A

Yüzbaşı
19 Haziran 2005
Tarihinde Katıldı
Takip Ettikleri
0 üye
Görüntülenme (?)
18 (Bu ay: 0)
Gönderiler Hakkında
A
18 yıl
REĞAİP KANDİLİ
Her şeyin gönlünüzce olması dileğiyle..

Reğaip kandilinizi tebrik ederim.

SAYGILAR SEVGİLER.
A
18 yıl
Amerika-İran krizi, dünyayı nasıl bir gerilime sürükleyecek?

Yeni Amerikan yüzyılı, Ortadoğu ve dünya için daha ne sürprizler hazırlıyor?
Mesele sadece petrol mü?
İran’a saldırı, Ortadoğu için cehennemin kapılarını açacak, bunu biliyoruz.

Hiçbir ülkenin de bu kapıları kapatmaya gücü yetmeyecek.
İran’a ilk bomba düştükten bir saat sonra Irak kan gölüne dönüşecek.
Karaçi’de sokak çatışmaları yaşanacak.
Lübnan-İsrail sınırında savaş yeniden başlayacak.
Kuala Lumpur’dan İstanbul’a, Cakarta’dan Hartum’a kadar halk sokaklara dökülecek.
İslam coğrafyasının her köşesinde Amerikan, İngiliz ve İsrail hedeflerine saldırılar düzenlenecek. Ortadoğu’da rejimler sarsılmaya başlayacak.

Peki en kötü senaryo bu mu?

Değil.

İran’a yönelik saldırı planlarının küresel ölçekli krizin bir göstergesi olduğunu, dünyada merkezi güçler arasındaki savaşın niteliğini, Ortadoğu, Orta Asya ve Güney Asya’daki hegemonya mücadelesinin kapsamını görenler, ABD’nin özellikle Çin’i çevrelemeye yönelik stratejilerini ölçebilenler en kötü senaryonun bu olmadığını iyi biliyor.

İran’a saldırının daha başka savaşları da tetikleyeceğini de.
Filipin ordusunda hizmet eden ve istihbarat şefliği yapan emekli general Victor N. Corpus, İran’a saldırının aslında küresel savaşın en önemli aşaması olduğunu, krizin Çin’i çevreleme amacıyla hazırlandığını belirterek, bir “üç cepheli savaş” senaryosunu anlatıyor.
Bu savaşı neden “en kötü senaryo” olarak tanımladığını ise özetle şöyle açıklıyor: Neden en kötü senaryo?

Çünkü tarihin verdiği acı dersler. Hannibal filleriyle Alpler’i aştığında Romalılar en kötü senaryoyu düşünmemişlerdi.
Hannibal kendinden çok üstün Roma ordusunu kuşatıp yok etti.
Fransızlar Dien Bien Phu’da Maginot hattını kurduklarında en kötü senaryoyu düşünmemişlerdi, felaket bir yenilgiyi tattılar.

Amerikalılar Pearl Harbor ve 11 Eylül’de en kötü senaryoyu düşünmemişlerdi.

Yine Amerikalılar Irak’ta de en kötü senaryoyu düşünmediler.
Iraklılar onları çiçeklerle karşılayacaklardı, sadece muhalefetle karşılaştılar.
İran’a saldırının aslında üç cepheli bir savaşın başlangıcı olacağını belirten yazar, asıl savaşın Amerika ile Çin arasında olacağı düşüncesine oturtmuş “en kötü senaryo”yu.
ABD’ye meydan okuyacak yeni bir gücün ortaya çıkışını engellemenin Washington’ın 21. yüzyıla dönük en önemli stratejisi olduğunu, dünyanın kaynaklarını barındıran Batı Avrupa, Doğu Asya, Güneydoğu Asya ve Orta Asya üzerinde kuracağı hegemonyaya kimseyi ortak etmek istemediğini belirten yazar, Çin’in bu yönüyle ABD hegemonyasını tehdit ettiğine dikkat çekiyor. Yazara göre Çin, Amerika’nın en büyük rakibi ve giderek güçleniyor. “İkinci bir süper güce izin vermeme” stratejisi gereğince ABD Çin’in meydan okumasını önleme yoluna gidecek…


“En kötü senaryo” ürkütücü savaş yöntemleri, teknolojik silahların dökümü, taraflar arasındaki güç kıyaslaması ve savaş bölgeleri ile devam ediyor.
Bu dehşet tablosunun ortaya çıkmasından birkaç saat sonra dünyanın tek süper gücü, bütün cephelerden saldırıya uğrayacak, yapayalnız kalacak….
İmkansız diyorsunuz değil mi?
İşte yazar burada tarihten ders almayı öneriyor. Tarihte nice zayıf ordular, gücü sınırsız orduları yok etmiştir.
Yazara göre dünya şu an kimsenin düşünmediği yeni bir sürprizle karşı karşıya.

Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi’nin mimarlarının Çin için böyle senaryolar düşündüğüne şüphe yok.
Ama ölçemedikleri, gözlerini kör eden güç sarhoşluğundan göremedikleri bir şey var:

Tarih nice imparatorluklar için hazin sonuçlar hazırlamıştır. (ALINTI-ibrahim karagül)
A
18 yıl
TARİHTE BU AY(NİSAN)
Kronoloji

1 Nisan 1991 Varşova Paktı feshedildi
3 Nisan 1937 Karabük Demir-Çelik Fabrikası’nın açılışı.
4 Nisan 1949 Washington’da ABD, Belçika, Danimarka, Fransa, Lüksemburg, Norveç ve Portekiz arasında imzalanan bir anlaşmayla, Kuzey Atlantik Paktı (NATO)’nun kurulması.
4 Nisan 1953 Dumlupınar Denizaltısı’nın batışı.
4 Nisan 1997 Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Alparslan Türkeş’in ölümü.
5 Nisan 1453 Fatih Sultan Mehmet’in donanmasının İstanbul sularına gelişi.
5 Nisan 1900 Gazi Osman Paşa’nın vefatı.
6 Nisan 1973 Türkiye’nin 6. Cumhurbaşkanlığına Emekli Oramiral Fahri Korutürk’ün seçilişi.
6 Nisan 1994 Ruanda’da Hutu ve Tutsi Kabileleri arasında çıkan çatışmalar, yaklaşık bir milyon insanın katledilmesiyle sonuçlandı.
7 Nisan 1789 Sultan I. Abdülhamid’in ölümü ve III. Selim’in tahta çıkması.
7 Nisan 1956 Fas’ın istiklali
8 Nisan 1830 Avrupa Devletlerinin, kurulan bağımsız Yunan Devletinin onaylanmasını Osmanlı Devleti’nden istemeleri.
8 Nisan 1924 Şer’iye Mahkemeleri’nin lağvedilmesi.
9 Nisan 1588 Mimar Sinan’ın vefatı.
9 Nisan 1770 Mora Zaferi.
10 Nisan 1712 Şair Nabi’nin vefatı.
10 Nisan 1845 Emniyet Teşkilatı’nın kuruluşu.
12 Nisan 1950 Mareşal Fevzi Çakmak’ın vefatı.
12 Nisan 1981 İlk Uzay Mekiği Colombia’nın fırlatılışı.
12 Nisan 1991 Ateşkes Antlaşması’nın yürürlüğe girmesi ve Körfez Savaşı’nın resmen sona ermesi.
13 Nisan 1909 31 Mart Vak’ası.
15 Nisan 1931 Türk Tarih Kurumu’nun kuruluşu.
15 Nisan 1994 Dünya’nın en geniş kapsamlı ticaret antlaşması olan GATT, 120 ülkenin imzasıyla kabul edildi.
16 Nisan 1972 İnsanoğlunun 5. Ay yolculuğu “Apollo 16” uzay aracı ile başladı.
17 Nisan 1954 Çanakkale Anıtı’nın temelinin atılışı.
17 Nisan 1453 Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul adalarını fethi.
17 Nisan 1993 Türkiye’nin 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ölümü.
18 Nisan 1988 Körfez’de İran-ABD çatışması (1988).
19 Nisan 1947 Hindistan’da Kongre Partisi’nin, ülkenin, Hindistan ve Pakistan olarak iki ayrı devlete bölünmesini kabul edişi.
19 Nisan 1919 Kars’ın Ermenilerce işgali.
20 Nisan 571 Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav)’in (Miladi takvime göre) kainata teşrifi.
20 Nisan 1924 1924 Anayasası kabul edildi.
23 Nisan 1920 TBMM’nin açılışı.
24 Nisan 1830 Osmanlı Hükümeti’nin, Yunan devletinin kurulması hususunda hazırlanan protokolü imzalayıp, Yunan devletinin varlığını resmen kabul etmesi.
24 Nisan 1512 Yavuz Sultan Selim’in tahta çıkışı.
24 Nisan 1877 Osmanlı-Rus Savaşı (93 harbi)
24 Nisan 1512 I. Selim’in tahta çıkışı.
25 Nisan 1962 Anayasa Mahkemesi kuruldu.
26 Nisan 1961 Yüksek Seçim Kurulu kuruldu.
26 Nisan 1986 Çernobil Nükleer Faciası.
26 Nisan 1994 Güney Afrika’da ilk çok ırklı seçimler yapıldı, seçimlerin galibi, oyların yüzde 62’sini toplayan siyahi lider Nelson Mandela liderliğindeki Afrika Ulusal Kongresi oldu.
27 Nisan 1495 Kanuni Sultan Süleyman’ın doğumu.
27 Nisan 1909 Sultan II. Abdülhamid Han’ın tahttan indirilişi ve Sultan Reşad’ın tahta çıkışı.
27 Nisan 1964 İkinci Çubuk Barajı hizmete açıldı.
28 Nisan 1915 “Hilal-i Ahmer” adının “Kızılay”a çevrilişi.
29 Nisan 1909 Yıldız Sarayı’nın İttihatçılarca yağmalanması.
30 Nisan 1030 Gazneli Mahmud’un vefatı.
30 Nisan 1945 Adolf Hitler’in intihar edişi.

A
18 yıl
ilginç bir dizi :HACI


30 Mart Perşembe saat 10.00 sıralarında Show TV'de "Hacı" isimli bir dizinin ilk bölümü yayınlandı.

"Hacı" isimli dizinin günlerce reklamı yapılmıştı. ,
Fragmanlarında ise gerçekten oturmuş tipler yer alıyordu.,
Bu filmin, yayınlanan ilk bölümüyle hüsrana uğrayacağı belliydi.
Filmin konusu iyi seçilmişti, ancak teknik kadronun, dersine iyi çalışmadığı ortaya çıktı.
Yeşilçam'ın yaptığı İslâmî içerikli hiçbir film şimdiye kadar değer kazanamamıştır. Bu dizinin de aynı anlayışla yapıldığı, danışmanlarının senaryoya fazla müdahale edemediği ortaya çıkıyor.
Toplumumuzda her tipi barındıran aileler az da olsa var.
Filmin konusu iyi seçilmiş.
Tipler görüntü olarak oturmuş.
Filmin tek olumlu yanı da bu!..
Şimdiye kadar filmlerde başı örtülü üniversiteli bir kızı gösterme cesaretini -istisnalar hariç- kimse gösterememişti.
Üstelik, İslâmî kesimlerin taleplerini gündeme kimse film olarak taşıyamamıştı veya taşımamıştı.
Bu açıdan bakıldığında önemli bir konu yakalanmış…
Filmdeki İslâmî tipler, daha çok diyalog ve davranış bozukluğu çekmektedir.
Tipler fizik olarak oturmasına rağmen, birilerinin kafasında oluşturduğu şablonun dışına çıkamıyorlar.
Hacının üniversiteye giden başörtülü kızı makyajlı.
Toplumda böyle giyip makyaj yapanlar var.
Ancak, üniversiteye giden başörtülü hiçbir kız makyaj yapmaz.
İslâmî gösterilen sakallı genç, cami çıkışı mitingde liderlik yapıyor.
Gerçek mitinglerde çoğu zaman yazar, çizer veya sivil derneklerin ileri gelenleri de konuşmaya katılır.
Üstelik sakallı bir lider ve kadrosu "Ya Allah bismillah, Allahûekber" diye bağırmaz.

