DonanımHaber Mini sürüm 2 Ocak 2026 tarihi itibariyle kullanımdan kalkacaktır. Bunun yerine daha hızlı bir deneyim için DH Android veya DH iOS uygulamalarını kullanabilirsiniz.
S

Teğmen
16 Ağustos 2005
Tarihinde Katıldı
Takip Ettikleri
0 üye
Görüntülenme (?)
16 (Bu ay: 1)
Gönderiler Hakkında
S
20 yıl
ENVER PAŞAYA ÖZÜR BORCU
ENVER Paşa'nın büyük bir Türkçü ve Türk milliyetçisi olduğunu çoğumuz bilmeyiz. Hatta O'nun, Türkçülerin ve Türk milliyetçilerinin ilk şehidi olduğunu da bilmeyiz.

O'nun bu yönünü bilen Marksistler'in gözünde Enver Paşa bu nedenle 'hain'dir! Aslında Osmanlı İmparatorluğu'nu Birinci Dünya Savaşı'na sokarak batırdığı için değil, savaştan sonra kaçtığı Berlin'den Kafkasya ve Tacikistan'a giderek, orada topladığı 30 bin kişilik orduyla Kızılordu birliklerine kan kusturduğu için 'hain' dir. Kendini 'Türkistan, Buhara ve Hive Milliyetçi Orduları Başkomutanı' ilan ettiği, Türkistan ve Kafkasya'da 'milli kahraman' olarak görüldüğü için 'hain'dir.

İttihatçı olduğu için

ENVER Paşa, Kızılordu birliklerinin Duşenbe ve Balcuvan'ı ele geçirmelerinden sonra, dağılan kuvvetleriyle birlikte dağlara çekilmişti. 4 Ağustos 1922'de, Kurban Bayramı'nın ikinci günü, adamlarıyla bayramlaştıktan sonra, atını Çegan tepesine sürdü. Ruslar'ın makineli tüfek ateşine karşı yalın kılıç yürüyordu. Her zamanki gibi pervasızdı. Rus askerleri şaşkına uğramışlardı. Silahlarını atıp teslim olanlar bile vardı. Tekrar makineli sesleri duyuldu. Biri kalbine olmak üzere Enver Paşa'ya beş kurşun isabet etmişti. Ziya Şakir, trajik öykünün bundan sonrasını şöyle anlatır:
'Enver Paşa'nın sadakor gömleği, haki renkteki avcı biçimi ceketi kıpkızıl olmuştu.Beş kurşun deliğinden sürekli kanlar sızıyordu. Onun bu kanlı cesedi yerden kaldırılırken, savaş alanı acı feryatlarla sarsılıyor, herkes hıçkırıktan boğuluyordu.
Kanlı ceset, Çegan köyünün küçük mescidine getirildi. Kanları yıkanmayarak ve üzerindeki elbiseleri çıkarılmayarak , sadece değerli örtüler serilmiş bir tabuta yerleştirildi. Üzerine Türk bayrağı serilerek, mescidin önündeki musalla taşına kondu.'
Enver Paşa'nın naaşı, 30 bin kişinin katıldığı törenle, Çegan tepesindeki bir çınarın altında toprağa verilmişti. Naaş, 1996'ya gelininceye kadar, yani tam 74 yıl orada kaldı.

Doksan bin şehit mi?
ENVER Paşa'nın naaşı, 4 Ağustos 1996'da yurda getirilerek, zamanın Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in de katıldığı görkemli bir törenle Hürriyet-i Ebediye Tepesi'nde hazırlanan anıt mezarda toğrağa verildi.
Naaşın Türkiye'ye getirilmesi nedeniyle hazırladığım 'Bir İttihatçı'nın Öyküsü: ENVER PAŞA' adlı araştırmam, o günlerde Yeni Yüzyıl Gazetesi'nde yayınlanmıştı.
Olabildiğince gerçekleri yansıtmaya çalıştığım için, merhum Enver Paşa'nın hayatta olan yakınları ve özellikle tarih bilimcilerinin ilgiyle karşıladıkları o araştırmamda, herkesin yaptığı yanlışı maalesef ben de tekrarlamış ve demiştim ki:
'...İstanbul'dan Trabzon'a, oradan da 21 Aralık 1914'te Erzurum'a gelen Genelkumay Başkanı ve Başkumandan Vekili Enver Paşa, emekliye sevkettiği Üçüncü Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa'nın görevini de üstlenerek, 22 Aralık'ta harekat emri verdi. Sıfırın altında 26 derece soğukta, kar ve tipi altında ilerlemeye çalışan askerlerin donmasına Enver Paşa aldırmadı. 3000 metre yükseklikte Allahuekber dağlarına tırmanmaya çalışan bir Osmanlı kolordusu, zirvede donarak can verdi. Açlık ve soğuk, Osmanlı ordusunu giderek çökertiyordu. Şiddetli fırtına ve kar tipisi altında sebat ve cesaretle direnen kahraman Üçüncü Ordu, muharebenin onuncu gününde 90 bin şehit vermişti. Kahraman askerler düşmana değil, Enver Paşa'nın akıl almaz emir ve planlarına, doğanın acımasızlığına yenilmişlerdi. 'Kuvve-i külliye mahvoldu' diyen Enver Paşa'nın ise, ardında 90 bin şehit bırakarak, İstanbul'a dönmekten başka yapacak bir şeyi kalmamıştı.'


