Dün bir şok yaşadık. Beklenmedik bir haberle sarsıldık. Arkadaşımız Mehmet Tacettin trafik kazasıyla... Ölüm haberi. Ne bu... SKY TÜRK'te henüz bir yılı doldurmadım. Her hafta uçakla gidip geliyorum. Koridorda karşılaşıyor... Merhaba. Bazen toplantı odasında... Beş/on dakika laflıyorsun... Çay içiyoruz. Bazen SKY TÜRK'ün kapı kenarında, aralıkta, kaldırım kenarı gibi yere çömelip... Sigara... Kaç haftadır orada çömeliyor çayımızı içiyoruz. Havaalanına araba bekliyorum. Tacettin'e rastlıyorum. Program öncesi sağdan soldan... 'Bu iş kesmiyor, yaptığım işi beğenmiyorum, başka şeyler eklemeliyim programa, sokaktan haber yapmalıyım, şuraya da gitmeliyim, stüdyoya oturmak sıkıyor... Şunu mu yapsak yoksa... Dur şu tatil bitip geleyim, kafamda başka şeyler var...'
İşte böyle ayaküstü konuşmalar. Birkaç sigara içimi dostluklar, merhabalar... Yarın yine aynı yerden. Naber, hoşgeldin. Merhaba... Ağbi otur bir laflayalım. Ağbi çay içer misin? Ben alayım, sen otur.
Sonra Londra'da bombalar patlıyor. Serdar Akinan aniden canlı yayın masası kuruyor ortaya. Mehmet Tacettin'i ortaya, bizi yanlara serpiştiriyor... Hadi konuşun diyor...
Mehmet'e eğiliyorum, Mehmet ben canlı yayında konuşamam heyecandan düşer bayılırım... Hiç korkma Nihat ağbi. Ben varken bir şey olmaz. Bir daha tenbih ediyorum... Canlı yayın bağlanıyor kunuşuyoruz. Üç/beş dakika konuşma, heyecanlanıyorum. Masadakiler iyi gidiyor diye yüzüme bakıyor. Ama Mehmet heyecanlandığımı anlıyor... Bana yardımcı olmak için. Lafı kesiyor aniden: 'Teşekkürler Nihat Genç, sanırım uçağınız kalkıyordu...' Kıyak geçiyor, durumu toparlıyor.
Uçak muçak kalkmıyor yalan söylüyor Mehmet. Canlı yayın masasında bizi idare ediyor. Heyecanımızı ayarlıyor. Bir şey olmaz, sakin ol, ağbi buradayım bak, deyip bizi ekrana alıştırıyor.
Böyle geçti kısacık dostluklarımız, birkaç küçük muhabbet, birkaç canlı yayın... İş arkadaşlıkları böyle kurulur. Henüz kuruldu diyemem. Ne tam tanışma ne tam görüşme... İki arada bir derede. Kapı önünde kapı arkasında... Çay içerken, girip çıkarken... Hepsi bu... Ve son lafları bana... Buradayım Nihat ağbi, korkma, idare ederim...
Orada değilsin Mehmet... Neredesin Mehmet!.. Neredeysen, oraya da alıştır bizi. Oranın da heyecanını alıver, korkutma bizi... Düşüp bayılacağız şimdi!..
Ve Mehmet Tacettinoğlu bana hep, 'Abi bu kısacık konuşmalar yetmiyor, bir gün uzun uzun dertleşelim' diyordu.
Mehmet kardeşim! Hepimiz, bütün dünya, herkes, birbirimizi artık bu kadar kısacık tanıyoruz.
Arkadaşlıklar kısacık. Hayat kısacık.
Nihat Genç
DH forumlarında vakit geçirmekten keyif alıyor gibisin ancak giriş yapmadığını görüyoruz.
Üye olduğunda özel mesaj gönderebilir, beğendiğin konuları favorilerine ekleyip takibe alabilir ve daha önce gezdiğin konulara hızlıca erişebilirsin.
