Acıyı sırtlanmak gözlerinde Küfeci sabiler gibi ıssız ayaz Katran kösnüler çarşısında Yüreğini kusan ciğersizler öldü Bir idam gibi gece ağır sessizlik
Uzak bir ümit gibi doğdun Mayınlar döşenmiş olasılıklara Emperyal amerikan tenteneli Obez korseleri kafatasında Canavar patronlar da ölecek Kepaze yardakçılar da
Kör kılınçlar gibi çaresizsen Kimsesizsen aç, susuz bir rüya gibi Kaldıysan devrimsiz, tütünsüz, üryan Hınçla sürdüysen çorak tarlasını umudun Saray vantriloklarını vurmak hakkındır
Çeteci yoldaşlar uğurlardın Asit kuyularında erimemiş künyesi Gerilla hüznü kaplar kalbindeki Küba’yı Puroların bile bir anlamı vardır şimdi Bir mesajı vardır o yosma burjuvaya
Şu dağlarda deşildi ceninler Neneler, bacılar kurşuna dizildiler Şu pervazda tecavüz edildi Mazlumların, gariplerin cesedine Dönüştü rütbeliler, iblislere
Nahiyeler tutulmuş dört koldan Eşkaller adressiz, eşkıya tetikte Bakışlar namlu, bronşlar cinnet Minik elleri üşür aşiret kızlarının Bir idam gibi gece ağır sessizlik
JİYÂNÂ
Bereket İşhanında ihtiyar çocukluk Kadim anılar tutar elinden götürür Kavganın gözlerinden öperek
Saçaklarda gök nehirleri, sur rengi Kongre zabıtları, manifesto bildirileri Kuşatma, şahına kadar pulat
Ve çiğdemin toprağı paramparça edişi Hırçın telaş, örselenmiş üstelik
Yine hangi sevdaya kuyulandın Yine gömleğinin düğmesi kabir kıyamet Fişlenmiş, atom gülleri
Dinamit gamzesi yollar ökse çubuğu Erinmemiş serüven Henüz çiğnenmemiş tarih
Kollar ardında bağlı Yiğitler kanar her yandan, yorgun süvari Hoyrat yelelerde bir hışım heves Asuri ve Keldani
Yine hangi sevdaya kuyulandın Gömleğinin düğmesi kabir kıyamet Kevoklar kanatlanır buklelerinden
Gün gelir, biter kara kahır Romantik burjuva solcuları Din tüccarı sağcılar ölür Kuşatma, şahına kadar pulat
Boş kovanlarda heba gençlik Yeniden bulacak saadeti Kavganın gözlerinden öperek
ZUHUR
Şevlerde, zistan kasvetleri davudî Maşrık ve mağrib Çözülmüş sonsuz gözlerinde aşkın Sürgünler yaşamınla sevişirken Sokulmuş koynuna acı gülüşler Vurulmuş düşlerin Mojende ok bahçesi Hançerende hançerler Rûberû sevdamız
Asit çukurlarında yiten fidanlara Yakılan köylerin hatırasına hasret Bir matem gibi saran yorgun geceyi Bu ağırbaşlı surlar Kardeş çocuklardır Yan yana, omuz omuza Süngülemez yâreni Dağlarımız delila Künyelerimiz dilan
Elbet çiçeklenir Mezopotamya bir gün Adaletle, cesaretle, sevdayla Dilsizler, dile gelir Susulanlar kusulur İşte intikam mevsimi Puşt yüreklerden Öc almak gerektir
ROHAT
Siyasi çengiler bırakmaz yakanı Sırtın maziye sıla, tüter cıgaran Raconların gül ırzına geçilmiş Mahallesiz caddelere dönülmüş Adı büyük aşk olmuş orospuluğun Kahpeye şeref olmuş Hayın namussuzluk
Şimdi çeyiz sandıkları kan pınarı Ve irin nehridir oyalı yazmalar İhanetin mavzerine isyan türküsü Zırhına erlik çekiçidir saplanan Cengâverler, destanlar günüdür Seğmenler tayfundur taylarında Hey Karacadağlım İşte senin vaktindir
