O

Yüzbaşı
12 Temmuz 2007
Tarihinde Katıldı
Takip Ettikleri
0 üye
Görüntülenme (?)
43 (Bu ay: 0)
Gönderiler Hakkında
O
13 yıl
Saldırılar Karşında Türkiye\u0027nin Tutumu Hakkında
Hepimiz bilmekteyiz ki son bir haftadır savaş çığırtkanlıkları, Akçakaledeki ölümler hepimizi üzdü, gerdi. Savaş olmaması hepimizin temennisi. Öte yandan günümüzdeki uluslararası siyasi dengeyi analiz etme gayretinde olacağım kabaca. Bu şekilde bir yerlere ulaşabilir miyim, yazının sonunda beraber göreceğiz.

Öncelikle şu durumu düşünelim. Suriye yanlışlıkla veya kasten, ki 2012 teknolojisi ile yanlışlıkla bir saldırının olma olasılığı düşük, belli bir sürede sürekli olarak saldırı gerçekleştirdi ve Türkiye cevap vermedi. Ne olur? Öncelikle saldırı olan kısımlarda çok ciddi huzursuzluklar oluşmaya başlar. Korku yayıldıkça dolaylı olarak milliyetçiliği körükleyecektir. Bu milliyetçilik paranoya düşüncelere insanları sevk edecek ve çeşitli senaryolar kafalarda kurulacaktır. Bu senaryolar da saldırıların gerçekleşmesi ile doğruluk kazandığı durumda bu sefer ırkçılık hotlayacak ve yıllardır kurulmaya çalışılan vatana dayalı milliyetçilik, ırka dayalı milliyetçiliğe dönecek, Türk, Kürt, Çerkez, Alevi ayrımı arttıkça ve kutuplaşma derinleştikçe sivil baskı ve huzursuzluk hayatın bir parçasına dönüşecektir. Terör örgütleri açısından da üst sıralarda olduğumuz söz konusu olursa, böyle bir ortam da en çok bunların işlerine yarayacaktır. Sonuç olarak diyebiliriz ki Eğer Suriye'den simuntane bir saldırının sürekli olarak gerçekleşmesi durumunda ülkenin sosyo-ekonomik kıstasları dolayısıyla ortaya çıkabilecek durum bellidir. İÇ SAVAŞ.

Pekala. Şimdi anlıyoruz ki Türkiye Suriye'den saldırı geldiği durumda mutlak surette saldırmak zorundadır. Saldırmaz ise merkezi otorite sarsılmasından dolayı iç savaşa sürükleneceğimiz aşikardır. Ülkedeki kutuplaşmaları birer birer saymayacağım. Hepimiz neler olduğunu az buçuk biliyoruz. Türk-Kürt, Alevi-Sünni,

Savaşa şahsen karşıyım, ama Suriye eğer ki agresif davranışlar sergilerse, bu aslında devletin otoritesine yapılan saldırılara dönüşür. Bir silahlı örgütün saldırısı sonucu oluşan korku ile dünyanın en güçlü ilk 30 ülkesi arasında bulunan bir ülkenin yapacağı saldırıların oluşturacağı korku bir değildir. Etkileri birbirleri ile karşılaştırılamaz. Güneydoğu taraflarında yaşayan arkadaşlar varsa onlar oradaki atmosferi daha iyi aktarabilir zannediyorum.
O
13 yıl
Türk Olimpiyat Atletleri ve Haber Yapan Gazete Fotosu. Sansür mü ne
Bir arkadadaşım soruyor. Bu ne kafası diye. Valla düşündüm ben Yüksel Altuğ kafası olduğuna karar verdim. Bakıyoruz


< Resime gitmek için tıklayın >
O
14 yıl
Önerebileceğiniz Yazılım ve Formatlar.
Arkadaşlar kulaklık ile müzik dinlemek için uygun bir yazılım ve kaliteli ses için önerebileceğiniz bir formatı önerebilir misiniz?Kulaklık performasım

32 ohm empedans
15-27 000 Hz frekans aralığı
114 dB ses yüksekliği
Dynamic Bass

youtube ve mp3 cızırtıları beni benden aldı artık
O
14 yıl
Aklıma Geldi de
Elektrik Tesla'nın öngördüğü gibi atmosfer ile taşınsaydı her bir an aurora ile mi karşılaşacaktık?

< Resime gitmek için tıklayın >
O
14 yıl
Askerlik kültürü nedir?
Askerlik zamanım gelmedi eğitimden ötürü, o yüzden merak ediyorum. Askerlik kültürünü tanımlamak isteseydiniz nasıl tanımlardınız?