Doğrusu, sakallı lider, "Tekbiir" diye bağırmalı, topluluk da "Allahûekber" diye cevap vermeli idi.
Bu mitingin tamamen acemice yapıldığı ortaya çıkıyor.
Bu sakallı İslâmî genç, zengin bir hacının oğlu olduğuna göre biraz olsun mektep görmüş olması gerekiyor.
Oysa, durup dururken fabrikada odasını boyayanlara bile agresif davranan bağnaz bir insan olup çıkıyor.
Yengesine 'Tövbe tövbe, başımıza taş yağacak, şeytan' vb. kelimeler sarf ediyor. Böyle sakallı imanlı bir genç sabırlıdır ve nerede konuşacağını iyi bilir.
Gereksiz uluorta konuşmalardan daima sakınır.
Okumuş Müslüman gençler, yeri geldiğinde tavır almasını bilirler, kendilerini ezdirmezler, nedensiz bir hiddet ve ufak tefek olayları büyütmezler.
Hele hele asla bağnazlık ve yobazlık yapmazlar.
Filmde gösterilen yeşil cübbe ve sarıklı hoca, eylem yapan Müslümanların başı. Oysa, bu eylemleri hiçbir zaman sarıklı hocalar yönlendirmez.
O tip hocalar daha çok "itidal" tavsiyesinde bulunurlar.
Mitingler, üniversiteli gençler ve sivil dernekler tarafından duyurulur ve organize edilir.
Filmin sakallı genç kahramanı, sarıklı hocanın dersindeyken, kız kardeşinin bu mekâna gelmesi gülünç.
Böyle bir davranış bu tür oluşumlarda hiç olmaz. Olsa bile, çok acil bir durum olması gerekir.
Örneğin; kızın babası ölmüş, sakallı gençle irtibat kurulamamış, kız da bulunduğu yeri biliyormuş gibi benzeri.
Çok kuvvetli nedenler oluşturulması gerekir.
Kısaca İslâmî tiplemelerdeki başörtülü kız ve sakallı genç, davranış ve konuşmalarıyla tamamen karton bir tip… Bu filmin senarist ve yönetmeninin, danışmanlarından yeterince faydalanamadıkları ortaya çıkıyor.
Film, dramaturji açısından da zayıf. Filmin dramatik yapısı da kurulamamış. Sahneler heyecan ve beklenti oluşturacak bir biçimde oluşturulamamış. Olayların bağlantıları ve nedenleri zayıf kalmış. Oyuncular, kendilerine uygun, gerektiği gibi davranıp, gerektiği gibi konuşmuyor.
Jandarma komutanı albayın, Hacı'nın şirketine gelerek kapıda konuşması garip! Jandarma komutanı ikaz yapacağı kişinin ayağına gitmez, makamına davet eder.
İhale mafyası, ihale yapılacak binada adama tekme vurup sıkıştırmaz.
Adamı alıp uygun bir yere götürüp, gerekeni gürültüsüz bir şekilde yapar. Başkomiser olayın olduğu mekâna ulaştığında arkadaşlarına saçma sapan konuşmaz.
Orda söylemesi gereken sözler; "Durum nedir? Hâlâ içerdeler mi?" vb. laflar olabilir. Başkomiserin olaya müdahale şekli de inandırıcı değil. Başkomiserin annesinin tokat atması, başkomisere yeni polis olmuş gibi laflar söylemesi garip.
Filmin mesaj olarak pek bir şey verdiği söylenemez.
Ancak satır araları okunduğunda birilerinin borazanlığını yaptığı söylenebilir.
Avrupa Birliği'ne girmekte olan bir ülkede daha özgür ve sivil yaklaşımların öne çıkarılması gerekirken, bu filmde, bu yönde bir cesaret ve özgür bir düşünce göremiyoruz. Bu filmdeki Hacı'nın namaz dışında İslâm'la pek ilgisi olmadığı ortaya çıkıyor.(alıntıdır)
A
18 yıl
mart ayının kronolojisi
* 1 Mart 1921 Türk-Afgan Dostluk Antlaşması’nın İmzalanması.
* 1 Mart 1992 Bosna-Hersek Cumhuriyeti’nin istiklali
* 2 Mart 1430 Emir Sultan (ks) hazretlerinin vefatı
* 3 Mart 1924 Hilafet’in kaldırılması.
* 3 Mart 1924 Tevhid-i Tedrisat Kanunu kabul edildi
* 3 Mart 1924 Türk-Alman Dostluk Antlaşması Ankara’da imzalandı.
* 3 Mart 1924 Diyanet İşleri Başkanlığı kuruldu.
* 3 Mart 1924 Vakıflar Genel Müdürlüğü kuruldu.
* 4 Mart 1193 Sultan Selahaddin-i Eyyubi’nin vefatı.
* 4 Mart 1964 Güvenlik Konseyi’nin Kıbrıs’a uluslararası kuvvet gönderme kararı.
* 5 Mart 1713 Abdülgani Nablusi Hazretlerinin vefatı.
* 5 Mart 1924 Genelkurmay Başkanlığı hükümetten ayrıldı.
* 5 Mart 1924 İsmet Paşa yeni hükümeti kurdu.
* 6 Mart 1554 Piri Reis’in vefatı.
* 6 Mart 1995 Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki “Gümrük Birliği Anlaşması” nın imzalanması.
* 7 Mart 1966 Fransa NATO’dan çekildi.
* 7 Mart 1954 Petrol İşleri Genel Müdürlüğü kuruldu.
* 8 Mart 1403 Yıldırım Bayezit Han’ın vefatı.
* 8 Mart 1921 Antep’e, TBMM’ce, “GAZİ” ünvanının verilişi.
* 10 Mart 765 Silsile-i Saâdât’ın 4’üncü halkası Cafer-i Sadık (ra)’ın vefatı.
* 10 Mart 1876 Telefon’un icadı ve ilk denemesinin yapılması.
* 12 Mart 1854 İngiltere ve Fransa’nın, Ruslara karşı Osmanlı Devletiyle bir ittifak antlaşması imza etmeleri.
*12 Mart 1921 Mehmet Akif (Ersoy)’in şiirinin, TBMM’de İstiklâl Marşı olarak kabul edilmesi.
* 12 Mart 1971 Türk Silahlı Kuvvetleri bir muhtıra verdi.
* 13 Mart 624 Bedir Gazası
* 13 Mart 1430 Selanik’in fethi.
* 15 Mart 1921 Talat Paşa, Ermeniler tarafından katledildi.
* 16 Mart 1920 İstanbul’un İtilaf Devletleri ordularınca işgali.
* 16 Mart 1948 Öğretmen okullarının kuruluşu.
* 17 Mart 1948 Belçika, Fransa, Hollanda, İngiltere ve Lüksemburg Dışişleri Bakanları arasında ekonomik, sosyal ve kültürel işbirliği ile kollektif bir savunmayı öngören 50 yıl süreli “Brüksel Anlaşması” nın imzalanması.
* 18 Mart 1915 Çanakkale Deniz Zaferi.
* 19 Mart 1866 Osmanlı Hükümeti’nin, “Süveyş” kanalının açılması hususunda resmen izin vermesi.
* 19 Mart 1877 I. Osmanlı Mebusan Meclisi’nin açılışı.
* 19 Mart 1970 Willi Brandt ile Willi Stoph’un biraraya gelerek iki Almanya arasında ilk üst düzey görüşmesini gerçekleştirmeleri.
* 19 Mart 1920 Ankara’da bir meclis toplanması amacıyla, Mustafa Kemal’in acele seçim yapılması için vilayetlere, livalara ve kolordu kumandanlıklarına genelge yayınlaması.
* 19 Mart 2003 ABD ve beraberindeki koalisyon kuvvetleri, “Irak’a Özgürlük” adlı operasyona başladı.
* 21 Mart 1590 İran’la İstanbul Antlaşmasının imzalanması.
* 21 Mart 1973 Aşık Veysel’in ölümü.
* 22 Mart 1829 Londra’daki Avrupa devletlerinin elçilerinin, konferans düzenleyip Yunan Devleti’nin kurulmasını içeren bir protokol imzalamaları.
* 23 Mart 624 Uhud Gazası
* 24 Mart 809 Abbasi Halifesi Harun Reşid’in vefatı.
* 24 Mart 1999 NATO kuvvetleri, Kosova’daki Sırp saldırılarının devam etmesi ve Batı Temas Grubu’nun anlaşma taslağını kabul etmemeleri nedeniyle, Yugoslavya’ya karşı hava harekatı başlattı.
* 25 Mart 1957 Avrupa Ekonomik Topluluğu (EEC) ve Avrupa Atom Enerjisi Komisyonu (EURATOM)’un kurulmasını öngören Roma Anlaşması’nın imzalanması.
* 25 Mart 1912 Türk Ocakları’nın kuruluşu.
* 26 Mart 1971 Bangladeş’in bağımsızlığını ilan etmesiyle Doğu Pakistan’da iç savaşın başlaması.
* 26 Mart 1979 Mısır-İsrail Barış anlaşması.
* 26 Mart 1975 Suudi Arabistan Kralı Faysal’ın, bir suikast sonucu öldürülüşü.
* 27 Mart 1970 Gediz’de deprem meydana geldi. 1087 kişi hayatını kaybetti.
* 29 Mart 1430 Osmanlıların Selanik ve İyonya’yı Fethi.
* 30 Mart 1430 Fatih Sultan Mehmet’in doğumu.
*31 Mart 1921 II. İnönü Zaferi.
A
18 yıl
İncirlik’teki 90 nükleer bomba ne olacak?


Soğuk Savaş’tan sonra Avrupa’daki nükleer silahlarını büyük oranda çeken ABD, 2005 yılı itibariyle Avrupa topraklarında hâlâ 480 nükleer bomba bulunduruyor. Ve bu bombaların 90’ı İncirlik’te…
Türkiye İran’a yönelik nükleer krizin merkezine mi yerleşiyor!
ABD’nin ve İsrail’in 2004 yılından bu yana tırmandırdığı “İran krizi”nde ve bu ülkenin nükleer tesislerine yönelik alan saldırıları planlamasında Türkiye’ye merkezi bir rol önerdiklerini biliyoruz.
Ankara bu rollere hep mesafeli oldu. Ama son dönemlerde “nükleer İran” tedirginliğini yaşadığı da bir gerçek ve bu tedirginliği artık açığa vuruyor…
Soğuk Savaş’tan sonra Avrupa’daki nükleer silahlarını büyük oranda çeken ABD, 2005 yılı itibariyle Avrupa topraklarında hala 480 nükleer bomba bulunduruyor.

Sıkı durun bu bombaların 90’ı Türkiye’de...
İncirlik’te yani... (National Resources Defense Council,
Nuclear Weapons in Europe, February 2005)
Yukarıda verilen kaynak, Balıkesir ve Akıncı üslerinin
büyük oranda boşaltıldığını ancak
bu termonükleer B61 bunker buster
bombalarının hala İncirlik’te tutulduğunu,
dahası bu bombaların Soğuk Savaş dönemindeki
gibi nükleer güçleri değil, nükleer silahı olmayan
Ortadoğu ülkeleri için (İran) orada tutulduğunu söylüyor.
Ve bir bilgi daha; Aynı raporda, 1992 ve 1994
yıllarında Konya’da nükleer saldırı tatbikatları yapıldığı,
ABD ve NATO pilotlarının bu silahları nasıl
kullanacağına dair eğitildiği belirtiliyor.
Türkiye nükleer silah üretebilir mi sorusundan
önce bu silahların ne olacağını tartışmak zorunda değil miyiz?

14.3.2006 / İBRAHİM KARAGÜL / YENİ ŞAFAK

A
18 yıl
okumak bir eylemdır.
Her yazı bir ateş yakmaktır karanlığa.
Sonra ışığa muhtaç insanları o ateşin aydınlığına çağırmak…
Yaktığı ateşin mutlaka birilerini aydınlatmasını ister yazı sahibi.
Cemil Meriç’in deyimiyle her yazı denize atılmış bir şişedir…
Dalgaların getirdiği bu şişeyi kimler merak edipte alacak; kırıp bakacak ve içindeki habere ulaşacak?
O haber nasıl karşılanacak nasıl yorumlanacak?
Kimlerin düşünce ufkunda nasıl pencereler açacak o şişenin içindekiler.
Kitaplardan ve okumaktan bahsetmek istiyorum.
Hafızalarımızı bir yoklayalım.
Kitapları zevkle seyrettiğiniz anlarınız oldu mu hiç?
Ben bunun tadına doyulmaz bir lezzet olduğunu düşünüyorum.
Hafızamızı şöyle bir yoklarsak her bir kitabın ayrı bir hatırası, değişik çağrışımları vardır.
Bazılarını çok güç şartlarda iken elde etmiş olabilirsiniz.
Bazılarını ise kitapçıları dolaşarak uzun bir araştırmanın sonunda bulmuş ve sıkı bir pazarlığın akabinde satın almışsınızdır.
Bir başkasını ise üniversite yıllarında arkadaşınızdan ödünç almışsınızdır.
Aslında sahip olduğumuz her kitap farklı hatıralara çekere götürür bizi.
Hele hele birde evdekilerin ‘Yine mi kitap! Sen kazancını kitaba mı dökeceksin, elindekileri okuyup bitirdin mi de bunları alıyorsun?’
tarzı çıkışlarına meydan vermemek için sanki suç işlemiş gibi gizli gizli alıp çaktırmadan eve getirdiğimiz kitaplar hepimizde tatlı bir anıdır ve hatırladıkça gülümseriz.
Kitapları yakından İnceleme fırsatı bulursanız onlarında dostluğa muhtaç olduklarını görürsünüz. Okunmayan kitaplar bir dert küpüdür.
Dilleri olsa da onları dinleme imkânımız olsa, işe yaramamanın, bir köşeye atılmanın, ilgisizliğin ne demek olduğunu en iyi kitapların anlatacağı kanaatindeyim.
Günün birinde bulundukları yere bir kitap dostu gelse ve kendileriyle ilgilense onlardan yararlansa eski hallerinden eser kalmaz.
Çünkü bir nebze de olsa insanlara faydaları dokunmuştur.
Kitapla kitap dostları arasında kendilerine özgü bir garip bir dil vardır.