Şimdi, şimdi ey Rohat Es esebildiğin kadar yüceltilere As asabildiğin kadar karanlıkları Vur vurabildiğin kadar alçakları Baharda, filizde, yazda, düştesin Teke tek dövüşte yenilmeyensin Kır kırabildiğin kadar Boğ boğabildiğincesi Zulüm ellerinde sönmek içindir Küfür, çerağında ölmek içindir
Bırak depreşsin asi depremin Bırak sarsılsın dehşetle köpek yürek Gökçe canlar yoldaşındır Fedaî güller haldaşındır Kündeye getirmek senin işindir Hey şahid olsun ulu dağlar dumanı Arslanlar sırtlanlara Onurlu kıyamlar sarmaktadır
HOZAN
Kınalı külhanbeyleri Yanık efeler bağrı bu dağlar Zalime amansız Mazluma anne kucağı Bu dağlar bre Sarmaz iti, çakalı Dar gelir sığ heveslilere
Karanlık hücrelerinde Kırgın arzın Şerefli bedenlerin çürür Sen ruhumuzsun Eğilmez hürriyet Sen koynumuzun Sıcak yüreği
Firari, fişlenmiş Buruk savaşçıların Zulmün zindanlarında Şimdi kan ağlıyor
Külhanî sazlarımız Sevdana kuyulanmış Yorgun şarjörlerimiz Mermine hasret Gel artık ey asil istiklal Gel ve doğrult Bizi aşkla yeniden
Coplanmış yiğitlerin Hasretini çığırır bre Yankılanır paslı parmaklıklarda Tetikler ümitsizdir Gel artık gün senindir Filize su verir gibi Aşka umut aşıla
LİLİYAR
Işığı yeşerttik Geceyi çatlata çatlata Şahid Yıldız Dağları Şahid Amed Kalesi Bomba atar mermiler öldü Riyakâr gaz fişekleri Protez yargı süreci Kırıtan boşbakanlar hep öldü Doğduk kırgın dağlara Kuşatarak karanlığı Köylerimiz şen şimdi
Gönlü kırıklarına Bir deva ver ey Hüda Yeşerelim sevdanla Yeşerelim kahırsız Yeşerip yeşerttikçe Kök salalım
RONAHİ
Eflâtun karanfiller verir Aras Hıncahınç yaşamak Gürbüz kızanlarına Körpe tomurcuklar salınır ekinde Cehennem göğüslerde asi boran Ciğerde iştiyak, çıldırasıya Çatlıyor kısrağın Kanıyor heyben Kanıyor dudakları dikenli demirin Sevdaya set çekmiş saygın çıyanlar Kurulmuş vadilerine haramî Görmemiş tarih böyle hayınlık Böyle maval aynazı Çekirge utanır istilasından
Tendürek dağına sor yüceltileri Kato’ya, Cudi’ye, Karacadağ’a Harnupların irkinç hışırtısı Götürür hülyanı gidebildiği cana Çığlığın, akçakavaklar Çığlığın seyelan, külhani Bin yıllık asırlardan mahzun miras Fütursuz, ajitatör, Terme ormanı Umular figanında yeşerir Ronahi, yuvasıdır leylimin Barışın bağını, bahçesini büyütür
82 burç, 82 destan Dayanmış içerden onca yıkıma Şarkın bülbülü şavkır Dicle’yi Şavkın, en karanlık yerimi okşar Türküsü başlar söylenemezlerin Kuyumuz yurt olanda Gözlerinin, gözlerinin nağmesi gelir Uzaktan, en uzaktan Ben sana Diyarbekir Sen bana masum Dersim
BOTAN
Namusun namlusunda göverdiler Eşit paylaşmanın lezzetine vurgun Onurlu partizanlar Bir ceylansı düşe beraber inandılar Kahpeliğe secde eden engereklerden Zamazingo puştlardan Kaşkaval kümelerin Pazarından, mezarından ırakta Kalemle, sahneyle, sazla, aşkla, silahla Dik durmanın kitabını yazdılar Bilekleri Yılmaz Yürekleri Kaya Vicdanları Arif İdrakleri Sezai Bir ceylansı düşe beraber aldandılar Canlarında azmin ve sabrın fişengi Kana kana içtiler sevgiliyi Sevdayla, düşle, umutla Yeşerdikçe yeşerttiler erliği Susmadılar susarcasına Tetikte şarjörün mahiri Alanlarda kavgasının çakırpençesi Mermisi mavzerinde Çıldırasıya tenha Yiğitler dökülür dağların sırtlarına İşte Ömer, diğeri Che Biri Ali, Castro öteki Kapital imansızın çöktüler gırtlağına Civanmert, cengaver Sıkılmış yumruklarla Özgürlüğün marşlarını dinlettiler Tanklara, füzelere kurşunlarıyla Cesaretin cesaretiydiler İhtilalcilerin bir mezarı bile yok tarihte Onlarsa tarihin haysiyeti Haysiyetin tarihi oldular
Adındır, dudağımda asırlık Esrarına amade yalım Adındır, terk etmez, sıddık Vurur yumruğunu Sadrıma sadrıma Hücremin başkenti suskunluğun
Gözlerin, yalın kılınç Gözlerin ıssız, kallavi Bir benim şimdi Firari sensizliğin belasında Bir benim tütsülü Voltalı ahrazlığa
Şimdi yürek yorgun Virane, ıssız Ansızın yaşlanmış bir gecede Yaşlanmış canına kadar Orostopolluk Sırtlanca, sefil Yığınların tenhasında savrulmuş Yırtılmış bir hecede Kursağıma avazın gelmiş
Sevmişem, şahidim dağlar Sevmişem Allah’ına kadar Ölünceye dek değil Ölümden sonra da Yeşerinceye değin Tutuşan ellerimiz Seni yangın bağrımın Avlusuna gömmüşem
Çifte dikiş gider sabanlar Fersiz toprağın koynu Fersiz, yetim, analar Kuş uçan, kervan geçen Bostanlar ölgün şimdi Ölgün Dicle denizi
Ve çakırkeyif buğdaylar Kahyalar körkandil çeper Mösyölerde bir kültür Nankör çıyanlık Kepenekler mahzun Bağlamalar öksüz Kalleşlik mazinin töresine Şimdi âdet diye bellenen Hicapsız ikirciklik
Heybesiz bulvarlarda Cartalı haybeciler salınır Dümenci dubaralar Ertekeden nümayiş İmam kayığındayız sürgit Façalar çiğnedik muttasıl Erce, âdil, hilesiz Bundandır kavlimizden kaçışı Geçmişi tam kınalı Piyazcı sendikalar Kaparoz puştlarının
Çifte dikiş gider sabanlar Cana bir çınar gerek Yüreğin, yüreğin gibi serin Derin kuyular içim Mars olmuş, dumanaltı Kaybolmuşam, gel artık Karışsın közlerimiz Karışsın yeşil…
HİVDA
Kül yutmaz kevaşeler hanında Hancıyı vurmuş gibi yürek Şimdi unutulmuş bir marştadır Mavzerlerde mermiler hazan Bir umuttur alnımızın çatında
Sevdalanmış sedanda salıncaklar Ay ışığı kokar derin kuyuların Gül Hivda… Gülşen Hivda… Sen bende hür, ben sende parya Ve keşmekeş; yaralar yaralarda
Babaçkolar rıhtımında bir mavi rüzgar Aparıyor gönlünü çılgın enginlere Bozuk çalsa da bozum havamız leyley Çarkına tükürmüşüz bir kere Kayarto kopillerin, dalkavuk hırboların Ne çiçektir biliriz Kokoz kokorozlar da
Ranzam, zulam, soluk resmin Saplanır soluğuma Can Hivda… Canan Hivda… İşte böyle yazıyorum canına Hatıran mermidir damarımda Dışarda çılgın bir bahar İçerde hep kış mevsimi
LEYLAN
Ilgım ılgım açar yediverenler Ambarlarda yeşerir hamal fidan Görsen her biri bir filinta Pahabiçilemezdir burada alınteri Helal ekmeğin verdiği memnuniyet Emeğin kitabı, işhanlarında yazılır Komşuluk destandır antik katlarda Seni namusluca sevmeyi İlkin buralarda öğrendim Şırfıntılar sokağında tütün emekçisi Avuçlar bilirim, ihtiyar, nasırlı Memleketim gibi ak alınları vardır
Sen hep o küçeden gelirdin canıma Eserdi terütaze hivbanu nefesin Arzuhalcim, kadife karanfilim Daya endamını santimantal bağrıma Daya da dinle, çaylardan su içer gibi Can feryad, can figan, can yangın yeri Bayramlar, matemlere sapmış Namlu yürek, aşka, sevdaya kıvrılmış Nasıl, nasıl sevmişem bir sevebilsen Anlarsın zehir zıkkım geceleri Anlarsın, netameli oyundur, heba Vurulur denizin, ırmaklarınca
