uzun ama hoş ve ilginç bir hikaye (ben de okumazdım aslında bunları ama bu bayaa dikkatimi çekti)
"Butun buyuk sistemler cildirmaya cok yatkindirlar" Umberto Eco (denemeler)
Ankara'nin en buyuk megamarketlerinden birinde bilgisayar muhendisi olarak calisiyordum. Buyuk ekonomik krizden dolayi kapi onune konulanlardan biriydim. Almanya'daki ana sirket bu krizi firsat bilip Turkiye'deki uc buyuk sehirdeki megamarketlerdeki tum elemanlarinin neredeyse yariya yakinini isten cikarmis ve geri kalanlarinda maaslarinda neredeyse yuzde kirklara varan maas azaltmasi yapmislardi. Geride kalanlar sessiz kalmak zorunda kalmislardi. ]tiraz edenlere de ekonomik krizi gosterip, 'begenmiyorsan isten ayrilabilirsin' diye aba altindan sopa gostermislerdi.
Megamarketin yaptigi aslinda firsatciliktan baska bir sey degildi. Ekonomik krizin getirdigi bulanik ortamdan faydalanip hem personel yenilemesine gitmisler hem de var olan personel giderlerini yuzde kirklara varan oranda azaltmislardi. Bu azaltma tabi ki daha sonra yil sonu bilancosuna kar olarak gecmisti.
Diger supermarketleri 'buyuk bakkal' diye kucumseyen ve burnundan kil aldirmayan yoneticiler icin elde edilen bu kar, basari hanesine atilan fazladan bir arti demekti. Tabi ki issiz kalan insanlarin durumu onlarin kesinlikle umurunda degildi. Sebepsiz olarak acikta kalmak elbette kotu bir seydi ama iste ekonomi buydu... kati kurallari olan bir sistem.
Elime tutusturulan ve timsah gozyaslari ile dolu olan isten cikarma mektubunda yazan sozler hicbir sekilde umurumda degildi. Bir anda bes parasiz ve issiz kalmistim. ]ssizligimin birinci ayinda evimden, ikinci ayinda ise sevgilimden olmustum. Ucuncu ayin kayiplarini hicbir sekilde sormayin bana.
Tek istedigim bir sekilde megamarketten intikam almakti. Bu yasadigim cokuntunun ve acinin bir sekilde hesabini vermek zorundaydilar. Marazi bir duyguydu biliyordum ama kendimi de alamiyordum. Tuhaf bir psikoloji...
Nasil intikam alabilirdim? Hizla ve ofkeyle kosarken, kosedeki bakkaldan ekmek alirken ve yastiga kafami koymadan kafamin icinde hep ayni dusunce vardi: megamarketi caresiz birakmak ve onlara zarar vermek istiyordum.
Bir bilgisayar muhendisi bir megamarkete nasil zarar verebilirdi? Gidip yangin cikarsam sigorta sirketi ertesi gun buyuk bir cekle zarari hemen tazmin ederdi. Elimde silah birkac yoneticiyi haklasam? Hapislerde cururdum.
Baska ne olabilirdi? Oyle bir sey bulmaliydim ki... Buyuk bir hincla ve inatla her hafta muhakkak bir kez megamarkete ugruyordum. Hicbir sey almasam bile (sonucta bir musteri olarak girmeme engel olamazlardi) oylesine dolasiyordum. Calistigim yere girmeme tabi ki izin vermiyorlardi. Orasi ozel manyetik kartlarla girilen, klimalarin havayi buz gibi yaptigi ve bilgisayar sisteminin oldugu yerdi.
Almanya'dan gelen yoneticilerin buyuk bir gururla ovundukleri stok takip programinin calistigi yerdi. 'Raflardan bir sakiz eksilse ekranda bunu goruruz' diye ovunurlerdi hep. Dedikleri dogruydu, bir sakiz kasada satilsa, tum sakizlarin oldugu veri tabanina bu hemen islenirdi. Hem donanim hem de yazilim olarak bilgisayar sistemleri ile o kadar ovunurlerdi ki herhangi bir anda herhangi bir rafta bulunan sakiz sayisini kesin olarak bulabileceklerini soylerlerdi. Bu konuda abartiya kacmiyorlardi, kayip ve bozulmalari hesaba katmazsaniz gercekten tam sakiz sayisini bilebilirlerdi. Bu ozel stok takip sistemin dunya uzerinde birkac otomobil fabrikasinda ve megamarkette oldugunu iddia ediyorlardi. Bu iddialarinda haksiz sayilmazlardi.
Sistemi Almanlarla birlikte kuran bendim ve dedikleri gibi gercekten mukemmel isliyordu. Sadece bilgisayar ayagi degil, ayni zamanda stok sayimi, kasa takibi, urun girisi vs. hepsi birlikte mukemmel bir butundu. Butun urunler ambara girisinden, kasa cikisina kadar siki bir sekilde takip edilirdi ve en ufak bir kacak dahi soz konusu degildi.
Bunlari dusunup yururken birden cikis kapisindaki detektor ottu. Sanirim bir musteri ya bir seyi kasaya isletmeden yanlislikla almisti yada mutsuz bir kleptoman bir sey yurutmeye kalkismisti. Guvenlik detektorunun otmesiyle birden aklima bir sey geldi. ]ster megamarket olsun ister ufak bir bakkal, butun kontroller sadece cikista yapilirdi, giriste hic bir kontrol olmazdi. Baska bir supermarketten alisveris edip megamarkete geldiyseniz naylon torbaniz iceri girmeden once gorevliler tarafindan bantlanirdi, Boylece kasada karisma olmasi engellenirdi. Bir de ayrica guvenlik kontrolu vardi ki o sadece uzerinizde silah yada kesici bir alet var mi? diye bakmak icindi. Bildik ve siradan prosedur yani.
Butun guvenlik onlemleri megamarketten herhangi bir sey calinmamasi icin duzenlenmisti ama kimsenin aklina megamarkete bir sey sokmak isteyen birinin cikabilecegi gelmemisti. Oyle ya durduk yerde bir musteri niye megamarkete mal soksun ki? Yani megamarketi durduk yerde daha da zengin etmenin gorunurde hic bir mantigi yoktu.
Bunu dusununce gulumsedim. Aklima gelen fikrin basitligi beni bile sasirtti. Megamarketi cildirtabilirdim, hem de cok basit bir sekilde. Onlari cok ovundukleri bilgisayar sistemiyle vurabilirdim. ]sten atilali beri ilk defa yuzume bir gulumseme ve icime bir nese yayildi. Hemen megamarketten cikip evime geri dondum. Kapidaki gorevlinin 'isten ayrilmaniza cok uzuldum' demesi uzerine basimi sallayip, gorevliye bakip kaygiyla yuzumu eksittim.
Eve donunce hemen intikam planimi yapmaya basladim. Megamarketin belkemigini olusturan bilgisayar sisteminin ve onun uzerinden calisan bilgisayar programinin en buyuk kusuru, sistemin kusursuz olmasi yada bir baska deyisle sistemden kusursuz olmasi istenmesiydi. Bu da onun en buyuk kusuruydu. ]nsanin kulagina paradoksal geliyordu ama sistemin kusuru 'kusursuzluguydu'.
Ertesi gunden baslamak uzere kalin paltolarimin icine sakladigim ve baska supermarketlerden aldigim urunleri gizlice megamarkete sokup, kameralarin (hepsinin yerini ezbere biliyordum) goremeyecegi sekilde raflara koymaya basladim. Eger bir kamera varsa, sirtimi kameraya donuyor ve sonra disardan baska bir supermarketten aldigim bir ufak deterjan, bardak ya da her neyse cikarip, sanki o an begenmemiste yerine koyuyormusum gibi rafa, benzer urunlerin yanina yerlestiriyordum.
Olur da beni takip ederler diye tum alisverisi nakit olarak yapiyordum cunku ayni kredi karti numarasi ister istemez onlari suphelendirirdi. Suphelenirlerse takip ederler ve sonucta mutsuz adami bulabilirlerdi. Daha sonra aklima bir seytani fikir daha geldi. Megamarketten aldigim bazi mallari tekrar iceri sokup tekrar satin aliyordum. Ayni barkodlu urun iki kere kasadan gecerse sistem iyice sasardi.
Bu sinsi cabalarim yaklasik iki hafta boyunca her gun surdu. Disaridan aldigim mallar bana pahaliya patlasa da (yaklasik uc yuz milyonluk ivir zivir mal) sonucta bekledigim karmasa gerceklesti.
