K

Yarbay
01 Mart 2009
Tarihinde Katıldı
Takip Ettikleri
26 üye
Görüntülenme (?)
798 (Bu ay: 0)
Gönderiler Hakkında
K
3 yıl
Kasa Fanı/Fan Hub Çıkmazı
Dark Maxima V20 kasa kullanıyorum. Kasanın kendi fan kontrolcüsü var. Kasaya ek olarak 2 adet Aerocool Mirage 12 Lite fan alıp taktım egzoz olarak. Fanları direkt kontrolcüye bağladığımda hepsi çalışıyor, rgb'leri kullanabiliyorum, fakat fan hızlarını hiçbir şekilde kontrol edemiyorum ve anakartta system fan kısmında gözükmüyor, rpm okumuyor. Ekstra 2 fanı kontrolcüden çıkarıp doğrudan anakarta bağladığımda sorunsuz çalışıyor, fan hızlarını da kontrol edebiliyorum, fakat bu defa da kontrolcüye bağlı olan kasanın kendi fanları dönmüyor ama rgb'leri çalışıyor.

Allah aşkına beni bu çıkmazdan çıkarın. Cidden kafam karışmış durumda. Anakart modeli Msi B660 A Pro, 5 adet system fan, 2 adet argb girişi mevcut. Fakat kasa ve ekstra 2 fanı aynı anda hızını kontrol edebileceğim şekilde çalıştırmayı beceremedim. Bahsettiğim gibi, kontrolcü ve 2 adet fanı ayrı ayrı toplamda 3 system fan girişine bağladığımda ek fanlar çalışırken kontrolcüye bağlı olanlar hiç çalışmıyor yani dönmüyor. Hepsini kontrolcüye bağlayıp, onun üstünden bağlarsam da hepsi çalışıyor ama kontrol edemiyorum ve %100 çalışıyor. PWM-DC değiştirdiğimde de fark etmiyor zira anakartta kontrolcünün bağlı olduğu system fan gözükmüyor.

Sonradan ekleme: Benim durumuma düşenlere ders olsun. Anakartınızda 5 fan slotu var diye 1-2 tanesini deneyip bırakmayın arkadaşlar. Sıralamalarını değiştirerek yaptığım 5. denemenin sonunda bütün fanlarım çalışıyor, rgb'ler dahil. Üstelik artık sürekli %100 olmak zorunda da değil dolayısıyla başımı ağrıtmıyor. Tek bir sorun kaldı. Kontrolcüye bağlı fanların hızını halen daha değiştiremiyorum nedense. Bios'ta onu algılamıyor. Kontrolcünün kalitesizliğine bağlamak üzereyim ama bilmiyorum. Bu konuda bilgi verebilecek olan varsa çok iyi olur.

Son durum şöyle: Kasadaki tüm fanlar, yani 3 tane kontrolcüye bağlı kasanın kendi fanları ve ekstra 2 adet egzoz rgbler dahil çalışıyor. System 1 ve 2'ye bağlı egzosları bios'ta görüyorum ve Msi'ın programı üzerinden hızını ayarlayabiliyorum. Kontrolcüye bağlı olan fanlar ise bios'ta gözükmüyor ve kontrolcünün kumandasından da hızı ayarlanmıyor ama artık %100'de çalışmıyorlar zira kafa şişiren bir gürültü kalmadı.
K
3 yıl
RTX 3060\u0027ı Eski İşlemciyle Kullanmak(Tam 7 senelik i7 5820K) - Detaylı Oyun Testleri ve İlk İzlenim
Aslında Rtx 30xx konusuna da yazmıştım ama hem o konuyu daha fazla meşgul etmemek, hem de zamanla güncelleyerek benzer durumdaki arkadaşların fikir edinmesine yardımcı olabilmek adına ayrı bir başlık açmak istedim.

Ekran kartımı değiştirmem gerektiği için alternatif arayışlarına girdim. Ya mevcut kartı bir şekilde koruyarak anakart ve 12. nesil Intel'e geçecektim, yahut bir şekilde ekran kartını değiştirecek ama işlemciyle idare edecektim. Bu noktada amacıma en uygunun kartı yenilemek ve mevcut işlemciyle bir süre daha idare etmek olduğuna karar verdim. Biraz da kumar oynadım açıkçası. Darboğaz olabileceğinin farkındaydım, ama ne ölçüde olduğunu kestiremediğimden körlemesine yaptım diyebilirim. Aslında internette i7 5820k ile 3060 ti, 3070-80 hatta 3090 kullananların deneyimlerini görmek mümkün. Haliyle işlemci o kadar da kısıtlamamalı diye umarak girdim olaya. Nitekim kart elime ulaştı ve ana konuda görebileceğiniz üzere saçma sapan birkaç problemi atlattıktan sonra nihayet stabil kullanıma başlayabildim. Eklemem gerekiyor ki, kartta herhangi bir hız aşırtma veya voltaj düşürme yok. Onlara da ilerleyen zamanda el atacağım, fakat şu an makale yazma belge çevirme derken o kadar vakit ayıramıyorum. Ayrıca sistemi yeniden kurmak zorunda kaldığımdan, elimin altında şimdilik kısıtlı sayıda oyun mevcut. Birkaç gün içinde, muhtemelen hafta sonu gibi daha geniş kapsamlı testleri de paylaşabilir duruma geleceğim.

Öncelikle sistemden başlayalım: Gainward Rtx 3060 Ghost 12gb, Intel i7 5820K - ana kartın kendi özelliği üzerinden 4.1ghz'e o.c edildi, Msi X99a Gaming Pro Carbon anakart, 24gb ddr4 2x2400+3200mhz ram şu an 2666'da çalışıyor, 970 evo plus 1tb + 4tb hdd, 850w bronze psu. Kasam öyle pek üst düzey olmasa da aldığım dönemi de düşünürsek gayet memnunum, ihtiyacımı karşılıyor ve soğutması hiç fena değil. Dark Evo 5 Led'in yan kapağı fansız versiyonu mevcut.

Not: Kartın fotoğrafını atmaya gerek duymuyorum, standart şey sonuçta. Fakat birebir görmek isteyen varsa diye bir videosunu bırakayım.
https://www.youtube.com/watch?v=cY0GE-rgPyA
Cpu Z, Gpu Z görüntüleri şöyle:
< Resime gitmek için tıklayın >

İlk izlenim ve testlerden bende oluşturduğu fikirler ise şöyle. 3060 modelleri arasında bu kart, orta sıralarda gösteriliyordu. Açıkçası her ne kadar sonradan forumdan birkaç arkadaşın da bana belirttiği üzere bir iki ufak şey dışında Palit'in birebir kopyası olsa da başta Gigabyte Eagle modeline yönelmiştim. Fakat sonradan aradaki 1000 lira farka değmeyeceğini düşündüm ve iyi ki de öyle yapmışım, gerçekten değmezmiş. Havanın oldukça soğuk olmasının da payıyla beraber boştaki sıcaklık şu an altta da görüldüğü üzere 19 derece. Sıcaklığın arttığı saatlerde ise boşta en fazla 30 dereceleri gördüm. Tam yük altında ki buna %99 gpu kullanımı da dahil, burası önemli, şimdiye kadar en fazla 64 dereceye çıktığına şahit oldum. Yiğidin malı yazın belli olurmuş. Artık havalar iyice ısındığında göreceğiz asıl marifetini.

