Birkaç kişi efsane demiş. Finale kadar sevmiştim. Ama hiçbir haltı açıklamayınca kestane oldu. Finalde bir halt yok. Herşey havada kaldı. Güzelim senaryoya, oyunculara yazık olmuş.
Mesela adam dizinin başından beri jenerikte ama 3-5 bölüm oynadı finalde oynamadı bile. Rezaletti. Kim olduğunu biliyorsunuz, Aziz Bey.
Cidden harika konusu ve oyuncuları vardı. Çok farklı bir diziydi. Değişik bir atmosferi vardı. Her bölümün başındaki güzel konuşmalar ve hele Özkan Uğur'un kanser teorileri, ölümsüzlük teorileri, Kam Ağacı Hikayesi vs. çok iyiydi. Bir yere kadar iyi gitti ama sonra bozdu. İğrenç finalle bitti.
İzlediğim için pişman değilim çünkü Deli, Duble gibi harika adamları izledim. Sırf Duble reisin harika oyunculuğu için izlenir. Ama maalesef değmez.
Kimseye tavsiye etmiyorum.
Bu arada dizi bu yüzden bitmiş; (senaristin neden volta ediyoruz mektubu)
neden volta ediyoruz?
önce bir açık söyleyeyim; önünü arkasını bu işlerin nasıl yapıldığını bilmeden bize hesap sorulmasıyla ilgili derdim var... şubat ağaç kovuğundan çıkmadı... her hafta o boş a4’ler kendi kendine dolmadı, kendi kendine birden rücu etmedi şubat... şubat’ı azami riski alarak biz yaptık. ama bildiğiniz gibi bir işin televizyonda olmasının yegane sebebi izlenmesi. televizyon ise çok sert ticari yasalarla işleyen bir mecra... yeterince izlenmediğin zaman bir yerde bayrağı indirmek zorunda kalıyorsun... aşağıdakileri bunu düşünerek okursak;
olaylar şöyle gelişti; onur ünlü ve emin gürsoy bundan on yıl evvel hayal etmişler kahramanımızı... on yıl sonra biz eflatun olarak şubat’ı yapmaya karar verdiğimizde elimizi çok büyük bir taşın altına koyduğumuzu biliyorduk... şubat’ın yaşayacağı yer altı dehlizlerini yapmak bile insanın gözünü korkutuyordu... strafor biliyor musunuz yeraltında gördüğünüz o yüzlerce metrelik duvar? şimdi bütün o evreni düşünün... deli ibrahim’im mekanı... tayfa... samim akça ve klinik... yağmur çankaya ve babasının yetimhanesi... içinde türlü dolapların döndüğü bir haber merkezi... bir tarafta ölümsüzlüğün peşinde olan zenginler bir tarafta hayatını çöplerden topladıklarıyla devam ettiren yoksullar... ölümsüzlük diyorum bakın, novak, kam ağacı, kara kutu filan diyorum... hiçbir şeyin referansı yok... üstelik bir de inandırıcı olmak mecburiyetindeyiz... o sıralar doğalgaz kutularını kaplamayı arabaları modifiye etmeyi bile düşünüyorduk mesela. tek tek kostümlerden saçlara, insanların oturdukları koltuklardan aziz bey’in okuduğu kitaplara deli ibrahim’in içtiği kırmızı şeylerden duble’nin yüzünün yarısının başka yarısının başka olmasına karakoldaki tuhaf sorgu odasından griler ve mahşerilerin savaşına kadar her şeyin yeniden ve yoktan tasarlanıp yapılması şunun gibi bir şey; her akşam uykuya dalıyorsun ve acayip ve gerçek hayatta olması mümkün olmayan bir rüya görüyorsun. sonra da oturup bunu yazıp bir de üstelik çekip bir de üstelik izleyici karşısına çıkarıyorsun... hadi bakalım... bir hafta içinde yaz bir hafta içinde çek bir hafta içinde kurgula... seksen dakika... bir sonraki hafta her şey yeniden başlıyor... çıldırmış gibi para harcıyorsun bunları yapmak için... e en iyisi olsun diye uğraştıkça da para büyük bir hızla bitiyor ve hatta olmayan paraları bile harcıyorsun ki buna zarar deniyor bildiğiniz üzere... ha bir de buna yayıncının tamam demesi lazım, evet abi buyurun yapın demesi lazım ki bunun için trt’ye ve bülent ata’ya teşekkürü bir borç biliriz... evet tayfa; önü de budur arkası da... ben biraz deli sayılırım ama bu kadar sevdiğim bir işi tek başıma karar verip de bitirecek kadar da deli değilim... gelelim nihayete; biz şubat’ı otuz iki bölüm yaptık tayfa... bu otuz iki bölümü en iyi ve en biricik şekilde yaptık... ekibime ve bütün oyuncularımıza kalpten eyvallah diyorum... şimdi kaç bölüm tekmili birden şubat diye bir dizisi var memleketin, fena mı? bir de “diğergam” ne güzel sözcük di mi? hadi yeni maçlara bakalım... sevgiler... saygılar...
< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-0CCF51958 -- 1 Temmuz 2017; 6:24:3 >
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >