S

Çavuş
11 Ağustos 2008
Tarihinde Katıldı
Takip Ettikleri
2 üye
Görüntülenme (?)
18 (Bu ay: 0)
Gönderiler Hakkında
S
13 yıl
Skyrim Girişte Takılma (XP)
Arkadaşlar biliyorum skyrim çıkalı çok oldu fakat ben de deli gibi üzülüyordum sistemim düşük ondan açılmıyor diye. Ancak yakın zamanda gelen kuzenimin bilgisayarında deneyince ve internetten araştırınca fark ettim ki sorun benim bilgisayarımda değil oyundaymış. Oyuna girerken Ejderha simgesi çıktığında takılıyor. Herkes Ses ayarlarını belli bir ayara getirmem gerektiğini söylemiş. Kuzenimin bbilgisayarında bunu yaptım ve çözüldü oynayabildim fakat benim bilgisayarım XP olduğundan ötürü bu ayarların yapılacağı yeri bir türlü bulamadım. Bunun başka bir çözümünü ve ya ayarlarla nerden oynayabileceğimi bilen varsa gerçekten minnettar olurum. Şimdiden teşekkürler.
S
13 yıl
Hayatı Dolu Dolu Yaşamak
Arkadaşlar aklıma geldi oturayım yazayım dedim. Bayaa uzun olabilir konu didnt read ve özer geç diyenler hazır beklesin.

Ben 17 yaşındayım ve lise sona geçtim. Hayatı istediğim kadar olmasa da hakkını vererek doya doya yaşadığımı düşünüyorum. Bu yüzden hayatta yaptıklarımı alan alan yazmaya karar verdim. Dolu dolu yaşamanın yanında her alanda az da olsa bilgimin olmasının güzel olduğunu düşünüyorum. Sizde üşenmeyip yazarsanız. kendi hayat analizinizi yapmak boş bir hayat yaşadığınızı fark ettirip sizi kendinize getirebilir ve ya dolu dolu yaşadığınızı fark edip mutlu olabilirsiniz benim gibi. Daha 17 yaşındasın daha bunlar hiç birşey değil diyenler olacaktır elbet önümde upuzun bir ömür var ve daha bir çok şey yaşayacağım kesinlikle fakat şimdiye kadar olanları anlatmak istedim. Başlayayım bari.

Müzik : Müzik konusuyla başlarsak orta seviyede gitar çalıyorum ve temel bateri biliyorum. Her ne kadar hepsini bilmesem de Rock dünyasının klasik olan parçalarının çoğunu bildiğime eminim ve müzik zevkimden memnunum. Hayatımın en büyük parçalarından biri olduğu için müzikle başlamak istedim. Çok fazla olmasa da her imkan olduğunda konsere gittim ve arkadaşlarımla çok kez stüdyo yapmışızdır. Yarı profesyonel bir grupla stüdyoya gitme şansım oldu. Şu an müzik hayatım devam etse de yaşadığım aşırı önemli birşey yok aslında.

Okul : İlkokulumda sınıfımın değişmemesi bana çok iyi arkadaşlar kazandırdı ve kardeşlik duygusu verdi. Gerek kardeşlerimi savunmayı gerekse güvende hissetmeyi öğrendim. Babamın görevi nedeniyle 6 yıllık arkadaşlarımdan ayrılmak zorunda kaldım. Ayrılmaya katlanmayı ve unutmamayı vefalı olmayı öğrendim. 2 sene başka şehirde kaldıktan sonra iyi de bir okul kazandım. Burdada 4 sene de çok iyi arkadaşlar edindim. Lise ortamını tattım.Kavga,futbol,aşk,kaçma,boş kağıt verme,çalışıp sınavı kazanma,kopya. Yani okulda yaşanabilecek herşeyi dolu dolu yaşadığımı düşünüyorum.

İlişkiler : Arkadaşlarımla olan ilişkilerimi zaten anlattım. Hiç bir zaman asosyal olmadım her zaman derdimi anlatabilecek kardeşlerim vardı. Kız konusuna gelirsek de yine neredeyse hiç bu konuda üzülmedim. Sevdiğimin ayrılmasını tattım, sevdiğinin en yakın arkadaşınla çıkmasını tattım, ufacık bir nedenden herşeyin silinebildiğini öğrendim. Lise de 1,5 sene gibi uzun bir ilişki de yaşadım. Unutmayı öğreniyorum şu an. Tekrar yaşamaya devam etmeyi öğrendim. Yani sevgili ve arkadaşlık manasında da herşeyi yaşadığımı düşünüyorum neredeyse.

Yemek : Yemek yapmasını da bilirim. Makarna,yumurta ve hazır herşeyi yapabilirim aç kalmam yani. Annem ve kuzenim sağolsun yemek yapmayı öğrettiler üniversitede lazım olacağı için. Hayatta yapmak istediklerimden biri de bu konuda gerçekten iyi birşeyler yapmak. Üniversite kazanırsam yemekle daha çok ilgilenmeyi ilginç tarifler denemeyi düşünüyorum. Kesin bununla ilgili de süper anılar yaşarım ilerde.

Genel Anılar : Aklıma daha fazla konu başlığı gelmedi geldikçe editlerim. Bir de genel olarak geçmişe baktığımda bir sürü güzel anı yaşadım. Bunları hatırlarken mutlu olsam da onları özlemenin verdiği buruk bir mutluluk oluyor bu.

Bilgisayarda sınav derdi olmadan hiç tanımadığım insanlarla multiplayer ağlarda tanışıp gerçekten iyi arkadaşlar bulmuştum. Hala onlarla oynadığım oyunu ve yaptığım muhabbeti özlerim.

Ve herkesin yaşaması gerektiğini düşündüğüm sarhoş olma olayı var. 3 erkek sarhoş olup saçmalamıştık bayaa fakat hayatımın en ama en güzel günlerinden biriydi.
Hayatımda büyük yer tutan bir anı ise FRP'dir. Okul çıkışında arkadaşlarla oynadığımız masüstü FRP oyun senaryolarındaki muhabbetler olaylar espriler hala konuşulur durur. Ve
hatırladıkça keşke başa dönüp tekrar oynayabilsek der üzülürüm.