< Resime gitmek için tıklayın >


Bu arada söylemem gerek, benchmark ile açıkçası bir işim yok, ilgim de yok. Dolayısıyla özel bir istek gelmezse benchmark skoru paylaşmayı düşünmüyorum. Bir işe de yarayacağını düşünmüyorum. Günlük, standart kullanıcının gözünden bakılan bir amatör inceleme şeklinde hazırlamak istiyorum bunu. Yoksa ben de biliyorum burayı grafiklerle, tablolarla, min/max, %1, 0.1 vs. değerlerle doldurmayı ama gerek yok.

Şimdiye kadar Elder Scrolls Online'ı saymazsak güncel 3 oyunla deneyebildim. Dediğim gibi, hafta sonuna kadar RDR 2, Valhalla, Hitman vs. gibi farklı oyunları da deneyeceğim.

Son zamanda kontrol ettiğimden değerlerini iyi bildiğim ve çabuk ulaşabildiğim Elden Ring ve God of War ekran görüntülerini ekleyebiliyorum şimdilik. 980 ile ekran görüntüsü almayı unuttum ama şöyle ifade edeyim. Elden Ring'de 1080p'de motion blur kapalı, gölgeler medium, kalan her şey high ayarlarda ortalama 50-55 civarı alıyordum. Optimize özürlülüğünden dolayı 40'lara kadar düşüş oluyordu. Şimdi ise DLSR ile 1440p'de motion blur kapalı, vsync açık, kalan her şey maximum olacak şekilde ortalama 55-60fps arası alıyorum. Darboğaz açısından merak edenler için, gpu kullanımı görüldüğü üzere %94'lere kadar düşse de genelde %97-98 civarında.
God of War'da ise niyeyse tam ekrana bir türlü geçiremediğimden borderless'da da oyun içi çözünürlük çalışmadığnıdan DLSR işlemiyor yani native 1080p sonuçlar. Sistemde 980 varken, gölgeler orijinal, kalan her şey high ayarda açık dünyada 50 fps civarı, yoğun sahnelerde ise 30'lara kadar düşüyordu. Şu an ise dlss kapalı, görüntü işleme %100 ve yapılabilecek tüm ayarlar ultra'da iken min. drop 46'ya saliselik düşüşler dışında sabit 60, yoğun sahnelerde 54-57 civarı alıyorum. Bu arada aşırı kırılma yaşadığım için vsync açık, kapattığımda en çok 82'yi, açık alanlarda ortalama 75-76'yı gördüm.

< Resime gitmek için tıklayın >
< Resime gitmek için tıklayın >
< Resime gitmek için tıklayın >
< Resime gitmek için tıklayın >


Dahili benchmark'ı olmayan oyunlarda, özellikle yukarıdaki örneklerde ekran görüntüleri ve değerler özellikle vsync açıkken alındı. Zira, söylediğim üzere bu günlük kullanıma yönelik standart kullanıcının amatör incelemesi kıvamında olacak, çünkü başta GoW olmak üzere bu oyunlardaki yırtılma benim gözümü aşırı rahatsız ettiğinden ilk yaptığım şey vsync açmak oluyor. Kapalıyken aldığım değerlerden de bahsetmiştim zaten. Dahili benchmark'a sahip oyunlardan biri olan F1 2021'e geldiğimizde ise işler değişiyor zira işin içine Rtx ve Dlss de giriyor.

Öncelikle genel tecrübemden bahsedeyim. F1 oyunlarında Dlss açmak tam bir saçmalıkmış, bunu öğrenmiş oldum. Çözünürlük ve kalite ayarı ne olursa olsun inanılmaz bir ghosting yapıyor dlss. Asla kullanılabilecek gibi değil. O nedenle kalite modunda dahi ciddi performans artışı verse de değerleri paylaşmıyorum, oynanacak gibi değil çünkü. Tamamen rezalet.

F1'de 980 kullanırken dahi high ayarda 60 fps gibi bir derdimin olmadığını söyleyebilirim. 70-80 hatta ayarlamalara bağlı olarak 100 fps'leri görüyordum. Fakat ultra'da işler değişiyordu. Ayrıca en büyük problem ise 980'in vram'i 4gb olduğundan bazı pistlerde hele de replay açıksa vram'i patlattığından oyundan atmalar yaşanabiliyordu. Şu an ise tabii ki öyle bir derdim yok. Dolayısıyla standart görüntü ayarlarındaki her şey olabilecek en üst seviyeye alınmış vaziyettedir aşağıdaki görüntülerde. Değişen şeyler ise Rtx kalitesi ve çözünürlüktür. Öncelikle F1 gibi bir oyunda yüksek fps çok ciddi fark yaratıyor. Dolayısıyla görüntüdeki minimal ayar kısmaları performans kazancı sağlarken, o detayları yarış esnasında fark etmiyorsunuz bile. Fakat ani refleksin ve tepkimenin çok önemli olduğu bir yarış oyununda en önemli şey tabii ki fps olduğunu söylemek gerekiyor. Dolayısıyla karar sizin. Benim aldığım değerler ise şu şekilde; (Benchmark'da 3.30ghz dediğine bakmayın, işlemci bütün bu süreç boyunca 4.1ghz'de çalışıyordu)

Tüm ayarlar ultra, 1080p, rtx ultra
< Resime gitmek için tıklayın >
< Resime gitmek için tıklayın >


Nvida'nın yakın zamanda getirdiği güncelleme ile Dlsr üzerinden çözünürlüğü 1440p'ye çektiğimse ise sonuçlar şöyle oldu:
1440p tüm ayarlar ultra, rtx ultra
< Resime gitmek için tıklayın >

Rtx'in görüntüye fark edilebilir anlamda çok ciddi bir etkisi olmasa da, en azından benim açımdan, faydalanmak istiyorum dediğinizde 1440p'de bence en optimum oynanabilir seviye ise şöyle:
Dlsr 1440p tüm ayarlar ultra, rtx medium
< Resime gitmek için tıklayın >


< Resime gitmek için tıklayın >


Hitman 3 dahili benchmark testleri:

Dartmoor, 1080p, motion blur ve vsync kapalı, diğer tüm ayarlar en yüksek:
< Resime gitmek için tıklayın >

Dubai, 1080p, motion blur ve vsync kapalı, diğer ayarlar en yüksek:

< Resime gitmek için tıklayın >

Dubai, Dlsr 1440p, motion blur ve vsync kapalı, en yüksek ayarlar:

< Resime gitmek için tıklayın >

Dartmoor, Dlsr 1440p, motion blur ve vsync kapalı, en yüksek ayarlar:

< Resime gitmek için tıklayın >
< Resime gitmek için tıklayın >

Dartmoor, Dsr 4K, motionblur ve vsync kapalı, en yüksek ayarlar:
< Resime gitmek için tıklayın >
< Resime gitmek için tıklayın >

Dubai, Dsr 4K, motion blur ve vsync kapalı, en yüksek ayarlar:

< Resime gitmek için tıklayın >
< Resime gitmek için tıklayın >

RDR 2 testleri:

Öncelikle Vulkan ve Dx12 arasında bu kadar farklı sonuç alacağımı düşünmüyordum. Vulkan'da baştaki karlı sahnede fps düşerken, açık dünya daha iyi sonuç vermekte, Dx12'de ise tam tersi karlı sahnede yaklaşık 5 fps yükselirken açık dünyada ortalama 5 fps daha az verdi. Aşağıdaki testlerde motion blur ve vsync kapalı, advanced settings dahil oyunun açmama izin verdiği bütün ayarlar ultra olacak şekildedir. Lightshot diğer testlerin ekran görüntülerini alırken saçmaladığı için onları şu an ekleyemiyorum ama bahsedeceğim. 1080p ultra'da iç mekanlarda 82'lere kadar çıkarken ortalama 72, açık dünyada ise 58-62 arası sonuç verdi. Dsr 4K'da Dlss kalite ayarında iken karlı sahnede ortalama 35 fps, genel ortalamada 44fps aldım. Dlsr 1440p, Dlss kalitede ise genel ortalama 59.8 fps aldım. Yani 1080p ile dlsr 1440p arasında neredeyse fark yok denebilir. Bu da dlss'in getirisi ki kalite modunda hiçbir fark göremedim açıkçası.