Etrafımda askerle işler yapan hocalarım var,akrabalarımdan asker olanlar var,tanıdık askerler de var. Onlarda fark ettiğim bir şey ki o da, iradelerini karşısındakine rahatlıkla hissettirebiliyorlar. Diğer insanlardan tamamen ayrı olması ile birlikte dikkat çeken bir husus bence. Askeri disiplin evet serttir, çetin zamanlar için lazımdır. Hatta Almanya'da ağırlıkla bu hissedildiği için hala eleştirilir, yine de bir düşünüyor insan. Öteki türlü daha mı iyi diye? Görev aşkı ile dimdik durabilmek ve buna temel oluşturacak bir disiplinden bahsediyoruz en nihayetinde.

Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Ve diğer can alıcı soru: Askerlikte de kadını erkeği eşit olsa nasıl bir toplumda yaşardık ?
O
14 yıl
Spekülasyonun Alası Karşınızda.
Hazır olun.Uzun zamandan beridir yapmadığım,forumda yapmayı saçma bulduğum için kestiğim spekülatif yazılar yazma serüvenime yeniden başlıyorum.O zaman
3...
2...
1...
Şudur ki olay,

Eminem’e müstehcenlik engeli
Müzik yayıncılığı ve avangard edebiyat alanında, ülkemizin önde gelen yayım kurumlarından olan Stüdyo İmge, ‘Eminem’ kitabıyla bir kez daha mahkeme önüne çıkarıldı.
İstanbul

NTV-MSNBC
25 Mart 2004 — Yayımcı ve yazarlar, mahkemede verdikleri savunmalarında “yayımladıkları kitapların, dünya çapında ünlü sanatçıların ve yazarların ürünleri olması nedeniyle, hiçbir müstehcen unsur taşımadığını, ayrıca da ‘sanatta müstehcenlik’ kavramını hiçbir şekilde kabul etmediklerini” belirttiler.

Dünya çapında ünlü rap şarkıcısı Eminem’in hayatı ve şarkıları üzerine Türkiye’de yazılmış olan ilk kitap olan ve Sabri Kaliç’in kaleme aldığı ‘Eminem’ kitabı, yine Eminem hakkında yazılan derleme yazılardan ve ‘Eminem Show’ albümündeki şarkı sözlerinden oluşan ‘Eminem Show’ adlı kitap, Eminem’in ilk şiir kitabı ‘Kızgın Sarışın’, Sibel Torunoğlu’nun romanı ‘Travesti Pinokyo’, avangard edebiyatın günümüzdeki en önemli adlarından biri olan Irwine Welsh’in ‘Olağanüstü Hikayeler’ adlı kısa roman derlemesi ve yine Irwin Welsh’in kült yapıtı ‘Trainspotting’in devamı niteliğinde yazdığı ‘Porno’ adlı romanının Türkçe’ye çevrilmesi nedeniyle, Stüdyo İmge Yayınları yetkilisi Levent Erseven ve yazarlar Sabri Kaliç, Kıvanç Güney, Fuat Şeşen ve Sibel Torunoğlu “halkın ar ve haya duygularıyla oynayacak tarzda müstehcen yayın yapmak”tan mahkeme önüne çıkarıldılar.

“SANATTA MÜSTEHCENLİK YOKTUR”
Yayımcı ve yazarlar, mahkemede verdikleri savunmalarında “yayımladıkları kitapların, dünya çapında ünlü sanatçıların ve yazarların ürünleri olması nedeniyle, hiçbir müstehcen unsur taşımadığını, ayrıca da ‘sanatta müstehcenlik’ kavramını hiçbir şekilde kabul etmediklerini” beyan ettiler.
Mahkeme, yayımcının ve yazarların yazılı savunmalarının alınması ve söz konusu yapıtların bilirkişiye inceletilmesi için, mahkemeyi ileri bir tarihe erteledi.
Yayımevi yetkilisi, mahkemeye yaptığı başvuruda, yapıtların suç unsuru taşıyıp taşımadıklarının belirlenmesi için yapılacak inceleme sırasında, “Muzır Neşriyat Kurulu”nu bilirkişi olarak kabul etmeyeceklerini, bu tür sanatsal içerikli yapıtların, ancak sanatçılardan oluşacak bir kurul tarafından incelenmesinin doğru olacağına inandıklarını belirtti.

Ve öteki değişiklik:

http://mevzuat.meb.gov.tr/html/31.html

Küçükleri Muzır Neşriyattan koruma Kanunudur efendilerim.Ve asıl dikkat edilmesi gereken nokta,kaldı ki hepsi önemli,şudur ancak emeli:

1117 SAYILI KANUNDA EK VE DEĞİŞİKLİK GETİREN MEVZUATIN

YÜRÜRLÜĞE GİRİŞ TARİHİNİ GÖSTERİR LİSTE

Kanun No Yürürlüğe giriş tarihi
3266 12 Mart 1986
3445 26/5/1988
5218 21/7/2004

Davadan yalnızca 3 ay 21 gün sonra yasanın üzerinde oynanması ne enteresan bir nokta.Asıl önemli olan nokta nedir?