Tatil olayına gelince son tatillerim de çok boş değildi. Okul arkadaşlarımın grubundan birinin yazlığına gidip kaldık bu yaz ve gerçekten çok iyi bir haftasonu geçirdik. Ondan önceki yaz günübirlik Adaland'e gitmiştik ve yine çok ama çok eğlenceliydi.Ondan önceki yaz ise Çeşme'de bir yakınımızın yazlığının bahçesinde çadırda kalmıştık. Her ne kadar böcekli deo lsa eğlenceliydi ve paha biçilmezdi. İlerde umarım gerçek bir doğa ortamında da çadırda kalabilirim.

Şimdilik aklıma gelenler bunlar. Sizin de anılarını yaşanmışlıklarınız bekliyorum. Boş bir hayat mı geçirmişsiniz yoksa dolu dolu yaşamışmısınız hayatı bir düşünün. Yapmak istediklerinize ulaşabilmiş misiniz? Her konuda ufak da olsa bilginiz olduğunu düşünüyor musunuz? İşte asıl başlıklara bölmemin nedeni buydu. Her konuda az da olsa bilgim olduğunu ve bunun çok iyi birşey olduğunu düşünüyorum. Dediğim gibi yorumlarınızı ve yaşanmışlıklarınızı bekliyorum
S
13 yıl
Eski Oturma Grubumuz
Arkadaşlar uzun yıllardır kullandığımız bir oturma grubumuz var. Yenisini alacağımız için bunları da evden çıkaracağız doğal olarak. Birine verilmeyecek ya da satılamayacak kadar eski. Zaten tanıdık falan da yok ihtiyacı olan. Spotçulara verelim dedik mobilya mağazasındakiler para vermezler üstüne para isterler falan dedi. Belediye sanırım alıyormuş fakir insanlara vermek için ama bunun hakkında da kesin bir bilgimiz yok yarın belediyeye danışacağız. Koltuk takımını çöpün yanına koyup sokakta görüntü kirliliği yaratmak istemediğimizden soruyorum. İzmir içinde eski mobilyaların ne yapılabileceği hakkında d anışmak istedim. Şimdiden teşekkürler.
S
13 yıl
Apartmana fare girdi
Arkadaşlar üst kattaki komşumuzun evinde fare varmış sanırım. Bunu 10 dakika önce üst katın küçük çocuğu korkudan camdan atlamaya çalışırken öğrendik. İkinci kattan atlayacaktı velet. Sizce sadece üst katla ilgili bi durum mudur bizim eve de gelir mi? Gelirse sonuna kadar kapışmayı düşünüyorum camdan atlamak yerine
Bu mahlukatı evden uzak tutacak yöntemler var mı bildiğiniz bir musallat olursa valla geceleri uyku haram olur bize Şimdi apartmanda geniş çaplı bir araştırmaya çıkıcam dönmezsem hakkınızı helal edin
S
13 yıl
Fantastik Hikaye Severler
Arkadaşlar daha önce buraya FRP konusu açmıştım fakat yanlış yere açılma nedeniyle silinmişti. Madem bu kadar zombi hikayesi var ben de fantastik hikaye paylaşmak istedim. Eğer ilgi olursa bugün başlayacağım. Oynadığımız FRP senaryosu tabanlı bir senaryo olacak. Bekliyorum, ilgili olanlar varsa başlayayım

Neyse o zaman ben başlayayım belki okuyunca ilgi çoğalır

GİRİŞ

İki krallık yıllardır savaşmıyordu. Uzun yıllardır süren bu barış döneminde diyar üç parçaya ayrılmıştı : Kuzey Krallığı, Trilon Şehri ve Güney Krallığı. İki krallığın da birbirine saldırması için geçerli bir sebep kalmamıştı. İki krallığın tam ortasında bulunana Trilon şehri ise iki taraftan da gelen kervanları kabul ederek bir ticaret merkezi olmuştu ve tarafsız konumundan oldukça memnundu.
Elbette bu barışla dolu yıllar geçerken arka plana yüzlerce entrika dönüyordu. Bu entrikaların başlıca sebepleri ise loncalar arası rekabetler ve ticaret yollarıydı. Kimi entrikalar o kadar büyüktü ki bazen bir loncanın bir günde nasıl yıkıldığı hiç bir zaman anlaşılamaz, hatta sorgulanmazdı bile. Kimi zamansa bir lonca yıllardır oradaymış gibi gelişiverirdi.
Barışla geçen bu yılların, tüm bu düzenin bir anda bozulacağını kimse ama kimse tahmin edemezdi. Olayın tam içinde olan Sanelorian bile.



PART I – “WHAT WAS THAT?”

Sanelorian için yine sıradan bir gündü. Yine gürültülü, kalabalık sokaklarda dolaşıp, etrafta bir olay var mı diye bakınıyordu. Zaten uzun yıllardır Pharlakan’ın Tyr Tapınağına hizmet ediyordu fakat şu ana kadar birkaç hayduta cezasını vermekten daha önemli bir görev yapmamıştı. Bundan şikayetçi değildi zaten olamazdı da. Tyr’e onun için tereddüt etmeden ölecek kadar bağlı bir şövalyeydi. Tyr’in bir şövalyesi olmak onun için ne kadar onur verici olsa da, almış olduğu eğitim ile daha fazlasını yapabileceğini ve kötülükle daha büyük mücadelelerde bulunabileceğini düşünüyordu. Zaten bir gün Tyr’in ona yol göstereceğine ve daha büyük kötülüklerle savaşmasında yardımcı olacağına adı gibi emindi.