1080p, ultra, Dx12

< Resime gitmek için tıklayın >


< Resime gitmek için tıklayın >





Bu noktada yine iş kişisel tercihe kalıyor. Rtx dahil her şey ultra'da 1080p'de en ufak sıkıntı olmadan oynanabiliyor. Fakat bazı pistlerdeki tırtıklar cidden göze batabiliyor. 1440p'de dlsr olmasına rağmen ciddi oranda bu düzeliyor, fakat belli bir fps kaybı mevcut tabii ki. Bu arada min. ve ortalama fps'ye takılmamak gerekiyor. Benchmark 20 aracın birden viraj aldığı yerlerde anlık olarak düştüğünden o şekilde gözüküyor. Normal yarış esnasında 60 fps altına kolay kolay inmiyor. Dolayısıyla benim tercihim bu olacak gibi. Ayrıca alternatif olarak ani sıçramaların sürüşe olası etkilerinden kaçınmak adına vsync açmak da mantıklı bir alternatif. En azından sabit 55-60 fps alınabilir.

Sıcaklık konusunda da şunu eklemem gerekiyor. Ekran görüntülerini aldığım sırada kasayı sessiz modda unutmuşum. Normalde bir 5 dereceye kadar fark oluyor. Yine de fikir oluşması için; ekran kartı boştayken 28-32 arası, işlemci ise 38-40 arası çalışıyor. Tam yük altında kart en fazla 63 dereceyi gördü şu ana kadar. İşlemci ise ortalama 55-57, maksimum 61 dereceyi gördü şimdiye kadar. Yine darboğaz hususunda gpu kullanımıyla ilgili bir sorun olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Elden Ring'de 1440p dlsr'da çok değişken, %94-97 arası ortalama, God of War ise %98-99'ları görüyorum genellikle. F1'de ise zaten %99-100'den aşağı düşmüyor kolay kolay. Bu da gpu kullanımı açısından beklentimin çok daha üzerine çıkarak, öyle pek de ciddi bir darboğaz olmadığını gösteriyor sanırım. Daha detaylı bakabileceğim yöntemleri de isteyen olursa deneyebilirim. Öte yandan güncel bir işlemciyle çok daha iyi sonuçlar alınabilir elbette, fakat benim 120/144fps gibi bir derdim olmadığından sabit 60'ı görmek bana yeterli geliyor.
Sonuç olarak, benim gibi tek seferde yeni sistem kuramayan yahut her şeyi güncelleyemeyip hangisine yönelsem diye arada kalan arkadaşlar varsa gönül rahatlığıyla ekran kartına yönelebilirler. En azından benim için bu 980'de 3060 geçişi gayet verimli oldu. Tabii ki %150 atlamayacak sadece ekran kartı değişimi, ama Elden Ring gibi optimize özürlü bir oyunda bile ani düşüşler dışında 1440p'de 55-60 arası oynatıyorsa, GoW'u sabit 60'da dlss olmadan ultra'da tutuyorsa benim için şimdilik yeterlidir. RDR2 de bir yandan kuruluyor, bittiğinde onu da çok merak ediyorum.

Bir kez daha tekrar etmek istiyorum. Bu "inceleme" tamamen ve tamamen içinde bulunduğum şartlar, kişisel beklentilerim ve şahsi bir ilk izlenime yöneliktir. Güncel bir işlemci ile elbette çok daha farklı sonuçlar alınabileceğinden, muhtemelen %20 hatta belki 25 civarı daha iyi sonuçların rahatlıkla görülebileceğini, 120 fps'lere ulaşılabileceğini vs. biliyorum. Bu testin amacı ise bu değildir. O nedenle bazı testlerde vsync bilerek açık tuttum ve bunu da belirttim. Buna göre değerlendirirseniz sevinirim. Asıl amacım ise, benim gibi iki arada kalan arkadaşların eski bir işlemciye güncel bir kart takarak ne elde edebileceğine dair fikir edinebilmelerini sağlamaktır. Ben körlemesine dalarak üstelik bu devirde ciddi bir riske girdim, sonucu ise bu oldu ve memnunum.

Tüm bunlara rağmen şu an en azından benim için önemli 2 sorun yaşıyorum. Birincisi, monitör ve televizyonumda display port olmadığından şu an yalnızca birini kullanabiliyorum. Ana konuya da yazdığım üzere elimdeki kablodan mı bilmiyorum, display port'ta garip bir durum var ve ikinci ekranı henüz kullanamıyorum. Aklımda bu defa aktif bir çevirici alarak ona hdmi kablo takmak var. Bu konuda tecrübeli arkadaşların önerisini almak isterim. İkinci sorunum ise garip şekilde yalnızca masaüstündeyken ara ara 1 saniyeliğine fare takılıyor ve denediğim bazı şeyler işe yaramadı. Ddu ile sürücü kaldırıp yeniden yüklemeyi düşünüyorum ama Ddu ile bir türlü anlaşamıyoruz, pek yararlı olmuyor benim için. Şu an her şey sorunsuzmuş gibi giderken elektriksel veya donanıma bağlı bir sorun yaşamaktan da korkuyorum açıkçası. Elimde başka kart yok şu an çünkü.

NOT: Bahsedilen sorunlar çözülmüştür. Özellikle sorunu silmiyorum ki benzerini yaşayan arkadaşlar olursa başımdan geçeni görebilsin, belki yardımcı olur. DDU vs. hiçbiri anlık fare takılma olayını çözmedi. Başka bir şey için usb girişini değiştirmiştim, ayrıca testler için ram'lerle oynayıp yerlerini vs. değiştirdikten sonra kendiliğinden çözüldü bu sorun. Ayrıca ikinci ekran için de sorun neyse ki kablodanmış. Aşağıdaki ürünü aldım Amazon üzerinden, Prime ve indirim ile 79 liraya geldi. İkinci ekranı sorunsuz kullanıyorum. 4k destekli deniyor ama benimki zaten 1080p. Şu an bu iki sorun da çözüldü ve alışık olduğum eski düzende sorunsuz kullanıyorum sistemi.

https://www.amazon.com.tr/gp/product/B07CXF76Q7/ref=ppx_yo_dt_b_asin_title_o00_s00?ie=UTF8&psc=1