Çürütülen bir iddia
BİLDİĞİMİZİ sandığımız tarihi olayların ne kadarının doğru, ne kadarının yanlış olduğunu araştırmadan, bize aktarılan bilgilerle yetindiğimiz için, böyle affedilmez hatalar yapıyoruz. 'Enver Paşa'nın Allahuekber dağlarında 70 veya 90 bin askerimizin donarak şehit olmasına sebep olduğu' rivayeti, hangi hain kaynaktan çıkmışsa ve doğrusu da araştırılmamışsa, o yanlış şekliyle kuşaktan kuşağa intikal edip gidiyor. Bu affedilmez hatayı Emin Çölaşan'dan tutun da hangimiz yapmadık ki...
Allah'tan, Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Öğretim Görevlisi Yrd.Doç. Dr. Yavuz Özdemir, bu konuyu araştırmayı akıl etmiş. Bir de görmüş ki, Türk, Rus ve Alman kaynaklara göre, harekat sırasında iddia edildiği gibi 60 veya 90 bin değil, 35 bin Mehmetçik şehit olmuş. Donarak şehit olan askerlerimizin sayısı ise sadece 7 bin... Rus ordusu da aynı ölçüde kayıp vermiş.
Özdemir, 'Askerlerimiz tek kurşun atmadan şehit oldular' iddiasının da gerçeği yansıtmadığını, Ruslarla harekat sırasında birçok kez göğüs göğüse savaşıldığını belgelemiş.
Demek ki merhum Enver Paşa'ya özür, Sayın Özdemir'e de teşekkür borcumuz var.

Sırrı Yüksel-Tercüman
S
20 yıl
OZAN ARİF sevenler buraya...
Aşığıyım

Siz sormayın bana aşkı
Ben bu yurdun aşığıyım
Kalleş dosttan gözüm yıldı
Düşman merdin aşığıyım

Biri dişli bir çarktır
Aynı millet aynı ırktır
Alevi Türk,sünni Türktür
Çerkez Kürdün aşığıyım.

Bu dünyanın kıymetine
Aldanmayın servetine
Aç kalsa da devletine
Bağlı ferdin aşığıyım

Yolcusu var kızıl yolun
Farkı benden şudur onun:
O Leninin O Maonun,
Ben Bozkurtun aşığıyım.

Arif dönmüş bir bülbüle
O aşıktır bağda güle
Ülkücülük dertse bile
Ben bu derdin aşığıyım.