Yine ileride kötülükle vereceği savaşları düşünmeye dalmışken bir sesle irkildi. “O da neydi?” dedi sadece kendi duyabileceği şekilde. Bu büyük bir patlama sesiydi. Bir anlık şoku atlattıktan sonra hiç tereddüt etmeden, kaçışan ve çığlık atan insanların arasından hızla geçerek sesin geldiği noktaya ilerlerdi. Yaklaştıkça bu patlamanın ticaret loncasında gerçekleştiğini anlamıştı. Bu patlamada masum insanlar ölmüş olabilirdi ve bu patlamanın sorumlusunu bulup cezasını vermeliydi! Birkaç saniye etrafına bakındıktan sonra dikkatini iki kişi çekmişti. Patlamanın yakınında korkmuş ve tereddütlü gözlerle birbirlerine bakıyorlardı. Yanlarında ise yerde yatan iki ceset gördü. Cesetlerden biri Halfling öbürü ise çelimsiz bir insandı. Bunlardan ikisinin de patlamanın etkisiyle havaya saçılan tahtalar ve demirlerden dolayı öldüklerini anlamıştı. İkisinin de vücudunda yanan tahta parçaları vardı.Aynı Sanelorian’ın düşündüğü gibi bu patlama insanların ölümüne sebep olmuştu. Tyr’in ona bahşettiği yeteneklerden birini kullanarak bu grupta bir kötülük sezmeye çalıştı fakat gruptakiler kötü değillerdi. Kötü olmasalar da bu olay hakkında bir bilgileri olabilir diye düşünerek yanlarına gitti. Daha onlarla konuşma fırsatı bulamadan şehrin korumaları etraflarını sarmış ve onları Lord’a götürmek için emir aldıklarını söylemişlerdi. Sanelorian bir yerli olduğu ve Lord’un onun suçsuz olacağını bildiğinden ötürü hiç itiraz etmedi. Grubun geri kalanı da güçlü korumalara karşı çıkacak güçte gibi görünmüyordu ki öyle de oldu. Tüm grup korumalar eşliğinde Lord’a götürülürken birkaç koruma da cesetleri kaldırıyordu. Tüm şehir yanık kokuyordu ve bu olay şehri bir anlık sessizliğe büründürmüş olsa da, dakikalar sonra şehir daha büyük bir gürültü yaparak olayı konuşmaya başlamıştı.

Sanelorian yanındaki gruba göz attı. Zaten ölenler dışında iki kişi kalmıştı. Birisinin bir Elf olduğunu sivri kulaklarından hemen anlamıştı. Zarif bir yapısı olsa da savaşmaya uygun bir vücudu olduğunu hemen anlamıştı. Sırtındaki yayı da çok iyi kullanabileceği her halinden belliydi. Diğeri ise Sanelorian gibi bir insandı. Boyu çok uzun değildi fakat vücudunun şeklinden bunun da bir savaşçı olduğunu hemen anlamıştı. Kaslarından çok çevik ve güçlü biri olduğu da belli oluyordu. Yanında hiçbir silah taşımıyor gibiydi. Sanelorian bu adamın silahını neresinde taşıdığını gerçekten çok merak etmişti. Bu iki savaşçının patlamayla ne ilgisi olabileceğini düşünürken kendisini Lord’un huzurunda bulmuştu bile.


PART II – Finally! Lets Kill Some Orc

Sanelorian Lord’a selam verdi. Diğerleri de Lord’u kendi bildikleri şekilde selamladılar. Lord :
— Merhaba şövalye. Senin buradaki Tyr tapınağına hizmet ettiğini biliyorum. Bu kişileri tanıyor musun? Patlamayla ilgileri nedir bilir misin?
— Evet Lord’um ben Tyr Tapınağı şövalyelerinden Sanelorian. Bugün tapınaktan çıkmış sokakta yürürken patlamayı duydum. Ne olduğunu anlamak üzere hemen olay yerine koştum. İlk gözüme çarpan bu iki kişi oldu ve yanlarına gittim. Daha konuşma fırsatı bulamadan korumalar bizi alıp buraya getirdiler. İnanın ben de bu patlamaya neden olan kişiye cezasını vermeyi sizin kadar çok istiyorum.
— Peki Sanelorian. İlgin için teşekkürler. O zaman size gelelim bakalım. Anlatın bu patlamayla ilginiz nedir? O loncaya girerken ve çıkarken görülmüşsünüz. Çıktığınızda da bina havaya uçmuş. Ben buna tesadüf demem. Anlatın bakalım.
Elf olan tekrar ufak ve zarif bir selam verdi ve konuşmaya başladı :

— Lordum. Benim adım Abbott arkadaşım ise Ram. Patlamada bizim herhangi bir suçumuz yoktur. Biz Trilon’dan Taş Ustaları Loncası tarafından verilen bir görevi kabul ettik. Ve görevimiz Trilon’dan buradaki Ticaret Loncasına bir sandık götürmekti. Sandığı hiçbir şekilde açmamamız gerektiği söylenmişti. Söylendiği gibi de açmadık ve sandığı buradaki loncaya ilettik. Lonca’da bize teşekkür edip ödülümüzü verdikten sonra ayrıldık ve bir patlama oldu. Daha sonra ise bizi buraya getirdiler. Yani patlamanın sorumlusu biz değil bize bu görevi veren kişidir. Bize görevi veren kişiye gelirsek ismi Jack Yellowbeard. Taş Ustalarından olduğunu söyledi ve bize bu görevi verdi.

Lord :
— Peki Elf Savaşçısı. Sana inanıyorum. Zaten üzerinde bir kötülük olsa Tyr Tapınağı bunu sezer ve seni öldürmek için elinden geleni yapardı. Bu yüzden suçsuz olduğunuza inanıyorum. Zaten son zamanlarda gelişen olaylara da baktığımızda Taş Ustaları Loncası’nın böyle bir harekette bulunması beni çok şaşırtmadı. Onlara bir şekilde gözdağı vereceğiz.