Son not: Peki fiyat performans olarak güncellemeye değdi mi? Performans olarak kesinlikle değdi. 3080 alabilseydim onu da alıp takar, işlemciyi sonradan değiştirirdim. Bunu söyleyebilirim. Fiyat olarak ise tabii ki asla değmedi. Güncel fiyatlara göre oldukça iyi sayılabilecek bir fiyattan aldım kartı. Siparişi verdiğim gün en düşük Gainward Ghost 10600, Gigabyte Eagle ise 11400 liraydı, benimki 9800 liraya geldi TR garantili olarak. Fakat ne olursa olsun bir ekran kartına 10 bin lira vermek içimi acıtıyor. İsterse 3090ti olsun, yine de değmez derdim. Son kartım olan Gtx 980'i 2015'te 2200 liraya almıştım. O da pahalıydı, ama bu kadar değildi. Üstelik o 80, bu 60 serisi. Ayrıca 980'i 7 seneye yakındır sorunsuzca kullandım. Bir kere bile üzmedi. Vram'den patlamasa halen daha birçok oyunu sabit 60fps almasa bile üzmeden high'da oynatabilecek seviyede gerçekten saçma sapan bir kart 980. 3060'ın bu kadar güncel kalamayacağını hepimiz biliyoruz tabii ki. Bu arada ana konuyla ilgili de ufak bir düzeltme yapayım. Orada Inno3D demişim ama aklım önceki 470'e gitti. Bendeki 980 burada ismi pek bilinmese de Galax Gtx 980 modeli, 3 fanlı tam anlamıyla eşek ölüsü gibi ama çok yakışıklı bir kart. Kırmızı fanları ve genel tasarım hatlarıyla sanırım 1080'den sonra görünüşünü en çok beğendiğim kart. 3060'ın da çok ciddi bir artısı var. 980'in 3 fanlı ve eşek kadar olmasına nazaran daha kısa bir kart. Her ne kadar kasamın içi ferah sayılsa da bu boyut farkı ciddi bir fark oluşturuyor. Üstelik bu sıcaklığa da yansıyor. Muhtemelen fanların kasadaki konumundan dolayı hava akımı oluşturmasıyla ilgili olacak, 980'e göre işlemci daha fazla yük taşımasına rağmen yaklaşık 4 derece fark etti. 980 takılıyken işlemci 4.1ghz'de boşta 44 derecedeyken, artık 38-40 arası çalışıyor. 3.8-3.9'a çektiğimde 36-38'e kadar da düşüyor ki stok halde 33-35 dereceleri gördüm. Asla yaklaşamadığım derecelerdi bunlar daha önce benim. Düşük güç tüketmesi de başka bir olay tabii. Bunlara rağmen muhtemelen çok daha kısa ömürlü olacak ve birkaç sene içerisinde, arıza vs. çıkma durumunu saymazsak performans açısından da değiştirilmesi gerekecek. Dolayısıyla hem ilk satın alımda hem de uzun vadede daha çabuk eskiyeceğinden fiyat performans olarak çok da memnun değilim yani. Güncel piyasaya göre söylemiyorum bunu. Yoksa döviz kuru, çip krizi, madencilerin kartları hortumla çekmesi falan ayrı mevzu tabii.

Ufak bir güncelleme: Vallahi yorgunluğuma ve dikkatsizliğime gelmiş. Hiç farkına bile varmamışım, ram'leri yeniden takarken tek kanal takmışım yanlışlıkla. Ben de niye 8gb gözüküyor görev yöneticisinde diyorum saf saf. Çift kanala alıp 16gb'ı gördüm, üstüne bir de kasadan çıkardığım ama sağlamlığından emin olamadığım 8gb 2400 ram daha vardı, şimdilik o da sorunsuz çalışıyor gibi. Biraz daha teste ihtiyacı var. Rastgele stres testlerinden bazen geçiyor bazen geçmiyor ama onu da takınca bu defa çift kanal olarak görmeye başladı sistem. Kafadan ortalama 3 fps getirdi bu ayar bana. Uzamasın diye ekran görüntüsü koymuyorum, ama örneğin F1'de 1440p ultra ayarlar medium ray tracing ortalama fps 60-61 civarı sabit alıyorum artık. Sırf denemek için biraz o.c verdim. İşlemci bir yerden sonra adeta boşa dönmeye başlayıp darboğazı hissettirdiğinden ciddi bir kazanç alamıyorum ama voltaj vs. oynamadan +220'ye +850 gibi tamamen rastgele ayarlarda standart otomatik fan ayarlarında ortalama 65 fps aldım, sıcaklık da 65 dereceye çıktı. Yalnız buradan şunu anlıyoruz. Güç limiti olarak Afterburner'da standart profilde yalnızca 105'e kadar izin vermesine rağmen kartın kendinden beklenmeyecek kadar ciddi bir overclock potensiyeli mevcut. İşlemciden ötürü çok fazla girişemiyorum, fakat çekirdeğe 220, belleğe ise 850-900'ü çok rahat bir şekilde yiyor. Bellekte +1200 üzerine çıkmak dahi mümkün olabilir, o kadarını deneyemedim. Tabii uzun kullanım için ne kadar sağlıklı olur o tartışılır. Yine de ben bu kadar sağlam o.c yiyen bir kart görmemiştim uzun zamandır. 65-66 dereceleri geçmedi bu süreçte. Demek ki biraz üzerine düşülürse iyi bir undervolt ve bu overclock potansiyeli ile abisi 3060ti ile arasındaki farkı ciddi oranda azaltabilir. 980 ve elime geçen diğer birçok kartta kendi denediğim ölçüde, çekirdek ve bellek hızında oransal anlamda en yüksek değerlere ulaşan kart sanırım 3060 oldu. Çekirdekte 1770'den 2200'e, bellekte 7500'den 8650'ye kadar rahatlıkla çıkmayı başardı. Tabii öyle çok uzun süre deneme fırsatım olmadı. 3-4 saat en azından denemek lazım ama hiç fena değil.

GÜNCELLEME: Birkaç şeyden şüphelendiğim için testleri yeniden yapmaya karar verdim. Zira daha evvel sağlamlığından emin olmadığım bir ram'i takıp denediğimi söylemiştim. O ram şimdilik sağlam çıktı. Sistemde şu an toplam 24gb ram oldu. Fakat Cpu-Z'nin ve Bios'un oyununa gelmişim. Elimdeki ram'ler şu şekilde, 2x8 2400mhz ve 1x8 3200mhz. Bunları beraber kullandığımda 2400'e düştüğünü biliyorum. Xmp işte burada devreye giriyor. Bios'tan otomatik Xmp profilini aktif ettiğimde her test bana 3000mhz'de kullandığımı söylüyordu. Fakat kazın ayağı öyle değilmiş. Nedense 2400'de takılı kalmış. Bios sıfırlaması, ram sıralamalarını değiştirme vs. derken denediğimde 3000mhz için mevcut otomatik Xmp profili hata veriyor ve sistem açılmıyor. Yani aslında en başta bu hatayı vermiş olması gerekiyordu bana, fakat çalışıyorum deyip yalan söylemiş. Ben de otomatik profili devre dışı bırakarak voltajla vs. oynamadan seçebileceğim en orta yollu seçenek olan 2666'yı denedim ve tadaaa! Şu an sistemde 3x8gb 2666mhz çift kanal ram mevcut. Peki pratikte işe yaradı mı? Minimum ve maksimum fps'de yaklaşık 5-6 fps, ortalama fps'de ise yaklaşık 3fps kazandırdı. Örneğin yukarıda ortalama 58 fps sonucunu veren testte artık 60-61 fps alıyorum. Ciddi bir fark yok tabii ki, ama yine de bedavadan kazanç elde ettim. Yani siz siz olun Bios'unuza, Cpu-Z'nize bile güvenmeyin, alayı yalancı olmuş bunların, çıkar peşinde hepsi :) Şaka bir yana, elimdeki ram'lerin tamamı 3200 olsa belki sistemi de 3000'den açabilirdim. 2400mhz'den voltajsız falan 3200'e yemiyor muhtemelen. Açıkçası elimdeki 7 senelik sistemle de voltaj işlerine pek girmek istemiyorum şu ara. Sorunsuz çalışan şeyi riske atmaya gerek yok. Ana kart 3400'e kadar izin veriyor aslında. İşlemcinin ne dediği çok önemli değil, ona kalsa 2133'de sürünüyorduk hala. 3200'de çalıştıranlar var, hadi en kötü 3000 olsun ona da razıydım ama 2666 da bedavadan gelince fena değil. Açıkçası 2-3 fps daha fazla alacağım diye de en az 450-500 lira ram'e para verecek yerlerim ağrıyor, kusura bakmasın.
K
8 yıl
Bu yazıyı okutun okutturun: Bir dua hatırası
Özellikle dün bir konuda Rıza Nur, bilmemne üstad, şu bu diyerek zırvalayanlar; hanedan, halifelik vesairenin hayranlık krizlerine girenler ve rejim, Cumhuriyet düşmanlığı yapanlar olduğunu gördükten sonra gayet yerinde bir yazı olmuş. İnsanlar nasıl zehirlenir birebir örneğini yaşadık. Zaten böyle tipleri artık sürekli olarak görüyoruz. O yüzden bu yazıyı okuyun ve okutturun...


