En komik olan şey müslümlerin kendi fikirlerinin olmaması descartes,leibniz gibi yüzyıllar önceki hristiyan filozofların fikirlerini kullanmaları. Copy paste nereye kadar bre mağara adamları! |
Evrim ile ilgili konuları dinlere inanan insanlara hakaret etme yeri olarak görenler cahilliklerinin farkında olmayan cahillerdir. |
ben insan değil miyim |
@BF.Skinner : Bi an için haşaa evrimi doğru kabul edelim. 1.seçenek: Bu hayvanlar değişime mecbur kaldı ve kendilerini değiştirdiler ve daha da mükemmelleştiler.Bunu yapan hayvanın kendisiyse ortada şöyle bir problem oluyor.Ee bunca şeyi yapan hayvanın kendisiyse niye tavus kuşu olmakla yetiniyor ki direk insandan daha gelişmiş bir varlık olsun. 2.Seçenek:Bunu yapan rastgele oluşan mutasyonlar ise yine trilyonlarca kez doğru mutasyonlara ihtiyaç var.İş dönüyor dolaşıyor gene tesadüfe geliyor.Bu canlıların günümüz haline gelebilmesi için trilyonlarca kez tesadüfe ihtiyaç var. Haşaa evrimi doğru kabul etsek bile gene yaratıcıya ihtiyaç var.Abi ister sağa ister sola dönün nereye gidersek gidelim her kapı Allah'a çıkıyor. https://www.toyzzshop.com/revell-1144-boeing-747-8f-ups-ucak-3912 Şu linkteki uçak 167 parçadan oluşuyormuş.Bu parçaları big bangle evrene saçılan hidrojen,helyum vs farz edelim.Bu parçaları bi kutunun içine koyalım ve sallayalım.Sallayarak evrendeki kaotik durumu simule etmiş olacaz.İster 1 ister 100 yıl sallayalım.Bu kutuyu açınca uçak yapılmış olarak çıkarsa o zaman siz haklısınız. |
Evrim ne demektir. Evrim, popülasyon içi gen ve özellik dağılımlarınin nesiller içerisindeki değişimidir. En kısa tanımı budur. Gördüğün gibi canlıların istediği doğrultuda bir değişimden bahsedilmiyor. Zaten evrim istemli bir süreç olsa canlı türlerinin yüzde 99'undan fazlası yok olmuş olmazdı. Buradan evrimsel değişimin tesadüflere dayalı ilerledigini de çıkaramayiz. (Zaten tesadüf dediğin de bir olasılıktir. Bir tanıdığınla kocaman bir şehirde karşılaşmis olmana tesadüf dersin ama buradaki tesadüf dediğin şey tanıdığınla kocaman bir şehirde karşılaşmanın düşük olasılığidir. Bu olasılık az da olsa her zaman vardir.) Çünkü evrimin mekanizmalari vardır. Temel mekanizmalari; doğal seçilim, yapay seçilim, cinsel seçilim ve akraba seçilimidir. Bunların hepsini anlatamam çünkü yazı çok uzayacak. Diğer türler neden insan gibi gelişmemiş hatta insandan neden daha çok gelişmemiş diyorsun. Çünkü tavus kuşu insan olmak ya da insandan daha gelişmiş bir varlık olmak zorunda değil ve bunu isteyerek gerçekleştiremez. O zaten çevre şartlarına göre evrimleşmis bir canlı. O bulunduğu çevreye göre iyi kötü uyum sağlayabiliyor, yaşayabiliyor. İnsanın da kanatları yok ona bakarsan. Kanatlarımız olsa daha iyi olmaz mıydı? Ya da neden bir çita kadar güçlü değiliz. Bir insanı tek başına al, Amazon ormanlarına koy. Kaç gün yaşar? Ne kamuflaj yeteneğimiz var, ne çok kuvvetli reflekslerimiz var, ne çok kuvvetli kaslarımız var, ne de çok kuvvetli kulaklarımız var. Evet, hiçbiri yok. Ben söyleyeyim çok yaşamaz. Hatta bir iki gün içerisinde bile ölebilir. Hayatta kalma olasılığı çok ama çok düşüktür. Diğer canlılardan bizi üstün kılan şey aklimizdir. Tabi ki sadece aklımız da değil. Sosyal yapımız da bizi üstün kılıyor. (Tabi bu da aklın bir ürünü sayılır) Çünkü insan akıllı olsa bile tek başına yine çok güçsüz. Birlikte yaşıyoruz, işbirliği yapıyoruz. Bu bizi güçlü kılıyor. |