Irwin Welsh kitapları artık kültleştiği için dokunulamıyor.Ama çok da basılmasına bir şekilde müsaade edilmiyor.

Eminem ile ilgili diğer kitaplar ise karavana oluyor...



Ve işte varmak istediğim asıl nokta:SANSÜR!
Muzır Neşriyat Mevzuatı incelendiğinde ve spekülasyonun işte asıl başlayacağı nokta olan 2015 teyiz,sayın okuyucular ve aciton.

konu teklifi:Öpüşmek

İddia Makamı:Muzır Neşriyat Şüphesi

İlgili Kanun:Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kanunu
Anayasa 11.Madde

Anayasa 11.Madde:Çocuklar ve kadınlar 'pozitif ayrımcılık' ilkesi doğrultusunda devletin güvencesi altındadır ve işte mastermind başlayabilirsin:Elbette yahu neden başlamayalım.Here is the Deal:


Basit bir öpüşme sahnesinin Muzır Neşriyat olabilmesi için şunlar gereklidir:
a)Başbakanlığın seçmiş olduğu 15 yıllık bir kamu görevlisine göre öpüşmek bütün cinsel duyguları su yüzüne çıkartan ve saklanılması gereken bir olgudur.Abi kafasındaysa şunu da diyebilir:Öpüşmek,fazlasıyla tutku ve duygular ile yapıldığından iradeyi kıran ve sonunda yolumuzu kaybetmemize neden olabilecek,uzak durulması gereken kadın-erkek yakınlaşmasının en vahim noktasının kanıtı niteliğindedir kaldırılmalıdır.Muzır Neşriyat!
b)Adalet bakanlığın seçeceği herhangi bir Cumhuriyet başsavcısının öne atacağı,anayasanın 11.maddesi.Kadınlara ve Çocuklara 'Pozitif Ayrımcılık' ilkesi doğrultusunda hükümetin atayacağı herhangi bir müfettişin ilgili konuda hüküm verme hakkı doğar.Bu meşrudur.
c)İçişleri bakanlığından atanacak üst kademe yönetici der ki,pozitif ayrımcılık ile geleceğimizi sağlama almak durumundayız.Bu hukuksal sürecimizin devamlılığı gereği uygulanması gerekli ve zorunlu bir karardır.
d)Milli eğitim,gençlik ve spor bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu üyelerinden seçilecek olan şahıs,pedogojik olarak çocuğun bu görüntüleri görmesinin,kötü örnek teşkil edeceği ve disipliner yapıya karşı bir tehdit olarak algılanabileceğini belirtir.Dayanak olarak geçmişteki öğrenci başarısızlıklarını beyan eder.
e)Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığınca tıp dalından seçilecek bir üye,18 yaştan küçük olan gençlerin ekranlarında öpüşen çiftler görmesinin,cinsel ilişkiye özendirici bir davranış olduğunu beyan edip,Seksoloji anabilim dalında konu ile ilgili dayanaklı sayılı sayıda makale edinilip,medeni hukukça belirtilen çocukları cinsel istismardan koruma ve 11.maddeye göre yayınlanacak pozitif ayrımcılık desteklenir.
f)Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından, güzel sanatlar dalında ün yapmış kişiler arasından seçilecek bir üye,öpüşmeyi ışık ve duygular bakımından incelendiğinde sanat olabilmesi için gerekecek duygu yoğunluğundan ziyade sahnelerde yayınlanan öpüşme sahnesinin yalnızca şehvet içerdiğine hüküm verir.Dolayısıyla yalnızca şehvet içerikli bir yapıtın sanat olamayacağı hükmüne varır.
g)Yüksek Öğretim Kurulunun, sosyal bilimler dalında akademik kariyer yapmış ve en az doktor unvanını almış üniversite öğretim elemanları arasından seçeceği bir üye,bütün bu şartlar altında yozlaşmış bir sosyolojide,ülkenin ilkelerine sadık ve ilerlemeci ve çalışkan bir neslin yetişmesinin bilimsel olarak mümkün olamayacağına dayanak verir.
h)Diyanet İşleri Başkanı tarafından Din İşleri Yüksek Kurulu üyeleri arasından seçilecek bir üye,dinen zina ve zinaya özendirici şeylerin yasaklandığını ve belirtilen kurumlarda çıkan sonuçlara göre öpüşmek fiilinin gösterilmesinin alenen zinaya özendirici bir unsur olduğuna karar verir.
ı)Ankara, İstanbul ve İzmir Gazeteciler cemiyetlerinin tespit edecekleri birer basın mensubu aday arasından Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünce kura ile tespit edilecek bir üye,toplumun nabzındaki çoğunluğun böyle düşündüğüne ve bunun meydana gelmesinin,halkın çoğunluk isteği olarak bakılması gerektiğini söyler.Zaten bağımsız yayın organı kalmamıştır.

