek hayattaki kızlar üzerinden değerlendirme yapıyoruz. Amaçlarımıza ve ihtiyaçlarımıza en uygun olanı seçiyoruz. Aşk dediğin nedir ki? Böyle bir soğuk mantıkla ilerleyen amaçlar silsilesi galiba.
Peki benim sorunum ne? Güzelliğin sadece ihtiyaçlar doğrultusunda olduğunu farkedip eni seçen bir birey miyim? Mantık ile böyle bir şeyi açıklamak bana üzüntü veriyor. Benim kendi beynimle, kendime 2 dakikada yaptığım farkındalık aşısını, beynim aşık olacağa zaman saniyeler içinde yapıyor ve seçtiği dişiye göre, bana da bazı şeyler hissettiriyor. Aşk bir illüzyon.
Peki ben neden açık tenli bir kız istiyorum?
Açık ve pürüzsüz ten, doğurganlık ve gençlik göstergesidir. Gençlik ise bir insanın kesinlikle hayır diyemeyeceği bir kavramdır. Doğurganlık, türünü en iyi şekilde devam ettirme arzusu. İnsanların aslında en temel isteğidir bu. Bu düşünce dolayısıyla, insanlar hep en iyiyi seçmek isterler. Kadınların her zaman dominant olanı seçmesi gibi. Yani, kendine ve çocuklarına bakabilecek, koruyabilecek bir baba seçilir ve korunmanın altında ise hayatta kalma içgüdüsü yatar. Güçlü ve dominant bir erkek, başkasına sözünü geçirebilip isteklerini yerine getirebilir. Hayatta, zıtlarından daha iyi kalabilir. İşte bu yüzden güzel kızların yanında sizlerin "keko" diye tabir ettiğiniz, dominant ve cesur erkek tipleri bulunuyor. Dikkat ederseniz "kız" dedim, bu kızlar büyüdüklerinde hayatta kalmanın ve toplumun doğallığını anlamaya başlarlar ve akabinde güzel bir işe ve iyi bir toplumsal statüye sahip erkekleri seçer.
Güzellik algısının altında, insanların türünü devam ettirme ve hayatta kalma arzusu, en iyi dişi/erkek kriterlerine uyan insanları bulmak ve hayaldekine göre değerlendirmek yani mükemmellik, erkeklerin doğurganlık ve kadınsılık, kadınların güç ve dominantlık (güç kavramına her şeyi sokabiliriz, para, statü) araması yatar.
O zaman neden bazıları esmerlerden hoşlanıyorlar? Beyin tarafından seçilen veya seçilmek üzere olan kadın, şuurun hayalinin ve içgüdülerin,arzuların karıştırılmasıyla oluşan hayal mükemmeli kadının bir kriterini geçemezse bile gene de diğer kriterlerden tam not alabilir ve bu bizi tam anlamıyla etkilemeyebilir. Ben esmerciyim diyen bir erkek, tüm esmerlerden hoşlanmaz, veya "Ben sarışın hastasıyım abii" diyen bir ergen tüm sarışınlardan hoşlanmaz. Kriterlerin etkisi ise böyle açıklanabilir.
Sevmekten giderken, sevmek illüzyonunun başka bir boyutunu fikirlerimle açıklamaya çalışayım.
Aranızda kırmızı eti, kuru fasulyeye tercih edecek, ben fasulyeyi daha çok seviyorum diyebilen var mı? Olmadığını düşünüyorum, bazı sıradışı (et ile ilgili çocukluk travması, fobi, vejetarizm gibi) durumlar haricinde. Peki neden kırmızı eti tercih ediyoruz ve onu sevdiğimizi söylüyoruz?
Cevabı, dopamin ve ulaşılmazlık. Et, ülkemde çok pahalı olduğu için ulaşılmaz bir durumda. Biliyorsunuzdur, uzun süre yapılmayan bir iş sonucunda o işe atanan dopamin reseptörlerinin sayısı çoğalır ve eğer o işi, uzun süreden sonra yaparsak her gün yapmamızla kıyaslarsak daha çok zevk verir, bu zevkin altında mutluluk ve keyif yatar. Uzun bir süreden sonra sigara içmek gibi. Uyuşturucu bağımlılığının mentalitesi de bu yönde işler. Alınan 1 gram kokain, sizi nirvana'ya ulaştırır fakat her gün 1 gram kokain alırsanız, ulaştığınız nirvanın yanından bile geçemezsiniz ve bu yüzden uyuşturucu bağımlıları nirvanalarına ulaşmak her zaman daha fazlasına ihtiyaç duyar ve bunun nedeniyle sonsuz döngü başlayıp, kişiyi bağımlılığının pençelerine düşürür. Dopamin mekanizmasını anladınız sanıyorum.