Sanelorian:
— Bu patlamaya sebep olan her kimse cezasını bizzat ellerimle vermek isterim Lord’um!
— Sakin ol genç savaşçı! Bunun da zamanı gelecek. Ama bu patlamaya sebep olduktan sonra Jack Yellowbeard’ın ortalıkta dolaşmayacağına emin olabilirsiniz. O yüzden onun hakkında gerekli bilgiyi alana kadar ona karşı herhangi bir hamlede bulunmamalıyız. Fakat başka bir konuda üçünüzün yardımına ihtiyaç duyabilirim. Son zamanlarda ticaret yollarımıza Kuzey Orman’ından gelen pis orklar dadandı ve bu pislik yaratıklar ticaretimizi çok kötü etkiliyor. Eğer Kuzey Ormanı’na gidip bu Ork’ları öldürürseniz şehrimize çok yararınız dokunmuş olur. Hem siz ikiniz de bana iyi niyetinizi kanıtlamış olursunuz.

Bu görev Sanelorian içi adeta bir ödüldü. Abbott'ınsa Orklara karşı kişisel bir düşmanlığı vardı. O daha çok küçükken ormanlarını Ork'lar yakmış, onu evsiz ve ailesiz bırakmışlardı. Ram ise bir keşiş olarak düzensizlik yaratan yaratıkları hiç sevmezdi. Hem de bir Lord’la aralarının iyi olmaları hepsinin yararınaydı. Hem Abbot ve Ram de bu sandığı kendilerine veren Jack Yellowbeard’ı öldürmek istiyorlardı. Hayatları o adam yüzünden tehlikeye girmişti. Hatta iki arkadaşları da ölmüştü. Görevi kabul etmemek için hiçbir nedenleri olmayan grup, Lord’un teklifini kabul etti. İlk defa gerçek kötülükle savaşacak olan Sanelorian’sa hayatında hiç olmadığı kadar heyecanlıydı.


PART III – Hit the Road Jack

Lord görev için gerekli mühimmatları sağlaması için defterdarı görevlendirip grubun yanından ayrıldı. Defterdar bu savaşta gerekli olabilecek silahları almaları için onları silah deposuna götürdü. Silah deposunda duvarlara asılmış kaliteli yaylar,kılıçlar, baltalar ve isteyebilecekleri tüm silahlar vardı. Odanın sağ köşesinde yerde sadakların içinde oklar bulunuyordu. Odanın öbür duvarında ise raf üzerinde zırhlar duruyordu. Sanelorian kendisi için güzel uzun bir kılıç ve tahta bir kalkanla üstüne giyebileceği deri bir zırh aldı sadece. Abbot ise daha çok okçuluk üzerine silahlara yöneldi. Kaliteli bir yay ve birkaç sadak ok almıştı. Sanelorian anlamıştı ki. Elf’in uzmanlık alanı oklardı. Kendisinin de yayda iyi olduğunu düşündü ve bir yay da kendisine aldı. Ram ise etraftaki silahları beğenmez gözlerle bakıyor ve defterdara ilginç silah isimleri soruyordu. Sonunda defterdar bir savaş ganimeti olarak bulduklar yıldız şeklinde sivri bir şeyi verdi Ram’e. Ram bunu görünce gözleri parladı. Sanelorian ise bunun gereksiz olduğunu düşündü. En fazla birinin derisine girip acıtacak güçte bir şeydi. Ama Sanelorian’ın anladığı kadarıyla Ram silahlarla değil çevikliği ve kas gücü sayesinde yumrukları ve vücuduyla dövüşen bir savaşçıydı. Odadan çıkarken Sanelorian : “Hey Ram! Zırh almayı unuttun!” Ram: “Hahaha! Ben çıplak dövüşürüm şövalye!” Sanelorian Ram’deki özgüvene hayran kalmıştı fakat hala bir savaşta çıplak ve silahsız dövüşmek gözüne çok ama çok tehlikeli geliyordu.

Gerekli teçhizatı sağladıktan sonra grup vakit kaybetmeden Kuzey Ormanı’na doğru yol almaya başladı. Yolda birbirlerini yavaş yavaş tanımaya başladılar.

Sanelorian: “Bildiğiniz üzere ben Sanelorian. Tyr’in adaleti için savaşan bir şövalyeyim. Kötü olan her varlığı yok etmek benim görevim. Kılıç kullanmayı çok iyi bilirim ve aynı zamanda yay eğitimi de aldım. Tyr’in güçleriyle donatılmış bir şövalye olarak her kötülükle baş edebilecek güçte olduğuma inanıyorum.”
Abbot: “Ben de Abbot. Okçuluk benim işim. Bu görevde sen kılıcınla savaşsan daha iyi olur. Ayrıca okçuluk dışında iz sürme ve yol bulma konularında da bana güvenebilirsin. Ormanlar benim evim gibidir. Ayrıca Ork’lardan ben de nefret ederim. Tanrın Ork’ları sevmiyorsa Tanrı’na saygı duyuyorum.”
Ram: “Evet o haklı. Çok uzun süredir birlikte olmasakta Abbot şimdiye kadar yön bulma ve iz sürme konusunda bizi yanıltmadı. Oku iyi kullanıyor fakat tek sorunu yayı biraz fazla germesi!” Diyerek gülmeye başladı ve gülerek devam etti : “Geçen seferde yayını kırmıştı da!” Abbott baya utanmış gözüküyordu ve Ram’in omzuna sus dercesine yavaş bir yumruk attı. Ram gülmesini zar zor toparlayarak devam etti. “Neyse! Ben de senin gibi bir tapınakta yetiştirildim. Bize tapınakta vücudumuzu nasıl kontrol edeceğimizi ve vücudumuzu nasıl bir silah olarak kullanabileceğimizi öğrettiler. Bu yüzden çok fazla silah ve ya zırh kullanmam. Ve tapınakta bize öğretilen en önemli şey ise her zaman adaletli olmaktır. Her canlıya. Bu yüzden ben de kötülüğü seven bir insan değilimdir. Düzgün ve kuralcı bir insanım. Her şeyde bir denge olduğuna inanırım ve bunun için savaşırım. Normal bir insandan çok daha çevik ve hızlıyımdır. Savaşta bana güvenebilirsiniz!
Bu konuşmalardan sonra Sanelorian göreve doğru insanlarla gittiğini anlamıştı. Kötülükle açık açık savaşmasalar da ikisi de kötülüğü sevmeyen savaşçılardı. Birbirlerini tamamlayan özellikleriyle bu görevi zorlanmadan atlatabileceklerine emindiler.
Kuzey Ormanı’na çok yaklaşmışlardı. Hava yavaş yavaş kararmaya başlamıştı.
Abbot: Bugün biriyle savaşamayacağız gibi duruyor. Akşam ormanın kıyısında kamp kuralım. Sabah dinlenmiş bir şekilde Orklarla savaşırız.
Ram: Bana uyar. Bir uykuyu kim istemez ki!
Sanelorian: Peki o zaman. Kamp kurduğumuzda siz uyuyun. Ben gece gelecek herhangi bir kötülüğe karşı nöbet tutacağım.
Abbot: Peki o zaman. Çok yorulursan nöbeti ben devralabilirim. Zaten kamp yapabileceğim bir yeri gözüme kestirdim gibi.