Çok mantıklı değil mi öpüşmek çok pis bir şey kesinlikle uzak durmalıyız der sonra halk.Buna inandırılmıştır.Bundan adı kadar emindir.


Teşekkürler teşekkürler beni sizler yarattınız
O
14 yıl
Siyasetin yaşı,yeter koşulu,Forum Kavramının Siyasetteki Yeri
Şikayet bölümünü karışırtırırken Ömer'in bir yorumu ile karşılaştım.Diyor ki:

quote:

Orijinalden alıntı: Ömer


Siyaset konusunda görüşümü daha önce belirtmiştim, yine paylaşmak istiyorum sizlerle;

Siyaset nedir?
Kimler siyaset hakkında konuşmalıdır?

Kimseyi hor gördüğüm için söylemiyorum yanlış anlaşılmak da istemem ama siyaset oltanın ucundaki yem gibidir. Kendi hayatını devam ettirebilecek yeterliliğe sahip olmayan, kendi sağlık güvencesini bile kazanamamış olan, bir de yaş itibariyle henüz aklıselimliğe erişememiş olan kişilerin siyaset konuşması kadar zararlı bir alışkanlığın olmadığını düşünüyorum.

Bunu oltanın ucundaki yeme benzettim, niçin mi? Zihinlerin farklı yönlerde çalışıyor olması, dikkatin hiçbir getirisi olmayan bir noktaya odaklanması sadece zaman kaybıdır. Gençlerimiz yaptıkları işin en iyisini yapmak için çaba sarf etmeleri gereken yerde beyhude bir uğraş edinmektedirler ki bunun ne onlara ne de vatana millete hayrı yoktur.

Öte yandan ön şartları edinmiş bir kişi zaten siyaset konuşması gereken yeri ve nasıl konuşacağını yeterince bilmektedir. Gider görüşüne uygun siyasî oluşumun içine dâhil olur gerekirse görev de alır.

İnsanlarımızın eleştirel olması farklı bir olgudur, bir olaya birçok yönden bakabilme becerisine sahip olması farklı bir olgudur, kendisini medenice ifade edebilmesi farklı bir olgudur. Bunların hepsi ortak paydada birleşirse ki işte o zaman çok lezzetli olur. Lakin siyaset ise bunlardan bambaşkadır.

Velhasılıkelam forum bu istişarenin yapılabileceği bir yer değildir. (Bence.)

Bunlara ek olarak aşırı yoğunluktan dolayı yönetici arkadaşların çok daha fazla yorulmalarına neden olacaktır sadece.


Eleştirel yaklaşıyorum.Bir de bazı kavramlara çıkarımsama yaparak bir yerlere ulaşmaya çalışacağım.(Özlemişim ya )

Şimdik gerisin geri gidiyorum.

Forumun ne olduğu bahsine girmek istiyorum:Belli bir topluluğun,topluluğunu ilgilendiren ortak konular hakkında tartıştıkları,fikir alışverişinde bulundukları ortamına Forum denir.Forum gereklidir.Çünkü insanlara farklı düşünseler dahi ortak nokta bulunabileceğini, belirli bir kültürel birikim ve bundan doğacak sorumluluk bilinci ile uzlaşı anlayışını kazandırabilecek belki de pratik anlamda tek yerdir.

Burada şu soruyu yöneltmek istiyorum:Siyaset nedir?Üniversitelerde lisans programı olarak okutulduğu halde birikimsizliğin getirdiği yasakçı zihniyetle hep korkulup uzaklaşılan bu kavram nedir

Düşündüğümüz zaman feodal bir yapı içerisinde fikir işçileri olarak dh yöneticilerinin selfleri sayılırız bir noktada.Bu noktada zaten başlı başına siyasal bir ortamın içindeyiz topluluk olmanın gereği olarak.İçinde bulunduğumuz forumun da kendine göre yasama-yürütme-yargı birimleri var çalışıyorlar.Ufak bir internet devletinin içinde vergisiz yaşadığımız durumu söz konusu.Çok yaşa reklam sektörü.Neyse konumuz nedir?Siyaset nedir?

Politika(siyaset), toplumun halka dair yaptığı tüm etkinliklerdir. (Aristoteles) bu bir tanım

Siyâset, belli bir toplumda çatışma halinde olan çıkarların uzlaştırılması faaliyetidir.

