... |
Aynen başlıkta yazıldığı gibiwww.meebo.com sitesinde çok kolay bir şekilde msn hesabınıza bağlanıp browser üzerinden messenger çalıştırabiliyoruz. Konuyu pclabs blog sayfasından okudum ve hemen denedim gerçekten de çalışıyor, çok ilginç bir uygulama. Artık işyeri ağlarında patron tarafından engellendiği için messeneger kullanamama sorunumuz ortadan kalkıyor. Konuyu yazılım bölümü yerine network'e açmamın sebebide bu. Browser üzerinden Msn, Yahoo, Gtalk, Aim, İcq gibi birçok messenger programını kullanabiliyoruz. Üstelik hiç bir program kurmadan, portlarla uğraşmadan. Az önce denedim yahoo messenger'a sorunsuz bağlandım. Konu daha önce verildiyse affola, Ben ilk kez duydum böyle birşeyi ve çok heyecan yaptım galiba ![]() ![]() |
Eniştem bakkaldı. Sabah dükkanı açmış. 'Menemen'in etrafını 70 bin Arap'ın çevirdiğini' duymuş. Eniştem 'Gel dükkanı kapatalım' diye beni kaldırdı. Dükkanı kapattık. O eve gitti. Ben Hükümet'in (Vilayet'in) önüne gittim. 6-7 kişi vardı orada... Normal adamlardı, kafaları kasketli, omuzlarında çanta var. Birinin eli silahlı......... yazının devamı içinhttp://www.milliyet.com.tr/2005/12/25/pazar/yazdundar.html Menemen olayının 3 canlı tanığının olay gününü ve sonrasını anlattıkları Can Dündar'ın Milliyet Pazar'daki yorumsuz yazısı. Mutlaka okuyun. |
Arkadaşlar bir kitapta karşılaştığım, belki matematikçileri hiç zorlamayacak ama matematikçi olmayan bir insanı biraz düşüncelere sevkedebilecek kısa ve güzel soruyu aynen size aktarıyorum: Asal sayılar kümesinin en büyük elemanı olabilecek N gibi bir asal sayı bulabilir miyiz? bulabilirsek daha ne bekliyoruz hadi bulalım, ama ya bulamazsak neden? |
Kilisenin evrenin merkezini dünya olarak gösterdiği dönemde Kopernik'in dünyanın güneş etrafında döndüğünü iddiasını savunan Galileo, engizisyon mahkemesi tarafından hakkın rahmetiyle tanıştırılmıştı. Tarihindeki bu ve benzeri 'kara lekeleri' temizlemek isteyen Vatikan'da Kardinal Paul Poupard bilimi reddetmenin köktendinciliğe yol açacağına dikkat çekerek laik bilim kaynaklarının tezlerine de kulak verilmesi gerektiğini belirtti. "Galileo'dan alınan kalıcı ders, gelecekte benzer hataların tekrarlanmaması için bizi farklı disiplinlerle ilişkiyi canlı tutmaya zorluyor" diyen Kardinal Poupard, diğer yandan bilimin de dini dinlemesi gerektiğini "Atom bombası ve insan klonlanması projeleri ahlaki ve dini köklerden tamamen kopmak istemenin meyveleridir" sözleriyle hatırlattı Radikal 07.11.2005 |
Forumda bir arama yaptım ama tatmin edici bir topic bulamadım. Google yeni (en azından ben yeni farkettim) bir hizmet başlatmış. Henüz beta aşamasındaki scholer.google.com adresinden akademik çalışmalar arasında arama yapabiliyoruz. Bir kaç örnek denedim, bazılarında ücretli kaynaklar çıksada yinede tatmin edici derecede sonuç bulabidim. Scholar ile ilgili daha aydınlatıcı bilgisi olan arkadaşları bekliyoruz.. Not: Bu hizmeti bilenler bilmeyenlere göstersin, daha önceden bilenler ise hesap versinler, neden bizimle daha erken paylaşmamışlar bildiklerini.. ![]() |
