E

Yüzbaşı
23 Şubat 2006
Tarihinde Katıldı
Takip Ettikleri
0 üye
Görüntülenme (?)
12 (Bu ay: 1)
Gönderiler Hakkında
E
20 yıl
akıl ve ruh hastalıkları..
birçok yerde bu ibareye rastlarız akıl ve ruh hastalıkları dr.
burada hasta olan aklımız mı? yoksa ruhumuz mu?
bu tür insanlara genelde deli denmesi gerçeği ne kadar yansıtıyordur..
deli varmıdır? yoksa ruhu hasta insanlara bizler deli deyip işin içinden çıkıyormuyuz?
akıl kıt olabilir,hatta akılsız tabiri de kullanılabilir ama hasta tabiri kullanılması ne derece doğrudur?
akıl hasta olur mu?
E
20 yıl
BEYİNDE BİTER...
bir çok konuda karar vermemiz gerektiğinde başka bir insanın ilk yorumu ve düşüncesi BEYİNDE BİTER oluyor...
beynimizde bitirdiğimize inandıklarımız aslında gerçek manada bitiyor mu?
karar verme yetimiz beynimizin bunu algılaması ve kendi içimizde bu verdiğimiz karara inanmamızla mı başlar?
yoksa sadece yüzeysel ve olması gerektiğini düşündüğümüz bir inançmıdır bizim için?
beyinde bitirmek söylendiği kadar kolay bir yetimidir?
E
20 yıl
GÖÇ EDEN YABAN KAZLARI..
göç eden yaban kazlarının havada süzülürken "V" şeklinde bir formasyonla uçtuklarını görmüşsünüzdür... Bilim adamları kazların neden bu şekilde uçtuklarını araştırmışlar araştırma sonucunda şu verilere ulaşmışlar;


1-) "V" şeullanarak uçuş menzillerini % 70 oranında uzatıyorlarmış. Yani tek başına gidebilecekleri maksimum yolu grup halinde neredeyse ikiye katlıyorlarmış.

Kıssadan Hisse: Belli bir hedefi olan ve buna ulaşmak için bir araya gelen insanlar, hedeflerineklinde uçulduğunda, uçan her kuş kanat çırptığında, arkasındaki kuş için onu kaldıran bir hava akımı yaratıyormuş. Böylece "V" şeklinde bir formasyonda uçan kaz grubu, birbirlerinin kanat çırpışlar sonucu ortaya çıkan hava akımını k daha kolay ve çabuk erişirler.



2-) Bir kaz, "V" grubundan çıktığı anda uçmakta güçlük çekiyor. Çünkü diğer kuşların yarattığı hava akımının dışında kalmış oluyor. Bunun sonucunda, genellikle gruba geri dönüyor ve yoluna grupla devam ediyor.

Kıssadan Hisse: Eğer kafamız bir kaz kadar çalışıyorsa, bizimle aynı yöne gidenlerle bilgi alışverişini ve işbirliğini sürekli kılarız.


3-) "V" grubunun başında giden kaz hiç bir hava akımından yararlanamıyor.Bu yüzden diğerlerine oranla daha çabuk yoruluyor. Bu durumda en arkaya geçiyor ve bu defa hemen arkasındaki kaz lider konumuna geçiyor. Bu değişim sürekli yapılıyor; böylece her kaz grubun her noktasında yer almış oluyor.

Kıssadan Hisse: Yaptığınız her işi, yeri ve zamanı geldiğinde başkasına bırakmak gerekiyor.



4-) Uçus hızı yavaşladığında gerideki kuşlar, daha hızlı gitmek üzere öndekileri bağırarak uyarıyorlar.

Kıssadan Hisse: İlerlemek ve yol almak için bazen başkalarının uyarılarına gereksinim duyarız. Bundan alınmamalıyız; tam aksine, böyle uyarıları sevinç ve takdirle karşılamalıyız.