Biraz daha yol aldıktan sonra ağaçların sıklaştığı bir yere kamp kurdular. Bir ateş yaktıktan sonra Abbot ve Ram derin bir uykuya daldı. Sanelorian’sa zaten ilk görevinin heyecanıyla uyumak istemiyordu. Kuş cıvıltıları bitip daha vahşi hayvanların sesleri duyulmaya başlamıştı. Sanelorian kötülükle ilk savaşına fazlasıyla hazırdı!



Part IV – First Fight Against Evil

Gecenin karanlığında çatırdayan ateşin önüne silahlarını dizmiş Sanelorian derin düşüncelere dalmıştı. Yalnız kaldığı her anda yaptığı gibi yine Tyr’e dua ediyordu. “Bana önümdeki savaş için güç ve cesaret ver Tyr! İçinde küçücük bir zerre bile kötülük barındıran her yaratığı öldüreceğim!”.
Sanelorian tüm gece uyumamasına rağmen bu onu pek etkilememiş gibi görünüyordu. Sabahın ilk ışıkları açarken güçsüzleşmiş ateşin karşısında akşam bıraktıkları gibi buldular Sanelorian’ı. Eşyalarını toplayıp ateşi söndürmeye başladılar. Tam bu sırada Abbot “Şşşşş! Sessiz olun!”. Herkes pür dikkat dinlemek için sustu. Herkes sustuğu anda da ormanın içinden bir çıtırtı duyuldu. Herkes çıtırtıya doğru bakıp silahlarına davrandı. Tam bu sırada karşıdan üstlerine doğru gelen 3 Ork gördüler. Hemen yanlarında da normal bir köpekten kat kat büyük, köpeğe benzer bir yaratık vardı. Abbot çevikliği ve hızlı davranması sebebiyle daha yaratıklar yaklaşamadan devasa köpeğe okunu attı. Ok devasa köpeğin sırtına saplandığı anda köpekten acı bir inleme duyuldu. Bunu gören öbür Orklar ise grubun üstüne doğru koşturmaya başladı. Ram gelen Orklar’dan birine elindeki yıldızı fırlattı. Yıldız havada giderken ilginç sesler çıkardı fakat Ork’un yanından geçip ağaca saplandı. Sanelorian önünden yayını alıp bir Ork’a oku fırlattı. Ok hızla gidip Ork’un kolunu sıyırdı. Ork kolunu tutarak koşmaya devam etti. Bu sırada Orklardan biri Sanelorian’ın yanına varmıştı bile. Ork Sanelorian’a elindeki kılıcı savurdu fakat Sanelorian bir anda yana çekilerek bu darbeden kaçındı. Bu sırada Abbot diğer bir Ork’u omzundan okla vurdu. Ram koşturarak Sanelorian’a vurmaya çalışan Orka bir yumruk attı ve hızlı bir şekilde onu ateşe doğru fırlattı. Yere düşen Ork tüm ormanın duyacağı bir sesle inledi. Sanelorian yayını bırakıp kılıcını çekerken bir darbeden daha zar zor kaçındı. Üzerine koşan iki Orktan birine kılıcıyla vurdu.Öldürücü bir vuruş olmasa da karnını boydan boya çizmişti. Öbür Ork Sanelorianın kolunda bir çizik açabildi sadece. Tam bu sırada Abbot kılıcını çekti ve o da saldırmak için arkadaşlarının yanına koştu. Ram uzaktan iyice yakınlaşan yaralı devasa köpeği görünce ona doğru koşturmaya başladı. Bu sırada Sanelorian Orklardan birini haklamıştı fakat arkasındaki Ork kalkmış ve ona doğru geliyordu. Ork kılıcını savurdu. Sanelorian tam zamanında geriye çekilememesine rağmen zırhı sayesinde kurtuldu. Bu sırada Abbot kılıcıyla Sanelorianı öldürmeye çalışan Ork’u biçti. Ram arkada köpeğin üstünden atlayarak arkasına geçip köpeğe bir tekme vurdu. Köpek inleyerek yere çöktü. Bu sırada Sanelorian önündeki düşmanın kaçmak için arkasını dönmesinden faydalanarak son darbeyi indirdi. Bu öyle bir darbeydi ki Ork ölürken bir ses bile çıkaramadı. Kafasının üzerinden giren kılıç kafasını boynuna kadar iki parçaya ayırmıştı. Her taraf pislik ve kan kokuyordu. Hepsi hafif yaralar almıştı. Üstlerine kendilerinin ve Orkların karışımı kanlarla kalmışlardı. Kılıçlarından kan damlıyorken yerde yatan Orklardan hala kanlar akıyordu. Abbot hemen Orkların üzerini aradı. Pek işe yarayacak bir şey bulamadım diye bağırdı. Sanelorian bir kalkan bulmuştu. Kalkanın üzerindeki sembolü tanıyordu. Bu pis Orkların tanrıları Grumsh’tan başkasının sembolü değildi. Kalkanı hemen güçsüz ateşe attı ve ateşte yanmasın zevkle izledi. Daha sonra öbür Orklara bakarken birinin sırtında bir mızrak buldu. Bunu bir kötünün kullanmış olduğundan dolayı almak istemedi başta. Fakat daha sonra kötülüğü kendi silahıyla öldürmenin daha iyi bir fikir olduğunu düşündü ve mızrağı alıp sırtına koydu. Ram ağaca girmiş sivri yıldızını çıkardı. Yıldızda hiçbir bükülme yoktu. Bunu gören Ram kendini çok şanslı hissetti. Gerekli malzemeleri topladıktan sonra ormanın daha derinliklerine, bu Orkların kaynağını bulmak için yola çıktılar.
Bu savaştan sonra Sanelorian anlamıştı ki Tyr uğruna verdiği bu savaşta bu iki dostun ona çok yardımı dokunacaktı. Savaşta arkasını kollaya Abbot’a, devasa bir köpeği bir tekmeyle indiren Ram’e artık çok daha fazla güven duyuyordu. Tyr’e bu savaşta ona güç verdiğinden ve böyle insanları karşısına çıkardığından dolayı teşekkür ettikten sonra yoluna devam etti.