Bu dili ancak kitap dostları anlayabilir.
Kitaplarımızı yerleştirirken özen göstermeliyiz. Karışık, girintili çıkıntılı değil de karşıdan bakınca ‘al beni oku ‘dedirtecek güzellikte dizmeliyiz.
Ciltli kitapları, tarih kitaplarını, ansiklopedileri kendileri için ayrılmış bölümlere yerleştirmeliyiz.
Yerleştirirken renk uyumuna da dikkat edersek daha güzel olacağı kanaatindeyim.
Biz dışarı çıkarken nasıl kılığımıza kıyafetimize gereken önemi ve özeni gösteriyorsak kitaplarımıza da gereken özeni göstermeliyiz.
Elde ettiğimiz kitapları mutlaka okumalıyız.
Bazılarımız kitap satın alıp okumayı gereksiz görürler ya da imkânlarının olmadığını mazeret gösterirler.
Şöyle harcamamızı göz önüne getirirsek gereksiz nelere harcama yapmıyoruz ki. Sigara içenler hiç mazeret öne sürmesinler.
Aylık sigara tutarı hepimizin malumu. Kitap için harcamalarımızdan belli bir oranda kısıtlama yaparsak imkânımız yok mazeretini ortadan kaldırabiliriz. Kitap okumayanların sürebileceği en önemli ikinci gerekçe ise kitap okumaya zamanlarının olmadığıdır.
Bu da temelsiz bir mazerettir. Günde 30 dakikamızı okumaya ayırırsak haftada bir orta büyüklükte bir kitabı bitirebiliriz.
Bu da yılda 52 kitap eder.
Kitap dostlarının çok garip karşıladığı bir durum vardır. Kitaplığımızdaki kitapları yeni gören birisinin şaşkın şaşkın ‘Aa ne kadar çok kitabınız var? Bunların hepsini okudunuz mu?’ şeklindeki soru her zaman kitap dostlarını düşündürmüştür.
Kitaplara mesafeli durmak yerine kitapların dünyasına girmek, renkli ve zengin ufuklarına uzanmak istemez misiniz?
sağlıcakla kalın.
A
18 yıl
mektup yazmak
MEKTUP YAZMAK
Mektup yazmak, birçoğumuzun yabancısı olduğu bir eylemdir.
Hele teknolojinin zirveye ulaştığı bir çağda mektup yazmakla uğraşmak ender rastlanan bir durum.
E-postaların e-maillerin mesajların telefonların olduğu bir devirde oturup mektup yazana rastlamak neredeyse imkânsız bir durum.
Ama hepimizin göz ardı ettiği bir gerçek vardır: o da bir mektup bazen en değerli obje olabiliyor. Tüm ümitlerin kuruduğu, yalnızlıktan sıkıldığı bir anda bir insanın uzaktaki bir dostundan küçük garip el yazısıyla yazılmış sımsıcak bir mektup alması tarif edilemez sevinç uyandırabiliyor. Yalnızlığa bir ışık gibi iner ve kederli ruhları neşeye boğar. ‘Canım Kardeşim.’der ‘Sevgili filanca.’der. Düşündüğümüz zaman sanki gelen sadece bir kâğıt parçası, bir zarf değildir de değerli vaktini ve emeğini bizlerden esirgemeyen o dostun kendisidir. Zarfın içine kalbini, tüm ruhunu koymuşta göndermiştir.
Her mektup biz farkında olmasak ta bizleri biraz olsun heyecanlandırır. Zarfı evire çevire elimize alışımız bir çırpıda açıp okuyuşumuz, ilk satırda duyduğumuz heyecan, bitirdikten sonra sessiz sedasız kalışımız. Hayaller. Hatıraların gizli tarihine gömülüşümüz. Selamlar selamlar ardı arkası kesilmeyen selamlar.
Okuduğumuz her mektuptan sonra ilk dakikalarda bir cevap yazma arzusu doğar içimizde. Neler neler yazmak isteriz. Ancak her geçen dakika bu ilk heyecanı ve hevesimizi nedense alır götürür. Hep yazmak isteriz. Fakat oturup bir türlü cevap yazamayız. İnsanlar yazılan mektuplara çoğu zaman cevap verilmez ve unuttuğumuz acı bir gerçek vardır: o da cevapsız kalan her mektup dostluğun bir yerlerinden alır götürür.
Mektup sevgiyi ve dostluğu yenilemek bir parça hasret gidermek için bir araçtır. Dostlarımızla bir şeyler paylaşmak istediğimizde mektuplara yöneliriz. Mektuplar dostluk belgesi olarak saklanmalı. Aslında mektuplar üst üste eklendiğinde bizim özel tarihimiz ortaya çıkar.
Sizlerde fark etmişsinizdir artık günümüzde insanlar mektup yazmıyor. Yaşasın telefonlar! Mektuptaki içli ve samimi duyguların yerini telefondaki metalik sesimiz almıştır. ‘Telefonlar mektupların yerini tutuyor’ düşüncesi ne derece gerçekçi? Mektup samimiyet yüklüdür. Duyguları olduğu gibi kâğıda aktarılmasıdır. Canım anneciğim! Kıymetli babacığım! Sevgili filan! .. Hitapları ne kadar sıcak ve içtendir. Mektuplarda yazılanlar anlatılanlar kadar bir de yazılamayan anlatılamayan cümleler vardır. Bunu mektubu okurken anlar ve hissederiz. Bu nedenle mektup gönderen içinde alan içinde sonsuz bir neşe kaynağıdır.
Sevgi sözleri mektuplardaki hitap cümleleri ağzımıza yakışmıyor artık. Telefon ahizeleriyle baş başa kaldık. Elimiz kaleme varmıyor. Askere gidenler mektup yazmıyor. Askere giderken kâğıt kalem alanların sayısı gün geçtikçe azalıyor. Nasılsa bir telefon kartı işi görüyor ya. asker mektubu kavramı korkarım nostalji olarak hatırlanacak gelecek kuşaklar tarafından. Dostun dosta söyleyecek sözü kalmadı mı dersiniz?
Sımsıcak ve içten bir hitap cümlesi söyleyecek bir cesaretimiz kalmadı mı?
Kendimizden başka kimseye ihtiyaç duymuyor muyuz?
Sesimiz hep içimizde mi yankılansın dursun?
Sesimiz bir sese karşılık gelmesin mi bir cevap olmasın mı?
Oysa küçük bir mektup dostlukları tazeleyebilir. İç dünyamızı başkalarına açabilir. Mektupsuzluğumuz biraz da bencilliğimizden kaynaklanıyor.
Dostlarımızı unutmadığımızı ispatlamak için mektup yazalım.
Sağlıcakla kalın.