5-) Gruptaki bir kuş hastalanırsa ya da bir avcı tarafından vurulup uçamayacak duruma gelirse; düşen kuşa yardım etmek üzere gruptan iki kaz ayrılıyor ve korumak üzere hasta/yaralı kazın yanına gidiyor. Tekrar uçabilene (ya da eğer ölürse, ölümüne kadar) onunla beraber yaralı kuşu asla terk etmiyorlar. Daha sonra kendilerine başka bir kaz grubu buluyorlar. Hiçbir kaz grubu, kendilerine bu şekilde katılmak isteyen kazları reddetmiyor.

Kıssadan Hisse: Adam olmak sadece insanlara özgü değil....



ALINTIDIR..
E
20 yıl
nasıl öleceğimizi bilmek istermiydik?
nasıl öleceğimizi bilmiyoruz,yada hep yaşayacakmışız gibiyiz..
bazen aklıma gelir insan son dakikalarında neler yaşar ben şahsi olarak birilerini görme isteğim olmayacağını düşünürüm..
ölmeden önceki son saatlerimiz nasıl olacak?
yaşadığımız hayata uygun bir sonlamı öleceğiz yoksa tam tersimi olacak?
herkesin o süreyi aynı zaman dilimiyle geçirmeleri mümkün değil..
son saatlerinizin uzun mu? yoksa kısa mı geçmesini isterdiniz?
tabiki burada böyle bir soru sorarken bu konuda bizim belirleyici bir faktörümüzün olduğunu düşünmüyorum ama kimbilir belkide cüz i iredemizle kendi ölüm şeklimizi değiştirebiliriz..
E
20 yıl
beklentilerimiz gerçekleştiğinde niye şaşkına döneriz?
su*fi nin bahar geldi böyle oldu yazısı gibi olacak biraz ama ne geldi de böyle oldu bilmiyorum..
her zaman mantıklı ve akılcı olan ben bazı sebeplerin neticesinde tamamen farklı biri olup çıktım..
bu kadar fazlası korkutsa da her güzel şeyin ardından bir kötü olay bekler düşüncesi baskın geliyor..
teslim olmanın dışında yapabileceğim birşey yok gibi geliyor..
beklediklerimize değecek şeyler yaşadığımızda da içimizden geçen korkuların ve endişelerin sebebi nedir?
tarifi imkansız bir durumda olduğumuzda sakinleşmek için ne yapmalıyız?
kendimizi yeterince sakin hale getirdiğimizi sandığımız ve gerektiği kadar eğittiğimizi düşündüğümüz halde bizi tam tersi duygulara sürükleyen kim?
kendimiz miyiz? karşımızdaki mi?
E
20 yıl
NE KADAR HOŞGÖRÜLÜYÜZ?
Hoşgörü, sağlıklı insan davranışıdır. Hoşgörü sağlıklı insan hayatının, özüdür. Beşeri münasebetlerin temelidir.

Bugün her zamankinden daha fazla hoşgörüye ihtiyacımız olduğu aşikardır. Olumsuz birçok davranışın sebebi, yeterince hoşgörülü olamamaktır. Evde, trafikte, sokakta, okulda, işyerinde, kısaca insanın olduğu her yerde eğer hoşgörü yoksa orada bencillik, anlaşmazlık, güvensizlik, tartışma, kavga olumsuzluk adına her şeyi görebilmek mümkündür.

Eğitimli ya da eğitimsiz her insanda görülebilen bir eksikliktir, hoşgörüsüzlük. Peki bunun sebebi nedir ? Neden tarih boyunca Yüce Milletimizin hasletlerinden olmuş bir davranışı, bugün yeterince gösteremiyoruz. Bunun bir çok sebebi olabilir. Bunlardan kanaatimizce en önemlisi: insanın kendisi ile barışık olamamasıdır. İnsanımız, kendisine güvenmiyor, inanmıyor. Kendisini yeterince tanımıyor . En önemlisi kendisini sevmiyor, saygı duymuyor. Eğer insanın kendisine saygı ve sevgisi kalmamışsa, kendisi ile barışık olması da mümkün değildir.