-------------------------------------------

DÜN, 29 Ekim 1923’te Büyük Millet Meclisi’nde yapılan anayasa değişikliğinin, yani Cumhuriyet’in “kuruluş belgesi” olan evrakın orijinalini yayınladım. Habertürk’ün manşetten verdiği belge birçok internet sitesinde de yeraldı.

Hani internet sayfalarının altında okuyanların yorumlarının yeraldığı bölümler var ya...

Oralara neler neler yazmışlardı! Cumhuriyet’in kuruluş belgesi bile Mustafa Kemal’e hakaret vasıtası olmuştu; eleştirmiyor, açık açık hakaret ediyorlar, hattâ ardarda küfürler sıralıyor ve sonra Sultan Vahideddin’e de medhiyeler düzüyorlardı...

Şimdi, hiç yorum yapmadan şahidlerinin çoğunun hayatta oldukları bir hatıramı nakledeyim:

Sultan Vahideddin ile Halife Abdülmecid Efendi’nin torunu olan dünya güzeli Hanzade Sultan 1998 Mart’ında Paris’te vefat ettti, cenazesi birkaç gün sonra İstanbul’a getirildi ve Âşiyan Mezarlığı’na defnedildi.

SULTAN FENA KIZMIŞTI...

Definden sonra oğlu, kızı, torunları, akrabaları ve dostları, yapılacak dua ve okunacak mevlide iştirak için Hanzade Sultan’ın ablası Neslişah Sultan’ın Ortaköy’deki evine geçtiler. Dua ile mevlid için önceden Kâni Karaca ile konuşulmuştu, Kâni Ağabey’i ben getirecektim, Âşiyan’dan hemen üstâdın Fatih’teki evine gittim ve alıp Ortaköy’e götürdüm.

İmparatorluğun o senelerde hayatta olan aristokrasisi, İstanbul’un gazetelerin magazin sayfaları ile TV’lerde hiçbir şekilde göremeyeceğiniz gerçek sosyetesi ile ailenin dostları ve ahbapları bizi bekliyorlardı...

Mâlûm, Kâni Ağabey’in gözleri görmezdi ve dualarda zikredilecek isimleri önceden ezberlerdi. Listeyi daha evvel hazırlamıştık: Sultan Abdülmecid’den Sultan Vahideddin’e, Halife’ye, Hanzade Sultan’ın annesi Sabiha Sultan ile babası Ömer Faruk Efendi’ye ve kocasının Prens Mehmed Ali’nin mensubu olduğu Mısır Hanedanı’ndan yakın akrabalarına kadar uzanan isimlerin yazılı olduğu bir liste...

Yolda isimleri ben okudum, Kâni Ağabey hafızasına aldı; Ortaköy’e gelince önce salonda bir köşeye çekilip bir daha tekrar ettik, “Tamam, oldu” deyince koluna girip duayı yapacağı koltuğa götürdüm. Tam okumaya başlayacağı sırada kulağıma eğilip “Murat’cığım, bizde âdettir, dualarda Mustafa Kemal’i de mutlaka zikretmemiz istenir. Ama burada ondan bahsetmem pek hoş olmayacak galiba, ne dersin, söylemesem mi?” diye sormaz mı?

Neslişah Sultan o sırada meğerse tam arkamızda imiş, Kâni Ağabey’in dediklerini işitti ve kızkardeşinin vefatının verdiği ıztırabı da bir tarafa bırakıp “Ne münasebet Hoca?” diye parladı! “Ne demek Mustafa Kemal’den bahsetmemek? Sultan Vahideddin’in torunuyum diye Mustafa Kemal’i kaldırıp atacak mıyım? Buradaki herkes ona da Fatiha okuyacak!”

NESİLLER BOYU ZEHİR!

Kâni Ağabey “Tabii ki Sultanım, tabii ki...” dedi, sûrelerle Mevlid’i makamdan makama geçip tam bir İstanbul tavrı ile okudu ve ailenin orada bulunan yabancı dostlarını da hayran bıraktı. Sonra sıra “Âmin”e geldi, duayı “Merhum Sultan Vahideddin’in ruhu için, şu şehzadelerin, bu sultanların, falanca prenslerin, filânca prenseslerin, hâssaten merhume Hanzade Osmanoğlu’nun ve Mustafa Kemal Atatürk’ün ruhları için el Fatihaaaaa!” diyerek bitirdi ve başta padişahın torunları olmak üzere salondaki herkes Sultan Vahideddin ile Mustafa Kemal’e fatiha okudular.

1920’lerde Mevlânzade Rıfat isimli sahtekârın ve 1930’larda da Rıza Nur çatlağının hezeyanlarını sermaye edinip “üstad” pozlarına bürünen Osmanlı pazarlamacısı nefret tüccarları, birkaç nesli zehirledikleri için ne kadar övünseler azdır!

Murat Bardakçı
http://www.haberturk.com/yazarlar/murat-bardakci/1692231-bir-dua-hatirasi
K
8 yıl
Kasada elektrik var, ekrana görüntü gelmiyor durumu
Düzelmiştir...
K
8 yıl
Son Dakika: Derin Tarih dergisinin mayıs sayısına el koyma ve toplatma kararı
Dergi hakkında Bakırköy Cumhuriyet Savcısı Ertuğrul Sarıyar, soruşturma başlattı

Bakırköy 4. Sulh Ceza Hakimliği'nce, savcılığın talebi üzerine Derin Tarih isimli derginin mayıs ayı sayısı hakkında toplatma, el koyma ve basım yayın ile dağıtımının durdurulması kararı verildi.

Adı geçen derginin mayıs ayı sayısında Cumhuriyetin Kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün hatırasına alenen hakaret edildiği gerekçesiyle savcılığa yapılan ihbar üzerine Bakırköy Cumhuriyet Savcısı Ertuğrul Sarıyar, soruşturma başlattı.

Savcılık, soruşturma kapsamında Nöbetçi Bakırköy Sulh Ceza Hakimliği'nden Derin Tarih dergisinin mayıs ayı sayısının toplatma, el koyma ve basım yayın ile dağıtımının durdurulmasını talep etti.

Talebi değerlendiren Bakırköy 4. Sulh Ceza Hakimliği, kuvvetli delilin bulunması ve dergide Atatürk’e hakaret içeren ifadelere yer verildiği gerekçesiyle dergiye el konulmasını, toplatılmasını, basım, yayın ve dağıtımının durdurulmasına karar verdi.