Farklı bir tanım daha:Farklı fikri gruplarının vereceği ortak kararı bulma çabasına Siyaset denir.Yani siyaset uzlaşmak demektir.Verilecek kararı sorgulayabilme geleceği adına kendi yolunun ışığında verilecek karara ortak olabilme demektir.

Şimdi zannımca şu sonuç çıkmakta

Sadece kavramlarları sorguluyor ve birleştiriyorum ve soruyorum.Meclis aslında bir forum değil midir?Yönetim için seçtiğimiz toplumdaki farklı düşüncelere ait şahısların oturup fikirlerini ortaya koyup tartıştıkları,fikir alışverişinde bulunup,esasen uzlaşı içinde bir karar vermek için toplanılan hacim değil midir Meclis?

Meclisin de demokrasinin pratikteki tezahulü olduğunu,en azından esasen,çok yontma odun olsak da biliyoruz.En basit tanımı ile demokrasiyi nasıl tanımlıyoruz?Toplumdaki karşıt görüşteki halk grupların kendi düşünce ve isteklerini temsilen seçtikleri elçilerin belli bir meclis içerisinde karşıt görüşler içerisinde çoğunsal uzlaşı içinde ortak karar arama çabasıdır.Partiler sağolsun bu işlevi ortadan kaldırıp başka bir şeye dönüştürüyorlar ama konumuz dışında neyse,

Buradan da şu sonuca varmak istiyorum:Meclis bir forumsa ve meclisin fonksiyonu toplumun siyaset ihtiyacını gidermekse forumda siyaset yapmak demokrasi adına konuşmaktır ve şu şekilde düşünebilir

1.Tepe meclis Karar verir
2.Belediye meclisi Kararlara uygun alt kararlar verir.
3.İlçe Belediye Meclisi Kararlara uygun alt kararlar verir.
4.Halk Meclisi(forumu) Kararların doğruluğunu sorgulayıp ona göre alınacak yeni tavra karar verilir.


Burada 4.basamakta olan bizlerin kendi meclisimizde siyaset ihtiyacımızı gidermemiz,yani ortak bir uzlaşı kültürüne sahip olmayışımız ve bunun da sürekli bastırılmış irademizden doğan bir sebepten doğması en başta demokrasi oluşumunun önüne konulan bir engeldir.Demokrasiyi mikro anlamda engelleyip makro bir demokrasi beklemek açıkçası uzayda dünyadaymış gibi nefes almayı ummaya benziyor.

Yasakçı bir zihniyetle bazı problemler çözülmez.Tarihin her anında bu durum kendini kanıtlamıştır,kanıtlayacaktır da.İradenin doğası yasağı reddeder.Demokrasi de bu doğayı kabul eder.Burada şu soruyu soruyorum çocuk ne zaman siyasetin ne olduğunu öğrenir?Kavram olarak siyasetin gerekliliğini özgür iradesi ile karar vermeye ilk eğilime girmeye başladığı seneler olan ergenlik çağında tanışır.Kendilerini ifade etmek isterler,iradelerinin olduğunu bize kanıtlamak isterler.Verilen kararda kendi uzlaşı payını almak isterler.Arkada kalmak istemezler.Haksız bile olsa sesinin çıkmasını isterler.Burada gerçek bir itaatkar olana kadar sesleri kısılır,kesilir,yok sayılır.İradesini yeniden kazanmak istediği olgunluk döneminde ise bunu ancak başkalarının seslerini susturarak sağlayacağını öğrenir ve o şekilde davranır.Uzlaşma aramaz.Güç ilkesine inanır uzlaşı değil ve kendisinin geçtiği yollardan kendisinden sonra gelecek nesli de geçirmeye çalışır dayatmacı sistem artık kısır döngüye girmiştir.

Sonuç:Her gün şikayet ettiğimiz yönelimlere sahip sayın ve sevgili Türkiye Halkım ortaya çıkar.

Buradan da şu noktaya varıyorum:Forumda yapılacak siyaset eğer demokratik bir toplumun olmazsa olmaz gereksinimi ise bunları yeni nesle nasıl aktaracağız?Akademik anlamda emek harcayanlar ve formal eğitim ışığında bu birikimleri okullarda istediğimiz kadar teorik eğitimini verelim,pratik edilmezse unutulur solar gider,sonunda şüpheye düşer ve yok olur.Yani sürekli bu pratiği sağlamak zorundayız ola ki gelecek nesile karşı sorumluluk içerisinde olduğumuzu iddia ediyorsak.Bu durumda şu noktada eleştiri yapmak istiyorum.Bu pratiğin de sağlanması gereken yerin demokrasi ise aradığımızın,meclisler yani forumlar olduğuna inanıyorum.Aynı zamanda aktif bir biçimde ilkelerini belirleyecek ve ona göre hareket edecek gencin reşitliği çıktıktan sonra,yani söz sahibi olabilme hakkı doğduktan sonra nasıl düşüneceğinin temelinin reşitken değil,daha lise çağlarında demokrasi çerçevesinde yetişmesi ve olgunlaşması gerekliliği,o toplumun gelecek nesle karşı verdiği sorumluluklarından biridir.Çünkü olgun her bireyin sorumluluğu kendisinden sonra gelecek nesli vicdanen ve aklen olgunlaştırmaktır.Reşitlik dediğimiz şey toplumda kabul görecek bireyin her anlamda yeterli olgunluğa gelmesi demek değil midir?Olgunlaşmamış bir siyasal anlayış ve kültür ile reşitliği alınan bir bireyin sudan çıkmış balık gibi olacağı aşikardır ki bunun örneklerini etrafımızda bolca görmekteyiz diyorum ve şu şekilde eleştirimi yapıyorum:

Demokratik anlamda siyaset, belli ilkeler ışığında düşünebilme ve o ışık sonucu doğacak her düşüncesini özgürce ifade edip,gerektiğinde savunabilme,bırakması gerektiği yerde bırabilme ve bunu en doğru şekilde dengeleyebilme yetisi ve bu yetiden doğan uygulama ihtiyacıdır.Siyaset konuşabilmek için gelir sahibi olmak,veya kendine has sağlık güvencesi olmak(özetle bir yerde çalışmak) gerekmez.

Kişisel bir eleştirim:

Ömer bey siz öğrenciliği iş olarak görmüyor musunuz? En son hatırladığım kadarı ile öğretmendiniz. Sağlık güvencesi olmayan,yani maaşlı bir işi olmayan, ki burada açıkça 14-18 yaşı kastettiğinizi düşünüyorum lakin 18 yaş üstü üniversite öğrenci grubunu da o şekilde görüyor ve hala siyaset konuşabilecek 'birey' olgunluğuna ulaşmadığını düşünüyorsanız kaldı ki yukarıda açıklamaya çalıştığım şekilde bence iradenin varlığına vakıf her birey kendi geleceği adına siyaset konuşmak zorundadır,bu onun kendi geleceğine karşı verdiği sorumluluktur,bence fikrinizi bir tekrar gözden geçirmelisiniz.Siyasetin temelinin salt para kazanmak ve malk mülk sahibi olmak olduğunu düşünüyorsanız bir şey diyemem tabi.Fikre karşı saygı.
O
14 yıl
Mod ama ayıp yaptığın O kadar yazdım lan :D
Yukarıda yazdığım üç davranıştan ikisini zaten bu konuyu açarak yapmış olduğunu bütün foruma gösterdin.Acaba toplumsal rollere nasıl bakıyor sorusuna cevaben sıcaktan öyle giyiniyorlar dediğimde cevahirde donla dolaşan adam mı gördün cevabını verdin.Burada eğer cevabın yukarıdaki ile aynı olsaydı toplumsal dogmalarda hareket ettiğini düşünürdüm.Ama açıkça kendinle özdeşleştirip empatiye kalkıştın.Yani toplumsal dogmaların dışında kalmak istediğine dem vurdun.

Toplumun sana koyduğu sınırlardan rahatsız oluyorsun.Karşı cinse karşı biyolojinin dışında iradesel olarak bir zorlama içindesin.Aynı zamanda da bu yaptığını bize kanıtlamak ve bundan da takdir görmek istiyorsun.Bütün bunların ne anlama geldiğini başka bir arkadaş sana açıklar artık.

Aynı zamanda yorumlarındaki saldırganlık,despotluk ve güç gösterisi iradenin sana yapılan her yorumda iradenin zayıflamasına, dolayısıyla mevcut halinden kaçmana engel olmaya ve bütün bunların dolayısıyla sinirlenmene sebep oluyor.Çünkü esasen bunu yapmadığın taktirde içinde bulunduğum toplum seni dışlayacak ve kabul etmeyecek.Bundan da açıkça korkuyorsun.Bu davranışın da yukarıdaki davranışların sebebi olan halini destekler nitelikte.

Bunun sonucunda da esasen sana en ufak bir zararı olmayan bir davranışı kendine bir tehdit olarak görüyorsun.Çünkü toplum bireyden sana göre daha önemli.Toplumsal ruha herkes uyup ona göre yaşamak zorundadır.Öteki türlü benim özgürlüğüm kısıtlanır.Çünkü kabul ettiğin tekilliğin dışında öteki görmüşsündür.