PART V – More Orc, More Fun

Ormanın derinliklerine doğru devam ederken üstlerine sinmiş kan kokusu hala duruyordu. Pis kokunun farkına ancak savaş bittikten bir süre sonra varabilmişlerdi. Ama zaferin verdiği o muhteşem hissin yanında bu koku onlar için önemsizdi.
Ormanda bir süre yol aldıktan sonra ormanın seyrekleşen bir kısmına yaklaştıklarını fark ettiler. Bu seyrek kısmın ilerisinde de bir mağara olduğunu fark etmeleri uzun sürmedi. Ağaçların arkasında gizlenmeye çalışarak mağaraya daha yakından bakmak için ilerlediler. Ormanın derinliklerinde adeta Orc’lar için yapılmış bir yer gibiydi burası. Mağaranın girişine bakıldığında içeri daha ne kadar derinleşebileceği hakkında hiç birinin tahmini yoktu. Fakat hepsi bunun çok büyük bir mağara olduğunun farkındaydılar. Mağaranın girişinin üstü dağlıktı. Dağlığa biraz daha dikkatli bakıldığında ise mağaranın başka bir girişi göze çarpıyordu. Alttaki büyük girişin önünde bir Orc oturmuş, kılıcıyla yerdeki toprağı eşeliyordu. Abbot “Önce nöbetçiyi sessizce indirmeliyiz. İçerde kaç kişi olduklarını bilmiyoruz.” Dedi sessizce. Ram ve Sanelorian kafalarını sallayarak onayladılar. Abbot sessiz hareketlerle nöbetçinin arkasına dolaşmak için gruptan ayrıldı. Ram ve Sanelorian ise mağaranın girişini gözlüyorlardı. Abbot tam Orc’un arkasındayken bir dala bastı. Orc son anda arkasını dönse de artık çok geçti. Abbot kılıcını Orc’un boynuna dayadı. Yere düşerken ses çıkarmaması için onu tutmaya çalıştı ama başarılı olamadı. Çok fazla ses çıkmamasından dolayı içerdekilerin duyabileceğini düşünmeden Abbot’ın yanına geldi Sanelorian ve Ram. “Birinin gelme ihtimaline karşın nöbetçiyi canlı gibi göstermeliyiz.” dedi Ram. Sanelorian’sa Orc’un canlı gibi görüneceğine pek inanmasa da ona yardım etti. Birkaç dal parçasıyla dik tutmaya çalışsalar da bunda pek başarılı olamadılar. Çıkardıkları ufak tefek sesleri duyan birkaç Orc mağaranın girişine geldi. Bunu gören grup ormana doğru koşarak kendilerini daha iyi savunmak istediler ama çok geçti. İçeriden bir tanesi tek gözlü ufak tefek iki tanesi normal bir tanesi ise dev gibi bir Orc çıkmıştı. Tek gözlü olanın pis bir Shaman olduğunu anlamıştı Sanelorian. Büyük olan öbürlerinin iki katı kadar bir cüsseye sahipti. Büyük ihtimalle liderleriydi ve elinde kocaman bir balta taşıyordu .Abbot çevikliği sayesinde hemen ağaca tırmandı. Sanelorian ise silahını hazırda tutuyordu. Tam bu sırada ormanın içlerinden, yani arkalarında bir ses geldiğini duydular. Kafasını çeviren Sanelorian 3 Orc ve bir devasa köpeğin daha arkalarında olduğunu fark etti. “Bu pis yaratıkların bir tuzağı! Tyr bana güç ver!” diye bağırdı Sanelorian. Ve silahını sırtına koyup mızrağı tüm gücüyle normal Orclardan birine fırlattı. Mızrak hızla gidip Orkun göğsüne girdi ve ork devrildi. Tam o sırada ağaçtan hızla bir ok öbür Ork’a isabet etti. Ork acıyla inledi ve diz üstüne çöktü. Ram bu sırada arkada ki gruba doğru koştururken elindeki yıldızı devasa köpeğe fırlattı. Yıldız süratle devasa köpeğe saplandı ve devasa köpek acıyla inledi. Köpeğin etrafından yıldırımlar geçiyordu. Bunun şokuyla Sanelorian önünden gelen Ork’u fark etmemişti. Ork kılıcını hızla salladı. Sanelorian son anda kenara çekilerek bir darbeden kurtuldu. Abbot ufak tefek olan Ork’u tek okla indirmeyi başardı. Artık pis iblis bir daha büyü yapamayacaktı. Sanelorian önündeki Ork’un tereddütünden istifade ederek tek hamlede boğazını kesti. Kılıç aynı devinimle devam ederken arkasından gelen Ork’un da karnını deldi. Ram karnı deşilen Ork’u tek yumrukla rahatlıkla indirip köpeğe son vuruşu yapmak için koşturdu. Bu sırada devasa olan Ork Abbot’ın çıktığı ağaca doğru koşup ağacı baltasıyla tek hamlede devirdi. Ağaç devrilirken atlamaya çalışan Abbot son anda kurtuldu fakat bir bacağı ağacın altında kalmıştı. Zaman kaybetmemek için ağacın altından kalkmadan oku atmaya çalışan Abbot başarısız oldu. Devasa Ork bu sefer Sanelorian’a koşmaya başladı ve ona baltasını salladı. Sanelorian kenara çekilse de balta kolunda derin bir yara açmıştı. Sanelorian buna daha çok sinirlenerek Tyr’den aldığı yüksek kuvvetle büyük yaratığa vurdu. Büyük yaratık inledi fakat dövüşmeye devam edecekti. Bu sırada Ram köpeği halletmiş geri dönmüştü bile. Sanelorian yanından zıplayan Ram’i görünce bu kadar hızlı olmasına şaşırmıştı açıkçası. Ram zıplayarak yaratığın boynuna bir yumruk indirdi. Kırılan kemik seslerini üçü de duymuştu. Ağacın altından kurtulmuş olan Abbot kılıcıyla son bir saldırı denese de yaratığı haklayamadı. Sanelorian kafasına indirdiği son hamleyle yaratığı öldürmeyi başardı. Karnı boydan boya yırtılan yaratık tüm ormanın duyacağı şekilde inleyerek diz üstü çöktü daha sonra bir inlemeyle daha yere kapaklandı. Yaratığın inlemesinden sonra tüm ormanı bir sessizlik kaplamasını bekliyordu Sanelorian. Ama öyle olmadı. Mağaranın içinden daha ince ve daha cılız da olsa çok daha kalabalık bir Ork grubunun sesi geliyordu..