Savcılık soruşturma kapsamında, Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili yayımlanan yazıyla ilgili olarak şüphelileri tespit edecek.http://www.haberturk.com/gundem/haber/1499424-derin-tarih-dergisinin-mayis-sayisina-el-koyma-ve-toplatma-karari

---------------------------

Latife Hanım'ın ağzından sahte mektup uyduruyorlar, Latife Hanım hayatı boyunca tek bir gazeteciyle konuşmamıştır, mahkeme kararıyla yayınlanmasında sakınca bulunmayan 9 mektubu dışındaki bütün evrakı Tarih Kurumu arşivinde saklanmaktadır; bahsi geçen tarihten bir sene öncesinde yeni boşandığı kocasına "beni sizin mavi gözlerinizden hiçbir güç ayıramaz" diyerek aşkını ve özlemini dile getiren bir kadının ağzından saçma ifadeler uydurmak edepsizliktir dedim diye beni burada topa tutanlar, yalancılıkla suçlayanlar nerede acaba ?
K
8 yıl
Mâlûm derginin adı ‘Çukur Tarih’tir ve mahkemeden tescillidir!
Hani, Mustafa Armağan tarafından yayınlanan; mevcudiyet sebebi Atatürk’e, çevresine ve Cumhuriyet’in kuruluşunda görev yapmış hemen herkese belgesiz ve kaba hakaretten ibaret olan, iki günden buyana da boykot edilen “Derin Tarih” isimli dergi var ya...

Bu derginin bir diğer ismi artık “Çukur Tarih”tir ve bu isim mahkemeden de tescillidir!

Size tescilin hikâyesini anlatayım:

Çukur Tarih’te 2013 Şubat’ında Damad Ferid Paşa’nın, yani Türk Tarihi’nin en rezil, en pespaye ve en aptal şahsiyetlerinin başta geleninin torunları olduğu iddia edilen Ürdünlü bir aile ile yapılmış röportaj, daha doğrusu bir “Damad Ferid güzellemesi” yayınlandı ve bir sonraki sayıda da bu ailenin gönderdiği bir teşekkür mektubu çıktı...

Mâlûm dergiyi takip etmediğim için yayınlardan aylar sonra haberdar oldum, bulup okudum ve dehşet içerisinde kaldım! “Çukur Tarih”, çocuğu olmayan Damad Ferid’e dünya kadar torun bağışlıyordu! Hayalî torunlarla mülâkat yapmış ve uydurduğu bu torunlardan gelen teşekkür mektubunu da övünerek, kasım kasım kasılarak yayınlamışlardı.

YALANIN BÖYLESİ AZ GÖRÜLÜR!

Damad Ferid’in çocuksuz olduğunu gayet iyi biliyordum, zira hanımı Mediha Sultan’ın ailesi ile seneler öncesinden tanışırdım. Mediha Sultan’ın Paşa’dan değil, ilk kocasından bir oğlu olmuştu ve oğlunun çocuklarından bazıları son senelere kadar hayattaydılar; Londra’da yaşıyorlardı ama Ferid Paşa ile kan bağları yoktu. Paşa’nın öz değil üvey torunları idiler; sadece memleketi değil, babaannelerinin hayatını da perişan ettiği için Ferid Paşa’dan tiksinirlerdi, üstelik Çukur Tarih’in “Paşa’nın torunları” diye uydurduğu Ürdün’deki aile ile de hiçbir alâkaları bulunmuyordu.

Damad Ferid Paşa’ya yakıştırılan hayalî aile Ferid Hurşid adındaki bir Osmanlı kaymakamının Ürdün’deki torunları idi. Dergi bu Ferid Hurşid’i Damad Ferid’e çevirmiş ve mal bulmuş magribî gibi güzellemeler döşenmişti.

Bu tarih sahtekârlığını televizyonda yaptığımız “Tarihin Arka Odası”nda gündeme getirdim ve derginin özür dilemesi için 2013 Ağustos’undan aynı senenin Eylül’üne kadar her programda hatırlattım. Zira ortada eşi-emsâli görülmemiş bir çarpıtma vardı; Damad Ferid gibi bir tarihî belâyı aklamaya, hainden kahraman yaratmaya çalışıyorlardı ve Millî Mücadele’yi bile neredeyse Ferid Paşa’ya mâledeceklerdi!

Youtube’da “Murat Bardakçı Mustafa Armağan’ı rezil etti” diye ararsanız Tarihin Arka Odası’nda söylediklerimi izleyebilirsiniz...

Programlarda mâlûm derginin ismini hiç telâffuz etmedim, “Çukur Tarih” diye bahsettim ve yayıncı Mustafa Armağan bir ay sonra özür dilemeye mecbur kaldı! Ama nasıl özür? “Hatasız kul olmaz” diye birşeyler yazdı, bu emsalsiz rezaleti sıradan bir yanlış gibi göstermeye uğraştı, meselenin “editoryal hata” olduğunu söyleyip kabahati çalışanlarının üzerine attı, üstelik beni de suçladı!

TAZMİNAT VE FAİZ İSTEDİ!

Mustafa Armağan hatasını güya kabul ederken bir başka iş daha yaptı: Kendisini aşağıladığım, karaladığım, kişilik haklarına saldırıda bulunduğum, toplum nezdinde küçük düşürdüğüm ve “Çukur Tarih” diyerek hakaret ettiğim iddiası ile beni mahkemeye verip 30 bin lira manevî tazminat ve bu tazminatın faizini istedi!

Cür’ete bakın: Damad Ferid’i yüceltme hevesi ile adama sahte torunlar mâledeceksiniz ama ben bu yalanlara inanılmasını, Ferid Paşa’nın kahramanlaştırılmasını, yani tarihin ırzına geçilmesini engellemek için “Yazdıklarınızın tamamı palavradır!” diyeceğim ve suçlu olacağım!

Uzatmayayım: Adalet haklı ile haksızı mükemmelen ayırdı, Mustafa Armağan açtığı dâvâyı kaybetti ve “tarih” adına attıkları desteksiz palavralar ile tarihe geçtiler...

Bunları neden mi yazıyorum? “Derin Tarih” isimli varakpâreden hoşlanmıyorsanız, o dergiden “Çukur Tarih” diye bahsedebileceğinizi hatırlatmak için! Zira, İstanbul 22. Asliye Hukuk Mahkemesi, 2016/40 sayılı kararı ile “Çukur Tarih” ibaresinin “hakaret” değil “eleştiri” olduğuna hükmetmiştir.

“Çukur Tarih” artık mahkemeden tescilli tarihî bir kavramdır; gönül rahatlığı ile, tepe tepe kullanabilirsiniz!
http://www.haberturk.com/yazarlar/murat-bardakci/1491762-malum-derginin-adi-cukur-tarihtir-ve-mahkemeden-tescillidir
K
8 yıl
Utanılacak haldeyiz! Mevlevî mezarları deşilirken tık yok...
(İlgili sayfaya giderek fotoğrafları görebilirsiniz, görmeniz gerekiyor...)

Utanılacak haldeyiz! Mevlevî mezarları deşilirken tık yok, Ardahan’daki Moskof paşasının sakallı cesedi ise başımızın tâcı!

Mevlânâ Müzesi’nin yanıbaşındaki mezarların deşilmesine hiç aldırmamamız ama bir Rus generalin Ardahan’da bozulmamış cesedine merak salmamız, memlekette bazı hassasiyetlerin artık hiç kalmadığını gösteren mükemmel bir örnektir!