Dün bir şok yaşadık. Beklenmedik bir haberle sarsıldık. Arkadaşımız Mehmet Tacettin trafik kazasıyla... Ölüm haberi. Ne bu... SKY TÜRK'te henüz bir yılı doldurmadım. Her hafta uçakla gidip geliyorum. Koridorda karşılaşıyor... Merhaba. Bazen toplantı odasında... Beş/on dakika laflıyorsun... Çay içiyoruz. Bazen SKY TÜRK'ün kapı kenarında, aralıkta, kaldırım kenarı gibi yere çömelip... Sigara... Kaç haftadır orada çömeliyor çayımızı içiyoruz. Havaalanına araba bekliyorum. Tacettin'e rastlıyorum. Program öncesi sağdan soldan... 'Bu iş kesmiyor, yaptığım işi beğenmiyorum, başka şeyler eklemeliyim programa, sokaktan haber yapmalıyım, şuraya da gitmeliyim, stüdyoya oturmak sıkıyor... Şunu mu yapsak yoksa... Dur şu tatil bitip geleyim, kafamda başka şeyler var...'
İşte böyle ayaküstü konuşmalar. Birkaç sigara içimi dostluklar, merhabalar... Yarın yine aynı yerden. Naber, hoşgeldin. Merhaba... Ağbi otur bir laflayalım. Ağbi çay içer misin? Ben alayım, sen otur.
Sonra Londra'da bombalar patlıyor. Serdar Akinan aniden canlı yayın masası kuruyor ortaya. Mehmet Tacettin'i ortaya, bizi yanlara serpiştiriyor... Hadi konuşun diyor...
Mehmet'e eğiliyorum, Mehmet ben canlı yayında konuşamam heyecandan düşer bayılırım... Hiç korkma Nihat ağbi. Ben varken bir şey olmaz. Bir daha tenbih ediyorum... Canlı yayın bağlanıyor kunuşuyoruz. Üç/beş dakika konuşma, heyecanlanıyorum. Masadakiler iyi gidiyor diye yüzüme bakıyor. Ama Mehmet heyecanlandığımı anlıyor... Bana yardımcı olmak için. Lafı kesiyor aniden: 'Teşekkürler Nihat Genç, sanırım uçağınız kalkıyordu...' Kıyak geçiyor, durumu toparlıyor.
Uçak muçak kalkmıyor yalan söylüyor Mehmet. Canlı yayın masasında bizi idare ediyor. Heyecanımızı ayarlıyor. Bir şey olmaz, sakin ol, ağbi buradayım bak, deyip bizi ekrana alıştırıyor.
Böyle geçti kısacık dostluklarımız, birkaç küçük muhabbet, birkaç canlı yayın... İş arkadaşlıkları böyle kurulur. Henüz kuruldu diyemem. Ne tam tanışma ne tam görüşme... İki arada bir derede. Kapı önünde kapı arkasında... Çay içerken, girip çıkarken... Hepsi bu... Ve son lafları bana... Buradayım Nihat ağbi, korkma, idare ederim...
Orada değilsin Mehmet... Neredesin Mehmet!.. Neredeysen, oraya da alıştır bizi. Oranın da heyecanını alıver, korkutma bizi... Düşüp bayılacağız şimdi!..
Ve Mehmet Tacettinoğlu bana hep, 'Abi bu kısacık konuşmalar yetmiyor, bir gün uzun uzun dertleşelim' diyordu.
Mehmet kardeşim! Hepimiz, bütün dünya, herkes, birbirimizi artık bu kadar kısacık tanıyoruz.
Arkadaşlıklar kısacık. Hayat kısacık.
Nihat Genç
DH forumlarında vakit geçirmekten keyif alıyor gibisin ancak giriş yapmadığını görüyoruz.
Üye Ol Şimdi DeğilÜye olduğunda özel mesaj gönderebilir, beğendiğin konuları favorilerine ekleyip takibe alabilir ve daha önce gezdiğin konulara hızlıca erişebilirsin.