Karşı cinsinin iradesinin sana rahatsızlık verdiği ve öteki erkeğin davranışının bir 'tehdit' olmayışı sonucu var.Çünkü bir erkek senin 'üstün' iradene karşı tehdit değildir.Bir kızın iradesel haklarına saldırıda bulunman. Bu da erkek olarak daha üstünüm düşüncesinden doğuyor.Bunun da geçmişte iradesini sana konuşturmuş bir kadının yarası olarak düşünülebilir.Aynı zamanda yukarıdaki 3 davranış koşuluna zemin hazırlayan etken olarak da kabul edilebilir.

Anlayışına vermeyi planlıyordum.Veremedim.Kusuruma da bakma artık.
O
14 yıl
Poligami Eleştirisi
O kadar yazdım şimdi yayınlamasam içime oturur

Duruma biraz da eleştirel açıdan bakalım

''Bir erkeğin ihtiyacıdır çok eşlilik doğasında vardır.'' önermesi çok eşliliği savunanların en çok tutunduğu fikirlerden biridir.Bunun ile beraber şu soruyu sorabiliriz.Önce kaçmaz bir biçimde teolojik açıdan bakarsak eğer olaya madem bir erkeğin doğal bir ihtiyacıdır çok eşlilik neden tek Adem ve 4 Havva ile başlamadık.Teolojik açıdan düşünüyorum.Tam tersini de sorabiliriz.4 Adem 1 Havva.Bunlar teolojik kaynaklara göre olmayan şeyler öyle değil mi?Tek havva ve Tek Adem ile yola başladık.Demek ki neymiş?teolojik açıdan tek yetiyormuş.

Aynı şekilde doğal bir ihtiyaçtır lafzasına psikolojik perspektiften baktığımızda Freud der ki ''Gelecekte eş arama ihtiyacımız, çocukluk ile gelişen ana-baba tabanlı libidonun bir dışa vurumudur.''Çok eşli toplumlara baktığımızda her ne kadar birden fazla anası olsa da o kişinin her zaman tek bir annesi vardır.Ötekiler ''Cici anne'' dir.Yani buradan şu sonucu çıkarabiliriz.Çocuk her zaman annesini tanır öteki kadınları ötekileştirir.Kısaca Libido yine geçerlidir.İnsan esasen doğası gereği tek eşliliğe meyillidir.Bu noktada bu sonucu çıkabiliriz.Bu durumda bir insanı çok eşliliğe iten durum nedir?

Toplum olgusunun ilk oluşmaya başladığı dönemleri düşünecek olursak eğer temel dürtünün güç olduğunu görürüz.Güçlü olan her şeyin sahibidir.Özetle istediğini himayesine alıp dışarıdan soyutlama hakkını kendinde gizli tutar.Yani toplumsal olarak baktığımızda görmekteyiz ki poligami(çok eşli)gücü elinde bulundurmanın bir göstergesiydi.Tarih kendini tekerrür eder düşüncesi ile bakarsak eğer ve insanın kendini koruma içgüdüsünü de dışa vurarsak aynı zamanda da erkekte meydana gelecek olan Aşağılık kompleksi ve toplumsal ergümanları da devreye koyarsak,denilebilir ki erkek kendi egosunu korumak için eski toplumsal ergümanlardan kendine destek yaparak ve aşağılık kompleksinde olduğundan ötürü bunu yapacak başka bir fonksiyonunu düşünemediğinden poligamiye yönelir.Özetle Çok eşlilik erkeğin kendini dış tehditlere karşı kışkırtıcı olması neticesinde geliştirdiği bir savunma mekanizmasından ibarettir.Aşağılık kompleksine girmemiş biri pekala bunun için başka araçlar bulabilmektedir.Fakat bu durum içerisine girmiş bir erkeğin başka bir şey düşünmesi belirlenen ergümanlar neticesinde zaten düşünülemez.Bu durumsa yine kadının neden çok eşliliği düşünmediğini kanıtlar.Bütün bu durumlar geçerli olsa bile geçmişten kalma toplumsal ergümanlar buna mani olmaktadır.Yine aşağılık kompleksine girmiş bir kadının da kendini koruyabilmek için herhangi bir savunması bulunmayacağından,aşağılık kompleksindeki erkeğin isteklerini kabul etmesi düşünülemez.Yani Çok eşlilik aşağılık kompleksinin bir sonucudur.Anlamak istiyorsan üstekini bir zahmet oku be o kadar yazdık hani emeğe saygı + rep

