F

Yüzbaşı
11 Kasım 2011
Tarihinde Katıldı
Takip Ettikleri
5 üye
Görüntülenme (?)
113 (Bu ay: 1)
Gönderiler Hakkında
F
10 yıl
ŞU ANKİ VÜCUDUNUZ MU BU ADAMIN VÜCUDU MU?
F
10 yıl
Kızlara Nasıl Davranmalı? (Rehber)
Evet arkadaşlar fark ettim ki konu dışında kız konuları giderek artıyor ve ben de kardeşlerimin yararlanması için bir rehber hazırlamayı uygun gördüm.

Aşağıda yazılanlar uçkurunun peşinde koşanlar için "kız kaldırma taktikleri" değildir çünkü öyle olsaydı bu kızlara hakaret olurdu, her kız kendi içinde anlaşılmalı, değer verilmeli. Bu rehber sadece sevdiğiniz kız karşısında çuvallamamanız içindir, tamamen masumane bir rehberdir.

Öncelikle arkadaşlar, bir kızı etkilemek için en azından bakımlı bir dış görünüşe sahip olmanız gerekiyor. Çünkü kimse paketini beğenmediği bir ürünün tadını
merak etmez.
Yakışıklılık Allah vergisi, ama değilseniz de iyi giyinerek, fit bir vücuda sahip olarak, saçınızı başınızı temiz tutarak, güzel kokarak hoş bir görünüm yaratabilirsiniz, yaratmalısınız. Çünkü bir ilişkinin önemli bir kısmını dış görünüş oluşturur ve iyi bir dış görünüşünüz yoksa, en azından tahammül edilecek kadar yoksa, gram şansınız yok demektir. O zaman ne yapın:

-İyi giyinin, kıyafetleriniz kombine olsun, marka olmasına gerek yok ama paçavra olmasın.
-Üstü yazı dolu tişörtler yerine sade desenler seçin, çocukken giydiğimiz spor ayakkabılardan ziyade bez ayakkabıları tercih edin, afili cafili kotlar yerine koyu renklerde khakisler yada kotlar tercih edin.
-Iyi bir kemeriniz, kaliteli bir saatiniz olsun.
-En önemlisi saçlarınız, dişleriniz, tırnaklarınız temiz olsun.
-Güzel bir parfümünüz olsun, size yaklaşıldığında güzel kokun.

Yakışıklı bi mizacınız olmasa da bu özellikler size bir alım kazandıracaktır. Burada tipsizim diye ağlayanların çoğu belki de potansiyelinin farkında değil.

Şimdi kızla ilişki nasıl olmalı, ondan bahsedeyim. Arkadaşlar kendiniz empati yapın, size sürekli yazan bir kız, nadiren yazan çaba sarfetmeniz gereken bir kız ve hiç yazmayan cevap bile vermeyen bir kız düşünün. Hangisini daha çok aklınızda bulundurur kafaya takarsınız? Cevap muhtemelen hiç yazmayan kız olacaktır. Çünkü sinirinize dokunacak, gururunuzu zedeleyecek, ona ulaşmaya çalışacaksınız ama dikkat! Bu kızı bir ara çok kafaya takmanıza rağmen bi süre sonra söve söve unutacaksınız dolayısıyla bu kız kaybediyor, dolayısıyla sizin hiç yazmayan cevap bile vermeyen erkek olmamanız gerekiyor. Diğer yandan sürekli yazan erkek de olmamanız lazım, çünkü çantada keklik olarak görünürsünüz.