Sorumuza gelirsek, uzun süre yenmeyen kırmızı et, yendiğinde insana müthiş bir keyif ve tat verir fakat her gün yerseniz pek bir anlamı kalmaz. Bu yüzden eti daha çok sevdiğimizi söyleriz.
Yemek yemek ise bir eylem. Bu eylem için de dopamin mekanizması atanmış durumda. "O zaman, et yemek de yemek yemek, mercimek çorbası içmek de, hepsine neden yemek yeme dopamin mekanizmamız işlemiyor?" diyebilirsiniz, bu ulaşılmaz olarak açıklanabilir ve beynin yemek yemeyi, yemeğe göre çeşitlendirdiği söylenebilir. Yani demek istediğim, her yemeğin kendi "yemek yeme" dopamin mekanizması bulunduğu.
O zaman neden giysi seçerken "Bunu sevdim!!" diyoruz?
Burada ise karakter devreye giriyor, karakterimizi en iyi yansıtan elbiseyi seçiyoruz, bu düşünce çoğu şeye açıklık getirebilir; aldığımız saatten, donanımhaberdeki kullanıcı ismimize kadar. Şöyle bir karakter hayal edelim, tüm gün kulaklıkla müzik dinleyip, kimseyi takmayan, başkalarıyla pek konuşmayan ve baskın olmayan. Bu karakter gidip de en göz alan, başkalarının dikkatini en çok çeken kıyafeti seçmez herhalde. Kapüşonlu, siyah bir ceket idealdir onun için. Bu soru da böyle açıklanabilir ancak karakteri hayal ederken, ergenlikteki halimi düşündüm ve onun üzerinden gittim. Başka bir karakter yaratabilecek birisi çıkarsa, bu konu hakkında deney yapabiliriz sanırım.
Biraz estetik,
Aslında böyle güzel duyguların böyle açıklanmasına üzülmemem gerekiyor, Yaşadığımız evren bile soğuk mantığın soğuk kolları arasında sıkışmış, rengarenk beyinleri bekliyor.
O zaman birisinden zamanla nasıl hoşlanıyoruz?
Yukarıda bahsettiğim gibi bir kızın güzel olup olmadığını, şuurun kriterlerine ve içgüdülerine göre, beyin puanlar ve karar verir, hamlesini yapar(kalbin hızlı hızlı çarpması).
Bu soruda bağlılık ve yakıştırma devreye giriyor. 2 etmen var, dış görünüş ve davranış. Belki yaşamışsınızdır, bir kızdan hoşlanırsınız, onu tanımaya başladıkça "kezban" olduğuna karar verip, soğumaya başlarsınız veya sadece cinsellik üzerinden bir ilişki yürütürsünüz. 2. etmenin yeri burası, davranış. Kızı, önyargılarıyla ve şuurun kriterlerine göre seçen beyin, hamlesini yaparak, sizi kıza "aşık" eder, onu daha çok tanımak istersiniz, onunla daha çok zaman geçirmek. Sevdiğiniz kişiyle zaman geçirme isteğiniz, başlarda beynin onu tanıması için yarattığı bir illüzyondur. Toplumda iyi karakterin de kriterleri vardır, dürüstlük, iyi kalpli olmak, yardım etmeyi sevmek gibi. Hayalinizdeki güzellik algısına tam tamına otursa bile, kimse kötü kalpli, yardım etmeyi sevmeyen, her konuda yalan söyleyen, huysuz birisine büyük bir aşk besleyemez.
Dediğim gibi, sizin, başlarda sevdiğinizle daha çok zaman geçirme isteğiniz altında, toplumun ve beynin davranış kriterlerine uygun olup olmadığını kontrol etmesi yatıyor.
Peki, sizin güzellik algınıza uymayan bir kızdan zamanla nasıl hoşlanıyorsunuz?