Kaç dağdır aşılmaz olumuş içim İçin için tüter kuyumda bir yara Birden hüzünlenir bütün avlular Cümle vadilerde zılgıtın kopar Derin mutsuzluğun türküsüdür Eser, eser korkunç albenin Çekilir sürgüler demir koyaklara Çekilir hayalimden asi bakışın Gömülürüm kendime bir başına Tek başına hırgür sensizliğim Leylanım, nupelda pervinim
KAMER
Birlik aktarında ne burcular vardır ne burcular Sürgülenmiş, geçmiş yürek yüreğe Aşktan baygın rayihalar, ıtırlar Teklik semaverinde fokurdar Güzelliğin görgüsü Buhurdanlar çağıldar buruk koylarda
İşte nezaketin zarafeti Sevgilimiz Nasıl da salınır incelikler deryasında nasıl Hasretiyle kavrulmuş Gönüller meclisimiz Nasıl da kıvranıyor ateşin firdevsinde nasıl Can feryad, can figan, can yangın yeri
Kâinatın kalbi aşkınla taşar durur Çalkalanır gök deryası Susar şemsler tekkesi Coşar zahirler ardında görklü ehad denizi Caşar da deşer ruh dağını Dağlaya, dağdağa Vur mızrabı canın canına, mühürle ey
Sırların sırrında belirmiş aşkın karası Gömülmüş susuzluğun göğsüne Uçsuz umman İns aynalarının hirasında Bu aynasızlık da ne Bu mahşeri ıssızlık kalbe nerden musallat Gel dindir gecemizi Ölsün sessizliğimiz
DİYARBAKIR ŞEHRENGİZİ 29 Ağustos 2024~Bilal Yavuz Burası aziz Diyarbekir Yarım kalmayan şehir Yarım kalanların şehri Naylon toplayan yavrularıyla Körpecik serçe avuçlar Nasırlı, kapkara aşınmaktan Paslı, masum yüzlerinde Kir tutmaz temiz gülüşler Fahişe caka satar arabasıyla Emekçi marabanın yanında Ve dünyanın bütün ıssızlığıyla Derin derin türküler Yakar Dicle Kırklardağı insanlığın yasında Surlarımız karışmış bir kere Suskun sırlara Antik taşları bile çalınmışsa Üşümek, naz etmek hakkıdır Burası kadim Diyarbekir Acısı tatlı Balı zehirdir İçinde binbir uzun hikaye Küçük şeylerle mutludur canlar Hırs uzaktır kapılardan Samimiyetsizden haz almaz Buralarda ihlaslı adamlar İnceden dertleri Sarıp sarıp tüttürür Asırlar devirmiş hazin çınarlar Nenoları yorgundur Haloları hep durgun Vurgundur gariban gencoları Kıymetli bir güzelliğe Özleri önem verir özelliğe Kökleri Anzele’de Karacadağ’dadır Burası cesur Diyarbekir Arslanların, kartalların kenti Hayınlara tüm pençeleri Amed’imi dünyaya sor Japonya’dan Filistin’e Meksika’dan Küba’ya Pek sevilir pek bilinir yiğitliği Özü, sözü Mekke’de Ve Medine’dedir Yüreğinde Kabe serinliği Közünde Kudüs güzelliği Ruhunda Gazze’nin Müthiş vakarıyla Barışın gülleri yetişir Aziz şehrin bağrında Selam aşkın can kalesine Selam sana Amida
Acıyı sırtlanmak gözlerinde
Küfeci sabiler gibi ıssız ayaz
Katran kösnüler çarşısında
Yüreğini kusan ciğersizler öldü
Bir idam gibi gece ağır sessizlik
Uzak bir ümit gibi doğdun
Mayınlar döşenmiş olasılıklara
Emperyal amerikan tenteneli
Obez korseleri kafatasında
Canavar patronlar da ölecek
Kepaze yardakçılar da
Kör kılınçlar gibi çaresizsen
Kimsesizsen aç, susuz bir rüya gibi
Kaldıysan devrimsiz, tütünsüz, üryan
Hınçla sürdüysen çorak tarlasını umudun