Eski is arkadaslarimdan birini hal hatir sorma bahanesiyle telefonla aradim. O hala megamarkette eski maasinin yarisina bir maasla calisiyordu. 'Dukkanda isler nasil?' diye oylesine sordum.
'Kotu. Bilgisayar sisteminde daha once hic karsilasmadigimiz garip bir hata olustu' 'Ne oldu ki?' diye sordum icimdeki heyecani zorlukla zaptederek. 'Epey bir kalemde daha once hic karsilasmadigimiz bir stok fazlasi gorunuyor, yani stokta ve rafta olan mal miktar bilgisayarin gosterdiginden fazla'
'E ne var ki bunda? Az cikmasindan iyi degil mi?' dedim sanki bilmiyormusum gibi...' 'Az cikmasi bizim icin cok daha iyi. Her zaman icin calinma, kayip yada urunde bozulma yuzunden belli bir miktar eksik cikmasi normal kabul edilir. Zaten mahalle bakkalindan tut uluslararasi megamarkete kadar tum saticilar bunu bastan kabul eder ve sineye cekerler, calindi, bozuldu yada kayboldu denir. Bizde de raf ve stok sayimlarinda cikan eksikler kayda
gecirilir ve yil sonu envanterinden dusulur.' 'Peki sorun ne? gercekten hala anlayabilmis degilim' dedim 'Fazla cikmasi demek, bir butun olarak ambar girisinden, kasa cikisina kadar olan urun hattinda bir yerde bir hata oldugu anlamina gelir. Ya insan hatasi ya da bilgisayar.' dedi.
'Kocaman megamarkette o kadar bir fazlalik ne olacak ki, niye bu kadar problem oldu ki?' dedim saf saf. 'Haklisin, bize kalsa dort, bes yuz milyon liralik bir acigin ustunde durmazdik. Turk usulu olayi ort bas eder, unutur giderdik. Meblag devada kulak, ne olacak ya! Aptal pastanenin gunluk cirosu bile 10 milyar. Ama basimizdaki Gestapo olaya takti. Biliyorsun bu Almanlar hastalik derecesinde titizler ve bizim yer, bu sistemin pilot olarak denendigi ve calistigi ilk yer. Sistemin neredeyse kusursuz islemesini istiyorlar. Sorun dort yuz milyon falan degil, bu kadar bir para tabi ki onlarin da umurunda degil. Gestaponun derdi, bilgisayar sisteminin mukemmel calistigindan emin olmak.
Dusunsene, bu olayin nedenini arastirmak icin bizi mesaiye biraktirdilar ve sadece otuz kisinin iki gunluk fazla mesai ucreti dort milyar.' dedi.
'Peki nedenini bulabildiniz mi?' diye sordum 'Simdiye kadar hayir. Butun bunlar yetmezmis gibi bir de, cift urun gecisi var. Ayni barkodlu bir urun iki kere satilmis gibi gozukuyor. Olacak sey degil. Sanki biri aldigi mali tekrar yerine koyup almis gibi. Neyse, sen ne yapiyorsun?'
'Bildigin gibi, bir degisiklik yok. Simdilik eldekilerle gecinmeye calisiyorum' 'Evet. Bu kriz hepimizi kotu vurdu. Aklimdasin, bir is cikarsa ilk seni arayacagim' Konusma bittiginde gulumseyerek telefonu yerine koydum. Bekledigimden cok daha buyuk bir basari kazanmistim. Basit fikrim ise yaramisti. Bu asamada yeni yeni mallar goturmeyi kesmemeliydim cunku sorunun devam etmesi gerekiyordu.
Ertesi hafta yine benzer sekilde calistim. Sistemde bariz bir hatanin olduguna inanmalari icin baska urunlerde de benzer stok sorunlarinin cikmasi gerekiyordu. Bu yuzden, deterjandan, siradan ampule kadar bir cok urunu ya disardan aliyordum yada megamarketten alip tekrar iceri sokuyordum.
Konustugum arkadasimi bir hafta sonra tekrar aradim. Yine hal hatir sorma, hafif bir sohbetten sonra konuyu ben demeden kendi acti.