Yukarıda da bahsetmiştim, esmer ve sarışın olayında. "Bir kriteri bile geçemese gene de tam puan alabilir." Bunu, "90" almanın da 5, "100" almanın da 5 olmasından anlatabilirim. Yani iyi kalpli, güler yüzlü birisi beynin güzellik algısından tam puan alamasa da, davranışlarından veya size özel davranmasından, size ilgi göstermesinden puan alabilir ve "aşk" kotasını geçebilir.
Bu konular hakkındaki fikirlerim bunlar, subjektiftir.
DH forumlarında vakit geçirmekten keyif alıyor gibisin ancak giriş yapmadığını görüyoruz.
Üye olduğunda özel mesaj gönderebilir, beğendiğin konuları favorilerine ekleyip takibe alabilir ve daha önce gezdiğin konulara hızlıca erişebilirsin.
Aşkın başından sonuna çalışan beyin,aşıkken neden çalışmıyor?
Bu durumu tecrübe etmedim ancak birkaç şey karalamaya çalışayım.
Her insanın önemli bir şeylere karşı beslediği bir korku vardır. En özgüvenli insan bile, çok önemli işleri yaparken heyecanlanabilir, baskı altında tökezleyebilir. Burada önemli bir işten kasıt, ışınlanmayı bulup halka açıklamak, sokakta gezerken karşılaştığınız televizyon muhabiriyle konuşmak gibi. Heyecanlanmanın altında kaygıyı körükleyen bir baskı yatar ve karşılaştığımız durum sıradışı olduğundan dolayı şaşırma.
Aşk da sıradışı bir olaydır, her gün olmaz. Her gördüğünüz güzel kız "aşk" kotasını geçmez ve çok önemlidir çünkü en büyük arzu hayatta kalma ve türünü devam ettirme arzusudur.
Beynin çalışmamasından kasıt, heyecanlanmak ise pek tabii.
Hocam maalesef hayatımda hiç aşık olmadım, tecrübem yok bu konuda; öznelliğim ile açıklamaya çalıştım.
Şayet aşık olsanız ve aşkın acısını tatsanız bu yazıyı okusanız size çok boş gelecektir.
Çünkü aşk tarif edilecek bir şey değil.Yaşanacak bir şey.
Yaşamadan hakkında yazılanlar ise sadece talihsiz tahminler olur.
Umarım yanlış anlamazsınız.Yazı üslubu felan çok hoş olmuş.Ama içerik maalesef bana boş geldi.
Haklısınız, bunlar sadece fikirlerden ibaret, herhangi bir tecrübeye dayanmayan fikirlerden. Ayrıca, üslup konusunda yaptığınız yorumlar için teşekkür ediyorum.
Bence güzellik algısı ihtiyaçlar ve amaçlar dolayısıyla gelişiyor. Simetri ve ten. Açık ten, temiz görünüyor, üstünde bir kusur bile yok ve güzelliğe +1 olarak yansıyor. Renkli gözler pek sıradan olmadığından dolayı biraz ulaşılmaz olarak algılanıyor ve insan her zaman en iyisini, en ulaşılmazı ister; güzelliğe +1. Saçlar, ten rengiyle ahenk ile dans eder, parıldar; Güzelliğe +1. Ses, ince ses, dişilik göstergesi, güzelliğe +1. Dişilik, kalça ve göğüslerin bir dişiye göre şekillenmesi, dolgun ve şekilli kalça, doğurganlığa işaret ve güzelliğe +1. Hareketler, eğer zeki ise, insanın türünü devam ettirmesi için kafasındaki en iyiyi seçer, güzelliğe +1. Eller, temiz ve kadınsı eller, güzelliğe +1. Toplumsal statü, gene en iyisi, güzelliğe +1.
Hayalimizdeki kıza göre gerçek hayattaki kızlar üzerinden değerlendirme yapıyoruz. Amaçlarımıza ve ihtiyaçlarımıza en uygun olanı seçiyoruz. Aşk dediğin nedir ki? Böyle bir soğuk mantıkla ilerleyen amaçlar silsilesi galiba.
Peki benim sorunum ne? Güzelliğin sadece ihtiyaçlar doğrultusunda olduğunu farkedip eni seçen bir birey miyim? Mantık ile böyle bir şeyi açıklamak bana üzüntü veriyor. Benim kendi beynimle, kendime 2 dakikada yaptığım farkındalık aşısını, beynim aşık olacağa zaman saniyeler içinde yapıyor ve seçtiği dişiye göre, bana da bazı şeyler hissettiriyor. Aşk bir illüzyon.
