| 87/ gidecek arkadaşlar varmı ben 5.piyade tugayı 1.piyade er eğitim taburu sivasa gidiyorum ulaştırma olarak |
| 87/ gidecek arkadaşlar varmı ben 5.piyade tugayı 1.piyade er eğitim taburu sivasa gidiyorum ulaştırma olarak |
| skytürk te haber masası programında cumhurbaşkanlığına aday olduğunu açıkladı biraz önce düşünceleriniz neleredir arkadaşlar? |
|
Üstegmen Faruk cepheye yeni gelen askerleri kontrol ediyor bir taraftanda onlarla lafliyordu nerelisin gibi sorular soruyordu. Bir ara sacinin ortasi sararmis bir cocuk gordu. Merakla `adin ne senin evladim` der. Çocuk `Ali` diye cevap verir. Nerelisin? der. Ali Tokat Zilede` nim der. `Peki evladim bu kafanin hali ne?` Ali `anam cepheye gelirken kina yakti komutanim der. Neden? der komutan. Ali `bilmiyorum komutanim` der: Peki gidebilirsin Kinali Ali` der. O gunden sonra herkes ona Kinali Ali der. Herkes kafasindaki kinayla dalga gecer. Kisa surede cana yakin ve cesur tavirlariyla tum arkadaslarinin sevgisini kazanir Bir gun ailesine mektup yazmak ister. Ali`nin okuma yazmasi da yoktur arkadaslarindan yardim ister ve hep beraber baslarlar yazmaya. Ali soyler arkadaslari yazar "sevgili anne babacim ellerinizden operim ben burda cok iyiyim beni merak etmeyin` diye baslar. Kiz kardesini kendinden bir kucuk erkek kardesini sorar koyundekilerin burnunda tuttgunu yazdirir. Kendilerini merak etmemesini kendileri var oldukca dusmanin bir adim bile ilerleyemeyecegini yazdirir. Gururla mektubu bitirir neden sonra aklina gelir ve yazinin sonuna anasina NOT duser: Alinin kendisinden hemen sonra askere gelicek bir kardesi daha vardir. "Anacagim kafama kina yaktin burda komutanlarim ve arkadaslarim benle hep dalga gectiler sakin kardesim Ahmete de yakma onlada dalga gecmesinler der ellerinden optum` diye bitirir. Aradan zaman gecer. Ingilizler kati netice almak icin tum gucleriyle Gelibolu`ya yuklenirler. Bu cepheyi savunan erlerimiz teker teker sehit dusmuslerdi. Bunlara takviye olarak giden yedek kuvvetlerde yeterli olmamis onlarin sayilarida epey azalmisti gelibolu dusmek uzereydi kinali alinin komutani da olayi gorup yerinde duramiyordu. Kendisinin bolugu henuz sicak sicak temasa hazir degildi. Onlar yeni gelmisti onlari insan bedeninin sungu ve mermilerle orak gibi bicildigi bu yere dua ediyordu Komutanlarin bu dusunceli hali goren ve durumun vehametini bilen Kinali Ali ve arkadaslari komutanlarina yalvar yakar oraya gitmek istediklerini soylerler. komutanlari onlari olume gonderdigini bile bile caresiz gonderir. Kinali Ali`nin bolugunden kimse sag kalmaz hepsi sehit olmustur. Aradan zaman gecer. Kinali Ali`nin ailesine yazdigi mektubun cevabi gelir. Komutanlari buruk ve gozleri dolu dolu mektubu acip okumaya karar verirler. (bu mektubun asli Çanakkale muzesinde sergilenmektedir) Babasi anlatir Ali` nin. `oglum ali nasilsin iyimisin gozlerinden operim selam ederim dedikten sonra okuzu sattik paranin yarisini sana yarisinida cepheye gidecek kardesine veriyoruz simdi okuzun yerine tarlayi ben suruyorum zaten artik zahireyede fazla ihtiyacimiz olmadigi icin yorulmuyorumda siz sakin bizi merak etmeyin bizi dusunmeyin der ,koyu akrabalarini anlatir ve mektubu bitirir. Ali ananinda sana diyecegi bir sey var : "Anasi anlatir: ` oglum ali yazmissinki kafamdaki kinayla dalga gectiler kardesimede yakma demissin kardesine de yaktim komutanlarina ve arkadaslarina soyle senle dalga gecmesinler bizde 3 seye kina yakarlar 1- gelinlik kiza, gitsin ailesine cocuklarina kurban olsun diye. 2- kurbanlik koc a ,ALLAHA kurban olsun diye 3- askere giden yigitlerimize, vatana kurban olsun diye..... gozlerinden oper selam ederim ALLAHA emanet olun` Mektubu okuyan Alinin komutani ve digerleri hickira hickira aglamaktadirlar |
|
Bu sorunun yanıtını daha kolay verebilmek için öncelikle Atatürkün Türk toplumuna ne kazandırdıklarını kısaca hatırlayalım. Hayalci beyinlerin (ya da sadece kafaların ) olmayacak umutlara kapılıp, Türkiye büyük devletlerin tuzağına düşerek, emperyalist devletlerine tutsak edilmiş, adeta yem olmuştur. İşte Anadolu halkı bu içler acısı durumdayken Atatürk de devreye girerek halkla birlik olmuş, halkın kurtuluş mücadelesini başlatmıştır. Atatürk bu bilinçle hareket etmiştir. Acının, yurdun her bir yanını sarması, halkın yurtseverlik duygusunu iyice kabartmış, zafer kaçınılmaz olmuştur. Halkın yurtseverlik duyguları ve iradesi emperyalist devletlerin kirli çıkarlarını kısa sürede yenilgiye uğratmıştır. Halkın kurtuluşu kazanılmıştır, ancak asıl savaş şimdi başlamıştır. Çünkü sığınacak bir liman kalmamış, dönüşü olmayan yola girilmiştir. Güvenilecek bir devlet bir dost kalmamışsa, halkında katkıları ve çabasıyla yeni devletle yeni bir kader çizilmelidir. Artık kaderimiz kendi elimizdedir. Atatürkçülük işte bu noktada devreye girmiştir. Toplumun gelişmesi, ilerlemesi, çağdaşlaşıp her yönüyle kalkınabilmesi için dünyayla rekabete girilmesi hedeflerin en büyüğü olmuştur. Kurtuluş zaferi halka en baştan bağımsızlığı kazandırmış ve halkın egemenliğini kaçınılmaz kılmıştır. Cumhuriyetin ilânı toplumsal açıdan yeni bir devirdir ve en büyük devrimdir. Demokrasinin temeli olan laiklik ilân edilmiş, medenileşme yolunda yeni adımlar atılmıştır. Kadınlara sağlanan haklar, eğitim, sağlık, ekonomik ve ulaşım alanındaki yenilikler ve reformlar toplumsal kalkınmanın temelini oluşturur. Toplumsal kalkınmadaki bu savaşım, üretim toplumu yaratma amaçlıdır. Yeni fabrikalar işçi ve devlet destekli yine toprak reformuyla köylü-devlet destekli bir kalkınma planı ortaya koymuştur. İşte Atatürkçülük anlayışı kurtuluş zaferinden sonra atılan çağdaş adımlar ve hedeflenen aydınlanma yoludur.Yeniliklerdir, reformlardır, üretimci toplum yaratma ilkeleridir, çağdaşlaşmada hedeflenen çizgilerdir ve bilgi toplumu yaratma ilkeleridir. O döneme bakıldığında böyle fevkalade bir kalkınma içerisine giren bir devlet nasıl olur da şimdi içler acısı bir durumda olur? Öncelikle toplumsal kalkınmanın hangi dönemlerde duraklamaya girmiştir ona bakalım. Mustafa Kemalin başlattığı olağanüstü kalkınma planları kendi döneminde hiç bir engelle karşılaşmadan bir süreklilik göstermiştir. İsmet İnönünün dönemine baktığımızda eğitim alanında büyük destek verdiği Köy Enstitüleri ve buralarda yetişen öğretmenlerin ne kadar yurtseverlik duygusu ile yetiştirildikleri, bu öğretmenlerin öğrencileri de aynı anlayış içerisinde oldukları da somut bir gerçektir. Zaten Atatürkün de dediği gibi Gençler devrimci olmalıdır. Sözünün de gençlere karşı