Şunları yapmayın:
-Sürekli ilk yazmak - Arkadaşlar ilişkide yazışma dengesi olmalı, eğer kız size hiç ilk yazmıyorsa o iş olmayacaktır. Ya kıza fırsat vermiyorsunuzdur ya da kız size karşı boştur. Belli bi süre yazmayıp kızı deneyin, yazarsa sizinle konuşmak istiyordur. Yazmazsa sakince çekilin.
-Fazla fazla smiley koymak - Açıklamaya gerek yok, mesajların olgunluğunu alıp götürür ve yavşakça gözükür.
-Cevap gelmediğinde üst üste yazmak - Başka işim yok hep senden cevap bekliyorum izlenimi verdirtir, amacı çok belli eder ve karizmayı yerlebir eder. Cevap gelmediğinde ASLA yazmayın. Cevap gelmesini bekleyin. Gelmiyorsa da umursamayın, kesinlikle üst üste yazıp zoraki cevap almaktan daha onurlu bi harekettir.
-Sanırım meşgulsun, konuşmak istemiyorsan söyle gibi mesajlarla kendinizi ezik konumuna düşürmek - Benim de bana yapılmasını en sevmediğim şey, şöyle düşünürüm: MADEM ÖYLE DÜŞÜNÜYORSUN YAZMA A.. ve bu mesajı hep konuşmak istemediğim kızlar atmıştır. Kızın da aynı durumda olduğunu hesaba katın.


Flörtleşme aşamasına geçecek olursak durum karşılıklıysa ilişkinin en zevkli anıdır kesinlikle.
Flörtleşme de aynı şekilde karşılıklı olmalı ve nasıl dans edeceğinizi bilmelisiniz arkadaşlar. Kıza uzun uzun iltifatlar ederek,
:) 'lü mesajlar sonunda kızı elde edemeyeceğinizi bilin. Bunları yaparak ancak kızın egosunu şişirir kendinizi kandırırsınız.

Flört döneminde kendinizi iyi bir şekilde ifade edin, iyi yönlerinizden bahsedin, kızı düşüncelerinizle etkileyin. Uzun uzun ortak yönlerinizden konuşun. Hep kendinizden bahsetmeyin, onun da ne düşündüğünü sorun. Flörtleşirken kendinizi iyi pazarlayın ama kendiniz olmayı da kesinlikle bırakmayın,
olmadığınız biri gibi davranmayın. Kıza satır aralarında niyetinizi belli etmeniz lazım, iltifatlar da satır aralarında olur. Atıyorum kızın saçları kıvırcık ve çok hoşunuza gidiyor ve o an çocuklardan konuşuyorsunuz, burada "Eğer seninki gibi güzel kıvırcık saçları olacaksa 15 tane çocuğa bile bakarım." demek hem iltifatınızı doğrudan verir hem de "Saçların çok güzelmiş, kıvırcık saça bayılırım." tarzı yavşak bir iltifat olmaz. Diğer yandan, bir yere gidecekse kimlerle gideceğini sormak, gideceği kişiler hakkında bilgi almak bir hakimlik havası kazandırır. Özellikle akşam konuşuyorsanız ve dışardaysa "Eve gidince haber ver." demek aranızda olmasını istediğinizi doğrudan kıza sezdirir. Bu olayın karşılıklı olması da gerekir aynı zamanda, eğer hiç reaksiyon, hoş bir söz alamıyorsanız kendi kendinize gelin güvey olmanızın anlamı yoktur çekilin o konuşmadan.


Olası bir buluşmada, yapmanız gerekenler, normal bir arkadaşmış gibi konuşmak, ama ek olarak ekstra göz teması kurmak ve kıza yakın oturmaktır. Aslında bunları ek olarak belirtmeme gerek yok çünkü kızdan gerçekten hoşlanıyorsunuz, istemsiz olan şeyler bunlar. Peki ne yapmamalısınız?