Saray vantriloklarını vurmak hakkındır
Çeteci yoldaşlar uğurlardın
Asit kuyularında erimemiş künyesi
Gerilla hüznü kaplar kalbindeki Küba’yı
Puroların bile bir anlamı vardır şimdi
Bir mesajı vardır o yosma burjuvaya
Şu dağlarda deşildi ceninler
Neneler, bacılar kurşuna dizildiler
Şu pervazda tecavüz edildi
Mazlumların, gariplerin cesedine
Dönüştü rütbeliler, iblislere
Nahiyeler tutulmuş dört koldan
Eşkaller adressiz, eşkıya tetikte
Bakışlar namlu, bronşlar cinnet
Minik elleri üşür aşiret kızlarının
Bir idam gibi gece ağır sessizlik
JİYÂNÂ
Bereket İşhanında ihtiyar çocukluk
Kadim anılar tutar elinden götürür
Kavganın gözlerinden öperek
Saçaklarda gök nehirleri, sur rengi
Kongre zabıtları, manifesto bildirileri
Kuşatma, şahına kadar pulat
Ve çiğdemin toprağı paramparça edişi
Hırçın telaş, örselenmiş üstelik
Yine hangi sevdaya kuyulandın
Yine gömleğinin düğmesi kabir kıyamet
Fişlenmiş, atom gülleri
Dinamit gamzesi yollar ökse çubuğu
Erinmemiş serüven
Henüz çiğnenmemiş tarih
Kollar ardında bağlı
Yiğitler kanar her yandan, yorgun süvari
Hoyrat yelelerde bir hışım heves
Asuri ve Keldani
Yine hangi sevdaya kuyulandın
Gömleğinin düğmesi kabir kıyamet
Kevoklar kanatlanır buklelerinden
Gün gelir, biter kara kahır
Romantik burjuva solcuları
Din tüccarı sağcılar ölür
Kuşatma, şahına kadar pulat
Boş kovanlarda heba gençlik
Yeniden bulacak saadeti
Kavganın gözlerinden öperek
ZUHUR
Şevlerde, zistan kasvetleri davudî
Maşrık ve mağrib
Çözülmüş sonsuz gözlerinde aşkın
Sürgünler yaşamınla sevişirken
Sokulmuş koynuna acı gülüşler
Vurulmuş düşlerin
Mojende ok bahçesi
Hançerende hançerler
Rûberû sevdamız
Asit çukurlarında yiten fidanlara
Yakılan köylerin hatırasına hasret
Bir matem gibi saran yorgun geceyi
Bu ağırbaşlı surlar
Kardeş çocuklardır
Yan yana, omuz omuza
Süngülemez yâreni
Dağlarımız delila
Künyelerimiz dilan
Uzun Mehmed’in yüreği kaplar Dicle’yi
Yılmaz’ın zulme sıkılmış yumruğu
Yeşerir kollarında emekçi zarokların
Umudun Hevsel’i filizlenir
Deniz kirlenmez lağım sularıyla
İşkenceyle, kahpelikle boğuşan
Elmaslar kirlenmez
Düşmekle çamura
Elbet çiçeklenir Mezopotamya bir gün
Adaletle, cesaretle, sevdayla
Dilsizler, dile gelir
Susulanlar kusulur
İşte intikam mevsimi
Puşt yüreklerden
Öc almak gerektir
ROHAT
Siyasi çengiler bırakmaz yakanı
Sırtın maziye sıla, tüter cıgaran
Raconların gül ırzına geçilmiş
Mahallesiz caddelere dönülmüş
Adı büyük aşk olmuş orospuluğun
Kahpeye şeref olmuş
Hayın namussuzluk
Şimdi çeyiz sandıkları kan pınarı
Ve irin nehridir oyalı yazmalar
İhanetin mavzerine isyan türküsü
Zırhına erlik çekiçidir saplanan
Cengâverler, destanlar günüdür
Seğmenler tayfundur taylarında
Hey Karacadağlım
İşte senin vaktindir
Şimdi, şimdi ey Rohat
Es esebildiğin kadar yüceltilere
As asabildiğin kadar karanlıkları
Vur vurabildiğin kadar alçakları
Baharda, filizde, yazda, düştesin
Teke tek dövüşte yenilmeyensin
Kır kırabildiğin kadar
Boğ boğabildiğincesi
Zulüm ellerinde sönmek içindir
Küfür, çerağında ölmek içindir
Bırak depreşsin asi depremin
Bırak sarsılsın dehşetle köpek yürek
Gökçe canlar yoldaşındır