'Gecen gun sana bahsettigim sorun vardi ya' dedi 'Hangi sorun?' dedim sanki animsamakta zorlaniyormusum gibi. 'Hani su urun fazlasi cikmasina neden olan sorun' dedi. 'Haaaa!, evet hatirladim, ya koca megamarket icin dort yuz milyonluk acik inanilmaz kucuk bir rakam, devenin kulagi bile degil, bunun icin mi? ugrastiriyorlar sizi adi adamlar, beni isten attiklari yetmiyormus gibi. Peki bulabildiniz mi fazlaligin sebebini?' diye sordum.
'Hayir. Seninle konustugumuz o gunden bu yana gece 12'lere kadar mesaiye kalmamiza ragmen hicbir sey bulamadik. Sadece biz bilgisayarcilar degil, ambar gorevlileri ve kasiyerlerin bir kismi da ise dahil edildi. Urun sayimlari, kontroller, stok takibi, kasa cikislari, muhasebe kayitlari vs. vs. Bu fazlaligin nereden kaynaklandigini bulamadik. Sen de bilirsin, sistem o kadar buyuk ki, takip etmek cok zor.
Sanirim bilgisayar programinda bir hata var. Kabul etmek istemiyorlar ama durum onu gosteriyor. Bilirsin Almanlar inatcidir, hata yaptiklarini kabul etmek istemezler.' dedi.
'Evet' dedim. Arkadasim gulumsedigimi tabi ki goremiyordu. Ben ve megamarket arasindaki mucadele bu sekilde bir ay kadar devam etti. Durumu acikliga kavusturmak icin Almanya'dan once bir mufettis arkasindan bir bilgisayar grubu geldi. Turkiye'deki gorevli Alman'in titizligini Almanya'daki merkezde gostermisti.
Butun bu cabalara ragmen hicbir sekilde cozum bulunamamisti. Kimse fazlaligin nedenini aciklayamiyordu. Dort aylik bir mucadelenin sonunda pes etmislerdi. Hatanin bilgisayar programindan kaynaklandigini kabul ettiler. Programda oyle bir kutu icinde iki uc bin
dolara satilan siradan bir program degildi. 600 bin dolara satin alinan ve birden fazla yerde kurulan cok pahali bir seydi.
Programi yazan firma, ancak hatayi gorurse programi geri alabilecegini soylemisti. Kaynak kodu tek tek taramak kimsenin isine gelmiyordu cunku 15 bin satirlik bir dokumanda surekli olarak asagi yukari gezinmek demekti bu.
Sonucta megamarket programi kullanmaktan vazgecti. Kurulumu, kendisi ve egitimi dahil olmak uzere onlara 600 bin dolara patlayan yeni bir stok takip programi almak zorunda kaldilar.
Yeni programda sorun cikartacakti ama cikartmadi cunku beni tekrar ise almislardi. ilginc bir sekilde bir kum tanesinin kocaman bir disli carkini cildirtabilecegini gordum. Buyuk sistemler
gercekten cok tuhaftirlar. Bu olay Amerika'daki birkac universitenin bilgisayar bolumunde 'fazlalik veren program olarak' veri tabani dersinde orneklerle islendi. Kaynak kodunun o kadar incelenmesine ragmen sebebi bulunamadi. Programin sahibi olan firma neredeyse iflasin esigine geliyordu ama bu benim istegimin ve kontrolumun disinda olan bir seydi.
Megamarketin neden cildirdigini bu gun bile kimse tam olarak aciklayamadi ama olay unutuldu. Kimse hatirlamiyor, bir kisi haric.
Tahmin edin kim?
DH forumlarında vakit geçirmekten keyif alıyor gibisin ancak giriş yapmadığını görüyoruz.
Üye olduğunda özel mesaj gönderebilir, beğendiğin konuları favorilerine ekleyip takibe alabilir ve daha önce gezdiğin konulara hızlıca erişebilirsin.
iyi yazılmış.lakin yaşandığı konusunda şüpheliyim.adam hem parasız kalıyor hemde 400 milyon tutarında onca ürünü cebine ve sağına solu sokuşturup içeri sokuyor.kaç para maaş alıyordu ki bir ayda 400milyon luk alışverişi yapıp aldıklarını yerine koyabiliyor.?