Ozan Arif
S
20 yıl
LÜTFEN YARDIM
Velocity 7.6 nın hafızasını arttırmak istiyorum harddisk ne almam lazım.en iyisi hangisidir nerden alınabilir?
S
20 yıl
ERDAL ERZİNCAN ŞARKILARI OLAN VAR MI?
Arkadaşlar Erdal Erzincan şarkılaır lazım bana.Kİmlerde var
S
20 yıl
3230dan bilgisayara nasıl resim atıyoruz???
Ya kabloyla görüntü atılıyor ya bitürlü kuramadım cd sini yardımcı olursanız sevinirim..
S
20 yıl
Şırnakta askerlik yapanlar buraya....
Geçmişi yad edelim.Arkadaşlar forumda Şırnakta askerlik yapan kimler var...Ben Şenoba Alayı Bağlıca Taburu Gürvil bölüğündeydim...
S
20 yıl
Hakem Necatiyi Neden Atamadı
Gençler maçında hakemin izni olmadan sahaya giren necatiyi hakem neden oyundan atamadı.Bi de Ergün Gürsoy maçtan sonra Fener maçının hakemini konuşuyor.Ayıp ayıp valla ayıp.Futbol takımının güçsüzlüğünü başkalarına saldırarak kapatamazsınız...
S
20 yıl
Yemen Ah Yemen...
Mehmet Niyazi Özdemirin Yemen savaşını anlattığı mükemmel eseri.Eğer okumadıysanız mutlaka okuyun.Ben 2 günde bitirdim.TArihi Roman sevenler mutlaka okusunn..Kahraman bir Milletin destanı ancak bu kadar güzel anlatılır..
S
20 yıl
Nihal Atsız
Nihal Atsız Türkiyede Türk Milliyetçiliği fikrinin temellerini atmış önemli fikir adamlarından biri. Adı 1944 Milliyetçilik olaylarıyla özdeşleşmiş olan Nihal Atsız özellikle yazmış olduğu Bozkurtların Ölümü ve Bozkurtlar Diriliyor kitaplarıyla yeni nesilde milli şuur oluşmasında büyük etkisi olmuştur...Deli kurt,Ruh Adam adlı kitaplarıda okuyanlar tarafından asla unutulmayacak bir tatdadır...
S
20 yıl
BAMBUNUN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Bambu, gelişmesi enteresan bir bitkidir: Önce tohum ekilir, sonra bu tohum sulanıp gübrelenir. Birinci yıl, tohumda herhangi bir değişiklik olmaz. Tohum yeniden sulanıp gübrelenir. Bambu tohumu ikinci yılda da filiz vermez. Üçüncü ve dördüncü yıllarda da bambu tohumu sulanır ve gübrelenir. Fakat inatçı tohum yine filiz vermez. Bu konuda tecrübe sahibi olan Çinliler, büyük bir sabırla beşinci yılda da tohuma su ve gübre vermeye devam ederler. Ve nihayet beşinci yılın sonlarına doğru bambu tohumu yeşermeye başlar ve altı hafta gibi kısa bir sürede de bambunun boyu yaklaşık 27 metreye ulaşır.
Acaba bambu 27 metre boya altı haftada mı, yoksa beş yılda mı ulaştı? Bu sorunun cevabı tabii ki beş yıldır. Büyük bir sabır ve ısrarla tohum beş yıl boyunca sulanıp gübrelenmeseydi, bitkinin gelişmesinden söz edilebilir miydi? Edilemezdi. Demek ki bambu çekirdeğinin beş yıllık bir sürede filizlenebilmesi kendi kendine olmamakta, genetik program, hava ve su gibi sebeplerin bir araya getirilmesi ve Müsebbibü'l-Esbâb'ın da o çekirdeğe Hayy ism-i şerifinden diriltici bir nefha ile "yeşer!" emrini vermesi neticesi meydana gelmektedir.
Bazı fıtratlar hakikati tanıma sürecinde bambu gibi oluyor; sert mi sert, çetin mi çetin.. bekliyor, bekletiyor; ama sonunda aradaki bütün farkı birden kapatıveriyor. Bazı insanların İslâmiyet'i kabullenmesinde de bu durum gözleniyor. Bazı insanlar uzun bir sabır süreci sonrasında, hidayete eriyor. Sohbet, hediye, ikram, evlilik gibi faaliyetler o insanların hidayete ermesinde sadece birer vesile oluyor. Bize düşen, dinimizin güzelliklerini hayatın içinde sergileyerek tebliğ ve irşad yapmak ve kavli duaya devam etmektir. Belki en büyük çileyi çeken ilklerdir. Çünkü asıl mesele yabanî ağaca aşı yapabilmektir.
Rabb'imiz insan hayatına da tedrîcîlik (basamak basamak ilerleme) prensibini koymuştur. Bazı insanların hakikatı kabulü, hayatına hayat yapması ve insanlığa anlatması da bu prensip gereğince olmaktadır. Mekke'nin fethinden sonra Müslüman olanlar, bambu ağaçlarına benzetilebilirler. Peygamber Efendimiz (sas); 610'dan 622'ye kadar Mekke'de bu insanları bilfiil imana davet etti. Gönüllerini mübarek gözyaşları ve alın teriyle suladı. Daha sonra 8 yıl Medine'de sabırla bekledi. Nihayet 630'da, Peygamber Efendimiz (sas) ve Sahabe-i Kiram (r.anhum) tarafından bin bir emek ve gayretle sulanan gönüllerde iman çekirdeği filiz verip çiçek açmış ve sonunda meyveye durmuştur. Bizler de hidayeti takdir işini mukaddir-i hâdî olan Rabb'imize havale ederek, irade-i cüz'iyemize düşen mes'uliyetlerimizi yerine getirmeye çalışmalıyız.
DH Mobil uygulaması ile devam edin. Mobil tarayıcınız ile mümkün olanların yanı sıra, birçok yeni ve faydalı özelliğe erişin. Gizle ve güncelleme çıkana kadar tekrar gösterme.