Esbab-ı âlemin (bu alemdeki sebeplerin) içtimaıyla teşkil-i eşya ve vücud-u mahlukattır. Pek çok muhalatından yalnız üç tanesini zikrediyoruz. Birincisi: Bir eczahanede, gayet muhtelif maddelerle dolu, yüzer kavanoz şişeler bulunuyor. O edviyelerden, zîhayat (hayat sahibi) bir macun istenildi. Hem hayattar hârika bir tiryak onlardan yapılmak icab etti. Geldik, o eczahanede, o zîhayat macunun ve hayattar tiryakın çoklukla efradını (çeşitlerini) gördük. O macunlardan her birisini tetkik ettik. Görüyoruz ki o kavanoz şişelerden her birisinden, bir mizan-ı mahsus ile bir iki dirhem bundan, üç dört dirhem ötekinden, altı yedi dirhem başkasından ve hâkeza muhtelif miktarlarda eczalar alınmış. Eğer birinden, bir dirhem ya noksan veya fazla alınsa o macun zîhayat olamaz, hâsiyetini gösteremez. Hem o hayattar tiryakı da tetkik ettik. Her bir kavanozdan bir mizan-ı mahsus ile bir madde alınmış ki zerre miktarı noksan veya ziyade olsa, tiryak hâssasını (özelliğini) kaybeder. O kavanozlar elliden ziyade iken, her birisinden ayrı bir mizan ile alınmış gibi ayrı ayrı miktarda eczaları alınmış. Acaba hiçbir cihette imkân ve ihtimal var mı ki o şişelerden alınan muhtelif miktarlar, şişelerin garib bir tesadüf veya fırtınalı bir havanın çarpmasıyla devrilmesinden, her birisinden alınan miktar kadar yalnız o miktar aksın, beraber gitsinler ve toplanıp o macunu teşkil etsinler? Acaba bundan daha hurafe, muhal, bâtıl bir şey var mı? Eşek muzaaf bir eşekliğe girse, sonra insan olsa “Bu fikri kabul etmem!” diye kaçacaktır. İşte bu misal gibi her bir zîhayat, elbette zîhayat bir macundur ve her bir nebat (bitki), hayattar bir tiryak gibidir ki çok müteaddid eczalardan, çok muhtelif maddelerden, gayet hassas bir ölçü ile alınan maddelerden terkip edilmiştir. Eğer esbaba (sebeplere), anâsıra (unsurlara) isnad edilse ve “Esbab icad etti.” denilse aynen eczahanedeki macunun, şişelerin devrilmesinden vücud bulması gibi yüz derece akıldan uzak, muhal ve bâtıldır. Elhasıl, şu eczahane-i kübra-yı âlemde, Hakîm-i Ezelî’nin mizan-ı kaza ve kaderiyle alınan mevadd-ı hayatiye (hayat için lüzumlu maddeler), hadsiz bir hikmet ve nihayetsiz bir ilim ve her şeye şâmil (içine alan, kapsayan) bir irade ile vücud bulabilir. “Kör, sağır, hudutsuz, sel gibi akan küllî anâsır ve tabâyi ve esbabın işidir.” diyen bedbaht “O tiryak-ı acib, kendi kendine şişelerin devrilmesinden çıkıp olmuştur.” diyen divane bir hezeyancı, sarhoş bulunan bir ahmaktan daha ziyade ahmaktır. Evet o küfür; ahmakane, sarhoşane, divanece bir hezeyandır. İkinci Muhal: Eğer her şey, Vâhid-i Ehad olan Kadîr-i Zülcelal’e