A
18 yıl
tarihte bu ay
Ayın Tarihi

1 Şubat Sinema’nın icadı (1895).
1 Şubat Ayasofya Camii’nin müze oluşu (1935).
2 Şubat İbrahim Paşa komutasındaki Mısır Ordusu’nun Kütahya’ya kadar ilerlemesi (1833).
3 Şubat Kıbrıs Türk Havayolları’nın Türkiye-Kıbrıs seferine başlaması (1975).
3 Şubat İlk uzay gemisinin Ay’a inişi (1966).
3 Şubat Yaser Arafat’ın Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) liderliğine getirilişi (1969).
3 Şubat II. Murat’ın ölümü (1451).
4 Şubat Balkan Paktı’nın imzalanması (1934).
5 Şubat Teşkilat-ı Esasiye Kanunu (Anayasa)’nın İkinci Maddesinde Değişiklik Yapılarak Altı Ok’un
Konulması: “Türkiye Devleti, Cumhuriyetçi, Milliyetçi, Halkçı, Devletçi, Laik ve İnkılapçıdır. Başkenti Ankara
Şehridir” (1937).
7 Şubat Ürdün Kralı Hüseyin Bin Tallal Vefat Etti (1999).
7 Şubat Türk Kadınlar Birliğinin Kurulması (1924).
7 Şubat Sultan II. Ahmet’in Ölümü ve Yeğeni (IV. Mehmet’in Oğlu) Şehzade Mustafa’nın Osmanlı Hükümdarı Olarak Tahta Çıkması (1695).
8 Şubat Sultan 4. Murat’ın Ölümü (1640).
9 Şubat Avusturya’nın Osmanlı Devleti’ne Savaş İlan Etmesi (1788).
10 Şubat Sultan 2. Abdülhamit’in Ölümü (1918).
11 Şubat Adalet Partisi Kuruldu (1961).
12 Şubat Yeni Türkiye Partisi Kuruldu (1961).
12 Şubat Türkiye Emekçi Partisi Kuruldu (1975).
13 Şubat Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin Kuruluşu (1975).
14 Şubat Telefonun İcadı (1876).
14 Şubat Yeni Balkan Paktı Ankara’da İmzalandı (1953).
15 Şubat İzmir Eski Eserler Müzesi’nin Açılışı (1927).
16 Şubat Türk Hava Kurumu’nun Kuruluşu (1925).
16 Şubat SSCB’nin Desteği İle Kuzey Kore’de “Halk Cumhuriyeti” nin Kuruluşu (1948).
16 Şubat “Ankara Şehremaneti Kanunu” TBMM’de Kabul Edildi (1924).
16 Şubat Bölücü Örgüt PKK’nın Başı Abdullah Öcalan, Kenya’nın Başkenti Nairobi’de Yakalanarak Türkiye’ye Getirildi (1999).
17 Şubat “Türk Medeni Kanunu”nun Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Kabulü (1926).
18 Şubat 7. Osmanlı Padişahı (II. Mehmet) Fatih Sultan Mehmet’in Tahta Geçmesi (1451).
18 Şubat Petrol Ofisi’nin Kuruluşu (1940).
18 Şubat Türkiye’nin NATO’ya Girişi (1952).
18 Şubat Yunanistan’ın NATO’ya Girişi (1952).
19 Şubat Kıbrıs’ın Bağımsızlığına İlişkin Türk - Yunan Konferansı (1959).
20 Şubat Genç Osman’ın Katli (1622).
20 Şubat Boğaziçi Köprüsü’nün Temel Atma Töreni (1970).
20 Şubat İşçi Sendikaları’nın Kuruluşu (1947).
20 Şubat Güney Afrika Devlet Başkanı F.W. Klerk, İlk Kez Siyahların da Görev Aldığı Kabineyi Açıkladı (1993).
21 Şubat Ankara Hükümeti’nin Londra Konferansı’na Katılışı (1920).
22 Şubat Menemen’in İşgali (1919).
22 Şubat Harp Okulu Komutanı Albay Talat Aydemir ve Arkadaşları Hükümet Darbesine Kalkıştılar. Olay, Kısa Sürede Bastırıldı. Katılan Subaylar Emekli Edildi (1962).
24 Şubat Fransa’da Geçici Bir Hükümet Kurularak II. Cumhuriyetin İlan Edilmesi (1848).
24 Şubat Napolyon Bonapart’ın Gazze’yi İşgali ve Akka’yı Kuşatması (1798).
24 Şubat Şehzade Cem’in Ölümü (1495).
24 Şubat Türkiye-Irak arasında “Bağdat Paktı”nın İmzalanması (CENTO), daha Sonra İngiltere, İran ve Pakistan Üye Olarak, ABD’de Gözlemci Olarak Katıldı (1955).
25 Şubat Rusların Osmanlılara Karşı Savaş İlan Etmesi (1711).
25 Şubat “Çoruh” İlimizin “Artvin” Adını Alışı (1950).
25 Şubat Varşova Paktı’nın Feshi (1991).
26 Şubat II. Osman’ın Saltanat Tahtına Çıkması (1618).
28 Şubat Islahat Fermanı’nın İlan Edilmesi (1856).
28 Şubat İstiklâl Marşı Bestecisi Zeki Üngör’ün Ölümü (1958).
28 Şubat İsveç Başbakanı Olof Palme’ye Suikast (1986).
28 Şubat Körfez’de Ateşkes İlanı (1991).
28 Şubat NATO, Tarihinin İlk Saldırısını Sırplara Karşı Gerçekleştirdi (1994).
A
18 yıl
Cami yazmayı bilmeyen medya!!!!!!