Biraz reklam gibi olacak ama maksadım tam tersi, ilginçtir diye aktarıyorum... < Resime gitmek için tıklayın > hepsi burada da böyle bir alet satılıyor üstelik oto aksesuarı olarak bu ne yaw... Hepsi burada yakında polis radarını erken uyarı veren, takometreyi bozan vb aletler de satmaya başlarsa şaşırmayın. Alkol almadan trafiğe çıkmak olmaz! ,Polisten ceza yemeyeceğin limitlerin sonuna kadar kullan hakkını gibi bir mantık mı var bu aletin satılmasında. Hem niye cep telefonu şekline sokularak kamufle edilmiş, gizli kullanımımı amaçlanıyor. Birde kullananların yorumlarını okudum sanki trafiğin en büyük sorunu Polisin yazdığı cezalarmış gibi bir hava var. Özetle derdiniz , trafiğe alkollü çıktığınızda trafikteki insanların veya yolcularınızın canlarını tehlikeye atıyor olmanız değil de sadece polisten ceza yemek ise alet süper fikir. http://www.hepsiburada.com/productdetails.aspx?categoryid=251421&productid=otadafit138 Sizce bu normal bir ürün mü yoksa ben mi yanlış düşünüyorum. |
ERATOSTHENES (M.Ö. 284 - 192) Eratosthenes M.Ö.276 ile 194 yılları arasında yaşamış olan filozof, şair ve matematikçidir. Meşhur İskenderiye kütüphanesinin yöneticiliğini de yapan, ilkçağın bu önemli düşünürü, iki önemli çalışmasıyla tarihe geçmiştir. Bunlardan biri; asal sayıları tespit için yaptığı bir düzenektir. Daha önemli ve ilginç olan diğer çalışmasıyla da bundan iki bin iki yüz yıl kadar önce gerçeğine çok yakın bir değerle dünyanın çevresinin uzunluğunu hesaplamıştır. Adı geçen düşünür bu hesaplarını yaparken, aşağıdaki yolu izlemiştir: Eratosthenes’in hayatının büyük bir bölümünü yaşadığı İskenderiye Kenti’nin güneyinde, epeyce uzaktaki Syene’de (bu günkü adıyla Assuan’da) derin bir kuyu vardı ve yılın kuzey yarımküre için en uzun gününde, yani 21.Haziran’da, öğle saatlerinde güneşin bu kuyunun dibini aydınlattığı bilinmekteydi. Bu bilgiden yola çıkan Eratosthenes söz konusu olayın, yılın bu günü öğle saatinde güneş ışınlarının Syene Kenti’ne, cisimlerin gölgesini oluşturmayacak şekilde, tam dik doğrultuda (90 derece açıyla) düştüğü manasına geldiğini anlamıştı. Buna karşılık, aynı günün aynı saatinde İskenderiye’de ise güneş ışınları (90 dereceden küçük bir açıyla düşerek) cisimlerde gölge oluşturmaktaydı. Bu olay dünyanın düz değil, yuvarlak olmasından kaynaklanmaktadır. Eratosthenes önce, çok uzaktan gelmekte olmaları nedeniyle güneş ışınlarının dünyamıza birbirlerine paralel olarak düşmekte olduğunu kabul etti. Sonra, yılın en uzun gününde, öğle vakti İskenderiye’de, yere dik konumda batırılmış bir çubuğun yarattığı gölgenin uzunluğunu ölçtü ve trigonometri formülleri yardımıyla, bu gölgeyle çubuğun kenarlarını oluşturduğu dik üçgenin tepe açısının 7,2 derece olduğunu buldu. (Okul bilgilerimizi hatırlayalım: Bu dik üçgende 7,2 derecenin Tanjantı = Çubuğun gölgesinin uzunluğu / Çubuğun boyu’ dur.) Eratosthenes yine geometri bilgilerinin ışığında akıl yürüterek, Syene’deki kuyu ile İskenderiye’deki çubuğun hayali uzantılarının küresel dünyanın merkezinde birbirleriyle 7,2 derece açı yapacak şekilde kesişmeleri gerektiğini düşündü. Bir başka ifadeyle yeryüzünde, Syene ile İskenderiye