Fedaî güller haldaşındır
Kündeye getirmek senin işindir
Hey şahid olsun ulu dağlar dumanı
Arslanlar sırtlanlara
Onurlu kıyamlar sarmaktadır
HOZAN
Kınalı külhanbeyleri
Yanık efeler bağrı bu dağlar
Zalime amansız
Mazluma anne kucağı
Bu dağlar bre
Sarmaz iti, çakalı
Dar gelir sığ heveslilere
Karanlık hücrelerinde
Kırgın arzın
Şerefli bedenlerin çürür
Sen ruhumuzsun
Eğilmez hürriyet
Sen koynumuzun
Sıcak yüreği
Firari, fişlenmiş
Buruk savaşçıların
Zulmün zindanlarında
Şimdi kan ağlıyor
Külhanî sazlarımız
Sevdana kuyulanmış
Yorgun şarjörlerimiz
Mermine hasret
Gel artık ey asil istiklal
Gel ve doğrult
Bizi aşkla yeniden
Coplanmış yiğitlerin
Hasretini çığırır bre
Yankılanır paslı parmaklıklarda
Tetikler ümitsizdir
Gel artık gün senindir
Filize su verir gibi
Aşka umut aşıla
LİLİYAR
Işığı yeşerttik
Geceyi çatlata çatlata
Şahid Yıldız Dağları
Şahid Amed Kalesi
Bomba atar mermiler öldü
Riyakâr gaz fişekleri
Protez yargı süreci
Kırıtan boşbakanlar hep öldü
Doğduk kırgın dağlara
Kuşatarak karanlığı
Köylerimiz şen şimdi
Cıvıldıyor gözleri
Pırıldıyor argın yüreği
Çağıldıyor nazenin
Koşuyor sessizliği
Uçuyor çocuksu
Uçuyor yararcası feleğini
Ceylansı zalım dilber
Deşiyor çatal cevheri
Nurlarla karaları
Yüceyle alçakları
Doğruyor fütursuz
Doğruluyor canımız
Devasa halaylarda
Karanfiller iklimi serin
Duldasız Liliyar
Hey hey ah eyler beni
Kalleşnikoflar önü ayaz
Mazi silinmez kırağıda
Nekrofili paşalar davul zurna
Yakar güzellikleri
Kavrulur bozkır
Kurur çeşmeler
Susar bahçemiz
DİLEDA
Cigom benim
Mahzun ciğerim
İki gözümün gülü
İki gönlümün
Közümün, özümün
Ve sözümün
Dağlarında bahar
Hücrende perperoklar
Hürriyet kadar
Turnam öksüz
Turnam gariban
Tutsak kanatlarından
Arda kalan
Senin yorgun yüreğin
Yüreğindir
Maral maral göveren
Ağlatan hançerleri
Havar, havar yiğitler
Cigom yitmiş ellere
Cigom solmuş, sararmış
Toprağın kor bağrında
Susmuş mu
Susamış mı
Cigolar ağlamasın
Dağlanmasın dayeler
Gülünce gülüşelim
Güllerle güle güle
Gönlü kırıklarına
Bir deva ver ey Hüda
Yeşerelim sevdanla
Yeşerelim kahırsız
Yeşerip yeşerttikçe
Kök salalım
RONAHİ
Eflâtun karanfiller verir Aras
Hıncahınç yaşamak
Gürbüz kızanlarına
Körpe tomurcuklar salınır ekinde
Cehennem göğüslerde asi boran
Ciğerde iştiyak, çıldırasıya
Çatlıyor kısrağın
Kanıyor heyben
Kanıyor dudakları dikenli demirin
Sevdaya set çekmiş saygın çıyanlar
Kurulmuş vadilerine haramî
Görmemiş tarih böyle hayınlık
Böyle maval aynazı
Çekirge utanır istilasından
Tendürek dağına sor yüceltileri
Kato’ya, Cudi’ye, Karacadağ’a
Harnupların irkinç hışırtısı
Götürür hülyanı gidebildiği cana
Çığlığın, akçakavaklar
Çığlığın seyelan, külhani
Bin yıllık asırlardan mahzun miras
Fütursuz, ajitatör, Terme ormanı
Umular figanında yeşerir
Ronahi, yuvasıdır leylimin
Barışın bağını, bahçesini büyütür
82 burç, 82 destan
Dayanmış içerden onca yıkıma
Şarkın bülbülü şavkır Dicle’yi
Şavkın, en karanlık yerimi okşar
Türküsü başlar söylenemezlerin
Kuyumuz yurt olanda
Gözlerinin, gözlerinin nağmesi gelir
Uzaktan, en uzaktan
Ben sana Diyarbekir
Sen bana masum Dersim