"Butun buyuk sistemler cildirmaya cok yatkindirlar"
Umberto Eco (denemeler)
Ankara'nin en buyuk megamarketlerinden birinde bilgisayar
muhendisi olarak
calisiyordum. Buyuk ekonomik krizden dolayi kapi onune
konulanlardan
biriydim. Almanya'daki ana sirket bu krizi firsat bilip
Turkiye'deki uc
buyuk sehirdeki megamarketlerdeki tum elemanlarinin neredeyse
yariya
yakinini isten cikarmis ve geri kalanlarinda maaslarinda neredeyse
yuzde
kirklara varan maas azaltmasi yapmislardi. Geride kalanlar sessiz
kalmak
zorunda kalmislardi. ]tiraz edenlere de ekonomik krizi gosterip,
'begenmiyorsan isten ayrilabilirsin' diye aba altindan sopa
gostermislerdi.
Megamarketin yaptigi aslinda firsatciliktan baska bir sey
degildi.
Ekonomik krizin getirdigi bulanik ortamdan faydalanip hem personel
yenilemesine gitmisler hem de var olan personel giderlerini yuzde
kirklara
varan oranda azaltmislardi. Bu azaltma tabi ki daha sonra yil sonu
bilancosuna kar olarak gecmisti.
Diger supermarketleri 'buyuk bakkal' diye kucumseyen ve
burnundan kil
aldirmayan yoneticiler icin elde edilen bu kar, basari hanesine
atilan
fazladan bir arti demekti. Tabi ki issiz kalan insanlarin durumu
onlarin
kesinlikle umurunda degildi. Sebepsiz olarak acikta kalmak elbette
kotu bir
seydi ama iste ekonomi buydu... kati kurallari olan bir sistem.
Elime tutusturulan ve timsah gozyaslari ile dolu olan isten
cikarma
mektubunda yazan sozler hicbir sekilde umurumda degildi. Bir anda
bes
parasiz ve issiz kalmistim. ]ssizligimin birinci ayinda evimden,
ikinci
ayinda ise sevgilimden olmustum. Ucuncu ayin kayiplarini hicbir
sekilde
sormayin bana.
Tek istedigim bir sekilde megamarketten intikam almakti. Bu
yasadigim
cokuntunun ve acinin bir sekilde hesabini vermek zorundaydilar.
Marazi bir
duyguydu biliyordum ama kendimi de alamiyordum. Tuhaf bir
psikoloji...
Nasil intikam alabilirdim?
Hizla ve ofkeyle kosarken, kosedeki bakkaldan ekmek alirken ve
yastiga
kafami koymadan kafamin icinde hep ayni dusunce vardi: megamarketi
caresiz
birakmak ve onlara zarar vermek istiyordum.
Bir bilgisayar muhendisi bir megamarkete nasil zarar
verebilirdi? Gidip
yangin cikarsam sigorta sirketi ertesi gun buyuk bir cekle zarari
hemen
tazmin ederdi. Elimde silah birkac yoneticiyi haklasam? Hapislerde
cururdum.
Baska ne olabilirdi? Oyle bir sey bulmaliydim ki... Buyuk bir
hincla ve
inatla her hafta muhakkak bir kez megamarkete ugruyordum. Hicbir
sey almasam
bile (sonucta bir musteri olarak girmeme engel olamazlardi)
oylesine
dolasiyordum. Calistigim yere girmeme tabi ki izin vermiyorlardi.
Orasi ozel
manyetik kartlarla girilen, klimalarin havayi buz gibi yaptigi ve
bilgisayar
sisteminin oldugu yerdi.
Almanya'dan gelen yoneticilerin buyuk bir gururla ovundukleri
stok takip
programinin calistigi yerdi.
'Raflardan bir sakiz eksilse ekranda bunu goruruz' diye
ovunurlerdi hep.
Dedikleri dogruydu, bir sakiz kasada satilsa, tum sakizlarin oldugu
veri
tabanina bu hemen islenirdi. Hem donanim hem de yazilim olarak
bilgisayar
sistemleri ile o kadar ovunurlerdi ki herhangi bir anda herhangi
bir rafta
bulunan sakiz sayisini kesin olarak bulabileceklerini soylerlerdi.
Bu konuda
abartiya kacmiyorlardi, kayip ve bozulmalari hesaba katmazsaniz
gercekten
tam sakiz sayisini bilebilirlerdi. Bu ozel stok takip sistemin
dunya
uzerinde birkac otomobil fabrikasinda ve megamarkette oldugunu
iddia
ediyorlardi. Bu iddialarinda haksiz sayilmazlardi.