arasındaki uzaklık, dünyanın merkezinde 7,2 derecelik bir açıya denk düşmekteydi. Bu iki Kent arasındaki mesafe ölçülür ve 7,2 dereceye bölünüp, çıkan değer 360 derece ile çarpılırsa dünyanın çevresinin uzunluğu bulunurdu. O çağlarda böyle mesafeler, her adımı aynı uzunlukta atan yetişmiş kimseler tarafından adımlama yöntemi ile tespit edilirdi. Bu insanlar bir kentten diğerine yürürken attıkları adımları sayarlardı. Syene ile İskenderiye arası bu yolla ölçüldüğünde 4211 stadion (zamanımızın uzunluk birimine göre yaklaşık 748 kilometre) olarak bulunmuştu. Bir stadion eski Yunanlıların ilkçağda kullandıkları mesafe birimi olup (günümüzün ölçüleriyle), 177.6 metrelik eski Atina Stad’ının boyuna eşitti. Eratosthenes, 748 kilometreyi 7,2 dereceye bölüp 360 derece ile çarparak, kuzey-güney doğrultusu üzerinde bulunan söz konusu iki Kent’ten geçen meridyen dairesinin uzunluğunu gerçeğine oldukça yakın bir şekilde 37.400 kilometre olarak hesapladı. Dünya bir küre olduğuna ve bu kürenin bir çemberinin uzunluğu artık bilindiğine göre, buradan yola çıkılarak bu kürenin çapını bulmak için kısa bir hesap yapmak yeterli idi. http://www.uted.org/dergi/2002/haziran/haziran_5.htm Eratosthenes aynı yöntemle bu sefer benzer üçgenlerden yararlanarak dünya ile güneş arasındaki mesafeyi hesapladı ve bulduğu sonuç 92 milyon mil ile bugün bildiğimiz mesafe olan 93milyon mile oldukça yaklaşmıştır ve aslında unutulmaması gereken bu adamın tüm bunları 2200 yıl önce hesaplamış olmasıdır. İşte özgün düşüncenin ve zekanın mucizesi... |
Bilmiyorum daha önce verildimi bu konu(malum arama çalışmıyor), bir zamanlar neydik hatırlayalım, ünlü 8-0'lık ingiltere maçları ve o maçların kalecilerinin hatıraları...... ASLINDA Ingiltere ile 1984 yilinda oynayacagimiz o maça kadar inanin 1 ay sürekli yan top çalistik. Ancak o gün yedigimiz 8 golden 3'ü yan toptandi.Adamlarin nasil gol atacagini biliyor ama çaresini bulamiyorduk.Hayatimda oynadigim en tuhaf maçti.Düsünün sahada 22 kisi var ve 20 tanesi bana bakiyordu.ÇÜNKÜ maç hep benim kalemin önünde oynandi. Top sanki duvara çarpiyordu bana geri geliyordu. Maçtaki tek sutumuzu Erdal Keser atmisti. Belki bin maç yapsak 8 olmazdi. Ama oldu.40'inci dakikada beni çikarin diye bagirdim. Hoca baska alana degisiklik yapti ben sahada kaldim 8 golü de ben yedim.Maç sonu TRT spikeri geldi 'Ne hissediyorsun'dedi. Adamin suratina baktim 'Ne hissedeyim ki' dedim.. Wembley'deki 5-0'lik maç BIR DE 5 gol yedigim bir Ingiltere maçi daha var.Abdülkerim,Lineker'i, Rasit Çetiner de Hoddle'i tutuyor.Bir korner sirasinda, Abdülkerim ceza sahasinda resmen 'Lineker'i gördünüz mü beyler?' diye sordu. Rasit de, 'Az önce buralardaydi' yanitini verdi.Maç mi, makara mi belli degildi. Tabii 8 gollük maçtan sonra bu 5'lik karsilasma ciddiye alinmadi. Ama bizim bu maça bir gidisimiz var,inanilmaz.Abdülkerim Wembley'deki ilk idmana giderken bir kaç futbolcu ile birlikte yaris yaptilar. Wembley'e ayak basan ilk biz olalim dediler..Abdülkerim sanki Neil Armstrong gibiydi.. 