BOTAN
Namusun namlusunda göverdiler
Eşit paylaşmanın lezzetine vurgun
Onurlu partizanlar
Bir ceylansı düşe beraber inandılar
Kahpeliğe secde eden engereklerden
Zamazingo puştlardan
Kaşkaval kümelerin
Pazarından, mezarından ırakta
Kalemle, sahneyle, sazla, aşkla, silahla
Dik durmanın kitabını yazdılar
Bilekleri Yılmaz
Yürekleri Kaya
Vicdanları Arif
İdrakleri Sezai
Bir ceylansı düşe beraber aldandılar
Canlarında azmin ve sabrın fişengi
Kana kana içtiler sevgiliyi
Sevdayla, düşle, umutla
Yeşerdikçe yeşerttiler erliği
Susmadılar susarcasına
Tetikte şarjörün mahiri
Alanlarda kavgasının çakırpençesi
Mermisi mavzerinde
Çıldırasıya tenha
Yiğitler dökülür dağların sırtlarına
İşte Ömer, diğeri Che
Biri Ali, Castro öteki
Kapital imansızın çöktüler gırtlağına
Civanmert, cengaver
Sıkılmış yumruklarla
Özgürlüğün marşlarını dinlettiler
Tanklara, füzelere kurşunlarıyla
Cesaretin cesaretiydiler
İhtilalcilerin bir mezarı bile yok tarihte
Onlarsa tarihin haysiyeti
Haysiyetin tarihi oldular
ROZA
Yoldular, soydular, kırıştılar
İnsanı insanla yıktılar
Aşna fişne iskandiller ağında
Bıçkınları puluçlarla oydular
Adındır, dudağımda asırlık
Esrarına amade yalım
Adındır, terk etmez, sıddık
Vurur yumruğunu
Sadrıma sadrıma
Hücremin başkenti suskunluğun
Gözlerin, yalın kılınç
Gözlerin ıssız, kallavi
Bir benim şimdi
Firari sensizliğin belasında
Bir benim tütsülü
Voltalı ahrazlığa
Şimdi yürek yorgun
Virane, ıssız
Ansızın yaşlanmış bir gecede
Yaşlanmış canına kadar
Orostopolluk
Sırtlanca, sefil
Yığınların tenhasında savrulmuş
Yırtılmış bir hecede
Kursağıma avazın gelmiş
Sevmişem, şahidim dağlar
Sevmişem Allah’ına kadar
Ölünceye dek değil
Ölümden sonra da
Yeşerinceye değin
Tutuşan ellerimiz
Seni yangın bağrımın
Avlusuna gömmüşem
BEJNA
Gözlerin savruk bozkırlar
Gözlerin hoyrat
Ceylansı, afacan
Sevimli taraçalar koylarda
Kalyonlar kanyonlarda
Herkesten sakladığım
Künyeni sayıklar
Gözlerin, gözlerin jiyan
Perçemin pençeler canı
Perçemin perva
Vahim, amansız
Çitlembikler taç olmuş saçlarına
Cimcime sekseklerin
Otağıma volkandır
Fezan; behişt, benefşe
Fezan saflık, insaniyet
Sen bana gürül gürül memleket
Ben sana hep gurbet kalmışım
Biz bizde Diyarbekir
Biz bizken masumiyet
Biz bizsizsek esaret
Bir gün sen de anlarsın
O gün sen de ağlarsın
Rengin nasıl da ateş Bejna
Teninde nehirler ve başaklar
Gülüşün nasıl da mermi
Nasıl da hançer bakışın
Vefakâr boranlara
Harfsiz vasiyetimdir
Kurutunca yokluğun
Beni simana gömsünler
SEVDE
Çifte dikiş gider sabanlar
Fersiz toprağın koynu
Fersiz, yetim, analar
Kuş uçan, kervan geçen
Bostanlar ölgün şimdi
Ölgün Dicle denizi
Ve çakırkeyif buğdaylar
Kahyalar körkandil çeper
Mösyölerde bir kültür
Nankör çıyanlık
Kepenekler mahzun
Bağlamalar öksüz
Kalleşlik mazinin töresine
Şimdi âdet diye bellenen
Hicapsız ikirciklik
Heybesiz bulvarlarda
Cartalı haybeciler salınır
Dümenci dubaralar
Ertekeden nümayiş
İmam kayığındayız sürgit
Façalar çiğnedik muttasıl
Erce, âdil, hilesiz
Bundandır kavlimizden kaçışı
Geçmişi tam kınalı
Piyazcı sendikalar
Kaparoz puştlarının
Çifte dikiş gider sabanlar