Sistemi Almanlarla birlikte kuran bendim ve dedikleri gibi
gercekten
mukemmel isliyordu. Sadece bilgisayar ayagi degil, ayni zamanda
stok sayimi,
kasa takibi, urun girisi vs. hepsi birlikte mukemmel bir butundu.
Butun
urunler ambara girisinden, kasa cikisina kadar siki bir sekilde
takip
edilirdi ve en ufak bir kacak dahi soz konusu degildi.
Bunlari dusunup yururken birden cikis kapisindaki detektor ottu.
Sanirim
bir musteri ya bir seyi kasaya isletmeden yanlislikla almisti yada
mutsuz
bir kleptoman bir sey yurutmeye kalkismisti. Guvenlik detektorunun
otmesiyle
birden aklima bir sey geldi. ]ster megamarket olsun ister ufak bir
bakkal,
butun kontroller sadece cikista yapilirdi, giriste hic bir kontrol
olmazdi.
Baska bir supermarketten alisveris edip megamarkete geldiyseniz
naylon
torbaniz iceri girmeden once gorevliler tarafindan bantlanirdi,
Boylece
kasada karisma olmasi engellenirdi. Bir de ayrica guvenlik kontrolu
vardi ki
o sadece uzerinizde silah yada kesici bir alet var mi? diye bakmak
icindi.
Bildik ve siradan prosedur yani.
Butun guvenlik onlemleri megamarketten herhangi bir sey
calinmamasi icin
duzenlenmisti ama kimsenin aklina megamarkete bir sey sokmak
isteyen birinin
cikabilecegi gelmemisti. Oyle ya durduk yerde bir musteri niye
megamarkete
mal soksun ki? Yani megamarketi durduk yerde daha da zengin etmenin
gorunurde hic bir mantigi yoktu.
Bunu dusununce gulumsedim. Aklima gelen fikrin basitligi beni
bile
sasirtti. Megamarketi cildirtabilirdim, hem de cok basit bir
sekilde. Onlari
cok ovundukleri bilgisayar sistemiyle vurabilirdim. ]sten atilali
beri ilk
defa yuzume bir gulumseme ve icime bir nese yayildi. Hemen
megamarketten
cikip evime geri dondum. Kapidaki gorevlinin 'isten ayrilmaniza cok
uzuldum'
demesi uzerine basimi sallayip, gorevliye bakip kaygiyla yuzumu
eksittim.
Eve donunce hemen intikam planimi yapmaya basladim. Megamarketin
belkemigini olusturan bilgisayar sisteminin ve onun uzerinden
calisan
bilgisayar programinin en buyuk kusuru, sistemin kusursuz olmasi
yada bir
baska deyisle sistemden kusursuz olmasi istenmesiydi. Bu da onun en
buyuk
kusuruydu. ]nsanin kulagina paradoksal geliyordu ama sistemin
kusuru
'kusursuzluguydu'.
Ertesi gunden baslamak uzere kalin paltolarimin icine sakladigim
ve baska
supermarketlerden aldigim urunleri gizlice megamarkete sokup,
kameralarin
(hepsinin yerini ezbere biliyordum) goremeyecegi sekilde raflara
koymaya
basladim. Eger bir kamera varsa, sirtimi kameraya donuyor ve sonra
disardan
baska bir supermarketten aldigim bir ufak deterjan, bardak ya da
her neyse
cikarip, sanki o an begenmemiste yerine koyuyormusum gibi rafa,
benzer
urunlerin yanina yerlestiriyordum.
Olur da beni takip ederler diye tum alisverisi nakit olarak
yapiyordum
cunku ayni kredi karti numarasi ister istemez onlari
suphelendirirdi.
Suphelenirlerse takip ederler ve sonucta mutsuz adami
bulabilirlerdi. Daha
sonra aklima bir seytani fikir daha geldi. Megamarketten aldigim
bazi
mallari tekrar iceri sokup tekrar satin aliyordum. Ayni barkodlu
urun iki
kere kasadan gecerse sistem iyice sasardi.
Bu sinsi cabalarim yaklasik iki hafta boyunca her gun surdu.