Düşünün, en son ne zaman aynaya bakıp, kendinize gülümsediniz. Bu sabah kaç kişiye merhaba, günaydın ya da hayırlı sabahlar dediniz. Yoksa her gördüğünüz, tanıdığınız kişi için bu işte öyle biridir diye olumsuz mu düşündünüz ? Ayıbını mı aradınız ? Bu sabah trafikte içinizden kaç kişiye bir şeyler mırıldandınız . Kaç defa yardıma ihtiyacı olan insanları gördüğünüzde başınızı çevirdiniz . Okulda, sınıfta, sırada kaç kişiye kötü davrandınız. Arkadaşlarınızı, bencilliğinizden dolayı üzdünüz. Yönetici iseniz, idarenizdeki kaç insanı yeterince dinlemediğiniz için kırdınız. Yoksa siz sadece kendinizi mi düşünüyorsunuz ?

Hoşgörü bir vurdumduymazlık değildir. Hoşgörü görmezlikten gelmek hiç değildir. Hoşgörü kendini bilmektir. Hoşgörü haddini bilmektir. Hoşgörü haddini bilerek sürdürülen hayat biçimidir. Hoşgörü bir anlayıştır, anlayışlı olmanın adıdır, sevginin yoludur. Hataları düzeltebilmedir. Yoksa bana ne lazımcılık değildir. Anlayışın kendisidir. Hoşgörü, çağın getirdiği sorunların, aç gözlülüğün, doyumsuzluluğun, sevgi yoksunluğunun, güvensizliğin çaresi olabilecek bir anlayış tarzıdır, insanın özüdür.

Görülen odur ki bugün insanımız kendisi ile barışık değil. Her gün, haberlere baktığınızda olayların bir çoğunun sebebinin hoşgörüsüzlükten kaynaklanıp kaynaklanmadığını bir düşünün... İnsan kendisi ile barışık olamadığı zaman, toplumda kendisi barışık olamıyor. Sonra da herkes bir başkasını suçluyor. Çünkü en kolayı bu.

Hz. Mevlana: “ Ben insanların ayıplarını gören gözlerimi kör ettim. Sen de onlara benim gibi iyi gözle bak.” Diyor ve ekliyor.

“Bakın ! Toplumsal bunalımların, kavga ve dövüş ortamının tek ve en güçlü doğuş sebebi sevgi eksikliğidir. Bunun en doğru tedavi yolu ise sevgiyi aramak, yaşamak, uygulamaktır. Hoşgörülü olursanız seversiniz. Sevilirsiniz. Karar verirseniz ve de bu yolda çalışırsanız her şeye ulaşırsınız !”

Hoşgörü ustası Hz.Mevlana, gibi Yunus Emre, Bektaş Veli, Karaca Sultan da insanları hoşgörüye davet etmişler ve yaşadıkları dönemde Anadolu’yu bir hoşgörü cennetine çevirmişlerdi. Ama bugün aynı Anadolu’da hoşgörü yerine daha çok hoşgörüsüzlük almış başını gidiyor.

Toplumda hoşgörüye dönüşün, hoşgörüyü davranışa dönüştürmenin yolu, hoşgörünün yayılması, insanın sevgiyi yaşamasına, kendisine saygı duymasına, kendisi ile barışık olmasına bağlıdır. Hoşgörünün bir hayat biçimine dönüştürülmesi gereklidir. Bunun için de, Hz. Mevlana ve diğer hoşgörü ustalarının peşinden daha fazla gitmek, onları daha fazla anlamaya çalışmak gereklidir.