'Aya ilk ben ayak basacagim'diyordu. Bu da ikinci 8-0'in öyküsü KALECI Fatih ile Milli Takim'da oda arkadasiydik. Ingilizler'den 3 maçta 21 gol yiyince (Bir 8 de Fatih yemisti) gazeteler 'Fatih ile Yasar öyle iyi arkadaslar ki,yedikleri (!)içtikleri ayri gitmez' diye yazdi. Ikinci 8-0'lik maçta kalede o vardi.Çünkü ilk 2 maçta 13 gol yedigim için oynamayacagimi biliyordum.Fatih sürekli beni sikistiriyor ve 'Abi ne olur, 8 olur mu?' diye soruyordu. Ben de, '1-2 olur fazla olmaz' diyordum. O kadar çok sordu ki, bir gün darlandim,'Yeter be. 7 olur, 9 olur ama 8 olmaz. O bana has!' deyip siyrildim. Maç 8 olunca, Fatih, 'Abi be! Senin yapacagin tahmin bu kadar olur' dedi, gülüstük. 8-0'lik bir ingiltere macinda 5. yada 6. golüyedikten sonra TRT spikerinin dedikleri: "Evet sayin izleyiciler,ingilizlerin bir atagini daha gol yiyerek savusturduk" macin 90.dakikasi ve ingilizler bir gol daha atiyorlar ve spiker yine patlatiyor "Evet sayin izleyiciler, mac bitti daha gol yiyoruz"... Neyseki o günler çok gerilerde kaldı.. ![]() |
Buluş, sanayideki herhangi teknik bir problemin çözümüdür Patent ise buluş sahibinin buluş konusu ürünü belirli bir süre üretme, kullanma, satma veya ithal etme hakkıdır. Yani buluş için patent alan kişinin söz konusu buluş üzerinde 7-20 yıl kadar bir tekel hakkı edinmesidir. Sanayisi oturmamış ,ekonomik gelişme için dışardan teknoloji transfer etmek zorunda olan ülkeler için patent yasalarının sıkı sıkıya uygulanıyor olması ülke ekonomisinin kendisine gelmesi, bilgi birikiminin ve tecrubenin artması için ihtiyacı olan korumacı politikaların büyük kısmından mahrum olması anlamına gelir. Teknoloji üreten ve ihraç eden ülkeler için patent yasalarının sıkı sıkıya uygulanıyor olması elbetteki yararlarınadır, hem bu patentler sayesinde ülkelerine gelir sağlarlarken diğer yandan da insanları birşeyler yaratmaları konusunda teşvik eder, yaratıcılığın önünü açar. Oysa bir ülkede korunmayan Patent hakları dış ülkelerden kaynaklanan yeni teknolojilerin, buluşların ülke ekonomisine bedelsiz kazandırılmasına olanak sağlar fakat diğer taraftan da ülke içinde teknoloji geliştirilmesini, patent alınmasını özendirecek bir motivasyon eksikliği yaratır. Patent haklarının korunmadığı, gözardı edildiği bir ülkeden de yaratıcılığın gelişmesini beklemek hata olur... Peki, yeni ürünlerin taklit edilmesinin, sanayinin gelişmesine yardımcı olacağı iddiası sizce doğru mu. Doğru ise Türkiye için durum nasıl olmalı, yani Türkiye ekonomisi patent kanunlarını sıkı sıkıya uygulamalı mı yoksa sanayisinin nefes alabileceği bir aralık mı bırakmalı ? Marie Curie, eşi Pier Curie ile birlikte yaptıkları Nobel Ödüllü radyoaktivite araştırmaları ile tanınırlar. Kendileri bir araştırmalarında radonun arıtılması ile ilgili bir teknik geliştirirler ancak çevrelerindeki tüm bilimadamlarının diretmelerine rağmen bu buluş üzerinde bir patent başvurusu yapmaya yanaşmazlar, sebebi ise böyle bir patentin kendilerinden sonra yapılacak olan bilimsel çalışmaların önünü tıkayacak olmasıdır. Sizin insanların yaşamını kökten değiştirebilecek bir buluşunuz olsa patent'ini almak konusunda bir tereddüte düşermiydiniz ? |