Part VI – Dipsiz Mağara

Yaralanmış ve yorulmuş olmaları onları tereddüte düşürmüştü. Mağaranın içinde daha ne kadarı olabilirdi? Hepsini alt edebilirler miydi? Sanelorian bunları hiç düşünmemiş gibi mağaraya doğru biraz yaklaştı. Ona korku değil kötülerle savaş öğretilmişti sadece!

Mağaradan gelen sese hepsi kulak kesildi. Hepsi afallamıştı. İçerden gelen sesler daha demin öldürdükleri tipten yaratıklardan çıkacak sesler değildi. Daha tiz ve daha korkmuş seslerdi bunlar. Bir anlık düşündükten sonra hepsi bu sesin ne olduğunu anlamıştı. Bunlar daha demin öldürdükleri pislik yaratıkların aileleri olmalıydı.

Sanelorian bunu anladığı anda hiç tereddüt etmeden mağaraya doğru yürümeye başladı. Her ne kadar kadın ve ya çocuk olsalar da bu ırkın yaşamasına izin veremezdi. Bu yaratıkların hepsi, şüphesiz kötüydü ve onlara Tyr’in adaletini göstermeliydi. Sanelorian içeriye girdiğinde mağara duvarlarına sinmiş birkaç düzine Orc’la karşılaştı. Hepsi korku dolu gözlerle ona bakıyor, Sanelorian’ın anlamadığı bir dilde bağrışıyorlardı. Fakat Sanelorian içeri bir adım attığı anda tüm mağarayı sessizlik kapladı. Onları susturan şeyin ölüm korkusu olduğunu anlayan Sanelorian içinde anlayamadığı bir zevk hissetmişti. Sonunda Tyr için gerçekten önemli bir şeyler yapmaya başlamıştı işte. Kılıcını kaldırdı ve en dipteki ailenin yanına gitti. “Son bir sözünüz var mı?” diye bağırdı. Bu bağırış mağarada birkaç saniye yankılandıktan sonra mağara yine sessizliğe boğulmuştu. Sanelorian bu yaratıkların sadece kendi dillerini bilecek kadar aptal olduklarını anlamıştı. Derin bir nefes aldıktan sonra Tyr’in ona verdiği kuvvetle mağaranın içinde ne kadar Orc varsa kılıçtan geçirmeye başladı. Bu sırada Abbott’ta birkaç Orc ailesini kılıçtan geçirmişti. Bir Elf olarak Orclardan nefret etmesinin yanı sıra bu dünyadaki en iğrenç yaratıkların da Orclar olduğunu düşünüyordu. Evi Orclar yüzünden yıkılmış. O yüzden maceracı olmuştu. Ram ise Orc’lardan hiç birini öldürmedi. Ne kadar hepsinin kötü olduğunu bilse de her ırktan insanın yaşamaya hakkı olduğunu düşünüyordu. Fakat arkadaşlarına Orc’lardan çok ama çok daha fazla önem verdiği için sesini çıkarmamayı yeğledi.