güven ve umutlar beslediğini açıkça belli ediyor. Halk Partisi bu dönemlere kadar Atatürkün ilkeleri doğrultusunda hedeflerini belirlemiş ve büyük başarılara imza atmışlardır. Ne zaman ki çok partili hayata geçiş yapıldı, ülkenin kaderi o anda değişti. Demokrat Partinin kurulması bu parti içerisinde çağdaşlaşmaya ayak direyen, gerici, eğitimden bilimden korkanların, aşiret ağalarının, para babalarının odağı noktası olmuştur. Bu kesimdeki gerici kesim Demokrat Partide yığılarak yanlarında çalışan yoksul, eğitimsiz işçi-köylüleri sömürerek, dini duygularını kabartarak sanki toplumsal kalkınmaya karşı devlet içerisinde örgütlenmeye başlamışlardır. Bu ağalar, beyler kendi çıkarları, boğazları, aç gözlülükleri yüzünden tüm ülkenin işçisini, köylüsünü sömürmeye başlamışlardır. Amerikada bunu fırsat bilerek DPlilerle anlaşacak bireysel çıkarlar doğrultusunda halkın umutları ABD ye satılmış, sunulan fırsatları Amerika kaçırmamış, pazar arayışı mantığıyla mantar gibi amerikancılar çoğalmaya başlamıştır. Ülkemize yönelik başlamış olan bu emperyalist çöreklenmesini kimsecikler sezmemişti. 1948lerden 1960 yılına kadar bu uğursuz dönem kara talihin başlangıcı oldu. Ta ki 1960ta otuzsekiz yurtsever subayın bunu fark edip başbakanı ve partisini alaşağı etmesiyle kralın çıplak olduğunu herkes fark etti. Ancak gelişen süreçte bu yurtsever subayların yargılanması bile gündeme gelecekti. Çünkü Amerika bu pastayı kolay kolay bırakmayacaktı. Yine DPnin tabanı galeyana getirilerek tekrar yerine kurulan Süleyman Demirelli Adalet Partisi, Amerikanın yeni umudu olacaktı. Adalet Partisi yine iktidar olmuştu. Yine görmezden geliniyordu. APlilerin ilk işi askeri kanattan da işbirlikçilerini bulup ülkeyi talana vurmaktı. CHP nin az bir oyla mecliste söz hakkı kalmamıştı. Sıra Atatürkün umutla güvendiği Köy Enstitüsü hocaları tarafından yetişmiş olan devrimci yurtsever gençlikteydi. Amerika ve iktidar sahibi olan (amerikancılar) ağalar, beyler bu yurtsever gençleri komünizmin savunucularıdır, komünistir-dinsizdir diyerek sokaklarda meydanlarda halkı uyandırmaya gözlerini açmaya çalışan yurtsever gençlerin karşısına gericileri sürerek, kendileri koca koltuklarında olanları gülerek seyrediyorlardı. Sonunda hiçbir suçları yokken bu güzel insanları asmışlar, kurşunlamışlar ve sözde komünizmden kurtarmışlardı ülkeyi. Oysa yalnızca rahatça at koşturacakları meydanı boşaltmışlardı. Nicedir aynı amerikancı zihniyetle Menderesten bu yana yönetiliyor ülke. Demirelden sonra Özal (Amerika kalan eksiklerini Özal döneminde tamamlamıştır.) ondan sonra gelen Tayyip Erdoğan iktidarı şüphesiz Amerikanın ülkemiz üzerinde oynadığı 50 yıllık acı bir oyundur. Bu oyun halen sürmektedir, nereye kadar süreceği de belli değildir. Bu değerlendirmeden sonra biz gençlere düşen en büyük görev gözlerimizi fal taşı gibi açıp bu oyunu görmek ve halkı bu yönde eğitip bu oyuna bir son vermektir. Bu gün dönüp şöyle az ötemize bakarsak karşılaşacağımız ilk şey Amerikan Kültürüdür. Futbolu, sanatçısı, sineması, sigarası çikolatası, elbisesi, ve nicesi... Her yaştan herkese hitap edecek şekilde amerikan kültürü aşılanmaya, sevdirilmeye çalışılıyor. Bu da toplumsal yozlaşmaya, ahlaksal çöküntüye, ve sömürüyle birlikte ekonomik