Disaridan
aldigim mallar bana pahaliya patlasa da (yaklasik uc yuz milyonluk
ivir
zivir mal) sonucta bekledigim karmasa gerceklesti.
Eski is arkadaslarimdan birini hal hatir sorma bahanesiyle
telefonla
aradim. O hala megamarkette eski maasinin yarisina bir maasla
calisiyordu.
'Dukkanda isler nasil?' diye oylesine sordum.
'Kotu. Bilgisayar sisteminde daha once hic karsilasmadigimiz
garip bir
hata olustu'
'Ne oldu ki?' diye sordum icimdeki heyecani zorlukla zaptederek.
'Epey bir kalemde daha once hic karsilasmadigimiz bir stok
fazlasi
gorunuyor, yani stokta ve rafta olan mal miktar bilgisayarin
gosterdiginden
fazla'
'E ne var ki bunda? Az cikmasindan iyi degil mi?' dedim sanki
bilmiyormusum gibi...'
'Az cikmasi bizim icin cok daha iyi. Her zaman icin calinma,
kayip yada
urunde bozulma yuzunden belli bir miktar eksik cikmasi normal kabul
edilir.
Zaten mahalle bakkalindan tut uluslararasi megamarkete kadar tum
saticilar
bunu bastan kabul eder ve sineye cekerler, calindi, bozuldu yada
kayboldu
denir. Bizde de raf ve stok sayimlarinda cikan eksikler kayda
gecirilir ve yil sonu envanterinden dusulur.'
'Peki sorun ne? gercekten hala anlayabilmis degilim' dedim
'Fazla cikmasi demek, bir butun olarak ambar girisinden, kasa
cikisina
kadar olan urun hattinda bir yerde bir hata oldugu anlamina gelir.
Ya insan
hatasi ya da bilgisayar.' dedi.
'Kocaman megamarkette o kadar bir fazlalik ne olacak ki, niye bu
kadar
problem oldu ki?' dedim saf saf.
'Haklisin, bize kalsa dort, bes yuz milyon liralik bir acigin
ustunde
durmazdik. Turk usulu olayi ort bas eder, unutur giderdik. Meblag
devada
kulak, ne olacak ya! Aptal pastanenin gunluk cirosu bile 10 milyar.
Ama
basimizdaki Gestapo olaya takti. Biliyorsun bu Almanlar hastalik
derecesinde
titizler ve bizim yer, bu sistemin pilot olarak denendigi ve
calistigi ilk
yer. Sistemin neredeyse kusursuz islemesini istiyorlar. Sorun dort
yuz
milyon falan degil, bu kadar bir para tabi ki onlarin da umurunda
degil.
Gestaponun derdi, bilgisayar sisteminin mukemmel calistigindan emin
olmak.
Dusunsene, bu olayin nedenini arastirmak icin bizi mesaiye
biraktirdilar
ve sadece otuz kisinin iki gunluk fazla mesai ucreti dort milyar.'
dedi.
'Peki nedenini bulabildiniz mi?' diye sordum
'Simdiye kadar hayir. Butun bunlar yetmezmis gibi bir de, cift
urun gecisi
var. Ayni barkodlu bir urun iki kere satilmis gibi gozukuyor.
Olacak sey
degil. Sanki biri aldigi mali tekrar yerine koyup almis gibi.
Neyse, sen ne
yapiyorsun?'
'Bildigin gibi, bir degisiklik yok. Simdilik eldekilerle
gecinmeye
calisiyorum'
'Evet. Bu kriz hepimizi kotu vurdu. Aklimdasin, bir is cikarsa
ilk seni
arayacagim'
Konusma bittiginde gulumseyerek telefonu yerine koydum.
Bekledigimden cok
daha buyuk bir basari kazanmistim. Basit fikrim ise yaramisti. Bu
asamada
yeni yeni mallar goturmeyi kesmemeliydim cunku sorunun devam etmesi
gerekiyordu.
Ertesi hafta yine benzer sekilde calistim. Sistemde bariz bir
hatanin
olduguna inanmalari icin baska urunlerde de benzer stok
sorunlarinin cikmasi
gerekiyordu. Bu yuzden, deterjandan, siradan ampule kadar bir cok
urunu ya
disardan aliyordum yada megamarketten alip tekrar iceri sokuyordum.