Peki ben neden açık tenli bir kız istiyorum?
Açık ve pürüzsüz ten, doğurganlık ve gençlik göstergesidir. Gençlik ise bir insanın kesinlikle hayır diyemeyeceği bir kavramdır. Doğurganlık, türünü en iyi şekilde devam ettirme arzusu. İnsanların aslında en temel isteğidir bu. Bu düşünce dolayısıyla, insanlar hep en iyiyi seçmek isterler. Kadınların her zaman dominant olanı seçmesi gibi. Yani, kendine ve çocuklarına bakabilecek, koruyabilecek bir baba seçilir ve korunmanın altında ise hayatta kalma içgüdüsü yatar. Güçlü ve dominant bir erkek, başkasına sözünü geçirebilip isteklerini yerine getirebilir. Hayatta, zıtlarından daha iyi kalabilir. İşte bu yüzden güzel kızların yanında sizlerin "keko" diye tabir ettiğiniz, dominant ve cesur erkek tipleri bulunuyor. Dikkat ederseniz "kız" dedim, bu kızlar büyüdüklerinde hayatta kalmanın ve toplumun doğallığını anlamaya başlarlar ve akabinde güzel bir işe ve iyi bir toplumsal statüye sahip erkekleri seçer.
Güzellik algısının altında, insanların türünü devam ettirme ve hayatta kalma arzusu, en iyi dişi/erkek kriterlerine uyan insanları bulmak ve hayaldekine göre değerlendirmek yani mükemmellik, erkeklerin doğurganlık ve kadınsılık, kadınların güç ve dominantlık (güç kavramına her şeyi sokabiliriz, para, statü) araması yatar.
O zaman neden bazıları esmerlerden hoşlanıyorlar? Beyin tarafından seçilen veya seçilmek üzere olan kadın, şuurun hayalinin ve içgüdülerin,arzuların karıştırılmasıyla oluşan hayal mükemmeli kadının bir kriterini geçemezse bile gene de diğer kriterlerden tam not alabilir ve bu bizi tam anlamıyla etkilemeyebilir. Ben esmerciyim diyen bir erkek, tüm esmerlerden hoşlanmaz, veya "Ben sarışın hastasıyım abii" diyen bir ergen tüm sarışınlardan hoşlanmaz. Kriterlerin etkisi ise böyle açıklanabilir.
Sevmekten giderken, sevmek illüzyonunun başka bir boyutunu fikirlerimle açıklamaya çalışayım.
Aranızda kırmızı eti, kuru fasulyeye tercih edecek, ben fasulyeyi daha çok seviyorum diyebilen var mı? Olmadığını düşünüyorum, bazı sıradışı (et ile ilgili çocukluk travması, fobi, vejetarizm gibi) durumlar haricinde. Peki neden kırmızı eti tercih ediyoruz ve onu sevdiğimizi söylüyoruz?
Cevabı, dopamin ve ulaşılmazlık. Et, ülkemde çok pahalı olduğu için ulaşılmaz bir durumda. Biliyorsunuzdur, uzun süre yapılmayan bir iş sonucunda o işe atanan dopamin reseptörlerinin sayısı çoğalır ve eğer o işi, uzun süreden sonra yaparsak her gün yapmamızla kıyaslarsak daha çok zevk verir, bu zevkin altında mutluluk ve keyif yatar. Uzun bir süreden sonra sigara içmek gibi. Uyuşturucu bağımlılığının mentalitesi de bu yönde işler. Alınan 1 gram kokain, sizi nirvana'ya ulaştırır fakat her gün 1 gram kokain alırsanız, ulaştığınız nirvanın yanından bile geçemezsiniz ve bu yüzden uyuşturucu bağımlıları nirvanalarına ulaşmak her zaman daha fazlasına ihtiyaç duyar ve bunun nedeniyle sonsuz döngü başlayıp, kişiyi bağımlılığının pençelerine düşürür. Dopamin mekanizmasını anladınız sanıyorum.
Sorumuza gelirsek, uzun süre yenmeyen kırmızı et, yendiğinde insana müthiş bir keyif ve tat verir fakat her gün yerseniz pek bir anlamı kalmaz. Bu yüzden eti daha çok sevdiğimizi söyleriz.