çöküntüye, dilenciliğe itmektedir. Bu gün devletin bile başka bir devlete el açması, dilencilik yapması (onca zenginliklerimiz varken) kadar kötü onur dışı bir şey olamaz. Şimdiye kadar hep Atatürk yurtseverliğinden söz ettik, peki ne demek Atatürk yurtseverliği veya milliyetçiliği? Atatürk yurtseverliği ile Atatürk milliyetçiği tamamen birbirinden ayrı kalıplardır, ayrı düşüncelerdir. Atatürk milliyetçiliği 1980lerden sonra çok sık kullanılmaya başlanmıştır. Atatürk milliyetçiliği dar kalıp içerisinde sömürülmüştür. Bu hesaplar son yirmi yıl içerisinde göz ardı edilemez boyutta artmış somut gerçeklerdir. Bu düşünce sanal Atatürkçülüktür, yapaydır. Hiç bir şekilde affedilir yanı olamaz. Bu insanların kişiliklerine, davranışlarına, yaptıklarına baktığımızda hiç birinin gerçek Atatürkçü niteliği, kişiliği taşımadıkları saf talancı, soyguncu, fırsatçı olduklarını herkes anlamıştır. Ancak bu halk tekrar eğitimsizliğinin, bilinçsizliğinin kurbanı olarak; Amerikanın, Türk medyasına para yağdırarak sanal alemde iktidar gösterdiği dinci partiyi sandık başına gittiklerinde yeniden oyuna gelerek iktidar yapmışlardır. Bu amerikancı iktidarı Atatürk milliyetçileri görmezden gelebilirler, geliyorlar. Ama Atatürk yurtseverleri görmezden gelemezler, gelmemelidirler. Atatürk yurtseverliğini daha iyi anlayabilmek için yurtseverlik kavramını biraz açalım. Yurtseverlik doğuştan başlayarak aile içinde devam eder. Önce anneni seversin sonra babanı, kardeşlerini. Sonra evdeki bir sürahiyi, koltuğu, bardağı , evin kapısını seversin, bu daha genişlemeye başlar. Komşunu seversin, çocukluk arkadaşlarını, köyün çeşmesini, ağaçlarını, evlerini seversin. İlkokulunu, okul arkadaşlarını, öğretmenini seversin. Bu seni iyice sarar dağlarını, ovalarını, yeşilini, kuzularını, insanlarını, halk oyunlarını, türkülerini, geleneklerini seversin. Bu kişilik oluşumu son aşamasında sevgi tüm yurdu sarar denizlerini, dağlarını, ırmaklarını, dilini, renklerini, kültürünü seversin. Bu renkler, kültürler bizim dersin seversin aşık olursun ayrım yapmadan, etnikçilik yapmadan. Bu duygu seni sarmalar, yurdun sorunlarını seversin, ilgilenirsin. Yurtsever kişiliği kendi kişiliğinde bütünleştirmiş olursun. Yurdumuzda tüm bireylerde bu kişiliğin oluşması gerekir. Bu kişiliği yaratma görevi de ilkokul öğretmenlerine, bizlere düşmektedir. İlkokul dönemi kişiliğin oluşmasında çok büyük yeri vardır. Bir toplumun temelleri ilkokulda atılır. Gerçek Atatürkçülük nasıl kazandırılır? İlköğretim öğretmenleri olarak toplumsal kalkınmanın temelleri bu dönemde, bizim ellerimizle yani gençlerin elleriyle atılmaktadır. Eğer toplumsal kalkınma gençliğin elindeyse bugün gençliğin ne gibi sorunları var bunlara biraz bakalım. Genel bir bakış açısıyla baktığımızda en büyük sorunun ahlak sorunu olduğunu çok rahat görürüz. Bu beraberinde kültürel yozlaşmayı da getirmektedir. Ahlak sorunun çözümü eğitimden geçer. Aile çocuğunu iyi eğitmeyebilir, ancak bizler onların eğitiminden yakından ilgilenmeliyiz. İyi eğitilen çocuk hem kendi ailesinden başlayarak onlara karşı sorumluluklarını yerine getirir hem de topluma karşı sorumlu olup toplumdaki ahlaksal sorunları (yapan olmayıp) görebilen ve çözmek için çaba harcayan bilinç sahibi bir birey olarak