Sanelorian bu pis yaratıkları da öldürdükten sonra mağaraya ufak bir göz attı. Arkadaşları ile beraber mağaranın bir odasının yukarı doğru çıktığını fark ettiler. Yukarı doğru sessiz adımlarla o odaya çıktılar. Odada kimse olmadığına emin olunca rahat adımlarla odayı kolaçan ettiler. Odanın bir tarafı dışarı açılıyordu. Buradan baktıklarında burasının mağaraya girmeden önce biraz daha yüksekte görünen giriş olduğunu fark ettiler. Odada işlerine yarayacak herhangi bir şey bulamadıkları için aşağı indiler. Mağara derinlere doğru uzanıyordu. Burada Orc kalabilme ihtimaline karşın bir süre derinlere doğru ilerlediler fakat uzun süre yol almalarına rağmen yol bir türlü bitmek bilmiyordu. Uzun süre boş ve karanlık bir koridorda ilerlemek zaten sürekli ormanlarda yaşayan Abbott’ın sinirlerini bozmaya başlamıştı bile. Sanelorian herhangi bir kötülük sezmemesine rağmen merakına yenildiği için devam ediyordu. Ram’de mağaranın sonundan herhangi bir şey çıkacağına inanmıyordu. Uzun süre yürüyüp hiçbir şey bulamayan grubun geri dönmemesinin tek nedeni meraktı. Fakat büyük bir savaşın verdiği yorgunluk onların merakını yenecek gibi duruyordu. Sanelorian son bir umutla yüce Tyr’e dua etti : “Tyr ne yapmam gerektiği hakkında yol göster. Kötü yaratıkları öldürmek için bu dipsiz mağarada ilerlemeli miyim yoksa geri mi dönmeliyim?” Sanelorian kafasını istemeden geriye çevirdi. “Belki bir gün bu mağaranın sonunu keşfederiz ama o gün bugün değil.” Dedi Sanelorian. Grup buna içtenlikle katıldı ve aynı yoldan geri döndüler. Hepsinin aklı mağaranın derinliklerinde ne olabileceği hakkındaki tahminlerle doluydu. Acaba orayı bir gün gerçekten de keşfedebilecekler miydi?
S
13 yıl
Guitar Hero : Metallica Pc için?
Arkadaşlar Guitar her : Metallica'yı bilgisayarda oynamak mümkün müdür? Sadece konsola çıktığını biliyorum fakat bugün bir arkadaşla konuştuğumda PlayStation için çıkan bazı oyunların Pc'de simülatörler sayesinde oynanabildiğinden bahsetti.Acaba aranısda bu simülatörleri kullanan ve ya bilgisayarında Guitar Hero : Metallica oynayan var mı? Yardımınız için şimdiden teşekkürler.
S
13 yıl
FÖRSVARSMAKTEN
S
14 yıl
İzmir U19(-19) Amerikan Futbol Takımı
Arkadaşlar bilmiyorum burdan ilgi olur mu fakat belki ilgilenen fakat imkanı olmayanlar vardır diye konu açmak istedim.Öncelikle İzmir'in ilk 19 yaş altı Amerikan Futbol Takımı olacak bu.Geçen sene okulun son aylarında başladı yazın ara verildi dolayısıyla pek verimli olmadı.Fakat bu sefer okul başlarken antreman gün ve saatleri belli olacak.İstekli olanlar böylece öbür işlerini antremana göre ayarlayabilecek.
Amerikan Futbolu dediğimde aklınıza isterdim ama kalıplı değilim gibi şeyler gelmiş olabilir fakat kalıp neredeyse hiç önemli değil.Kendimden biliyorum çünkü 1.75 civarı boyum 55 kilom var fakat takımdayım.Şimdiye kadar herhangi bir seçme yapılmadı.Çok şişmanım ben yapamam ki falan da demeyin takımda çok şişmanlar var ve takımda gerçekten biraz şişmana ihtiyaç var şu an.Sadece antremanda koşuda zorlanabilirsiniz fakat git gide alışıyosunuz.Takımı Ege Üniversitesinden gelen oyuncular çalıştırıyor.Dediğim gibi herhangi bir seçme yok gerekli olan tek şey 19 yaşın altında olmanız.Antremanlar Atatürk Lisesi halı sahasında yapılıyor.Henüz antreman günleri belli değil fakat ilgilenen arkadaşlara belli olduğunda pm atabilirim.Geçen sene haftaiçi okuldan sonra olmuştu bu sene nasıl olacağı hakkında tam bir fikrim yok.
Geçen sene antremanlar genelde şu şekilde oldu.Uzun tempolu koşu(ilk başta en çok yoran şey),Isınma hareketleri vb,Kasları çalıştıracak egzersizler(Genelde stands duruşu üzerine kurulu,Şınav vb. dahil),Ve amerikan futbolu ile ilgili çalışmalar.
Amerikan futbolu ile ilgili çalışmaları daha da açmak gerekirse.Kaba bir şekilde vücut yapısına göre mevkilere ayrılıyoruz.Her mevkiyi Ege Dolphins'te o mevkiyi kim oynuyorsa o çalıştırıyor.Daha sonra mevkiniz koşu gerektiriyorsa koşu yöntemlerini koşuların isimlerini top tutma şekillerini öğreniyorsunuz.Mevkiniz defansif bir mevkiyse daha çok karşındakini yıkmak gibi biraz daha sert bir antremanınız oluyor.Ve ya line mevkiindeyseniz(Oyun başlarken ortada eğilen adamlar) Daha çok line mevkiinde nasıl durmanız gerektiği ve karşınızdakini nasıl bloklamanız gerektiğini öğretiyorlar.
Ben imkanım olduğu tüm antremanlara katıldım geçen sene ve kalıplı olmadığım için korkuyordum açıkçası ama hiç bir sorun çıkmadı.Herkese uygun bir mevki vardır yeter ki sporcu olmak isteyin.

Not biraz uzun oldu fakat umarım ilgilenen arkadaşlarımız çıkar.
S
14 yıl
Bu kız peynir sanırım [SS\u0027li]
< Resime gitmek için tıklayın >

-Bitanem <3
+Kardeşim <3

S
14 yıl
Ev Telefonu Numarası Sorunu
Arkadaşlar bir tane eve servis yapan lokanta ile evimizin telefon numarası arasında sadece 1 numara vark var.Her gün en az 2 kere arıyorlar.Numarayı değiştirmekten başka yöntem var mıdır ki diye bir de sizlere danışıyım dedim.Yine katlanıyorduk ama larteller dün attı.Saat olmuş 2 yorulmuşum sabah zaten.Sıcakta da uyunmuyor zar zor uyuklamaya başlamışım.telefon çaldı.Küfrede ede kalktım.Sarhoş bi tane adam.2 tane iskender falan diyo.Bişi demeden kapadım...Arada tamam gönderiyoruz falan diye eğleniyorum ama artık dayanılmaz bi hal almaya başladı.
DH Mobil uygulaması ile devam edin. Mobil tarayıcınız ile mümkün olanların yanı sıra, birçok yeni ve faydalı özelliğe erişin. Gizle ve güncelleme çıkana kadar tekrar gösterme.