İşin biyolojik açısına bir bakalım.Hepimiz belli bir habitat içerisinde yaşamaktayız.Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğumuza göre bu habitat TC sınırlarından ibaret.Aynı şekilde bu sınırlı alanda belli bir insanın ihtiyacını karşılayacak kadar gıda kapasitesi var.Çok eşlilik durumunda nüfusun artma hızının 3-4 katına çıkacağı kesindir ve kesin olan bir şey de habitatın belli bir nüfusu kaldırabilecek kapasitede olduğudur.Bu durumda denilebilir ki çok eşliliğin getireceği nüfus artışı, yaşam alanının sınırlayıcı faktörü sebebi ile gelecekteki toplumu büyük bir kıtlık ve susuzluk noktasına götürür.Bu durumun sürekli olması durumunda nüfusun geometrik bir artış sergileyeceği açıktır.Dolayısıyla bizim neslimizin çok eşli olması ve ileriki nesillerin de bunu kabul etmesi,savaş salgın vs.nin olmadığı olsa da çabucak halledilip silindiği günümüz ekosisteminde bu durum 1 adam 4 kadından doğma 4*2=8 erkek diyelim ve aynı şekilde 4 aileden de doğma 8 er kadın sonucu bir sonraki nesile geçişte 20 insanın öldüğü ve onun sonucunda 40 insanın doğduğu ve onlardan oluşacak 16 aileden de 8*8=64 insandan bahsetmek mümkün olur. bu durumda denilebilir ki 20 insan toplamda 104 insana sebep olmuştur ki ölen 20 kişiyi çıkartırsak 84 kişilik bir nüfus artışına sebep olduğu sonucu ortaya çıkar % ye vurduğumuzda ise 100 sene içerisindeki nüfus artışının 4 kat olduğu görülür.doğurgan nüfusun toplumun yarısını oluşturduğu düşünülürse yani 35 milyondan bahsediyoruz.yani totale vurduğumuzda 2 kat nüfus artışının yani 140 000 000 insanın ekosistemi ne kadar zorlayacağının düşünülebilmesi o kadar da zor olmasa gerek.

140 000 000 insanın sosyo-ekonomik perdesine bakalım.bu kadar insanın eğitim masrafı var,gıda masrafı var altyapısı var sağlık hizmeti var,var da var.En temel ihtiyaçlar olan gıda ihtiyaçlarından biyolojik açıdan yetersizliğini açıkladık.Peki sağlık ve eğitim ihtiyaçları?Bu kadar insanın toplumsal sorumluluk edinme süreçleri?Bunlara baktığımızda şunu görürürüz.5 aileden sadece türeyen 80 çocuktan bahsediyoruz.Bunlar kafadan 2 derslik öğrenci demek aynı zamanda 6 doktorun bir günlük mesaisi demek.Bu kadar insandan kaçının nitelikli bir yaşam için gerekecek eğitimi alabilecek peki?Kaçı hakettiği ilgiyi devletten ve ailesinden edinebilecek?veya bunu elde etti diyelim.Elinde sonunda belli bir kapasiteyle karşılaştığında ne kadar zeki ve yetenekli olursa olsun sırf kapasiteden bir noktada durdurulacak ve daha fazla ilerleyemeyecek.Ailenin mali külfetine girecek olursak 8 çocuğun ne kadar yüke sebep olacağı ortada olur.

Teolojik,Psikolojik,Sosyolojik ve Biyolojik açıdan çok eşlilik çarpık bir zihniyetin sonucudur.
Sosyo ekonomik imkanlar olarak nitelikli,kültürlü,belli bir entellektüel düzeyde insanın böyle bir yapı içerisinde çıkabilmesi de mümkün değildir.
Gelişmiş bir toplum bilincini yıkıcı bir zihniyettir.Toplum karakteristiği olarak aşağılık kompleksini yüceltecek bir fikirdir.


PS.yazı eleştiriye de açıktır.Hatalı olduğunu düşündüğünüz nokta varsa söyleyiniz.En azından okunduğunu bilirim
O
14 yıl
Kayıp Müzik Albümü:Yakup
2006-2007 sıralarında Yakup isimli bir grup vardı.Tek albüm çıkardılar sonra vokalistleri vefat edince grup dağıldı.O tek albümdeki şarkılar çok hoş şarkılardı.Üstelik kendi sitelerinden bütün albümü bedava dağıtıyorlardı.Bende de vardı 6-7 ay boyunca bıkmadan dinlemiştim ama sonra formattır falandır filandır derken silindi,yedeksizdi doğal olarak şu duruma binaen

İşin özü albümü arıyorum.Kendi sitelerinden de dağıttıkları için herhangi bir telif hakkına girmediğini belirteyim.Ama şöyle bir durum var hiç bir yerde yok.Bir hayli aradım bulamadım.Bir el iki el meselesinden yazıyorum yaniOnline olmasa bile gidip CD sini alacağım ama yok hiç bir yerde bulamadım.Bilen varsa beni kaç senelik bir özlemden kurtaracak belirteyim
DH Mobil uygulaması ile devam edin. Mobil tarayıcınız ile mümkün olanların yanı sıra, birçok yeni ve faydalı özelliğe erişin. Gizle ve güncelleme çıkana kadar tekrar gösterme.