-Ortamda bir sıcaklık, tensel bir temas yokken kızın saçıyla oynamak, elinizi omzuna atmak gibi suni şeyler yapmayın. Amacı apaçık ortada olsa da hoş durmayacak,
kız biraz çekingense rahatsız olacak, konuşma aksayacak, ortam soğuyacaktır. Böyle olaylar karşı karşıya olur, olması gerektiğinde anlarsınız zaten, kız da aynı şekilde size odaklanır, temas kurar.
-Gereksiz konuşmayın. - İlk izlenim en önemli andır, eğer ilk buluşmanızsa sessizlik olmasın diye sürekli konudan konuya atlamayın, kızı susturup siz konuşmayın, kendinizden çok bahsederseniz kızı soğutursunuz. Kızdan en ufak bir ilgisizlik gördüğünüzde sorularla topu ona atmanız, artık sizin susup onun konuşmasının vaktinin geldiğini anlayın.
-Çok pahalı bir yere götürün demiyorum ama gidip de çiğ köfteciye de götürmeyin. İlk buluşmalar önemlidir, zamanla normalleşir gidilen yerler, ama ilk gidilen yerler mümkünse en azından otantik ve ilgi çekici yerler olmalı. Hesabı ödeme konusu biraz değişkendir, ben genelde yarı yarıya ödemeyi tercih ederim ve kalkarken de Cemal Süreya'nın "Ne günah işlediysek yarı yarıya." dizesine vurgu yapmanızı öneririm, şimdi aklıma geldi komiğime gitti. Kendim hiç yapmadım orası ayrı.


Sevdiğiniz kızı gördüğünüzde anlarsınız, davranışları kurallara bağlamak o kadar zor ki. Hoşlandığınız değil sevdiğiniz diyorum dikkat, her zaman yaşanmaz.
Kendim de ne çapkınım, ne flörtözüm, ne kazonavayım ama yararlanın diye aklımdaki bazı prensipleri yazdım, umarım sevdiğiniz kızla mutlu olursunuz. Ben olamadım siz olun bari.
F
10 yıl
HANGİ ŞAİRSİNİZ?
http://onedio.com/haber/hangi-sair-senin-ruh-esin--281590

"Cemal Süreya" çıktı.

Dünyanın en absürt ademoğlu olman kuvvetle muhtemel. Öylesine garip bir kişiliksin ki, bir iddiada isminden harf bile kaybedebilirsin. Mesela aşk insanısın ama asla klişe bir aşk değil bu, hep farklı. Ayrılığın da en afillisini sen yaşarsın; öyle ki senin ayrılığını gören vıcık vıcık aşk böcükleri, senin kadar yakışıklı ayrılmak ister.
F
10 yıl
ben sizin babanızım, ben ne dersem o olur.
F
10 yıl
AAAA Kİ Kİ Kİ AAAA Kİ Kİ Kİ Kİ
YEDİ SÜLALENİ YEDİ SÜLALENİ
F
10 yıl
Neden fitness\u0027a başlamalı?
Haydi Çocuklar Fitness'a! (Fitness'a neden başlamalı?)
Spor yapmak, hepimizin aşina olduğu bir kavram.

Kendimiz spor ile çok alakadar olmasak da çevremizde bir sporla uğraşan pek çok insan vardır. Eğer benim gibi 18'deyseniz ve hiç bir spora eliniz yatkın değilse, çaresiz kalıyorsunuz. Çoğu spor çocukluktan beri antrenman ve en azından aşinalık isterken eli ayağı top tutmamış, yüzmemiş, koşmamış biri olarak herhangi bir spora başlamak ve o sporda ilerleyebilmek o spora büyük bir aşk ister ki aynı durumda olan çoğu kişi gibi ben de bir spor türüne büyük bir ilgi beslemiyorum. Hem belli bir oyunsal yapıda olmayıp hem de vücudunuzu çalıştırabileceğiniz, bu işe gönül verebileceğiniz ve ne zaman başlarsanız başlayın aslında çok da geç kalmadığınız tek çareniz fitness'a gitmektir. Her spor erbabı antrenmanlarında fitness'ın alanına giriyor aslında, bizim yapacağımız ise çizgiyi direkt fitness'ta veya daha hacim odaklı bodybuildingde tutmak.



Fitness'a neden başlamalı:

Fitness'a başlamak için tonlarca fiziksel ve psikolojik sebep var.

-Fitness ile ugrasan insanın vucudunda yuksek miktarda endorfin, östrojen veya testesteron hormonu salgılanir. Adi gecen hormonlar vucudun fonksiyonlarini en yuksek seviyede gerceklestirmesini ve bunun yanında kisinin kendisini psikolojik olarak zinde, saglikli hissetmesini saglar, bu da direkt ozguvende artis demektir.

-Vucudun forma girmesi ve hareketlilik kazanmasi metobolizmayi ve enerjiyi arttirir.

-Kisinin hayatini belli kaliplara sokmasini saglayarak uykusunu ve beslenmesini duzenler.

-Fitness esnasinda kisi spora yogunlasarak ve kendini yorarak streslerinden arinir, spor yaparken dertlerini unutur.

-Kalp atislarini ve ritmini duzene sokar.

-Selülitin ve bolgesel yaglanmanin onune gecer.

-Solunum kapasitesinin,

ve rehabilitasyon yani onarim hızının artmasini saglar.

-Kisinin saglikli dusunmesini,

-daha hizli tepki vermesini,

-daha direncli,

-dinc ve esnek olmasini

-eskisine nazaran daha gec yorulmasını saglar.

-Kalp ve damar sistemini guclendirir,

-bagisikligi arttirir.

-cinsel gücü katlar

-ve daha etkili yag yakmanizi saglar.

-Iyi kolestrolun kotu kolestrole oranini yukseltir.

-Kemik erimesini ve kemik & kaslardan kaynaklanan diger hastaliklari buyuk oranda engeller.



Bu kadar faydanın yanında, çoğu fitness emektarı için asıl mevzu,

kişinin dış görünümde fitness ile ugrastikca giderek belirginlesen bir iyileşme olur, yani kadınlarda kıvrımlar belirginleşip vücut sıkılaşır ve erkeklerde bu gelişmelerin yanında kas kütlesi ve vücut hacmi artar.

Bu sonuçları aynada gördükçe veya başkalarının bakışlarında hissetikçe kişi katettiği yolun memnuniyetinde olacaktır, özgüveni artacaktır, insanlarda biraktigi izlenim olumlu olacak ve kendini toplumda söz sahibi hissedecektir

ve

bu hissiyatı kaybetmemek için fitness'a devam etmek isteyecektir.

Hatta bu bir istekten ziyade, bir zorunluluk haline gelecek, kişi fitness'a gitmesi gerektiğinde ama gidemediğinde, veya yememesi gereken şekerli veya yağlı bir şey yediğinde vicdan azabı çekmeye başlayacak ve özgüveninde ani düşüşler yaşayacaktır.



Öyleyse siz de hemen yarın gidip bir gym'e kaydolun, antrenorunuze bir program yazdırın ve uygulamaya başlayın.

Eger hemen havlu atmazsaniz, belli bir süre içinde gözle görülür ve hissedilebilir degisikliklere tanik olacaksiniz.

Yeni bir siz olacaksınız.



Ha, yeni bir siz olacaksınız demisken... erkeklerden bunu izlemelerini rica ederim.

http://www.youtube.com/watch?v=m8Ku_Amti0o

bi de bunu:

http://www.youtube.com/watch?v=ZrasQOojFyo



kadınlar sizi de unutmadim tabi ki!

http://www.youtube.com/watch?v=agIdPn0ikL8



Link:http://ogulcankarayurt.blogcu.com/haydi-cocuklar-fitness-a-fitness-a-neden-baslamali/19750069
F
10 yıl
BU ARKADAŞLARIN KULLANDIĞI HANGİ UYUŞTURUCU?
Videoyu izlemek için tıklayınız



İZLEYİN ZATEN PAYLAŞACAKSINIZ ((((:




Şaka maka bunların kafasından ben de istiyorum. Bi de çok anlamlı bir şeymiş gibi havaya giriyorlar.
Ama en sonda çocuğa çanta atıp üstüne çullanmalarına güldüm ne yalan söyliyim.
F
10 yıl
Soma\u0027daki felaket hakkında blog yazım?
http://ogulcankarayurt.blogcu.com/cok-olduk-be/19745172

quote:

Çok öldük be.
3 gündür Soma olaylarıyla sarsıldık. Hiç kimse gündelik hayatını bir kere bırakamıyor, yaşamaya eskisi gibi devam ediyor, güldüğü de kahkaha attığı da oluyor elbet ama hava kararıp da etrafı karanlık sardığında, insan kendisiyle baş başa kaldığında Soma'yı hatırlıyor ve yutkunuyor. Madene giren madencileri, nasıl çaresizlikle öldüklerini düşünüyor, belki daha da kötüsü o madencilerin sevenlerini düşünüyor. Arkasında gözü yaşlı annelerini, babalarını, eşlerini ve çocuklarını, tüm ailelerini ve arkadaşlarını bıraktılar. Geleneksel ailelerde evde babanın çalıştığı, annenin ise 3-5 çocuğa baktığı düşünülürse tablonun vahimliği ortaya çıkıyor. Ölen madencilerin aileleri maddi ve manevi bir boşlukta kaldı, hiç bir gelir kaynakları olmadığı gibi manevi bakımdan da o kadar korunmasız hissediyorlar ki. Belki de o madende, sevdikleriyle ölmeyi elli bin defa tercih ederlerdi ama onlar son derece vahşi ve acımasız hayat ile baş başa kaldılar. Fakiri ezen, yoksulu hor gören, farklıyı dışlayan hayat ile. Sevdiklerinin naaşını aldılar, gömdüler, belki de en değer verdikleri insanı toprağın altına gömdüler.



Olayın trajikliği bununla sınırlı da değil malesef.



Böyle bir olay yaşandığında ortalama bir ülkede olanlar, sorumluların istifa etmesi ve yargılanması, devletin madencilerin aile ve yakınlarına her bakımdan sahip çıkması, bir yandan da tansiyonu düşürmek için elinden geleni yapmasıdır. Ama Türkiye, sıra dışı bir ülke olarak, güya otoriter bir cumhuriyet, ki bana göre sütlü bir diktatörya olarak yine bizleri şaşırtmadı.



-Sorumluların istifa etmesini ve yargılanmasını bırak, sorumlular pişkin pişkin televizyonda açıklamalar yaptılar ve ellerini kollarını sallayarak yaşamaya devam ettiler. Bir kişiyi öldürmek yargı için suçtur ama yüzlerce madencinin ölümü yargıyı yeterince ilgilendirmiyor, katiller, parayı madencilerin hayatına tercih edenler ve bunlara baş sallayan tüm devlet kademesi hiç bir şey olmamış gibi aramızda dolaşıyor, hatta üste çıkıyor. Madenci yakınları bir kez daha kahroluyor.



-Devlet madencilere kanunen nafaka ödemek dışında sahip çıkmadı, sahip çıkmayı bir kenara atalım iki çift güzel sözde dahi bulunmadı. Bakanlar felaketi iş kazası olarak geçiştirirken Başbakan 1900'lerin başındaki örnekleri göstererek "Bu olaylar gelişmiş ülkelerde de oluyor." diyerek bizimle adeta dalga geçti. Bunları söylerken 1900 ve 2014 arasında 114 yıl olduğunu, ve sanayi devrinden bilgi devrine geçtiğimizi yani teknolojik olarak çağ atladığımızı bilmeyecek kadar cahil ve geçmişten habersiz miydi yoksa yine bile bile gözümüzü boyamayı mı tercih etti, bilmiyoruz ama madenci yakınları bir kez daha kahroluyor.



-Tansiyonu düşürmek mi? Devlet aksine tansiyonu arttırmak için elini ardına koymuyor, madenci yakınlarını polisin darp etmesi yetmezmiş gibi başbakan müşaviri sadece "İstifa et.", bakın argo bile değil, "İstifa et." diyen madenci yakınını polisler darp ederken tekmeliyor. Başbakan onu görevden almak yerine madenci yakınlarını tokatlıyor, "Yanımda yuh desene İsrail dölü." gibi medeni ve başbakana yakışır cevaplarla onun sırtını sıvazlıyor. Daha önceki bir maden felaketinde "Ölüm madencinin kaderinde var, madene inenler bunu bilip iniyor." da demişti, bu yüzden şaşırmıyoruz. Sevdiğini kaybetmiş madenci yakınları böyle bir psikolojik savaşın hedefi oluyor. Düşünsenize, protesto ettiği zaman karşısındaki kolluk kuvvetinin "Senin baban ölmüştür. Burada bağırmaya hakkın yok, git evde üzül." ithamıyla karşılaşıyor. Başka bir bakan da sanki olanlar gündelik hayattan bir parçaymış gibi "Fakirin kömürünü zengin mi çıkarsın!" diyor. Madenci yakınları bir kez daha kahroluyor.