Konya’da, Mevlânâ Dergâhı’nın hemen yanıbaşındaki Gül Bahçesi’nde bir rezalet, bir kültür faciası yaşandı; mezarlık alanı “sergi salonu” ve “helâ” yapmak uğruna deşildi, çöp torbalarına doldurulan kemikler el arabaları ile taşındı ama bu işe son verileceği konusunda hiçbir yerden tatmin edici bir açıklama gelmedi. Asıl garabet ise Konya’da olup bitenlerin pek kimsenin umurunda olmaması ve herkesin Ardahan’da bozulmamış cesedi bulunan Moskof paşasının peşinde koşması!

Öyle bir vurdumduymazlık, öyle bir umursamazlık ve geçmişe karşı öylesine bir saygısızlık içerisindeyiz ki, Anadolu’nun 13. asırda uğradığı Moğol işgali felâketinden buyana böylesine bir rezalete hiç şahit olunmadı!

Konya’da yaşanan “Gül Bahçesi” faciasını; yani müze binası, sergi salonu ve tuvalet, yani bildiğimiz “kenef” inşaatı için tâââ Selçuklular zamanından itibaren mezarlık olarak kullanılan arazideki kabirlerin buldozerlerle deşilmesini, oraya asırlar önce defnedilmiş Mevlevîler’in kemiklerinin pervasızca dört bir yana saçılmasını kastediyorum...

ÇÖP TORBASINDAKI KEMİKLER

Mevlânâ Müzesi’nin hemen yanıbaşında işte böyle bir rezalet yaşandı, üstelik bu iş Mevlânâ’nın ailesi ile beraber Konya’ya gelişlerinin 789. yıldönümüne tesadüf etti; ailenin gelişini anma maksadıyla temsilî karşılama törenleri ve toplantılar yapılırken iş makineleri Gül Bahçesi’ndeki Mevlevî mezarlarının altını üstüne getirdi, kemikler etrafa savruldu, üzerleri naylon çöp torbaları ile örtüldü ve bazıları el arabaları ile kaldırılıp götürüldü!

Konya’da bütün bunlar olup biterken Ardahan’da da bir başka ceset macerası yaşanıyordu...


Ardahan’da bulunan ve bir Rus generale ait olduğu düşünülen cesed.

SANKI, CENGIZ HAN’IN MEZARI


Habertürk’ün duyurduğu haberi daha sonra TV’lerde de görmüşsünüzdür: İşçiler bir inşaat için temel kazarken süslü-püslü ve haçlı bir tabut buldular, tabuttan General Vasiliy Geyman’a olduğu olduğu düşünülen sakallı ve üniformalı bir Rus askerinin bozulmamış cesedi çıktı!

Sanki bir Rus askerinin değil Cengiz Han’ın yahut ismi efsanelerde geçen bir kahramanın asırlardır aranan mezarı bulunmuştu!

SELÇUKLU SULTANI’NIN EMRİ

Cesed öyle bir alâka gördü ki, kaç gündür onunla yatıp onunla kalkıyoruz. Gazetelerde her gün haberler çıkıyor, tabutun başında polisler bekliyor, cesedin kime ait olduğunun tam olarak belirlenebilmesi için Rusya ile temaslara girişiliyor ve DNA testlerinin hazırlıkları yapılıyor...

Konya’da yaşanan mezarların deşilmesi rezaletinde ise tık yok! “Faaliyetin şimdilik durdurulduğu, projenin yeniden gözden geçirileceği” gibisinden üstü kapalı bir-iki açıklama mevcut, o kadar...

Moğol istilâsından da beter işlere sahne olan Konya’daki Gül Bahçesi’nden kısaca bahsedeyim:

Üzerinde Mevlânâ Türbesi’nin de bulunduğu arazi, Selçuklu İmparatorluğu zamanında sultanların “Gül Bahçesi” idi ve Mevlânâ’nın babası Sultânü’l-Ulemâ yani “Âlimlerin Sultanı” Bahaeddin Veled 12 Ocak 1231’de vefat edince Selçuklu hükümdarının emri ile buraya defnedildi. Sultânü’l-Ulemâ’nın “Benim, çocuklarımın ve onların evlâdı ile soyundan gelenlerin mezarları burada olacaktır” şeklindeki sözü üzerine oğlu Mevlânâ ile onun soyundan gelen pek çok kişi de aynı yere defnedildiler ve mezarların üzerine şimdi Mevlânâ Müzesi olarak kullanılan büyük türbe inşa edildi.

TAŞLAŞMIŞ KAFALAR...

Gül Bahçesi, sonraki asırlarda Mevlânâ’yı seven ve ona bağlananların defnedilmek istedikleri bir yer oldu, bahçeye yedi asır boyunca defin yapıldı. Definler, Mevlânâ Dergâhı’nın tekkelerin 1925 Eylül’ünde kapatılmasından bir sene sonra müze haline getirilmesine kadar nâdiren de olsa devam etti. Mezarlar üzerindeki ilk tasarruflar o günlerde başladı, bazı kabirler kaldırıldı ve kemikler ailelerine verilip başka yerlere nakledildi. Ama mezarların tamamına dokunulmadı, bir kısmı yerlerinde bırakıldı ve birçok Mevlevî son uykularını kabirlerinin geçen hafta inşaat makineleri tarafından deşilmesine kadar huzur içerisinde uyudular.

Bir başka tuhaflık da işte burada: Mezarlardan bazıları inkılâbın en sert günlerinde bile gerektiği şekilde nakledilmişken, yani kemikler mezarlarından yeni kabirlerine götürülmeden önce dinî kurallara riayet edilerek çıkartılıp kefenlenirken kalan mezarlar şimdi teşhir salonu ve helâ uğruna buldozerlerle deşiliyor, iskeletler çöp torbalarına doldurulup el arabaları ile taşınıyor! Üstelik bir Moskof askerinin cesedi gündem teşkil edip kıyametlerın kopmasına sebep oluyor ama siyasetçilerimizin hemen her vesile ile “Anadolu’nun en büyük manevî mimarlarından biri” diye bahsettikleri Mevlânâ’nın türbesinin hemen yanıbaşında meydana gelen bu tarih, kültür ve inanç faciasının önüne nasıl geçileceği konusunda Konya Belediyesi’nden de, Kültür Bakanlığı’ndan da ayrıntılı ve doyurucu tek bir açıklama gelmiyor, 15 Temmuz’un ardından görevlerinden alınan bazı kişilerin daha önce verdikleri bir karara dayanılarak yaşanan bu rezaletin son bulacağı bir türlü söylenemiyor!

Bu sayfada yayınladığım fotoğraflara dikkatle baktığınız takdirde, yüzleri Kıble’ye dönüş şekilde defnedilmiş olan eski Mevlevîler’in artık sadece kemikten ibaret olan çehrelerinde yaşadıkları dehşeti ve şaşkınlığı rahatça farkedebilirsiniz.

Türkiye dünya savaşlarında mağlûp olup neredeyse herşeyini kaybetti; atlattığı nice isyanlara, darbelere ve darbe teşebbüslerine rağmen yıkılmadan ayakta kalmayı başardı... Ama şimdi içerisinde bulunduğumuz bu umursamazlığı ve hattâ cahilliği tarihinin hiçbir döneminde yaşamadı.

Bir memleket bin türlü belâyı defedip ayakta kalmaya muvaffak olabilir ama o memleketin sonunu rûhunu kaybedip taşlaşmış bünyelerin gösterdikleri işte böyle umursamazlıklar

Gül Bahçesi’ndeki mezarlarda bulunan yüzleri Kıble’ye dönük iskeletler ve kemiklerin doldurulması için konan çöp torbaları.



Bir Mevlevî’nin, Gül Bahçesi’nde deşilen mezarından çıkan iskeleti.