ALINTIDIR..
E
20 yıl
BEYİN GÖÇÜ NEDİR?
diğer açılan topik te su*fi ve C4 kısmen de olsa bahsetmişti benim hep merak ettiğim bir konudur beyin göçü..
bunu destekleyenler de var karşı duranlar da benim şahsi bir fikrim yok çünkü bu konu hakkında yeterli bir bilgiye sahip görmüyorum kendimi..
düşüncelerinizi paylaşırsanız sevinirim..
E
20 yıl
insan ve biz..
insan çok tuhaf bir yaratık..
ne kadar dürüst olduğunu asla kestiremediğin,karşındakine güven duymak isteyip duyduğunda içinde mutlaka bir hinlik aradığın sen..
konuşmaların her ne kadar tasdik eder olsada içinden mutlaka güldüğün insanlar ve yine sen..
tüm çirkeflikleri kendi içinde sindirip bir başkasında gördüğünde ağzını iki karış açan yine sen..
bastıramadığın egon yüzünden kırdıkların ve luzümsüz gördüğün en yakınların senin annen baban...
peşinden koştuğun aşkın için düştüğün basit durumlar için savunmaya geçip yerin dibine girdiğini göremeyen sen..
boş amaçlar uğruna harcadığın hayatını anlatırken mutlaka suçlayacak birilerini bulan sen..
ölümü kendine yakıştıramayan ve ölenleri bile eleştirip arkasından konuşmaktan çekinmeyen sen..
saygıyı sadece duymak sanan duyulduğunda anlamayıp sağır ve kör olan sen..
ibadetlerini boş vakitlerini geçireceğin zaman dilimleri sanan boş bulduğun vakitleri sonraki boş vakitlerine atan sen..
her sabah sözler verip akşama bir bir geriye veren sen..
bir an sadece bir an karşındakini sevmeyi becerebilen sen..
şefkat duymayı acımak sanan,acıdıklarını sözlerinle kıran ve öldüren sen...
yokluğu hiç sahip olmadıklarıyla bilen insanlara varlığınla sarılacağına elindekilerle sadece daha da bir hatırlatan sen..
bunca kötülükleri içinde barındırarak iyi olduğuna inanan yine sen...
E
20 yıl
burçlar kişiliği etkiler mi?
çok fazla içinde olmak istemediğimiz ama aynı zamanda dışında da kalamadığımız bir durumdur burçlar...
illaki ilk soru olmasada arada derede sorulan bir sorudur burcunuz nedir?

mesela akrepseniz belli başlı kalıplara oturtulmuşunuzdur..

insanların kolaycılık olarak gördüğü bir kaçış noktası olabilir mi?
benim burcum da var ne yapayım benim özelliğim bu.....

değişmekten korkan biri ve kendini olduğu gibi kabul ederken acaba burcuna neden bu kadar ağır bir sorumluluk yükler?

astroloji yıllardır tartışılan bir konu ben o kadar derin bakmadan yüzeysel olarak insanların burçlara yükledikleri anlamları anlamaya çalışıyorum..
E
20 yıl
KÜLTÜRLÜ KİŞİ KİMDİR?
Klasik müzik,blues(zencilerin ırkçılığa tepkisi aynı rap gibi ki daha sonra beyaz ırkçılarının çıkardığı rock müzik gibi),jazz vb batı kültürüne ait müzikleri dinleyen kişi midir kültürlü kişi?
Ya da mizah dergilerinde olduğu gibi ağzında pipo olan adam mıdır kültürlü?
Veya arabesk kültürünü benimsemişlere, eğitim seviyesi düşüklere, toplumda saygınlığı olmayan meslekleri olanlara, kitap okumayanlara
Eifel Kulesi'nden bakan insan mıdır kültürlü kişi. Paris midir kültür?
Yoksa Viyana mı?
Petek Dinçöz mü daha kültürlüdür yoksa Hülya Avşar mı? Ya da ikisinden de nefret ediyorum hadi ortama akalım diyen kişi midir?
Alıntı yapmak mıdır ünlü bir yazarın yazısından alakasız da olsa. Hergün televizyonlarda önümüze konulan ve "alternatifi yayınlanmayan" popüler müziği( ki bunu popüler yapan yine biziz) dinleyenler mi kültürlü yoksa batı müziğini dinlerken veya operada eziyet çekenler ve bunu kültürlü olmanın(yada gözükmenin) en önemli şartı olarak düşünenler mi?
Ya da kitaplarda yazılana göre her konuda fikir sahibi olanlar mı? "
Mesela çocuğunuzun klasik müzik dinlemesini istermisiniz? Yoksa önüne seçenek koyup seçmesini mi istersiniz?
Ya arabeski seçer diye endişelenir misiniz?
DH Mobil uygulaması ile devam edin. Mobil tarayıcınız ile mümkün olanların yanı sıra, birçok yeni ve faydalı özelliğe erişin. Gizle ve güncelleme çıkana kadar tekrar gösterme.