Konustugum arkadasimi bir hafta sonra tekrar aradim. Yine hal
hatir sorma,
hafif bir sohbetten sonra konuyu ben demeden kendi acti.
'Gecen gun sana bahsettigim sorun vardi ya' dedi
'Hangi sorun?' dedim sanki animsamakta zorlaniyormusum gibi.
'Hani su urun fazlasi cikmasina neden olan sorun' dedi.
'Haaaa!, evet hatirladim, ya koca megamarket icin dort yuz
milyonluk acik
inanilmaz kucuk bir rakam, devenin kulagi bile degil, bunun icin
mi?
ugrastiriyorlar sizi adi adamlar, beni isten attiklari yetmiyormus
gibi.
Peki bulabildiniz mi fazlaligin sebebini?' diye sordum.
'Hayir. Seninle konustugumuz o gunden bu yana gece 12'lere kadar
mesaiye
kalmamiza ragmen hicbir sey bulamadik. Sadece biz bilgisayarcilar
degil,
ambar gorevlileri ve kasiyerlerin bir kismi da ise dahil edildi.
Urun
sayimlari, kontroller, stok takibi, kasa cikislari, muhasebe
kayitlari vs.
vs. Bu fazlaligin nereden kaynaklandigini bulamadik. Sen de
bilirsin, sistem
o kadar buyuk ki, takip etmek cok zor.
Sanirim bilgisayar programinda bir hata var. Kabul etmek
istemiyorlar ama
durum onu gosteriyor. Bilirsin Almanlar inatcidir, hata
yaptiklarini kabul
etmek istemezler.' dedi.
'Evet' dedim. Arkadasim gulumsedigimi tabi ki goremiyordu.
Ben ve megamarket arasindaki mucadele bu sekilde bir ay kadar
devam etti.
Durumu acikliga kavusturmak icin Almanya'dan once bir mufettis
arkasindan
bir bilgisayar grubu geldi. Turkiye'deki gorevli Alman'in
titizligini
Almanya'daki merkezde gostermisti.
Butun bu cabalara ragmen hicbir sekilde cozum bulunamamisti.
Kimse
fazlaligin nedenini
aciklayamiyordu. Dort aylik bir mucadelenin sonunda pes
etmislerdi.
Hatanin bilgisayar programindan kaynaklandigini kabul ettiler.
Programda
oyle bir kutu icinde iki uc bin
dolara satilan siradan bir program degildi. 600 bin dolara satin
alinan ve
birden fazla yerde kurulan cok pahali bir seydi.
Programi yazan firma, ancak hatayi gorurse programi geri
alabilecegini
soylemisti. Kaynak kodu tek tek taramak kimsenin isine gelmiyordu
cunku 15
bin satirlik bir dokumanda surekli olarak asagi yukari gezinmek
demekti bu.
Sonucta megamarket programi kullanmaktan vazgecti. Kurulumu,
kendisi ve
egitimi dahil olmak uzere onlara 600 bin dolara patlayan yeni bir
stok takip
programi almak zorunda kaldilar.
Yeni programda sorun cikartacakti ama cikartmadi cunku beni
tekrar ise
almislardi. ilginc bir sekilde bir kum tanesinin kocaman bir disli
carkini
cildirtabilecegini gordum. Buyuk sistemler
gercekten cok tuhaftirlar.
Bu olay Amerika'daki birkac universitenin bilgisayar bolumunde
'fazlalik
veren program olarak' veri tabani dersinde orneklerle islendi.
Kaynak
kodunun o kadar incelenmesine ragmen sebebi bulunamadi. Programin
sahibi
olan firma neredeyse iflasin esigine geliyordu ama bu benim
istegimin ve
kontrolumun disinda olan bir seydi.
Megamarketin neden cildirdigini bu gun bile kimse tam olarak
aciklayamadi
ama olay unutuldu. Kimse hatirlamiyor, bir kisi haric.
Tahmin edin kim?
DH forumlarında vakit geçirmekten keyif alıyor gibisin ancak giriş yapmadığını görüyoruz.
Üye Ol Şimdi DeğilÜye olduğunda özel mesaj gönderebilir, beğendiğin konuları favorilerine ekleyip takibe alabilir ve daha önce gezdiğin konulara hızlıca erişebilirsin.