Daha 14 kişiden haber alınamıyorken, ölü sayısı 300'lere vurmuşken madeni işleten Soma Holding çıkıyor. Gayet sakinler, kaza oldu diyorlar, gazeteciler güvenlik odalarını soruyor. Güvenlik odaları madenlerde bulunan ve acil durumlarda madencilerin sığınabilecekleri, onları uzun süre oksijen, yiyecek, içecek olarak idare edebilecek odalardır ve maliyeti 250.000 $ kadardır. Güvenlik odası vardı ama kaldırdık diyorlar, sonra fikir değiştiriyorlar, yoktu ama olsaydı da ölürlerdi diyor, en sonunda biz tam güvenlik odalarını kuruyorduk bu olay oldu yani 3-4 ay olsa bu olay olsa kimse ölmezdi diyorlar. Madenci yakınları bir kez daha kahroluyor.





Zaten yakınlarını kaybedenler, tüm bu yaşananlar ile iyice yıkılırken, biz olayı uzaktan izleyenler, olayla en ufak bir alakamız olmasa dahi ufak bir empati yapınca dehşete düşüyoruz. Bir yandan ölümler, diğer yandan tutumlar ağzımızı açık bırakıyor. Bir şey söyleyemiyoruz, derin bir nefes alıyoruz ve şaşkınlık ve dehşetten açılmış gözlerimizi ekranlara dikiyoruz. Gün içinde hayatlarımızı yaşıyoruz ama tek başımıza kaldığımızda hepimizin aklında gündelik problemlerimiz değil Soma var. Sabah kalkınca Soma'yı takip ediyoruz ve Soma'yı takip ederek yatıyoruz.



Soma'da ben öldüm, benim yakınım öldü, ben tokat yedim, yumruk yedim, biber gazı yedim, tazyikli su yedim.

Her okuduğum haberde, her izlediğim videoda bir parçam öldü. Sadece ben değil, hepimiz öldük. Müslüman, gayrimüslim, Galatasaraylı, Fenerbahçeli, milliyetçi, liberal, komünist, sosyalist, faşist, Türk, Kürt, Arnavut, Sünni, Şii, eşcinsel, transeksüel, heteroseksüel, kız, erkek, ayrılmadan ve bölünmeden öldük.



Çok öldük be.



Ne çok öldük.
F
10 yıl
Blogum için kısa bir başlangıç yazısı yazdım. (+18)
Her konuda yazacağım, özellikle politika konusunda ama bugünkü açılış yazım biraz içimi döküş oldu.

http://ogulcankarayurt.blogcu.com/boyle-olmayabilirdi-dusuncesi/19744363

Yorumlarınızı bekliyorum.

(+18) yazdım çünkü şakaları sevsem de emek verdiğim bir yazı için çok laubali yorumlar istemiyorum. Bi de hit artar.
F
10 yıl
Ciddi olamiyorum, tavir koyamiyorum. (+18)
Hic bi zaman agir bi insan olmadim, her zaman samimi ve sicakkanli bi insan oldum. Ayar vermekten, gider yapmaktan, tavir koymaktan pek de anlamam. Ama bazi anlar var ki agir olmak lazim, sert olmak lazim. Bunu saglamak icin napilabilir? Kendimi nasil gelistirebilirim nabza gore serbet verebilme, gerektiginde sert ve kirici olabilme konusunda. Daha ciddi tavsiyeler gelir dusuncesiyle +18 bastim, hem okunma sayisini da katlar.
DH Mobil uygulaması ile devam edin. Mobil tarayıcınız ile mümkün olanların yanı sıra, birçok yeni ve faydalı özelliğe erişin. Gizle ve güncelleme çıkana kadar tekrar gösterme.