Yemek yemek ise bir eylem. Bu eylem için de dopamin mekanizması atanmış durumda. "O zaman, et yemek de yemek yemek, mercimek çorbası içmek de, hepsine neden yemek yeme dopamin mekanizmamız işlemiyor?" diyebilirsiniz, bu ulaşılmaz olarak açıklanabilir ve beynin yemek yemeyi, yemeğe göre çeşitlendirdiği söylenebilir. Yani demek istediğim, her yemeğin kendi "yemek yeme" dopamin mekanizması bulunduğu.
O zaman neden giysi seçerken "Bunu sevdim!!" diyoruz?
Burada ise karakter devreye giriyor, karakterimizi en iyi yansıtan elbiseyi seçiyoruz, bu düşünce çoğu şeye açıklık getirebilir; aldığımız saatten, donanımhaberdeki kullanıcı ismimize kadar. Şöyle bir karakter hayal edelim, tüm gün kulaklıkla müzik dinleyip, kimseyi takmayan, başkalarıyla pek konuşmayan ve baskın olmayan. Bu karakter gidip de en göz alan, başkalarının dikkatini en çok çeken kıyafeti seçmez herhalde. Kapüşonlu, siyah bir ceket idealdir onun için. Bu soru da böyle açıklanabilir ancak karakteri hayal ederken, ergenlikteki halimi düşündüm ve onun üzerinden gittim. Başka bir karakter yaratabilecek birisi çıkarsa, bu konu hakkında deney yapabiliriz sanırım.
Biraz estetik,
Aslında böyle güzel duyguların böyle açıklanmasına üzülmemem gerekiyor,
Yaşadığımız evren bile soğuk mantığın soğuk kolları arasında sıkışmış, rengarenk beyinleri bekliyor.
O zaman birisinden zamanla nasıl hoşlanıyoruz?
Yukarıda bahsettiğim gibi bir kızın güzel olup olmadığını, şuurun kriterlerine ve içgüdülerine göre, beyin puanlar ve karar verir, hamlesini yapar(kalbin hızlı hızlı çarpması).
Bu soruda bağlılık ve yakıştırma devreye giriyor. 2 etmen var, dış görünüş ve davranış. Belki yaşamışsınızdır, bir kızdan hoşlanırsınız, onu tanımaya başladıkça "kezban" olduğuna karar verip, soğumaya başlarsınız veya sadece cinsellik üzerinden bir ilişki yürütürsünüz. 2. etmenin yeri burası, davranış. Kızı, önyargılarıyla ve şuurun kriterlerine göre seçen beyin, hamlesini yaparak, sizi kıza "aşık" eder, onu daha çok tanımak istersiniz, onunla daha çok zaman geçirmek. Sevdiğiniz kişiyle zaman geçirme isteğiniz, başlarda beynin onu tanıması için yarattığı bir illüzyondur. Toplumda iyi karakterin de kriterleri vardır, dürüstlük, iyi kalpli olmak, yardım etmeyi sevmek gibi. Hayalinizdeki güzellik algısına tam tamına otursa bile, kimse kötü kalpli, yardım etmeyi sevmeyen, her konuda yalan söyleyen, huysuz birisine büyük bir aşk besleyemez.
Dediğim gibi, sizin, başlarda sevdiğinizle daha çok zaman geçirme isteğiniz altında, toplumun ve beynin davranış kriterlerine uygun olup olmadığını kontrol etmesi yatıyor.
Peki, sizin güzellik algınıza uymayan bir kızdan zamanla nasıl hoşlanıyorsunuz?
Yukarıda da bahsetmiştim, esmer ve sarışın olayında. "Bir kriteri bile geçemese gene de tam puan alabilir." Bunu, "90" almanın da 5, "100" almanın da 5 olmasından anlatabilirim. Yani iyi kalpli, güler yüzlü birisi beynin güzellik algısından tam puan alamasa da, davranışlarından veya size özel davranmasından, size ilgi göstermesinden puan alabilir ve "aşk" kotasını geçebilir.
Bu konular hakkındaki fikirlerim bunlar, subjektiftir.
DH forumlarında vakit geçirmekten keyif alıyor gibisin ancak giriş yapmadığını görüyoruz.
Üye Ol Şimdi DeğilÜye olduğunda özel mesaj gönderebilir, beğendiğin konuları favorilerine ekleyip takibe alabilir ve daha önce gezdiğin konulara hızlıca erişebilirsin.