MEVLÂNÂ TÜRBESİ’NİN ÇİLESİ: KAZILDI, BETON YIĞININA DÖNDÜ VE HÂLÂ DEŞİLİYOR!

Kimse kusura bakmasın, açıkça söyleyip hatırlatacağım: Asırlar boyu koskoca bir imparatorluğa, yani Selçuklular’a başkentlik eden ve Türkiye’nin en zengin tarihi geçmişe sahip şehirlerinden olan Konya’da eski eserler ve kabirler konusunda maalesef defalarca şaibeli hadiseler yaşandı!

ZARAFETTEN MEZAR DEŞMEYE

1920’li senelerde zamanın Millî Eğitim Bakanı, “Burada hâlâ türbe kokusu var!” diyerek Mevlânâ Türbesi’ndeki sandukalar ile üzerlerindeki örtülerin ve sikkelerin kaldırılmasını emretti, emir yerine getirildi, kaldırılan herşey bu gereksiz işe son vermek maksadı ile araya girenlerin sayesinde seneler sonra da olsa yerlerine nakledilebildi.

İlerki senelerde Selçuklu Sultanları’nın Alâaddin Tepesi’ndeki mezarlarının restore edilmesine girişildi, açılan mezar odalarındaki hükümdar kemikleri avluya istif edildi ama gece orada unutulmaları üzerine köpekler kemikleri alıp kaçtılar! 12. ve 13. asırda hüküm sürmüş Birinci Mesud, İkinci Kılıçarslan, İkinci Rükneddin Süleyman, Birinci Gıyaseddin Keyhüsrev, Alâeddin Keykubat, İkinci Gıyaseddin Keyhüsrev, Dördüncü Rükneddin Kılıçarslan ve Üçüncü Gıyaseddin Keyhüsrev gibi Selçuklu hükümdarlarından kiminin uyluk kemiği, kiminin kaburgası ve kiminin de kolu köpeklerin ağzından alındı ama hepsi kurtarılamadı ve bulunanlar restore edilen mezarlara karmakarışık şekilde defnedildiler. Derken, 2012 Aralık’ında Mevlânâ’nın türbesinin arka bahçesi ile kütüphanesinin zemini deşildi, eskiden defin yapılmış bu mekânlardan çıkan kemikler karton kutulara doldurulup başka yere götürüldü!

Bütün bunlar yaşanırken Belediye ortasında Mevlânâ Dergâhı’nın yeraldığı ve yemyeşil ağaçların yükseldiği alanı bir beton yığını hâline getirdi! Gerekçe “Avrupa’da böyle mekânların her taraftan görülebilmeleri için etraflarına ağaç dikilmemesi” idi ama muhafazakâr belediyelerimiz medeniyet olarak Avrupa’yı örnek aldıkları için Hâfız-ı Şirazî, Sâdî yahut Firdevsi gibi Şark Kültürü’nün büyük isimlerinin son uykularını küçük birer ormanı andıran yerlerde uyuduklarından haberdar değildiler. Mevlânâ’nın türbesinin etrafı da bir beton bloğuna dönmüştü.

Gelenek aynen devam ediyor; müdürlüğünü şimdi Topkapı Sarayı’nda bundan birkaç sene önce yaşanan “tahtı evine taşıma” komedisinin kahramanının yaptığı Mevlânâ Müzesi’nin yanıbaşında bulunan ve eskilerin “hâmûşân”, yani “suskunlar” yahut “Gül Bahçesi” gibi zarafet misâli isim verdikleri bahçe bu defa da sergi salonu ve açık söylemek gerekirse “kenef” uğruna deşilip duruyor!

Ve bütün bunlar olup biterken, Ardahan’da bulunan Moskof paşasının cesedini tartışmakla meşgulüz!



İnşaat makinelerinin deştiği Gül Bahçesi’nin ortasında kalan ve Bektaşi dedelerine ait olduğu düşünülen iki mezar.



Mevlânâ türbesinin etrafı 2012’de deşilmiş ve çıkan kemikler kolilere çöplerle beraber doldurulmuştu.

Murat Bardakçı
http://www.haberturk.com/yazarlar/murat-bardakci/1486257-utanilacak-haldeyiz-mevlevi-mezarlari-desilirken-tik-yok-ardahandaki-moskof-pasasinin-sakalli-cesedi-ise-basimizin-taci
K
8 yıl
Değişimin Eşiğindeki Ülke: Türkiye
TRT'de, devletin resmi kanalında neden böyle bir belgesel tadında program yayınlanıyor, anlayabilmek mümkün değil. Sorun belgesel yahut belgesel tadında bir program yayınlamak değil; sorun, mevcut referandumda oylanacak olan şeyin ne kadar iyi olduğunu anlatmakta.

Devletin resmi yayın organı neden devletin müdahil olmaması gereken, görüşünün olmaması gereken bir konu hakkında bunu öven ve ne kadar iyi olduğunu anlatan bir iş yapıyor Allah rızası için biri bana izah etsin. Çıkıp doğru düzgün maddeleri açıklamak, şu şunları değiştiriyor, bu bunları getiriyor diye madde madde saymak yerine neden "evet" seçeneği övülüyor ? Madem övülüyor, devletin resmi kanalı olarak karşı görüşte bir belgesel çekip yayınlaması da gerekmekte. Akıl alır gibi değil. Devletin resmi kanalında, devletin kendi imkanlarıyla, bir hükümetin getirdiği öneri övülerek "bakın bu, işte bu kadar iyi bir sistem" diyerek oylamaya 2 gün kala yayınlanıyor. A Haber, ATV gibi kanallar yapsa eyvallah diyeceğim şeyi devletin resmi kanalı nasıl yapıyor yahu ? Akıl tutulmasından da beter bir dönemi yaşıyoruz...

< Resime gitmek için tıklayın >
K
8 yıl
Limit Edebiyat soru bankası
Edebiyat çalışıp Limit soru bankası çözenler varsa aranızda bir karşılaştırma yapmanızı isteyeceğim. İlk 3 konuyu bitirdim; neredeyse her testte ya 1-2 soru yahut cevap anahtarı yanlış çıkıyor. Kendimden şüphe etmeye başladım artık. Elimde Yayın Denizi Tek soru bankası da mevcut; her yerde bu kadar methedildiği için önce Limit çözeyim dedim. Hatta Fem konu ve soru bankası da. Fakat her testte yanlış soru veyahut cevap anahtarında yanlış çıkan bir kitaptan nasıl çalışılır ?

Elinde bu kitaptan olup da buradan çalışanlar var ise bir bakıp yazabilir mi ? Tamam iyi öğretiyor, bazı soruları zorluyor ve öğrenmeni sağlıyor da bu kadar yanlış soru da kafa karıştırıyor; bunca yıldır bildiğim şeyleri şaşırıyorum bunun yüzünden.
K
8 yıl
Referandumun ilk gününden hile haberleri gelmeye başladı...
Lan bari bir "bismillah" diyeydiniz daha oylama yurt dışında yeni başladı, başladığı gibi hile yapılmaya başlanmış bile Bu arada bir kesimi suçladığım falan yok, münferit bir olay da olabilir de bari bir bekleyeydiniz, bu kadar çabuk hile yapılır mı arkadaş ya

< Resime gitmek için tıklayın >
DH Mobil uygulaması ile devam edin. Mobil tarayıcınız ile mümkün olanların yanı sıra, birçok yeni ve faydalı özelliğe erişin. Gizle ve güncelleme çıkana kadar tekrar gösterme.