yetiştirmeliyiz. İlköğretimdeki bir çocuk eğer sekiz yıl bizim elimizin altındaysa o çocuğun yanlış, ahlaksız, niteliksiz bir kişilik ortaya çıkması imkansızdır. Çıkıyorsa bunun tek sorumlusu bizleriz. Bu yüzden okul yaşantısı içerisinde bir çocuğun yalnızca öğretimiyle sorumlu olmak yeterli değildir. Hatta eğitimin yanında öğretim hiç de önemli değildir. Önemli olan eğitimse o çocukla okul dışında daha çok zaman ayırmalıyız. Eğitimleriyle dışardan ilgilenmeliyiz. Onlara ağaç dikmesini öğretip, o ağacın büyütülmesiyle ağaç, orman sevgisi çok kolay kazandırılabilir. Ağaçları seven birey, ne çevresindeki ağaçlara ne de sırasına masasına en ufak bir zarar verir. Çevre temizliği bilinci için çocuklara temizlik yaptırılabilir, çöplerini çöp kutusuna atmaları gerektiği kavratılır. Çalışma ahlakı kazandırılır. Her şeyde yiyici olmayıp, tüketici olmayıp kendi emekleriyle ürettiklerini ancak kullanabilme hakkına sahip olabilecekleri kavratılır. Okulun her türlü işlerinde öğrenciler arasında iş bölümü yaptırarak, emek harcatarak çalışmalarının sonuçlarını görmelerini sağlamalıyız. İnsanlara değer vermeleri, çünkü her birey değerlidir anlayışıyla herkesin birbirine saygılı olmaları gerektiği bilinci verilmelidir. En önemlisi hayvanları, canlıları sevmeyi öğretmeliyiz. Üretici olmaları amaçlandırılmalıdır. Okuma bilinci vererek kendilerini en iyi şekilde geliştirmelerini sağlamalıyız. Öğrencilerde hümanist bir kişilik yaratmak için edebiyatı, sanatı sevdirmeliyiz, geliştirmeliyiz. Bir işi yaparken o işi severek isteyerek yapmalarının daha başarılı olmaları için gerekli olduğunu kavratmalıyız. Öğrencileri mesleklere yönlendirmeden onlara bazı meslekler öğretilebilir. İşçilik, köylülük öğretilmelidir. Bu temiz duygular içinde yetiştirilmelidirler. Ancak o zaman gerçek Atatürkçülük, yurtseverlik kavratılmış olur. Atatürkün çizdiği hedeflere asıl o zaman ulaşabilecekleri öğrencilere söylenir. Öğretmen adayı olarak bizimde şunu çok iyi kavramamız gerekir. Öğrencilere kazandırmak istediğimiz duyguları, ahlakı, kişiliği ve niteliği kendi kişiliğimizde taşıdığımız sürece başarılı olabiliriz. Atatürk yurtseverliği ancak böyle doğar, gelişir. Atatürkün ilkelerini ezberleterek, annesinin, babasının ismini öğreterek, gençliğe hitabeyi ezberleterek ya da her gün o çocuklara and içtirerek Atatürkçülük kavratılamaz, öğretilemez. Bu ezberci uygulamayla hem Atatürk karşıtları ortaya çıkarılmış olunur hem de doğru kişiliğin oluşmasından yoksun olunur. Gerçek Atatürkçülük, Atatürk ilkelerini, niteliklerini çok iyi kavrayıp ve bu nitelikleri öğrencilere yaşatarak-yaparak kavratmakla mümkün olunur. O zaman gerçekten yurdunu, ulusunu seven insanlar ortaya çıkacaktır. |
| arkadaslar pes5 de baska takımdan futbolcu alınıyormu alınıyorsa nasıl cevapalarsanız sevinirim |
arakadaslar ben 2 veya 3 aydır kont yuklemıyorum hattım ne kadar daha kontur yuklemezsem kapanır bilgilendirirseniz sevinirim
|
artık kafayı yemek üzereyim bu ahu tuba ve meriç erkan beni deli etcek her sabah onlarla uyanıyorum ahuuuuuuuu sesleriyle![]()
|
| grup84 parcalarını nasıl buluyosunuz en sevdiginiz veya begenmedigniz sarkısı hangisi |
arkadaslar emret komtanımı nasıl buluyosunuz fikirlerinizi bekliyorum.ben cok begeniyorum
|