Medya, Üsküdar Çamlıca’daki Subaşı Camii’nde bir grubun kıldığı namazın tek karelik fotoğrafına mal bulmuş Mağribi gibi saldırdı.
Konu medya için vazgeçilmezdi.
Hani tilkiye sormuşlar:
“Pişmiş tavuk yer misin?”
Tilki, gülmüş cevap verememiş. Bu kez çıkışır gibi soruyu tekrarlamışlar.

“Pişmiş tavuk yer misin? Cevap ver.”
Tlkinin cevabı kendine göre olmuş:
“Tavuk. Hem de pişmiş” demiş.
Kadınlı erkekli Cuma namazı karşısında medya, tam tilki konumunda.
dini bir tarafından kanırtacak bir konu. Dini dillerine pelesenk edecek bir taraf bulduklarını sanıyorlar.HEMDE DİNDAR İNSANLARA SALDIRI MALZEMESİ
Tilkinin dediği gibi.
Malzeme... hem de iki tarafa vuracak bir malzeme
İşin bu tarafı günlerdir tartışılıyor.
Benim üzerinde durmak istediğim nokta biraz daha farklı.
Malum konu dolayısıyla, yazılı ve görsel medyada, “cami”, “namaz”, “Cuma” gibi ifadeler sıklıkla kullanılıyor.
MEDYA “cami” kelimesinin yazılmasına büyük bir hassasiyet gösteriyorlar.
Bunu samimiyetle söylüyorum. Gerçekten çok hassas davranmaya çalışıyorlAR
Ama ne hikmettir, ne kadar özenli hareket etmeye çalışıyorlarsa o kadar çok yanlış yapıyorlar.
Ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar bir türlü “cami” kelimesini ek aldığında doğru yazmayı beceremiyorlar. Birinde doğru yazdılarsa öbüründe yanlış yapıyorlar.
Eskiden, gazetelerde Türkçe’ye hakim, dil bilgisi kurallarını iyi bilen musahhihler vardı. Son dönemde, gazete yönetimleri, bu kadroları gereksiz görüp kaldırdılar. Neredeyse hiçbir gazetede “musahhih” ya da yeni kullanımı ile “düzeltmen” kalmadı.
Televizyonlar ise daha içler acısı. Neredeyse bütün kanalların altyazılarını yazanlar “promtercı”lar ilkokul ya da orta okul mezunu.
“Cami” kelimesinin sonundaki “i” sesini veren harf, Türkçe’deki sesli harfin karşılığı değil. Arapça’daki “ayn” harfi. “Ayn” ise sessiz bir harf. Bu harften sonra gelen tamlama takısı yalnızca “i” harfi ile yazılır.
Türkçe’deki sesli harflerin karşılıkları Arapça’da hareke tabir edilen işaretlerle verilir.
“Cami” kelimesi bir sıfat tamlaması şeklinde ise sondaki “i” tek yazılır. Büyük Cami, Yeni Cami gibi. Türkçe’de sıfat tamlamaları ek almıyor. Sarı Köşk, büyük kapı, kınalı kuzu'da olduğu gibi.
Eğer bu isim tamlaması şeklinde ise bu yazım iki “i” harfi ile yazılır. Eyüp Sultan Camiî, Fatih Camiî gibi.
Tıpkı Ahmet’in evi, Halim Paşa Yalısı, elma şekeri'nde olduğu gibi.
Medyadakiler ise bu kuralı çoğu zaman tam tersi bir şekilde yazıyor. Yanlış yapmayalım derken, hatanın en galizi yapılıyor. “Camiide başı açık namaz” gibi bir ifadeyi haberin manşetinde görebiliyorsunuz.
Ya da “Subaşı Cami’de kadınlar erkeklerle aynı safta” gibi garip hatalar yapılıyor.
Ama, doğru yazılmış, yanlış yazılmış kimin umurunda. Hedefi vuruyorlar mı, vurmuyorlar mı? Önemli olan o her halde.


ÜNAL TANIK
DH Mobil uygulaması ile devam edin. Mobil tarayıcınız ile mümkün olanların yanı sıra, birçok yeni ve faydalı özelliğe erişin. Gizle ve güncelleme çıkana kadar tekrar gösterme.