Cana bir çınar gerek
Yüreğin, yüreğin gibi serin
Derin kuyular içim
Mars olmuş, dumanaltı
Kaybolmuşam, gel artık
Karışsın közlerimiz
Karışsın yeşil…
HİVDA
Kül yutmaz kevaşeler hanında
Hancıyı vurmuş gibi yürek
Şimdi unutulmuş bir marştadır
Mavzerlerde mermiler hazan
Bir umuttur alnımızın çatında
Sevdalanmış sedanda salıncaklar
Ay ışığı kokar derin kuyuların
Gül Hivda… Gülşen Hivda…
Sen bende hür, ben sende parya
Ve keşmekeş; yaralar yaralarda
Babaçkolar rıhtımında bir mavi rüzgar
Aparıyor gönlünü çılgın enginlere
Bozuk çalsa da bozum havamız leyley
Çarkına tükürmüşüz bir kere
Kayarto kopillerin, dalkavuk hırboların
Ne çiçektir biliriz
Kokoz kokorozlar da
Vardakostalar zamazingo
Voliyi vurmuş godoş hırtapozlar kanişi
Hey gidi erlik hey şimdi şinanay
Zartayı çekmiş yiğitler
Mıshıtçı gebeşlerin melun insicamında
Sigortası atmış janti yürekler
Bilenmiş zırzoplara
Puskun, kıvam bekler
Ranzam, zulam, soluk resmin
Saplanır soluğuma
Can Hivda… Canan Hivda…
İşte böyle yazıyorum canına
Hatıran mermidir damarımda
Dışarda çılgın bir bahar
İçerde hep kış mevsimi
LEYLAN
Ilgım ılgım açar yediverenler
Ambarlarda yeşerir hamal fidan
Görsen her biri bir filinta
Pahabiçilemezdir burada alınteri
Helal ekmeğin verdiği memnuniyet
Emeğin kitabı, işhanlarında yazılır
Komşuluk destandır antik katlarda
Seni namusluca sevmeyi
İlkin buralarda öğrendim
Şırfıntılar sokağında tütün emekçisi
Avuçlar bilirim, ihtiyar, nasırlı
Memleketim gibi ak alınları vardır
Sen hep o küçeden gelirdin canıma
Eserdi terütaze hivbanu nefesin
Arzuhalcim, kadife karanfilim
Daya endamını santimantal bağrıma
Daya da dinle, çaylardan su içer gibi
Can feryad, can figan, can yangın yeri
Bayramlar, matemlere sapmış
Namlu yürek, aşka, sevdaya kıvrılmış
Nasıl, nasıl sevmişem bir sevebilsen
Anlarsın zehir zıkkım geceleri
Anlarsın, netameli oyundur, heba
Vurulur denizin, ırmaklarınca
Kaç dağdır aşılmaz olumuş içim
İçin için tüter kuyumda bir yara
Birden hüzünlenir bütün avlular
Cümle vadilerde zılgıtın kopar
Derin mutsuzluğun türküsüdür
Eser, eser korkunç albenin
Çekilir sürgüler demir koyaklara
Çekilir hayalimden asi bakışın
Gömülürüm kendime bir başına
Tek başına hırgür sensizliğim
Leylanım, nupelda pervinim
KAMER
Birlik aktarında ne burcular vardır ne burcular
Sürgülenmiş, geçmiş yürek yüreğe
Aşktan baygın rayihalar, ıtırlar
Teklik semaverinde fokurdar
Güzelliğin görgüsü
Buhurdanlar çağıldar buruk koylarda
İşte nezaketin zarafeti Sevgilimiz
Nasıl da salınır incelikler deryasında nasıl
Hasretiyle kavrulmuş
Gönüller meclisimiz
Nasıl da kıvranıyor ateşin firdevsinde nasıl
Can feryad, can figan, can yangın yeri
Kâinatın kalbi aşkınla taşar durur
Çalkalanır gök deryası
Susar şemsler tekkesi
Coşar zahirler ardında görklü ehad denizi
Caşar da deşer ruh dağını
Dağlaya, dağdağa
Vur mızrabı canın canına, mühürle ey
Sırların sırrında belirmiş aşkın karası
Gömülmüş susuzluğun göğsüne
Uçsuz umman
İns aynalarının hirasında
Bu aynasızlık da ne
Bu mahşeri ıssızlık kalbe nerden musallat
Gel dindir gecemizi
Ölsün sessizliğimiz
Bilal Yavuz