verilmezse, belki esbaba isnad edilse lâzım gelir ki âlemin pek çok anâsır ve esbabı, her bir zîhayatın vücudunda müdahalesi bulunsun. Halbuki sinek gibi bir küçük mahlukun vücudunda, kemal-i intizam ile gayet hassas bir mizan ve tamam bir ittifak ile muhtelif ve birbirine zıt, mübayin esbabın içtimaı, o kadar zahir bir muhaldir ki sinek kanadı kadar şuuru bulunan “Bu muhaldir, olamaz!” diyecektir. Evet, bir sineğin küçücük cismi, kâinatın ekser anâsır ve esbabı ile alâkadardır, belki bir hülâsasıdır (özüdür). Eğer Kadîr-i Ezelî’ye verilmezse, o esbab-ı maddiye onun vücudu yanında bizzat hazır bulunmak lâzım; belki onun küçücük cismine girmek gerektir. Belki cisminin küçük bir numunesi olan gözündeki bir hüceyresine girmeleri icab ediyor. Çünkü sebep maddî ise müsebbebin yanında ve içinde bulunması lâzım geliyor. Şu halde, iki sineğin iğne ucu gibi parmakları yerleşmeyen o hüceyrecikte erkân-ı âlem ve anâsır ve tabâyiin (tabiatperest), maddeten içinde bulunup usta gibi içinde çalıştıklarını kabul etmek lâzım geliyor. İşte, sofestaînin en eblehleri dahi böyle bir meslekten utanıyorlar. Üçüncü Muhal: "Bir mevcudun vahdeti (birliği) varsa elbette bir vâhidden (eşi benzeri olmayan zat), bir elden sudûr edebilir.” Hususan o mevcud, gayet mükemmel bir intizam ve hassas bir mizan içinde ve câmi’ bir hayata mazhar ise bilbedahe sebeb-i ihtilaf ve keşmekeş olan müteaddid ellerden çıkmadığını; belki gayet Kadîr, Hakîm olan bir tek elden çıktığını gösterdiği halde; hadsiz ve camid ve cahil, mütecaviz, şuursuz, karmakarışıklık içinde, kör, sağır esbab-ı tabiiyenin karmakarışık ellerine, hadsiz imkânat yolları içinde ve içtima ve ihtilat ile o esbabın körlüğü, sağırlığı ziyadeleştiği halde; o muntazam ve mevzun ve vâhid bir mevcudu onlara isnad etmek, yüz muhali birden kabul etmek gibi akıldan uzaktır. Haydi bu muhalden kat’-ı nazar, esbab-ı maddiyenin elbette tesirleri, mübaşeretle ve temasla olur. Halbuki o esbab-ı tabiiyenin temasları, zîhayat mevcudların zahirleriyledir (görünürde olan). Halbuki görüyoruz ki o esbab-ı maddiyenin elleri yetişmediği ve temas edemedikleri o zîhayatın bâtını (içi, içyüzü), on defa zahirinden daha muntazam, daha latîf, sanatça daha mükemmeldir. Esbab-ı maddiyenin elleri ve âletleriyle hiçbir cihetle yerleşemedikleri, belki tam zahirine de temas edemedikleri küçücük zîhayat, küçücük hayvancıklar, en büyük mahluklardan daha ziyade sanatça acib, hilkatçe bedî’ bir surette oldukları halde; o camid, cahil, kaba, uzak, büyük ve birbirine zıt olan sağır, kör esbaba isnad etmek, yüz derece kör, bin derece sağır olmakla olur! |
Zamanında biz de okuduk bu said nursi yazılarını. Çok derin manalar içeriyor zannediyorduk biz dshi.. Gerçekler, duz mantikla ulasilacak kadar ucuz degildir. |
https://www.cam.ac.uk/research/news/taming-the-multiverse-stephen-hawkings-final-theory-about-the-big-bang
< Resime gitmek için tıklayın >
< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi sensaura -- 20 Ocak 2021; 17:1:24 >